21 | komutan

Bölüm Şarkısı: Ateez - Not Too Late

Daha önce hiç görmediğime ant içebileceğim bu adamın nereden çıktığına dair hiçbir fikrim olmasa da o an içime dolan çaresizlikten midir, bilinmez kendime özgüven gelmişti. Başımı aşağı yukarı salladım, elimdeki silahı sımsıkı tutmaya devam ederken.

"Vururum ama daha önce elime dahi almadım," cesaretim kırılarak başımı eğdim. Benim silahla işim olmazdı ki... Benim parmaklarım kemanı çalmaya alışmıştı. Nasıl gidip silah tutabilirdi?

"Alman gereken zaman şimdidir belki," elinde tuttuğu kurusıkının mermilerini kontrol ettikten sonra nişan almak için yanımda hazır pozisyonda durdu. Ben ona hala şaşkın şaşkın bakarken o çoktan hazırlanmış gibiydi.

"Vuracak mısın?" Gözlerim birazdan oluşabilecek dehşetten dolayı kocaman açıldığında korkuyla ona baktım. "Vurmazsak bizi yiyecekler. Hala farkına varmadın mı?" Bana hala şaka gibi geliyordu... Gerçekten de yamyam olduklarına inanasım gelmiyordu. Fakat artık bu gerçeği kabullenme zamanın çoktan gelmiş de geçiyordu.

"Tamam, tamam ama ben ne yapacağım?" Kendine güvenen emin bakışlara sahipti. Bu yüzden ne derse yapmaya karar vermiştim. Çünkü şu an aklıma gelen başka hiçbir çözüm yolu yoktu. Ki bu silahları bize boşuna seçtirmemişlerdi. Tabanca alanların kullanacaklarını bilerek seçtiklerini düşünüyordum. Çünkü ben de diğerlerini kullanamam, bu daha basit olur diye düşünerek seçmiştim.

"Dikkatlerini dağıtmak için önce rastgele bir atış yapacağım. O sırada senin kimde tabanca varsa toplayıp yanıma getirmeni isteyeceğim. Ben onları burada indirirken daha fazla mermiye ihtiyacımız olacak," yanıma gelirken böyle bir planı olduğu zannetmiyordum. Bu yüzden kaşlarımı çatıp baktım.

"Ben kullanacağım sanmıştım," beni ayak işine göndererek kendimi tehlikeye atmamı istiyordu ama kendisi ne kadar gözü kara olabilirdi ki? Tek başına hepsini indirecek kadar yetenekli olduğunu sanmıyordum.

"Ben komutanım. Seni de tabanca alınca kullanmayı bilen birisi olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım. Şimdi bundan başka mantıklı bir fikrin var mı?" Diyecek bir şey bulamayınca açık olan ağzımı kapattım. Önce etrafa bakıp kimlerde tabanca var diye teyit ettikten sonra çok fazla zaman geçmemesi adına harekete geçmek için başımla ona onay verdim. Kendini ayarlayıp ilk atışını yaptığında hızlı adımlarla koşmaya başladım.

Elleri titreyen bir abla köşeye sinmiş tabancayı da yanına bırakmıştı. İlk hedefim o olduğu için kısa sürede yanına varmıştım. Beni görünce ani ses çıkarmaması için işaret parmağımı dudaklarımın üstüne örtüp susmasını istedim. Korksa da başını onayla salladı.

"Bana tabancanı verip burada olduğun gibi kalmanı isteyeceğim, yapabilir misin?" Zaten korkudan iyice titreşim mooduna girmiş bir telefon misali durmadan sallanıyordu. Bunu dememle tabancasını sarılması bir olmuştu. Bu hareketiyle şaşırsam da amacını anlamamıştım.

"Hyunjae misin nesin defol git başımdan! Mermin biter korkusundan bir de benim tabancamı mı istiyorsun? Ne kadar da utanmaz bir veletsin!" Beklemediğim bir şekilde sert çıkıştığında söylediği şey aklıma bile gelmediği için şaşkın bakışlarımı ondan çekmem uzun sürmüştü. Tek yaptığım vakit kaybetmekti. "Hayır, beni yanlış anladın. Şurada tabancasını uzatmış adamı görüyor musun? Asker olduğunu ve ne kadar çok mermi varsa o kadar kolay bu işi halledeceğini söyledi. Kullanmayı bilmiyoruz bile yanımızda taşımanın ne anlamı var?" İkna edici olmuş muydum, bilmiyorum ama tabancasını bana uzatmasından anladığım kadarıyla başarılıydım.

Başımla onaylayıp uzattığı tabancayı aldım ve koşarak o adamın yanına koştum. Arada çok mesafe olmadığı ve karanlık tarafta olduğumuz için beni görmeleri imkansız geliyordu. Öyle de olmuştu. Komutanın yanına geldiğimde aldığım tabancayı ona verdim.

"Kaç kişiler öğrenildin mi? Hepsini indirebilir misin?" Nefes nefese kalsam da üst üste sorularımı sormaya devam edince susmam için şşt demişti. Sustuğumda devam etti. "Çok fazla olduklarını sanmıyorum ama karanlık olduğu için tespit etmem zor olacak," kesin bir zaferin sinyalini vermeyince ne diyeceğimi bilememiştim. "O zaman niye boşuna mermi harcadın ki?" İçimden konuştuğumu zannetsem de sesimin dışarıya vurduğunu anlayınca sessizce bir küfür savurmuştum.

"O mermi boşuna değildi. Karanlık olduğundan, ateş etmenin verdiği aydınlıkla kaç kişi olduklarını görebilmek için sıktım. Küçük bir taktik yani ama yine de sen bilirsin," verdiği cevap yerime sinmemi sağlayınca diyecek bir şeyim gerçekten kalmamıştı.

"Işığı sonradan kapattılar. Eğer kaynağı bulup ışığı açarsak nasıl olur?" Sunduğu fikri kafamda tarttım. "Ama aydınlıkta bizi de bulmaları daha kolay olacak?" Tek kaşımı kaldırarak sorunca arkasına yaslandı. Amacım ümidi yitirmek değildi ama şu an aklıma gelen her şeyi söylemek sonradan pişman olmaktan çok daha iyi bir fikir gibi geliyordu.

"Tabancaları olmasa da herkesin elinde kendini, diğerlerini savunabilecek aletler var. Risk almazsak olduğumuz yerde saymaya devam ederiz," söylediği şey için çok fazla cesaret gerekiyordu ve bunun hepimizde olduğundan emin değildim.

"Hepsine nasıl haber vereceğiz?" Yutkunup görebildiğim kadarıyla diğerlerini gözlerimle taramaya başladım. "İş sana düşecek," hızla ona döndüm. "Hepsine nasıl haber vereyim? Delirdiniz mi?" Benden yaşça büyük olduğu için terbiyemi bozmamaya çalışsam da bu son damlaydı. Beni ne zannediyordu?

"Sen birine, o diğerine derken herkese ulaşır mesaj, sen merak etme. Onların haberi olmadan ancak bu kadar yapabiliriz," devamını sessizce söyledi. "Onu da başarabilirsek tabii." Daha birbirimize güvenimiz bile yoktu ama yapmamız gereken gerçekten de buydu. Bir an önce harekete geçip bu iğrenç durumu sonlandırmak istiyordum. Ve bunun için her şeyi göze alabilirdim.

"Şimdilik üç tabancayla idare edin. Ben olabildiğince çok kişiye haber verip ışığı da açacağım. Siz nişan almaya özen gösterin, lütfen." Kendime olan güvenim gelsin diye derin bir nefes aldım ve tabancasını aldığım kadının yanına geri gittim. Süre tıkır tıkır işliyor, zaman çok çabuk geçiyordu.

"Biliyorum, çok korkuyorsun. Ben de çok korkuyorum ama harekete geçmezsek öleceğiz. Sen sağ tarafa doğru ilerleyip görebildiğin herkese haber ver, tamam mı? Onlara ışığın açıldığı zaman harekete geçmeye hazır olmaları gerektiğini söyle. Hem sağ taraf daha karanlık, hm?" Ona olabildiğince güven ve cesaret verip harekete geçmesi için her şeyi söylemiştim. Bu sefer de başarılı olursam bu plan ilerlerdi.

Benden yaşça büyük olan abla korksa da burnunu çekti ve ayağa kalktı. Sanırım yaşının büyük olmasından ötürü bunu yapma zorunluluğunu hissetmişti.

"Önceki hareketlerin kötü bir sonuca götürmedi seni. Bu sefer de öyle olur umarım," beni önceden tanıdığı için bu kadar çabuk güvendiğini anladığımda içimde istemsizce oluşan özgüven hissine engel olamamıştım. Başımı sallayıp gülümsedim.

Elimi omzuna koyup güven verici olduğunu düşündüğüm bir şekilde gülümsedim.

"Bunu da senin sayende başarırız belki, noona, hm?"

Merhabalar!!!
Şu büyük line'dan kimseyi koymadığımı fark edince yeni kişilerin onlardan olması gerektiğini düşünüp iki kişi ekledim ✊🏻

Söz vermeyeyim ama akşama bir bölüm daha yazıp atarım belki 💗💗

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top