- Bölüm 18 -

Bölümlerde gecikme olabilir demiştim. Sınav haftam hala bitmedi ama sizi de fazla bekletmek istemediğim için bölümü hızla düzenledim.

Umarım keyifle okursunuz.

İlk ithaf @@umut_cicigi ne olacak. Kendileri bir bölüm paylaşmam için -230- tane üşenmeden her satıra 'yb' diye yorum yapmıştı. Bu çılgın okuru lütfen sizde tebrik edin :D

Satır arası her yorumu bekliyorum ♥

*******

Kim ne kadar çok kelimeye inanırsa, o kadar çok mutsuz oluyormuş...

(Kılıç)

Lina ile mutfakta oturup Lina'nın hazırladığı sıcak kahveleri yavaşça yudumlarken Lina bir dost edasıyla elimi tuttu. Onu her zaman dert arkadaşım olarak görürdüm, onu ilk gördüğüm andan beri. Her derdimi dinler ve bana her zaman mantıklı yollar söylerdi, hepimizin üstüne ayrı ayrı titrer ve canımızın yandığını derinlerinde hissederdi zaten onun en kuvvetli özelliklerinden birisi de hissetme gücüydü. O 'anne' kelimesini bize hissettirmeyi başaran tek kişiydi, bu yüzden Lina ile aramda ki bağ fazlasıyla kuvvetliydi.

"Mira'nın ne kadar kötü olduğunu zaten biliyordum. Bu kadar süre bile patlak vermeden dayanması büyük bir başarı Kılıç. Uraz bile ilk zamanlar ne kadar zorlandı hatırlıyor musun?" O günlere geri dönüp başını hızla salladı, "Mira dan bile beterdi." dedi titreyen vücuduyla dişlerini gıcırdattı.

Uraz'ın camdan atlamaya çalışıp kaçmak için savaştığı günleri hatırlayıp tebessüm dolu yüzümle başımı olumlu salladım.

Lina elime yavaşça vurup,"Alışacaktır Kılıç. İnan bana." dedi tüm içtenliği ile.

"Öyle mi diyorsun?"

Kendisinden emin bir şekilde bakış attı yüzüme"Öyle tabii ki. Yolun daha çok başında. Hemde çok."

****

Odaya çıktığımda gözleri açık şekilde benim yattığım koltuğu dalgınlıkla izleyen Mira'yı gördüm. Kapıyı yavaşça arkamdan kapatırken onun yanan canını nasıl geçirmem gerektiğini düşünüyordum. Sarılmak, güzel şeyler söylemek ve hep onun elini tutmak elbette yarasını biraz geçiriyordu. Ama içinde annesine duyduğu yarayı ne yaparsam yapayım kapatamaz idim. O boşluğu doldurmaya gücüm yetmezdi bile.

Mira'nın bakmaktan sıkılmadığı koltuğa oturup görüş açısına girdiğimde içi kızarmış olan gözleriyle bana baktı.

"Söyle bana güzelim, ne düşünüyorsun?" dedim naif tutmaya özen gösterdiğim sesim ile.

Mira, sesli bir şekilde iç çekti. Yorgun bedeni yatağa öyle bir sinmişti ki yatağın içinde küçük bir kız çocuğundan farksız gözüküyordu.

Hırıltılı sesi ile, "Ailen seni terk ettiğinde nasıl toparladın Kılıç?" diye sordu.

O günleri hatırladığım kalbimde, aynı sızıyı hissettim ama bu acıyla her zaman yüzleştiğim için toparlanıp cevap vermem uzun sürmedi.

"Zor oldu..." dedim gülümsemeye ne kadar çalışsam da başaramadan anlatmaya devam ettim, "10 yaşında tek ve kimsesiz bir çocuktum. Bana gücümden başka kimse sahip çıkmadı. Kendimi gücümle korudum, gücümle ayakta kaldım. Sokaklarda büyüdüm Mira. Her bankta yatıp kalkarak büyüdüm."

Mira bakışlarıyla ne kadar üzgün olduğunu anlatabiliyordu. Bana öyle şefkat ile bakıyordu ki bu hali ona yeniden aşık olmama sebep oldu. Yanına gidip oturdum ve yorganın üstünde birbirine kenetlediği uzun, ince parmaklarını avucumun arasına aldım. Elleri ellerime değdiğinde kalbimin ritmi de hızlanmaya başladı.

"Çok korkunçtu Mira. Kendime alışmam, böyle yaşamam, bunları kabullenmem çok... çok zor oldu. Ama şimdi bunları atlattım, her şeyi geride bıraktım. Şimdi en güçlü benim, zaman bana yaradı. İyileştim ve şimdi senin üzüntünü, sevincini hayatında olan her şeyi seninle paylaşmaya ve seninle direnmeye geldim."

Mira'nın ellerini öpüp, "Ve asla, asla gitmeyeceğim sevgilim."

Mira'nın yanağından süzülen gözyaşlarını elimle silip, "Senin hakkında da öğrenmem gereken çok şey var bayan güzel. Önceliğim ise şu gözlerinden yaş akıtmamak."

Mira yattığı yerden doğruldu ve kollarını boynuma dolayıp bana sarıldı. Bana bir şeyler söylemesine gerek yoktu kalbin de bana duyduğu aşkın hissi bile bana yetiyordu.

(Mira)

Günler geçiyor, Lara'nın ani atakları da düzeliyordu. Bir kaç gece korkudan uyanıp bağırsa da artık düzelmeye başlamıştı. Tabii ki de bu ataklar olduğu zaman onu sakinleştiren kişi Kılıç'tı. Ne zaman eşyalar kırılsa Kılıç onu durdurup onun yanında 10 dakika durmadan sakinleşmiyor idi ve ben buna hiç ama hiç şaşırmamıştım.

Bora, ise bu atakların tek nedeninin Lara'nın, Kılıç'a yakın olması deyip duruyordu. Ona biraz hak versem de bunu dile hiç getirmedim. Belki inanmak istemediğim için belki de Lara gibi bir kalpsiz ile uğraşmak istemediğim için.

Kıskançlığı içimde ki en derin yerlere gömüp, Lara her ağladığında onu sakinleştirecek olan Kılıç'a, Lara'nın yanına gitmesini söyledim. Kılıç bundan rahatsız olsa da söylenmeden Lara susana kadar yanında duruyordu.

Şimdi ise Lara toparlamış bizimle birlikte televizyon izliyordu. Ona göre saçma gelen film Bora'nın fazla merakla beklediği film olduğu için bir şey demiyor ve susup izliyordu.

Lara ile o günden beri tek kelime konuşmamıştık, yüzüne bakınca gözlerini benden kaçırıp yemek sofrasında fazla durmuyordu. İçimde bu hareketlerini 'bana söylediklerine pişmandır' diye algılayamayacak kadar ondan soğumuştum. Bu yüzden artık Lara'nın bana karşı yaptığı hiçbir hareketin altından bir şey aramayacaktım en azından erdemli bir şekilde benden özür dileyene kadar.

Bora'nın omzuna başımı koymuş televizyonda ki, 'Senden Önce Ben' i bende izlemeye başladım. Filmin konusu dramatikti bunu Bora'nın gözyaşlarından da anlayabiliyordum. Çocuğu yaşatmak için çabalayan kızın hikayesiydi. Umut dolu ama bir o kadar da sarsıcı bir şey. Sonu ise... kötüydü ve ben kötü sonları artık hayatımdan çıkartmaya karar vermiştim.

Kapı çaldığında, Lina koşarak kapıya baktı. Kocasını bekliyordu ki ona yeni öğrendiği kek tarifini yedire bilsin. En azından eskisinden iyi yapıyordu kek ama sürekli yemekten midem bulanmıştı.Zavallı Uraz. Kaç yıldır kek yiyordu kim bilir. Midemde sanki yıllardır her gün kek yiyormuş gibi bir bulantı hissedip sesli bir şekilde yutkundum.

"Mira. Bak misafirimiz var."

Başımı doğrultup Lina'ya doğru döndüğümde Teoman ile karşılaştım. Elinde ki bavulunu kenara koymuş ve bana doğru kollarını açmıştı.

"Teoman?" Dedim şaşkınlığımın arkasından, daha sonra sarılma beklentisi içinde olan ona gidip tüm şaşkınlığım ile sarıldım.

"Hadi... Mira'nın abisine hoş geldin desenize." Dedi Lina pişkin pişkin yüzümüze bakan Bora ve Lara'ya dönerek.

****

Uzun ve karışık tanışma faslından sonra salonda hep beraber oturuyorduk, tabii ki de bir yanımda Kılıç diğer yanımda Teoman oturuyordu ortada ise paylaşamadıkları ben.

"Aslında yeni eve mi taşınsak ailemiz genişliyor." Diye fikir sundu Lina keyifli sesiyle. Onun için kalabalık daha fazla güç ve daha fazla iyi idi.

Lina tarafından bakılınca haklıydı onca yıldır aynı insanlardan sıkılmış, yeni dostluklar arıyordu. Bizim gibi sıradan insanların neler sevdiğini ve acılarımız ile yanan canımız ile nasıl başa çıktığımızı öğrenmek istiyordu. Bana bir keresinde 'İnsan olmayı isterdim' demişti. Yaşlanmayı ve anılarım ile dolu olan buruşmuş yüzümü görmeyi. Onun asla böyle bir şansı olmayacaktı, belki bir gün benim de olmayacaktı...

"Buna gerek yok. Ben sizin evin karşısında ki evi satın aldım zaten. Yani burada yaşamayacağım." Dedi Teoman gülümseyerek herkese tek tek bakıp baştan sona inceledi.

Kılıç rahatlamış bir şekilde boğazını temizlerken Teoman konuşmaya devam etti, "Ve Mira'nın da benimle yaşamasını istiyorum. Size daha fazla yük olmasına hiç gerek yok artık abisi onun yanında. Annemiz böyle olmasını isterdi zaten, değil mi?"

Teoman'ın bakışlarını üzerimde hissedip zorla yutkundum. Bu ayrı ev fikri hoşuma gitmemişti. Teoman'ı tanıyordum ama henüz ona abi bile dememiştim. Evet canımdan kanımdan birisiydi ama onun gibi bir anda tüm bu olanları nasıl kabullenebilirdim ki? Nasıl hemen beni korumaya hazırlanan abi kavramının altına sığınabilirdim?

Lina hızla lafa atıldı, "O nasıl söz Teoman. Mira bizim ailemizin bir parçası, bu dediğini duymamış olayım lütfen."

Lina'nın sitem dolu sözlerine Lara gözlerini devirdi, elbette gitmemi dört değil on altı gözle bekliyordu.

Bora'ya doğru kaydı bakışlarım. Öylece kanepeye sinmiş korkuyla benim ağzımdan çıkacak kelimelere bakıyordu.Eğer ben bu evden gidersem o burada yaşayamayacağını sanıyordu. Sanırım birazda kıskançlık vardı üzerinde, onunla birlikte büyümüş kardeş olarak onu görüp en çok onu sevmiştim ama şimdi sevgim bölünüyor ve Bora da belli etmese de bunu kıskanıyordu.

"Mira versin kararı."

Kılıç'ın sert sesiyle biraz irkilip bu sefer ona doğru baktım. Sinirden gözleri kararmış bakışları dengesizleşmişti. Hala abime kızgındı. Hem kendisini çaresiz bıraktığı için hemde benim canımı tehlikeye attığı için.

Çalan kapı imdadıma koştuğunda Lina kapıyı açmaya gitti, seslerden anlaşıldığı üzere gelen Uraz'dı. Gülümsedim, tanışma faslı filan devam edecekti ve benim fikrim arada bir buhar gibi uçup gidecekti.

Ama beklediğim gibi uzun bir tanışma ve konuşma olmadı en fazla düşünmem için bana sadece kısacık bir beş dakika kazandırdı.

Konudan kısaca söz edildiğinde herkesin bakışı yeniden bana kaydı. Tüm gözlerden kaçınmak için başımı önüme eğdim. Evim yokken şimdi iki evden birini seçmek zorunda olmak fazlasıyla tuhaftı!

"Beyler, Mira'yı bu denli ortada bırakmak ne kadar doğru sizce? Bir tarafında abisi, diğer tarafında sevdiği adam. Zor bir tablo ve siz bu zor tablonun içinde Mira'nın bir karar vermesini istiyorsunuz." Uraz'ın konuşmasıyla Teoman ve Kılıç birbirlerine kısa bir bakış atıp önlerine döndüler.

"Teoman'ın evi tam karşıda değil mi? Yani yakın. Mira hafta içi burada kalır. Teoman kabul etmese de Mira'nın burada bir düzeni var ve onun kardeşim dediği diğer bir insan Bora da var. Hafta sonları da Teoman'ın yanında kalır. İstediği gün iki ev arasında gidip gelir."

Uraz'ın bu yardım dolu sözcüklerine gülümseyerek ve minnettar bir şekilde baktım. Oda bana bir arkadaş edasıyla göz kırpıp bıyığının altından gülümsedi.

"Tamam o zaman." Deyip sırıttı Teoman, "Uraz'ın dediği gibi olsun. Mira'yı ortada bırakmak istemem tabii ki de. Ama bugünlük benimle kalmanı istiyorum Mira." deyip elimi tuttu, "Özlem giderelim abi kardeş."

Orada ki yaşamını elinin tersiyle itip düşünmeden yanıma gelen Teoman'a kendime borçlu hissedip başımı olumlu anlamda salladım.

Teoman ile birlikte evine yürürken içinde ki eşyaları bizzat kendi seçip dekore ettiğini altını çizerek söyledi. O kadar uzaktan bunları halletmesinin şaşkınlığı ile gülümseyerek bana açtığı kapıdan içeriye girdim.

Etraf son derece düzenliydi, evin içinde ki eşyalar genelde gri ve grinin yanına turkuaz rengi son derece ferah ve güzel olmuştu. Şık bir koltuk takımı ve büyük bir televizyon, 6 kişilik yemek masası ve krem rengi bir halısı vardı. Duvarda ki tablolara kadar her şey düzenli ve özenli hazırlanmıştı. Yeni evlenen çiftlerin evleri gibi son derece güzel ve göz kamaştırıcıydı. İki katlı kocaman evde Teoman'ı tek bırakma düşüncesi içimi biraz hüzünlendirdiğini itiraf etmeliydim.

Evde ki bir çok odayı gezdikten sonra Teoman omuzlarımdan tutarak beni üst kata çıkarttı ve koridorun sonunda ki odaya götürdü. Bu yaptığına anlam veremeden beklemeye başladım. Teoman beyaz oda kapısını açtığında bomboş odaya çatılan kaşlarım ile baktım. Evin her yeri doluyken burasının bu denli boş olması tuhafıma gitmişti.

Teoman anlamsız şekilde etrafa baktığımı fark edip söze daldı, "Burası senin odan. Senin istediğine göre düzenlenmesini daha uygun gördüğüm için evin tek bu kısmına dokunmadım. "

Kılıç'ların evinde kaldığım odadan nazaran daha büyüktü pencere ise tam karşıdan Kılıç'ın odasının camına geliyordu, perdesi çekik olan odaya baktım. Şimdi ne yapıyordu kim bilir?

"Bu gece misafir odasında yatarsın daha sonra odanın düzeni için birlikte abi kardeş alışverişe çıkarız, olur mu?"

Mahçup bir şekilde Teoman'a doğru döndüm.

"Buna gerçekten gerek yok, zaten buraya gelerek baya masraf harcadın. Ben buraya gelince dediğin şu misafir odasında kalsam inan benim için hiç sorun olmaz."

Teoman başını yana eğip özlemle gözlerime baktı, gözlerinin parıltısı annemi hatırlattığında gözlerimin dolmaya başladığını hissettim.

"Ne masrafı Mira? Sen benim ailemden kalan tek kişisin. Sen, benim kokusunu doya doya içime çekemediğim annemin kızısın. Bak. Ben hiç annemi göremedim, ona dokunamadım ama şimdi tıpkı ona benzeyen bir kız kardeşim var anne özlemimin acısını indiren küçük bir kardeş." dedi hayran bir şekilde ağzını aralayarak.

"Anneme kızgın mısın?" Diye sordum tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan akarken.

Başını sallayıp beni onayladı, "İlk zamanlar kızgındım ama babam bana bu yüzden çok bağırdı. Anneye kızgın olunmaz dedi, onun iyi yaşayabilmesi için hayatımızda olmaması gerektiğini söyledi annemizin güvende olmasını istediği için onu bizden uzak tuttuğunu söyledi."

Babamın yanında çok mu güvendeydi annem sanki. Bunları bilse yine bırakır mıydı baban annemi?

Biraz sinir ile,"Ama baban annemi koruyabilirdi. Özel güçleri ile."

Teoaman başını sözlerimi reddercesine salladı, "İşte o iş sandığın kadar kolay değil Mira. Uraz ve Lina neden çocuk yapmıyor sanıyorsun... bunca yıldır? "

Sesinde ki ani sinir vücuduna yayıldığında devam etti, "Çünkü hiçbirini yaşatmazlar. Babam, annemizin yaşaması için ondan uzak durmak zorundaydı. Benim doğumum bizim soyumuzu yok etmek isteyenler için bir tehlikeydi. Çünkü bizim git gide çoğalmamız herkes için tehlike. Bizim gibi güçlüler güçlerini kullanıp insan içine karışması demek insanlık için tehlike demek."

Duyduğum şeyler şok geçirmemi sağlarken Teoman durmadan devam etti.

"Bu yüzden senin Kılıç ile olman tehlikeli! İkinizin arasında ki bağı on metre öteden hissedebiliyorum. Birbirinize karşı koyamayacak kadar aşk dolusunuz Mira. Tıpkı... annem ve babam gibi."

Soğuk ellerini yanaklarımda gezdirip gözyaşlarımı sildi, "Babam, annemi ölümsüz yapamadı... Onsuz yaşamaktansa ölmeyi yeğledi. Babam, annemizi o kadar seviyordu ki onun başka birinden olmanı bile umursamadı. Seni benimle aynı eş değerde tuttu hem hiç sana dokunmadan, saçlarını öpüp sarılmadan."

Bu yüzden babamı annemi öldürdüğü için babası sesini çıkartıp annemi kurtarmadı. Ne olursa olsun onsuz öleceğini bildiği için. Tüm yapboz parçaları yavaş yavaş yerine otururken aklımı kaçırmaktan korkuyordum.

****

Teoman ikimize kahve yaptığında yeni alınmış koltuğun üstünde rahat edemeden oturuyordum, bu eve alışmam da bu yaşananları hazmetme mi de zamana bırakıyordum. Kılıç'ın dediği gibi zaman belki beni de güçlü yapardı.

Abim elinde ki büyük bardakta olan kahveyi masaya bıraktı ve yanıma oturdu.

"Bir düşünelim, doğru mu anlamışım; annemiz ve baban birlikte olamazdı çünkü 'çocuk' yapıp soy ilerletmek yasak. İnsanlık için." Teoman dikkatle beni dinleyip onayladı.

"O zaman sen? Senin neden yaşamana izin verdiler."

Teoman kahvesinden bir yudum alıp, "Çünkü herkes beni babamın manevi oğlu sanıyor. Kimse yarı insan yarı özel güce sahip olduğumu bilmiyor bile. Babam bunun duyulmaması için çok direndi onun yerinde başka bir adam olsaydı böyle bir şey yapamazdı." Sözleri öyle sert öyle korkusuz çıkıyordu ki bu adaletsizlik onun canını yaktığı belliydi. Asla babası kadar özel güçlü olamayacaktı çünkü yarı insan olması buna her zaman engel olacaktı. Annemin Teoman'a verdiği en büyük yara bu olmalıydı.

Henüz yeni doğmuş bir bebek bile olarak dünyaya gelse bunun bedelini ödüyorlardı, ödemek zorundalar idi.

"Babamın dediğine göre annem, beni doğururken kalbi durmuş. Bu büyük bir acı diyor babam. Normal insan kendinden bile güçlü bir bebeği karnında taşıyıp doğurması ölümle eş değer."

Bu sözleri kalbime zehir gibi yayılırken Teoman'ın dizinin üstünde duran elini tuttum. Oda aynı şekilde elimi tuttu.

"Eğer senin yarı insan olduğunu bilseler... seni öldürürler mi?" diye sordum ağzımdan korku ile çıkan kelimeleri.

Gülümseyerek başını hayır anlamında salladı.

"Benim için yapabilecekleri bir şey yok ama artık çok güçlüler. Bundan sonra ki her doğumdan haberleri olacaklarına adım gibi eminim."

Lina adına üzüldüm, kendi adıma da üzülmem gerekiyor mu bilmiyorum ama şuan tek üzüldüğüm kişi Lina'ydı. Oysa yapacağı yemekleri çocuklarıma yedireceğim derken ne kadar da heyecanlıydı. Meğersem her şey bir hayalmiş. Benden sakladığı gizli hayali.

****

Gece olduğunda odalarımıza çekildik. Yattığım yatakta bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Yerimi mi yadırgamıştım yoksa Teoman'ın anlattıkları uykumu mu kaçırmıştı? İkisi arasında düşünüp uykumu daha fazla kaçırıyordum.

Kılıç'ın sıcak odasında ki tatlı kokusunu anımsayıp gülümsedim, bu yatak hiçbir koku barındırmıyordu.

Şimdi Kılıç olsaydı yanımda öpseydi başımı her şeyi kısa bir süreliğine unutup onun gözlerinde yeniden hayata tutuna bilirdim. Onun aşkı ile hayallere dalıp canımı yakan her şeyi göz ardı edebilirdim. Çok uzakta değildi ama yanımda da yoktu haberim olmadan nasıl da bağlanmışım böyle.

Kapı tarafında bir ses duyduğumda kapıya doğru baktım, gelenin Teoman olması lazımdı sanırım beni kontrole mi gelmişti.

İçeriye giren Kılıç ile yattığım yerden doğrulup ayaklandım, yüzümde gizleyemediğim gülücükler ile, "Kılıç!" diye hafiften bağırdım.

Sesimde ki şaşkınlığı ve mutluluğu yeterince belli etmiş olmalıyım ki Kılıç keyifle gülümsedi.

"Ev sensiz hiçbir şeye benzemiyor. Ev kavramı içinde sen varken oluyormuş aslında."

Söylediği sözlerle mest olurken beni kendine çekip sarıldı, aynı şekilde bende ona sarıldım. İçimde bir yanda da yakalanma korkusu vardı Teoman tarafından. Bu tuhaf korku gülmemi sağladığında birlikte yan yana yatağa oturduk.

"Kılıç?" Soru dolu sesim ile Kılıç ellerimi tutup tutuncu gözleriyle gözlerime baktı.

"Teoman bana bir çok şey anlattı." Diye devam ettim, " Annem ve Aslan'ın neden birlikte olamadığını. Soy ilerlemesin diye çocuk yapmanın yasak olduğunu, öğrenilirse ölümle sonuçlanacağı ve normal bir insanın kendinden güçlü bebek doğurmasının ölümle eş değer olduğunu."

Kılıç çatılan kaşları ile yutkundu sinirli yüz hatlarına vuran ay ışığı onu daha yakışıklı yaparken güzel sesiyle yavaşça konuştu.

"Bunları bilmen için erkendi Mira."

"Hayır, erken falan değildi." deyip itirazda bulundum. "Bunca zamandır o adamın annemi neden korumadığını sorup duruyorum kendime. Ama aslında zaten onu koruyormuş. Onların sonları zaten ölümdü eğer Teoman, Arslan ve annem birlikte yaşasaydı bu kısa zamanda duyulur ve hiç biri yaşamazdı. İkisi de oğlu için feda etti kendilerini. Çocuklarının yaşaması için. Aslan bu yüzden annemi, lanet babamın öldürmesine izin verdi. Böylece artık tüm gözler Aslan'ın üzerinde olmayacaktı ve Teoman normal yaşamına devam edecekti."

Kılıç beni susturmak için elini dudağımın üstüne koydu.

"Tamam Mira." dedi benden kat kat sakin sesiyle, "Artık bunları düşünme. Olur mu? Şimdi sadece yat, yorgun olmanı istemiyorum. Bu hafta tatilin son haftası bu yüzden artık sadece derslerine önem ver."

Ders alacak beyin kalmış mıydı bende acaba? Kılıç'ın dediğini yapıp yatağın içine girdiğimde Kılıç elleri ile saçımla oynuyordu. Bir süre Kılıç'ı izledim neden bu kadar sinirlenmişti? Anlam veremediğim bu tavrına daha fazla dayanamayarak gözlerimi yorgunca kapattım.

(Kılıç)

Mira yattıktan sonra kapının orada beni bekleyen Teoman'a doğru yaklaştım. Bana sert gözlerle baktıktan sonra aşağıya inip salona doğru yürüdüm ve tekli koltuğa oturdum. Peşimden sessiz adımları ile gelip karşımda ki koltukta yerini aldı.

"Mira'yı ne zaman ölümsüz yapacaksın?" diye sordu onunla göz göze geldiğimde.

Neden bunu istiyordu? Mira'yı ölümsüz yaptıktan sonra benimle arasına gireceğini düşündüğü için mi? Aptal!

"Mira ne zaman kendini buna hazır hissederse o zaman." diye yanıtladım soğuk sesimden taviz vermeden.

Verdiğim cevapla kaşlarını çattı, "Hayır. En kısa zamanda yapacaksın."

Bana emir veren tavrı öfkemi kamçılarken bu yeni yaptırdığı evi paramparça etmek istiyordum ama Mira'nın üzülmesine yüreğim dayanamayacağı için sadece derin nefes alıp öfkemi gizledim.

"Mira henüz çok genç. Hem senin anlattıklarının etkisinden bile daha tam sıyrılamadı. Onun okulu, hayatı, arkadaşları var."

Teoman ısrarla dediklerimi kulak ardı etti. "Biran önce yapmalısın. Mira'ya zarar gelebilir."

Ayağa kalktım, "Hayır, ona kimse zarar veremez. Bunu o küçük beynine iyice sok."

Kavga çıkmadan önce bu evden gitmek için harekete geçtim.

"Gördük!" Diye bağırdı alaylı sesiyle, "Mira'yı ne kadar iyi koruduğunu."

Özür dilerim Mira.

Gücümü kullanmadan Teoman'ın boğazından tutup yukarıya kaldırdım. Ayakları havalandığında kıpırdamaya başladı ama onun hareket etmesini önledim.

"Sen baban değilsin Teoman. Sen asla baban kadar güçlü olmazsın! Kendini çok güçlü, yenilmez sanıyorsan yanılıyorsun. Karşında ben durduğum sürece sen bir kum tanesi kadar değersizsin... Bunu bilmiş ol."

(Mira)

Sabah Teoman'ın çaldığı ıslığın eşliğinde uyandım. Ritim tuttuğu ıslığıyla gülümseyerek gözlerimi araladım. Tuvalet daha sonra ise salona doğru yürürken hazırlanmış sofraya hayranlık ve şaşkınlıkla bakakaldım.

Bursa da kaldığımızda yaptığı gibi hamaratlığını göstermişti yine, o kadar hazırlığın sebebinin ben olduğumu bildiğim için kendimi özel ve mutlu hissettim.

Teoman elinde tavayla gelip, "Sucuklu yumurta sever miyiz?"Diye sordu şen şakrak bir sesle.

Onu böyle keyifli ve enerji dolu halinden etkilenmemek elde değildi. Enerjisi bana da bulaşmıştı, keyifle gülerek sofraya oturduk ve ikimizde güzel kahkaha dolu bir kahvaltı yaptık. O fazlasıyla komik ve mizahı iyi birisiydi. İnce esprileri hatta bazen soğuk ve kötü esprilerine bile gülmemek elde değildi.

Kahvaltıdan sonra Teoman'ın sofrayı toplamasına yardım ettim. Sonra salonda oturup bu sefer benim yaptığım kahveleri yudumladık. Teoman'a kalsa hiç gitmeyip bu evde onunla yaşamamı istiyordu ama bir gece kalmama rağmen hayatımda ilk defa yattığım yeri yadırgadığım için bu teklife hala olumlu bakmıyordum. Burası benimde evimdi ama bunu derinlerimde hissetmem için zamana ihtiyaç vardı, biraz zaman.

Hem Lara ile Kılıç'ı gözümün önünden ayırmamalı idim. Lara'nın ne yapacağı belli olmazdı, o kız can yakmasını gayet iyi biliyordu.

Düşüncelerim gibi sessizliği de Teoman bozdu, "Mira, ne zaman ölümsüz olacaksın?"

Oturduğum yere iyice çöküp daha önce hiç düşünmediğim soru hakkında bir kaç dakika düşünmeye başladım.

Önceliğim Asel ve Bora'ydı. İkisi de benim en yakın dostlarımdan öte idiler. Bu adaletsiz yaklaşım türü ile ömür boyu gönül rahatlığıyla yaşayamazdım. Onların öleceğini bilip, benim ölümsüz olmam bencillikten başka bir şey değildi.

Ve ben buna hazır mıydım? Asıl önemli olan oydu. Sorunun cevabı açık ne netti ben böyle bir şeye hiç ama hiç hazır değildim! Belki de hiç olmayacağım.

"Bunu düşünmüyorum." diye mırıldandım.

Verdiğim cevapla Teoman'ın güler yüzü anında kayboldu. Ani değişimiyle boğazımı temizledim.

"Ama geç olmadan ölümsüz olman lazım Mira. Hemde hemen."

Başımı anlamamış gibi salladım, "Neden? Bunun için henüz çok erken, değil mi? Ben böyle bencilce bir davranışı ne kendime ne de arkadaşlarıma yapabilirim."

Teoman afallamış gibi yüzüme baktı, "Bu yaptığın bencillik olmayacak, zekice bir karar olacak."

Yavaşça ayaklandım, eve gidip okul için hazırlıklarıma başlamam lazımdı. Burada kalıp daha fazla ölümsüzlük gibi saçma konu hakkında zaman öldürmek istemiyordum.

"Dediğim gibi bunu düşünmüyorum. Şimdi gidip hazırlanayım. Okulum için."

Teoman isteksizce burnundan soludu, "Aslında okumana bile gerek yok ama zamanını evde geçirmen den iyidir."

Ters bakışımla Teoman ellerini havaya kaldırıp gülümsedi, "Tamam, dikkatli ol ufaklık."

****

Bana kapıyı açan Bora oldu. Teoman'ı ne kadar beğense de biraz ürktüğünü ve benim yokluğumda Lara'nın sürekli Kılıç'ın peşinden ayrılmayışından bahsedip durdu. Bora ile uzun ve soluksuz konuşmanın ardından mutfağı temizleyen Lina'nın yanına doğru yürüdüm.

Lina bana tüm sıcakkanlılığı ile bakınca gidip ona sıkıca sarıldım. Elleri köpüklü olduğu için o bana fazla sarılamadı ama yinede biraz olsun sarılmama zorda olsa karşılık verdi.

"Üzülme, ben bu duruma çoktan alıştım."

Dediği kelimelerle onun gözlerine baktığımda demek istediklerimi anlamış gibi bir gülümseme vardı yüzünde.

"Bana teselli vermek, olamayacak çocuğumun acısını benimle paylaşmak için bana sarıldın, bunu bana sarılınca hissettim."

Ona yine hayranlıkla bakarken bilir kişi edasıyla gülümsedi, "Eee, ne yaparsın elimde olmayan güçlerden dolayı."

Lina'nın yanağını öpüp, "Her şey gönlünce olsun güzel insan." Dedim.

Duygulandığını belli eden sesle, "Ah deli kız. Hadi git işim var aaaa." Diye söylendi. Onun bu tatlı halini izlemeyi kesip yukarıya çıktım. Ve kapıyı çalmadan özlemini çektiğim Kılıç'ın odasına daldım. Bu oda benim için güven doluydu, ya her yerde Kılıç'ın kokusu saklı olduğu için ya da burayı cidden evim kadar benimsediğim için.

Kılıç yerde şınav çekiyordu, üstü çıplak altında siyah eşofmanı vardı. Yüzünden anladığım kadarıyla gözlerinden nefret akıyor sinirle burnundan soluyordu. Spor yaparken her zaman böyle sinirli bakışları olurdu bunu artık gayet iyi biliyordum.

Beni fark edip endişeli ve hızla ayağa kalktığımda onun bu telaşına gülümseyerek karşılık verdim. Kapıyı arkamdan kapattığımda yeni görebilmiştim çalışma masasında oturmuş Kılıç'ı sinema izler gibi izleyen Lara'yı.

Yokluğumu doldurduğu aşikardı, kırmızı tırnaklı, bordo ruju, koyu renkli göz makyajı ve soğuk havaya inat giydiği mini elbisesiyle iddalı ve şık gözüküyordu. Asla sahip olamayacağım bacak uzunluğu ve bel kıvrımını söylemeden de geçemeyeceğim.

Şimdi anlaşıldığı gibi Kılıç'ın tatlı sandığım telaşı beni gördüğü için değil, Lara ile basıldığı içindi. İhanete uğramış gibi sızlayan kalbime inat başımı dik tutup hiçbir şey hissetmemiş gibi Kılıç'ın yüzüne baktım.

Şuanda görüş açımda olan yapılı ve kaslı vücudunun üstünde yazan 'kehribar' yazısı bile anlamını yitirmişti benim için.

Kimseden tek kelime çıkmayınca bu odaya giriş amacımı başka yöne çekmem gerektiğini düşünüp etrafa göz attım.

Gözlerim odayı iyice taradıktan sonra varlığını unuttuğum telefonumu gördüm. Evet, bu telefona ilk defa gerçekten ihtiyacım vardı.

"Telefonum. Onu alıp gideceğim. Rahatınızı bozmayın lütfen."

İğneleyici sesimle birlikte komodinin üzerinde duran telefonu bir hışımla elime aldım. Gitmek için ilerleyecektim ki Lara'nın benden önce odayı terk ettiğini gördüm. Bunu yeni akıl edebilmesini taktir edilesiydi. Kim bilir ben yokken boşluğumdan yararlanıp daha neler yapmıştı? Bu düşünce mideme kramp girmesini sağlarken elimde ki telefon tek güvencem olduğu için sıkıca kavradım.

Adımlarımı net şekilde kapıya yönlendirdim ama tam da Kılıç'a yakışan bir hareket ile ona doğru dönüverdim. Kolumu kavrayıp beni yine kendine çekmişti, her zaman yapmaktan bıkmadığı bir şeydi bu.

"Mira..." dedi açıklama girişiminde bulunurken, "Senden iki dakika önce geldi. Ona gitmesini söyledim gitmemekte direndi..."

Elimi havaya kaldırıp daha fazla dinlemek istemediğimi belli eden öfkeli tavrımla birlikte başımı salladım.

"Sende o kadar aptalsın ki buna izin verdin. Onun karşısında çıplak vücudunu bir defile de ki tanıtılan elbiseler gibi sergiledin. Belki biraz daha geç gelseydim ne olurdu? Sanırım sen onun uzun ve ince bacaklarına karşı koyamaz idin. Lara'da senin şu nefes kesen vücuduna karşı koyamazdı ve bam bam bam. "

Kılıç duyduklarıyla birlikte yüzümü büyük bir hüzne bıraktı. Omuzları anında dikliğini kaybetmişti, sıktığı çene kemiğinin belirginleşmesi artarken kolumu onun elinden kurtardım.

"Bir tünel düşün Kılıç. Karanlıklar bizim sorunlarımız, tünelin sonunda ki ışık ise yaşam. Ve biz seninle asla tam anlamıyla yaşayamayacağız bu ilişkiyi."

Son sözüm Kılıç'ın yüzüne tokat gibi geçerken kalbimde büyük bir sızı hissettim ve yine kulak ardı ettim kalp sızımı.

Kılıç'ın yüzünden akan üzüntüsü ne kadar yüreğimi tırmalayıp acıtsa da gözlerimi ondan uzaklaştırdım ve bu boğuk atmosferden kurtulmak için odadan çıkıp arkamdan kapıyı çektim.

Hem yıkık bir Kılıç bıraktım arkamda hem de yıkık bir ben.

Oylar az olduğu için bende bazı wattpad yazarları gibi bir şey yapmaya karar verdim :D

+65  oy ve 120 yorumla yeni bölüm gelecek..

Hayalet okuyucular artık kendisini belli etsin lütfenn!

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top