6 | kuyu
Bölüm şarkısı: The Rose - RED
Camın kenarına geçip bağdaş kurdum ve dışarıyı izlemeye başladım. Bazıları aşırı mutlu gözüküyordu, bazıları ise hiçbir ifade barınmayan yüzleriyle etrafı çözmeye çalışıyordu. Sıkıntılı bir nefes alıp ellerimi arkaya koyup yaslandım. Herkes geride bir şeyler bırakmıştı. Birden buraya gelmek o kadar düşünceli bir hale getiriyordu ki insanı... Anlatılamazdı. O kadar düşünceli oluyorduk ki ben uyuyamamıştım bile.
Juyeon gitmişti. Yalnız başıma odada durmak fazla sıkıcıydı. Gerçi Juyeon olsa da yine sıkılıyordum. Oflayarak yerimden kalkmamla içeriye Juyeon'un girmesi bir olmuştu. Neden geldiğini bilmediğim için ona bakmayı sürdürürken karşımda durup kollarını göğsünde bağlamıştı.
"Girdiğimiz yerlere bizden başka kimse giremiyormuş. Dün kendini boşa hırpaladın. Zaten elinden bir şey gelmeyecekmiş," söylediklerini anlamadığım için ona öylece bakmaya devam ediyorken bileğimden tutup beni çekmeye başlamıştı.
"Hey, gelmeyeceğimi söyledim. Bıraksana," bileğimi tutan elini ittirmek için ne yapsam da boşa gidince debelenmeyi bırakıp bitkin bir şekilde onu takip etmeye başladım.
Çıkışa geldiğimizde ona ters bakışlar atmaya başlamıştım. Laftan anlamıyor muydu?
"Bak, kapı da görünmez bir duvar var. Yani buraya dün kim girdiyse sadece o girip çıkabiliyor. Dün birisine kapıyı açmışlar girmesi için ama kapıdan çıkan lazerle o kişi yanmış. Yani görünmez bir lazer duvar olduğunu varsayıyorlar," söyledikleri karşısında içim biraz daha rahatlamış gibiydi. Çünkü dünkü düşüncelerimin arasında ölen kişiler de yer alıyordu. Onlara yardım edemememden dolayı kendimi suçlamıştım.
"Yani bu saçma şey bitene kadar beraber kalacağız anlamına mı geliyor?" Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda başını onaylayan biçimde sallamıştı. "Pekala, elektrik herkes de yok muymuş?" Elektrik bir yerde bile varsa bu bizim için çok yararlı olurdu ama aldığım olumsuz yanıtla beraber küçük umut ışığım da sönmüştü. "Akşamları belirli bir saatten sonra kapandığını varsayıyorlar."
"Dışarıda gruplar halinde etrafı gezmeye karar vermişler. Katılmayı düşünmüyor musun?" Belirsiz bir şekilde ona bakıp dışarıya göz attım. Herkes dörtlü, beşli gruplara ayrılıyor gibi görünüyordu. "Younghoon katılıyor mu?" Dışarıya bakarken onu görememiştim. Yoksa benim gibi girdiği yerden çıkmamaya mı karar vermişti? "Younghoon mu?" Sorusuyla ona döndüğümde çatık kaslarıyla bana bakmasını beklemiyordum. "Evet?" Söylediğimi mi anlamamıştı yoksa kafasında bir şeyler mi tartıyordu, anlam veremezken cevap beklercesine bakmaya devam ettim.
"Bilmem," kısa bir cevap vermesiyle belirsizlik daha da büyürken cesaretimi toplamaya çalıştım. Dışarıya çıkmalı ve etrafa bakmalıydım. Anlaşılan daha burada çok kalacağız gibi görünüyordu. O halde yerleri kafamda tutmalı ona göre planlar yapmalıydım. Cesaretimi toplandığımda ayağımı dışarıya götürüp yokladım. Normal görünüyordu. Daha fazla beklemeyip bir hışımla çıktığımda arkamda kalan Juyeon da daha sonra çıkmıştı.
Younghoon'u köşede birileriyle konuşurken gördüğümde yanına ilerleyecekken kolumun tutulmasıyla oflayarak arkamı döndüm. Bu hareketi artık canımı sıkmaya başlıyordu.
"Nereye?" Juyeon'un benden ne istediğine dair hiçbir fikrim yoktu ama sıkılmaya başlamıştım. Beni boğuyordu. "Younghoon'un yanına," oflamamdan bir şey kaybetmeyerek konuştuğumda gözlerini kısmış bir süre bana bakmaya devam etmişti. Kolumu elinden çektim.
"Juyeon, derdin ne? Sürekli kolumu tutmalar, hesap sormalar... Ne oluyor?" Evet, kabul ediyorum; iyi bir başlangıç yapmamıştık. Fakat böyle yaparak da iyiye gidecek gibi görünmüyordu ilişkimiz. Kimseyle aramın kötü olmamasını istediğim için umursamıyordum ama devam ederse kötü olacaktı.
"O çocuktan hoşlanmıyorum," bir çırpıda söylediğinde başta ciddi bir şekilde dinlesem de daha sonra kahkaha atmama engel olamamıştım. "Hmm, nedenmiş?" Alaya alarak sorduğumda benim aksine o çok ciddi görünüyordu. "Dün gece seni çekmeye çalıştığı yer bir kuyuydu," söylediği şeyle gülmem kesildiğinde hala ciddi mi diye kontrol etmekten kendimi alamamıştım ama gerçekten de çok ciddiydi.
"O yüzden mi beni kendinle bu otele getirmeye karar verdin?" Ses tonumda az da olsa yatan alayı ona hissettirmeyecek şekilde konuşmaya devam ediyordum. Çünkü söyledikleri ne doğru ne de yanlış geliyordu. Ki Younghoon'a bu kadar güvenmeye meyilliyken böyle bir iddia ortaya atması her şeyi tepetaklak hale getiriyordu.
"Evet," ciddi ifadesi kaybolmaya başladığında yüzüne bu sefer gıcık edici bir tebessüm yayılmıştı. "Yoksa otelimde tek başıma keyif sürmeyi planlıyordum," ses tonuna da yansıyan bu gıcık mimikler sinirimi bozmuştu. Kollarımı birleştirip ona baktım.
"Neden beni korumak isteyesin? Madem kimseye güvenmiyorsun?" Hesap sorarcasına onu köşeye sıkıştırdığımda o rahat bir hale bürünmüştü. Hatta o kadar rahattı ki gülerek cevap vermişti.
"Hatırlarsan beni ölümden kurtardın ve ben kimseye borçlu kalmayı sevmem. Bir nevi ödeşmiş olduk diyebiliriz," söylediği kafama yatınca sorgusunu da bitirmiştim. Fakat aklım almıyordu. Younghoon neden beni kuyuya çekmek istesindi ki? Hem de iyi anlaştığımız ortadayken? Anlam veremesem de Juyeon'a ondan daha çok güvenmiştim. Dediği gibi, birbirimizi ölümden kurtarmıştık. Mantıklı düşününce bu yerde güvenmem gereken tek kişi Juyeon gibi gözüküyordu. Sanırım onun için de ben bu şekildeydim. Onu burnu havada, hiçbir şeyi ciddiye almayan, ukala biri gibi görmüştüm ilk başta ama şu an bakınca o kadar da salağa benzemiyor gibi gelmişti. Demek ki, zekasını yeri gelince kullanan tiplerdendi.
"Bu grup yürüyüşlerinde beraber olmaya ne dersin?"
Ellerimi pijamamın cebine koyduğumda ayaklarımdan yüzüme doğru beni süzmüştü. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığında neye güldüğünü anlamak için üzerime baktım. Ah, lanet olsun! Muzlu pijamalarımla tam bir aptala benziyordum. Olduğumuz gibi aynadan buraya çekildiğimiz için o an ki gibiydik. Juyeon gayet şık göründüğü için ben de onun gibiyim zannediyordum ama durum pek de öyle değildi, ha?
"Ne? Senin ev halin takım elbiseden ibaret sanki," gözlerimi devirip arkamı döndüğümde kalabalığa doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan güldüğünü duysam da dönüp bakmadan hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Arkamdan geldiğini duyduğumda yüzümde istemsizce bir gülümseme yer edinmişti.
Kalabalığa geldiğimizde bazıları selam vermişti. Herkes için buraya adapte olmak çok zordu. Hepsini anlayabiliyordum. Her şeye rağmen yine de saygılı davranmaya çalışmamız büyük bir erdemdi. İlk başta atılan bu saygı kuralı çok büyük bir etki göstermişti. Aklıma yine Younghoon geldiğinde tekrardan kafam karışmaya başlamıştı.
"Biz gruplara ayrıldık. Neye bakacağımız, bulacağımız önemli değil bu yüzden bunda ayırma yapmadık. 17:30'da herkes burada olsun. Dönemeyenler için kimse aramaya gitmeyecek. Herkesin iyiliği için bu kararı aldık. Dağılabilirsiniz," Younghoon ortaya çıkıp konuştuğunda herkes onaylamış gruplarıyla beraber yola çıkmaya başlamışlardı bile. Juyeon ile sözleştiğim için onun peşine takılacaktım. Ta ki Younghoon'un da bize katılacağını öğrenene kadar.
"Berabersiniz sanırım? Ben de katılayım, sayı eşitlenmiş olur."
Merhabalar!!!
Aradan sonra herkese selamlar. Ficin kitlesi bir düşüp bir yükseldiği için açıkçası ben de ne yapacağımı bilmiyorum„ o yüzden uygun zaman dilimlerinde bölümleri yayınlamaya çalışıyorum.
Ve ilk kez uzun bir fic konusu kararı aldım. Diğer ficlerimi okuyanlar ya da beni tanıyanlar bilir ki her ficim en fazla 20 bölüm. Fakat bu ficin konusu bambaşka olduğu için olayların daha iyi anlaşılması adına bölümler çok olacak. Tam sayı veremem elbette ama 35-40 diyebilirim.
Gelecek bölüm için beklemede kalın!
Şimdilik bu üçlüye 👀👀
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top