0.3


Gece yarısını çoktan geçmişti.

Yürüdüğüm kaldırımdan kafamı kaldırıp ilerideki süpermarkete girdim ve zaman kaybetmeden reyonların arasında gezinmeye başladım. Gözüme ilk kestirdiğim ramenlerden dört tane alarak hepsini kucağıma üst üste yerleştirdim ve kasaya doğru ilerledim.

Ramenlerin parasını ödeyip ilerideki mikrodalgada hepsini pişirmeye başladım. Etrafa ölü bir sessizlik hakimdi. Ramenlerin dördünüde sıcak sıcak alıp süpermarketin dışarı bakan büyük penceresinin önündeki masaların birine dört kişi olacak şekilde yerleştirdim. Hepsinin yerleştiğine emin olduğumda sandalyelerden birini çekip sessizce oturdum.

"Sevgili ailem," diyerek lafa başladığımda bakışlarımı karşımda oturup ramen yiyen hayali anne babamın ve yanımda oturan ağabeyimin üzerinde gezdirdim. "Herşey için teşekkür ederim." Onları saygıyla selamladım.

Daha sonra ise zorla gülümsemeye çalışarak tekrardan konuştum. "Bu hayatım boyunca kutladığım en güzel-"

Lafım yarıda kesilmişti.

Aniden önümde hayali babam oturduğu sandalye çekildi ve siyah kıyafetler giyen birisi babamın tam üzerine oturdu. Bu görüntü karşısında kendimi tutamayarak gülümsedim. Birisi babamın üzerinde oturuyordu.

"Neden yalnız başına yiyorsun?"

Kulağıma ilişen tanıdık sesle az öncekilerin hayal olmadığını anlayıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. Siyah saçlı adamla yine karşılaşmıştık. Bazen bunların bir tesadüf olmadığını hissediyordum. Ya beni takip eden bir azılı sapıksa?

Cevap vermeyeceğimi fark ettiğinde bıkkınlıkla nefesini soludu. "Sorularımı yanıtsız bırakman sinirlerimi bozuyor Lenora." Sert sesiyle birlikte bakışlarımı biraz daha yukarı kaldırdım ve böylelikle göz göze gelmiş olduk.

Gözleri parlıyordu. Ama bunun sebebinin karanlık olduğu ve marketin neon ışıklarının irislerine yansıdığını düşünerek fazla kafa yormadım. Onunla uğraşacak havamda değildim.

"Git başımdan." diyerek aşırı klişe bir cümleni tüm ciddiyetimle ona yönlendirdim.

"İstemiyorum," dedi ve gözlerini benden kaçırıp önündeki rameni rahat bir şekilde yemeye başladı. Babamın yemeğini yiyordu.

"O yemeğin sahibi var." Kendi ramenimi yemeyi bırakarak tısladım.

"Evet var." diyerek umursamaz tavrıyla beni yanıtladı. "Benim."

Kafamı iki yana sallayıp bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim ve sakince yemeğimi yemeye devam ettim. Tuhaf bir şekilde o da sessizce yemeğini yemeye dalmıştı. Aramızdan akan sessizlikten aşırı derece rahtsızlık duyarak boş yapmaya başladım. "Neler yapıyorsun?"

Yemeğine gömdüğü kafasını kaldırıp şaşkınlıkla yüzümü inceledi. "Ben mi?"

"Hayır üzerinde oturduğun babam."

"Hı?" Boş anına denk gelmiş olacak ki refleksle oturduğu sandalyeye baktı ama hiçbir şey anlamadığı için kaşlarını çatıp tekrardan bakışlarını yüzüme sabitlemişti.

Sorumu tekrarladım. "Ne yapmaktan hoşlanırsın?"

"Uyumak." diye kısa bir cevap verdi.

Böylelikle konuşacak konumuz bitmişti.

İkimizde tekrardan yemeğimize yönelip sessizce yemeye başladık. Ben bu esnada onu düşünmedem edemiyordum. Daha iki defa karşılaştığım bir yabancıyla yemek yiyordum. Ki bu yabancının sosyapat yada sapık olduğundan adım gibi emindim. En çokta ona iğneli bir cevap vermekten yada terslemekten çekiniyordum. Çünkü onu öfkelendirirsem, yaklaşık on dokuz saniye içinde cesedimi ara sokakların birinde bulabilirdiniz.

Yemeğimi hızlıca yemeye başlayıp, birkaç dakika içinde bitirdiğimde daha ölmek istemediğime karar vererek ayağa kalktım. "Size iyi geceler. Ben artık gideyim, geç oldu." Aceleye onu geçiştirdim ve yüzümü delercesine incelemesini umursamadan arkamı dönüp yürümeye başladım.

Yolda düşünceli bir şekilde yürürken bir daha ki karşılaşmamızda ondan adını öğrenmeyi aklıma not ettim. Biliyordum, bir sonraki karşılaşma olacaktı. Çünkü bana her baktığında bakışlarımın arkasına sakladığım kız çocuğuna bir adım daha atıyordu. Ve illa ki bir gün onun karşısında dikilecekti. Ben sadece o günün biraz geç gelmesi için dua etmekten başka hiçbir şey yapamazdım.

Eğer o kız çocuğuyla göz göze gelirse, onu öldürürdü. Çünkü onu gördüğüm ilk anda anlamıştım; binlerce maskesi olan adam, avuçlarında her daim bir bıçakla dolaşıyordu.

Kaldırıma attığım adımlar yankı yapmaya başladığında kuşkuyla daha hızlı yürümeye başladım. Küçük bir süre sonra ise adımlarımın yankı yapmadığını, bu seslerin başka birisine ait olduğunu anlamamla çivilenmiş gibi olduğum yerde duraksadım. Ne yani, takip mi ediliyordum?

"Beceriksiz bir takipçisin," dedim bütün cesaretimi toplayarak sertçe. "Seni fark etmem iki, kim olduğunu anlamam dört saniyemi aldı sadece."

Bir anda duyduğum ve boş sokakta yankılanan alkış sesiyle irkildim. Ruh hastası gibi davranıyordu! Titrek bir nefes aldım ve gözlerimi yavaşça kapattım.

Lütfen ölümüm işkencesiz olsun! Lütfen. Lütfen. Lütfen.

Ensemde hissettiğim sıcak nefesiyle kapattığım gözlerimi açıp yutkundum. "Eğer bir akvaryuma zehirli yiyecek atılırsa ne yaparsın Lenora?"

Dudaklarından dökülen ismim tüylerimi diken diken etmişti. Bana bir bulmaca mı soruyordu? Yerimden milim kımıldamazken aklıma ilk gelen şeyi söyledim. "Balıkları kurtarırım."

Dilini şaklattı ve alay edercesine güldü.

Yanlış cevap vermiştim.

"Yanlış cevap. Balıklar er yada geç ölecekler. Nefeslerine zehir bir kere karıştı çünkü, ve onları kurtarsan bile her nefes aldıklarında acı çekip usulca ölecekler. Ama sen,"

Bir adım atarak sol yanımda belirdi ve ben daha ne olduğunu anlamadan, parmaklarını yavaşça boynuma dolayıp bakışlarını gözlerime sabitledi. İliklerim donmuştu.

"Kendini kurtarmalısın Lenora. O zehirin sana da bulaşmaması için kaçmalısın. Yada belki suçun senin üzerine kalmaması için gitmelisin."

Kaşlarımı öfkeyle çatıp, dişlerimin arasından tısladım. "Benden ne istiyorsun?"

"Fark etmeni," diyerek boğazımdaki buz gibi elini çekti. Eli yavaşça yukarı çıktığında yüzüme gelen birkaç tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırmıştı.

"Neyi fark etmemi?" dedim sesimin oldukça kısık çıkmasına aldırmadan. Nasıl olsa beni duymuştu.

"Nefesine zehir karışsa bile, hâlâ boğulamayan balığı."





"Y"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top