- Bölüm 15 -
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın :)
(Kılıç)
Mira, cam kenarında oturmuş Bursa'ya doğru giden yolu izliyordu. Cılız güneş onun yüzünü vuruyor; bir inci tanesi kadar parlak ve saf gösteriyordu. Saçını arkadan gelişi güzel topuz yapmış, çıkık elmacık kemiği ve doğal yüzü ile adete büyüleyici bir şekilde karşımda duruyordu. Kehribar gözleri güneşin altında bal rengine dönerken yüzü asıktı.
Çünkü olumsuzlukları düşünüp duruyordu ve bu olumsuzluklar onun beyninde dönerken bunlar onun güzel yüzüne yansıyor ve asık olmasını sağlıyordu.
"Mira?" Diye seslendim.
Daldığı düşünceden sıçrayarak bana doğru baktı, masum bir bebek gibi gözlerime bakarken gülümsemeden edemedim.
"Birazdan ineceğiz. Önce otele gidelim. Olur mu?"
Mira bir şey demeden başını salladığında korkusunu hissedip elini tuttum, "Buradayım." Dedim elini öperek, "Korkma kehribar gözlüm."
Otogarda indiğimizde kalabalık fazla yoktu. Etrafı iyice süzüp Mira'nın soğuk ellerini ellerimin arasına aldım. Otogardan çıktığımızda ana caddede bekleyen boş taksiye binerek cumalıkızık'ın yakınındaki otele doğru yol alırken bizi nasıl bir macera bekleyeceğini kesinlikle kestiremiyordum.
Büyük otele Mira başını kaldırıp bakmaya çalıştı ama sert esen rüzgardan dolayı pek fazla bakamadı. Otelden içeriye girip resepsiyona doğru ilerledik ve önceden yer ayırdığım odamızın anahtarını aldım.
5. Kattaki odamıza çıkmak için merdiven kullanmadık ve ikimizde sessizce asansör beklemeye başladık. Mira etrafı didik didik incelerken ben de insanlara bakıyordum. Terslik yoktu ve takip edilmiyor idik. Yani her şey normaldi.
"Güzel yer." Dedi Mira hala etrafı incelerken.
Krem rengi bej duvarlar ve kristal lambalara uyum sağlayan kaygan aynı zamanda parlayan zemine baktım. Görselliği güzeldi ve insanları kendisine çekiyordu. Zaten bir çok insan bu otelin estetiğine kapılıp geliyorlardı. Harika tercih!
Asansöre bindiğimizde gideceğimiz kata bastım. Mira ellerini birbirine kenetledi ve bacağını sabırsız bir şekilde sallamaya başladı. Ellerini tutup Mira'yı kendime çevirdim.
"Bugün sadece kendimize zaman ayıralım mesela odada sinema filmi izleyelim. Daha sonra restoranda güzel bir akşam yemeği yiyelim. Ve buranın bar bölümüne gidip biraz eğlenelim."
Mira rahatça nefes aldı. "İyi fikir gibi duruyor. "
Asansörden inip odamıza doğru yürürken başımı salladım, "Evet, öyle."
Odaya girip kapıyı arkamızdan yavaşça kapatmadan önce boş koridora tekrar baktım ve kapıyı kapatıp ben de Mira gibi odayı incelemeye başladım.
Tek yatak vardı, ah neyse ki insanlık edip büyük ve uzun rahat gözüken koltuk koymuşlardı. Çünkü ben o koltukta kalacağım için bu önemli bir detaydı.
Odada büyük bir televizyon vardı aynı zamanda ise kocaman bir balkonu vardı. Buranın mimarisi her kimse iyi bir iş çıkarttığı çok barizdi.
Mira sırt çantasını koltuğa fırlatıp heyecanla perdeleri açtı daha sonra az ilerimizde ki ormanlık alana bir süre baktı. Manzara hoşuna gitmiş gibi keyifle gülümsedi. En sonunda dayanamayıp balkonun kapısını açtı ve soğuk havaya rağmen dışarıya çıktı.
Rüzgar perdelerle dans ederken aynı zamanda saçları birbirine girmiş olan Mira'ya baktım. Oysa daha deminki düzgün saçları şimdi karman çormandı. Halinden memnundu. Yanına gittiğimde rüzgar yüzüme tokat gibi çarptı.
"Bu harika." Diye bağırdı Mira esen rüzgarda onu duymam için.
"Sen de öylesin." Dedim bende aynı ses tonuyla bağırarak.
Mira beni duymamış gibi davranıp kollarını havaya kaldırdı, rüzgar daha sert estiğinde onun belinden sıkıca sarıldım, "Hadi üşütme. İçeriye girelim." Dedim ben de onun gibi manzaraya bakarken.
Mira bir kaç dakika daha soğuğu içine çekti daha sonra soğuyan elleriyle elimi sıkıca tutup içeriye girdi. Yüzü bir kaç dakika içinde kıpkırmızı olmuştu bu da onun ne kadar hassas tenli olduğunu gösteriyordu. Rüzgarın ağır sesinden sonra odanın sessizliğiyle derin bir nefes aldım.
"Bu harikaydı." dedi Mira titreyen vücuduyla dışarıya hayranca bakarken.
Yatağın üstünde ki battaniyeyi alıp Mira'nın omuzlarına örttüm, "Ama dikkatli olman lazım."
"Hasta olup başına kalmamdan mı korkuyorsun yoksa?"
Mira'nın soğuk yanaklarını ellerimin arasına aldım, "Sen hep benim başıma kal ben ağzımı açıp tek bir şey demem bayan güzel. Hasta olma ki kardeşini daha iyi bulabilelim."
Mira benimle, dışarıda ki balkon arasında gözleri gidip geliyordu. Bunu genelde çok fazla utandığı için yapardı, gözlerini hep gözlerimden kaçırırdı. Soğuk yanakları şimdi utancından sıcacık olmuştu.
Daha önce hiç görmediği sevgiydi benden gördüğü sevgi ve buna karşı nasıl davranması gerektiğini hala bilemiyordu. Ama her şeyin zamanı vardı, ikimiz için daha çok uzun zaman vardı hem de çok.
Mira elini yanağıma koydu, "Yaptığın her şey için teşekkür ederim Kılıç."
Kaşlarımı çattım, "Veda eder gibi konuşmanı sevmiyorum."
Omuz silkti, "Bunu sana her zaman söyleceğim, sana her zaman minnettar olacağım."
Elimle Mira'nın dudağına götürdüm, "Şşş, bana teşekkür etmeni istemiyorum. Bana her zaman böyle sevgiyle bakman benim için yeterli Mira."
****
Akşam yemeği ikimiz için de gayet eğlenceli geçmişti. Mira'nın en sevdiği yemek yaprak sarmasıydı ve benim tabağım dahil 4 tabak rahat bitirmişti.
Şimdi ise barda dans pistinden uzak bir yerde oturmuş dans eden insanları izliyorduk. Önümüzde calvados içkisi vardı ve Mira ikinci bardağı başına dikiyordu. Ona ne kadar karşı gelsem de inadı her zaman beni yeniyordu. Sanırım yaşadığım onca yıl da sözümü geçiremediğim tek insan Mira'idi. Ya aşkımdan gözüm dönüyor ya da o cidden inatın vücut bulmuş haliydi.
Ben sodamı içerken Mira bana bakıp, "Neden içmiyorsun yoksa sarhoş mu olursun?" dedi alaycı bir şekilde gülerken.
"Hayır, ben istesem de sarhoş olamam."
Mira şaşkınca elinde ki içkiyi masaya bırakıp bana doğru yaklaştı, "Sahi senin gücün neydi? Aklım o kadar bulanık ki unuttum!"
"Şimdi anlatsam aklında kalacak mı ki?"
Mira sanki dediğim şey saçmaymış gibi bir kahkaha attı, "Elbette benim aklım zehir gibidir. Her şey aklımda kalır."
"Zihnim ile her şeyi yapabiliyorum; seni istediğim gibi yönete biliyorum. Beyninin içine girip senin zihnini kontrol altıma alabiliyorum. Tek bir düşüncem ile her şeyi yapabilecek güce sahibim. Burada ki her şeyi kontrol edebilirim. Gülümseyerek bile burada ki bir çok insana zarar verip burada bir faciaya sebep açabilirim. Şimdi anladın mı?"
Mira'ya doğru döndüğümde elini yanağını koymuş boş boş yüzüme bakıyordu, "Anladın mı?" diye tekarar sorduğumda hıçkırarak gözlerini ovuşturdu.
"Tabii. Tabii anladım." Derken çalan yabancı müziğe ayak uydurarak oturduğu yerden yavaşça dans etmeye başlamıştı.
Bardağına bir şişe daha doldurduğunda elinden aldım, "Yeterli bu kadar alkol." Dedim uyarıcı ses tonumla.
Mira beni geriye ittirip bir yudumla bardaktaki içkiyi yuttu. Daha sonra ise acıdan gözlerini kapatıp iğrenmiş bir şekilde öksürdü.
"Bunlar bok gibi." Dedi yüzündeki tiksintiyi gizlemeden.
Başımı belli belirsiz salladım ve saat baktım. Neredeyse 12 ye yaklaşıyordu ve artık Mira'nın eğlenme dozu aşırıya kaçmıştı. Onu bardan çıkartmak zorundaydım.
Mira ayağa kalkıp, "Bu en sevdiğim şarkı Shakira- Me Enamoré." Diye bağırdığında benden önce davranıp ayaklandı.
Dans pistine koşup kalabalık insan topluluğunun arasında dans etmeye başladığında oturduğum yerden ona baktım. Tam karşımda ritme uyum sağlayarak dans ediyordu. Ayağında siyah botu, kırmızı pantolonu ve siyah tüylü kazağı ile o kadar güzel gözüküyordu ki onun bu güzelliğine ve kişiliğine aşık olmamak elde değildi. Masaya dirseğimi koyup elimi çeneme götürdüm ve yüzümde ki tebessümle Mira'yı izlemeye devam ettim.
Mira dans ederken işaret parmağını havaya kaldırıp beni çağırdı, başımı hızla olumsuz anlamda salladım. Müzik hızlandığında Mira ondan beklemediğim bir şekilde cesurca hareketlerle dans etmeye başladı. O kadar göz alıcı bir şekilde belini kıvırtıyordu ki sıktığım dişlerimle sinirle ayaklandım.
Kolundan tutup, "Eğlence bitti Mira. Hadi gidiyoruz." Dedim sert sesimle, mızmızlanmasını umursamadan ise bardan sürükleyerek çıkarttım.
Asansöre doğru yürürken ayakları sürekli birbirine dolanıyordu.
"Sarhoş oldum Kılıç!" Diye bağırdı kahkasının ardından.
"Bunun farkındayım."
Mira asansörün önünde durduğumuzda kollarını ensemde birleştirdi ve ayaklarını kaldırıp yüzüme daha fazla yaklaştı.
"Beni öp." Deyip dudaklarıma doğru ilerlediğinde yanağımı çevirdim. Dudağı yanağıma değdiği anda geri çekildi.
Öfkeyle omzuma vurdu, "Yoksa ağzım mı kokuyor? Bu çok büyük bir hakaret!" deyip elini dudaklarının üzerinde üzgünce gezdirdi. Bir bebek gibi büzdüğü dudaklarına bakıp ona belli etmemeye çalışarak gülümsedim.
Asansöre binerken elimi Mira'nın beline yerleştirdim, "Ateşlenmek istemiyorum yoksa seni öpmesini ben de bilirdim."
"Ha doğru ya sen insan değildin."
Asansör bizim katta durduğunda, inip kaldığımız odaya doğru yürüdük. Cebimde odanın kartını aramaya başladığımda Mira sırtıma tırmanmaya çalışıyordu.
Gülerek, "Sabah uyandığında kim bilir kendine ne kadar kızacaksın."
Mira'nın sırtıma tam çıkması için biraz eğildim. Mira ayaklarını belime bağlarken elleriyle kulaklarımla oynayıp garip sesler çıkartıyordu. Kapıyı açıp içeriye girdiğim anda Mira da zıplayarak sırtımdan aşağıya atladı.
Kapıyı kilitleyip Mira'ya döndüğümde kendi kendine dans ediyordu. İçeriye ay ışığı dolarken saçları omuzlarından aşağıya sarkmış sallanıyordu.
Yanına yaklaşıp belini tuttum, kollarını hemen omzumda birleştirdi. Sessizlik bizim müziğimiz olurken uzun zamandır hissetmediğim kadar mutlu hissediyordum kendimi.
"Senin yanında mantığım susuyor ve ben sadece hislerimle hareket ediyorum! Bu çok aptalca." gözlerini kısarak başını iki yana salladı.
"Aşık olman mı?"
Sanki sarhoş değilmiş gibi gözlerime anlamlı bir şekilde baktı, "Sen farklısın Kılıç. Sen herkesten farklısın." dedi zor bir şekilde yutkunarak, "Sen... sen özelsin Kılıç."
Daha sonra olduğu yerde durup bana uzun bir bakış yolladı, sanki benim üzerimde hain bir planı varmış gibi yavaşça gülümsedi.
"Ne oldu?" Diye sorduğumda omuzlarımdan tutup yatağa doğru itti. Yerde ki kıvrık halı yüzünden takılan ayağımla yatağa sırt üstü uzandığımda Mira yavaşça üzerime doğru yürüdü.
Beklemediğim bir şekilde üstüme uzandığında kas katı kesilmiştim.
"Mira." Dediğimde başını boynuma koydu, "Mira?" Diye tekararladım.
"Çok özelsin." dedi ve üstümden yatağa kayıp hırıltılı bir şekilde alıp verdiği nefesiyle yatmaya başladı. Elimi başıma koyup ateşlenen vücuduma karşı koymaya çalışmak için derin nefesler alıyordum.
Mira'nın üzerini örtüp hızla balkonun kapısını açıp kendimi dışarıya doğru adeta attım.
Elimi kalbime koyduğumda heyecandan deli gibi atıyordu. O kadar hızlıydı ki nefes almam zorlaşıyordu. Mira'ya daha önce hiç bu kadar yakın olmadığım için kalbim bu heyecanı kaldıramıyordu. Nefesimi düzene sokmaya çalıştığımda alnımdan terler akıyordu. Sadece bakışı ve ufak dokunuşuyla bile beni yerle bir etmeye yetiyordu. Sanırım, ona olan aşkım sandığımdan bile fazlaydı.
(Mira)
Sabah uyandığımda ilk işim tuvalete gidip klozete midemdeki her şeyi kusmak oldu. 2 defa kustuğum da tuvaletin kapısı çalınmadan açıldı.
Kılıç hemen yanımda bitip dağınık saçlarımı eliyle topladı.
"Git!" Diye gürledim klozetten başımı kaldırmadan.
Yeni bir mide bulantısıyla öğürdüm de Kılıç kendimi sıkmaktan akan gözyaşlarımı eliyle sildi. Rahatlayan midemle doğrulduğumda sifona bastım.
Kılıç saçlarımı serbest bırakmadan bir toka ile topladığında elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi hızla fırçaladım. Yüzüm korkunç gözüküyordu tam anlamıyla iğrencim, sürdüğüm göz kalemi bile gözlerimden akmıştı. Hızla peçete koparıp onları silerken Kılıç'ın arkamda ki yansımasını gördüm.
"Bakmayı kes! Mide bulandırıcı gözüküyorum." Diye çıkıştım elimde ki peçeteyi buruşturup çöpe atarken.
"Her halinle güzelsin. " deyip duvara yaslandı, "Dün.. olanları hatırlıyor musun?" Diye sordu turuncu gözlerini gözlerimden ayırmadan.
Yüzüme yeni bir soğuk su çarpıp derin bir nefes aldım, "Hayır. Kötü bir şey demedim, değil mi?"
Gülerek ensesini kaşıdı, çatık kaşlarım ile, "Komik olan ne?" diye sordum.
Tuvaletten çıktığında gülmesi kesmiyordu merakla peşinden gidip elimde ki havluyu onun kafasına fırlattım.
"Deli misin?" Diye sordum cevabını bildiğim halde.
"Dün gece sadece çok eğlendik, özellikle sen. He birde bundan sonra yanında birisi olmadan içki içme sonra öpüşmek için ağlıyorsun."Deyip tişörtünü hızla çıkarttı.
Şaşkınca ona bakarken boğazımı temizledim ve hızla atan kalbimi elimle bastırarak yeniden tuvalete doğru yürüdüm.
"Ben öyle bir şey yapmam." Diye bağırdım kendimi savunmaya geçerken.
Tuvalet kapısını kapatıp yere çömeldim ve elimle başıma vurup dün gece olanları hatırlamaya çalıştım. Sadece tek bir kısım gelebilmişti aklıma oda Kılıç'ı yatağa itmem.
Alt dudağımı ısırıp başımı kapıya yasladım, tam anlamıyla aptalın tekiydim! İlk defa içtiğim içkinin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı.
Kapı bir melodi çalar gibi tıklandı, "Artık bende girebilir miyim tuvalete?"
Oturduğum yerden doğrulup bir süre utancımı yenmeye çalıştım.
Hemen ardından gene kapı tıklandığında kapıyı aralayıp üzeri hala çıplak olan Kılıç'a baktım.
Öfkeyle, "Niye karşıma çıplak çıkıyorsun?" deyip kızgın gözlerimi Kılıç'ın gözlerinden ayırmadım, "Manken misin? artist misin şu hale bak!"
Hızla ilerleyeceğim sırada kolumdan tutup beni kapının kasasına doğru ittirdi. Kapı kasası ve onun arasında kaldığımda gözlerim irileşti heyecandan.
"Gerçekten bakmayacak mısın?"
Bir şey demeden başımı koridora doğru çevirdim, kendime nasıl hakim olacağım konusunda bir fikrim zaten yoktu ve Kılıç böyle devam ettikçe bu daha da zorlaşıyordu.
"Üstümü değişeceğim." Dedim onun bana yakın olan teninden uzaklaşmak için.
"Ama hala bakmıyorsun?"
"Neye bakmıyorum!"
Elimi alıp çıplak göğsüne dokundurdu, "Tam buraya."
Çekingen bir tavırla ilk önce gözlerine baktım daha sonra ise elim hala üstünde olan göğsüne doğru baktım. Elimi yana kaydırdığımda kalp ritminin arasında el yazısıyla kehribar yazısını gördüm. Son harfinden sonra kalp ritmi düz bir çizgi olarak devam ediyordu.
Gözlerimi kapatıp açtım ve dövmeye daha dikkatli bir şekilde odaklandım. Tam sol göğsünün üstündeydi, o kadar şaşkındım ki ağzımın açık olduğunun boğazım kuruyunca anlayabildim.
"Bu benim göz rengim." Dedim elimi yazının üstünde gezdirirken.
"Gözlerin, yaşama sebebim. "
Vücuduma dolan sıcakla turuncu gözlere büyük bir aşkla baktım, "Canın acımadı mı?"
Komik bir şey demişim gibi güldü, "Hayır. Hiç acımadı."
Başımı salladığımda başıma bir öpücük kondurdu, "Hadi hazırlan araştırma yapmaya başlayalım bayan güzel."
****
Neredeyse iki saattir bir çok insana sormamıza rağmen kimseden ses seda çıkmıyordu. Bazıları cevap vermeye bile tenezzül etmiyordu. Kılıç gücünü kullanıp konuşmayan kişileri konuşmayı zorlamayı teklif etse de bunu reddettim. Kimsenin canının yanmasını istemiyordum. Bu adil değildi!
Eldivenli ellerimi montumun cebine sokup teyze ile konuşan Kılıç'a baktım. Derin bir sohbet içindeydiler ama bu sohbet sıradandı bu Kılıç'ın yüzünde ki tebessümden belli oluyordu.
Kılıç yanıma yaklaşıp, "Tanımıyor." Diye yanıtladı meraklı gözlerimdeki merakı lafı ile silerken.
Hızla başımı olumsuz anlamda salladım, "Baybars' a inanmamız bile hata!"
Kılıç elimi tutup, "Tatil yapmış olduk. Sadece sen ve ben ne kadar harika değil mi?"
Zorla gülümsedim. Elbette harikaydı ama eğer amacımız gerçekten tatil olsaydı o zaman daha fazla eğlenebilirdim ama amacımız şuan Teoman'dı...
"Biliyorum abini bulmak istiyorsun ve inan bana bulacaksın da. Sadece biraz daha sabret. Daha sormadığımız çok insan var."
"Haklısın ama..." deyip karşımda ki gözlemeci dükkanına baktım. "Hava çok soğuk ve çokta acıktım. Yemek yiyelim mi?"
Kılıç teklifimi memnun bir şekilde kabul etti. Birlikte içeriye girdiğimizde ayak seslerimizden başka bir ses yoktu. Oturma yerlerine baktığımızda çeri de de kimsenin olmadığını gördük, "Acaba kapalı mı?" Diye söylendiğim de arkamızdan giriş kapısının kapanma sesini duyduk. İrkilerek arkamı döndüğümde kimse yoktu.
Kılıç reflekse beni arkasına aldığında daha demin ışık alan her yer birer karanlığa dönüştü.
"Kılıç, neler oluyor?" dedim onu kaybetmekten korkarcasına iyice yaklaştım.
"Birisi bizimle oynuyor."
Kendimi Kılıç'a daha fazla yakınlaştırıp etrafa baktım. Karanlığa alışan gözümle sehpalara baktım. Kaçış veya kurtulma yolu illaki olmalıydı.
"Sonunda karşılaşabildik."
Yabancı ses ile Kılıç'ın kolunu daha fazla sıktım. Sesin geldiği tarafa dönen Kılıç ile ben de döndüğümde mum ışığının yandığını gördüm.
Karanlığı aydınlatamayacak kadar küçük bir mumdu. Elinde tutan kişinin sahibini bize gösteremeyecek kadar ufak ve güçsüzdü.
"Kimsin sen?" Diye sordu Kılıç sert sesi ile bağırarak.
Etraftaki eşyalar onun sinirinden titremeye başlamıştı bile, "Onu siz söyleyeceksiniz." karşı taraftan aldığımız karşılık ile bir süre sessizlik oldu.
Işıklar aniden açıldığı anda Kılıç'ın boynundan bir iğneyi çıkarttığını gördüm. Çatılan kaşlarım ile ona doğru döndüm, "Kılıç! Bu... bu ne?"
Kılıç'ın boyun damarları gibi yüzünde ki damarlarda belirginleşti.
"Babamın bana öğrettiği gizli bir teknik bu. Özel güçlü insanları bayıltmak için bire bir." Diye yanıtladı yabancı ses.
Kılıç titreyen vücuduyla dizlerinin üstüne düştüğünde etraftaki camlar parçalanmıştı. Her yer salladığında Kılıç'ın önünde diz çöküp omuzlarından sarstım.
"Kılıç." Diye bağırdım. "Kendine gel."
Kılıç sıkmaktan belirginleşen yüz hatlarıyla gözlerini yavaşça kapattığında omzumun arkasından bize bakan adamla göz göze geldim. Bana gülümseyerek baktı ve sol elini havaya kaldırıp uzun ince parmaklarını birleştirip şıklattı.
Beklenmedik bir şekilde karartı hissettim daha sonra Kılıç'ın yanına doğru uzanıp gözlerimi kapattım.
(Kılıç)
Vücudumda ki uyuşukluk gittiğinde boğazımda acı bir tat vardı. Bu kısa süreli bir felç iğnesiydi ve içindeki ağır dozdan dolayı geçte olsa vücudumu sarmıştı. Bu sıvı vücudumda gezerken hissettiğim tam olarak buydu yasa dışı, mükemmelce tasarlanmış bir ilaç. Eğer bu şuan ki gibi pislik herifin elinden başka bir yere geçerse benim soyumda ki tüm insanların ölümü fazlasıyla yakındır demektir.
Mira!
Yattığım yerden hızla doğrulduğumda ayak ve kollarımda ki zincirlere baktım. Tam zinciri kıracakken odanın kapısı açıldı.
"Bence deneme!"
Öfkeyle karşımdaki kirli sakallı ve kumral saçlı adama baktım. Kalıplı bir vücudu ve mavi gözleri vardı, gözünün altında ki beni burun yapısına baktığımda içimde ki öfke yerini merak almıştı.
"Eğer, zincirleri kırarsan..." ilerleyip karşımda ki perdeyi açtı. İleride cam odadan ayakları havadan bağlanmış olan Mira'ya baktım. Sarkıtıldığı yerin altında büyük bir cam fanus bir insanın sığabileceği büyükteydi.
"Her kırdığın zincirde ipler kesilecek, ve zavallı kız zehirli suyun içinde ölecek."
Kontrol etmeye çalıştığım gücümle ona baktım, "Mira 'yı rahat bırak. Hemen onu çöz."
Gülerek önce bana daha sonra baygın bir şekilde sallanan Mira'ya baktı.
"Aaa söyle bakalım Kılıç efendi! Beni neden arıyorsun? Sen ve şu kız kim?"
"O kız senin kardeşin!" Diye bağırdım çaresizce Mira'ya bakarak. , "Lanet olsun çöz beni daha fazla kontrol edemiyorum güçlerimi."
"Ne? Ne kardeşi lan?"
Öfke bedenimi ele geçirdiğinde ayağımda ki bağlı olan bir zincir parçalara ayrıldı ve Mira da suya biraz daha yaklaştı.
"Neslihan'ın kızı! Se... senin ölen annenin kızı."
Tüm bedenim Mira'yı kurtarmak için yırtılıyordu, gücüme uzun bir aradan sonra ilk defa karşı çıkamadığım için ağzımdan güçlü bir küfür savurdum. Sesim yankı olarak tekrar bana ulaştığında bedenim daha demin aldığım sıvıdan dolayı daha fazla hareket halindeydi.
Ayağımda ki diğer zincir de kırıldığında Mira biraz daha yaklaştı suya. Gözlerimi kapattım. Sakin olmalıydım. Sadece öfkemi unutmalıydım. Bunu hiçbir zaman beceremedim! Korktuğum zaman gücümü kontrol etmeyi hiçbir zaman beceremedim! Beceremedim!
Hayır diye düşündüm Azra'ya yaptığım gibi öfkemin kurbanı olmayacaktı Mira. Bu sefer buna izin vermeyecektim.
Azra... uzun zaman olmuştu adını kalbimden geçirmeyeli, mezarına gitmeyeli. Azra'ya olan özlemimle derin nefes alığım da öfkemin yatıştığını hissediyordum.
"Kardeşim mi?"
Gözlerimi yeniden açtığımda Teoman elini cama koydu ve bir kaç dakika aşağı doğru sarkan Mira'yı izledi. Cama yumruk attığında cam parçalara ayrıldı. Kırdığı camın içinden atlayarak merdivenden yukarıya tırmandı ve Mira'nın bağlı olduğu ipi tutarak kendine doğru çekti. Mira'yı ipten çözüp zemine bıraktığında ellerimde ki zincirler dahil Mira'nın içine düşeceği suyun camı bile parçalara ayrılıp her yere savruldu.
Bir hışımla merdivenden çıktığımda Teoman, Mira'nın ellerini çözüyordu. Teoman'ın karın boşuğuna bir tekme atıp aşağıya doğru ittim ve Mira'dan uzaklaştırdım.
Mira'yı kucağımın arasına alıp sıkıca soğuk bedenine sarıldım. "Özür dilerim." Dedim titreyen sesimle. "Çok özür dilerim."
Biraz acıyla kıvranan Teoman'a öldürücü bakışlar attığımda gözleri sadece Mira'nın üzerindeydi. Mira'yı kendime daha fazla bastırdım ve saçlarına öpücükler kondurup titreyen nefesimle derin bir nefes aldım.
(Mira)
Yanağımda sıcak bir el geziyordu, mırıltılı bir şekilde gözlerimi araladığımda Kılıç'ın koyu gözleri ile karşılaştım. Hızla doğrulup ona baktım, "Kılıç!" Diye gürledim huzurla ona sarılırken.
"Neler oldu? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum!"
Etrafa göz attığımda bir çalışma odasında olduğumuzu anladım. Odada boydan boya kitaplıklar vardı ve içi de bir sürü kitap doluydu. Tam karşısında ise dağınık bir çalışma masası vardı. Defterler, kalemler, kağıtlar hepsi karman çormandı.
Uyandığım yer ise deri koltuktu geniş ve rahattı. Yastığım Kılıç'ın dizi, yorganım Kılıç'ın kollarıydı. Sanırım dünyanın en güvenli yerindeydim.
"Sen iyi misin bayan güzel?" Diye sordu endişeli gözleri üstümde gezerken.
Hatırlamaya çalışarak bakışlarımı tek bir yere odakladım, "Seni birisi bayılttı. Onu tam hatırlamıyorum ama bayıldığını hatırlıyorum sonra o adam bana baktı gülümsedi sonra bende yanına uzandım gerisi ise sadece karanlık. O adam bize ne yaptı?"
O kadar konuşmuştum ki nefes almak için duraksadım ve bana hayranlıkla bakan Kılıç'a, "O adam kim ve bizden ne istiyor?" diye sordum.
Kapı açıldığında hakkında konuştuğum adam içeriye girdi, siyah takım elbisesi vardı. Saçları dağınık gözleri deniz gibi berrak bir maviydi.
Hızla Kılıç'a sokulduğumda adam bir tane sandalye alıp karşımıza oturdu.
"Selam." Dedi mahcup bir edayla bana bakarak, "Ben Teoman."
Hayalet okurlar sizde düşüncelerinizi paylaşıp hikayemi oylayabilirsiniz kesinlikle yasak değildir bilginize :D
Bölüm hakkında ki düşüncelerini önemli, benimle paylaşın lütfen ♥
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top