7 | huzursuzluklar
Bölüm şarkısı: Nlve - new light
Sulanmayan çiçekler, ağaçlar ve ismini bile bilmediğim birçok bitki dışarıda bakımsızlığa mahkum bırakılmıştı. Kuşlar bile yoktu. O kadar sessizdi ki, kendi konuşmalarımız yankı uyandırabilecek cinstendi. Arabaların olmaması ve bizim dışımızda insanların olmaması... Bu duruma alışmayı hiç istemesem de bu sessizlik hoşuma gitmeye başlamıştı. Evde de kardeşim ve benim dışımda başka ses olmazdı. Ha, televizyonu unutmayalım. Kardeşim çizgi film izlemeyi kaç yaşına gelirse gelsin bırakamayacak gibiydi.
"Hyunjae!" Yüksek sesle ismimin (?) seslenmesiyle baktığım çimenlerden odağımı kesip Younghoon'a baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Efendim," demiştim anlamayarak. Yanıma gelip elini omzuma koyduğunda bakışlarım omzuma koyduğu ele inmişti.
"Bir sorun mu var?" Başımı iki yana salladım. "Sadece terk edilmiş bitkilere bakıyordum, dalmışım." Juyeon'un söyledikleri yüzünden istesem de eskisi gibi samimi olamıyor olmam sinirimi bozmuştu. Burada kime güveneceğinizi bilemiyordunuz.
"Bu evin içine bakmalı mıyız?" Juyeon elinde ki el fenerini yüzüme tuttuğunda gözlerimi kırpıştırdım. Şunu yapmasına çok gıcık oluyordum. "Bana kalırsa evlere girmek tehlikeli," Younghoon cevap verdiğinde Juyeon kollarını göğsünde birleştirdi.
"Nedenmiş?" Bakışlarında ki alaya karşılık sert ton bağıra bağıra senden hoşlanmıyorum diyordu. Younghoon bunu anlıyor muydu, işte onu hiç bilmiyordum. Belki bana söylemese ben de anlayamazdım. Çünkü genel olarak konuşma şekli böyleydi.
"Belki birileri girmiştir. Biliyorsun, birisi girince onun arkasından gizli duvar örülüyor ama denemek istersen buyur tabi," Younghoon'dan daha önce hiç duymadığım bu ses tonu beni başta şaşırtsa da Juyeon'a karşılık da ancak bu şekilde cevap verebilirdi.
İkisi konuşmaya devam ederken gün geçtikçe zaten daha da kötü hale gelecek olan çiçeklere gözüm kaydı. O an aklıma gelen fikirle en güzelini kopardım. Juyeon'un bahsettiği evin önüne geldiğimde arkamdan seslenmelerini duysam da göz devirdim. Bedenimle deneyeceğimi mi zannediyorlardı cidden?
Çiçeği kapıya doğru atıp yanıp yanmamasına baktım. Aynı şekilde yere düştüğünde ikisi de gelmiş ve görmüş olmuştu.
"Sanırım içeri girebiliriz, ha?"
***
İçerisi oldukça normal bir evdi. Olağandışı hiçbir şey yoktu diyebilirdim. Hatta işe yarayacak birçok eşya vardı. Üçümüz de evin odalarına ayrılmış ihtiyaç duyulabilecek şeyleri toplamaya başlamıştık. Dolaplardan giysi ve yemek buldukça elimde ki torbaya koyuyordum. Diğer ikisi ne yapıyor hiç bilmiyordum ama tartışmadıklarına göre toplamayla uğraşıyor gibilerdi.
Bu ev küçük bir kulübe gibi görünüyordu ama içerisi oldukça kullanışlıydı. Birçok şey vardı. Ben ve Juyeon'un bunlara ihtiyacı olmasa da diğerleri için elimizden geleni yapıyorduk. Açıkçası bizim dışımızda diğerleri kalacak yer olarak nereye girmişlerdi, bilmiyordum. Hatta bu topladığımız şeylere ihtiyaçları var mı, onu da bilmiyordum ama işe yarar ne varsa toplanılması istendiği için elden başka bir şey gelmiyordu.
Toplayacak başka bir şey bulamadığımda torbamı kenara bırakıp diğerlerine yardım etmek için odadan çıktığımda karşı odada ki Younghoon ilgimi çekmişti.
"Ne yapıyorsun?" Odaya girerken sorduğumda bana dönmesiyle çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Elinde bıçakla bana dönmüştü. "B-bıçak?" İstemsizce kekelediğimde yüzünde ki ifadeyle beraber daha da korkutucu görünüyordu. Bir şey demesi için beklerken birkaç adım atarak yanıma geldiğinde yerimde kalakalmıştım. Juyeon odaya girdiğinde Younghoon yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti.
"Kesici aletlere de ihtiyacımız olur diye düşünmüştüm. Ne o, seni öldüreceğimi mi sandın?" Kahkaha atarak bana baktığında gözlerinden bir anlık geçen duygu şeridine anlam veremesem de yutkunup bir adım gerilemiştim. Belli etmemeye çalışsam da onu bıçakla görünce fazlasıyla korkmuştum. Zaten sabahtan beri Juyeon'un söyledikleri kafamda dönüp dururken iyice etkilenmiştim.
Bir adım gerilememle Juyeon'a değmem bir olmuştu. Onun bedenini hissettiğimde geri çekilecekken Juyeon öne bir adım atmış ileriye geçmişti. İkisi karşılıklı dururken ne yapacağımı bilemiyordum.
"Eh, toplama işiniz bittiyse çıkalım mı?" Younghoon yüzüne bir gülümseme yerleştirip başını salladı. "Evet, ben de topladım. Juyeon?" Torbasını eline alırken Juyeon'a sorduğunda Juyeon'un ters bakışları bir an bile ondan ayrılmamıştı. Torbasını eline alıp çıkışa yöneldiğinde Juyeon'un koluna dokunup dönmesini sağladım.
"Tamam mısın?" Bakışları hala Younghoon'un üzerinde olsa da dokunuşumla kendine gelmiş gibi olmuştu. O da başını salladığında çıktığım odaya dönüp ben de kendi torbamı aldım. Oldukça gereksiz bir adrenalin vücudumu ele geçirdiği için kalbim hızlı atıyordu.
Evden dışarıya çıktığımda ikisi kapıda beni bekliyordu. Güneş batmak üzereydi.
"Geç kalmayalım. Hadi."
***
Herkes geç kalmamaya özen göstermişti. Sayımız tam olduğunda herkes torbaları tek tek ortaya bırakmaya başlamıştı. Younghoon da ortaya geçtiğinde onun kalkmasıyla boşalan yanımda ki yere Juyeon oturmuştu. Onunla şu an göz temasından kaçınmaya çalışıyordum. Umarım bunu fark etmez diye dilerken Younghoon'a bakmıştım, diğer herkes gibi.
"Öncelikle nerede kaldığınızı, kaç kişi olduğunuzu söylemenizi tek tek rica edeceğim. Sonra bu kağıda yazacağım. Sunwoo, senden başlayalım." Herkes onaylamış görünüyordu. Söz hakkı devralan Sunwoo yüzünde ki alaycı gülümseme ile ortaya çıkmıştı. Bu çocuğu ilk gördüğümde de bana oldukça farklı gelmişti. Kendi hakkında sadece ismini söylemişti. Bunu tek yapan o değildi ama söyleyiş biçiminden ötürü birçok kişi doğal olarak ona gıcık kapmıştı.
Şahsen ben de.
"Ne yani herkes gerçekten de belirli sayıda mı alacak? Buna gerçekten uyuyor musunuz?" Kaşlarım çatılmaya başlarken bu çocuğun derdine anlam vermeye çalışıyordum. Ne diye zor kurduğumuz bu düzeni bozmaya çalışıyordu?
"Hem nereden bileceksin ki benim sana nerede kaldığımı doğru söylediğimden? Belki daha çok erzak almak için berbat bir yerde olduğumu söyleyeceğim?" Kafasında nasıl tilkiler dönüyor anlam veremezken ona hayret etmiştim. Bu durumda böyle bir zihniyete sahip olunur muydu ki?
"Haklısın ama bu şekilde dile getirerek diğerlerini de zor durumda bırakıyorsun," Younghoon ona bir adım yaklaştığında olduğu yerde durmaya devam ederek sanırım geri çekilmeyeceğini belirtmeye çalışıyordu. Ne kadar da kötü bir davranış biçimi, konuşma üslubuydu böyle... Hayret etmiştim. Fakat her yerde bu tiplerden olmaz mıydı zaten? Burada ki o kişi de Sunwoo olmalıydı.
"Daha iyi bir önerin varsa bunu söyleyebilirsin. Şu an ki çözüme laf etmek yerine," o kadar sinirimi bozmuştu ki konuşmadan edememiştim. Hepimiz bir çember şeklinde oturmuş olduğumuz için yerde daha ne kadar rahat edebilirdim bilmiyordum ama daha da yayılmaya çalışmıştım. Bu hareketimle onu ciddiye almadığımı gösteriyordum aslında.
"Öncelikle bu beraber olup her şeyin üstesinden gelme fikirleriniz daha ne kadar devam eder bilmiyorum ama görevler başladığı zaman da bu şekilde olabilecek misiniz, merak ediyorum. Onun dışında bir önerim yok ama bu şeklin de doğru olmadığını söylüyorum," cevap vermek için ağzımı açsam da söylediği şey yüzünden geri kapatmak zorunda kalmıştım. Daha dün çok güvendiğim Younghoon'dan bugün şüphe eden ben, bu duruma karşı nasıl bir savunması olabilirdi ki? Bu bahsedilen görevlerin ne olduğunu bile bilmiyorduk. Belki de birbirimizi öldürmemiz istenecek ya da başka kötü birçok şey... Nereden bilebilirdik ki?
"O zamana kadar ne olur kimse bilemez ama şimdi bu şekilde düşman kesilirsek bunun kimseye yardımı olmaz." Sunwoo başını iki yana sallayıp kalktığı yere geri dönüp oturdu ve ağzında geveleye geveleye söyledi. Bu durum yüzünden fazlasıyla sinirlerinin bozulmuş olduğunu elbette anlamıştım ama burada her şeyi ağzımıza geldiği gibi söylersek o zaman da kimse, kimseyi anlamazdı. Zaten bir avuç insandık. Bir de düşman kesilirsek ne olur, hiç tahmin edemiyordum.
"Burada ki hiçbir şeye bizim ihtiyacımız yok. Payımızı Sunwoo'ya verebilirsin," Juyeon yerinden kalkarak söylediğinde yere oturduğu için tozlanan kalçasında ki tozları silkmek için eliyle çırpmıştı. Sunwoo'ya yan ağız sırıttığında bunu ne için yaptığını bilemesem de hoşuma gitmişti.
"Herkese iyi geceler." İşi olmadığı için dönmek için hazırlanıyordu. Bakışlarım etrafta gezinirken onda durduğunda uzatmış olduğu eline bakmıştım.
"Gelmiyor musun?"
Selamlar!
Kafamda dönüp duran tilkilerin kuyruklarını bir türlü kıstıramıyorum 😫 bu yüzden gelişigüzel salıyorum bu bölümü de 🥳
Sunwoo'ya selam verebilirsiniz, her ficte olmazsa olmaz huysuz karakter olarak fice girmiş bulunmakta çünkü... 😔🙏🏻

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top