- Bölüm 11 -
.
(Mira)
Beynim bir anda sinyale geçmiş gibi gözlerimi açmaya çalışırken başaramadım. Alamadığım nefesle yatakta cebelleşiyordum. Kabus ve gerçekliğin arasında gidip gelirken boğazımda büyük bir acıyla inledim. Boğazıma ki eller sanki benim ölmemi istercesine sıkılıyordu. Yatağın içinde hareket ettirmeye çalışıyordum ellerimi ama şuan inlemekten fazla hiçbir şey yapamıyordum.
Neredesin Kılıç?
Bir anda boğazımda ki eller çekilmişti ve kısa süre içinde odanın kapısıyla birlikte ışıkta açılmıştı. Karanlıktan sonra gözlerimin içini yakan ışıkla bir süre gözlerimi açmadan ihtiyaç duyduğum oksijeni içime çektim.
"Mira."
Kılıç'ın endişeyle bana yaklaşıp baktı. Öksürmeye başladığımda Kılıç gizleyemediği korku dolu gözleri ile boğazıma baktı. Turuncu gözleri o kadar hızlı bir şekilde siyaha karıştı ki yattığım yerden doğrulup derin nefes alıp vermeye başladım.
Kılıç masada ki suyu ağzıma götürdü ve içmeme yardım etti.
Yaklaşık 10 dakika sonra anca kendime geldiğimde Kılıç'ın gözleri hala boğazımdaydı.
Elimi boğazıma götürüp sıvazladım, "Kabus gördüm sanırım. Ama gerçek gibiydi, boğulduğumu hissediyordum." o anı yeniden hatırladığımda tüm vücudum yeniden korku ile titredi.
Kılıç alt dudağını ısırdı, anlatmak istediği bir şeyleri dile nasıl getireceğini bilemiyor gibiydi. Araladığı ağzını kapatıp konuşmak için yeniden atağa geçecekken durdu ve daha demin yarısına kadar içtiğim suyu alıp başına dikti ve bir yudumda suyu içti.
En sonunda kendinden emin sesiyle,"Mira." dedi ve tiz sesiyle devam etti, "Yaşadığın şey gerçek. Lanet olsun ki birisi sana zarar verdi."
Kısık gözlerim irileşti ve yattığım yerden kalkıp boy aynasından buna inanamayarak boynuma baktım. Kızarıklıklar vardı ve yavaşça morarmaya başlıyordu. Açık tenli olduğum içinde fazla belli oluyordu.
Anlamsız bulduğum bu şey ile Kılıç'a baktım,"Ama kim, neden bunu yapsın? Hem sen odaya girdin. Kimse yoktu, gerçekten."
Kılıç yanımda durup belirginleşen çenesiyle iç çekti, fazla sinirliydi ama bunu bana belli etmemek için çabalıyordu. Sanırım henüz onun gerçek sinirli halini görüp korkmamı istemiyor olmalıydı.
Düşünceli bir şekilde odanın içinde dolanırken camdan dışarıya baktım. Hava aydınlanmaya yavaş yavaş başlarken kaşlarım aniden çatıldı. Aklıma bugün gördüğüm Baybars geldiğinde boğazımda biriken tükürük ile yutkundum. "Bugün onu gördüm."
Kılıç ayaklanıp,"Kimi?" diye sordu burnundan solarken.
"Bay... Baybars. "
Kılıç öfkeyle, "Bunu bana şimdi mi söylüyorsun?" diye kükrediğinde bir adım gerileyip ondan uzaklaştım. Boyun damarları belirginleşmiş, gözlerinde ki karalık artmıştı.
"Ben önemli olacağını..."
"Önemli." deyip sözümü hızla kesti, "O gün o adamı gördün, nasıl nefretle baktığını gördün. O adam beni öldürmek için her şeyi yapan bir iblis."
Koridordan ayak sesleri duyulduğunda Kılıç hızla beni arkasına çekti, "Arkamda dur ki seni koruyabileyim." dediğinde kendimi olacaklar için biraz olsun hazırlamaya çalışıyordum.
Ellerimden biri dudağımda diğeri ise Kılıç'ın kolundaydı. Odaya giren Bora'yla birlikte rahat bir nefes aldım. Bora uykulu uykulu gözünü kaşıyıp, "Tuvalet neredeydi? Kayboldum. " diye sordu.
İkimiz de susup rahatça nefes alırken, "Siz ikiniz niye yatmadınız?" diye soru sordu Bora mırıltılı sesiyle.
Kılıç onun hemen gitmesi için, "Tuvalet aşağıda senin odanın biraz ilerisinde."
Bora uykulu haliyle ağzında bir şeyler geveleyip gözden kayboldu. Kılıç arkasından kapıyı kapatırken bende titremesi geçmeyen bacağım ile yatağa oturdum.
"Seni öldürmek yerine neden beni öldürüyor?" diye soru yönelttim.
Kılıç soruma karşı sadece sustu ve gözlerime baktı, cevap onun gözlerinde yatarken gergince kuruyan dudaklarımı ıslattım.
"Ne yani, senin kalbinin bana bağlı olduğunu biliyor bu yüzden beni öldürecek ki sende ölesin..."
"Bingo."
Öfkeyle burnumdan soludum, "Bu saçmalık. Ne yapacağım hayatımın sonuna kadar bu pislik heriften kaçacak mıyım?"
Kılıç hızla sözlerimi reddetti. "Hayır. Sadece korkutmak istiyor beni. Yarın ilk işim ona bunu ödetmek olacak."
Biraz korku ve kuşkuyla Kılıç'a baktım.
"Birini öldürdün mü hiç?" diye sordum boğuk çıkan sesim ile. Bunu sormaya uzun zamandır cesaretim yoktu ama artık bu evde bu insanlarla bir hayat paylaşıyorsam bazı şeyleri bilmeyi kesinlikle hak ediyordum.
Kılıç bana bakıp, "Hayır." diye yanıtladı.
"Ama geçenlerde Baybars..."
Başını hızla sallayıp sözlerimi kesti, "O sadece senin gözünü korkutmak istiyor. Onunla aramızda ki düşmanlık uzun yıllara dayanıyor. Sadece paylaşamadığımız güç kavgası yüzünden. Her zaman benden iyi olmak istedi ve ben buna izin vermedim. Eğer bir şey öldürdüysem bu Baybars'ın ruhudur."
Verdiği cevaplar beni tatmin ederken merak ettiğim başka bir soruyu daha sordum,"Peki? Sen birilerini öldürebilir misin?"
Soruma karşılık biraz tebessümle beni onayladı, "Evet bu sadece iki saniyemi alır."
Yanıma oturdu ve ellerimi güven verici bir şekilde tuttu.
"Bir insana yapacağım son şey onu öldürmektir." dedikten sonra sesi yüzü kadar sertleşti, " Ama işin içinde senin canın söz konusuysa gözümü kırpmadan herkesi öldürürüm." duygusuz çıkan sesi kulaklarımı doldururken susmakla yetindim.
Verecek hiçbir cevabım yoktu, Kılıç'ın gözlerinden gözlerimi kaçırıp sarı parkeye baktım. Onu birini öldürürken hayal etmek beni korkutuyordu. Çünkü onun kanlı ellerine aşık olmak yerine temiz yüreğine aşık olmayı istiyordum.
Sözlerine inanmaktan başka şansım yoktu, bu yüzden rahat bir şekilde nefes alıp verdim.
"Yanında kalacağım bu gece. Rahat uyu." dedi Kılıç duygusuz sesi kendisini terk edip yerini sıcakkanlılığa bırakırken.
Gözlerimde ki tüm uyku kaçmıştı, "Yatacağımı sanmıyorum. "
"Uykunu almalısın."
"Ölmek üzereydim ne uykusu?" dedim sitem dolu sesimle elimi boğazıma götürüp.
Kılıç beklemediğim bir anda alnımı öptü, "Buradayım korkma." dedi dudaklarını alnımdan uzaklaştırırken.
Onun öpücüğünden etkilenmemiş gibi boğazımı temizledim. "Korkmuyorum zaten." dedim yan gözle ona kaçamak bakışlar atarken.
Kılıç yüzüne yayılan gülümsemeyle, "Evet korkusuz olduğunu gayet iyi biliyorum canım." alaya çalan sesine karşı gözlerimi devirdim.
"Senin uykun varsa yat."
Kılıç sanki bunu dememi bekliyormuş gibi hemen atladı, "Tamam o zaman." dedi heves dolu sesiyle.
Odamdan çıkmasını beklerken Kılıç başını dizlerimin üzerine koyup yatağa uzandı. Boşta kalan elimi tutup ise saçlanın üzerine koydu.
"Ne bu şimdi?"
"Daha hızlı uyumam için."
15 dakika sonunda Kılıç'ın gülümseyen yüzü artık normal hal almıştı. Nefes alış verişi hafiflemiş ve kolu yataktan sarkmıştı. Uyuduğuna emin olduğumda hiç kıpırdamadan saçın duran elimi kaldırdım.
Yavaça onun saçlarında ellerimi gezdirirken dikkatlice yüzüne baktım. Burnu dümdüz ve biraz kalkıktı, pürüzsüz yüzüne dokunurken traş olduğunu anladım çünkü yüzüne sürdüğü traş losyonunun kokusu burnumun içine doldu.
Çok yakışıklıydı, herkesin dikkatini çekebilirdi ve istediği herkesi kendisine aşık edebilirdi ama kalbi sadece benim için atıyordu. Hem de benden bir karşılık almadığı halde.
Elimi saçlarından alnına kaydırıp yavaşça ellerimi onun yüzünde gezdirdim. Tüylerim diken diken oldu çünkü ona ilk defa bu kadar yakından dokunuyordum. Elmacık kemiklerinin üzerinde gezen ellerimle yüzümde büyük bir tebessüm oluştu. Yumuşacık yanağını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
Kılıç hareket ettiğinde ellerimi suç işlemiş gibi hızla havaya kaldırdım. Kılıç yüzünü karnıma doğru dönüp kollarını belime doladı ve ağzında bir şeyler mırıldanarak yatmaya devam etti.
Havada ki ellerimi temkinlice indirdim ve Kılıç'ın yüzünde ki gezime devam ettim. Elmacık kemiklerinden çenesine doğru inceliyordu yüzü. Çenenesinden yukarıya çıkarken dudağının kenarına elim değdi. İçimde oluşan kıvılcım ile birlikte ellerimi onun dudaklarına koydum ve beni öptüğü günleri hatırladım.
Düşünceler beynimde dönerken elimi Kılıç'ın dudağından çekip saçlarına yeniden götürdüm ve düz saçlarını okşamaya başladım. Ne kadar uzak kalmak istesem o kadar yakınlaşıyordum. Bana ne yaptın böyle.
(Kılıç)
Baybars beni gördüğünde onun kaldığı çöplüğe bir kez daha baktım. Fare gibi gene boş arazileri evi yapmıştı. Her zaman yaptığı tek şey buydu, bir pislik gibi hayat sürmek. Bu onu daha karanlık yapmıyordu bu onu sadece ezik yapıyordu.
Kollarını iki yana açtı, "Hoş geldin kadim dostum." dedi sinsi bir şekilde sırıtırken.
Baybars'ın özel güce sahip olmayan adamlarının hepsi silahını çıkartmış bana doğru tutuyorlardı. Baybars kendisini bu insanların arasından daha güçlü hissettiği için yanınında tutuyordu. Böylelikle her gün kendi gücünü daha da şımartıyordu. Adamların hepsi Baybars'ın itaatkar köpekleriydi ve her zaman olduğu gibi şimdide Baybars'ın itaat'ını bekliyorlardı.
"İndirin silahlarınızı bizi yalnız bırakın." dedi benden gözlerini ayırmadan.
Hepsi beklediğim gibi Baybars'a itaat edip gittiğinde açık bıraktıkları kapıya baktım ve onu tek bir bakışım ile büyük bir gürültüyle kapattım.
"Üşengeç misin? Güçlerini kullanıyorsun da sürekli." dedi Baybars kaşıyla kapıyı göstererek.
Onu ziyarete gelmediğimi gayet iyi biliyordu. Ona laf bile söylemeden Baybars'a yaklaşıp ağzının ortasına bir tane yumruk attım.
Kanayan ağzıyla gülüp, "Yalnız güzel parça seçmişsin. Bir ara onun koynuna girmemek için kendimi çok zor tuttum. Erkeklik hormonları işte anlarsın."
Her zaman damarıma basmanın yollarını çekinmeden kullanıyordu. Zayıf noktalarımı en iyi bilen tek köpekti Baybars. Sıktığım dişimle birlikte deprem oluyormuş gibi her şey sallanmaya başladı. Benden uzaklaşan Baybars'a sert bir güç uygulamak için koşarak karnına tekme attığımda karşıda ki duvara doğru uçtu. Yere düşüp ayağa kalktığında sinirlendiğini hissedebiliyordum.
Baybars elini bacağıma uzatıp yan çevirdi. Bacağıma giren kramp ile dizimin üstüne düşerken güldüm. Bu ufak ağrı ile beni alt edeceğini düşünüyordu, zavallı.
"Demek hala zihninle bunları yapacak güçte değilsin he moruk." Hızla ayağa kalktım ve Baybars'a bakıp onu havaya kaldırdım. Daha sonra kendime doğru yaklaştırıp ayağımla erkekliğine büyük bir tekme attım.
Baybars acıyla inlediğinde saçlarını geriye attıp, "Ben kimseyi öldürmem Baybars. Ama bir daha canımın içini yakarsan senin başını gövdenden ayırırım ve seni gözümü bile kırpmadan büyük bir zevkle öldürürüm." diye uyarıda bulup yere fırlattım.
Baybars acıdan kıvranmasına rağmen konuşmaya devam etti. "Tıpkı kardeşini öldürdüğün gibi mi?"
Donuk bir ifade ile onun gözlerine baktım. Zafer kazanmış bir şekilde gülerken kalbimde gömdüğüm acı gün yüzüne yeniden çıkmaya başladı.
"Kardeşimi ben öldürmedim!"
Açıklama yapmam ona değildi, şuan çektiğim vicdan azabınaydı.
Güldü. O kadar iğrenç gülüyordu ki yüzümü buruşturdum, "Her gün acını yeniden yüzüne vuracağım Bozkurt. "
Baybars'ın kafasını yere vurup, "Sakın soyadımı bir daha ağzına alma." diye uyardım.
Arkamı dönüp yürüğümde arkamdan bağırdı, "Seni küçük piç! Aileni sen dağıttın. Bunu asla unutma!"
Olduğum yerde durduğumda sinirden titriyordum. Arazinin içindeki tüm lambalar, camlar patladığında Baybars'ın mide bulandırıcı kahkahasını duydum. İstediğini yapmıştı kabuk bağlayan yaramı yeniden kanatmıştı, bu sefer sen kazandın Baybars ama bir daha buna izin vermeyeceğim. Üstüme düşen cam kırıklarını umursamadan oradan uzaklaştım.
Eve geldiğimde Bora ve Uraz televizyonun başında maç oynuyorlardı, o kadar gürültülüydü ki ikisi de benim geldiğimi fark etmediler bile. Lara ve Lina ise ortalıkta yoktu nerede olduklarımı tahmin edebiliyordum tabii ki de pazar gezmesinde.
Merdivenleri çıkıp odama girecekken Mira da odasından çıkıp kapısını kapattı. Beni gördüğünde yüzüne yayılan gülümsemeyle bende aynı şekilde gülümsedim. Gözleri kollarıma kaydığında gülüşü yerini endişeye bıraktı. Korku dolan kehribar gözleri ile yanıma yaklaşıp"Ne bu halin?" Diye sordu.
Onun böyle panik halini görüp gülümsedim, "Ah bunlar mı önemli değil? Hissetmemişim."
Aralanmış ağzıyla başını salladı, "Odana geç ben ilk yardım çantasını alıp geliyorum. Pansuman yaparım. Umarım çok derin değildir yoksa doktora gitmek zorunda kalırız ve dikiş atılır." Tam ilerleyecekti durup tekrar konuşmaya başladı. "Ha bu arada şu ilk yardım çantası nerede?"
Nefessiz konuşması son bulduğunda sakince, "Buna gerek yok." dedim.
Kaşlarını çattı, "Ama nasıl gerek yok? Baksana kanıyor kolların." Deyip koluma baktığında elini ağzına götürüp büyük bir şokla yeniden bana baktı.
"A... ama daha demin kanıyordu..."
Onun şaşkınlığını gidermek için, "Vücudumda ki yaralar bir kaç dakika içinde kendiliğinden kapanıyor." diye itiraf ettim.
Mira elini alnına götürüp kaşlarını çattı. "Ben delirmez isem iyidir. Umarım tüm bunlar rüyadır."
Söylene söylene gidecekken kolundan tuttum ve kendime çektim. Yüzü yüzüme yakındı ve nefesi dudaklarımın üzerinde geziyordu. En önemlisi ise gözleri... o güzel ne kadar cesur görünmeye çalışsa da gizleyemediği korku dolu gözleri.
"Rüya olmadığına inandırma mı ister misin?" diye sordum.
Sarhoş olmuş gibi bakıyordu yüzüme ve bu bakış benim çok hoşuma gidiyordu. Mira'nın kehribar gözlerine bakıp içinde kayboluyordum ki Mira gözlerini kapattı. Onu dudaklarından öpeceğimi düşünüyordu, gülümseyerek alnını öptüm. Mira afallayarak gözlerini açtığında gülüşümü bozmadım. Gözlerinde ki utancı fark edip onu daha fazla utandırmamak için ondan bir adım uzaklaştım.
Onu öpersem ateşler içinde yatakta yatacağımı biliyordum bu yüzden onu öpmemem lazımdı. Baybars tehlikesi gidene kadar ateşler içinde kalmamalıydım.
(Mira)
Maç oynayan Bora ve Uraz'ı izliyordum ama aklım yukarıda yaşananlarda idi. Rezil olmuştum neden gözümü kapatıyor isem! Öfkeden elimi kemirmeye başladım, bir daha asla bu kadar yakınıma girip beni etkilemesine izin vermeyecektim.
Kapı çaldığında Kılıç mutfak kapısından elinde bardakla çıkıp kapıyı açtı. Giydiği eşofman takımı içinde bile bu kadar harika gözükmesi normal mi bilmiyordum.
Lara elinde ki mağaza poşetlerini yere bırakıp Kılıç'a sarıldı ve yanağına güzel bir öpücük kondurdu, "Cidden bir kez daha kıymetini anladım."
Kılıç karşılıksız boş boş Lara'ya bakıyordu. Bakışlarımı onlardan çevirirken Lina'nın sesini duydum."Yani sen hep bizimle geldiğin zamanlar poşetlerimizi taşıyorsun ya onu diyor." diye düzeltti sanki Lara'nın demek istediği buymuş gibi.
Yanıma oturan Lina'ya baktığımda elinde ki küçük kutuyu bana uzattı,"Bak bu benden sana özür hediyesi. Güvenini sattığımız için."
Mahcup bir şekilde yanaklarım kızardı, "Buna gerek yoktu Lina."
Bora ve Asel dışında birinin bana aldığı ilk hediyeydi. Bu yüzden yüreğimde ki büyük mutluluğun tarifi yoktu.
Kutuyu elime aldığım anda, "Hadi aç." dedi Lina sanki ilk kez görecekmiş gibi bakarken.
Kutuyu açtığımda içinden zarif bir kolye çıktı. Kar tanesi vardı ve gümüş rengindeydi ışıl ışıl parlıyordu.
Gülümseyerek Lina'ya sarıldım, "Teşekkür ederim."
Lara'nın topuk sesleri ile birlikte kendisi de gözden kaybolduğunda Lina ayağa kalkıp çocuklar gibi oyun oynayan Uraz'a baktı.
"Hey! Karın geldi biraz ilgilensen olmaz mı?" dediğinde oynanan oyun durmuştu.
Uraz çatık kaşları ile ona bakan Lina'nın yanına gidip kollarını beline doladı, "Pekala güzel karıcığım. Hadi bana şu yeni aldığın kek tarifleri kitabını göster."
Lina mutluluktan parlayan gözler ile Uraz'dan önce poşetleri alıp mutfağa doğru yürüdü. Uraz, Lina'nın peşinden gitmeden önce Bora'ya bakıp,"Sakın kadroyu bozma Bora. Hemen geleceğim." diye fısıldadı.
Uraz koşarak gittiğinde Bora gibi bende onlara gülüyordum. Elimde sallanan kolyeyi kaybetmemek için boynuma takmaya çalışırken Bora yanıma oturup kolyeyi benim yerime taktı daha sonra boynuma bakıp, "Mira." Diye bağırdı. "Ne oldu boynuna."
O kadar kapatıcı sürmeme rağmen nasıl fark etmişti bilmiyorum ama fark etmişti işte. 9 gözlü çocuk...
Aklıma gelen ilk yalanı savurdum, "Dün çok kaşındı ve bende tırmaladım."
"Kendine zarar verme Mira."
Yeri gelince annem yeri gelince babam gibi davranın Bora'nın bu haline gülüp"Tamam." dedim.
"Ha bu arada Asel'e evin adresini verdim birdazdan damlar. Sorun olmaz değil mi?"
Hızla Bora'nın bacağını dürttüm, "Sana burası bizim evimiz değil dedim. Gevşeme hemen."
"Burası sizin de eviniz Mira. Bora istediği kişiyi çağırmakta özgür." Kılıç'ın, Bora'yı savunan sözleriyle başımı belli belirsiz salladım. Bora evde ki herkesi kendi tarafına çekmekte bir numaraydı bunu bir kez daha gayet iyi anladım.
****
Ben, Asel ve Bora, benim odamda oturmuş saatlerce konuşmuştuk. Arada Lina da bize katılmış daha sonra kek yapması gerektiği için mutfağa geri gitmişti.
"İyi olduğunuzu görmek beni sevinirdi. Artık sizi böyle gördüğüme göre rahatça uyuyabilirim."
Bora, Asel'in örgülü saçlarını okşadı, "Ailenin kıymetini bil be Asel."
Asel hızla gözlerini devirdi, "Aman ne aile, ne aile." dedi bıkkın bir tavırla.
"Olsun kızım en azından ikisi de arada bir eve uğruyor."
"Tabii çok yararı dokunuyor bu hareketlerinin bana." Deyip güldüğünde biz de ona eşlik edip güldük.
"Eee, sen de ölümsüz olacak mısın?" Diye sordu Bora bana bakıp konuyu bambaşka yere çekerken.
"Ne?" dedim şaşkın bir edayla ikisine bakarken.
"Ölümsüz işte Uraz'ın geçen dediği gibi."
Omuz silktim, "Tabii ki hayır. Ölümsüz olunca ne olacak."
Asel hızla lafa atladı, "İlk olarak asla yaşlanmayacaksın. 2. Adı üstünde ölmeyeceksin 3. 1000 yıl sonra dünyada ne olduğunu yaşayarak göreceksin."
Bunların hiçbirisi bana heyecanlı gelmiyordu Asel'in hevesli gözlerine bakıp, "Sen ol o zaman ölümsüz?"
Başını salladı, "Uraz dedi ki tek bir kişiyi ölümsüz etme hakları var."
Bora yan yan Asel'e baktı, "He yani yoksa olurdun."
Asel bir süre düşünüp başını olumsuz anlamda salladı, "Bu çılgınca. Ve hiç bana göre değil."
Elbette, Asel her zaman sessizlik ve sakinlikten yanaydı. Eğer o bir renk olsaydı kesinlikle beyaz olurdu; masumluğu ve saflığı temsil eden taraf.
"Belkide Kılıç benden önce birisini ölümsüz yapmıştır." diye başka bir tartışma konusu açtım.
"Ama bu imkansız eğer öyle olsaydı sana aşık olmazdı."
Başıma ağrı girdiğinde, "Bunları konuşmak için erken." diye mırıldandım.
Bora ve Asel aynı anda elimi tuttuğunda onların varlığı ile bir kez daha güç kazandım.
****
O akşam hiç odamdan çıkmadım. Camın önüne oturup saatlerce sadece yağan karı izledim. Bu benim çocukluğumdan beri en çok sevdiğim şeydi ve bunu yapmaktan asla sıkılmazdım. Yağan kar tanelerini izlerken her zaman hayal kurardım, ama şimdi hayalini kurcağım hiçbir şey yoktu. Kendim gibi hayallerimden de vazgeçmiştim.
Gökyüzüne baktığımda özlemini derinliklerde hissettiğim annem geldi aklıma. Her zaman benim başıma başını yaslar daha sonra ise sessizce ağlardı. Benim hiçbir zaman fark etmediğimi sanardı akıttığı gözyaşlarını ama hiç bilmiyordu onun gözyaşlarının avuçlarımda bir göl yığınına dönüştüğünü.
İlklerde babamla kavga ettiği için ağlıyor sanıyordum ama babam 1 aylığına evden gittiğinde bile ağlıyordu. Bense hiçbir şey yapamadan çaresiz anneme bakıyordum. Keşke o zamanlar neden ağladığını sorsaydım belki o zaman bana anlatırdı.
İçeride ki televizyon sesi kesmişti bu da herkesin odasıma gidip yattığı anlamına geliyordu. Ağaçların orada bir gölge gördüğümde oturduğum yerden sıçradım ve hızla odamın ışığını kapatıp odadan çıktım.
Boğulduğum geceyi bir daha yaşamamak için adımlarımı Kılıç'ın odasına götürdüm. Kapıyı tıklamadan içeriye daldığımda yerde şınav çeken ve sadece üstü çıplak olan Kılıç ile karşılaştım.
"2.000." Deyip bana baktı daha sonra durup ayağa kalktı.
İşte o zaman fark ettim göğsünün arasında bir kılıç dövmesi olduğunu. O kadar güzel ve görkemli bir kılıçtı ki gözlerim bir kaç saniye sadece orada kaldı.
Yarı çıplak şekilde bana yaklaştığında dövmeye daha dikkali baktım. Vücudu gibi dövmeside gereğinden fazla etkileyici gözüküyordu.
"Mira?" diye sordu ben konuşmayınca.
Boğazımı temizleyip hızla gözlerimi onun vücudundan çektim ve turuncu gözlerine baktım.
Elimle başımı kaşıyıp, "Şey ben aşağıda gene bir gölge gördüm ve..."
Kılıç yatağında ki tişörte eline uzattığında tişört havadan hızla süzülüp Kılıç'ın eline geldi. Şaşkınca ona bakarken Kılıç kıyafetin iki saniyede giyindi, "Burada bekle." Deyip çıktığında gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım.
Pekala kabul etmek gerekirse, bu... baya etkileyiciydi.
Kılıç'ın yatağına oturup onu beklemeye başlarken yüzümde anlam veremediğim bir tebessüm hakimdi. İçeriye kapıyı tıklanmadan giren Lara'ya bakarken yüzümde ki gülüşü hızla sildim.
Beni gördüğünde burnundan soludu ve kapıyı sertçe kapatıp karşımda dikildi.
"Bu kadarıda fazla ama." dedi uzun zamandır içinde tuttuğu öfkesini dışarıya savurarak.
Ayağa kalktım, "Fazla olan ne?" diye sordum tıpkı onun gibi sert ses tonu ile.
Gözlerini devirdi, "Senin varlığın yetmiyormuş gibi birde erkek arkadaşını getirdin, sonra bize sormadan başka bir arkadaşını evimize davet ettin."
Aklıma Bora'nın sözleri geldi Lara'nın, Kılıç'a olan aşkı. Bana bu yüzden düşmandı, bu artık yeterince belliydi.
"Bence fazla olan şu an benim Kılıç'ın odasında bulunmam, öyle değil mi?" diye sordum.
Lara bir kaç dakikalığına sustuğunda gözlerinden doğru cümleler kurduğumu anladım, "Bana bak seni öldürmek istemiyorum bu yüzden haddini sakın aşma." Diye çıkıştı.
"Haddini aşan sensin." diye inatla karşılık verdim.
Lara elini havaya kaldırdığında odanın kapısı büyük bir gürültü ile açıldı, "Sakın!"
İkimizde kapıya baktık, Kılıç ve arkasında nefes nefese kalmış şekilde duran Uraz vardı.
Kılıç içeriye bir adım attığında Uraz onu tutup, "Ben hallederim. " dedi.
Daha sonra bana kibarca gülümsedi ve Lara'nın sırtına eline koyup, "Hadi tatlım Lina aşağıda sana yeni aldığı ojeleri göstermek istiyor gidelim. "
Uraz'ın yalan söylediği fazlasıyla belliydi, ortamı yumuşatmak için yaptığı etki görmeyen davranış ile birlikte derince bir nefes aldım.
Lara odadan çıkana kadar Kılıç ile sert bir bakışma yaşadı. Sonunda odadan çıktığında Kılıç yanıma gelip, "Her yanın tehlike dolu Mira. Bundan sonra seni göz hapsine alacağım"
"O ne demek oluyor yani?"
"Yani bundan sonra hiç yanımdan ayrılmayacaksın, her adımında yanında olacağım. "
Bu durum kendimi aptal gibi hissetmeme neden olurdu ve bu yüzden sertçe, "Buna gerek yok. Sana aşık olan kızla uğraşacak değilim hatta ondan korkmuyorum. Özel gücü olmasına rağmen!" diye çıkıştım.
Kılıç sözlerimden etkilenmiş gibi bir süre gülümsedi daha sonra boğazını temizleyip gülümseyi de yüzünden aynı anda yok etti.
"Bu gece odamda yat, ben de kanepede yatarım. Baybars gelebilir bir daha."
Kılıç perdeleri çekerken arkasından baktım, "Ondan hep böyle korkarak mı yaşayacağız?"
"Seni biliyor, dünyanın öbür ucuna gitsek de izimizi bulur."
"Sonsuza kadar böyle mi olacak?"
Başını olumsuz anlamda salladı, "Ya ölecek ya da sen ölümsüz olacaksın."
Kılıç'ın yatağından yastık alıp iki kişilik deri kanepeye koydum, "Bence iki seçenekte mantıksız." diye homurdandım.
"Sen ne yapıyorsun?" diye sordu Kılıç anlamsız gözlerle bana ve yastığı koyduğum kanepeye bakarak.
"Madem burda kalmam daha güvenli seni rahatsız edemem. Bu yüzden burada yatacağım."
"Hayır, geçer misin yatağa." diye yatağı işaret etti.
Başımı hızla salladım, "Eğer burada yatmayacaksam, burada kalmam."
Kılıç ellerini havaya kaldırıp, "Sen." Dedi, "Tanıdığım en inatçı insansın. Cidden!"
Kibarca gülümsedim ve kırmızı battaniyeyi elime alıp küçük koltuğa kıvrıldım, hiç rahat değildim ama rahatmış gibi üstümü örtüp gözlerimi kapattım. Umarım uyuyabilirim.
Parlak yıldızlarınızı eksik etmeyin ♥
Bölüm nasıldı?
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top