9 | pembe

Etraftaki tüm uğultular bir anda kesilmiş ve yok olmuştu. Söylediği birkaç kelime benim tüm bendimi altüst etmişti. Duraksadım. Böyle hissetmemem gerekiyordu. Bir şeyler hatırlayabilme ihtimaline karşı tutunduğum o küçük umut kırıntısı bana cevap vermişti. İşte, diyordu. Bir şeyler hatırlamaya başlayacak ama sen buna hazır mısın? Yutkundum ve istemsizce birkaç adım geriye gittim. Bu beni niye sarsmıştı?

Her şeyi hatırlarsa tekrar eskiye dönebiliriz diye düşünmüştüm ama şu an niye istemiyordum? Bir şey beni geri çekiyordu. Onu itiyordu. Bu gelgit durumu fazlasıyla sinir bozucuydu.

Bir şey demeden onu orada tek bırakıp odama çıktım.

Saate bakıp iletişime geçmek için bir hamlede bulunmalı mıyım diye on kdz düşündükten sonra vazgeçip yatağa uzandım. İzlendiğimi biliyor olmak ayrı bir baskı oluşturuyordu ama bunu aştığımı hissediyordum. Bir anda başıma giren ağrıyla sol tarafa dönüp acıyı azaltmaya çalıştım ama daha da artmıştı. Gözlerimi kapatıp acımı sindirmeye çalışırken gördüğüm görüntüler ile durup kendimi serbest bıraktım.

"Her şeyin farkında olup salak taklidi yapmak gerçekten çok sinir bozucu ve acınasıydı." Juyeon iki parmağının arasındaki sigaradan bir fırt daha çekip iki elini arkaya koydu ve arkasına yaslandı. Sigarasını özenle biraz yukarıda tutuyordu, sönmesin diye. Onu ilk kez sigara içiyorken görüyordum.

"O zaman neden bunu sürdürdün?" Onu anlamaya, bu yaptıklarına anlam vermeye çalışıyordum. Ona bakmayı kesip kendime baktım. Gözaltlarım da oluşan mor halkalar ne kadar çöktüğümü gösteriyordu. O an kendime acıyan gözlerle baktım bu sefer. Juyeon'u anlamak ve sevgisine yeniden sahip olmak için verdiğim çaba beni yıpratmıştı. Çökmüştüm.

"Çünkü uzun süreli bir ilişkimiz vardı. Bir kaçamak olarak görmek istedim ama ona her hal verdiğimde kendi yapbozumdan parçalar kesmem gerekiyordu. Fakat olmuyordu işte. Başka bir yapbozun parçası olmayı tercih etmişti ve benimkiler ile uyuşmuyordu."

Söyledikleri karşısında başımı başka yöne çevirdim. Ağlamamak için kendimi tuttuğumu gördüm o an. Ah, kahretsin... Eric ile olan sorunlarını dinleyen kişi olmuştum. En olmak istemediğim kişi.

"Peki ya ben?" Kendi sesimi zar zor duyduğum esnada kendimden utandım. Hala onun ağzından çıkacak kelimelere bağlı olmak çok utanç vericiydi.

Bunların gelecekten görüntüler olduğumu fark ettiğim için izlemeye koyulmuştum ama ben böyle olsun istemiyordum.

Evine ulaşmak için dinlenebileceği bir kulübe olmamalıydım. O ev zaten bendim.

"O olmasaydı belki seninle olabilirdik. Fakat bunca yaşanandan sonra olmaz."

Baş ağrısı son bulduğunda yerimden doğruldum. Çok fena bir ağrının sızısını hissediyordum. Gördüklerimin yükü altında bir kağıt parçası gibi ezilmiştim. Bu kesinlikle benim istediğim şey değildi.

Kapının çalmasıyla başımı o tarafa çevirdiğimde onu gördüm.

"Hadi gel, hazır." Gülümseyerek söylemesiyle dudağımın kenarının kıvrıldığını hissettim. Bu kadar çabuk muydu yenilmek?

Aşağıya inip masaya geçtiğimizde ilk başta ikimizde konuşmadık ama daha sonra konuşan taraf o olmuştu.

"İyi misin?" Bana inceleyen bir şekilde baktığında başımı salladım. "Beğendin mi?" Çenesiyle yemekleri gösterdiğinde tekrardan başımı salladım. Ve daha o bir şey söylemedi. Ben de konuşmadım. Sessizce hazırladığı yemeği yedik.

Bitirince beraber mutfağa taşıdık masanın üzerindekileri ve daha sonra o gitti.

Ne diyecektim?

Eric'in aleyhine konuşup okları lehime çevirmek kendime olan saygımı kaybetmemi sağlıyordu. Belki de bunun nedeni ona karşı eski duygularımı hissetmeyişimdi ya da vazgeçiş sinyalleriydi. Her neyse de moralimi çok bozuyordu.

Evreni konuşup anlatabileceğim kimsenin olmaması içimdeki dertlerin kabarmasını sağlarken annemin sesiyle ona döndüm.

"Bugün erken çıkmam gerekiyor. Kardeşini sen okula bırakabilir misin?" Başımı sallayarak onayladım. Zaten dersim yoktu. Kahvaltı etme faslı bittiğinde bir elimde kardeşim diğer elimde onun sırt çantasıyla okul yolunda ilerlerken okulda yaşadığı enteresan olayları dinlemeye çalışıyordum. Bana sıkıcı gelen ama onun çok hoşuna giden hikayeler ile yolu yarıladığımızda öğretmeni hakkında konuşmaya başladı.

"O çok tatlı ve iyi birisi, biliyor musun? Saçları pembe olduğu için onu pamuk şekere benzetiyorum," eliyle ağzını kapatıp kıkırdadığında bu haliyle ne kadar sevimli gözüktüğünün farkında mıydı acaba? Gülümseyip saçlarını karıştırdım.

"Ama çok başının ağrıdığını söyleyip sürekli istirahat ediyor ya da rapor alıyor. Galiba çok hasta," dudaklarını büzerek söylediğinde üzülmemesi için birkaç güzel cümle söyledim. Çok çabuk etkilenip başkalarının derdini kendi derdiymiş gibi üstlenebiliyordu. Bu huyunu biraz kendime benzetiyordum.

Okulun önüne geldiğimizde ona çantasını verip içeriye girmesi için izlerken dışarıya çıkan pembe saçlı genç ile kalakaldım. Chanhee?

Neler olup bittiğine anlam vermeye çalışsam da mantıklı bir neden bulamayınca başımı iki yana salladım ve kendimi tokatladım ama karşımdaki Chanhee gerçekti. Demek nihayet denk gelebilmiştik. O bana doğru gelmeye başlayınca yutkunup gelmesini bekledim. Belli ki bir şey diyecekti.

"Merhaba, nasılsınız?" Oldukça kibar bir ses tonuyla konuştuğunda gülümsedim. O her zaman kibardı. "İyiyim, siz?" Soğuk olmamaya çalışarak ben de tebessüm etmeye çalıştım. Uzun zaman sonra karşılaşıyorduk.

"Hayoon bu aralar fazla soru sormaya başladı acaba evde de bu şekilde mi?" Sorduğu soruya şaşırsam da cevap verdim. "Evet," başını sallayıp devam etti. "Evde ilgilenilmiyor da bu yüzden mi sorularını okula saklıyor, diye düşündüm ama demek ki yanılmışım. Sürekli bir şeyler hakkında kararsız ve güvensiz görüyorum onu..." Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

"Aile olarak bahsettiğimizde sürekli sizden bahsediyor. Annesinden biraz ama babasından hiç söz etmiyor. Çizdiği bir resim var. Bir dakika," söyledikleri kafamı karıştırsa da çantasını karıştırıp resmi bulmak için verdiği çabayı seyrettim. Nihayet bulduğumda bana uzattı. Elime alıp baktığımda gördüğüm şeyleri yorumlamaya çalıştım.

"Sizi oldukça yakışıklı ve kalpler içinde çizmiş. Annesinde sizde olduğundan daha az kalp var, babasında ise hiç yok. Babanız ile ilişkinizi öğrenebilir miyim?" Bu konuyu oldukça kendi meselesi gibi üstlenmiş olan Chanhee'ye gözlerimi kısarak baktım. Muhtemelen Hayoon'un tavırları ilgisini çekmişti ve o yüzden benimle iletişime geçmişti. Başkaları için bu kadar uğraşmak tam onluk bir işti, hele ki çocuklar söz konusu olunca.

"Görüşmüyoruz. Hayoon toplasanız üç kere görmüştür," başını onayla salladı ve kağıdı çantasına geri koydu.

"Aileden mi kaynaklı bilmiyorum ama Hayoon da iyi gitmeyen haller gözlemliyorum. Bir psikolog ile görüşmesini tavsiye ederim. Lütfen, kayıtsız kalmayın." Söyledikleri beni çok tedirgin edince teşekkür edip ayrılmıştım. Kızım, canım, bebeğim... Belli etmeden kafanda bunları mı düşünüp duruyordun?

Onun gönlünü almam gerekiyordu o yüzden pasta malzemeleri alıp evin yolunu tuttum.

Eskiden olduğu gibi beraber pasta yaparsak eğer belki büyük bir adım atmış olurdum, değil mi?

Merhabalar!
Uykulu uykulu bölümü yazmayı bitirmenin verdiği rahatlıkla uyumaya kaçıyorummm🥱
Benim iş de yine nanayy oldu btw ama umursamıyorum 🤙🏻

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top