9 | zehir
Bölüm Şarkısı: BM - Broken me
Gözüme uykunun zerresi giremezken yatakta debelenmeyi kesmiş doğrulmuştum. Toplasam üç saat ancak uyumuştum ama yok, olmuyordu; yatamıyordum. Juyeon bilmem kaçıncı rüyasını görüyor olmalıydı, sesi dahi çıkmadığına göre. O uyumuştu, uyuyamayan bendim. Bugün bize verdikleri sürenin son günüydü. Bugün ne olacağı belirsiz bir güne başlayacaktık, hepimiz. Ki ben herkesten önce başlamış görünüyordum, orası ayrı.
Bileğimde ki saate baktım. Hiçbir değişiklik yoktu. Diğer herkes uyuyor muydu, merak etmiştim. Cama yaklaşıp etrafa baktım.
Younghoon'u gördüğümde şaşırmıştım. Çember diye adlandırdığımız bölgede tek başına oturmuş, bacaklarını kendine çekmiş ve bir şeyler çiziyordu. Elinde -ne olduğunu bilmediğim- ki şeyle yeri karalıyordu ya da çiziyordu, anlayamamıştım. Ki bu saatte de neden dışarıda olduğuna da anlam verememiştim. Belki de benim gibi onu da uyku tutmamış, sıkıntıdan da bir şeyler çizmeye başlamış olmalıydı.
Gecenin soğuk rüzgarını tahmin edebileceğimden Juyeon'un sandalyenin üzerine bıraktığı hırkasını alıp odadan daha sonra da otelden çıktım.
Younghoon'un yanına doğru yürümeye devam ederken o uğraştığı her neyse ona fazlaca odaklanmış olmalıydı.
"Selam!"
Ortama uymayan enerji dolu sesimle selam verdiğimde elinde ki şeyi hızlıca bırakıp başını bana çevirmişti. Gözleri kıpkırmızı, gözlerinin altları da mosmordu. Kim bilir ne zamandır uyumamıştı...
"Uh, selam. Uyanık mıydın?"
Yüzünde ki gergin ifade etkisini sürdürürken yine de gülümsemeye çalışmıştı. Ayağa kalkıp karşımda durdu. Kollarımı göğsümde bağladım. Çizdiği şeye doğru başımı eğmemle üstüne ayağını koyması bir olmuştu. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Özel bir şey mi çiziyordun?" Ortalık yere özel bir şey çizmeyeceğini elbet biliyordum ama kapatması fazla anormal gelmişti. "Yok, hayır. Sadece daha bitmedi," tedirgin yüz ifadesi gitmiş bu sefer endişeli bir yüze bürünmüştü. Bu sefer alt dudağını ısırarak gülümsedi. Endişesini dudağına yüklüyor, ısırarak beyninin kontrolünü oraya odaklamak istiyor. Sözde psikolog olan oydu ama benim de bu alana merakım olduğundan bu tarz kitaplar çok okumuş, internetten araştırmıştım.
"Çizim yeteneğin olduğunu tahmin edemezdim."
Yan ağız gülüp konuyu dağıtmaya çalıştığımda bunu anlamış gibi inatla ayağını çekmemeye özen gösteriyordu.
"Zaten öyle çok büyük bir yeteneğim yok. Küçükken çizerdim ama herkes alay edince hiç bulaşmadım bir daha. Ancak böyle bir durumda bir daha olur, diye kendi kendime söylenmiştim. Gerçekten de bu duruma geldim, o yüzden denemek istedim ama işte geçmişten gelen bir özgüvensizliğim var. Ondan dolayı da çizimler bitmeden göstermeyi hiç sevmem," ben hakkında neler düşünürken o bana neler diyordu. Kendimden utanmıştım.
"Ah, anladım. Kusura bakma, düşüncesiz davrandım."
Elimi enseme atıp kaşıyormuş gibi yaptım. Burada, böyle durumlar ile karşılaşınca elim ayağıma dolaşıyordu. Kimseyi tanımıyordum ve konu açmak için bir şeyler söylediğimde bazı kelimeler karşı tarafı etkiliyordu. Sadece Younghoon için geçerli değildi bu. Juyeon'a da annesi üzerinden aynı olay olmuştu. İleride diğerlerine de olmayacağını kim bilebilirdi? En nefret ettiğim şeylerdendi, karşıdaki insanı incitmek. Daha ötesi yok, nefret ederdim bundan.
"Güneş doğar birazdan," karanlık hava yerini bulutlara bırakmaya başlarken güneş de kendine doğmak için yer ayarlıyordu. "Yani yeni bir güne tam anlamıyla başlamış olacağız," ses tonum o kadar kısık çıkmıştı ki Younghoon'un duyduğundan şüphe etmiştim.
"Saati bekliyorsun, değil mi?" Ama o tezimi yanıltmış, beni duymuştu ve neden bahsettiğimi gayet iyi anlamıştı. Başımı salladım. "Sence ilk görev ne olur?" Omuz silkti. "Bence her şey olabilir. Fakat fiziksel bir şeyler olacağını düşünüyorum. Herkesin gücünü öğrenmek adına?" Tek kaşını kaldırarak düşüncesini dile getirdiğinde dudaklarımı büzdüm. Her şey olabilirdi.
"Umarım kimseye bir şey olmaz."
***
Saatinin önce titremesi daha sonra ise kırmızı ışık yanmasıyla beklenen anın geldiğini anlamıştım, anlamıştık. Herkes çemberde toplanmış, bileklerinde ki saate bakıyor, haber bekliyordu. Kırmızı ışık yerini yeşil ışığa bıraktığında tanımadığımız bir robot ses kulaklarımıza dolmuştu. Sanırım görevleri bundan duyacaktık.
"İlk görevin başlamasına son on dakika kalmıştır. Herkes binanın en alt katında toplanmalıdır. Süre başlamıştır."
Daha başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Sesi duymakla beraber herkes apar topar binaya koşmaya başlamıştı. Devasa büyüklükte olan binanın önüne geldiğimizde önceden kapalı olan kapı açılmıştı. Kimse tek bir saniye bile düşünmeden içeriye girmeye başlamıştı. Kalabalık ile hareket etmek ne kadar doğru bilmiyordum ama sanırım daha ilk görevden bu kadar şüpheci olmamam gerekiyordu. Henüz görev bile belli değildi.
"On dakika bitmiştir. Kapı elektrik düzeneğine bağlanıyor..." Kaşlarımı çatıp ne demek istediğine anlam vermeye çalışırken kapının her tarafının elektrik sinyalleri ile kaplanıldığını görünce cevabımı almıştım. Bunun ne demek olduğunu artık burada ki herkes anlamıştı.
İçeri giremeyenler için veda vakti.
Bu kadar çabuk ve acımadan herkesi harcayabileceklerini göstermek demek oluyordu ki gerçekten başka çaremiz yoktu. Kimsenin gözyaşına bakmayacaklardı.
"Dakikalar içerisinde bulunduğunuz kat akciğerlere nüfus edecek zehirle beraber solunum yolunuzu tıkayacak, nefes almanızı engelleyecektir. Zehir vücutta bir saat içinde etkisi gösterir." Gözlerim yerinden çıkacakmışcasına açıldığında söyledikleri kulağımda yankılanmaya devam ediyordu.
Bir saat. Zehir. Nefes.
Beynimin içinde dönüp duran üç kelime. Kimseye acımayacaklarını artık biliyorduk. Fakat bu, resmen ölümle baş başa bırakmaktı. Hiç ama hiç acımaları yoktu. Başımızda büyük ihtimalle acıdan zevk alan bir sadist olmalıydı.
"Bir saat içerisinde çözüm yolu bulmanız gerekmektedir. Katta çözüm yolu olarak görebileceğiniz birden fazla düzenek bulunmaktadır."
Etrafa göz attım. Kat bomboş gelmişti gözüme. Belki de odalarda bir şeyler olmalıydı.
"Her görevin bir kuralı olduğunu unutmayalım," bu sefer tanıdığımız ses kulaklarımıza dolduğunda yutkundum. Nokta atışını bu ses yapıyordu. "Hangi düzeneğe girer ya da ele geçirirseniz çıkma şansınız bulunmaktadır. Şans sizinle olsun," sonda gıcık eden gülüşünü duyduğumda midem bulanmıştı. Sadist, bir de bizimle alay ediyordu. Gün geçtikçe bu adam kim, ne istiyor diye, düşünmekten kendimi alamıyordum.
"Bir fikrin var mı?" Kulağıma doğru fısıldayan sese döndüğümde bu kişi Juyeon'dan başkası değildi. Kollarımı göğsümde birleştirip arkamda duran bedenine doğru yaklaştım. "Düzenekleri bulmamız gerekiyor ama bu düzenekler yanıltmaca da olabilir. Bizi yönlendirmeye çalıştığı şey dışında bir şeye yönelmeliyiz. Mesela zehirin nereden ve nasıl geleceği ile ilgili? Belki o zaman bir şansımız olur," bunu kalabalığa da söylemem gerekiyordu ama bu kadar insan bin tane düşünce demekti. Herkesin şimdiden kafasında bir sürü düşünce yer edinmiş olmalıydı. Kendi fikirlerim onları nasıl etkiler, bilemiyordum.
Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya tam da tahmin ettiğim gibi düzenekleri bulmaya çalışmaya başlamıştı. Olduğu yerde kalan birkaç kişiydik. Ki sanırım bunlar da benimle aynı düşüncede olan insanlar olmalıydı.
Juyeon da yanımdaydı. Söylediğim şeyi bekliyormuş gibi cevabımı aldığında başını sallamıştı. Sanki onunla git gide aynı fikirlere sahip oluyormuşuz gibi hissediyordum.
Umarım söylediğim düşünce doğru olan düşünce tarzıdır.
Merhabalar!!!
İşten ayrıldım MDHWODPWLXWLXL hasretimiz bir ay kadar sürmüş oldu yani 😔🤎
Artık olaylara girme zamanımız geldi de geçiyor bile diye düşünerek saldım mevlam çayıra. Diğer bölüm ficte yer almasını istediğim karakterleri yani kemik kadroyu öne koymaya çalışacağım.
Veee her zaman ki gibi fikirlerinizi almak adına bunun altına yorum bırakmanızı istiyorumm,
Kafanızda oluşan düzenek fikirleri varsa buyursun yorumlara!
Düzeneği kaçış yöntemi olarak düşünün.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top