23 | öldürmek

Bölüm Şarkısı: The Boyz - Maverick

Yüzüme sıçrayan kan damlaları ile gözlerimi kapattığımda çok yakından olmasa da yakın bir hizadan vurduğum için tabancadan çıkan ses oldukça yüksek olduğu için kulaklarımı acıtmıştı. Gözlerimi geri açtığımda o adamı gerçekten vurmuş olmamın verdiği tarifi olmayan duygu ile Juyeon'a baktım.

Ben, o, biz... Birini öldürmüştük.

Dudaklarımın birbirine çarptığını hissedince titrediğimi fark etmiştim. İşte şimdi tam anlamıyla kontrolümü kaybettim diye düşünürken başımıza dolanan adamlar ile hiç acımadan tabancamı tekrardan kaldırıp nişan bile almadan onlara doğru sıkmaya başladım. Bizi vurabilmeleri için önce bu çıkıntılı yere gelmeleri gerekiyordu. Ve geldikleri gibi zaten havada olan tabanca ile vurulmaları çok da zor olmuyordu.

Kurşunum bittiğinde ne yapardım, bilmiyordum ama bunu düşünmek de istemiyordum.

Üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci adamdan sonra tek kurşunumun kaldığının bilincindeydim. Yutkunup gelen adama da sıktığımda kurşunu bitmiş tabanca ile kalakalmıştım.

Kendimi, kontrolümü kaybetmiş, gözü dönmüş gibiydim. Can derdine düşmek sanırım böyle bir duyguydu. Sol gözümden gözyaşımı hissettiğimde silmeye bile tenezzül etmeyip arkamı döndüm ve Juyeon'a baktım.

Yoktu.

Başından beri arkamda olduğunu hissetmiştim ama yoktu. Neredeydi?

Bir de yalnızlık çöktüğünde korkum iki kat yükselmişti. Bu hayatta ki en büyük korkum yalnız kalmaktı. Evet, benim fobim de buydu; yalnız kalmak.

Kalp atışlarımın ritmi bozulmuş bir şekilde atıyorken kuruyan boğazımı yutkunarak ıslattım.

"Neredesin, Juyeon?" Gözyaşlarım benden habersiz dökülmeye başladıklarında bu his içimi parçalamıştı. Eğer şimdi bir yerden çıkmazsa ömrüm boyunca onun yüzüne bakmayacaktım. Burada güvendiğim, inandığım tek insanın da beni terk etmiş olabileceği düşüncesi bile ağlamama yeterdi.

"Hyunjae!"
Duymayı beklediğim ses geldiğinde hızla önüme döndüm. Juyeon'du. O an içime dolan güvenin eşi benzeri yoktu. Onu görmek içime öyle bir güç doldurmuştu ki attığı sopayı havada yakalamıştım. Benim için sopa almaya mı gitmişti? İlk defa ben değil de başkasının beni düşünüyor olması kalbimi ısıtmıştı.

Daha önceyi bilemiyordum ama yaşadığım o an ki duygu karmaşası aklıma sadece bir düşünce sokmuştu.

Juyeon ile sırt sırta verip ben yukarıdan o aşağıdan gelebilecek olan yamyamlara karşı siper aldığımızda ondan çok büyük güç alıyordum. Şimdiye kadar ne silah ne de sopa tutmuş olan bu ellerimin şimdi tutuyor olması ne tuhaftı.

"Geliyorlar," Juyeon'un uyarı ile başımı salladım. Hazırdım.

Görüş alanıma giren adam ile gözlerim yerinden çıkacakmışcasına irice açıldığında ne yapacağımı saniyelik bilememiştim. Çünkü karşımdaki adam koca cüssesi ile beni bir yumruğuyla indirebilecek bir kuvvete sahip duruyordu. Onun dışında daha korkutucu görünmesini sağlayan şey, kel kafasında ki yılan dövmesiydi. Adamın her yerinden bana doğru korku çanları çalıyordu.

Silahım olsa belki onu yenebilirdim ama şu an elimdeki sopa ile yapabileceğim hiçbir savunma yoktu.

Aklıma gelen fikirle sinsice sırıttım ve adamın bana yaklaşmasını bekledim. Juyeon'un arkamda başkasıyla boğuştuğunu seslerden anlayabiliyordum. O yüzden şu an ondan yardım beklemek salaklık olurdu. Bu yüzden ben de kendi başıma ne yapabilirim, diye düşünmeye başlamıştım. Bilek gücümden çok zihnime güvenen birisiydim. Belki bu adamı zekamla yenebilirdim, ha?

Okuduğum bir kitapta; karşı taraf sizden çok güçlüyse ve kaybedeceğinize eminseniz savunmaya geçmek yerine onu şaşırtmalı ve bu sayede savunma hareketine sizin başlamanızı sağlayabilirsiniz, diyordu. Ne yapabilirim, diye etrafa göz attığımda yan tarafta kendini gösteren sarmaşıklara gözlerim çarpmıştı. Bu adamı ben değil ama yosunlar yenebilirdi.

Üzerime doğru yürüdüğü için kendimi sağ tarafa çekip sarmaşıkların olduğu tarafa geçmiştim. Birkaç adım daha atarsam kendimi onların içinde bulabilirdim. Bu yüzden dikkatli olmalıydım. Adam planımı anlamamış olacak ki, hala üzerime yürümeye devam ediyordu. Bana doğru hızla gelmeye başladığında son adımına kadar yerimde durmuş beklemiştim. Bir adım daha ve üzerimdeydi ama onun o adımına kalmadan kendimi hızlıca çekip sol tarafa yani yosunların olduğu bir tarafa atmıştım.

Sarmaşıklar adamı sarmaya başladığında hayretle izlemeye başladım. Yamyamların sarmaşıklardan haberinin olduğunu sanmıyordum. Yoksa bilerek üstüme yürümezdi.

Olduğum yere sinip kendimi duvara yaslamışken başımı çıkarıp etrafa baktım.

Yerde cesetlerden ve silahlardan başka bir şey yoktu. Etraf kan gölüne dönmüştü. Bağırış sesleri kesilmiş onun yerine ölüm sessizliği bürünmüştü. Bizim olduğumuz yer çıkıntılı küçük bir koridordu. Buradan çıkmadığımız için onları buraya çekmiştik. Ki öldürebilmiştik de. Bu büyük bir galibiyetti. Üniformalarından bizimkiler olduğunu anladığım insanlara tek tek bakarken etrafta yamyam kalmaması tek isteğimdi. Ben ve Juyeon bile tek başımıza ondan fazla adamı indirmişsek onlar bizden çok daha fazla kişi öldürmüş olmalılardı. Tanrı aşkına, bu kadar yamyamı nereden bulmuşlardı? Ülkede bu kadar yamyam olduğu gerçeği kanımın çekilmesine neden oluyordu.

Komutan ortaya geçip etrafa bakarken seslendi.

"Etraf temizlendi! Saklanan ya da şu an burada olmayan herkesi buraya davet ediyorum."

Geri çekilip Juyeon'a haber verecekken Juyeon'u yerde yatıyor halde bulmayı beklemiyordum. Bu, beklediğim son şey bile değildi. Çığlık atıp yanına koştuğumda boynundaki tasmaya baktım. Hala live yazısı yanıyordu. Ağlamamak için kendimi son ana kadar tutmuştum ama bu benim için son damla olmuştu.

"Ne oldu?" Yanına çömelip başını dizlerime koyduğumda elinin karnını tuttuğunu görmüştüm. Vurulmuş olamazdı çünkü hiç silah sesi gelmemişti. O halde bıçak yarası olmalıydı. Gözlerimden yaşlar dökülürken yarası olan yere eliyle baskı yapmaya devam ediyordu. Elinin üzerine elimi koyup onun güç harcamamasını sağladım.

"Hiçbir şeyin yoktu. Son ana kadar da bir şey olmamıştı. Nasıl oldu?" Aklım olaya anlam veremezken ne dediğimi bile bilmiyordum. Juyeon ise yan ağız gülüp başını iki yana salladı. "Şşt, bir şey olduğu yok. Bıçak çıkarabileceklerini tahmin etmemem benim salaklığım," bu halde bile sorunu kendinde bulduğu için ona öfkelenmiştim.

"Hey, iyi misiniz?" Komutanın sesiyle başımı kaldırıp ona baktığımda yanımızda belirmesi uzun sürmemişti. "Bıçaklanmış, k-kanıyor." Ne diyeceğimi bilemiyordum ama üst üste olan ellerimizi gördüğünde o zaten olayı anlamıştı. "Üniformayı giymeden önce kıyafetinde gömlek olan var mıydı?" Komutanın sorusuyla başta kimse de ses çıkmasa da Jacob bir adım öne çıktı.

"B-ben giymiştim," o da çok etkilenmiş olmalıydı. Onlar yüz yüze gelmiş hatta ellerine düşmüştü. Onun yerinde olmayı tahmin bile edemezdim. Çok berbat bir durum olmalıydı. "Gömleğini getir!" Komutanın yüksek çıkan sesiyle kendine gelmiş gibi yerinden sıçrayarak döndü ve gitti. Gömleği ne yapacağını bilemesem de komutan olduğu için sağlık konusunda da bilgisi olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle karışmamak ve emirlerine yine daha mantıklı gelmişti.

Jacob gömleğini komutana uzattığında iki eliyle parçalamış bir tarafını diğer tarafına çekerek sıkı ve sert bir şekilde bağlamıştı.

"Bu kanamayı durdurur. Onun dışında yapacak başka bir şey yok."

Gözlerim kocaman açıldığında korkuyla sordum.

"Kan kaybından ölebilir?" Korku dolu gözlerim ile göz göze geldiğinde gözlerini kaçırsa da başını sallamasıyla ben gereken cevabı zaten almıştım.

Juyeon ölürse benim de ölüşüm çok uzun sürmezdi.

Selaaam!
Of ben tam bir öpüşme sahnesini yazmak için başlamışken bir anda hüzne bağlayıp böyle bir bölüm yazdım 😩😩

Ama o beklenen an ya diğer bölüm ya da sonraki bölüm yazarım diyerek kaçıyorum ✊🏻✊🏻

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top