27 | güvensizlik

Bölüm Şarkısı: Han Seungwoo - Sacrifice

Juyeon'un ters bakışları beni bulmuş ve kısaca bakışlarıyla uslu durmamı anlatmıştı. Yarım saat geçmiş ama benim içimdeki sıkıntı hala geçmemiş aksine daha da artmıştı. Ağrı kesici ilaç ararken yerimden kalkıp yanına gitmiş ve duvara yaslanarak ona bakmıştım. Uzun süreli bakışlarım kesilmeyince mecbur kafasını bana çevirmişti.

"Hiçbir yere gitmiyorsun, Hyunjae." İtiraz kabul etmeyen bir şekilde sert olmadan konuştuğunda cevap vermek için yavaşça dudaklarımı araladım. "Gitmeliyim, Juyeon." Duvara yaslanan sırtımı çekip kollarımı göğsümde bağladım. Başta cevap vermeyip önüne dönse de sesim çıkmayınca ciddi olduğumu anlamış olmalı ki bana dönmüştü.

"Sen ciddisin?" Tek kaşını kaldırıp beni anlamaya çalışır bir şekilde baktığında cevap vermemem sıkıntılı bir nefesi dışarıya bırakmasına neden olmuştu.

"Bak, sana benimle gel diyemem, demiyorum da zaten ama benim gitmem gerekiyor." Başını iki yana sallayıp bulduğu ağrı kesici hapı ağzına atıp köşedeki su şişesinden bir yudum alarak yuttu. İlgilenmiyor oluşunu fırsata çevirip konuşmaya devam ettim. "Başka birisinin öldürmesi bana bir fayda sağlamayacak. Benim öldürüp, benim o şansı elde etmem gerekiyor." Juyeon sedyeye oturup gözlerini kısarak bana baktı.

"Nasıl olacakmış o?" Alaycı bir şekilde mi dinliyor yoksa gerçekten mi dinliyor, anlam veremiyordum ama devam ettim. "Bilmiyorum ama o her kimse öldüreceğim," kararlı bir şekilde gözlerimi bile kırpmadan ona baktım. Bu halim onu germiş olmalı ki yutkunup bakışlarını kaçırdı.

"Git gide katil oluyoruz, farkında mısın?" Böyle demesi duraksamamı sağlasa da yine de gözlerimi kaçırmadan ona bakmaya devam ettim. Elini saçlarından geçirip etrafa baktı. Benimle göz göze gelmek istemiyordu.

Sedyeye yaklaşıp yanına oturdum ve boşta elini tuttum.

"Bana fikir vererek yardım et."
Gözlerimin içine bakarak içimin titremesine neden oluyordu. Onu burada bırakıp gidebilecek miydim?

"Öldürme şekline bakarsa oldukça acımasız birisine benziyor. Onun görebileceği ama yaklaşamayacağı bir yer olmalı. Bir fanusun içinde olmak gibi," Juyeon'un ortaya attığı fikirle dudaklarımı büzdüm. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Bir şeyler bulmak için etrafa baktığımda aklıma gelen şeyle gözlerim patlamıştı.

"Yosunlar!"

Juyeon ne demek istediğimi anlayarak başını sallamıştı.

"Evet, mantıklı." Aklıma gelen fikirden dolayı kendimi öpmek istemiştim. Ani bir hareket yapmamak için sadece sırıtmakla yetinmiştim.

"Kendimi yosunların en çok olduğu ve etrafımı sardığı bir yerin tam ortasında bıraksam sonra onun gelmesini beklesem..." Juyeon ensesi kaşıyarak düşünceli halini gösterdi. "Elinde bir silah varsa seni öldürmesi çok zor olmayacaktır," Juyeon'un mantıklı konuşmasıyla yanaklarımı şişirip ofladım.

Parmaklarımı saçlarımdan geçirip kısık sesle bir küfür savurdum.

Daha sonra aklıma gelen fikirle başımı kaldırdım.

"Yosunların kaynağını bulursam?" Kısık bir sesle konuşmuş olsam da Juyeon duymuştu. "Oyun alanı belirtilmedi. Bina dışına çıksan da sorun olacağını sanmıyorum," Juyeon düşünceli bir şekilde cevap verdiğinde başımı salladım. "İlk araç gereç toplamak için çıktığımızda yolun üstünde göl vardı, hatırladın mı?" Benim bile zar zor hatırladığım bir yerdi ve yola düşsem bulabilir miydim, emin değildim.

"Oraya gidene kadar vurulmayacağın ne malum?" Ofladım. Hangi fikir olursa olsun sonuca ulaşamadan yarıda kesiliyordu. Çoktan bir saatin geçtiğinin farkındaydım. İki gün verilmişti ama o süre zarfı boyunca saklanıp eceli beklemek de zordu. Çünkü insani ihtiyaçlarımızı düşünürsek kimse olduğu yerde iki gün kalamazdı.

"Juyeon-ah, benden önce birileri daha harekete geçmek için çabalayacaktır. Onlar katili oyalarken benim kaçıp göle ulaşmam lazım ama aynı zamanda da katili peşime takmalıyım," etrafa bakındım. Silahlarla kaçmak çok mantıklı bir hareket olarak görünmüyordu. Suya gireceksem hiçbir şeyin bana ağırlık yapmaması gerekiyordu.

"Birileri çıkıp şansını deneyene kadar bekle. Eğer kimse çıkmazsa sen çık ve sadece senin çıktığını göstererek kaç. O zaten peşine takılacaktır," ne kadar beklemek zorunda olmak kötü bir seçenek olsa da başka çarem yoktu. Diğerleri atağa geçmeden sadece kendimi öldürtürdüm. Önceki oyunda öldürdüğüm kişiler aklıma geldiğinde kanım çekilmiş gibi hissetmiştim.

Bir katilin peşindeydim ama ben de bir katildim.

Bu gerçeğin yüzüme çarpması beni sersemleştirmişti.

Bir şeyi beklerken öylece durmak sadece daha uzun vakit geçmesini sağlardı. Bunu anne ve babamın eve dönmesini beklerken çok fazla yaşamış, tecrübesini kazanmıştım. Sedyeden kalkıp yanındaki sandalyeye oturdum.

"Juyeon, uzanıp dinlenmelisin."
Bana kaşlarını çatarak baksa da gülüp başımı iki yana salladım.

"Seni uyutup sonra da kaçmayacağım, merak etme." Bu şakacı kibirli halim hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. Uzanıp ellerini karnında birleştirdi. Başını bir anda bana çevirdiğinde şaşırsam da gözlerimi kaçırmak yerine tebessüm etmeyi tercih ettim.

Sessizce geçen dakikalar ve bizim bakışmamız son bulmayınca işe benim el atmam gerekmişti. Konuşmak için dudaklarımı ıslattım.

"Belki bu son kez yan yana duruşumuz," tepkisini ölçmek için ona bakış attığımda cevap vermemesini devam etmem için bir fırsat olarak düşündüm. "Herkesin buradan önce bir hayatı vardı. İyi de olsa kötü de olsa... O hayatında kötü bir şekilde yaşayanlar burada kalmak için elinden geleni yapacaklardır ama geri dönmek isteyenler? Bana kalırsa, onlar diğerlerinin iki katını yapacaktır." Ne demek istediğimi güzelce anlattığımı düşünürken merak ettiğim soruyu nihayet sorabilmek için elime şans geçmişti. "Sen hangi taraftasın?" Tek kaşımı kaldırıp cevap beklediğimi gösteren inatçı bir şekilde gözlerinin içine baktım. Yutkunup başını diğer tarafa çevirse de cevap vermekten kaçınamadı.

"Burada kalmak isteyenlerdenim," başka yöne bakarak söylese de ciddi olduğunu anlamıştım ve bu beni oldukça şaşırtmıştı. Onunla tanışma şeklimizde ki durumu ile şu an ki durumu arasında ne değişmiş olabilirdi ki? Gitmek için neredeyse canından olacak olan çocuk şimdi neden burada kalmak istediğini söylüyordu? Aklım almıyordu.

Belki de burada durmak psikolojik açıdan herkesi etkiliyordu. Juyeon bile böyle düşünmeye başladıysa benim de o düşünceye girmem çok uzun sürmez gibiydi.

"Gitmek için neredeyse ölümü göze almıştın," her ne kadar sormamak için kendimi tutsam da buraya kadar dayanabilmiştim. Merak etmiştim. Onu, fikrini neyin değiştirdiğini, her şeyi...

"Kendi istediğim gibi yaşayamamak benim için zaten bir ölüm demekti. Bu hayatım boyunca inandığım tek şey olabilir. Burada da bir sistemin kölesi olacağımızı düşünmüştüm ama bir nevi öyle olsa da aslında değil de," ne demek istediğini anlamadığımda kaşlarımı çattım. "Yani, önceki yaşantımda olan hiç kimse burada yok ve hayatta kalmak dışında uğraşmam gereken şeyler dışında da yapmam gereken hiçbir şey yok." Başını bana çevirdiğinde şimdi yüzüme bakacak cesareti bulduğunu anlamıştım.

"Seni orada ne ya da kim bekliyor, bilmiyorum ama bence sen de artık eski yaşantına dönmek yerine burada olmanın keyfini çıkar."

Bunları nasıl söyleyebilirdi? Gitmemem için kalmamı söylemek... Yazık. Gerçekten de yazık. Onun da benim gibi olduğunu düşünüp buradan çıkmak için çabalayacağını zannetmiştim ama buradaki en güvendiğim insan bile bana gitmenin saçmalık olduğunu söylüyorsa, yanılan ben olabilir miydim?

Başımı iki yana salladım. İnsanlara kanmamalıydım. Bunu çok uzun zaman önce anne ve babamdan öğrenmiştim. Her geleceğim dediklerinde gelmediklerinde insanlara güvenmenin saçmalık olduğunu anlamıştım. Belki de geri döndüğümde kardeşim onu terk ettiğimi düşünüp yüzüme bakmayacaktı... Olabilirdi. Kardeşim bile bana ihanet etse gerçekten zoruma gitmezdi. Onu anlardım.

"Hayat hikayeni dinlemek isterdim, Hyunjae." Derin bir nefes alıp başka tarafa baktığında tedirgin bir şekilde nefesimi verdim. Bu zamana kadar hiç kimseye hayat hikayemi anlatmamıştım çünkü nefret ediyordum. Karnının üzerinde duran elini kaldırıp yanağıma koydu.

"Boşver. Anlatmak zorunda değilsin," belki onu bir daha görmeyecektim ve ileride ona ismimi söylemediğim için de pişmanlık yaşayacaktım, kim bilebilir? Yanağımda duran elini alıp tuttum. "Jaehyun," bana anlamayarak baktığında yanağımı şişirdim. Gerçek adımı bile ona söylemediğim için kendimi kötü hissetmiştim.

"Gerçek ismim Jaehyun," kaşlarını kaldırarak şaşkın şekilde bana baksa da sadece gülümsemekle yetindim.

"Kardeşim var. Onun için dönmek zorundayım," kısaca açıklayıp kurtulduğumu düşünsem de sorduğu sorular ile bunun sadece bir yanılgı olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

"Anne ve baban?" Birden sormasıyla gözlerimin dolması tamamen bir ezik olduğumun kanıtıydı. Okulda da öğretmenler sorunca hep böyle gözlerim dolardı. Çünkü onları anlatmak istemezdim.

"Anne ve babam her gün eve başkalarını getiren günlük yaşayıp hayatlarını aldatmaya adamış iki gerizekalıdan başka birileri değil," sinirle konuşmuştum ama gözlerimin dolmasından ötürü kendimi güçlü görmüyordum. "Oh, bunu beklemiyordum. Öldüklerini bile duymaya hazırdım," tepkisiz bir yüz ile ona baktım.

"Böyle yaşamalarındansa ölmelerini yeğlerdim," Juyeon yutkundu ve sessiz kalıp sadece avucunda ki elimi okşadı. Gerçi bir şey yapmasına, demesine gerek yoktu. Bu küçük hareketiyle bile yanımda olduğunu hissettirebiliyordu.

"Annem, babamı çok seviyormuş. Hatta onunla evlenebilmek için her şeyi göze almış," nefes almak için duraksadığımda ilgisini çekmiş olmalı ki soru sordu. "Peki ya baban?" Ona bakıp başımı iki yana salladım. "Sanırım hayatının içine ettiği için ölene kadar annemden nefret edecektir," beni şaşkın ama anlayışlı bir şekilde dinliyordu. Her ne kadar kendimi anlatmaktan korksam da işte korktuğum yerdeydim. Kendi hayat hikayemi anlatmakta.

"Evlendiklerinde babam sadık bir eş olmamış. Ben ise ilk gecelerinin kurbanıyım. Bana hamile kaldığında annem çok sevinmiş ve bir bebeğin her şeyi değiştireceğini düşünmüş olmalı. Çünkü bana hamile kaldığında babam evliydi. Zaten babam annemle bu yüzden evlenmek zorunda kalmıştı." Juyeon'un ben anlattıkça açılan ağzı artık garip gelmemeye başlamıştı. Başka birisine hayat hikayemi anlatmak benim için de ilk olduğu için karşımdaki ne tepki verirse versin anlayışla karşılamak zorunda hissediyordum.

"Annemin çabaları boşa gitmiş anlayacağın ama akıllanmayıp üstüne de kardeşimi doğurdu. Fakat kardeşimin doğması da bir şeyi ifade etmeyince o da artık kendini kaybetti. Hayoon üç yaşına girdiğinden beri benimle beraber. Anne ve babamızın eve geldiği yok. Bu yüzden benim için Hayoon en değer verdiğim insan. Bir anda buraya çekilip onu tek başıma bıraktığım aklıma geldikçe delirecek gibi hissediyorum." Kısa bir şekilde anlatmayı düşünsem de detayına kadar girip anlatmamın nedeni sanırım gerçekten de Juyeon'a karşı kalbimin açık olmasındandı. Kabul etmiştim bunu zaten ama sözlü olarak da duymak garip gelmişti.

Gözlerim dolu bir şekilde anlatsam da tek damla gözyaşımın düşmemesine de ayrı şaşırmıştım. Burada olmak galiba beni de güçlendirmişti.

"İkimizin de aile üyelerinden sadece kardeşimizi seviyor oluşumuz ne tesadüf ama," yan ağız güldüğünde kafamı yana yatırıp ona baktım. Kaçacağını düşünüyorsa yanılıyordu. Sıra ona çoktan gelmişti.

"Ah, öyle bakma. Hayat hikayem çok sıradan ve basit. Anlatmaya bile değmez," kaşlarımı daha çok çattığımda gülümsedi. Ben de zaferi kazandığımı düşünerek güldüm.

"Ceo bir baba ve anneye sahip olmak dünyanın en güzel şeyi gibi gelse de getirdiği sorumluluklar berbat," girişi yaptıktan sonra bana baktığında dinlediğimi göstermek istercesine devam etmesi için hafifçe çenemi kaldırdım. "Bu yaşıma kadar asla istediğim şeyi yapmayıp sürekli başarıya odaklı bir hayat yaşadım. Amerika'ya eğitim için gittiğimde notlarımı yüksek tutarsam her şeyi istediğim gibi yapabileceğimin bilincindeydim. Bu yüzden fakir ama çok çalışkan olan bir çocuk ile anlaşıp para karşılığında sürekli en yüksek notları almıştım. Orada oluşturduğum düzen ve yaşadığım hayatı hiçbir şeye değişmem ama Kore'ye üniversite için geldiğimde hiçbir şey kolay olmamıştı. Babamla yüz yüze geldiğimde benim o notları alamayacağımı fark ediyordu. O yüzden iyice düşen notlarım ile onların istedikleri hiçbir başarıyı getirememem felaketi doğurmuştu." Anne ve babanın gözüne girmek için istemediğin bir şekilde yaşamak... Sanırım başkalarının sistemi altında ezilmemekten bahsederken bunu kast etmişti. Buradan da ailesine geri dönmek istemediği için kalmak istiyor olabilir miydi?

"Sonra aşık oldum..." Duymayı beklemediğim sözcükler ile boğazıma yumru oturmuştu. Nefes almamı dahi engelleyecek olan bu yumru gitmek bilmiyordu ama ona hiçbir tepki göstermeyip istifimi bozmadan dinlemeye devam ettim.

"Benim tam tersim olan birisiydi ve görür görmez ilgimi çekmişti. Bana üniversite başlamamdan önceki hayatımı hatırlatıyordu. O da zaten Los Angeles da doğmuştu, galiba o yüzden çabuk kanım ısınmıştı." Ondan bahsederken gözlerinin ışıldaması kalbimin ağrımasına sebebiyet veriyordu. Ben kalbimi ona açmış, içeriye almışken o bana kalbinin zaten dolu olduğunu mu söylüyordu? Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde o görmeden yukarıya doğru bakıp gözyaşlarımı geri göndermeye çabaladım. Burnumu çekip tekrardan ona baktığımda o bir yere dalmış, gözlerinin içi parlayacak şekilde konuşmaya devam etmişti.

"Kampüslerimiz yan yanaydı. O keman çalıyordu, ben ise mühendislik okuyordum. En kısa zamanda onunla tanışıp sevgili olmuştuk ama ailemle tanıştırınca işler pek iyiye gitmedi doğrusu. Onun ardından da kendimi burada buldum zaten." Konuşması bittiğinde bu sefer ağzı açık kalan ben olmuştum. Bana resmen aşık olduğu kişiyi anlatmıştı. Peki benim gibi keman çalması? Bu da bir tesadüf müydü?

Konuşacak başka bir şey kalmayalı ve bizim artık sessizliğe bürünmemizin üzerinden de birkaç saat geçmişti. Daha fazla duramıyor ve harekete geçmek istiyordum. Çünkü öylece durdukça ya acıkıyor ya da tuvalet ihtiyacımın arttığını hissediyordum. Sesler yükselmeye başladığında birilerinin atağa geçtiğini fark etmiştim. Daha fazla beklememek için ayağa kalktığımda Juyeon zamanın geldiğini anlamış olsa da safa yatmayı tercih ediyor görünüyordu.

Kime aşık olduğu, aklında kim olduğu gram umurunda değildi. Burada benimleydi ve ilk o beni öpmüştü. Ben kendimi beni sevdiğine inandırmaya tercih etmiştim. Derin bir nefes alıp korkmadan ona doğru yürüyüp karşısında durdum. Sedyeye oturmuş bana bakıyordu.

Dudaklarına doğru eğilip küçük bir buse kondurdum.

"Umarım ben kazanırım."

Merhabalar!
En uzun bölüm ile selamlıyorum sizi nshowdospc bu hayat hikayeleri yüzünden ben de depresyona girmeyi düşünüyorum 😔

Juyeon'un sevgilisinin kim olduğunu anlamışsınızdır, o yüzden ficte yok. Ama sadece bu dünyada yok... Diğer dünyada başrol olacağını söyleyebilirim ndhwidokx küçük bir Info vererek kaçıyorumm 🤠🤪💓

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top