"yanılgı"

.Taha.

Masada oturmuş hazırladığım dosyaları gözden geçiriyordum. İşin son saatleriydi ve sıkılmıştım. Eve gitmek istiyordum. Belki Dilan'la camiye giderdik akşam namazı için. Bunu düşünmek bile içimi rahatlattı. Kağıtlar o kadar da boğucu görünmemeye başladı. Ta ki Mehmet başıma dikilene kadar.

"Biliyordum." dedi.

Derin bir nefes aldım. Görmezden gelsem gider miydi? Gitmezdi. "Neyi biliyordun Mehmet?"

"Dilan-" der demez sözünü kestim. "Ne biliyormuşsun Dilan'la ilgili?" Sinirim sesimi titretmişti.

"Daha doğrusu Dila..." dedi.

Yerimden kalkarken sandalye devrilse de önemsemedim. Mehmet'in kolunu tutup hızla emniyet binasının dışına doğru yürüdüm. Merdivenleri inerken düşer gibi olsa da müsaade etmeden sürüklemeye devam ettim ardımdan. Bahçeye geldiğimizde kolunu geri çekti. "Yeter be!"

"Yetmez, konuş şimdi saçmalamadan." dedim ve ekledim. "Lafı uzatma."

"Dila'nın menajeri gelmişti emniyete. Biliyordum oğlum o zaman senin yanında olduğunu. Haber okumayan Taha Beyimiz magazin sayfalarından çıkmaz olmuştu. Neden bakmaya devam etmiyorsun? Yoksa gerek yok mu? Evinde oturup öylece seni bekleyen kadını araştırma gereği duymuyor musun?"

"Mehmet suratına yumruğu yemene az kaldı. Sürülme pahasına yaparım bunu biliyorsun değil mi?"

Güldü. Sigara içmekten sararmış dişleri ve kesik kesik çıkan nefesinden iğrendim. Bir insanın içi de dışı da kötü olabilir miydi? Mehmet bunu başarmak için çabalıyordu. "Bence bakmalısın magazine. İlgini çekecek şeyler var."

"Def ol git lan gözümün önünden. Salak salak konuşuyorsun, ben de adam sanıp dinliyorum."

"Pişman olacaksın bu sözlerine." dedi ve gitti. Biraz daha dursa yumruğu yiyeceğini biliyordu.

Binanın arkasına yürüdüm koşar adımlarla. Orada insan yoktu. Sakinleşebilirdim. Bir banka oturdum ve bildiğim surelerden birkaçını okudum. Olmuyordu, okuduklarım dilimden ruhuma sirayet etmiyordu sanki. Telefonu çıkarıp arama bölümüne 'Dila' yazdım. Bunu gerçekten yapıyor muydum? Daha bugün çıkmış haberler vardı. En üsttekine tıkladım. Okuyordum ama iki yıl öncesinde olduğumuzu düşünmeye başlamıştım. Silver ve Dila aynı haberde geçeli uzun zaman olmuştu ve yazanlar o zamankine çok benzerdi.

Dila'nın büyük bir değişim yaşadığı, tesettüre girdiği ve bu geçen süreçte Silver'in onu desteklediği, gizli şekilde ilişkilerini sürdürdükleri hatta evlenmiş olabilecekleri yazıyordu. Hepsi saçmalıktı. Dilan benim eşimdi ve yaşadığı değişime şahit olan, yanında olan bendim. Fakat birbirleriyle konuştukları fotoğraf o kadar netti ki Dilan'ı peçesine rağmen gözlerinden seçebiliyordum.

Gözlerinden anlamaya çalıştım ne dediğini. Fotoğrafı büyüttüm. Gereksizdi. Hiçbir şey anlayamazdım. Gerçeği Dilan'dan öğrenmeliydim. Aramayı düşündüm fakat vazgeçtim. Eve gidip yüz yüze konuşmalıydım. Tam o sırada telefonum çaldı. Bir numaraydı. "Efendim?"

"Taha, nasılsın?"

"Kimsiniz?" dedim.

"Pınar ben."

"Allah'ım hepsi birden geliyor başıma."

"Anlamadım." dedi.

"Anlamazsın. Ne var, niye aradın?"

"Magazindekileri görmüşsündür." Mehmet'e olan sinirimi haber yüzünden sanmasını istemediğim için sessiz kaldım.

"Dila, Silver'le görüştüğünü saklamamı istemişti ama olan olmuş. Lütfen ona bu konuda yüklenme."

Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Konuşmaya devam ediyordu ama kimin umrunda? İnce sesiyle kurduğu cümleler kulağa o kadar nazik geliyordu ki anlamlarını anlayana kadar.

Eve gitmek için mesainin bitmesini beklemedim. Uzun süredir disiplinli çalışmam bu küçük hatamı örtmeliydi. Ya da ne önemi vardı ki? Umrumda değildi.

Zihnimde saplanıp kalmış düşünce geri kalan her şeyi bastırıyordu. Şu kısacık zamanda yaşadığım şeye anlam yüklememiştim. Sağlıklı bir zihnin düşünüp saçma bulacağı kısımlara bile öylesine inanmıştım ki eve gidene kadar geçen zamanı hatırlamıyorum.

Ve işte buradayız. Dilan'ın sarıldığı omuzlarıma dökülen iki damla yaşı bana hatıra kalır diye saklamak istediğim anda. Sarıldığı Taha'yla evlendiği Taha'nın farklı kişi olduğunu fark ettiğimiz anda. Bir şeyleri yanlış yapmanın geri alınamaz bozunma noktasında. Omuzlarımdayız. Taşıyamıyorum artık onları. İki damla yaş fazla geliyor.

Dilan geri çekilirken tutup tekrar sarılmak istiyorum. Yapmıyorum. Bu ilişkide yapmak ve söylemek isteyip gerçekleştirmediğim bir dolu şey aklıma geliyor.

Taha diye yazılır, korkak diye okunur.

Yüzüne bakıyorum. Yüzüme bakmıyor. Yabancı birini görmekten mi korkuyor? Üç tane adam var sanki karşısında. İlk tanıdığı, inancı olan ve ilkinin bile yapmayacağı hataya düşmüş üçüncüsü. Altı tane gözle karşılaşmaktan korkuyordu.

"Tüm kızları sildim Taha, hepsini. Yolda görüp neredeyse boynuna atlayacak iki tanesini bile görmezden geldim. Benden önce diye değil, inancından önce diye. Eskiden nasıl bir adam olduğun umrumda değil. Bu kendime yara saydığım bir şey de değil. Senin yaşına kadar inanmamış olsaydım daha fazlasını yaşamış olabilirdim. Ama yaşamadım. Sana bunu söyledim. Yaşamadım. Hayatımın altı üstü yok, hepsi senden ibaretti. İlk söylediğimde inandığını sanmıştım. İnanmamış olsan bile geçmişteki yaşantımla ilgiliydi bu. Ama sen şimdi karının karşısına geçmiş onu başka bir adamla ol-"

"Dilan öyle değil."

"Cümlelere dökerken reddetiğin şeye nasıl inandın?"

Cümlelere dökmemiştim çünkü. Düşünmemiştim. Kanmıştım. Hiçbiri geçerli sebepler değildi. Aklanamayacağım işe kendi isteğimle batmıştım.

Akşam ezanı okunmaya başladı. İkimiz de sessizce oturduk bitene kadar. Ve bittikten bir süre sonraya kadar.

"Bugün ayrı ayrı kılalım."

Bu cümlenin başka anlamlara gelmemiş olmasını istedim. Bugün ayrılalım. Bugün ayrı uyuyalım... Gözlerim dolduğu için yüzüne bakamadan başımı salladım. Düşen yaşı hızla sildim. Ağlamam anlamsız olurdu onun gözünde. Keza benim gözümde de.

Uzun süredir akşam namazlarını beraber kıldığımızdan sessizce kılmak garip geldi. Selam verdikten sonra arkama dönüp baktığımda gülümserdi, ben onu da kaybetmiştim. Bile isteye.

Namazdan sonra secdeye kapanıp dua ettim kendim için. Öfkelendiğimde mantıklı düşünemeyişim imanımı sorgulamama sebep oldu. Allah'ı zikredip sakinleşmek yerine kalp kırmayı seçiyordum. Oluruna bırakıp Allah'a güvenmek yerine olmayacak tepkiler veriyordum. Bunlar secdeden uzun süre başımı kaldırmamama yetti.

Yan odada Dilan ne için dua ediyordu? Benim gibi bir kocası olduğundan sabır mı diliyordu yoksa kurtulmak için mi açmıştı ellerini? İkisi için de haklıydı.

Seccadeyi katlayıp rafa koydum. Dilan'ın yanına gitmek istiyordum fakat gidemiyordum. Ayaklarıma bağlanan ipleri düğümleyen bendim aslında. Bu yüzden Dilan'ın gelmesini bekledim. Gelmedi. Karanlık odada öylece oturup yaptıklarımla ve söylediklerimle tekrar tekrar yüzleştim. Öyle ki yatsı ezanı okundu.

Namaza durmak için seccadeyi sereceğim sırada Dilan geldi. "Beraber kılalım mı?"

Nasıl bu kadar affedici olabiliyordu? Nasıl yüzüme bakabiliyordu? Üç tane yüzüm vardı benim, hangisini görüyordu bakarken?

"Olur." dedim.

Kıldığım en uzun namazdı sanki. Bin yıl sürmüştü. Başka şeyleri düşünmekten namazı yanlış kılarım diye korkuyordum. Tüm dikkatimi vermeye çalışarak kıldım. Selam verdiğimde alışkanlık üzere dönüp Dilan'a baktığımda başını kaldırmadı. Parmaklarıyla, yüzüğüyle oynuyordu.

Tesbihat bittikten sonra yerimden kalkamadım. Dilan'ın gitmesini ve beni gözleriyle cezalandırmamasını istiyordum. Ne bencillik ama! Fakat gitmedi. seccadenin üzerinde oturduk bir süre. Sonra önüme gelip oturduğunda koridorun ışığıyla aydınlanan yüzünde kan çanağına dönmüş mavi gözlerini gördüm.

Elimdeki tesbihi alıp kendi tesbihiyle birlikte kenara koydu. Gözlerini omuzlarıma dikip öylece baktı. Yüzüme bakmak isteyip bunu yapamadığı belliydi. Hangisine bakacağına karar veremiyordu belki... Bu yüzden iki damla yaşıyla çökmüş omuzlarımda arıyor olmalıydı eşini.

"Senden ayrılmayacağım. Bu yaptığın başkası için çok büyük bir şey olabilir ama seni bir hatanla değerlendiremem. Uzun bir sürecin sonucuydu sözlerin. İlk adım şöhret hayatımın getirdiğini düşündüğün ilişkilerdi ve o dönem bunu dert edecek bir adam değildin. İkincisinde evlenmiştik ve ilk söylediğimde inandığını düşünsem de inanmamıştın, bence öyle bir şey olsa da görmezden gelebileceğini düşünmüştün. Üçüncüsündeyse..." Sesi kısıldı ağlamadan önceki son demlerinde olduğu gibi fakat ağlamadı. "Onu anlamaya çalışsam da bir türlü anlayamıyorum. Biliyorum aklındaki her şeyi söyleyemiyorsun ama bu konu farklı, ne olduysa her şeyi söyle ki zihnimde seni aklayabileyim."

Uzanıp yanağına düşen yaşı silecektim ama elim yetişmedi dizimin dibinde oturan kadına.

"Haberi gördüm ilk." dedim görmeden önceki âna dönme isteğiyle. "Sana soracaktım eve gelince. Pınar aradı sonra. Silver'le görüştüğünü saklamasını istediğini söyledi."

"Nasıl böyle bir yalan söyler ya... Gerçi benim tanıdığım Pınar bu yalanı söyleyebilecek birisi de benim tanıdığımı sandığım Taha, bu yalana inanacak birisi değildi. Üstelik gelip yüzüme söylediklerin... Sindiremiyorum hâlâ Taha. Yutamıyorum, boğazımdan geçmiyor sözlerin. Sen nasıl söyleyebildin anlamıyorum."

Cevabım var mıydı? Kelimelerle kurabileceğim ve haklı olabileceğim... Herhangi bir savunma yapamazdım. "Ya fotoğraf?" dedim son umut kendimi aklayabileceğim zerre ararken.

"Pınar'la düzenli olarak görüşüyordum. İslam'dan, değişme sebebimden bahsediyordum. Sanıyordum ki merak ettiği için dinliyor. En son görüşmemizde o adam geldi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken çekmişlerdir. O an çekildiğimizden haberim yoktu. Eskiden iş için beraber çalışıyor olsak da görüşmek istediğini söylerdi, reddetmiştim. Pınar onu da kandırmış olmalı."

"Bunlar olduğunda bana söylemeliydin." Bu çırpınışlarımın son hamlesiydi.

"Git adamı döv diye mi? Çözüm odaklı değilsin ki. Bir sorun olduğunda öfkenle hareket ediyorsun. Ve o öfke boğazında bekliyor her an patlamak için."

"Beni affetmen ne kadar zamanını alır?" dedim son umudumla.

"Sence bu affetmemiş halim mi?" dedi birbirine değen dizlerimize bakarken.

"Nasıl, nasıl af..." devam edemedim.

Elimi alıp karnına koydu. "Seni affettiğim için pişman olmamamı sağla Taha, bana ya da çocuğumuza karşı."

Yüzüne bakabildim tüm suçluluğuma rağmen. Ne kadar affettiğini söylese de kırgın gözlerinde üçüncü birinin varlığını gördüm. Benim diğer yüzlerim değildi.

.

Dilan'a şaşırabilirsin. Bu kadar çabuk affetmek mümkün mü ya da affedilmeyi gerçekten hak ediyor mu... Kim bilir ki yaşayandan başka? Yazarken ben de bilmiyordum.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top