20 | final
Juyeon babasından aldığı adresle birlikte arabasına atlayıp yola çıktığında kalbi sanki ağzında atıyordu. Nefes almak için camı açtığında esen rüzgarın kendisine iyi gelmesini diliyordu. Onun için çok zor olan bir şey yaşamıştı, daha demin ve bunun ağırlığıyla kalbi dolup taşıyordu. Esen rüzgar tenini okşamaya başladığında bu hoşuna gitmeye başlamıştı. Bir anda aklı diğer dünyada ki haline gitmişti. En yüksekte olan dairede bazenleri koca camlardan birini açar öylece bomboş sokağı izlerdi. Rüzgar tıpkı o zamanki gibi onu ele geçiriyordu. Odağını git gide kaybettiğini fark edince camı kapattı. Şimdi daha iyi hissediyordu.
Telefonuna gelen bildirim sesiyle gözünü yoldan ayırmayıp göz ucuyla mesajı açtı. Atan kişiyi gördüğünde sinir katsayısı artsa da sakin olacağına dair kendine söz vermişti. Gönderdiği linke basmadan önce yazdığı mesajı okudu ve bir süre hazmetmeye çalıştı.
"Bu mesajı seninle beraber babana da atıyorum. Çünkü başın sıkışınca babana gittiğini biliyorum. Fakat gelmeden önce iyi düşün. Gelirsen eğer babanın bu sefer seni nüfusundan çıkaracağını düşünüyorum >o<"
Direksiyonu tutan parmaklarının boğumları sıktığından ötürü beyaza dönerken onun kendisini bu kadar iyi tanımasına lanet etti. Babası eğer bir erkek için ondan yardım istediğini öğrenirse Juyeon olacakları tahmin dahi edemiyordu. Dediği gibi olurdu, babası tamamen onu hayatından kesip atardı. Artık o aileden birisi olamazdı. Derince yutkundu. Gözü dönmüştü. Tek istediği Hyunjae'yi bulmak ve ona sımsıkı sarılmaktı. Bu yüzden tereddütü bir kenara bırakıp arabasını konumun istikametine göre sürmeye devam etti. Varlığıyla yokluğu bir olan ailesinin hiç olmaması belki de daha iyiydi, artık böyle düşünüyordu.
Linke bastığında ise gördüğü görüntü ile kalbi sıkışmış gibiydi. Nefes almakta tekrardan zorluk çekiyordu. Yine camı açtı ve lanet görüntüye baktı.
Koca fanusun içerisine Hyunjae'yi koymuş ve hortumdan akan sular git gide fanusun içerisini doldurmaya başlıyordu. Dudakları titremeye başladığında artık kontrolü kaybetmeye başlamıştı. Daha biraz daha yolu vardı ve o zamana kadar su dolarsa diye düşünmekten kendini alamıyordu.
Telefonu sabitleyiciye koyduktan sonra gaza basıp hız seviyesini çoktan aşınca artık onu hiçbir şey korkutamazdı.
Bir anda sessiz olan videodan sesler gelmeye başladığında Juyeon başını çevirip ekrana baktı.
Gördükleri karşısında ne yapacağını bilemezken arabayı kenara çekip videoyu izlemeye başladı.
Kim olduğunu bilmediği bir adam bir anda ekranda belirmişti. Nasıl olduğunu anlamadığı şekilde havalanıp Hyunjae'yi fanustan çıkardığında gözlerini kısarak daha dikkatli izlemeye başladı. Suyu yüzüne doğru tuttuğunda Hyunjae uyanmıştı. Daha rahat bir nefes aldı. Kim olduğu belirsiz adam Hyunjae'yi kendine getirdikten sonra onu sandalyede bağlı tutan iplerden ayırıp eğilerek onun hizasına gelmişti.
Konuşmaları duyamıyordu.
Juyeon daha fazla duramayıp tekrar gaza bastığında gözünü bir yola çevirip bir ekrana bakıyordu. Ne olup bittiğini anlamıyordu. Bu adam nasıl bir şeydi böyle?
Konuma geldiğinde arabadan hızla inip karşısındaki depodan içeriye girdi. Adam, içeriye girmesiyle beraber kaybolduğunda acaba zihnim bana oyun mu oynuyor diye düşünmeden edemiyordu. Koşarak Hyunjae'yi kollarının arasına aldığında ıslanmış bedenini kendine daha da bastırdı. Onu kaybetmekten o kadar çok korkmuştu ki sımsıkı sarılıyordu.
"Çok korktum. Benim yüzümden sana bir şey olursa diye çok korktum." Hızla konuşup tutuşunu bir an gevşetmezken bu suçluluk duygusundan nasıl kurtulacağını bilemiyordu. "Seni ikinci kez kaybetmekten ve seni yine kurtaramamaktan çok korktum," içindeki tüm korkusunu dile getirirken Hyunjae yorgun argın elini onun saçlarına götürdü ve hafifçe okşadı. O da ona yaşattığı korkudan ötürü vicdan azabı çekiyordu. Çünkü Hyunjae çok iyi biliyordu ki; üzülmesi gerekilen kişi bırakana değil, bırakılana olmalıydı. O bu duyguyu çok iyi biliyordu.
"Buradayım," Juyeon, Hyunjae'nin sesini duyduğunda kollarını bedeninden ayırıp güzel yüzünü avuçlarının arasına aldı. İçi giderek bakıyordu ona. Bu güzel yüzünün altındaki acıları biliyordu ve bazı acılarının sebebi kendisiydi. Bunun kederiyle baş parmağını yanağına doğru kaydırıp hafifçe okşadı.
"Sana yaşattığım ve yaşadığın her acı için ben özür dilerim, tamam mı? Ben daha fazla seni üzgün görmek istemiyorum," boğazını temizleyip devam etti. "Seni çok seviyorum. Yemin ederim seni bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum," ve başka bir şey söylemedi. Hayran olduğu güzel yüzü kendine doğru yaklaştırıp dudaklarını diğerinin dudaklarına bastırdı. İkisi de buna o kadar hasret kalmışlardı ki... Soluk almaya fırsat vermeden sanki son anlarıymış gibi öpüşmeye başladılar.
Hyunjae bunca zamandır içinde tuttuğu özlemi ona bu şekilde gösterirken, Juyeon pişmanlık ve hasretin kıvılcımlarıyla vücudunun ateşte kavrulmasına izin verdi. Her şeyden, herkesten soyutlanmış gibilerdi şu an. Uçan bir halının üzerinde dünyayı geziyormuş gibilerdi. Onlar bu dünyaya göre fazlaydı. Onların ne bu dünyaya ne de diğer dünyaya ihtiyaçları vardı. Onların kendi dünyasında zaten her şey serbestti.
Dudakları ayrıldığında birbirlerinin alnına yasladılar.
"Bundan sonra sadece seni mutlu etmek için yaşayacağım," Hyunjae gözlerini açıp baktığında diğerinin gözleri hala kapalıydı. Hyunjae burunlarını birbirine sürtüp burnunun üstüne küçük bir öpücük kondurdu.
"Beni eve götür."
***
Olayın üstünden bir ay geçmişti.
Juyeon'un düşündüğü gibi olmamıştı. Büyük ihtimalle videoyu ailesi hiç izlememişti. Çünkü karşılaştığı muamele bu değildi. Ve yine hiç beklemediği bir şey olmuştu. Hyunjae'nin babası ile ortak olmak istiyordu ailesi ve Hyunjae'nin kim olduğunu öğrendikten sonra boyun eğmekten başka çareleri kalmamıştı. Juyeon bu duruma hayret etse de tek kelime etmemişti.
Tabii yine ailesiyle çok yakın değildi ama en azından eskisi gibi de değillerdi. Çünkü Juyeon'un artık başka bir ailesi vardı. Kendi evinde yaşıyordu ama neredeyse her günü Hyunjae'nin evinde geçiyordu.
Hyunjae ise onu son anda kurtaran V ile dönüm noktası yaşamıştı. Younghoon, vampirler tarafından alındığında baskıları azalmıştı. Chanhee ile hala görüşmeye devam ediyorlardı ve hala daha Sunwoo'dan bir haber yoktu. Zaten ondan ümidi kesmişlerdi. Chanhee de bunu kabullenmeye başlamıştı. Sunwoo bizim için her zaman çok önemli olacaktı.
Ahtapotlu üç tane yastık almıştı. Bir tane kendi yatağında duruyordu. Diğeri Chanhee'ye ve Juyeon'a vermişti. Ve Hyunjae bir daha ahtapot yiyebileceğini sanmıyordu.
Babası ile yaşamaya başlamışlardı ve Hayoon eskisinden çok daha mutlu görünüyordu. Tedavisi hala devam ediyordu ama en azından yüzündeki o kırgın ifade olmadığı için Hyunjae buna minnet duyuyordu.
Babasının, Juyeon ile olan ilişkisinde yardımcı olacak bir figür olacağını asla tahmin etmiyordu o da. Fakat bu sebeple daha da yakınlaşmışlardı.
Ve Juyeon... Şu an kollarında olduğu adamla olduğu için o kadar mutluydu ki bu duygu paha biçilemezdi.
Titanic açmış izliyorlardı. Ve onlar gibi mutsuz bir son yaşamadıkları için kendilerini şanslı hissediyorlardı. Hyunjae içine dolan sevgiyle göğsüne yasladığı sırtını çekerek doğruldu. Juyeon filmi durdurup güzel yüzün sahibine baktı.
"Bir şey mi oldu, bebeğim?" Hyunjae başını iki yana salladı. Juyeon gözlerini kısıp baktığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Eskiden senin için ne düşünmüştüm, biliyor musun?" Tepkisine baktıktan sonra devam etti. "O dünyadayken benimle olup burada olmayınca yani," geçtiği not ile Juyeon onu dikkatle dinlemeye başladı. Çünkü ne kadar zaman geçerse geçsin bu konuda üzgün hissediyordu, Hyunjae'ye yaşattıkları için.
"Eve dönebilmek için dinlenebileceğin ve daha sonra ise ayrılacağın bir kulübe olduğumu düşünmüştüm," Juyeon bu tabirle duraksayıp gözlerinin içine bakmaya devam etti. Bir anda bundan bahsetmesi onu etkilemişti. Çünkü uzun zamandır bu konuları konuşmuyorlardı. İlişkileri o kadar sağlıklı ilerliyordu ki ikisi de bu huzurun içinde kayboluyorlardı.
"Ama şimdi sen benim evim oldun," eğilip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Juyeon daha fazla durmayıp onu kendine çekip kollarının arasına aldı. Sımsıkı sarıldığında çenesinin altında ki başına öpücük kondurdu.
"Geçmişte ki her şey için özür dilerim. Şu an seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun ama değil mi?" Juyeon bu konu içinde defalarca kez özür dilemiş olsa da her konu açıldığında söylemeden edemiyordu. Hyunjae güldü. "Biliyorum ve ben de seni çok seviyorum."
V, üç ekrandan izlediği görüntülere baktı; Juyeon'un gözünden, Hyunjae'nin gözünden, kendi gözünden ve daha fazla bu ilişkiye dokunmamaya karar verdi. Younghoon vampirler sürüsüne bir süre yeterdi. Bir düşününce ölümsüz olmak da onu yormaya başlamıştı. Bu yüzden kardeşine ya da başka kimseye söylemeden irtibatı kesecekti. O zamana kadar Hyunjae'yi korumaya, ilgilenmeye devam edecekti.
Yüzyıllardır uyanık olan bu bedenin artık dinlenmesi gerektiğine karar vermişti. Yüzündeki buruk gülümsemeyle ekranı izlemeye devam etti.
Merhabalar!
Bu ficle ve sizlerle uzun zamandır beraberiz... İzlediğim iki dizinin ve ficin isminden etkilenerek bir fic çıkarmak istedim ortaya. Nasıl oldu, bilmiyorum onu da sizler söyleyeceksiniz ama bu süreçte her bölümden keyif aldım. Hyunjae de Juyeon da ve diğer karakterler de benim için çok önemlilerdi. Hatta o kadar önemlilerdi ki karakterler için mbti testi bile çözmüştüm, ayrı ayrı NDGWOXWKJDWODO merak edenler olur diye bırakıyorum aşağıya da,
Hyunjae - esfj
Juyeon - infp
Chanhee - infj
Sunwoo - istj
VEEE SONA GELDİK GERÇEKTEN 🥺🥺 HER ŞEY İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM! KENDİNİZE GÜZEL BAKIN. HER İSTEDİĞİNİZ DE BU FİCİN KAPILARI OKUMANIZ İÇİN AÇIK OLACAK.
Başka ficlerimde görüşelim! 💓
Söz verdiğim fanartlar 👇🏻👇🏻👇🏻
Çok fanart vardı ve hepsinden esinlenerek bölüm yazıyordum içimde kalan çok oldu ama neyse 😔😭
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top