30 | mutasyon iğnesi

Bölüm Şarkısı: YB - Silence

Başıma saplanan ve geçmek bilmeyen ağrıyla sonunda gözlerimi araladığımda görmeyi beklediğim görüntü kesinlikle burası değildi. Kendimi çöpte bulmayı bile bekliyordum ama tertemiz ve çok güzel görünen bir odada görmek hayal ettiğim son yer bile değildi. Önce şaşkınlığım geçsin diye kalkıp etrafı taradıktan sonra alışık olmadığım odaya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım.

En son kendimi suya bıraktığımı hatırlıyordum. Ne olduysa ondan sonra olmuş olmalıydı. Geldiğim yere bakılırsa çok da kötü bir hamle yapmış sayılmazdım, değil mi, ha?

İzlendiğimi ve duyulduğumu biliyordum. Bu yüzden gülümseyip bunu kullanmak için harekete geçtim.

"Uyandığıma göre tanışabiliriz," sesimi biraz daha yüksek kullanarak kendimi garantiye almıştım, duymaları için. Anlaşma tarzımız bile çok aptalcaydı. Ne bileyim, saate doğru falan konuşabilirdik mesela ama durduk yere konuşmak sanki bir dağda bağırıyormuşum gibi hissettiriyordu.

Kapı kolunun çevrildiğini duyduğumda oturduğum yerden kalkıp odanın ortasında dikilmeye başladım. Gelenin kim olduğunu merak ediyordum. Sonunda şu meşhur V ile tanışacak mıydım? Bu benim hakkımdı, kazanmıştım.

"Günaydın, yakışıklı. Kendini nasıl hissediyorsun?" İçeriye giren kişiyle ağzım açık ona bakmaya başlamışken sorduğu soruyu hatırlayınca yutkunup cevap verdim.

"Beklemediğim şekilde iyi," başka bir şey diyemiyorken nasıl dilim tutulduğuna anlam veremiyordum. Tamam, çok yakışıklı ve havalı birisinin gelmesini asla beklemiyordum ama bu da biraz fazlaydı sanki? Benim hayalimde ki V, sakalları neredeyse yeri bulacak bir yaşlı amcaydı.

"Şu an her şeyi öğrenmek için can atıyor olmalısın ama istersen önce bir duş alıp kahvaltını yap. Daha sonra ne istersen uzun uzun konuşup anlaşmamızı yapabiliriz," oldukça sakin ve gülümsemesi yüzünden eksik olmayan karşımdaki adama karşı ne diyeceğimi bilemez bir şekilde bakarken anın heyecanından olsa gerek başımı aşağı yukarı sallayarak onaylamıştım. Bunu görünce gülüşü büyüyüp dişlerini gözler önüne serdiğinde köpek dişinin gereksiz uzun olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Bunu görmemle kaşlarım çatılsa da pot kırmamak için bir şey dememiştim. Zaten o da daha fazla durmayıp odadan çıkmıştı.

***

Güzel bir duş ve temiz kıyafetlerden sonra gelmiş olduğum evin koca mutfağında baş köşeye oturmuş önüme dizilen yemekleri büyük bir iştahla izliyordum. Restaurant gibi garsonlar hizmet ediyor ve ne istesem getirtiyorlardı. Koca masada karşılıklı oturmuş gayet iki medeni insan gibi duruyorduk. Ortam çok saçma ve garip bir şekilde ilerliyordu ama bir şey diyerek bozmak istemiyordum. Sonuçta nasıl birisi kim ve ya ne, bilmiyordum. Tersine denk düşmek benim için kötü olurdu.

"Bizden ne istiyorsunuz ve neden bu gizemli yere hapsedip hayatta kalmamız için oyunlar oynatıyorsunuz?" Önüme yemeklerin konulmasını izlemekten sıkılıp konuya ilk ben girdiğimde onun da beklediği buymuş gibi gülümsemişti. Daha fazla gülümsemeye devam ederse onun iyi birisi olduğunu düşünmeye başlayacaktım (!)

"Ben ve soyum sizler gibi insan değiliz, sevgili Hyunjae." Söylediği şeyle beraber ilk şokumu yaşadığımda anlamayarak tek kaşımı kaldırdım. Ne demek istemişti bu? Anlamadığımı fark edince devam etti. "Fakat sizler gibi insan olabilmek için kanınıza ihtiyacımız var," bu sefer iki kaşımı kaldırdığımda muzip bir şekilde tebessüm etmişti.

"Sanırım birden böyle söylemem seni ürküttü, değil mi?" Yok canım, olabilir sonuçta, değil mi? Alın kanım size afiyet olsun, beyefendi (?) Benimle alay mı ediyor yoksa gerçekten durum bu şekilde mi, anlam veremiyorken yan ağız sırıttım. Fazla kibar ve saygılı bir şekilde konuşmasaydı şu anda tüm efendiliğimi bozup bu masayı dağıtabilirdim ama önce susup dinlemek daha mantıklı geliyordu.

"Niye, beyefendi? Manyak mısınız yoksa vampir misiniz? Ne için kanımıza ihtiyacınız var?" Kendime hakim olamayıp laf soktuğumda keyfim nedense yerine gelmişti. Tıslayıp önüme koyulan beyaz şaraptan bir yudum aldım. Fakat daha sonra beklemediğim bir cevap aldığımda içtiğimi yüzüne püskürtmem uzun sürmemişti.

"Evet, sizin deyiminizle vampir."

İstifini hiç bozmayıp ceketinin ön cebinden mendilini çıkarıp yüzünü sildiğinde ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum.

"Özür dilerim ama siz ciddi misiniz!?" Adamın yüzüne içtiğimi püskürtmeme takılayım yoksa vampir olduklarını söylemelerine mi, anlam veremezken naif bir şekilde mendili masaya koyduğunda ağzımın kapanmasını sağlayamıyordum.

"Ziyade olsun, mühim değil. Bu kadar şaşıracağını tahmin etmeliydim," hala daha çok güzel bir şekilde benimle konuşması yüzünden her ne kadar şok olsam da kızamıyordum. Evet, beni etki altına almak bu kadar kolaydı. Kibar ve saygılı birisi. Tabi vampir olması tercihim değildi de orasını karıştırmayalım.

Ben ona ağzım açık bakmaya devam ederken o eliyle önüme koyulan yemekleri gösterdiğinde itiraz etmeyip yemeye başladım. Çünkü kaç gündür yemek yemediğimi anlamıştım ve resmen karnım gurulduyordu. Ben yemeye başladığımda o da konuşmaya başlamıştı.

"Öncelikle böyle bir oyun kurmak planlarımız da yoktu elbette ama her şeyin bilincinde bir şekilde devam etmenizi istedik. Bir anda hepinizi alıp kanlarını almak bizim için de zor olurdu. Burası bizim dünya dışında olan kendi evrenimiz. Burada istediğimiz her şey bize bağlı. Kısacası ne istersek o. Yıllar sene evvel bilge birisinin yazdığı kitapta insanlığa dönmek için belirli zamanlarda bebeklere mutasyon iğnesi yapıldığı yazıyordu. Bu bebeklerin kaç tane veya kim olduklarını bilmiyoruz ama topladığımız sizlerden birileri olduğu kesinleşmiş durumda. Mutasyon iğnesi, bizim neslimizi durdurmak ve insana dönmemizi sağlayacak tek etkili çözüm. Eğer vampir olarak yaşamımızın son zamanlarına gelmeseydik buna ihtiyacımız olmazdı ama çok değil kısa bir zaman içinde mutasyon iğnesi vurulmuş insanlardan kan almazsak bizler öleceğiz. Bu yüzden sizleri toplayıp buraya getirdik. Bizlere gönüllü olarak yardım etmeyeceğinizi bildiğimiz için böyle bir oyuna kalkıştık. Fakat artık hem bizler sıkıldık hem de zamanımız azaldı."

Onu hem can kulağıyla dinliyor hem de yemekleri yiyordum. Olduğumuz duruma kim baksa bu çocuk böyle bir durum karşısında nasıl yemek yiyor diyebilirdi ama böyle bir şey beklediğim için garip gelmiyordu. Çünkü karşımda uzaylıyı bile beklediğim günler olmuştu. Vampir uzaylıdan iyidir, değil mi?

Anlattıkları ile her şey yerine otururken nasıl bu kadar acımasız ve vicdansız olmadıklarına anlam veremiyordum. Çünkü eğer ben ölecek durumda olsam ve ilacım karşımda olsaydı hiç acımadan onu çiğner yutardım. Fakat onlar bize şans tanıyıp bu oyunlara sürüklemişlerdi.

Garip.

Vampirler nasıl olur da insanlardan daha acımasız ve vicdansız olmazlardı?

"Sizin yerinizde olsaydım bu işlere hiç girişmez önümdeki ilacı direkt yutardım. Sizce, bize böyle şans tanımanız fazla iyi bir davranış, değil mi?" Merak ettiğim onca şey varken en çok merak ettiğim bu soruyu sorduğumda yine çok güzel bir şekilde gülümseyerek yanıt verdi.

"Yüzyıllar boyunca yaşayınca artık ölmek çok korkunç bir şey gibi gelmiyor-" lafına devam etmesini engelleyip ortaya atladığımda bu durumda şaka yapmak mantıklı bir hareket miydi, ben de emin değildim.

"Ama ölmeden önce bir insan olarak da yaşayayım, demişsiniz. Öyle, değil mi?" Gülmeme karşı koyamadığımda bana deliymişim gibi bakmasını umursamamıştım. Çünkü buraya geldiğimden beri akıl sağlığımın çok da iyiye gitmediğini zaten fark etmiştim.

"Peki ölenler? Onlara ne oldu?" Şaklabanlık yapmayı bırakıp ciddi bir şekilde sorduğumda ani ruh hali değişimime şaşırmış olmalıydı ama duruşunu bozmadan devam etti. "Onların kanlarını çoktan stokladık ama şu anda ölenlerden sadece bir tanesi mutasyon iğnesi vurulanlardan çıktı," irislerim heyecandan açıldığında bu halimi görünce sıradaki sorumu tahmin etmesi uzun sürmedi.

"Chanhee." İnanamıyordum. Bir çığlık atıp elimi ağzımla kapattığımda ne kadar sevindim, anlatamazdım. Bir nevi benim yüzünden ölmüş olduğunu düşünüyordum ama şimdi belki de yaşıyor olabilirdi?

"Mutasyon iğnesi vurulmuş olanlarda ölüyor ama değil mi?" Omuzlarım düştüğünde boşa sevinmiş olduğumu anlamıştım. Kendimce kurduğum teoriye gereksiz çabuk inanmıştım.

"Mutasyon iğnesi vurulanlar burada ölüyor ama dünyada ölmüyor. Çünkü kanını aldıktan sonra tekrardan kanlanabiliyorlar. Muhtemelen şu anda eski yaşamına geri dönmüştür." Aldığım cevapla oldukça şaşırmıştım. Burada ölüp dünyada yaşama devam edebilmek ne garipti. "O zaman her şeyi hatırlıyor mu?" Bu büyük bir bilgi olmalıydı. Söylemez diye düşünüyorken cevap vermesi beni daha da şaşırtmıştı.

"Hatırlıyor ama rüya olarak düşünüyordur," aklıma gelen fikirle gözlerim ışıldadığında onun gözlerine baktım.

"O zaman beni de öldürün, lütfen."

Merhabalar!
Bu bölüm ile tüm gerçeklerin ortaya çıktığına emin olabilirsiniz. Belki bilmediğimiz birkaç şey vardır ama asıl olay bu bölümde eksiksiz anlatıldı ✓✓

Şu an da Hyunjae ile konuşanın V mi Jungkook mu, olduğuna karar veremedim bu yüzden seçmesi sizde!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top