- 38. Bölüm -
Selam ♥ Uzun zaman oldu ama bu tam bir geri dönüş değil, Tek Nefes hikayesinin iyi olmasını istiyorum ve hikayeye nasıl devam edeceğimi tam bilmiyorum. Yedekte bölüm yok ama artık arayı bu kadar uzatmama özen göstereceğim.
Özür dilerim ♥
(Mira)
Hissettiğim acı beni öldürmüyordu, bu ölümden daha beterdi. Çünkü ölüm bu yaşadığım acıdan daha kolaydı.
Bilmediğim yollarda ilerlerken gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu, bir de bu yetmezmiş gibi insanlar yıkılmış halime acıyan gözlerle bakıyordu. Çünkü eminim ki kimse daha önce çıplak ayaklar, darmadağın olmuş saçlar, makyajı akan ve çaresizlik içinde ağlayan birini görmemiştir.
Ayağıma batan şeyleri umursamadan yürümeye devam etmek istiyordum ama ne bacaklarımda derman ne de ayaklarımın altında bir adım daha atabilecek bir güç kalmıştı.
Kaldırımının üzerinde duran bir bank gördüğümde zor bir şekilde ona yaklaştım ve oturdum. Gözlerimde ki yaşlar akmaya devam ederken elimle yüzümü kapatıp ağlamaya devam ettim.
Omzuma dokunan bir el hissettim, buğulu gözlerim ile karşımda duran doktor Aras'a baktım. Elinde poşetler vardı ve şaşkın bir görüntüsü ile bana bakıyordu.
"Mira." dedi başını iki yana sallayarak bu halime inanamıyormuş gibi baktı, "Sen, sen burada, bu halde ne yapıyorsun?" diye sordu.
Poşetleri kenara bırakıp yere çömeldi ve çıplak ayağıma bakarak, "Mira..." diye hayıflandı. "Şu haline bak."
Ağlamam yeniden hızlandığında Aras yanıma oturarak elimi tuttu. "Bak arabam hemen ileri de, benimle gel. Bu gece için kafanı dinle. Söz soru sormak yok."
İç çekerek ona baktığımda gülümseyerek bana bakıyordu. Boğazımda ki yumruları yutarak ayağa kalktığımda ayaklarımın altının ağrısı ile geri oturdum.
"Yardım edeyim sana."
Aras elini belime koyduğunda Kılıç'ın o öfkeli sesini duydum, "Aras!" diye bağırdı. Sesinde ki sinir benim sinirimden daha ağır çıkıyordu.
O tarafa doğru baktığımda hızlı adımları ile yanımıza geldi ve Aras'ın yakasından tutarak hiç de nazik olmayan bir şekilde havaya kaldırdı. Daha sonra ise sert bir şekilde Aras'a kafa atıp yere serdiğin de zor bir şekilde ayağa kalkıp öfkeyle Kılıç'a baktım.
Kılıç dağılan saçlarını geriye doğru atarken, Aras doktor acıyla yerde inliyordu.
"Hadi gidiyoruz." dedi Kılıç elimi tutarak.
Yaptığı emri vaki öfkemi iki katına çıkartırken elimi onun elinden kurtarıp itekledim. "Yüzünü bile görmek istemiyorum." diye bağırırken sesimin çatlaklığı tüm sokağı doldurmuştu.
"Mira," diye yalvaran gözlerle baktı, "Lütfen, sadece gelir misin?" diye sordu.
Artık duymak istemiyordum ne gerçekleri ne de gerçeğe bulanan yalanları, kulağımı hepsine kapatmak istiyor ve bir süre açmak istemiyordum.
Aras ayağa kalkıp yanımızda durduğunda kanayan burnunu elinin tersiyle sildi. Ona özür dilercesine bakıp, "Aras, gidelim." dedim.
Kılıç hızla kolumu yeniden tutup, "Hayır." diye bağırdı öfkeyle bana bakarak laflarına devam etti, "Hayır!" diye tekrarlayıp ekledi, "Gitmeyeceksin dediysem gitmeyeceksin."
Aras hızla Kılıç'ın beni tutan elini kavrayıp, "Mira ile düzgün konuş." diye uyardı.
Arkadan koşarak gelen Teoman ile tüm sabır çizgim kendini yok etti.
Teoman soluk soluğa kalmış bir şekilde yanımda yerini alarak kollarını bana sıkıca doladı, "Tamam Mira'm tamam. Hadi gidelim." deyip Kılıç'a doğru bir bakış attı, "Bizim eve gideceğiz tamam mı?"
"İstemiyorum." deyip Teoman'ı itekledim, "Hiçbirinizi istemiyorum, Kılıç'ı bana anımsatacak kimseyi ama kimseyi istemiyorum."
"Mira..."
Teoman acı feryadı sessiz bir tınıya dönüştüğünde güç almak için Aras'ın kolunu tuttum.
"Lütfen," diye mırıldandım, "Götür beni buradan."
Kılıç kolumu serbest bıraktığında titreyen vücudum ile Aras'a bir mesafe de olsa kalacak şekilde sokuldum, şu an her şeyden uzaklaşmak ve kimseyi görmek istemiyordum.
Aras'ın arabasına bindiğimde aynadan Kılıç'ın öfkeli halini ve Teoman'ın onu zor bir şekilde tutuşunu izliyordum.
*
*
*
Sanki yılların ağırlığı binmiş gibiydi üzerime, gözlerimi açtığımda uykuya yeniden aç olduğumu hissetmem uzun sürmedi. Gözlerimi yeniden kapattığımda karşımda beliren yüz ile irkilerek geri açtım. Kılıç...
Açık gözlerim yabancı odada dolaşırken, duvar da asılı olan Aras'ın fotoğrafını gördüm. Yattığım yerden doğrulmaya çalıştım ve zor bir şekilde yatağın içinde oturma pozisyonu aldığım da zonklayan ayaklarımı hissettim. Üzerimden pikeyi attığımda üzerimin değiştiğini gördüm bunlar benim pijama takımın vardı ve ayaklarımın ikisi de sargı bezi ile sarılıydı.
Ayağa kalkmak için çabalasam da becerili olamamıştım, "Aras!" diye bağırdım.
Birkaç saniye sonra kapı açıldığında içeriye giren Lina ile şaşkınca ona baktım ve hızla, "Lina?" diye mırıldandım.
"Tatlım." deyip gülümseyerek kapıyı arkasından kapattı, "Nasılsın?" diye sordu.
Çatık kaşlarım ile, "Kılıç mı yolladı seni?" diye sordum. Lina yavaşça yanıma oturup, "Mira, eve gitmemiz lazım. Burada kalamazsın."
"Lina beni rahat bırakın!" deyip burnumdan soludum, "Hepiniz."
"Gördüğün şey..."
Hızla kulaklarımı kapatıp başımı salladım, "Duymak istemiyorum." diye bağırdım ve gözümde ki biriken yaşların akmasına izin verdim, "Bir şey duymak zorunda değilim."
Lina elini omzuma koyduğunda onun ellerini tutup yüzüne doğru döndüm, "Lina." dedim ağlamamı durdurmadan.
"O evde yaşayamam, Kılıç ve Raşel... o kız ile aynı evi paylaşamam. Gördüğüm şeyin bedenimde ki ağırlığını hissediyor musun?" derken sesim fısıltıdan farksız çıkıyordu.
"Korumamız gereken üç can var ve benim ayak altında olmam tehlike anlıyor musun? Ben daha fazla dayanamam Kılıç ve Raşel'i yan yana görmeye. Yalan da olsa onları daha fazla görmek istemiyorum. Teoman ile yaşarsam her gün yeniden göreceğim. Ama eğer burada kalırsam görmem, her gün camdan baktığımda sizin evi görmem."
Lina yanaklarından akan yaşları hızla silip başını olumlu anlamda salladı, "Yoruldum Lina." diye itiraf ettim, "Ben Lara gibi, senin gibi güçlü biri değilim! Olamam." deyip iç çektim, "Bir süre burada kalmam gerekiyor, bir süre Kılıç ile konuşmak bile istemiyorum... Lütfen."
Lina kollarını bana sararak sıkıca sarıldı, "Eğer iyi olacaksan, dediğin olsun. Tamam, bir süre burada kal tamam mı? Ama Mira, Kılıç'tan asla kaçamazsın." deyip unutmak istediğim bir gerçeği bir daha bana hatırlattı.
"Biraz zaman, istediğim tek şey bu. Bora ve Asel'i de görmek istemiyorum, bir süre kimseyi istemiyorum Lina. Kimseyi."
Lina anlayışlı bir şekilde başını aşağı yukarı sallayarak ayağa kalktı, "Ben sana bir kaç parça eşya getirdim, merak etme dün burada kaldım üstünü de ben değiştim. Ayağın kötü olmuş, hem birkaç gün yürümemen iyi olur. Ama aradığımda aç telefonunu olur mu?"
"Hayır Lina, lütfen sanki Kılıç'ın dinleyeceğini bilmiyorum. Onunla konuş burada olmasın gelmesin de. Lütfen."
Lina sessizce kapıya doğru yürüdü ve bir şey söylemeden odadan çıktı.
(Kılıç)
Öfkeden delirmek üzereydim, Mira'nın Aras'ın yanında olduğunu bildikçe daha da kötü delirmek üzereydim. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Raşel'in karşımda rahatça oturması... bunu anlatmaya kelimelerim yetmiyordu.
Kapı çaldığı zaman oturduğum yerden fırtına gibi kalktım ve koşarak kapıyı açtım. Lina gelmişti ve tekti. Mira yanında yoktu, hızla kapı dışına çıkıp etrafa bakındıktan sonra içeriye giren Lina'nın peşinden gittim.
"Mira nerede?" diye sordum onu takip ederken.
Lina, yüzüme bakmadan salona geçti ve üzerinde ki hırkasını çıkartıp salonda ki tüm meraklı gözlere döndü, "Mira bir süre Aras doktorun yanında kalacak." dediğinde Lina'nın önünde durdum.
"Ne saçmaladığının farkında mısın?" diye bağırdım öfkeden bir çok şey devrilse de umursamadan öfkemin daha da artmasına izin verdim.
"Peki ya siz ne bok yediğinizin farkında mısınız?" deyip aynı öfkeyle yeniden bana döndü.
"Anlamıyor musunuz? Mira daha çok genç. Yaşadığı hayata bakın, ona yaşattıklarınıza bakın!" deyip öfkeyle Lara'ya baktı, "Lara'dan dayak yedi, Lara çoğu zaman Mira'ya kendisini bir hiç gibi hissetmesini sağladı."
Daha sonra gözleri Teoman ile buluştu ve yüzünü buruşturup, "Peki ya sen? O kızın başına neler getirdin, kızın hayalleri ile oynadın! Onun ölmesine sebep oluyordun!"
Daha sonra Raşel ve bana bakıp en sonunda benim gözlerimde son buldu kararsızlığı, "Mira sana güvendi, sen de gittin onun gözü önünde başkasıyla öpüştün! Durup izledi, sevdiği adamı paylaşmayı izledi." derken gerçeklerin yeniden gün yüzüne çıkması herkeste olduğu gibi ben de de büyük bir suskunluk yarattı.
Lina gözünden akan yaşları silip, "Mira, hepinizden yoruldu. İnişlerden çıkışlardan... her şeyden." dedi sona doğru fısıltıdan farksız çıkan bir ses ile. Daha sonra kendisini yeniden toparlayıp ekledi. "Şuan buraya en çok Asel ve çocukları için gelmiyor. Hissettiği ve kontrol edemediği insani duyguların kötü bir şeye yol açmasını istemiyor."
"Gidip onunla konuşacağım." dediğimde Lina kolumdan sert bir şekilde tuttu.
"Aptal olma!" dedi sert bir şekilde, "Onu kıskanmanın bir anlamı yok! O seni öpüşürken gördü şu an onun gözünde ne haldesin haberin var mı? Konuşunca düzeleceğini sanıyorsan da bir hayli yanılıyorsun! Onu rahat bırak birkaç gün kafasını ve kendisini toplamasına izin ver. Neden anlamıyorsun insanların zamana ihtiyacı vardır. Bencilliğini kenara at!"
Uraz ayağa kalkıp Lina'nın omzuna elini koydu, "Gel canım, sen de biraz dinlen." dediğinde Lina burnundan soludu.
İkisi de uzaklaştığında olduğum yerde öylece kaldım. Daha sonra Raşel'e baktım.
"Ben gördüm! Önce sen öpmek için hamle yaptın! Kılıç'ın seni itmeyeceğini biliyordun! Neden yaptın?" diye içinden canavar çıkmış gibi bağırdı Teoman.
Raşel çattığı kaşları ile Teoman'a baktı ve ayağa kalktı, "Kimseyi zorla öpmedim, ben inandırıcı olmasını istedim! Çetin'in yalan söylediğimi anlaması ölmemin bir işareti, onun arkasından iş çevirdiğimi bilse beni yaşatır mı sanıyorsun?" deyip bir adım daha attı Teoman'a doğru.
"Hepsi zaten senin yüzünden, aptal gibi kızı hamile bırakmışsın."
Teoman nefrete karışan sesle kahkaha attığında Raşel'in kolundan tuttum. "Daha fazla konuşursan, istemediğim şeyler yapacağım." diyerek tehdit savurdum.
"Bir daha hayatıma burnunu sokarsan, seni mahvederim! Ne sen yaşarsın ne de ben! Anladın mı?"
Raşel korkuyla kolunu benden çekti ve saçlarını geriye savurarak yukarıya doğru çıktı.
Lara ufak bir kahkaha ile topuklarını sertçe yere vurdu ve bir hamlede ayağa kalkıp buradaki herkese nazaran daha da sakin olan sesiyle konuştu.
"Bence ben bir gidip şu kız ile konuşayım, siz pek iyi damarına basmadınız."
Bizden cevap beklemeden gittiğinde Teoman bana baktı."Mira'nın yanına gitme, Aras'ı çağır onunla konuşalım." diye teklif sunduğunda başımı onaylarcasına salladım.
"Daha sonra, Mira'nın kalbini alırsın. Olmazsa bizle yaşarsanız hem daha iyi olur."
Kollarımı sıvazlayarak, "Önce şu Aras ile konuşalım." dedim ve öncen ilerleyerek yürümeye başladım.
*
*
"Sizinle pek fazla uğraşamayacağım. Ne diyeceksiniz çabuk olun."
Aras'a yumruk atmak için elimi havaya kaldırdım ama Teoman engel olarak kolumu tuttu. Etrafımda daire çizerken Teoman hızla konuya girdi.
"Mira nasıl?"
Aras kinayeli bir şekilde güldü daha sonra gülüşü yavaşça solarken meraklı bir şekilde sordu. "İyi değil! Ona ne yaptınız?"
"Ona dokunursan seni öldürürüm, ona kırk adımdan yakın olursan seni öldürürüm!"
"Sen önce Baybars'ı öldür." deyip göz kırptı daha sonra Teoman'a baktı, "Eğer Mira seninle konuşmak isterse seni ararım Teoman. Aklın kalmasın Mira benimle birlikte güvende."
(Mira)
Aras beni kucağında taşıyordu ve bu beni çoğunlukla utandırıyordu, ayaklarımın üstüne basabilmeyi şimdiden fazlasıyla özlemiştim. Ben salonda otururken o da mutfakta yemek yapıyordu.
Burada ne kadar süre kalabilirdim bilmiyorum ama kendime gelene kadar kalmak için iyi bir yerdi.
Çalan telefonuma baktım arayan Bora'ydı. İlk çalışında açmadım ama ikinci çalışında ısrarla aradığı için telefonunu açtım.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun!" diye bağırdığında açtığıma saniyesinde pişman olmuştum.
"Bora bir süre beni rahat bırakır mısınız? Hepiniz! Biliyorum o da orada ve dinliyor ve ben onun benim sesimi bile duymasını istemiyorum."
Telefonun diğer ucunda sessizlik olduğunda, "Tahmin etmiştim." diye mırıldandım ve ekledim, "Bora, Asel ile beni merak etmeye son verin. İyiyim, şimdi kapatıyorum ben aramadan da beni arama!"
"Mira..."
İşte bundan korkuyordum Kılıç'ın sesini duyunca yine hislerime ve öfkeme yenilmekten korkuyordum. Kılıç'ın konuşmasına daha fazla izin vermeden görüşmeyi sonlandırdım ve beni bir daha aramamaları için telefonumu da komple kapatırken biriken gözyaşlarımı hızla yok ettim çünkü Aras'ın yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordum.
"Evet, işte pilav ev ve tabii ki olmazsa olmazımız tavuk çorbası." deyip benim için hazırladığı tepsiyi önüme koydu.
"Teşekkür ederim, bu kadar uğraşmana gerek yok. Ben zaten davetsiz geldim ve rahatını bozdum. Çok özür dilerim."
Aras kaşlarını çatarak, "Hayır Mira, unut bunu. Böyle rahatsızlığa can kurban." deyip güldü, "Hem ben tek yaşayan insanım, istediğin kadar burada kalabilirsin."
Kızaran yanaklarım ile başımı belli belirsiz salladım ve önümde ki yemekten bir kaşık aldım.
Ben yemek yerden Aras beni izliyordu, "Sen aç değil misin?" diye sordum.
Aras gülümseyerek, "Ah doğru, kendime de bir tepsi hazırlayıp geliyorum." deyip mutfağa doğru gitti beş dakika sonunda içeriye girdi tepkiyi yanıma bıraktı ve yanıma oturmadan önce salonda açık olan tüm perdeleri kapattı.
Daha sonra yanıma oturarak bana kumandayı uzattı. "Eee, seç bakalım ne izliyoruz?"
"Açık olmak gerekirse ben pek televizyon izlemem ." deyip kibarca kumandayı almayı reddettim, "Sen aç istediğini."
"Bildiğim güzel bir film var, onu izleyelim."
"Bana uyar."
*
*
(Teoman)
"Yok bu böyle olmaz, ben gidip Mira'yı getiriyorum. Bir hafta oldu! kardeşim o adamın evinde, burada abisi var ya gelsin burada yaşasın, bu kadar uzak kaldığı yeter." diye isyanda bulunduğumda Asel sakin olmam adına elimi tuttu.
"Aras doktor kötü biri değil, Mira iyi ben onunla konuştum." deyip yutamadığı lokmasıyla yüzüme baktı ve kızaran yanakları ile dudaklarını ısırdı.
"Konuştun mu?" diye sordum heyecanla, "Ne zaman konuştun ya? Niye haberim yok."
Asel kendisini savunmaya geçercesine, "Ben iki gün önce Mira'nın yanına gittim." deyip itiraf etti. "Kızma, ben onu çok merak ettim."
Sıktığım dişlerim arasından derin bir nefes aldım, "Sen alışverişe gidicem dedin Asel! Neden yalan söylüyorsun?" diye sordum.
"Çünkü peşimden gelecektiniz! Sadece sen de değil Kılıç da gelecekti, beni rahat bırakmayacaktınız."
Gözlerimi devirip, "Ne konuştunuz?" diye sordum.
"Bu konular hakkında konuşmadık, ama onu daha önce hiç böyle görmemiştim. K harfi ile cümleye başlayınca gözleri doluyor. Biraz daha zamana ihtiyacı var."
Kapı alacaklı gibi çalınmaya başlayınca çattığım kaşlarım ile ayağa kalktım. "Sakın gelme, burada kal." dediğimde Asel korkula yüzüme baktı. Gülümseyerek alnını öptüm, "Korkma bir tanem, yemeğini ye sen."
Kapıyı açtığımda Bora korkuyla bana bakıyordu, "Kılıç... uyanmıyor. Evde kimse yok Teoman yardım et, ölecek galiba."
Bora'nın omzunu ittirerek Kılıç'ın evine doğru koşmaya başladım. Kapı aralığından içeriye girdim ve merdivenleri hızla çıkarak Kılıç'ın odasına girdim.
Yatağın içinde çökmüş bir şekilde yatıyordu, yatak ile bütün olmuş gibiydi rengi kaçmıştı, alnında biriken küçük ter tanecikleri odaya giren güneş ışığı ile iyice belirginleştiğinde yanına gidip omzundan sarstım.
"Kılıç!" diye sarstım onu, beni duyuyor muydu bilmiyorum ama tepki verene kadar aynı şeyleri yapmaya devam ettim.
*
*
(Mira)
Neredeyse bir hafta olmuştu, sinirim geçmişti ama kırgınlığım; ruhumda üstü kapanmamış bir yara gibi gün yüzündeydi. Nasıl devam edebilirim? Ne yapabilirim? Hiç bir şey bilmiyordum hatta ne hissettiğimi bile tam olarak bilmiyordum.
İnsanların omuzlarıma yüklediği güçlü kalma zorunluluğunu artık taşıyamadığım için bugün böyle bir bilinmezin içine sürüklenmiştim. Attığım her adımda soru işareti vardı ve istediğim gibi bir adım bile atamıyordum, Kılıç'ı deli gibi istiyordum ama bir yanımda deli gibi istemiyordu.
Aynı şeyleri yeniden yaşamayı kaldıracak gücüm yoktu, onu daha fazla başkasıyla paylaşacak ve oturup izleyecek halimde yoktu.
Hızla çalan kapı ile irkilerek düşüncelerimden çıktım ve kapıya doğru baktım. Ayağımda artık sargı bezi yoktu ve daha rahat yürüyebiliyordum artık ama yine de kapıyı açmak istemiyordum.
Kapı ısrarla çalmaya devam ettiğinde Bora'nın sesini duydum.
"Mira!" diye inliyordu, "Lanet olası kapıyı aç." diye bağırıyordu.
Koşarak kapı deliğinden panik dolu şekilde kapıyı çalmaya devam eden Bora'yı gördüm. Kapıyı hızla açtığımda Bora hızla kollarımdan tuttu.
"Gidiyoruz! Kılıç hiç iyi değil Mira çabuk ol."
Aralanan ağzımla zor bir şekilde yutkundum, "Ne?" diye sordum titreyen sesimle birlikte.
"Gel!" diye bağırdı.
*
*
Eve geldiğimizde Bora'nın peşinden koşuyordum, yol boyunca Kılıç'ın bir türlü uyanmadığını söyleyip durdu. Bir ara yine olmuştu, Kılıç dan uzaklaşınca yine kötüleşmişti. Ama bu sefer daha kötü olmalıydı yani Bora'nın anlattığına göre öyleydi.
Odaya çıktığımda Teoman, Kılıç'ın başında duruyordu.
"Teoman..." dedim fısıltılı bir şekilde.
Teoman beni fark edip ayağa kalktı ve bana sarılıp saçlarımı öptü, "Ah abisinin güzeli, böyle olacağını bilmiyor muydun?" diye sordu.
Asılan yüzümle Kılıç'a kaydı gözlerim. O kadar kötü gözüküyordu ki kendime yüklediğim suçluluk duygusu nefesimi tamamen kesiyordu. Teoman'dan uzaklaşıp Kılıç'a doğru yaklaştım, "Bizi yalnız bırakır mısınız?" diye sordum.
Teoman bir şey söylemeden Bora ile odadan çıktığında Kılıç'ın yanında ki boşluğa yavaş bir şekilde oturdum.
"Biz severek ne kötü şey yaptık Kılıç, canının bu denli yanacağını bilseydin yine de beni sever miydin merak ediyorum."
"Severdim."
Kılıç'ın açılan gözleri benimle buluştuğunda turuncu gözlerine uzun bir süre bakıp akan gözyaşlarımı sildim.
"İyi misin?" diye sordum.
Kılıç zor bir şekilde yutkunup, "Özledim." dedi.
Bakışlarımı ondan kaçırıp başka bir soru sordum.
"İyi ol, bir süre burada kalırsam iyi olursun, değil mi? Eskiden evime kadar bırakınca iyi olmuştun."
"Gitme."
Duygusuz görünmeye çalışsam da gözlerinin güzelliği beni yine duygu cümbüşüne sürüklemişti.
"Uyu, buradayım. Şimdilik."
"Mira, benden böyle gidemezsin."
"Kılıç konuşmak istemiyorum." deyip kendimden emin bir şekilde önüme döndüm.
"Orada mutlu musun? Aras ile?"
Çattığım kaşlarım ile Kılıç'a baktım, "Raşel ile mutlu musun?" diye sordum.
"Öpücüğünden etkilendin mi?" Diyerek sesimi yükselttim, "Gözümün içine bakarak bunu nasıl yapa bildin?" diye daha fazla tutamadığım göz yaşlarımı serbest bıraktım.
Kılıç doğrulmaya çalışsa da becerili olmadı, yorgun bir sesle, "İsteyerek yapmadığımı biliyorsun," diye diretti, "Bunu biliyorsun."
"Ve bu hiç bir şey değiştirmiyor..." deyip başımı belli belirsiz salladım, "Unutma ihaneti affetmekle paketlersen çıkacak hediye sadece kanatır."
Tüm yorumları okuyorum bu yüzden bol bol yorum atın lütfen ♥
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top