0.1
take me home,
beni eve götür.
☽
Gece yarısını çoktan geçmişti.
Karanlığın el verdiği kadarıyla kanayan dizime bakmaya çalıştım. Sokak lambasının altındaki kaldırımda oturmuş, fiziksel acının beni ele geçirmesine izin vermiştim.
Az ilerideki yolun kenarında ağaca çarparak kaza yaptığım bisikletim öylece yatıyor, etrafa dağılmış kır çiçekleri sanki mezarının üzerine yağmış merhameti anımsatıyordu.
Alnıma taktığım kırmızı bandanayı tek seferde çıkartıp, yaralanan ve acısı bir nebze olsun dinmeyen dizime sıkıca bağladım. Terk edilmiş sokakta yapayalnızdım. Bu çocukça ama korkuyordum.
Zorlada olsa ayağa kalkmayı başarıp yerde boylu boyunca yatan bisikletime doğru gittim ve onu yerden kaldırarak, bir hurdaya dönmesini umursamadan yanımda sürmeye başladım.
Bisikletimle dolaşmayı seviyordum. Hayattan tamamen kopmuş olmuyorsunuz, ama tamamen içinde de olmuyorsunuz. Bu en güzel çelişkiydi benim için.
Karanlık ve ıssız sokak damgasını yemiş o sokaktan çıkarak daha aydınlık olan caddede yürümeye koyuldum ve az ilerideki eczaneni görmemle oraya doğru ilerlemeye başladım.
Genelde yara almazdım. Bu tuhaf ama bedenimde küçük bir hasar bile hiç olmadı. Hiç düşmez, hiç biryerlere çarpmazdım. Çok dikkatli birisiydim.
Fakat bu gece, belkide hayatımda ilk defa düşmüştüm ve yara almıştım.
Üzerimde yara bandım bile yoktu.
Kırık bisikletimi eczanenin camına yaslayıp ona kocaman gülümsedim ve eczaneden içeri girdim. Hastene gibi kokuyordu burası. Etrafta bakışlarımı gezdirdiğimde tezgahları düzenleyen kişiden başka hiç kimsenin olmadığını fark etmiştim. Herhalde gece nöbetine kalıyordu.
"Merhaba," diyerek ona seslendiğimde, sesimi duyar duymaz elindeki ilaç kutularıyla birlikte bana taraf dönmüştü.
"Hoş geldiniz." diyerek gülümsedi. Yarı yamalak olan gülümsemesi dikkatimi ansızın kendine çekerek küçük dudaklarında ve dişlerinde takılı kaldım. Çok güzeldi.
"Ne istiyorsunuz?" Aramıza çökmüş sessizlikten rahatsız olmuş gibi tekrardan konuşmaya başladı. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Bakışlarımı gözlerine çıkartarak bir süre boş boş baktım, sonra ise yeni hatırlamış gibi ona taraf yürümeye başladım. "Bisikletten düştüm," diye mırıldandığımda beyaz önlüklü ve yuvarlak ince gözlüklü adamın yanına varmıştım. "Dizim yaralandı."
Elindeki ilaç kutularını daha hızlı bir şekilde tezgaha yerleştirip hiçbir şey söylemeden diğer tarafa yürüdü ve dolaplardan birini açarak birşeyleri karıştırmaya başladı.
Siyah saçları, yuvarlak gözlüğünün arkasına sığınmış küçük gözleri ve kendinden emin bir havası vardı. Daha önce gördüğüm hiçbir erkeğe benzemiyordu. Çünkü gülümsediği halde insana öldürecekmiş gibi bakıyordu.
Ondaki tehlikeli havayı kapıdan girdiğim ilk anda hissetmiştim.
Ama geri dönmedim.
Arkamı dönüp girdiğim kapıdan çıkmadım.
Tekrardan arkasını dönüp bana taraf yürüdüğünde istemsizce birkaç adım geriye atmıştım. Üzerime gelmeye devam ettiğinde ise arkaya attığım adımlar sıklaşmıştı fakat, bununla beraber bakışlarını gözlerime dikip keskin bir şekilde baktığı için ne yapacağımı şaşırmış bir haldeydim.
Arkaya bir adım daha atmak istediğimde ayağım birşeye çarpmış ve arkaya doğru savrulmuştum. Ama yere düşmemiştim. Oturduğum, daha doğrusu üzerine düştüğüm koltuğu, bakışlarımı ondan çekerek süzmeye başladım.
Kırmızıydı.
Dizimin üzerindeki sıkışıklık gevşediğinde bakışlarımı önüme çevirip ona baktım. Karşımda diz çökmüş bir şekilde, dizime bağladığım bandanayı açıyordu.
"Aslında ben yapardım, sorun değil." diyerek dizime sarılı olan bandanaya uzanmaya çalıştım ama bana attığı keskin bakışlarıyla karşı karşıya kaldığımda, bundan vazgeçmiş oturduğum koltuğa daha da sinmiştim.
Neden kendimi kötü hissediyordum?
Güvende değilmişim gibi.
Bandanayı koltuğa bırakıp ıslak pamukla yaramın etrafındaki kurumuş kanı temizlemeye başladı. "Bisiklete binmeyi sever misin?"
Aniden sorusuyla sanki rüyadan uyanmış gibi bakışlarımı dışarıya çevirdim ve hurdaya dönmüş bisikletimi izlemeye başladım. "Severdim. Ama artık binecek bir bisikletim yok."
Cevap vermedi.
Temizlediği dizimi ilaçla dezenfekte edip mikrop kapma riskini aradan kaldırdı ve bandajla dikkatlice sarmaya başladı. Kemikli beyaz parmakları ve ona uyum sağlayan damarlı elleri bana kendimi çok garip hissettiriyordu. Parmaklarının tenime her değişi içimdeki bir duyguyu şaha kaldırıyor gibiydi.
"Neden gözlük takıyorsun?" diyerek sorulabilecek dünyanın en saçma sorusunu ona yönlendirdim. Aramızdan akan sessizlik beni fazlasıyla rahatsız ediyordu çünkü.
Yüzündeki ifadesizliği koruyarak bakışlarını yüzüme sabitleyip dümdüz cevap verdi. "Miyopum."
"Evet bu çok doğal birşey, bizim komşumuzda miyop ve hâlâ yaşıyor. Yani korkulacak birşey yok."
Saçmalayarak koltuktan ayağa kalktığımda o da eşzamanlı olarak ayağa kalkmış ve kullanılmış bandajla pamukları çöpe atmak için yanımdan ayrılmıştı. Çok garip bir havası vardı. Buradan arkama bakmadan kaçıp gitmek isteğimi tetikliyordu sürekli.
Geri döndüğünde, "Borcum ne kadar?" diye sordum fakat, bana cevap vermek yerine, yerdeki kutunun içinde yeni geldiği anlaşılan ilaçları alıp tekrardan tezgahlara yerleştirmeye başlamıştı.
"Bayım," diyerek ona doğru bir adım attım. "Borcum ne kadar?"
"Borcuk yok." dedi hâlâ ilaçları yerleştirmeye devam ederken. "Sildim."
Kaşlarımı çatarak onu bir süre yan profilden süzdüm ama ilaç yerleştirmekten başka hiçbir şey yapmadığını anladığımda kısık sesle teşekkür edip çıkış kapısına doğru ilerledim.
Sanarım tavrından biraz ürkmüştüm. Gecenin bu saatinde takıntılı bir tecavüzcüyle aynı havanı soluyor olabilirdim. Ya yüksek işlevli bir sosyapat ise?
Aklıma üşüşen akbaba gibi düşüncelerle adımlarımı hızlandırdım ve neredeyse koşar adımlarla kapıya vardım. Kapı kulpundan tutup çıkmak için çevirdiğimde durumum tuhaf algılanmasın diye arkama dönüp, bana hâlâ arkası dönük ilaç yerleştiren adama son kez baktım.
"Hoşçakalın." diyerek tekrardan önüme dönüp kapı kulpunu çevirdim ve dışarı çıktım. Eczanenin kapısı arkamdan kapanmadan neredeyse iki salise önce onun ifadesiz sesini duymuştum.
"Görüşürüz."
"Y"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top