17 | yalnızlık
Bölüm Şarkısı: Purplekiss - Zzz
Ben daha ne olduğunu anlamaya çalışırken Sunwoo'nun yanımdan koşup adeta ışınlanarak girişte durmasını beni kendime getirmişti. O suya mı atlayacaktı? Girdaba kalmadan bir canlı görse bayılıp giderdi. Ağzımdan kaçan küfüre aldırış etmeyip Sunwoo'yu belinden yakaladım.
"Hyunjae, bırak!" Kıpırdayıp kaçmaya çalışsa da daha sıkı tutuyordum. Pek güçlü olduğum söylenemezdi ama bu durum için tecrübem vardı. Babam ve annem birbirine girecekken babamı aynen bu şekilde tutmaya çalışıyordum. O anların sahneleri kafamda belirdiğinde tutmuş olduğum Sunwoo'yu bir anlık boşluğuma gelmesiyle bırakmak zorunda kalmıştım. İtmesiyle beraber yere kapaklandığımda mermere kalça üstü düşmüştüm.
"Sunwoo!"
Arkasından bağırsam da o çoktan suya atlamıştı bile. Ben şaşkınca arkasından ona bakarken dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi. Babamı tutamadığım gibi Sunwoo'yu da tutamamıştım. Yutkunup dizlerimin üstünde emekleyerek suyun girişi olan kapıya baktım.
Şimdi ben hariç hepsi denizdeydi.
Aklıma Juyeon'un gelmesiyle içimde bir an da oluşan korku sinyalleri bana harekete geçmemi söylerken benim yaptığım tek şey, ardından onlara bakmaktı. Sunwoo vakit kaybetmeden hızlıca girdaba doğru yüzdüğünde bir umut etrafa bakındım.
Juyeon'u görebilmek adına ama yoktu.
Gözlerim dolmaya başlayınca dizlerimi kendime çekip hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.
Göz göre göre olmuştu her şey ve ben sanki film izliyormuş gibi yerimde kalakalmıştım. Bir değil üçü de ortadan kaybolmuştu. Tek başıma kalmıştım. Benim için değerleri yok diye düşündüğüm iki insan birbiri için ölümü göze almıştı. Diğeri ise hepimiz için suya girmeye gönüllü almış ve tüm riski almıştı.
Daha kaç gün olmuştu ve bu geçen günler ile insanlar arasında nasıl bağlantılar kurulmuştu. Şaşırmadan duramıyordum. Belki de yalnızca ben taş kalpliydim. Ailen dışında kimse seni sevmez, cümlesine çok fazla inanmış olmalıydım.
Böyle yaşamak yeterince zordu. Ki böyle bir durumda yalnız kalmak delirmek için atılmış bir adım olurdu. Gözyaşlarımı silip yerimden kalktım. Ağlayarak kaybedecek vakit yoktu.
Kahverengi ve siyah teypi bulup hızlıca girişlerinin yerini değiştirdim. O buradaydı. Bizi izliyor, dinliyordu. Ancak o anlatırsa belki burada ki saçma durumlara anlam verebilirdim.
"Oh, Hyunjae. Neler olduğunu merak ettiğin için mi irtibata geçtin?" Ses tonunda ki oldukça kendini belli eden alaycı tonlaması dişlerimi gıcırdatmama neden olsa da sakinliğimi korumak için derin bir nefes aldım.
"Bu girdap da neyin nesi? Onları nereye çektin?" Ardı ardına daha fazla soru sormaya planlasam da şansımı pek zorlama taraftarı da değildim. Fakat ben konuşmadan onun konuşmayı başlatması zaten beni beklediği anlamına gelmez miydi?
"Hmm, bir düşüneyim..." Mırıltı dolu bir ses kulağıma iliştiğinde bu oldukça insansı bir durumdu. Uzaylılar veya garip yaratıklar tarafından kaçırıldığımızı zannetmiyordum. "Düşünebildiğine göre bir beynin var o halde, değil mi?" Onun gibi alayla konuştuğumda bunu yeni fark ediyormuş gibi heyecanla atıldı.
"Ne? Sizler yoksa garip yaratıklar gibi şeyler tarafından mı ele geçirildiğinizi zannediyordunuz?" Kahkaha patlatıp hatta buna hunharca gülmeye başladığında sıkmış olduğum yumruğu yeni fark ediyordum. Parmaklarımın üstü sıkmaktan bembeyaz olmuştu.
"Bak, şakana başka zaman devam edersin ama şimdi bana sorularımın cevabını vermek zorundasın."
Onun kadar eğlenceli bir ruh halinde olmadığım için sesimin ona korkutucu gelmesini umut ediyordum. Gerçi benden korkar mıydı, orası muamma.
"Yoo, hiç de cevap vermek zorunda değilim. Hatta cevap vermemeyi tercih ediyorum," kahkahasını en son yine patlattığında bu sefer gülen taraf ben olmak istemiştim. Dudaklarımın kenarı hafifçe kıvrıldığında mutfağa ilerleyip bir bıçak ile geri döndüm.
Bıçağı tenimde gezdirmeye devam ederken yarım ağız gülerek ona sordum.
"Ben de bu aptal sisteminde yaşamak zorunda değilim, biliyorsun, değil mi? Mesela, şu an kendimi öldürsem... Ne yapabilirsin?" Bu uzun zamandır merak ettiğim bir şeydi. Bizlerin onlar için olan önemi... Bizleri yalnızca bir denek olarak da görüyor olabilirdiler ya da onlar için çok önemli bir şey olarak da, bunu bilemezdik. Ki bu yapılan düzeneklerin hepsinde ölme payımız varsa neden bizleri bu oyunlara tabi tutsunlardı ki? Ele geçirmek, kaçırmak zor olan kısımdı. Onu hallettikten sonra öldürmek daha kolay olmaz mıydı?
Karşı taraftan uzun bir bekleyişin ardından cevap geldiğinde oldukça tatmin olmuştum.
"Zekisin, Hyunjae. O yüzden elinde ki bıçağı bırak."
Bize ihtiyaçları vardı. Onlar için oldukça önem ifade ediyorduk.
"Bıçağı bırakmamı istiyorsan ne yapman gerektiğini biliyorsun." Karşımda bir muhatap bulmamak oldukça sinir bozucuydu. Sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir histi. Ve sanırım sinir olduğum şeylerden biri, boşa konuşmaktı. Çünkü bu durum oldukça beni kızdırmaya başlamıştı.
"Girdap sizi başlangıca götürür. Aslında amacınız girdap bulmak olmalı. Girdaplar geçiş için yolunuz," söylediği şeyler ile kaşlarımı çattım. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?
"Girdabı bulamasaydık ve burada beklemeye devam etseydik o zaman ne olacaktı?" Teype doğru konuşmaya devam ediyordum. Elimde ki bıçağı hala bırakmamış, tehdit oluşturması için tutuyordum. Sıkıntılı bir iç çektiğinde cevap vermeyeceğini zannetsem de beklediğim gibi olmamıştı.
"Amacınız bulmaktı. Eğer ki bulamasaydınız burada tıkılı kalacaktınız," kaşlarım çatılmaktan artık gözlerimle birleşecek hala gelmişti ama söyledikleri beni deli ediyordu. Riskler almamızı istiyordu. Başıma inanılmaz bir ağrının saplanmasıyla bıçağı masaya bırakıp koltuğa oturdum. Kafamı taşıyacak halim yoktu.
"Bizden ne istiyorsun?" O kadar bitkindim ki artık soru soracak halim bile kalmamıştı. Mental açıdan zaten çökmüş birisi olarak bu tarz şeyler bana ağır geliyordu. Bir de buna kafa yoracak olma düşüncesi beni boğuyordu.
"Bunu bu kadar erken söylesem sizi neden buraya getireyim, değil mi?" Başka bir şey demeden sadece başımı salladım. Başım sızlıyordu. Suya girecek ve yüzüp girdapa çekilecek halim o kadar yoktu ki, şu an sadece olduğum yere sıvışıp uyumak istiyordum. Belki uyandığımda gitsem benim için daha sağlıklı olurdu, hm?
Koltuğa iyice yerleşip uzandığımda gözlerimi kapattım ve bu sanki kafamda birikmiş olan her şeyin yavaşça süzülüp gitmesini sağlamıştı. Bu hissi çok sevmeye başladığımı fark etsem de zihnime yine dolmaya başlayan anılar ile tek gözümden gözyaşının yolunu bulup aktığını hissetmiştim. Gözlerimi kapattığımda rüyada kardeşimle birlikte yürüyormuşuz gibi hissetmiştim.
Anne ve baba olmadan yaşıyordum zaten ama şimdi kardeşim de yoktu. Bu başta dayanılamayacak bir duyguymuş gibi gelse de aksine şu an rahatlamış gibi hissediyordum. Daha sonra böyle düşündüğüm için kendime kızıyordum. O benim kardeşimden çok kızım gibiydi. Genç yaşta baba olmuştum sanki ben ve hayatımı ona bağlamıştım.
Onsuz yaşayamam demiştim ve onu benden koparmışlardı.
Bir şeyi çok sevip gözünün ondan başkasını görmüyor olmasına karşılık hayatın bize verdiği cevap buydu işte; kime, neye onsuz olamam derseniz, hayat onu sizden alırdı. Ve bu sayede onsuz yaşamayı öğrenirdiniz.
Aklıma gelen düşünceyle sırıttım. Ve teyp de hala açık olduğu için söylemekte bir sakınca görmedim.
"Vizem bitene kadar burada kalmak istiyorum. Buna da karışamazsın değil mi, sayın V?"
Merhabalar!!!
Hazır tatile girmişken ve yine izlediğim bir diziden etkilendiğimden fişek hızında bölümler yazıyorum ndshoxpwmx bunları biriktirip okul zamanı zora girersem yayınlamayı düşünüyorum 😔
Dün karakterler için ayrı ayrı mbti testleri çözdüm bunları fic final verince ekstra bölüm olarak mı koymalıyım onu düşünüyorum 🤔🧐
Okul için motive etmek adına salıyorum bölümü 💗
hbd hyunjaeee💟
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top