"çıkmaz"
.Taha.
Artık günleri saymayı bıraktım. Kaç gündür evli olduğumuzla, ne zamandan beri tanışık olduğumuzla yahut aramızdaki yaş farkıyla ilgilenmiyordum.
Yaşamın bambaşka bir yüzüne tanık oluyordum. İman ettikten sonra bile hayatım bu denli değişmemişti. O demlerde de yalnız olduğumdandı belki.
Dilan'la başında olduğumuz iman yolculuğunda bir adım ilerisi için gayret ediyorduk. Aynı evde, başka odalarda saatlerce çalışıp birbirimizi özlediğimiz bile oluyordu.
Bir gün Sarp: "Bu sendeki iman lezzetini kıskanıyorum. Taptaze, canlı bir ateş gibi. Sahip çık ona, bu kadar büyükken alevler, sönmesine izin verme." demişti. Onun için çabalıyordum. Çabalıyorduk.
Bir gün Dilan'la kahvaltı ederken bunu dile getirdim. "Özledim seni."
Nazik bir şekilde tuttuğu çay bardağını bırakıp bana baktı. Gülümsedi -gülümsemesine hâlâ alışamamıştım. "Sarp abiyi benden çok görüyorsun." Durdu, biraz düşündü. "Ama ne var biliyor musun? Camideyken, ilim öğrenirken daha çok yanımdasın. Varlığını benimseyebiliyorum. Senin evinde saklandığım günleri hatırlıyorum da yan yana otursak da uzaktaydın. Böylesi hayırlıymış."
Uzanıp parmaklarımı parmaklarına kenetledim -tenine dokunmaya da alışamamıştım hâlâ. "Bana karşı bir şey hissetmiyordun çünkü. Senin için sığınaktım sadece."
Sessiz kaldı. Üzüldüm işin aslı. O zamanlarki çırpınışıma mı ondan karşılık göremeyişime mi bilmiyordum. Dilan'a belli etmemek için eğilip tabağımdakilerle ilgilenmeye başladım.
Çeneme dokunmasıyla başımı kaldırdım. Parmak uçlarını sakalımda gezdirdi. Tutup öpmek istedim fakat minik üzüntüm engel oldu buna.
"O kadar anlayışlıydın ki bana karşı. İşe gittiğin bir gün oturup hıçkırarak ağlamıştım. Kimseden senin gösterdiğin kadar ilgi görmemiştim. Sevgi veya şöhret için fark etmez. Annemle babam boşandıktan sonra ikisinden de uzaklaştım, bir suçlu aramıyorum. İçimde hep bir boşlukla yaşadım seninle tanışana kadar. İlgi görme isteği de, aşk de veya şehvet de; sana karşı içimde bir duygu olmadığını söyleyemezdim. Ama tanımlayamazdım. Şimdi de yapmam bunu. Hissettiklerinin aynısını hissettiğimi bil, eşin olmayı istediğimi bil yeter. Hepsi bu kadardı. Bir daha bu kadar uzun açıklamalar yaptıracak kadar alıngan bakma bana."
"Ben mi alıngan bakıyorum?"
"Hem de nasıl?"
"Nasılmış bakalım?" derken yerimden kalktım. Belinden tutup sandalyeden kaldırdığımda ufak bir çığlık attı.
"Biraz daha bağırırsan Sarp görümcelik yapmaya gelecek." Bunun üzerine kucağımda Dilan'la kendi sandalyeme otururken sessiz kaldı.
"Ben de Sarp'ın rolünü düşünüyordum bizim ilişkimizde, evet kesinlikle bir görümce."
"Ya," dedim saçlarını omzundan geriye atarken. Kısa saç yakışsa da uzun halini özlemiştim. Berrak bir gölü andıran mavi gözlerine baktım durup dinlenerek.
"Bu gözlerini tutmalı senin/ tutmalı yeminler nişanlar/ saklanmış vadilerine derin/ yıkanmış derin sularından."
Baktı öylece. Onun için yazdığım satırların onun için olduğunu anlayamadı bir süre. Yüzüne çizgi çizgi dağılan merak diline dökülmeden benim söylememi bekledi.
"Söz yazmak senin işindi, kelimeler senin işindi. İşine karışmak gibi olmasın ama hanımıma yazdım bu satırları."
Parmaklarını sakalıma değdirdi, saçlarıma. Bir tüyü okşar gibi dokundu. Konuşmak veya bir şeyleri kelimelere dökmek anlamsızdı o an için. Duyguları tanımlamak, hislere haksızlıktı.
"Devamı var mı?" dedi.
"Henüz yok."
Omuzlarını silkti. "Sevdim."
"Şiiri mi?"
Omuzlarını yine silkti.
"Belki şu duvar da beni seviyordur ama dili yok işte, olsa söylerdi." dedim. Alınganlık etmek için doğru bir an değildi. Tüm büyüyü bozuyordum. Fakat bu kısa bir ânın değil uzun bir sürecin çırpınışıydı.
"Taha,"
"Hım..."
"Koridordaki yaptığın resim var ya..."
"Evet,"
"Sen işe gittiğinde uzun uzun bakıyordum ona. Başta sana dair izler arıyordum. Bir süre sonraysa kendimi görmeye başladım." "Bu yetmez mi?"
Yeterdi elbette fakat cevap vermedim. Onun bana söylemediği tek şeyin sevgisi olmadığını fark ettim çünkü.
Elimi koluna sarıp baş parmağımla izlerin üzerinden gittim. Değdiğimde canı yanar diye korkuyordum yıllanmış olsa da yarası. Neden onunla gerçek anlamda oturup konuşmamıştım ki bu konuda? Sadece yaptığı iş olamazdı onu derinden etkileyen.
Sormak istemedim o an. Anlatmaya hazır olmasından çok anlamaya hazır değildim. Rengarenk vitrayların ardından görüyordum yaşamı o demlerde.
Pişmanlıktan ziyade kızgınım kendime. Bu satırları yazarken yan odasında ondan kilometrelerce uzak olmak harlıyor kızgınlığımı. Fakat ona değil, kendime.
...
Kapının önünde durdum fakat kilidi açmak istemiyordum. Dilan açıp bana gülümsesin diye zili çalmayacaktım. Derin bir nefes aldım.
"Eski aşk küllerinden mi doğuyor?"
Kapıyı açtım. Ayakkabıları çıkarıp girdiğim ev, girişte montumu astığım vestiyer, duvardaki resim... Hepsi yabancı geliyordu. Silahımı çıkarıp dolabın üzerine koydum. Bugün silaha bakarak düşündüklerimden utanıyordum fakat kendimi haksız çıkaramıyordum.
"Ünlü oyuncunun inanılmaz değişimi şaşırttı."
Dilan'ın nerede olduğunu biliyordum. Salondaki berjerde elindeki kitabı dizlerine koyup uyumuştu. Ona doğru yürürken hareketlerim her günkü gibiydi fakat zihnim bambaşkaydı. Bu haline ben bile şaşırıyordum.
Dizinin üzerine açık halde koyduğu Yeryüzü Blues'u kapatıp kenara koydum. Bir kabustan uyanır gibi aniden gözlerini açtı.
"Taha,"
Yüzüne onu sevdiğim gözlerimle bakmaya çalıştım. Onu sevdiğim ellerimle tuttum ellerini, çok uzun sürmedi bıraktım.
"Ne oldu?" dedi sevdiğim sesiyle.
" 'Ne oldu?' Bunu ben sormalıydım."
Omuzları dikleşti. Oturuşunu düzeltti. Sakinliğime tezat bir telaşa kapılmıştı. "Tam olarak ne bildiğini öğrenebilir miyim?"
Söylediğiyle beraber sakinliğimi koruyamayacağımı fark ettim. "Ne bildiğim mi? Dilan saçma sapan sorular sorma. Bilen ben değilim sadece. Herkes. Herkes senin Silver midir çakıltaşı mıdır, her ne haltsa, o adamla tekrar birlikte olduğunu konuşuyor. Büyük değişimine rağmen aşkınız hiç tükenmemiş!"
"Taha ne diyorsun?"
Yerinden kalktı. Yanıma oturdu. Ellerimi tutmaya çalıştığında tereddütsüz ayağa kalktım.
"Dilan sabahtan akşama kadar kitaplara gömülüp dünyadan uzaklaştığını sansan da yediğin haltları takip eden, yazan, yayınlayan insanlar var. Gerçek dünyaya hoş geldin!"
"Taha ne olduğunu anlamama izin ver. Anlat ya da öğrenmem için biraz bekle."
"Hay hay Dilan Hanım. Nereye koyduğunuzu bile unuttuğunuz telefondaki milyon tane çağrımı da görürsünüz böylelikle."
"Taha..." dedi gözleri çoktan dolmuşken.
Pişman oldum tüm sözlerime. Delicesine pişman oldum hiçbirini geri alamayacakken.
Yanımdan geçip gitti. Bir süre düşünemeden sadece öfkemle kaldım. Elinde telefonla çıkageldiğinde sakin bir adam görsün isterdim fakat mümkün olmadı. Yüzündeki kırgın ifadeye sinirlendim en çok da.
"Kandırmış... Yalan söylemiş tüm o süre boyunca." dedi.
Başını çenesinden tutup kaldırdım. İşte sevdiğim Dilan, işte yüzü. Fakat zihnimdeki farklı birisi mi? Ben aslında başka biriyle mi evliyim? "O adam mı kandırdı seni? Ne söyledi?" dedim. Tüm öfkem gözlerindeki buğulu bakışla silindi. Her ne olduysa onu da kendimi de çekip çıkarmak istedim. Kurtarmak istedim bizi, onun enkazından.
"Dilan bir şey söyle."
"Pınar," dedi. "Pınar'la görüşüyordum bir süredir."
"Bir süredir?"
"Evlendikten sonraydı. Tam zamanını hatırlamıyorum."
"Neden görüşüyordun? Taksit taksit anlatma şunları."
"Merak ettiğini söyledi. Neden değiştiğimi, dinimi... Anlattığımda hayran olmuş gibi bakıyordu. Yardımcı olabilirim sanmıştım. Oysa gazateye röportaj vermiş."
"Doğru mu yazanlar?"
O an gözlerinde cam misket gibi cansız bir bakış gördüm. Yanılmıştım. İğrenç bir adamdım. Dünyanın en nefret edilesi varlığıydım. Çünkü öyle baktı gözlerime.
"Tekrar sor."
"Özür dilerim Dilan ben-"
"Tekrar sor."
"Dilan..."
Kollarını boynuma doladı. Beklemediğim tavrıyla afalladım. Karşılık vereceğim sırada şunları söyledi: "Sarıldığım adam keşke sen olsaydın."
...
Bu hikaye daha fazla özeni hak ediyor. Fakat ben olmasını istediğim, olmaya başladığında artık o kadar da istemediğimi fark ettiğim o kadar çok an yaşıyorum ki... Düzensiz duygularıma, birbirini tutmayan hallerime öyle zor geliyor ki başlanan herhangi bir şeyi sürdürmek, bitirmek... Bunun sancısıyla yaşamama göz yumarak ve yarım yamalak hikayeme hâlâ şans tanıyarak... aslında buna şaşırıyorum. Hâlâ buradaysan teşekkür ederim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top