33 | tuzak (sf)

Bölüm Şarkısı: Dreamcatcher - good night

Karşımda komutanı gördüğümde içimde biraz da olsun rahatlama olurken bu halden kurtulabilme ihtimalime sıkı sıkı tutundum. Ağzım bantla kapatıldığı için konuşamasam da mimiklerimle yardım isterken gözleri bana bomboş bakıyordu. Bu bakışlar neden bu kadar boştu anlam veremiyordum. Burada beni sevdiğini düşündüğüm sayılı kişilerden birisiydi, komutan. Bana yardımı dokunmuş, yardımsever birisiydi. Beni bulanın o olduğuna sevinmiştim. Diğerlerinin beni bulma ihtimali kanımı çekiyordu. Burada güvenebileceğim insan sayısı bir elin parmak sayısını geçmezdi.

İçeriye Jacob da girdiğinde biraz daha rahatlamış hissetmeye başlamıştım. Fakat komutanın neden hala beni çözüp kurtarmadığını anlamıyordum. Jacob nefes nefese kalmış tam bir şey söyleyecekken komutan ondan önce davrandı.

"Juyeon ve Sunwoo'nun buraya girmesini engelle. Özellikle de Juyeon'un."

Bu söylediğine anlam veremeyip kaşlarımı kaldırdığımda olan biten kafamı karıştırmıştı. Neden onların girmesini istemiyordu? Beni bu halde görmemeleri için mi? Ah, bunu ben sorun etmiyordum o ne için dert ediniyordu?

"N-neden?" Jacob sesi titrek bir şekilde sorduğunda komutan ona dönüp baktı. İlk kez gözlerinde ki ifadenin bu denli değiştiğini görmüştüm. O kadar düz ve boş bakıyordu ki sanki gözlerinin içine uzun bir süre bakarsam hiçliğin içinde kaybolacak gibi hissedecektim. Neler oluyordu?

Konuşamadığım için söylemek istediğim kelimeler birer boğultu olarak çıktığında seslenmekten umudu kesmiştim.

"Onlara Hyunjae'nin burada olmadığını söyle ve olabildiğince uzak tarafa gönder."

Jacob ne denilse yapacak bir tipe benziyordu. Onu sadece korkutmak yeterliydi. Bunu bu kısa sürede ben de anlamıştım ama bunu bana karşı kullanacağını hiç düşünmemiştim. Bir kez daha kimseye güvenilmemesi gerektiğini anlamıştım. Arkadan bıçaklanmak burada yaşadığım kaçıncı olaydı, sayamıyordum. Bu düştüğümüz durumda bazı şeyler alttan alabilirdim. Çünkü burada herkes ölüm kalım savaşı veriyordu ama benim burada yaşadığım ihanetler tamamen isteğe bağlı şeylerdi.

Younghoon'un seri katil çıkması da tamamen ona bağlı bir şeydi ve şimdi de komutanın beni kullanacak olması yine onun isteğine bağlı bir şeydi.

Delirmek üzere olduğumu hissediyordum.

Jacob başını sallayıp çıktığında irice açılmış gözlerimle ona bakıyordum, bunu gerçekten yaptı mı, diye ama maalesef ki yanılmıyordum.

Bir dakika geçmişti.

Ne o bir şey demiş ne de ben boğultu bile olsa bir ses çıkarmıştım. Usulca ne yapacağını bekliyordum. Çünkü benim yapacak bir şeyim yoktu. Eli kolu bağlı teriminin vücut bulmuş haliydim. Bu durum o kadar can sıkıcıydı ki...

Yarım saat geçmişti.

O, kapının orada öylece durmuş bana bakıyorken gözünü bile kırpmadığını söyleyebilirdim. Ben ise o bakışlarının altında yatan art niyetin nedenini arıyordum.

Tamı tamına kırk beş dakika geçmişti.

Yaslandığı kapıdan vücudunu çekip yan tarafta duran alet setini inceledi. Kerpeteni eline alıp bana doğru yaklaştığında derince yutkundum.

"Sence yeterince uzaklaşmışlar mıdır?" Tek kaşını kaldırıp bana karşı yönelttiği soruya karşı gözlerimi kıstım. O yüzden mi bu kadar bekleyip tek kelime etmemişti? Şu an delirsem cidden sorun olmazdı. Aramızda artık mesafe kalmayınca tam dibinde durduğunu görmek tüylerimi ürpertmişti.

"Diğerlerini mi beklemeliyim yoksa kendim mi icabına bakmalıyım?" Bana karşı bu kadar kısa sürede nasıl değişmiş olduğunu düşünürken kesinlikle ben yokken başka şeyler döndüğünü anlamıştım. Bu adamın bana bakış açısı kesinlikle bu kadar kolay değişmiş olamazdı.

Hiçbir şey diyemediğimi bildiği için rahat rahat konuşurken benim böyle sessiz durmam sinirlerimi bozuyordu. Lanet olası bant!

Kapı birden açılırken kafamı çevirip baktığımda gruptakilerin birçoğunun gelmiş olduğunu görmüştüm. Ziyafet başlamak üzereydi, ha? Cidden kendimle alay ettiğime şu an inanamıyordum! Yoksa gerçekten delirmek üzereyken delirmiş miydim?

"Oh, hoşgeldiniz." Komutanın bir anda değişen ruh haline bakarken kaşlarımı çattım. Sikeyim, bu adam ne çeviriyordu? "Çok fena başım dönüyor. Bayılacak gibi hissediyorum. Buraya zar zor geldik," sesin sahibine baktığımda bu o gün kurtarmış olduğum kadından başkası değildi. Adını dahi unuttuğumu fark ettiğim kadının da bu işin içinde olduğunu görmek aldığım ikinci darbe olmuştu.

"Galiba zehir etkisini göstermeye başlıyor. Yavaş yavaş hepimiz öleceğiz!" Sangyeon'dan gelen sesle hiç şaşırmayarak ona baktım. Genelde her sorun bu çocuğun boş fikirleri üzerine çıkıyordu. Grubun gerizekalısı kim diye sorsalardı, onu gösterirdim. Gerçi bir grup değildik artık. Çünkü bu grup denilebilecek kişiler benim kanımı içmek üzereydiler. Bunu anlayabiliyordum. Amaçları kesinlikle buydu. V akıllarına girmeyi başarmış olmalıydı. Onlara gerçekten zehir vermiş mi, nedense emin olamıyordum. Çünkü bize zarar vermek onun da lehineydi. Hele ki panzehiri bana koyması apayrı bir olaydı. Amacını anlamıyordum.

"Juyeon ve Sunwoo bulmadan şunun icabına bakalım. Yoksa öleceğiz!" Kalabalıktan çıkan başka bir sesle tüm gözler bana çevrildiğinde ruh gibi öylece durmam onları şaşırtmış olmalıydı. Söyleyecek çok şeyim, hırpalayacak çok insan vardı ama hiçbir şey yapamıyor olmanın verdiği çaresizlik kalbime öküz gibi oturuyordu. Benim bu duruma bilerek soktuğuna emindim ama neden böyle bir şey yaptığını gerçekten anlamıyordum. Tamam, bu insanlar beni gözden çıkaracak kadar gözleri dönmüş olabilirdi ama ya öyle olmasaydı? O zaman, planı yatacaktı.

Herkes masaya yaklaşıp elindeki aletlerle üzerime yürürken kalbim ağzımda atıyordu. Bunlar gerçekten beni kemireceklerdi!

Kıpırdanıp halatlardan kurtulmaya çalışsam da tek yaptığım şey kendimi yormak olmuştu. Boşu boşuna kendimi yorduğumu fark edince bedenimi serbest bıraktım. Ölüm gözümün önümdeydi.

"Bana ölmek istediğini söylemiştin, sana istediğini veriyorum." Kulağıma çarpan sesle içim gıdıklanırken bu sesi diğerleri duymuş mu diye baktım. Hiçbirinde bir değişiklik olmadığını fark edince bu sesin sadece bana geldiğini fark ettim. Bana, beni öldürmeyeceğini söylemişti. Şimdi bu boktan durum ne içindi?

"Neden diye sorduğunu söyleyemesen de duyuyor gibiyim," bir iç çekip devam etti. "Belki de seni mutlu gördüğüm için ya da sana karşı olan takıntım yüzünden... Ben de bilmiyorum ama burada bana muhtaç olmadan mutlu olmanı istemiyorum," söylediklerimi kulağımı delip geçerken o kadar ürperticiydi ki nefesimi tutmuş onu dinliyordum."Buraya gelen herkes gibi senin de kaderinde değişikler olmuştur, büyük ihtimalle. Geri döndüğünde bana ihtiyaç duyarsan bir cam bulup yansımana bak. Böylece bana ulaşmış olabileceksin," veda ediyor gibi konuşması gerçekten öleceğimin bilincine kavuşmamı sağlıyordu. Bunu ben istemiştim, evet ama neden şimdi acı veriyordu?

"Benim gözüm hep senin üzerinde olacak. Hoşçakal."

Sanki yanımda gibi hissetmemi sağlayan sesi gittiğinde bana bir nevi veda etmesinin şaşkınlığını üstümden atamıyordum. Gerçekten bana takıntılı olmalıydı. Beni mutlu görmek istemediği için beni öldürtmesi hangi aklın kârıydı? Yemin ederim, herkes birbirinden deliydi ve akıllı tek bir insan yoktu.

"Hadi, başlayalım."

Komutanın verdiği komut ile başlarını sallayıp ellerindeki aletleri kullanmak için harekete geçmeye başlamışlardı. Vücudumda açılan her bir delik ile ortaya çıkan kanı içtiklerinde bazıları hızını kesemeyip ne kadar çok içersem o kadar çabuk kurtulurum kafasıyla acımasızca davranıyorlardı.

İlk batırış, ikinci batırış ve sayamadığım onlarca vücuduma batırılan alet yüzünden akli dengemi kaybetmek üzereydim. Çığlık atsam bile çığlığım içime kaçacağı için dudaklarımı birbirine bastırmış kendi içimde acı çekiyordum.

Başta dişlerimi o kadar sıkmıştım ki kopacağını düşünmüştüm o yüzden dudaklarımı birbirine kenetlemiş bu sefer de onlara acı çektiriyordum. Onlar gibi ben de kendime acı çektirdiğimi fark edince öyle bir çığlık atmıştım ki ağzımdaki bant kopmuştu. Kim olduğunu bilmiyordum ama bir tanesi resmen derimi sökmüştü. Ağlaya ağlaya çığlık atmaya başladığımda bile kimsenin geri çekilmediğini görmek sinirden kudurmama neden oluyordu.

Çığlıklarım bu sefer dışarıya ulaşsa bile etkisiz kalmış duvarlardan yankı yapmıştı.

"Hyung, bu kadar yeterli bence. Baksana, ölmek üzere!" Jacob bana karşı bir hamlede bulunmuş mu, bilmiyordum çünkü cidden kim ne yapıyor göremiyordum. Acıdan dolayı gözlerim yarı kapalıydı. Jacob'un bile halime acıdığını düşünürsek gerçekten beter durumda olmalıydım.

"Gerizekalılar! Bırakın beni!" Güç bulabildiğim bir anda öyle bir bağırmıştım ki boğazımda olan ne kadar ses telim varsa hepsini patlattığımı düşünmüştüm. Fakat işe yaramıştı. Geriye çekilmişlerdi. O kadar halsizdim ki gözlerimi zar zor açık tutabiliyordum. Şu an kendimi ölüm ve yaşam arasında hissedebiliyordum.

Birkaç dakikanın ardından tamamen serbest bırakıldığımda kendimi daha kötü hissetmeye başlamıştım. Şimdi o açtıkları yerden kanlar dökülüyordu. Birkaç tanesinin boşa gitmesin diye içtiğini göz ucuyla görebiliyordum.

Ölmemek için insanlar bu kadar iğrenç olabiliyorlardı. Bunu kendi üzerimde test etmek ise bambaşka bir seviyeydi.

"Uh, herkese merhaba. Doydunuz mu?" Odayı dolduran sesle birlikte herkesin odağı o yöne çevrilince üzerimden yük kalkmış gibi hissediyordum. O kadar bitkin ve halsizdim ki gözlerimi kapatsam bayılmayacağımın farkındaydım. Eğer gözlerimi kapatırsam... Öleceğimi tahmin edebiliyordum. Çünkü kaybettiğim kan ve aldığım yaralar yüzünden yaşamam büyük bir mucize olurdu.

"Size aslında hiç zehirlenmediğinizi ve o içtiğiniz kanda da bir şey olmadığını söylesem, ne yapardınız?" Duyduğum şeyle tüm uzuvlarımı kaybetmiş gibi hissederken yapacak hiçbir şeyim olmadığı için çaresizce ağlamaya başladım. Hüngür hüngür bile ağlayamıyor hıçkırıklarım içime kaçıyordu. Bu işte bir terslik olduğunu biliyordum. Bu vampirler bize asla zarar vermezlerdi.

"Ne? Neden bahsediyor?" Hala adını hatırlayamadığım kadın etrafa soru yönelttiğinde kalkıp onun saçını yolmak için neler verebileceğimi gözlerimin önünden geçirdim.

"Tuzağa düşürüldük," Sangyeon'un kısık sesle söylediği şeyi maalesef ki duyduğumda hiçbir şey söylemek istemediğim için daha şiddetli ağlamaya başladım. O kadar çok sinirlenmiştim ki ve üstüne hiçbir yerimi bile kıpırdatamıyor olmak sinirlerimi hoplatıyordu.

"Siktir!" Komutan nihayet ses verdiğinde herkes ona döndü. Çünkü buradaki herkesin ona güvendiğini görebiliyordum. Pişmanlık dolu gözlerle bana baktığında o gözlerini keşke oyabilseydim diye içimden etmediğim küfür kalmamıştı.

"Sanırım kusacağım," Jacob kapıya doğru ilerlediğinde gözlerimle onu takip ettim. Kapıda gördüğüm iki beden ise şaşkınlığımı ikiye katlamıştı. Diğerlerinin de gözleri kapıyı bulduğunda bazılarının gözlerini kaplayan korku ve endişeye baktım. Neden şimdi herkes bambaşka görünüyordu? Daha demin kendi yaşamı pahasına beni öldürecek olan bu insanlar şimdi niye pişmanlıkla kavruluyorlardı?

"Siz ne halt yediğinizi sanıyorsunuz!" Sunwoo'nun sesini ilk kez bu kadar öfkeli ve yüksek duyduğum andı. Önünde duran iki kişiyi elinin tersiyle itip yerdeki kan damlalarını aşarak yanıma geldi. Dudakları titriyordu. Gözleri dolmuştu. Yemin ederim, onu ilk kez böyle görüyordum.

"Olamaz, Hyunjae. Seni de kaybedemem," sol gözünden düşen yaş ile beraber başını hemen başka tarafa çevirince buruk bir şekilde tebessüm ettim. Keşke şu an elimi kaldırabilseydim; gözyaşlarını silerdim. "Neden böyle olmak zorunda ki?" Elini saçlarından geçirip bana sırtını döndüğünde sırtını uzandığım sedyeye doğru yasladı. O sırada başını kaldırıp karşısındaki Juyeon ile göz göze geldiğini görmüştüm.

Ben ise Juyeon'un gözlerine bakamıyordum. Dediği her şey doğru çıkmıştı. Younghoon adi pisliğin teki çıkmıştı. Manzaramı ayaklarını kapladığında yavaş bir şekilde başımı kaldırıp ona baktım. Ah, öleceğim anımı görmesini istemiyordum.

O kadar çökmüş ve bitap düşmüş bir haldeydi ki ben yokken değil yeni böyle olduğunu anlamıştım. Büyük ihtimalle beni ararken fazlasıyla perişan olmuştu. Onun hakkını ödeyemezdim.

"Neden gözümün önünden kaybolursun ki?" Dizlerinin üstüne çöküp bana yaklaştığında durdurmuş olduğum gözyaşlarımdan birisi kendini yanağımdan aşağıya kaydırak misali inmişti. Bana kızacaksa kızabilirdi. Haklıydı. Buna bir şey diyemezdim.

"Oysa ki burada çok mutlu olacağımıza inanmıştım. Şimdi sen de yoksan ne anlamı var ki?" Burnunu çekip gözyaşları akmasın diye başını yukarıya kaldırdı. Gözyaşlarını geriye göndermek için uğraşıyordu. Ona öldüğüm için üzgün olduğumu söyleyemezdim çünkü ölmeyi ben istemiştim. Fakat bir özür dileyebilirdim sanırım çünkü o bunu fazlasıyla hak ediyordu.

Burada öldükten sonra eski yaşamımıza kaderlerimiz değişerek geri dönüyorduk. Kardeşime kavuşacaktım. Bunun mutluluğu paha biçilemezdi ama şimdi bir de kalbimde bu üç çocuğun buruk hayalleri kalacaktı. Chanhee'nin ilk aramızdan ayrılışından sonra benim de bu iki çocuğu yalnız bırakacak olmam kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Oysa buraya ilk geldiğimde kimseye kendimi bağlamayacağıma dair söz vermiştim. Şimdi bu halde olmam haksızlıktı. Böyle bitmemeliydi.

Yutkundum ve konuşmak için dilimi zorladım.

Ya şimdi bir şeyler söyleyebilecektim ya da bir daha söyleyecek fırsatım olmayacaktı.

"Beni ve Chanhee'yi düşünmeden burada güzelce yaşamaya bakın. Eğer ki ölümle de karşı karşıya gelirseniz sakın korkmayın. Çünkü öldüğünüz zaman kendi dünyamızda yeniden kavuşabileceğiz. İşte o zaman her şey bambaşka olacak."

İkisine zor da olsa birkaç cümle söyleyebildiğim için kendimi huzurlu hissediyordum. Kendimde güç bulabildiğim de tekrardan dudaklarımı araladım ve Juyeon'un gözlerinin içine baktım. Ölmeden önceki sözlerimi ona söylemek istedim. Onun gibi başka kimseyi tanımayacağımı ve sevemeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden son nefesimi ona karşı vermek benim için sorun değil, şerefti.

"Şu an için özür dilerim ama gelecek için bana teşekkür edeceksin."

HERKESE SELAMLARRRR!!!
SONUNDA BİR SEZONUN SONUNA GELDİK 🥳🥳🥳
Bittiğini zannedip bana kızacaksanız lütfen kızmayın 😞 daha kafamda dönüp duran çok fazlaaaa şey var ama şu anlık sadece zaman yok diyebilirim... Hyunjae gibi şu an için özür dilerim ama gelecekte çok bomba bir şekilde geri döneceğimi söyleyebilirimm
Süreye bağlı olmaksızın bir araya gireceğiz beraber o zamana kadar yeni sezon için nefeslerinizi benimle birlikte tutmanızı istiyorum 🥺
Çok merak da kalmamanız için bazen mesaj panomdan infolar ve spoiler verebilirim 🤔🤭
Onun dışında yeni sezon için küçük bir şey demem gerekirse şöyle özet geçmek isterim:
Öncelikle bu dünyaya mola verip kendi dünyalarına geri döneceklerini anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Onun dışında orada bayağı toxic, kaos, aşkı bolca göreceğinizi söyleyebilirim.

Gelecek sezonda da beraber olalım!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top