- Bölüm 21 -

(Kılıç)

"Daha ne kadar koşacağız?" diye sordu Mira nefes nefese kalmış bir halde olduğu yerde pes etmiş bir şekil de durdu.

Sadece 1 saat normal tempoda koşmamıza rağmen fazlasıyla yorulmuştu. Alnından akan ter şakaklarından geçip yanağına doğru süzülürken ellerini dizine koymuş soluklanıyordu.

"Hem bu dövüş işinin koşma ile ne alakası var."

Mira dikeldi zaman karşısında durup, "Eğer kendini savunamaz isen kurtulmak için saatlerce koşman gerekecek Mira."

Mira yalvaran gözler ile gözlerime bakıp, "Ama..." dedi derince nefes alıp, "Ben koşmaktan nefret ederim!"

Gülümseyerek yavaşça geri geri koşmaya başladım, "Kimse kendisini yoran şeyleri sevmez sevgilim, mızmızlanma. Çünkü mızmızlanır isen bir saat daha koşarız."

Mira çatık kaşları ile hırkasına alnında ki terleri sildi, "Buna sen mi karar veriyorsun?"

Ellerimi iki yana açıp, "Elbette, şimdi koş."

Adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladığımda Mira da söylenerek peşimden uyuşuk adımları ile geldi. Onu böyle görmek keyfimi fazlası ile yerine getiriyordu.

(Mira)

Dünkü koşudan sonra ağrıyan bacaklarım ve vücudumu umursamadan önümde ki soruya odakladım kendimi. Normalde bu ağrı benim canımı bu kadar acıtmasada şuan ders çalışmak istemediğim için fazlasıyla ağrıyordu. Test kitabını gelişi güzel bir şekilde kapatıp başımı masaya koydum. Üniversite için gireceğim sınavıma sadece 2 ay kalmıştı ve ben hiçbir şey doğru dürüst bilmiyordum bile.

Pes etmek için erken! İçime dolan ani gaz ile test kitabını yeniden açacağım sırada aşağıdan Asel'in sesini duydum. Elimde ki kalemi bir hışımla masaya bıraktım ve koşar adımlarım ile aşağıya inmeye başladım.

İçimde sebepsiz yere oluşan mutluluk yüzüme yansırken beni dinlemek istediği, bana biraz olsun hak verdiği için geldiğini hayal ettim. Son basamağı inip karşımda Bora ile güler yüzlü bir şekilde konuşan Asel beni görünce gülen yüzünü hemen astı.

Bora bana baktığında yanakları kızardı ve bakışını yere sabitledi. İçimde kıvılcım oluşup kalbime iliştiğinde Asel öksürdü.

"Neyse Bora, ben gidiyorum. Sonra seninle başka zaman konuşuruz. Baş başa!"

Asel'in iğneleyici ve ağır lafının altında kaldığımı belli eden bir şekilde boynumu büktüm. Diyecek bir şeyim yoktu; Asel benden nefret ediyordu.

Bakışlarımı onlardan çekip mutfağa doğru yürüdüm ve dolaptan Lina'nın kendi elleri ile hazırladığı limonata suyunu bardağa boşalttım. Titreyen dizime hakim olmaya çalışsam da başaramayarak titreye titreye limonatayı ağzıma götürdüm ve bir yudum aldım.

Limonata tatlı bir şekilde boğazımdan aşağıya akarken kapanan kapı sesi ile birlikte bende gözlerimi kapattım.

"Mira?"

Öfkeli bir şekilde Bora'ya dönüp, "Tek suçlu beni ilan ettin, değil mi? Asel'e "Ben Mira'nın böyle bir şey yaptığını bilmiyorum. dedin, değil mi?"

Bora içine kaçan sesi ile, "Birimizin onun yanında olması lazımdı..."

Öfkeyle bardağı yere fırlattım, "Ben kötü bir şey yapmadım! Ben sadece Asel'in iyiliğini düşündüm anladın mı?"

Bora yerde ki dağılmış limonataya baktıktan sonra bana doğru döndü, "Ona senin suçsuz olduğunu savundum..." dediğinde titreyen sesini kulak ardı ettim.

"Eğer Asel'in geldiğini haber verseydin, birlikte de savuna bilirdik Bora."

Kılıç mutfak kapısında belirdiğinde çatık kaşları ile bir bana bir de Bora'ya bakıyordu. Kılıç elini Bora'nın omzuna koyup bir şeyler fısıldadıktan sonra Bora bir süre üzgünce yüzüme baktı ve daha sonra gözden kayboldu.

Kılıç ile yalnız kaldığımda ellerini göğsünde birleştirip tezgaha yaslandı, "Bana öyle bakma Kılıç!" dedim sert sesimi ona doğru savururken.

Kılıç beni duymamış gibi bana bakmaya devam ederken yerde ki cam kırıklarını aldım ve çöpe attım. Daha sonra Lina'nın diğer odalardan ayrı tuttuğu mutfak viladası ile limonata olan her yeri iyice sildim. Tüm bunları yaparken bana aralıksız bakan Kılıç'ı görüp öfkeyle soludum.

"Sanki hata bendeymiş gibi bakma!"

"Yalanı sevmiyorsan, karşında ki insana da yalan söylememelisin Mira."

Başımı iki yana salladım, "Ben sadece onun iyiliğini düşündüm."

"Biliyorum..." deyip yanıma doğru yaklaştı, "Bana barda ne dediğini hatırlıyor musun? 'Eğer beni sürekli koruyarak bana iyilik yaptığını düşünüyorsan, yanılıyorsun.' Yani Mira, bu sefer sende yanıldın. Bazı şeylerin yaşanması gerekir ve yaşanır. Bunun önüne geçemezsin. Asel kalbinin kırıklığını kendisi yaşayarak düzeltir, karşılık alamadığı aşkından da bir gün vazgeçerdi."

Kılıç gülümseyerek son sözü söyleyecekmiş gibi derince nefes aldı, "Sen kötü bir şey düşünmedin ama bu yaptığında iyi değildi sevgilim bu yüzden Asel'e açıklama yapmak yerine ondan af dile." dedi.

Başımı sallayıp onu onayladım, "Evet." diye mırıldandım, "Haklısın."

****

Okula doğru bundan sonra bir kaç gün tek başıma yürüyecektim. Kılıç'ın aldığı uzaklaştırma hala devam ediyordu. Bora ise kesin olarak okulu bırakıp bar işinde çalışmaya başlamıştı bile. Zaten bunun burasında 2 ay sonra okullar bitiyordu ve lisemizi zehir eden pisliklerden ebediyen kurutuluyor idik.

Okul gözüktüğünde iç çektim, eskiden her ne olursa olsun Asel ve Bora'dan güç alacağımı bildiğim için adımlarım asla yavaşlamaz idi hiçbir zaman. Şimdi ise adımlarım okula gitmek bile istemiyordu. Asel yanımda, Bora da ön sıramda oturmadığı sürece de adımlarım okul için asla hızlanmayacak.

Okuldan içeriye girip sınıfa doğru yürürken koridorun diğer ucunda yüzü hala kızarıklık ve morluklar ile dolu olan Ufuk'u gördüm, hala toparlanamamıştı ve toparlanması bir hayli uzun sürecekti. Bakışımı ondan kaçırıp sınıfa girdim ve kendi sırama oturdum. Yanım boş olmasına rağmen çantam hala arkamdaydı, bir umut sadece Asel'i bekliyordum.

Beklediğim saniyeler dakikalara döndüğünde en sonunda Asel yanında diğer kızlar ile gülerek içeriye girdi ve bakışlarımız buluştu. Yüzünde ki gülümsemeyi öfkeye karıştığında daha fazla dayanamayarak ayağa kalktım ve Asel'in oturduğu sıranın önünde durdum.

"Konuşmamız lazım." dedim dik bakışım ve sert sesimden taviz vermeden.

Asel beni duymamış gibi yaptığında ince bileğinden sert bir şekilde kavradım ve onu sürükleyerek sınıftan çıkarttım. Ne kadar bağırıp bana karşı gelmeye çalışsa da onu duymamazlıktan gelerek arka bahçeye kadar onu sürükledim.

En sonunda durup kolunu bıraktığımda, "Ne yapıyorsun? Canımı yaktığının farkıda mısın?" diye çıkıştı.

Sinirden biriktirdiğim göz yaşlarım yanaklarımdan akarken aynı şekilde bende ona bağırdım, "Ya sen benim canımı yaktığının farkında mısın? Bana tek hatamda düşman olacak kadar mı nefret ediyordun benden?" diye bağırdığımda yavru kedi gibi başını önüne eğip kaşlarını çattı.

"Özür dilerim tamam mı? Seni korumak istediğim için, ağlamana dayanamayacak kadar seni sevdiğim için özür dilerim. Seni düşündüğüm senin yara almanı istemediğim için özür dilerim."

Asel susmaya devam ederken, "Bir kalemde beni sile biliyorsan ben senin hiç kardeşin olmamışım!"

Asel titreyen vücudu ile, "Hayır, hayır Mira. Seni silmedim... ben sadece kızdım." diye itirafta bulundu.

"Özür dilerim."

Asel kollarını bana doladığında ona sıkıca sarıldım, birlikte ağlarken onu kaybetme duygusunun beni nasıl yerle bir ettiğini bir kez daha anladım. İnsanın canından çok sevdiği dostu ile bu denli uzak kalması bambaşka bir acıydı.

"Hey! Bana da yer açın ama olmaz böyle."

Gülüşüm ikiye katlanırken Bora koşarak kollarını bize doladı. Okul forması ve çantası ile pes etmediğini ve savaşacağını bir kez daha burada olarak belli etti. Her ne olursa olsun, herkese 'beni böyle kabul etmek zorundasınız!' diye haykırıyordu işte benim ilk ve küçük ailemdi bu iki deli. Ne olursa olsun asla değişmeyeceğim dostlukları ile daha da güçlendim tıpkı eski günlerde ki gibi.

(Kılıç)

Bora'nın arkadaşı ile açtığı bara adım attığım ilk andan beri buraya kanım ısınmamıştı. Ama kalabalığa bakılırsa Bora ve arkadaşı baya iyi iş çıkarmıştı. Yüzlerinde gülümsemeler ile oradan oraya koşturuyorlardı. Mira, Bora adına ne kadar sevinse de onun geleceği belki de olmayacak olan bu işi için belli etmese de içten içe üzgündü. Haklı olabilirdi ama bunu yine de zaman gösterecekti.

Lina ve Uraz çevreye hemen uyum sağlayan süper bir çifti şuan pistin ortasında dans ediyorlardı ve bu yeterince belli oluyordu. Teoman ise yan masa da ki bir çok sarışın kız ile konuşup hepsine numarasını dağıtıyordu. Asel'in bu gece ki bar açılışına gelmemesi daha iyi olmuştu yoksa bunu görse bir hayli hayal kırıklığı yaşayıp ağlardı. Eh tabii Asel ağlayınca Mira da üzülür ve Mira'yı üzdüğü için ben Teoman'ı dövmek zorunda kalırdım.

Yanımda beş karış asık suratı ile limonlu sodasını yudumlayan Mira'ya doğru eğilip, "Çok eğleniyorsun galiba." dedim.

Gözlerini devirdi, "Başımda senin gibi birisi varken nasıl eğlenebilirim? Zebellah gibi başımda dikilip, içki yasak deyip duruyorsun." diye isyan etti.

Kulağına daha fazla eğilip, "İçince öpüşmek istiyorsun, eğer bunu istiyorsan... iç güzelim."

Mira dirseği ile karın boşluğuma vurup, "Gevezelik yapma! Ben tuvalete gidiyorum."

"Dikkat et."

Mira oturduğu yerden kalkıp Teoman'a baktı, "Bazen acaba hanginiz abim... bazen cidden şaşırıyorum..."

Mira dans eden insanlar arasına karışıp gözden kaybolduğu anda pusuya yatmış gibi yanıma Teoman'ın yanında ki gibi açık saçık giyinen bir kız geldi ve yanıma sanki buranın sahibi oymuş şeklinde bir oturuş sergiledi. Sabahtan beri Mira'nın yanımdan kalkıp gitmesini bekliyormuş ve şimdi gidince rahatlamış bir edasını gizlemeye çalışsa da benim karşımda bunu başaramadı.

"Gergin gözüküyorsun." dedi dudağının dışına taşırarak sürdüğü rujlu dudağı ile kendisi kadar yapmacık bir şekilde gülümsedi.

"Hayır, iyiyim." dedim başımı ondan çevirip önüme döneceğim sırada çenemden tutup beni kendisine çevirdi ve o iğrenç lensli gözlerine bakmamı sağladı.

"Hayır, fazla gerginsin. Hadi gel seni eğlendireyim."

Kızın elini çenemden sertçe çekip, "Bak senin anlayacağın dilden konuşacağım; siktir git."

Kız eline ağzına götürdü sanki hayatında hiç duymadığı bir kelime gibi şaşkınca, "A-a çok ayıp senin gibi yakışıklı birine hiç yakışıyor mu?" diye sordu. Ucuz insan!

"Kılıç'a yakışıyor mu bilmem ama bana gayet iyi yakışıyor yollu!"

Mira kızın saçını tutup sürüklediğinde aralanmış ağzım ve şaşkınlık içinde Mira'ya bakıyordum. Mira kızı dans edenlerin arasına doğru savurduğunda kız giydiği topuklu ayakkabısı yüzünden yere çakıldı.

Bora hızla araya girerek Mira'yı kızdan ayırmaya çalışsa da arada Mira ona da tokat atıp kendisinden uzaklaştırıyordu.

Mira'nın kavgasını videoya çeken insanların telefonlarına bakıp bu kadar eğlence yeter diye mırıldandım kendi kendime. Ayağa kalktığımda tüm telefonlar ellerinde parçalara ayrıldı. İnsanın ne zaman en büyük zevki kavga izlemek olmuştu acaba?

Yerde kızı dövdüğünü sanan ve bununla meşgul olan Mira'yı tek elimle kucağıma alıp Mira'dan yediği tokadın etkisinde olan Bora'nın omzunu tutup sarstım..

"Biz gidiyoruz, söylersin Uraz'a." deyip omzuna yavaşça vurdum, "Geç kalmasınlar, sende öyle."

Omzumda tepinerek duran Mira'yı bardan çıkarttığımda sırtıma vuruyor ve inmek için uğraşıyordu, "Sana hesap soracağım." diye haykırdı.

"Ne hesabı? Neden bu kadar yakışıklı olduğumun mu?"

"Aptal herif!" diye böğürdü, "Yakışıklı falan değilsin."

"Ha yani ondan bu kadar dikkat çekiciyim."

"Kılıç!" diye bağırıp daha sert vurdu, "Kızın kolunu kıramadım beni bırak ona gününü göstermem lazım."

Başımı olumsuz anlamda salladım, "Yani Mira, cidden tek yaptığın kızın saçını çekmekti, ama öğreneceksin az kaldı."

"Midem bulandı indir be adam!"

Durup Mira'yı yere indirdiğimde kızaran yüzü ile, "Daha Teoman'ın masasında ki kızları da halledecek idim." dedi zor aldığı nefes ile birlikte, "Asel için bunu yapmalıyım daha sonra da Teoman'ın kafasını patlatacağım!"

"Mira," dedim yanaklarını tutarak, "Barın açılışını kavga ile başlatma, Bora'ya yazık."

Mira saçlarını omzunun arkasına atarak ilerlemeye başladı, "Başlatma barına! Her önüne geleni almışlar. Bunu da bizzat Bora ile konuşacağım zaten."

"Kıskanınca ayrı bir cana..." dediğimde hızla dönüp bana baktı, gülmemek için içten yanaklarımı ısırıp, "Harika... mükemmel oluyorsun." diye kıvırdım

Mira içten içe gülerken elimi onun omzuna koydum ve sıkıca sardım eve kadarda sarmaş dolaş yürüdük. Tıpkı iki normal insan gibi.

(Mira)

"Ben sana nasıl vurayım Kılıç?"

Kılıç kendisinden emin bir şekilde, "Mira burada ki her şey demir. Elini yara edip kırarsın, sana yeni dövüş kumu alana kadar karnım ile irade et."

Başımı hızla iki yana salladım, onun canını yaka bilirdim. Evet, belki canı acımaz idi sonuçta o özeldi... ama gene de ona her vurdukça benim canım yanacaktı. Ne kadar anormal olsa da ona kıyamıyordum, çünkü bir tarafım hala onun bu denli özel güçleri olduğunu idrak etmekte zorluk yaşıyordu.

"Hadi Mira."

Durduğum yerde ayak uçlarımda yükselip alçaldım, "Hayır, canını yakamam." dedim dudaklarımı büzerek.

Kılıç, gülerek kafasını geriye doğru attı, "Bak cidden bu komikti. Canımı yakabileceğini mi düşünüyorsun?" deyip gözlerini kıstı ve turuncuya çalan gözleri ile alayla mırıldandı, "Sanırım 300 yıl ekmek yemen lazım he? Ne dersin."

Onun bu derece havalanmasına karşı sadece boş bakış yollayıp ağzımın içinde mırıldandım, "Demek öyle?"

Kılıç'ın karnına; bana göre sert ona göre yalancı bir vuruş attığımda dudaklarını birbirine bastırıp gamzesini gün yüzüne çıkarttı. Resmen benimle dalga geçiyordu! Oysa ben bu dövüş içinde son derece ciddiydim.

"Karnımı sıkmama gerek yokmuş. Tek bir hücrem bile acımadı Mira."

"Sen..." deyip elimle onu işaret ettim, "Canını yakmamı mı istiyorsun?"

Başını sallayıp beni onayladığında yumruk atacakmış gibi ona yaklaşıp yanaklarını avucumun arasına aldım ve dudaklarını öptüm. Kılıç irileşen gözleri ile bana bakarken geri çekildim ve Kılıç'ın karına daha sert bir şekilde vurdum.

Kılıç eline önce dudağına sonra karnına götürdüğünde, "Lina haklı. Sen patronun kim olduğunu unutmuşsun!" deyip merdivenleri çıkmadan önce aval aval olduğu yerde duran Kılıç'a alaylı bir şekilde güldüm.

Gerzek herif!

****

"Bak buda yeni tarifim."

Lina ile mutfakta idik. O kek yapıyor bende onu izliyor gibi yapıp bir yandan elimde ki yaprak testleri çözüyordum. Sınavım iyice yaklaştığı için gergindim. Sınavlar beni her zaman germezdi çünkü sınavlara genelde çalışmazdım, ama şimdi çalışıyor ve en azından bir kaç şey biliyordum bu yüzden içimde sebepsiz yere bir stres vardı. Sorumlulukların omzuma yük olduğu stres.

"Aslında nasıl kek yapmak istiyorum biliyor musun?" Başımı kaldırıp heyecanla bana soru soran Lina'ya gülümsedim.

"Böyle çatalı keke batırdığın anda içinden çikolata akacak. Ah! Ne kadar mükemmel değil mi?"

Lina sulanan ağzı ile birlikte dudaklarını ıslattığında gülerek, "Evet, yap bir ara da yiyelim." diye karşılık verdim.

Bir şeyler düşünüp en sonunda, "Tamam biraz araştırma yapmam lazım. Bekle odama gidip bir yemek tariflerime bakayım."

Lina heyecanla içeriye gittiğinde masanın üzerinde ki çikolata damlacıklı keki elimle bölüp ağzıma attım ve zorla yutkundum. Aşırı bitter vardı ve ben bitter hiç sevmezdim. Masa da ki suyu kafama diktiğimde Lara girdi mutfağa, elinde ki bardağını bulaşık makinesine atıp derince iç çekti.

"Yine başka bir kek mi?" diye sordu gözlerini devirerek.

Başımı sallayıp onu onayladım. Lara masanın üzerinde ki yarım bıraktığım keke bakıp, "Bu sefer ne?" diye sordu.

"Çikolata parçacıklı ve fazla bitterli kek."

Lara inanamıyormuş gibi güldü, "Bitterli kek mi? Lina kafayı yemiş olmalısın." diye sesini yükseltti.

Elimle susmasını söyledim, "Şşşş, o sadece çikolata parçacıklı yaptığını sanıyor bu kadar bitterli olmasını o da beklemiyordu herhalde."

Lara tadına bakmak için ağzına bir parça keki eliyle bölüp yedi ve anında yüzünü buruşturdu, "Ah bu çok acı, çikolata katili Lina gerçekten inanamıyorum."

Lara suyu başına dikerken onunla artık normal konular hakkında konuşabilecek kadar düzelme olduğu için içten içe mutluluk yaşıyordum.

Lara, Lina'ya ve keklerine söylene söylene gittiğinde arkasından bakıyordum, o çok güzel kızdı umarım bir gün onu seven birisini bulabilirdi, ona gerçekten değer veren ve bu dünya üzerinde onu üzmeye korkacak birini.

Çünkü sevgi insan yaşamı için önemliydi; sevgi her şeyi çözer, her yaraya kabuk bağlardı. Sevgi karşılıksız saf ve temiz bir duyguydu. İçinde kötülük barındırmaz, can yakmazdı. Yakmamalı idi.

Umarım, umarım güzel seven biri gelir hayatına Lara ve o zaman kapanmayacak sandığın yaralar tek tek kapanır geriye tek bir iz bile bırakmaz.


  Evden çıkarken arkamda; kek yapma savaşı veren Lina, maç oynamak için Bora'nın bardan dönmesini bekleyen Uraz, benim yolumu gözleyen Kılıç ve hepsinden soyut kendi odasında çizimler yapar Lara'yı bıraktım ve kapıyı çektim.

Teoman'ın evine geldiğimde içeriden film sesi geliyordu. Yine yalnız kaldığı için film izlemeye başlamıştı, o kadar çok film izliyordu ki onun hızına henüz yetişememiştim.

"Kardeşim... gelsene yanıma."

Elimde ki ders kitaplarını yemek masasına koyup Teoman'ın yanına oturdum. Teoman beni kolunun altına alıp kucağında ki mısır kabını bana uzattı.

"Eee filmlerin efendisi, bugün ne izliyorsun?" diye sordum.

Teoman televizyonu kapatıp, "Bugün bir şey izlemek istemiyorum. Bugün bir şey öğrenmek istiyorum."

Yan gözle ona baktığımda ciddiyetini henüz yeni anlamıştım. Onun her zaman ki tatlı halleri yoktu, ciddi ve sert bir ifade vardı yüzünde. Pek alışık olmadığım bu haline boğazımı temizleyerek karşılık verdim.

"Neyi?" diye sordum soğuk bir sezgi hissederken.

"Katil kim?"

Çatılan kaşlarım ile oturuşu mu düzelttim, "Ne katili?"

"Babamın. Annemizin."

İşte o an damarımda akan kan donmuş, hareketsiz bir şekilde öylece kalmıştım. Bu acıyı yüreğimin derinliğinde yeniden ilk gün ki kadar keskin ve ağrı dolu hissettiğimde dudaklarımı yanaklarımdan süzülen göz yaşlarım ıslattı. Gerçekler gözümden taşan yaşlar kadar sıcak ve acıydı.

Dudağımı dilimle silerken tuzlu göz yaşının tadı boğazımdan aşağıya cam kırığı yutmuşum gibi keskince aktı.

Bir şeyler bir süre iyi gidiyorsa en sonunda gene kötü şeyler yaşanıyordu şuan da olduğu gibi.

Teoman'ın bunu bir gün bana soracağını biliyordum ama aradan bu kadar uzun zaman geçtikten sonra sormasını beklemiyordum, unutup bazı can yakan şeylerin hatırlanmaması gerektiğini sanıyordum ama öyle olmadı.

"Teo..." dedim beklenti dolu halde bana bakarken doğru dürüst cümleleri toparlayamıyordum bile. Bakışımı ondan en uzak köşeye diktim.

"Benim, benim babam öldürdü."

Teoman ayağa kalktığında korkuyla onunla birlikte bende ayaklandım, "Nereye Teo?" diye sordum bir yandan da kolunu sıkıca tutarak. Eğer bırakırsam ne olacağını bilmiyordum bu yüzden onu sıkıca tutmaya devam ettim.

"Hesap sormaya."

"O zaten hapishanede, lütfen... geçmişin izlerinden kurtulmak istiyorum. Her şey normalken yeniden bok yolu olsun istemiyorum." Teoman'ın kolunu daha sıkıca tutup, "Benden nefret edip katilin kızı olduğum için benden uzak durmanı istemiyorum."

Güçsüzleşen kollarım ile Teoman'ı bıraktım ve çaresizce koltuğa oturup başımı dizime gömdüm, "Benden nefret etmeni istemiyorum Teoman." sesim titremeye gözlerim yeniden dolmaya başlarken konuşmaya devam ettim. "Çünkü, çünkü Teo sen benim abimsin."

"Gel buraya." Teoman kollarını bana dolayıp saçıma öpücükler kondurdu, "Sende benim kardeşimsin, senden nasıl nefret edebilirim? O pislik herifin acısını senden nasıl çıkartabilirim?"

Teoman'a sıkıca sarılırken, "Bırak Teoman, o herif cezasını çekiyor. Lütfen..."

"Tamam," dedi Teoman başını sallayıp, "Söz bir şey yapmayacağım... erkek sözü."

Başını sallayan Teoman a daha sıkı sarıldım. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım, "Teşekkür ederim abi."

****

Yatağımda sağa sola dönerken yatmaya korkuyordum, gecenin yarısı Teoman'ın kalkıp gitmesinden ve başını belaya sokmasından endişeleniyordum. Bu yüzden uyku tutmuyor, uyuyamıyordum. Odamın ışığı açmadan yataktan ayağa kalktım. Perdeyi hafif aralayıp camdan baktığımda Kılıç'ın odasında ki ışıkta yanmıyordu. Çoktan uyumuştur, ateşler içinde olduğu için yorgundur.

Gülümseyerek perdeyi kapattım. Tüm uykum ciddi anlamda kaçmıştı. Odadan çıkıp Teoman'ı kontrol ettim. Yastığına sarılmış yüz üstü bir şekilde yatıyordu. Gülümseyerek merdivenlerden indim ve mutfağa gittim. Abur cubur kaçamağı için güzel bir zamanlamaydı.

Mutfağın ışığını yaktım ve Teoman'ın abur cuburları koyduğu dolabı açtım. İçinde ki çikolataları ve cipsleri bir kaba doldurdum. Odama çıkıp bilgisayardan film izlemek istiyorum, bu yüzden yiyeceklerim bol ve güzel olmalıydı. Teoman ile ortak bardağımız olan ördekli bardağı aldım ve becerikli Teoman'ın kendi elleri ile yaptığı limonata suyunu almak için buz dolabına yürüdüm.

Buzdolabını açtığımda çığlığım bir olmuştu. Üstüme düşen bir adam ile geriye doğru savrulmamak için mutfak tezgahını sıkıca kavradım. Adam üstümden kayıp yere düştüğünde alnında ki kan ve kurşun izini gördüm.

Gözlerim aniden kapandığında yeniden yüksek sesle bir çığlık attım. Gözümü kapatan kişi beni kendisine çevirip sıkıca kavrarken ona vurup kurtulmaya çalışıyordum.

"Bakma Mira, lanet olsun dur."

Kılıç'ın sesi ile birlikte olduğum yerde hareketsiz bir şekilde durduğumda Kılıç ellerini gözlerimden çekti. Korkarak gözlerimi araladığım zaman gördüğüm tek şey Kılıç'ın damarları gerilip belli olan boynu idi.

Mutfağa doğru gelen başka ayak sesleri duyduğumda Kılıç'a daha fazla sokuldum. Teoman ağzından güçlü bir küfür savururken korkudan titreyen bedenim ile ölü cesetten ve onun üstüme düştüğünü unutmak adına gözlerimi kör edercesine sıkı bir şekilde kapattım.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 

Sınır yok, 21. Bölümü yazdığım an atacağım ♥

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi benimle paylaşın♥

Oylar yorumları eksik etmeyin.

Sevgiyle kalın♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top