12 | sessiz kelimeler

Bölüm Şarkısı: Taeyong - Blue

Elimi ıslak saçlarımın arasından geçirip arkaya doğru taradım. Su damlalarının yere düşmesini umursamadan birkaç kere daha bu hareketi tekrarladım. O sırada üzerimde hissettiğim bakışlar nedeniyle başımı onlara çevirmiştim. Sunwoo'nun fobisine hala gülmekte olan Chanhee, göz devirip ona bakan Sunwoo ve beni izleyen Juyeon... Göz göze gelmemizin üzerine tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Gözlerini gözlerimden çekip diğer ikisine çevirince bu bakışının altında ne yatıyor diye düşünmeden edememiştim.

"Güzel, kurtulduk ama sonsuza kadar burada mı kalacağız? Bu mudur yani?" Gözlerimi devirirken gülüşmeler kesilmiş ciddi bir ortam havasına bürünmüştü. Söylediğim şeyler yüzünden sürekli ortamın gerilmesi benim mi suçumdu, bilmiyordum ama bu durum canımı sıkmaya başlamıştı. Hiç kimse ciddi olarak düşünmüyordu. Herkes bu oyuna kapılmış gibi görünüyordu. Kurtulunca bitmiş oluyordu? Bu çok acınasıydı. Bana öyle geliyordu ki, burada durmak istemeyen tek benmişim gibiydi.

"Saatten bir duyuru falan gelmez mi?" Chanhee bileğindeki saate bakıp pek de umutlu olmayan bir şekilde konuştuğunda omuz silktim. "Haber gelsin ya da gelmesin, sizce de bir şeyleri araştırmamız gerekmiyor mu? Belki nerede olduğumuza, kimler tarafından oynatıldığımıza dair ipuçları vardır?" Etrafa bakarak konuştuğumda Sunwoo histerik bir şekilde güldü.

"Sence salaklar mı ki bu sorulara yanıt olarak bir şey bıraksınlar?" Başını iki yana sallayıp bu düşüncemi kısaca onaylamadığını gösterdiğinde onu kafamda elemiştim. Zaten başından beri bir şeyler yapmak için pek hevesli görünmüyordu. Ancak bugün ki durum gibi korkarsa bir şeyler yapabiliyordu, bunu anlamıştım. Kusura bakmasın ama ben de onu keyfine bekleyecek değildim.

"Belki de buraya gelmemizde bir amaç vardır ve bizim de bunları bulmamız bekleniliyordur?" Bilmiş bir edayla özellikle Sunwoo'ya bakıp yanlarından ayrıldım. Kocaman bir denizaltı evinin içerisindeydik, kurtulmuştuk. Elbette bir şeyler olmalıydı. Islak olmam normalde beni gıcık eden şeyler arasında ilk ona girmesine rağmen şuan bunu umursamıyor oluşum evrenin bana bir tür ders vermesi gibiydi. Bu aklıma gelince kendi kendime güldüm.

Üst kata çıktığımda bazı odaların kapısı kilitliydi. Bir tanesinin önünde durdum. Neden kilitli olduğunu merak etmiştim. Kulağımı kapıya yaslayıp içeriyi dinlemeye başladım. Bozuk radyo sesine benzer sesler işittiğimde kaşlarımı çattım. İçeride ne olduğunu merak etmeye başlamıştım. Üst kata çıkmadan merdivenlerin kenarında gördüğüm bir çekici alıp tekrar kapının önüne geldim. Kapı koluna birkaç kez sert bir şekilde vurmamla açılmıştı. Kilidi pek sağlam değildi.

"Hyunjae?"
Duyduğum sesle tam ayağımı içeriye atacakken durup arkama baktım. Juyeon'du. Sıkıntılı nefesimi sesli bir şekilde dışarı bırakıp ona döndüm.

"Evet?"
Merdivenlerin başında durmayı kesip yanıma doğru geldiğinde kollarımı göğsümde bağlayıp onu bekledim.

"Sesler geliyordu, merak ettim. İyi misin?"
Başta ne sesinden bahsettiğini anlamasam da daha sonra gözüme ilişen çekici görünce mırıldandım.

"Kapı kilitliydi. Ben de açmak için kilidini kırdım. İyiyim. Yani şimdilik," son söylediğime istemsizce güldüğümde hayret etmiştim. Demek kendim ile alay edecek hale bile gelmiştim, vay be. Sinirimden gülerken Juyeon bu halime üzülerek bakıyordu. Gülmeyi kesip eski ifadesiz yüzüme geri döndüm.

Juyeon bir süre yüzüme baktı. Ben de bıkkın bir şekilde ona baktım. İç çekip önüme geçti. İçeriye girmeden kapının kenarında duran ışığın yanması için olan butona bastı. Karanlık oda aydınlandığında önümde duran bedeni yüzünden başımı omzunun üstünden uzatıp içeriye baktım.

Bomboş bir odaydı. Sadece odanın ortasında bir sehpanın üzerinde küçük bir teyp vardı.

"Çekilsene," başımı omzunun üzerinden çekip beklediğimde bana döndü. "İçeriye girmeyi mi düşünüyorsun?" Kaşlarımı çatarak ona anlamayarak baktım. "Evet?" Bunu duyunca yerine çivilenmiş gibi hareket etmediğinde sinir kotamın doruklarında olduğunun haberi yoktu.

Derin bir nefes alıp sakin kalmak için yavaşça gülümsedim.

"Juyeon, sinir olmaya başlıyorum. Çekil," düz bir şekilde konuşup tehditkar olduğunu düşündüğüm gözlerimi ona diktim. "Hyunjae, kafana estiği gibi davranıyorsun. Ne biliyorsun bir bomba olmadığını?" İnanamayarak ona baktığımda gerçekten ciddi görünüyordu. Bu sondu, kendimi daha fazla tutamadım.

"Ne yapayım o zaman, ha? Sizin gibi sadece oturup kendiliğinden bir şey olmasını bekleyeyim? Kusura bakmayın ama bir şeyler değişsin diye beklemek size hiçbir şey kazandırmıyor! Ancak siz değişirseniz belki bir şeyler değişir-" içimde ki sinir balonuna sanki iğne batırmışlar gibi tüm öfkem açığa çıktığında ağzımı açmış gözümü yummuştum. Ben daha fazla onların bu görüşüne dayanamıyordum. Hepsi belki burada kalmak istiyordu ama olmaz, ben burada kalamazdım. Sadece oturup bir şeylerin düzelmesini beklemek nasıl bir salaklıktı böyle?

Ağzımı eliyle kapattığında elini çekmesine dair sözcükleri söylesem beni anlamadığına emindim. Bağırmaya devam ediyordum ama eli yüzünden söylediklerim ağzımdan boğuk çıkıyordu.

"Duyacaklar, sessiz ol!" Bağırdığında durup ona baktım. İlk kez sesini yükselttiğini görüyordum. Böyle demesi daha da sinirimi bozduğunda yüksek çıkan ses tonumu umursamadan konuşmaya devam ettim.

Juyeon bağırmasının bir işe yaramadığını anlasa da elini hala çekmemişti. Sesimin Chanhee ve Sunwoo'ya ulaşmasından korkuyordu anlaşılan. Tanrı aşkına, neden umursuyordu ki? Şu an ki durumda önemli olan bu muydu?

Elimi tutup beni odaya çektiğinde hızlı refleksinden dolayı ayak uydurmak zorunda kalmıştım. İçeriye girdiğimizde ayağıyla kapıyı da arkamızdan kapatmıştı. Eline vurup çekmesi için ittiğimde daha da güç uygulamıştı. Bağıracak gücüm kalmadığında susup öfkeli gözlerimle ona baktım. Öfke dolu gözlerim gözlerini öyle bir deliyordu ki bir an gözlerimden lazer çıkıyormuş gibi hissetmiştim.

"Sakinleştin mi?" Eline verdiği kuvvet azaldığında hafifçe eğilip gözlerime baktı, onay bekliyormuş gibi. Gözlerinde ki anlam veremediğim duygu irademi yakıp kavurduğunda bir şey demeyip başımı salladım. Elini yavaşça çekip dudaklarıma baktığında yutkundum. Bağırmak bile insanı yoruyordu demek ki bunu yeni keşfetmiştim.

Beni yasladığı duvardan aşağıya doğru kayıp dizlerimi kendime çektim.

Yorulmuştum. Hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak. Bir şeyler için boşa çabalamak insanı hayli yoruyormuş, bunu da yeni öğrenmiştim. Yalnız hissediyordum ama Juyeon'u gördüğümde bu hissim kayboluyordu. Eğik başımı kaldırıp önümde duran Juyeon'a baktım. Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerine doldurduğunda onu da yorduğumu düşünüp başımı tekrar eğdim. Çekip gideceğini düşünüyorken eğildiğinde başımı kaldırıp ona baktım.

İster istemez gözlerim dolduğunda ağzımdan kaçan hıçkırık yüzünden lanet edip dudaklarımı birbirine bastırdım. Aciz görünüyor olmalıydım. Boğazımda düğümlenen adlandıramadığım şeyle sesli bir şekilde yutkunmuştum. Juyeon kollarını açıp kirpiklerinin altından baktığında bir şey demeye gerek duymadan, çekinmeden kollarımı boynuna sardım.

Ağzımdan tekrar bir hıçkırık kaçtığında gülüşü kulaklarıma dolmuştu. Normalde olsa onu terslerdim ama bu sefer sadece daha da sarılmakla yetinmiştim. Dizlerimin üzerinde duruyor olmanın verdiği acıyla sızlansam da iç çekip bacaklarını açmış benim daha rahat oturmamı sağlamıştı.

Çaresizlik hissi düşüncelerime engel olduğunda hiçbir şey düşünemiyordum o an, ağlayamıyordum. Sadece ağzımdan hıçkırıklar kaçıyordu. Burnumu çekip boynundaki kollarımı gevşettim. Başımı omzuna yatırıp sordum.

"Sen beni anlıyorsun, değil mi?"

Merhabalar!!!
Böyle duygusal bir bölüm neden yazdım bilmiyorum ama ficin de ihtiyacı vardı be hep kaos olmaz 😓 BU ÇOCUKLAR NELERLE BAŞA ÇIKIYOR EYYY ANAM EYY evt.gaza.geldim.
Daha fazla delirmeden kaçıyorum ben ✋🏻

Gelecek bölüm için beklemede kalın!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top