26 | sığınma

Bölüm Şarkısı: Solar - Adrenaline

V'den gelen anons ile ne düşüneceğimi şaşırırken o an çok kısa bir süre zarfı içerisinde etrafta bulunan herkese baktım. Hiç tanımadığımız insanlarla beraberdik. Şimdi ki duruma bakılırsa katilin bile var olduğu bir insan topluluğunun içerisindeydim. Bu durumda, kime ve neye güvenmem gerektiğimi bilmiyordum.

Yine anlık oluşan durum karşısında girdiğim şok yüzünden çok hızlı bir tepki veremesem de diğerlerine göre bu sefer kısa sürmüştü. Kendime geldiğimde komutanın bir köşeye dizdiği silahlara doğru ilerledim. Ortalık zaten karışık olduğundan kimsenin beni görüp umursayacağını zannetmiyordum.

İki tane MP5 modelinde olan makineli silahlardan alıp sırtıma astıktan sonra elime geçen ilk tabancayı alıp ilerlemeye başladım.

Şu anda kimse önüme geçmiyordu, herkes kendi derdindeydi. Çok salak olduklarını düşünüyordum. Bazıları oturmuş katilin kim olabileceğini düşünüp muhabbet ediyorlardı. Diyelim ki, ben katilim... O zaman ne yapacaklardı mesela? Alabildiğim her silahı, tüfeği alıp bir yerde konumlansam ve hepsine ateş etmeye başlasam, nasıl bir önlem alabileceklerdi ki? Başımı iki yana salladım. Bu yerde olduğum süre boyunca kesinlikle kendimden başka kimseden medet ummamalıydım.

Deponun önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Jacob, Chanhee ve Sunwoo vardı. Komutan büyük ihtimalle şimdiden olayla ilgili kendince en iyi tedbiri almış olmalıydı. Komutanın burada olmamasını fırsat bilip tabancamı üzerlerine doğrulttum.

"Juyeon dışında olan herkes dışarı çıksın."

İçimde büyük bir korku ve endişe olsa da sesimin titremeden dışarıya ulaşması benim için büyük bir zevkti. Bundan cesaretle tabancayı sıkan ellerim güçlenmişti.

"Ne? Bizde mi?" Chanhee şaşkın bir şekilde bana bakarken cevap vermeden sadece başımı salladım. Bunun karşısında daha da şaşırıp öylece bana bakmaya başladığında gözlerindeki o hayal kırıklığını görmüştüm. Hadi ama, daha tanışalı kaç gün olmuştu? Bana güvenmemeli, benim de onlara güveneceğimi beklememelilerdi.

"Pekala, çıkıyoruz." Sunwoo yüzüme bile bakmazken Chanhee'ye destek verip kalkmasına yardımcı oldu. "Yalnız," deyip çıkmadan önce bana döndüğünde ona baktım. "Silah doğrultmana gerek yoktu," yan ağız güldüğünde gözlerimdeki üzüntüyü daha fazla saklayamadım. Gözümden tek damla yaş akıp giderken ona doğru kısık sesle konuştum.

"Birbirinize çok güveniyorsanız, silahlardan alıp bir yere saklanın." Bunu duyduğunda teşekkür etmeyip sadece başını salladı. Sallarken bile yüzüme bakmamış öylece çıkıp gitmişlerdi. Bu durumda Jacob ile kaldığımız da silahı ona doğrulttum. Kafayı yediğimi henüz düşünmüyordum ama burada olduğum sürece öldürmenin bana bir zararı olmayacağını fark etmiştim.

"Jacob, dışarı çık." Düz bir ses tonuyla konuştuğumda bana öylece bakması nihayet sona ermişti. Eline bulaşan kanı lavaboda yıkayıp gitmeden önce konuştu.

"Yarasından dolayı çok kan kaybetti. Şu an kontrole aldım ama ilk uyandığında hemen harekete geçmemesi daha uygun olur," gitmeden önce bile bana Juyeon için bilgiler verdiğinde yutkundum. Böyle yaparak beni daha zor duruma sokuyorlardı. Böyle olduğunda kendimi zalim ve gaddar birisi gibi hissediyordum.

"Teşekkür ederim," ona yapacağım taktiği söylemeyip sadece teşekkür ettim. Umarım Chanhee ile Sunwoo planımı kendileri de uygulayıp hayatta kalabilirlerdi. Evet, belki onlardan da şüphelenmek abartıya kaçıyor dahi olabilirdi. Fakat ben güvenmemeyi bile en iyi burada öğrenmiştim. Ki onlarla beraber geçirdiğimiz vakitler kısaydı. Tamam, inkar edemem onları baya sevmiştim ve arkadaşlarım olarak görüyordum ama içinden birisi katil çıksa ne yapabilirdim? Zaten şoka girince etkiden çıkmam uzun sürüyordu bir de kendimi mi öldürtmeliydim? Başımı iki yana sallayıp bu düşüncelerimi sirkeledim.

Ben doğru olanı yapıyordum.

Kafamı kaldırıp duvarda asılı olan saate baktığımda beş saate yakın bir sürenin geçtiğini fark etmiştim. Bu süre boyunca Juyeon'un başında durmuş ve onu seyretmiştim. Hatta gözünün üstünde bir beni olduğunu bile fark etmiştim. Bir şeyi olmamasına o kadar sevinmiştim ki o uyurken onu öpmemek için içimde verdiğim savaşın ölçütü çok büyüktü. En son yaşadığımız anının öpüşmemiz olması ne garipti.

Uyandığında bana bununla ilgili sorular sorup konuyu açmazdı, değil mi? Çünkü şu an bir de onun utancı dertlerim arasına eklensin istemiyordum. Hem konusu açılsa bile, ne konuşabilirdik ki? Burada, bu durumda benden sevgili olmamızı ya da başka bir halde olmamızı teklif edip istemezdi, değil mi? Eğer öyle bir düşüncesi varsa onu çok geç olmadan ilk hamlede reddetmeliydim. Burası benim için tabiri caizse cehennemdi. Neredeydim? Nasıl bir oyunun içindeydim? Kardeşim ne haldeydi? O kadar çok soru vardı ki ben de hiçbirinin cevabının olmaması büyük bir boşluktu.

Juyeon'un kıpırdanmasını hissettiğimde biraz geri çekildim. Gözlerini yavaşça açtığında gözlerinde gördüğüm yorgun ve bitkin ifade boğazıma yumru konmasını sağlamıştı. Büyük bir yara olmasa bile onun gözlerindeki o ışıltıyı almıştı.

"Hyunjae?" Kendine yavaşça gelmeye başladığında ilk benim ismimi söyleyip sormasıyla olduğum yerde kalakalmıştım. Başta beni mi göremiyor, diye düşünsem de hemşire narkoz etkisinde olduğu için ciddiye alınmaması gerektiğini söylemişti. Bu yüzden başımı hafif yana yatırıp cevap verdim.

"Juyeon, buradayım."

Göz kapaklarını çok yavaş bir şekilde açtığında o kısa süre boyunca kirpiklerini izledim. Ona gittikçe daha fazla tutulduğumun farkındaydım. Ona bütün olanı biteni anlatıp çoktan sıradaki görevin başladığını söylemem gerekiyordu. Fakat şu an bu anı bozmak istediğimden emin değildim.

"Hayal ettiğim bir şekilde uyanma oldu," dudaklarının kenarı kıvrılmaya başladığında ne söylediğini anlamasam da daha sonra jetonum düşmüştü. Boğazımı sesli bir şekilde temizleyip doğruldum. Zaten yeterince dibine girmiştim. Şimdi ona olan biteni anlatmam lazımdı.

Başımı başka tarafa çevirip gözlerimi kaçırdığımda Juyeon'u bildiğim için bir tuhaflık olduğunu anlaması zor sürmemişti.

"Bir şeyler olmuş ya da bir şeyler oluyor?"
Gözlerimin içine doğrudan baktığında cevap vermek kaçınılmaz olmuştu.

Başımı salladım.

"Her ikisi de," bunu dememle beraber gözbebekleri büyümüştü. Doğrulmaya kalktığında endişeyle sırtına destek verip kalkmasına yardım ettim. "Hey, senin dinlenmen lazım. Kalkmana gerek yok," Juyeon beni dinlemeden doğrulduğunda endişeli bakışlarım onun üzerindeydi.

Köşede duran bandaj setinden koparıp yaranın üstüne bir kez daha sardığında öylece onu izliyor, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.

"Anlat," dişiyle bandajı koparırken bu halinin gözüme ateşli gelmesi mantıklı mıydı? Hayır, ben kafayı yemeye başlamıştım.

Ona olan biteni anlattığımda ara sıra şaşırıp mırıltılar çıkarmış onun dışında ses çıkarmadan beni dinlemişti.

"Yani bizi odaya kilitleyip güvence altına aldın, öyle mi?" Usulca başımı salladığımda yerinden kalkıp lavaboya ilerlemiş ve yüzünde, elinde olan kan lekelerini temizlemeye başlamıştı. Ah, onun o tatlı her daim bakımlı olabilme çabasını unutmuştum. Bu hareketiyle tekrardan hatırladığım da tebessüm ettim.

"Belirli bir süreye kadar burada kalabiliriz. Daha sonra ihtiyaçlarımız ortaya çıkacak, istesek de duramayacağız. Çıkıp savaşmak gibi bir niyetim yok, savaşçı bir röle bürünmeye de gerek yok. Sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz."

O kendini temizlerken aynı zamanda da konuştuğunda odak noktamın onu izlemek mi ya da dinlemek mi olması gerektiğine karar veremiyordum. Aklıma kazananın görüşme fırsatı olacağı tekrardan zihnimi ele geçirince derin bir nefes alıp bunu Juyeon'a da söyledim.

O katil her kim ise, onu öldürmek benim için zor olmazdı. Çünkü zaten ellerim kana bulanmıştı.

"V denilen şerefsizle görüşmek için buradan çıkıp savaşmam gerekiyor."

Merhabalar!
Ay size şeyi sormak için burayı dolduracağım birazzz

Benim kafamdaki gidişata göre fic zaten uzun olacak ama sezon olarak da düşündüğüm için şu an her şeyi ona göre yazıyorum. Yani zaten benim kafamda her şey hazır geriye sadece yazması gerekiyor ama uzun soluklu bir fic olacağını kesin bir şekilde söylüyorum 👊🏻

Ben de ilk kez bu kadar uzun yazacağım için benimle birlikte nefesleri tutmaya hazır olun lütfen ✌🏻

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top