14 | arkadan bıçaklanma
1 hafta sonra
Juyeon
Kafam çok karışıktı. Kafamın içinde milyonlar kadar soru dönüp dolaşırken benim tek yaptığım hepsini birer uçurtmaya bağlayıp gökyüzüne uçmasını sağlamaktı. Sorunlardan en güzel kurtulma yolum; kaçmaktı. Kaçmak... Bu zamana kadar zaten tek yaptığım şey bu değil miydi?
Başka birisi olsam, kesinlikle kendimden nefret ederdim ama buna rağmen hala benimle olmak isteyen insanları gördükçe başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu.
Eric ile de aramızın eskisi kadar iyi olduğunu düşünmüyordum. Kafamda ki birçok sorunun kaynağı oydu. Onun dışında Jaehyun vardı. Nereden çıkıp gelmişti de kafamı bu denli karıştırmıştı? Elimde olmadan ona çekilmemin nedenini artık biliyordum. Fakat ben daha Eric ile olan ilişkimi ayakta zor tutarken başka bir ilişki düşünmek çok zordu.
Ailem benim en büyük düşmanımdı.
Bu kadar berbat bir insan olmanın nedeni de hep onlara çıkıyordu. Küçüklüğümden beri beni sürekli kukla gibi kullanmaları gına getirmişti. Her aile ferdinin yazılı olmayan kuralı; üniversiteyi başka ülkede okumaktı. Zaten her şey öyle başlamamış mıydı? Ailemin istediği bir evlat olmak için çabalarken kendimi Los Angeles sokaklarında bulmam beni de şaşırtmıştı. Fakat buradaki havaya kapılmamak elde değildi. Hele ki Eric ile tanıştığımda artık mutlak son kesinleşmişti.
Eric'i ilk gördüğüm zaman oldukça kötü bir haldeydi. Fakat buna rağmen sarı saçları direkt ilgimi çekmişti. Üstü başı dağılmış olmasına rağmen saçları çok özenli duruyordu. Merakıma yenik düşüp ne olduğunu sorduğumda ise tanışmıştık. Başta beni başından savmaya çalışsa da onu evine bırakabileceğimi söylediğimde kulak verir olmuştu. Arabamı gösterdiğimde itiraz etmeden kalkıp binmesi benim için çok şaşırtıcı olmuştu.
Hızlı ve soluklu bir ilişki...
Bu ilişkiyi ne bitirebilir?
İhanet? Yalan? Aldatmak?
Hepsi?
"Özür dilerim, Juyeon. Seni ne kadar sevmek istesem de başaramadım."
Sağ gözünden akan yaş ile kalbim teklediğinde kendime lanetler okudum. Onu kötü bir halde görmek fark etmeden benim zaafım olmuştu. İşin garip yanı da bu ya, onunla öyle bir zamanda tanışmıştık.
"Nasıl bu kadar palavracı bir dolandırıcı olabilirsin, Eric? Ben sana tüm kalbimi açtım, ailemi karşıma aldım. Karşılığı bu mu?" Ona bağırmak bile içimden gelmiyordu ama ses tonum gergin olmamdan ötürü yüksek çıkıyordu. Kendimi şu an kontrol edemiyordum. Oldukça sinirim bozulmuş ve her yeri yumruklamak istiyordum.
Younghoon, akşam saatlerinde mesaj atmış ve artık gerçekleri görmemle ilgili bir şeyler sallamıştı. Umursamadan mesajı silecekken gelen fotoğraf ile kalbim yerinden çıkacak gibi hissetmiş kendimi Eric'in kapısında bulmuştum. Çünkü lanet olası resimde ikisinin öpüştüğü görüntü vardı.
"Başından beri fark edip beni postalamanı bekledim çünkü beni kendine, parana alıştırmıştın. Lanet olsun, ne istesem o oluyordu! Sence de bunun bir süre sonra alışkanlık haline gelmesi olağan, değil mi?" Gözlerimi kısarak kendini savunmak için bile çabalamayan sevgilimi izlediğimde bu duygunun tarifi yoktu. Ne desem, ne anlatsam boştu ama içimdeki öfke asla dinmiyordu. Ne ona olan öfkem diniyordu ne de öpme isteğim... Lanet olası bitmeyen bir döngüydü. Bunca zamandır nasıl bir zehirli ilişkide olduğumuzu göremeyen bir bendim. Bunun yıkıcı hissi çok fazlaydı. Resmen aptal yerine konulmuştum.
"Ya, öyle mi? Annenin hastahane masraflarını karşılayan, senin tüm ihtiyaçlarını gideren bir enayi senin alışkanlığın mı olmuştu? Param için bana katlanmak zorunda olduğunu mu söylüyorsun, Eric?" Elimin ne ara yumruk şekli aldığını bilmiyordum ama ona vurmak yerine yanındaki cama vurduğumda elim kanlar içinde kalmıştı. Acısını hissetmesem de akan kanlardan ötürü elimi geri çekip salladığım da yeri boylayan damlalar biraz daha sakinleşmemi sağlamıştı. Sanki sinirim akıp gidiyor gibi hissettirmişti.
"Kafayı mı yedin?" Çığlık atarak geri sıçradığında bu haline sırıtarak baktım. Ona olan sevgim bu denli güçlü olmasaydı bunun bedeli çok daha ağır olacaktı.
"Annenin hastahane masraflarını karşılamaya devam edeceğim," gözlerindeki korku daha da büyüyüp göz bebekleri titrediğinde ona yaklaştım ve kulağına fısıldadım. "Ama sen Eric... Benden daha küçük bir çöp parçası bile koparamayacaksın." Geri çekildiğimde yutkunmuş ve öylece kalmıştı. Tek kelime etmiyordu.
"O deli Younghoon ile sevgili ol ve seni ne hale getireceğini gör ama sakın benim kapıma gelmeyi aklından dahi geçirme!" Yüzüne tiksintiyle bakıp arabama bindim ve hastanenin yolunu tuttum. Elim için sargıya ihtiyacım olacaktı.
***
Hemşirenin söylediği son birkaç şeye de dinliyormuş gibi yapıp kafa salladıktan sonra sargılı elimle hastane koridorlarından geçiyordum. Bir an önce eve gidip Eric'e ait ne varsa yakmak istiyordum. Onun için ailemi karşıma almış ve nefretlerini kazanmıştım. En çok da bu zoruma gidiyordu. Yoksa para umurunda değildi. Ailemin homofobik olmasından bahsetmek istemiyorum bile... Bunu öğrendiklerinde tek düşündükleri durumu gizlemekti. En sonunda beni aileye uygun gördükleri bir kadınla evlendirip çocuk yapmamı isteyeceklerdi, soyun devamı için. İşte tam o sırada bir şeyler oturmuyordu.
Kore'ye döndüğümden beri eksik parçalar vardı kafamda. Sanki yarım kalan bir şeyler. Ailem beni yine yurtdışına mı yollamıştı yoksa izlediğim bir filmden mi etkilenmiştim, bilmiyordum ama arada zihnimi dolduran sahneler tüylerimi ürpertiyordu. Hepsinde de Jaehyun'un olması artık kendimi şizofreni gibi hissetmemi sağlıyordu. Hafıza kaybı geçirmiş olabilir miydim acaba yakın zamanda? Çünkü onu bu kadar kafamda büyütmem hiç sağlıklı değildi.
Kendi düşüncelerim ile koridorda ilerlerken gördüğüm kişi yüzünden duraksadım. Onun burada ne işi vardı?
Gözlerini bir noktaya dikmiş öylece bakıyordu. Yanında ise tanımadığım birisi daha vardı ve elini omzuna koymuş destek veriyor gibi görünüyordu. Devam edip önlerinden geçeceğim sırada durup Jaehyun'a baktım. Nesi vardı, niçin hastahanedeydi?
"Jaehyun?" Seslendiğimde daldığı yerden gözlerini ayırıp benimkilerle buluşturdu. O an nedense kalbimin çok hızlı attığını hissetmeye başladım. Yutkunup gözlerinin içine baktım. "Ah, ben sizi yalnız bırakayım. Zaten lavaboya gidecektim," yanımızdan kibarca ayrılıp gittiğinde şaşkın bakışlarla onu takip ettim. Daha sonra Jaehyun'un yanına oturdum.
"Burada ne işin var? Eline ne oldu?" Elime bakarak konuştuğunda önemsiz bir şey olduğunu göstermek için elimi geriye aldım. "Küçük bir kaza. Sen niye buradasın?" Onu en son arayıp söylediğim şeyler kırıcı olmalıydı ama o an bu umurunda olmamıştı. Açıkçası ondan kurtulmak da istemiştim. Bencilce bir düşünceydi ama benden de bu beklenirdi zaten. Ne zaman sahip çıkıp korumayı öğrenmiştim ki? Bunu bir tek Eric için yapmıştım o da beni sırtımdan bıçaklamıştı. Belki de ona bu kadar açıldığım için Jaehyun'a da bu kadar kendimi kapatıyordum.
"Kardeşim." Devamını getiremedi. Başını çevirdiğinde görebildiğim kadar yüzüne bakmaya çalıştım. Titreyen alt dudağı ve kıpkırmızı burnu ile solgun yüzü iyi şeylerin habercisi değildi. Göz altları şişmişti. Kardeşine ne olmuştu?
"Lösemi teşhisi konuldu."
Ağzından kaçan hıçkırık ile yüzünü kapatıp ağlamaya başladığında ne yapacağımı bilememiştim. Ona öylece bakarken bu kadar bitik görünmesi beni etkilemişti. O an aklıma ne geldi bilmiyorum ama içim onu pamuklara sarma isteğiyle dolup taşmıştı.
Kapattığı yüzündeki ellerini çekmeden başını göğsüme yaslayıp ağlamasına izin verdim. Sanırım bu çocuğun yaşadıkları beni etkiliyordu. Annesinin intiharından sonra bu... Bilemiyordum, katlanabilecek miydi?
"Tek ihtiyacım olan sensin ama sen de hiçbir şey hatırlamıyorsun."
Söylediği sözler ile olduğum halde dururken o başını kaldırıp göğsüme hızlı olmasa da yumruklarını indirmeye başlamıştı.
"Lanet olsun, herkes hatırlıyorken sen nasıl hala hatırlamazsın?"
Herkese selamlar!
Eric ile olan meseleyi çabucak ortadan kaldırmak istedim ama henüz kurtulamadık maalesef... 💔💔
Bu mal da hatırlayacak inş 🧠
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top