18 | fanus
Gözlerimi yavaşça aralamaya çalışıyorken baş ağrım bana hiç yardımcı olmuyordu. Zorlukla gözlerimi açmayı başardığımda kafamı tutmakta güçlük tutuyordum. Lanet olası herif, beni nereye getirmişti? Ona kanıp da buluşmaya gitmek de benim aptallığımdı. Nasıl bu kadar salak olabiliyordum? Ben de bu saatten sonra Eric ile mutlu olacaklar diye düşünüyordum, tıpkı saf gibi!
Kim bilir kaç saat geçmişti. Hayoon beni merak etmeye başlamış olmalıydı. Juyeon yanındaydı ama yine de merak etmeden duramıyordum. Hayoon benden uzak kalamazdı.
Telefonumun zil sesini duyduğumda hızlıca etrafa bakmaya başladım. Görünürde bir şey olmasa da tanıdık gelen sesle sinirle bir küfür savurdum.
"Siz ne ara bu kadar yakın oldunuz ya? Bu kaçıncı arayışı, tch tch." Dilini şaklatarak bana olumsuz bakışlar atıyorken Juyeon'dan bahsettiğini anladığımda düşüncelerim beni yanıltmıyordu. Merak etmiş olmalılardı. Bu depoya benzer lanet yerde havanın aydınlık mı ya da karanlık mı olduğunu anlayamıyordum. Younghoon'a öldürücü bakışlar atmaya devam ediyorken bir sandalye çekip karşıma oturdu.
"Hadi açalım," gülümseyerek aramayı yanıtladığında ellerim ve ayaklarım bağlı olduğu için lanet ederek ona baktım. Şu an bir tekmeyi o kadar hak ediyordu ki! Ağzımın açık olmasından faydalanıp yüzüne doğru tükürdüğümde bana ters bir bakış atmıştı. Tüh, ona değmemişti.
"Alo? Neredesin, iyi misin? Bu kaçıncı arayışım, haberin var mı?" Ardı ardına sorular saymaya başladığında Younghoon gözlerini kısarak telefonu kendinden uzaklaştırdı.
"Sakin ol, şampiyon. Seninki benim yanımda," Younghoon yüzüne yerleştirdiği iğrenç bir gülümsemeyle bana bakarak sırıttığında başta ne demek istediğini anlamadığım için ona öylece bakıyordum. "Ne?" Juyeon'un hayal kırıklığı ile dolan sesini duyduğumda olayı çakınca hızla konuşmak için harekete geçmiştim.
"Juyeon! Düşündüğün gibi değil. Bu gerizekalı beni kaçırdı!" Yanağıma doğru attığı tokatla yüzüm sağ tarafa düşerken sinirle bir küfür daha etmiştim. "Ah, ağzını bantlamayı unutmuşum." Yerinden kalkıp biraz uzağa gittiğinde duymak için yerimde çırpınıp duruyordum.
"Eric'i kaybettikten sonra bu çocuğu da kaybetmeye hazır mısın, Juyeon?" Ses tonunda ki acımasızlığa ilk kez bu kadar yakından şahit oluyordum. Onun bir katil olduğu bilinci bana daha yeni gelirken titreyen dudaklarımı durdurmak elimden gelmiyordu. Birini öldürdüğüne şahit olmasam bu kadar gerilmezdim belki ama gözlerimle görmüştüm. Hem de kaç kere...
Uzağa gittiği için Juyeon'un ne dediğini duyamıyordum. Ve bu herifin ne yapacağını kestiremiyordum. Dolan gözlerim daha fazla dayanamayıp gözyaşlarımı akıttığında burnumu çektim. Bunun karşısında ağlamak istemiyordum. Fakat Hayoon'u düşününce ağlamaktan başka bir şey elimden gelmiyordu. O çok hastaydı ve onu bırakıp gidemezdim. Zaten bir kere gitmiştim, bir daha olmazdı.
Yanıma geldiğinde titreyen dudaklarım ve dolu gözlerimle ona bakıyordum. Bu hayatta tek başıma olsaydım bu kadar çaresiz görünmezdim ama aklıma Hayoon geldikçe ağlamamı durduramıyordum.
"Mmh, işte bu yüz ifadesi! Gözlerin şu an o kadar çaresiz bakıyor ki, Hyunjae." Alaycı yüzüne sahte bir hüzün ifadesi yerleştirip güldüğünde cevap vermeye bile tenezzül etmiyordum. Yalvaracak gücüm yoktu. Yaşam için bu kadar savaşmak artık yormuştu.
"Söyleyecek bir şeyim yok mu? Seninki kafayı yedi bile," gülerek bana baktığında elini saçlarıma götürüp okşamaya kalkmasıyla yerimde kıpırdandım. Göz devirip ellerini çekmişti. "Chanhee'yi istiyorum, dememiş miydin? Şimdi bu halin ne?" Ne için beni çağırdığını, niye Chanhee'yi sorduğunu ve neden beni kaçırdığını anlayamıyordum. Bu deli herifin de yapacağı şeyi çok sorgulamamak lazımdı. Kesinlikle ruhsal bir sorunu vardı.
"Onu bir anlık salladım. Amacım başından beri seni buraya getirmekti. Fakat neden olmasın?" Pişkin bir şekilde gülmeye devam etmesi sinirlerimi hoplatıyordu. Şu an ki ruh halim o kadar çökmüştü ki... Bunu kelimelere dökemiyordum. Hiç bir insanın hayatı için bu kadar şeye maruz kaldığını hatırlamıyordum. Başımda gerçek olduğuna hala anlam vermekte zorlandığım bir vampir sürüsü varken bir de peşime bir katil katmak gerçekten olağanüstüydü. Ve benim ne savaşacak ne de uğraşacak gücüm kalmıştı.
Bir dakika, vampirler!
Saatim hala bileğimdeydi! Bu salaktan kurtulmak şu an tek çarem V'yi çağırmaktı. Fakat bir elim sandalyenin sağına diğerine soluna doğru iple sarılmıştı. Bir sarmaşık misali sarılmıştım. Hareket sınırımı minimuma indirmişti. Titrek bir nefes verdim. Şu an bir şansım varken saatin üstündeki düğmeye basmam lazımdı.
"Sana ne yapacağımı anlatayım mı?" Parmaklarını yüzümde gezdirmeye devam ediyorken yüzümü başka yöne çevirdim. Neden bana temas etmek zorundaydı? Ona tek bir cevap bile vermiyorken konuşmak için bu kadar istikrarlı olması beni koparıyordu.
"Şu büyük fanusu görüyor musun?" Bahsettiği yere baktığımda benim boyumun iki katı olan fanusa anlam verememiştim. "Bu ne gerizekalı?" Sinirle bağırdığımda kahkaha atmıştı. "İçindeki hortumu görüyorsun, değil mi?" Dikkatle baktığımda görmüştüm. Gözlerim seğirmeye başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Şimdi seni oraya yerleştireceğim ve o hortumdan su dolmaya başlayacak. Ve sen de boğularak öleceksin. Sonra ise Juyeon yine bir başına kalacak," kendi anlattığı şeye bu kadar hayranlık duyarak bakması kanımı donduruyordu. Nasıl birisiyle karşı karşıyaydım? Beni kurtaracak tek şey bile bu kadar yakınımda olmasına rağmen uzak olunca delirmemek elde değildi. Beni sürekli gözetleyeceğini söylemişti. O halde neredeydiler?
Yalnızlık tüm benliğimi ele geçirirken şimdiden zaten nefes alamayacak gibi hissetmeye başlamıştım. Gözyaşlarım artık akmıyordu. Ona öylece bakmaya başladığımda tüm hislerimi kaybetmeye başlamıştım. Şu an burada ölsem gam yemezdim. Fakat Hayoon... İşte o bana engel oluyordu.
"Merak etme son anlarını izlemesi için de elbette düşünceli bir şekilde kamerayla videoya alacağım. Böylece her izlediğinde onun için daha acı verici olacak," yüzüne öylece bakıyorken üstüme çöken yorgunluk yüzünden oturduğum sandalyeden düşecek gibi hissediyordum. "Hatta diyorum ki görüntülü mü arasak? Öyle izleyip dursun," bir anda aklına fikir ile gözlerin parıldarken heyecanla ayağa kalkıp ellerini çırptı.
"Hadi başlayalım!"
Çok uzakta olmayan fanusa yaklaşıp hortumu içine güzelce konumlandırıp kamerayı da yakına aldı. Daha sonra bana yaklaştığında yapacağı şeyi anladığımda başımı iki yana sallayarak uzaklaşması için yalvaran gözlerle ona bakıyordum. O ise çoktan yaklaşmıştı.
"Bu olanların hepsi Juyeon ile tanıştığın için oldu, Hyunjae. O yüzden bana kızma. Hem belki diğer dünyada çok sevdiğin annenle karşılaşırsınız," gülümseyerek sinirime dokunan kelimeleri sarf etmeye başladığında hıçkırmaya başlamıştım. Olacak şeyleri düşündükçe gözyaşlarım akmaya başlıyordu. Çok harap olmuş hissediyordum. Elinde ne olduğunu bilmediğim o iğneyi yeniden çıkardığında histerik bir şekilde gülmüştüm.
Ölümüm ikinci kez bir iğne yüzünden oluyordu.
Tekrardan hissettiğim o küçük acıyla çok geçmeden bilincimi kaybetmeye başladığımda gözlerim kendiliğinden kapanmıştı.
Elveda değerli hayatım.
Merhabalar!
Bu sahneyi her zaman yazmak istemiştim ve kısmet bu ficte bu bölümeymiş! Sbsv hayranı olarak kullanmasam olmazdı 🤭🤭
Finali böyle yaptığımı düşünsenize... Beni yerden yere vururdunuz herhalde. O yüzden kaçarak diğer bölümlere yazmaya gidiyorum ksgwodosjdo
Bu fanart djwgwodkwbxh
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top