- Bölüm 19 -

iremangeles

(Kılıç)


Mira'nın odasına girdim ve sessizce sandalyeye oturup ay ışığının yüzüne vuran parıltısını izlemeye başladım. Bana dediği her lafın gerçekliği yüreğimi delerken Lara'ya böyle davranmasından dolayı kızıyordum. O na ne kadar iyi yaklaşmaya çalışsam bunu su istimal ediyordu ve benim artık o na karşı tüm kredim dolmuştu.

Perdeyi kapatmak için ayağa kalktım ve cama doğru yaklaştım perdeyi çekeceğim sırada aşağıdan bana gülümseyerek bakan iblisi gördüm. Öfke bedenime elektrik hızıyla girdiğinde ellerimi yumruk yaptım, kesinlikle belasını bulmaya gelmişti. İki saniyede aşağıya indiğim zaman keyifli gülümsemesi daha fazla yayıldı yüzüne.

"Kadim dostum... beni bu kadar özleyeceğini bilmiyordum."

Attığım yumrukla, "Ne diye geldin? Dayak istediğin için mi?" diye sordum bugün yaşadığım tüm öfkemi ona doğru savururken.

Yumruk attığım yeri tutup gülümsedi, "Hayır tabii ki de. Bu güzel yüzünü biraz daha görebilmek için."

Baybars duruşunu daha da dikleştirip arkama doğru uzattı gözlerini, baktığı yöne baktığımda Lara'yı gördüm. Endişe kokusunu hissettiğim anda Lara ile göz teması kurdum. Kızaran kulaklarına baktım, bir şeyler ters gittiğinde her zaman kulakları kızarırdı bu yüzden bir şeylerin ters gittiği çok fazla belliydi.

Ortaya bir şey çıkacak korkusuyla gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Çattığım kaşlarım ile yeniden Baybars'a dönüp sakin sesimle, "Sana bir sorum var iblis." dedim.

Baybars tozlanmış üstünü silkeleyip şaşkınca bana baktı, "Sor." Dedi merakını gizlemeden.

"Lara'yı neden kaçırdın?"

Baybars yukarıya kaldırdığı kaşları ile anında Lara'ya doğru baktı. Bakışları uzun hale dönünce aralarında geçen bakışmanın altında yatan şeyi anladım. Hızla Lara'ya yaklaşıp öfkeyle onun gözlerine bakmaya başladım.

Her şey ortaydı; Lara'nın kaçırılması, yüzünde ki yaralar, geçirdiği krizler hepsi... hepsi sadece onun oyunuydu. Kendini ön plana atıp Mira ile biraz olsun arama girmek hazırladığı kusursuz planı.

"Bu da senin oyunundu!" öfkeli sözlerim Lara'nın şaşkınlığını arttırırken ona zarar vermemek için ellerimi sert bir şekilde yumruk yaptım.

Lara kas katı kesildiğinde bir adım daha atıp Lara'ya biraz daha yaklaştım, "Mira'yı benden uzak tutmanın yollarını arayıp durmaktan yorulmadın mı?"

İkimizin arasında geçen yoğun bakışmayı Baybars'ın öksürüğü bozdu. "Kılıç." dedi imalı sesiyle, "Sevgilinin seni Lara ile bu kadar yakın görmesi nasıl olur sence?"

Omzumun arkasından cama bakan Baybars'ın baktığı yere baktım. Camdan beni izleyen Mira ile göz göze geldim. Demek uyuyor rolü yapıyordu ve bunu çok iyi başarıyordu.

Baybars'ın yanıma doğru sokuldu, "İyi bak Kılıç. Belki ölüm sizi ayırır he?"

Baybars'ın çene kemiğini tutup yukarıya doğru kaldırdım. Tüm gücümle onun çenesini sıkarken, çenesinden kırılma sesi geldi. Dişlerimin arasından küfür savurup onu yere doğru sertçe ittim.

Baybars'ın bana karşı bir şey yapmasını bekliyordum, her hangi bir şey ama o eliyle kırık çenesini düzeltip, "Az kaldı. Kafanı ayaklarımla ezeceğim güne çok az kaldı." dedi hırıltılı sesiyle.

Boş boş ona bakarken bakışların da ki ciddilik beni tatmin etmiyordu. Baybars bakışlarını benden çekip özel gücünü kullandı ve hızla ortadan kaybolduğunda yarım kalan konuşmamızı tamamlamak için Lara'ya döndüm.

"Sana inanmama mı istiyorsun Lara? Senden nefret etmemi mi istiyorsun?"

Lara sonunda daha fazla tutamadığı gözyaşlarını serbest bırakıp yüzünü ellerine gömdü.

"Seni sevmekten nefret ediyorum Kılıç. Vazgeçmedim mi sanıyorsun, çok denedim çok istedim. Olmuyor." Deyip ıslak ellerini yüzümde gezdirdi.

"Senin şu gözlerine bakınca tüm öfkemde, nefretim de yok oluyor. Sana bir kere sahip olmak için her şeyi yaparım Kılıç. Bir kere öpebilmek için her gün yeniden ölmeyi göz önüne alabilirim."

Lara, kollarını bana dolayıp başını omzuma gömdü ve hıçkırıkları arasında ağlamaya devam etti. Ona karşılık veremeden cama baktığımda Mira'nın yüzünü yeniden gördüm. Kehribar gözlerinin içi biriken gözyaşlarından dolayı parlıyordu.

(Mira)

Hayatım boyunca bir çok konuyla, ileri geri sallandım. Uçurumun kenarına gidip gidip geri döndüğüm. Deli gibi kendi kendime konuştuğum. Nefretimin denizinde çalkalanıp kayalara çarptığım, vedalara maruz kalıp yüreğimi avuçlarıma sıkıştırdığım çok zaman oldu.

Bu duyguların hepsini bir gün içinde yaşadığım zamanda oldu. Ama şuan gördüğüm manzara, hiç hissetmediğim yeni duyguların yeşermesine yol açıyordu. Adını koyamıyordum, kalbimi kemiren ağrı yavaşça vücudumu etkisiz hala getiriyordu.

Kara bulutlardan boşalan yağmur sadece benim üzerime yağıyordu ve ben kara bulutların ortasında yağmuru hiç sevmeyen kedi kadar çaresizdim.

Camdan uzaklaşıp odadan çıktım ve beni bu yeryüzünde sıkılmadan dinleyebilecek Bora'nın odasına doğru yürüdüm.

Bora'nın odasına girip ona baktım. Yatağında gayet huzurlu şekilde yatıyordu, en azından birimiz yaşadığımız bu hayattan memnun. Yoksa buna dayanmak daha zor olacaktı.

Işığı açtığım anda Bora hemen uyandı, uykusu çok hassastı bu yüzden uyanması kolay oluyordu onun için.

"Mira?" dedi gözlerini ovuşturarak.

Yatağının yanına gidip boşta kalan yerine oturdum ve gözlerini açamaya çalışan Bora'ya baktım.

"Bana güzel şeyler anlat Bora." dedim titreyen sesimi yok etmek için zorla yutkanarak.

Bora cebelleştiği gözlerini bırakmadan, "Nasıl yani?" Diye sordu.

"Kibritçi kız masalını anlat mesela."

Bora sonunda açabildiği gözleri ile dikkatlice yüzüme baktı, "Ama onun sonu güzel değil Mira."

"Peki, hangi masalın sonu güzel."

Omuz silkti, "Daha önce hiç güzel sonla biten masal okumadım. Çünkü ben mutlu sonlara inanmazdım..." gülümseyerek elimi tuttu, "Ama artık inanıyorum. İkimizin sonu da çok güzel olacak."

"Güzel sonla biten hiçbir şey yoktur! Sadece sonu gelmemiştir. Her son can yakar Bora."

Bora hızla bağdaş kurup, "Dur. Dur. Dur. Neler oluyor Mira? Ne bu halin? Neden böyle davranıyorsun?" Diye sordu endişeli sesiyle.

Dolan gözlerimi elimin tersiyle silip, "Sadece yaşamaktan yoruldum, bir şeylerin üstesinden gelmekten bıktım."

Bora kollarını bana sararak sıkıca sarıldı, "Mira sen benim en güçlü kardeşimsin, şimdi böyle davranıp kendini üzemezsin" dedi narin sesiyle, "Anlat bana ne oldu?"

Onun gözlerinden güç alıp derince iç çektim ve ona içimi döktüm, yıllardır yaptığım gibi.

"Ben aşık oldum... bu duygu çok korkutucu hem de çok." Titreyen ellerim ile Bora'nın ellerini güç almak için tuttum. "Kaybetme duygusu, ruhumu ele geçirdi sanki. Bora ben annemden sonra ilk defa birisine bu denli bağlandım, ne yapacağım? Beklemediğim kıskançlık sarıyor her yanımı, ona git derken bile gitmemesini isteyecek kadar paranoyaklaştım."

Bora benim ağlanacak halime gülerek karşılık verdi, "Seni ilk defa bir erkek için ağladığını görüyorum. Bunu hemen Asel'e haber vermeliyiz."

Bora sersemce telefonunu ararken odanın kapısı açıldı. Kılıç ile göz göze gelince akan burnumu çektim ve yanağımda ki yaşlar sanki hiç akmıyormuş gibi gizlemeye çalıştım. Kılıç yavaş adımlarıyla önümde diz çöküp ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Benimle uğraşma Kılıç, hiç halim yok." dedim güçlü tutmaya çalıştığım sesim ile.

Kılıç bizi film izler gibi izleyen Bora'ya baktı. "Bizi yalnız bırakır mısın?" Diye sordu.

"Cidden ses çıkartmam, devam edin."

Kılıç itiraz eden Bora'ya laf yetiştirmek yerine gücünü kullanarak Bora'yı havaya kaldırdı. Bora ufak çığlıkla hayretle bana bakarken bende şaşkınlığımı gizleyemeden ona aynı şekilde baktım. Kılıç bakışlarını kapıya yönlendirdi ve havada süzülen Bora'yı odanın dışına çıkarttı.

Yeniden bana dönüp konuşacağı sırada odanın kapısı büyük gürültü ile yeniden açıldı, "Ya bu harika havada uçtum resmen! Hadi bir daha lütfen!"

Kılıç bu sefer sert bir şekilde Bora'ya bakıp odadan çıkarttı ve arkasından kapıyı kapattı, kapanma sesinin ardından gelen kilit sesi ile şaşkınca Kılıç'a döndüm.

"Ona ne yaptın sesi çıkmıyor." Dedim panikle.

"Hiçbir şey. Sadece ağzını bağlayıp salonda uyuması için koltuğa yatırdım."

Normalmiş gibi konuşmasını bir süre yadırgasam da buna alışmam gerektiğini kafama not düştüm. Artık her şeye şaşırmaz oluşum beni şaşırtıyordu. Alışmak buydu işte ilkte sana inanılmaz gelen şeyler zamanla yerini boş bir bakışa bırakıyordu.

Sonuçta hayatın kuralı buydu; her şeye alışmak zorundasın.

"Özür dilerim." Diye söze başladı Kılıç yanağımı okşamak için elini uzattığında başımı çevirip, bunu yapmasına engel oldum.

Kılıç yanıma oturup derince iç çekti, "Bana kızgın olduğunu biliyorum ama beni de dinlemen lazım."

Suskunluğum uzun sürünce Kılıç yeniden konuşmaya başladı.

"Bizi istesende bitiremeyeceğini, beni kendinden uzak tutamayacağını gayet iyi biliyorsun Mira." Dedi ve ellerimi daha sıkı tutmaya başladı," Lara ise..."

Devamını duymak istemiyordum, cümlenin sonu ne olursa olsun daha fazla duymak istemiyordum.

Öfkeyle ayaklanıp, "Ben artık Lara'ya filan kızmıyorum Kılıç. Ben sana kızıyorum onu kendinden uzak tutmayışına kızıyorum. Onun oyunlarına gelecek kadar aptal olmana kızıyorum. O bir kızın en hassas noktasını gayet iyi biliyor. Çünkü her gün bu evde aynısını o yaşıyor. Sevdiği adamı bir kadınla paylaşmak zorundaymış gibi davranıyor bana. Ben sanki bu evde sadece senin yaşaman için duran bir heykelim. Lara'nın üstüne gelmiş bir kuma gibi!"

Öfkem büyüdüğünde Kılıç beni sakinleştirmek için ayağa kalkıp omuzlarımdan tuttu. Bu hareketine sinirle karşılık verip onun elini ittirdim ve benden uzaklaşmasını sağladım. Kelimelere devam etmem için onun beni sakinleştirmesine izin veremezdim.

"Kimse bunu hak etmiyor," diye devam ettim öfkeden alev alev olan gözlerimle, "Kimse kendi canının yanmasını hak etmiyor! Lara alışacak... Lara öğrenecek... Lara bilmek zorunda. Ben bunları duymaktan yoruldum. Lara hiçbir şey bilmiyor işte! O sana hala deli gibi aşık ve ben... ben ona bakıp kendime döndüğümde aşkımın onun yanında ezildiğini hissediyorum. Bu ne kadar bir his biliyor musun?"

Kılıç ona direnmemi umursamadan kolumdan sertçe tutup beni kendisine doğru çekti. Başımı onun göğsüne gömüp kokusunu içime çekerken onun etkisiyle yeniden sarhoş olup canımı yakan her şeyi unutmaya başlıyordum. Çok tuhaf ama gerçek bir şey vardı; onun kolları benim canımı yakan her şeyi kısa bir anlığına yok ediyordu.

"Senin aşkının büyüklüğü ile hayattayken bunları düşünmen sadece seni yaralar ve ben senin yaralanmana dayanamam."

"O zaman neden? Neden Lara'nın odana girip seni öyle izlemesine izin verdin."

"Senden 1 dakika önce geldi sadece. Ona gitmesini söylediğim sıra da ise odaya sen geldin. Benim kalbim senin yoluna ölmeye hazırken, ben Lara'ya nasıl bakabilirim?" deyip derince iç çekti, "Kaçırılma planını bile kendisi yapmış, Baybars falan değil."

Ben şaşkınca Kılıç'a bakarken o saçlarıma öpücükler kondurdu, daha sonra çenemi tutup başımı yukarıya doğru kaldırdı ve alnını alnıma dayadı. Gözlerinde ki aşkı yüreğimin derinliklerinde hissettim. Büyük enkazın altından sadece sevgisiyle beni kurtaran bu adama öfkem sadece 3 saat sürmüştü, bu çok saçma. Bu kavgayı aylarca uzatmayı planlarken onun bir sarılmasıyla alt üst olmam çok saçma.

Sessizlik odaya hakim olurken, sessizliği bozan benim uzun zamandır merak ettiğim soruydu.

"Kılıç?" Dedim usulca ondan uzaklaşıp kusursuz yüzüne bakarak.

"Canın yandığı zaman ne yapıyorsun?"

Her şeye sahipken canının yanması nasıl bir şeydi bunu cidden merak ediyordum. Belki aldığım cevap ile Lara'ya da bir faydası olabilirdi ve artık Lara bu kadar tehlikeli olmayı kesebilirdi. Kılıç düşünmeden anında cevap verdi.

"Canını yakanı bulup ona cezasını veririm."

Çatılan kaşlarımla başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır, senin canın yandığı zaman diyorum." dedim sorduğum soruyu yeniden ona yönlendirerek.

"Benim canım sadece seninkisi yandığı zaman yanar. Senden başka kimse benim canımı yakacak güce sahip değil."

****

Okul açılmış yeni bir dönem herkes için başlamıştı bile. İki haftayı geride bırakırken yaşadığım haftalar benim için kimi zaman zor kimi zaman akıl almaz derecede iyi geçiyordu. Dersleri iyi takip ediyor ve anlıyordum, tabii Kılıç gibi birisi hayatımda olduğu için o sürekli bana yardım ediyordu.

Teoman ile aram daha iyiydi, henüz ona katilin babam olduğunu annemizi onun öldürdüğünü söylemedim. Hem cesaretim yoktu hemde her şey şuan iyiyken kötü etmeye hiç niyetim yoktu. Onunla hafta sonları ve bazı okul çıkışlarında birlikte gidip benim zevkime uygun oda eşyaları seçip alıyorduk.

Bana göre bunlara gerek yoktu, çünkü bunları yaşamak için yaşım geçmişti ama Teoman'ın değimi ile "genç kız odası" artık hazırdı. O bizi her zaman izlediklerine inandığı anne ve babasına 'kardeşime sahip çıktım' duruşu sergiliyordu.

Odanın eşyaları ben seçtim ama dekoru Teoman yapacaktı ustalığımı konuşturacağım dediği için bu zevksiz işi ona bıraktım. Zaten odanın dekoru ile uğraşacak pek bir zamanımda yoktu. Okul ve ev arası mekik dikiyor derslerime yoğunlaşıyor idim.

Okuduğum bölüm kesinlikle psikoloji üzerine olacaktı. Bu fikri aklıma en çok yatıran kişi Uraz oldu. Onun okuduğu ilginç kitaplar ile bu işe heveslenmiştim. Bana her zaman fikir sunup, psikoloji ile ilgili çok önemli şeyleri anlatıp vurguluyordu. Hem tüm bunları yaşayıp psikolojimi koruya bildiğime göre, diğer insanların da psikolojisini koruya bilirdim.

Bora ise okulu bırakıp uzun zamandır tanıştığı erkek arkadaşı ile bar açma planına başlamıştı bile. Buradan başka bir yere gitmek istemiyordu ki zaten Lina ve Uraz da onu pek gönderecek gibi gözükmüyordu. Onlar gizliden gizliye süper üçlü bir grup olmuşlardı bile.

Lara ise doğru dürüst yüzünü göstermiyordu bile bize. O mutsuzdu, onun bu denli mutsuz olması da beni mutsuz ediyordu. Çünkü Lara'ya ne kadar kızsam da bir tarafım her zaman onun iyi bir insan olduğunu savunmakta ısrarcıydı. İyiliğini umarım benden bu kadar fazla gizlemezdi.

"Mira? Abine gitmeyecek misin?"

Bora kapımı çalmadan içeriye daldığında cevabını bulamadığım edebiyat testinden başımı kaldırdım.

"İyice inek oldun. Sakın inkar etme! Konuşsan ağzından möö kelimesinden başka bir şey çıkmayacak. Şu hale bak."

Onun bu rahat haliyle başımı belli belirsiz salladım, "Fazla gevşeksin biliyorsun, değil mi?"

Gözlerini devirip test kitabımı kapattı, "Sen fazla gerginsin. Ölümsüz olup yıllarca yaşayarak şuan ki bilgileri elde edebilirsin."

"Rahata alışmak kolay tabii Bora. Önemli olan hakkın ile bir şeylere ulaşmak."

Bora ufak bir kahkaha ile, "Yapma, bu dünyada kim hak ettiği yerde ki? Sal gitsin Mira, çünkü ben bundan sonra derslerin mahkumu olmayacağım. Sadece yaşayacağım."

"Beş parasız mı?" dediğimde sesim yüksek çıktı. "Bu evde yaşayarak mı hayatını yaşayacaksın? Birilerine muhtaç olarak mı? Bu sen değilsin Bora."

Bora çatılan kaşlarıyla duruşunu düzeltti, "Kimseye muhtaç değilim! Bardan gelecek para ile de yeterince iyi işler başarabilirim. Hem de her şeyi."

Tartışmayı bitirmek için istercesine oturduğum yerden ayaklandım. "Bunu biliyorum. Sen güçlüsün Bora... Eğer istediğin buysa ne olursa olsun yanında olacağıma söz veriyorum."

Çünkü, kardeşler bunun için vardır.

(Kılıç)

Kapı zilini duyup merdivende ki adımlarımı hızlandırdım ve kapıyı açtım. Asel kırmızı beresiyle bana gülerek bakıp, "Mira ve Bora yok mu?" diye sordu içeriye göz atmayı ihmal etmeden.

"Bora, bar işi için arkadaşı ile buluştu ve Mira da abisinde."

Asel yüzüne yayılan hayal kırıklığı ile, "Desene zamanlamam kötü. Eskiden ne zaman onlara gelsem asla işleri olmazdı. Ama şimdi her şey çok değişti ve..." deyip buruk bir tebessümle gözlerime baktı, "Biz büyüdük."

Askıdan montumu alıp, "Sana Mira abisinde dedim, Mars'a falan gitmedi. Hadi seni ona götüreyim."

Asel büyük bir heyecanla bir çığlık attı, "Gerçekten mi? Sen süpersin Kılıç" derken evden çıkıp karşı kaldırama geçtik ve Teoman'ın evinin az ilerisinde durup evi işaret ettim.

"İşte burası."

Asel afallayarak başını anlamsız şekilde salladı, "Bende sandım ki... uzakta."

Gülerek kapıya doğru ilerlerken bana yetişmek için koşuyordu, "Biliyor musun? İlk defa onun abisiyle tanışacağım sence tipim nasıl? Bugün kırmızı rujumu sürecektim ama o ruja 70 tl falan verdim yani boşa harcamak istemedim. Yüzüm çok beyaz, değil mi? Ah keşke kendime biraz çeki düzen verseydim."

Kapının önünde durduğumuzda Asel derin bir nefes alıp güldü, "İyi gözüküyor muyum?"

Zorla gülümseyerek başımı salladım, "Evet..." dedim hızla başımı ondan çevirip, "İyisindir yani. Mira olsa öyle derdi."

Kapıyı hızla çaldığımda Asel'in daha fazla konuşmamasını ümit ediyordum.

Kapı bir kaç dakika içerisinde açıldığında Mira'yı görüp rahatça bir nefes aldım. Mira'ya sarılmak için bir adım attığım da Asel benden önce davrandı ve sanki Mira'yı yılladır görmüyormuş gibi ona sıkıca sarıldı.

Mira, Asel'in arkasından kehribar gözleriyle bana bakarken kapıya yaslanıp onun gözlerinin içinde kaybolmaya başladım.

(Mira)

Asel ile konuşa konuşa salona oturduğumuzda Teoman'ı göreceği için heyecanlıydı, hatta ben bile Teoman'ı gördüğüm zaman bu kadar heyecanlanmamıştım . Gözleri evde dolaşıp etkilenmiş şekilde dudaklarını büzdü.

"Abin zevk sahibi galiba baksana ev harika döşenmiş."

Gözleri en sonunda benim gözlerim ile buluştuğunda derince iç çekti, "Kim derdi ki bir gün abin olacak ve sen onun evinde yaşayacaksın... İyi kalbin sana iyi hayat sundu."

Asel'in elini tutup, "O zaman senin benden daha iyi hayatın olacak Asel." derken ki sesimle birlikte Asel daha fazla gülümseyerek iç çekti.

Kılıç elinde kahvelerle gelip birisini bana diğerine Asel'e uzattı ve karşımıza oturup merdivenlere doğru baktı.

"Teoman yıllardır yıkanmıyor galiba. Bir çıkamadı."

Asel, Kılıç'ın sözlerine gülerken ben bu ikisinin çekişmesinden bıktığımı belli eden bir tavırla gözlerimi devirdim.

"Uzun sürüyor. Çıkar şimdi."

Teoman beni yanıltmadan aşağıya doğru indiğinde Kılıç'a bakıp kaş işaretim ile Teoman'ı gösterdim. Bu sefer gözlerini deviren taraf kendisi olunca Asel gibi bende ayaklandım ve karşımızda duran Teoman'ın omzuna elimi koydum.

"Teoman bu sana bahsettiğim, Bora'dan sonra benim en değerli kardeşim Asel."

Asel'e dönüp abimi tanıtacaktım ama Asel put gibi durmuş kendisini abime odaklamıştı.

"Asel... bu da Teoman." dedim tane tane konuşurken.

Teoman elini Asel'e uzattığında Asel sonunda kilitten çözülmüş gibi Teoman'ın eline baktı ve yavaşça onun elini tuttu daha sonra ise yere yığıldı.

****

"Doktora gitmek istemediğine emin misin Asel? Durup dururken neden bayıldın? Daha önce de oldu mu böyle bir şey?"

Asel yatağımda uzanmış boş tavanı izlerken kızaran yanaklarına elimi koydum, "Doktora gidiyoruz kalk." dedim ayaklanmak için hareket edecekken Asel sertçe kolumu tutup oturmamı sağladı.

Daha sonra kendisi de yattığı yerden doğrulup, "Beni o mu buraya kadar taşıdı?" diye sorup hırıltılı çıkan sesini öksürerek düzeltti, "Yani Teoman?"

Başımla onu onayladım, "E...evet, söyle Asel sorun ne?"

Asel dudağını ısırıp ellerini yüzüme gömdü, "Mira abine aşık oldum." dediğinde aralanmış ağzımla onun gözlerine baktım. Elimi tutup kalbinin üzerine koydu, "Baksana Mira, ne kadar hızlı atıyor. Heyecandan bayıldım resmen."

Onun adına sevinmem lazımmış gibi güler yüzle bana bakıyordu, ama ben hiç sevinemiyor idim. Teoman'a aşık olması demek Teoman'ın, Asel'in canını yakması demekti. Teoman ciddi anlamda çapkın bir erkekti bana 'bir kızın kölesi olarak yaşamak hayat felsefem değil' deyip duruyordu. Lara ile bile bazen haşır neşir oluyordu ki kaldı ki kendisine saf bir aşkla aşık olan Asel'i görsün.

"Asel, belki hislerin geçicidir." dedim bir umut yüzüne bakarken.

Asel asılan yüzüyle, "Hayır Mira, ciddiyim. Uzun zaman sonra ilk kez böyle bir şey hissediyorum."

Onun umutlanıp üzülmemesi lazımdı, Asel'in gözyaşlarını ve kendisini mahvetmesine dayanamazdım. O çok hassastı ve buna dayanamazdı, ne kendisi ne de psikolojisi.

Hızla, "Teoman başkasına aşık Asel." deyip yalan söyledim.

Asel'in şaşkınca bana bakarken bu yaptığım şeyin yanlış olduğunu biliyordum. Ama bir kaç gün ağlayıp unutacaktı Asel, çünkü Teoman onu çok üzerdi ve her üzdüğünde ise ben daha çok üzülürdüm. Özür dilerim ama canının yanmasını oturup izleyemem Asel.

"Ama..." dedi Asel yanağından akan göz yaşını hırkasına silerek, "O zaman ben ne yapacağım? Karşılık alamayacağım bir aşkın içine mi düştüm?"

Asel'e sıkıca sarılıp başımı onun omzuna koydum, "Canının yanmasına dayanamam Asel, ağlama. Geçecek buda söz veriyorum."

****

Sınıfa girdiğimde yanımda ki yerin boş olduğunu görmek anında canımı sıkmıştı. Asel kaç yıldır sınıfa hep benden önce gelirdi, kendisi olmasa bile çantası olurdu. Şimdi ise bunu görmemek canımı yakıyordu. Çünkü Asel ağır derece hastalanmadığı sürece okula hep gelirdi bugün ise kalbinden hastaydı ve iyileşmesi umarım uzun sürmezdi.

Sırama oturduğumda içeriye Bora girdi ve çatık kaşları ile önümde ki kendi yerine oturup, "Asel iyi mi? Bir şey oldu da bana mı demiyorsun? Yoksa hastanede falan mı?"

"Hayır Bora." dedim alnımı ovarken, "Sadece canı istememiş."

Bora gözlerime 'sana inanmıyorum' der gibi baktığında bakışlarımı ondan kaçırıp kuruyan dudaklarımı ıslattım. Bora dan kaçamazdım ve onun fikrine ihtiyacım vardı bu yüzden her şeyi tek tek anlattım

Bora yanıma geçip bir süre düşünürken başımı önüme eğmiş onun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum, "Doğru olanı yaptın. Asel'i biliyorsun sen ona 'Teoman çapkın' desen bile o seni dinlemeyip kendisini kaptırırdı."

Az olsun rahatlamış bir şekilde, "Öyle mi diyorsun cidden?" diye sordum.

Bora gülümseyerek, "Bunu onun iyiliği için yapıyoruz. Onu biz düşünmek zorundayız biliyorsun o en narinimiz."

Başımla onu onaylarken sınıfa çok fazla dikkat çekici bir gürültü ile Ufuk girdi. Gözleri anında bizi bulduğunda yüzünde pis bir sırıtış işe cebinde ki telefonu çıkartıp masamızın üzerine koydu.

"Mira, kiminle arkadaş olduğuna dönüp bir bak? Bu çocuk gay baksana erkek erkeğe öpüşmüşler." deyip Bora'nın yakasından bir mikropmuş gibi itti, "Bu iğrenç."

Bora telefonda ki resme bakıp benimle göz göze bile gelmeden masada ki telefonu yere attı ve sınıftan koşarak çıktı. Hızla ayağa kalktım ve sertçe telefonun üstüne basıp o lanet telefonu yok etmeye çalıştım..

"Eğer Bora bu sefer kendisine zarar verirse... seni öldürürüm Ufuk."

"Sen hala onunla arkadaşlık mı yapacaksın? Mal mısın kızım?"

Ufuk'un yakasından tutup, "Bana bak o çocuk benim arkadaşım değil kardeşim bu bir, ikincisi insanları olduğu gibi kabul etmek zorundayız onlara saygılı olmak zorundayız, onların özel hayatlarına burnumuzu sokmamalıyız iki, eğer kardeşim bu defa da intihar etmek isterse seni doğduğuna pişman ederim buda üç." Ufuk'u ittiğimde sınıftaki kişiler ellerinde telefon habere bakıyordu.

"Sizde bok varmış gibi bakmayın be! Kardeşinize yapılsa aynısı nasıl hissederdiniz, siz nasıl insanlarsınız ya? Nasıl böyle pislik olabilirsiniz?"

Ufuk saçımı tutup beni sürükledi, ona karşı koymak istesem de benden kalıplı vücuduyla bunu yapamadım. Başımı tahtaya sert bir şekilde vurduğunda acı bir şekilde inledim. Daha önce canımı çok yakmıştı ama daha önce hiç iliklerime kadar işlememişti acı.

Sınıf kapısı açıldığında Kılıç'ı gördüm, sert yüzü daha fazla sert olduğunda sırtında ki çantayı yere fırlattı ve yavaş adımları ile Ufuk'un üstüne doğru yürüdü.

Zonklayan kafamla birlikte Kılıç'ın önünde zor bir şekilde durup ellerimle oun omuzlarından tutup durmasını sağladım, "Hayır, yapma ben iyiyim."

Kılıç elini alnıma götürüp kanı bana gösterdiğinde kanadığını hissetmediğim alnıma bende elimi götürüp dokundum. Kılıç beni arkasına çekip tam Ufuk'un karşısında durdu. Ufuk biraz tırsmış olsa da geri adım atmadı. Kılıç'a karşı koyacağını sanıyordu

Kılıç öfkeyle Ufuk'u tek eliyle onun boğazından tutup havaya kaldırdı ve aynı öfkeyle öğretmenler masasına sırt üstü yapıştırdı. Ardı kesilmeyen yumruklarını Ufuk'un yüzüne yapıştırırken sınıftaki erkekler daha fazla izleyemeyip kavgaya dahil olmaya ve Kılıç'ın elinden Ufuk'u kurtarmaya çalıştı. Kılıç herkesi elinin tersiyle ittiğinde Ufuk'un çığlıkları artık silik bir halde çıkmaya başlıyordu.

Kalabalığı yararak aralarından geçtim ve Kılıç'ın yumruk atmak için kaldırdığı elini tutup çenesine dokundum. Çenesini zorla bana doğru çevirip gözlerine yalvaran bir şekilde baktım, "Lütfen, bırak. Lütfen." dedim titreyen ellerimle.

Kılıç sıktığı dişleri ile Ufuk'un yakasını bıraktığında yüzü kandan gözükmüyordu. "Bir daha biriniz Mira'ya zarar verin, hepinizi öldürürüm. Duydunuz mu?" diye etrafta bizi izleyenlere bağırdığında kimseden ses çıkmadı.

Kılıç hızla sırada ki benim ve Bora'nın çatasını eline alıp bileğimi tuttu ve beni sınıftan çıkarttı.

Koridorda hızla yürürken, "Bora, onu bulmamız lazım." dedim.

"Uraz'ı aradım, Bora ile şuan da o ilgileniyor. Seni de önce doktora götürelim sonra da bana hesap vereceksin."

Nefes nefese kalmış bir şekilde, "Ne hesabı?" diye sordum.

Kılıç durduğunda dengemi kaybedip ona çarptım. Bir adım geri attığımda Kılıç sinirli gözleri ile, "Kafanın dikine gitmenin hesabını. Yanında ben olmadığım zamanlar bunu yapmaktan vazgeç."

Kılıç yeniden yürümeye başladığında, "Ben senden önce de böyleydim. Beni böyle kabul etmelisin." diye çıkıştım.

"Zarar görmene göz yummamı mı istiyorsun?" dedi burnundan soluyarak, " Ölmemi istesen bu kadar şaşırmazdım."

"O zaman bana öğret." dediğimde okul bahçesinden çıkmış okula yakın hastaneye doğru yürüyorduk bile.

Kılıç dönüp bana baktı, "Neyi?" diye sordu.

Nefesimi düzene sokup, "Dövüşmeyi, sen yokken bile kendimi koruyabilmeyi."

Kılıç bir süre susup başını sallayıp beni onayladı, "Doğru, bundan sonra dövüş hocan olmak için sabırsızlanıyorum sevgilim."

"Sevgilim mi?"

"Yalan mı? Değil misin?"

Kızaran yanaklarımla, "Doğru." dediğimde Kılıç alttan alttan güldü.

"Eğer sevgilim olmak istemiyorsan... karım olabilirsin."

"Saçmala!" diye çıkıştım hızla.

Kılıç gülerek ilerlerken bende peşinden gidiyordum Kılıç mırıldanarak. "Zaten başka şansın yok bayan güzel." dediğinde o görmediği için rahatlıkla gülümsedim.

Elbette başka şansım yoktu.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ♥

+75 +160 yorumdan sonra Yeni bölüm gelecek.

Wattys2018 e katılacağım ve bu hikayem ile kazanmak istiyorum inşallah bu yüzden desteğinizi eksik etmeyin. ♥

Yeni kapak hakkında düşüncelerinizi de benimle paylaşın lütfen.

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top