15 | tanışma

Bölüm Şarkısı: SUPERM - Better Days

Bir süre gözlerine bakıp irislerinde samimiyet aradım ama kalbim buna hiç gerek yokmuş gibi hızlıca atmaya başlamıştı. Yutkunup gözlerine bakmayı kestim.

"Hayatını kurtardığımı düşünüyorsun, değil mi? O yüzden-" konuşmaya devam edecekken ağzıma turptan bir parçayı sokmasıyla susmak zorunda kalmıştım. Yüzüme bakıp gülümsediğinde bunun ne demek olduğunu anlamıştım. Juyeon, çok fazla konuşmayı sevmiyordu. Bir şeyi uzatmayı ise hiç... Sonuç olarak ise ağzınıza bir şey tıkıyordu işte.

"Evet, hayatımı kurtardın. Tamamen," sonda eklediği kelime ile ne demek istediğini kafamda düşünmeye başladığımda Sunwoo ve Chanhee aşağıya inmişti. Başka bir şey konuşmamıza fırsat kalmamıştı.

"Nasıl? Tadı güzel mi?" Sunwoo büyük bir kin ile masaya oturduğunda alt dudağımı gülmemi önlemek adına dişledim.

Ahtapottan bir parça alıp ağzıma attığımda lezzetli olduğuna dair mırıltılar çıkardığımda öğürerek karşılık vermişti.

"Hey, yeter, yeter. Düzgünce yiyelim," işte dediğim gibi bir şeyi uzatmayı sevmediği ne kadar belliydi, değil mi? Chanhee, Sunwoo yemeyecek diye ona ayrı yapmış olduğu yemeği önüne koyduğunda Sunwoo'nun gözleri kocaman açılmıştı. Böyle bir jest beklemiyor olmalıydı.

"Herkesin hayatında bir Chanhee olmalı. Ne kadar düşünceli," ortaya söylemiş olsa da ben imayı anlayıp gülmüştüm. Sunwoo bizden daha iştahlı bir şekilde yemeye başladığında ne kadar acıkmış olduğu ortadaydı.

"Diğerlerine göre üçünüz bana daha yakın gelmişsinizdir hep. Sizin için öyle mi, bilmem ama ben sizi daha yakından tanımak isterim. Hele bugünden sonra ölüp ölmeyeceğimizin belirsizliği beni daha da endişelendiriyor," Chanhee suyundan bir yudum alıp bakışlarını üçümüzde gezdirdiğinde yutkundum. Henüz kimliğimi açıklamak istediğimden emin değildim.

"Her şeyimizi anlatmaya gerek yok ama en azından birbirimizi tanısak güzel olmaz mı?" Kimseden ses çıkmadığında Chanhee eklemek zorunda kalmıştı. Bakışlarımı tabağımda gezdirirken konuşmak istediğimi belli etmek istemiştim. Ne de olsa hiçbirini tanımıyordum ve kim olduklarını bilmiyordum. Kötü ya da iyi olup olmadıklarını kendilerinin anlatmasıyla da anlayamazdım ki. Kendine göre her insan melek değil miydi?

"İsmim Lee Juyeon. Babam ceo annem de aynı şekilde. Sıkıcı ama eğlenceli bir hayata sahiptim buraya gelene kadar. Benden küçük erkek kardeşim var. Basketbol oynamayı severim," beklemediğim bir şekilde kendini tanıtmaya başlayan Juyeon ile gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açılmıştı. Ondan bu çıkışı hiç beklemiyordum. Başımı ona çevirdiğimde bana bakıp gülümsemişti. Bu hali çok cesur gelmişti gözüme.

Sunwoo ağzındaki lokmayı yutup boğazını temizledi ve sözü devraldı.

"Kim Sunwoo ben de. Juyeon gibi zengin olmasam da orta gelirli bir ailenin ilk çocuğuyum, kız kardeşim var. Babam doktor annem ise hemşire. Ben de futbol oynamayı severim," sözü bitti zannederken eliyle ahtapotu gösterdi. "Ha, bir de deniz canlılarından nefret ederim ve hiçbirini yemem," fark etmese de bunu söyleyerek gerginliğimi az da olsa almıştı.

"Bunu bence herkes anlamıştır," Juyeon gülerek söylediğinde gülmeye başlamışlardı. Chanhee ile göz göze geldiğimiz de anlatmamı beklediğini gözlerinden anlamıştım. Gözlerimi kaçırıp ağzıma bir lokma atmıştım. O sırada Chanhee anlatmak istemediğimi anlamış olmalı ki sözü devralmıştı.

"Choi Chanhee ben de. Öğretmen anne ve baya sahibim, bir de ağabeyim var. Ailemden kaynaklı mı bilmem ama matematiği seviyorum," son söylediği şeyle kaşlarımı kaldırıp ona baktım. İlk kez matematiği seven birini görüyordum. Bu yüzden oldukça garip gelmişti.

"Oh, ilk söylediğimde herkesin yüzü bu hali alıyor." Gülerek yüzlerimize baktığında dudaklarımın kenarı kıvrılmıştı. Bunun sebebinin gerginlik olduğunu adım gibi biliyordum. Gergin olmamın nedeni ise benim onlar gibi bir hayatımın olmamasıydı. Anne ve babam, haklarında ne diyebilirdim?

"Lee Jaehyun," girişi yaptığımda ilk cümleyle herkesi şaşırtan tek kişi olmuştum. "İsmimin Jaehyun olduğuna bakmayın bana Hyunjae derseniz daha mutlu olurum," yüzüme bir tebessüm yerleştirip gelebilecek olan soruları kafamda tarttım.

Nedeni bu ismi anne ve babamdan almamış oluşumdu.

Doğduğumda hemşirenin ismimi sormasına siz koyun diye cevap vermiş bir anne ve baya sahiptim. Her gün ama her gün nefret etmiştim ismimden. Onlar için önemsiz ve anlamsız bir şeydi ama bu benim kalbimi çok fazla acıtıyordu.

Juyeon ile göz göze geldiğimde gözlerimin dolduğunu hissetmiş ve bakışlarımı çekmek zorunda kalmıştım.

"Küçük bir kız kardeşim var, dünyalar tatlısıdır." Devam edecekken boğazıma oturan yumru ile yutkunamamıştım. Sanki ağzına kadar doldurulmuş bir bidon gibiydim, boşaltılsa kendine yer bulabilecek. Çok doluydum. Bu, bazen nefes almamı bile engelliyordu.

Hayoon'um, ben olmadan ne haldesin?

Yemeğini yapamaz, doğru düzgün kıyafetini bile giyemezdi. Şu an nasıl bir şeyin içinde olduğumu bilmesem bile orada tek kalmış olduğu inkar edilemezdi. Sanmıyorum ki, anne ve babamın ona sahip çıkabileceğini. Ben hayatım boyunca benim gibi büyümesin diye onunla bir eve çıkmıştım. Şimdi ise tüm emeğim çöp olmuş gibiydi.

Küçük bir çocuk, her gün anne ve babasının başkalarıyla eve gelip odaya çekilmesi ve ardından duyduğu sesleri kaldırabilir miydi?

Ben bunları yaşadığımda ondan pek büyük sayılmazdım ama neticede o bir kız çocuğuydu. Daha hassastı ve ben onu kesinlikle güçlü yetiştiremediğimi düşünüyordum. Ona disiplin ve kurallar dolu bir yaşam vermemiş aksine özgürce yaşaması için çabalamıştım.

"Hyunjae?"
İsmimin yüksek sesle söylenilmesiyle daldığım yerden başımı kaldırıp Juyeon'a bakmıştım.

"Efendim?"
Gözlerini kısarak bana baktı ve sanki gözlerimden geçen duygu şeridini anlamaya çalıştı. Anladı mı, orası bilinmezdi.

"Ha, pardon." Diğer ikisinin de bakışlarını üzerimde hissedince konuya dönebilmiştim. Dalmış olmalıydım. "Keman çalıyorum ben. Müziği severim," başka diyecek bir şey bulamayınca onlar gibi konuşmamı kapatmıştım.

Bir sürü soru beklerken hiçbir soru almadığımda şaşırmıştım. Özel hayata duydukları saygı beni şaşırtmıştı. Kendim bile merak edip birçok şeyi sorardım herhalde, diye düşünmeden edememiştim.

Daha sonra aralarında ki sohbet ilerlese de ben pek konuşmamayı seçmiştim. Ne diyebilirdim ki? Onlar aileleri ile yaşantılarını anlatırken benim onlara anlatacak ne gibi bir şeyim olabilirdi?

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde müsade isteyip banyoya geçmiştim.

Kapıyı açıp içeriye girdiğimde ise aklıma buraya nasıl düştüğüm gelmişti.
Yine ailevi konular yüzünden üzgünken banyoya kaçmış ve buraya çekilmiştim. Vakit kaybetmeden gözümden akan yaşı hızlıca silip lavabonun içindeki aynaya baktım.

Görüntü aynıydı.

Dağılmış saçlar, ıslaklığı geçmiş olan ama üstüme yapışmış olan kıyafetler ve memnuniyetsizliğin başa vurduğu bir yüz...

O an anlamıştım. Buraya geldiğimde ki halim ile şu an ki halim arasında hiçbir fark yoktu. Fakat ben artık böyle olmak istemiyordum.

Belki de kendimi değiştirmemin vakti gelmişti, ha?

Selamlar!
Başım çok ağrıyor ama wuji dinleyerek ağrımı sakinleştirmeye çalıştım ve bölümü yazmayı bitirdim 💪🏻

Hyunjae'ye yazarken çok üzülüyorum ve istemsizce deprasyona giresim geliyor :((

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top