20
Melissa oturduğu sandalyede bir kukladan farksızdı. Hafif yan yatmış başıyla avucunun içinde dalgalanan sarı kırmızı alevleri izliyordu bir süredir. Ateşe verdiği küçücük bir emir onu bu porttan malikaneye geçirmeye yeterdi. Yine de tek kelime dökülmemişti dudaklarından bir saattir. Neyi beklediğini bile bilmeden bekliyordu. Kapının ardındaki melez sadece bir kez içeri girmeye çalışmış, Melissa'nın gözlerine baktığındaysa onu kendi haline bırakmaya karar vermişti. İçeride gözünü kırparak seni yok edebilecek bir canavar otururken portun çalışıp çalışmaması kimin umurundaydı ki. Çocuğu tehdit etmemişti bile Melissa. Güç kullanmamış, üstüne salabileceği karanlıktan ufacık bir parça bile göstermemişti. İtibarı onun yerine tüm bu gereksiz işleri hallederken çabaya gerek yoktu.
Saatler önce onu tamamen ele geçiren karanlık bir süre önce çekildiği gölgelerin arasında sessizdi şimdi. Ama Melissa istese o zehre anında ulaşabileceğini biliyordu. Damarlarına kıvrılıp uykuya yatmış bir yılan gibiydi gücü. Mantığın sesi kafasının içinde bas bas bağırırken Melissa içten içe o yılanın yeniden uyanıp onu tüm düşünceleriyle birlikte yutmasını arzuluyordu. Gerçeklerle yüzleşmek kendini lanetin kollarına bırakmaktan çok daha zordu. Hissettiklerini yalanlayabilir, diğerlerine yaptığı gibi kendini de kandırabilirdi. Ama bu, Aslan'ın annesinin kalbinde açtığı yarayı asla iyileştirmeyecekti. Şeytan'ın dokunuşuyla içine akan sıcaklığı silmeyecek, Melissa'nın bir kez daha o huzura ulaşmak için yaşadığı açlığı doyurmayacaktı.
Bakışları parmakları arasında neşeyle dans eden ateşe döndü bir kez daha. Kafasının içindeki sevimsiz koronun aksine alevler huzur vericiydi. O sabah On Üçlerle karşılaşmanın başına gelen en kötü şey olduğunu düşünmüştü Melissa. Sonrasında Aslan'ı tamamen kaybedeceğini, kendini öldürmeye kalkacağını ve onu kurtaranın Şeytan olacağını bilemezdi elbette. Hiçbir zaman ona ait olmamış bir hayatın pazarlığını yapıp durmuştu boş yere. On Üçler el koymasa kendi kontrolsüz gücü yaşamını bitirecek ya da Şeytan tırnaklarını geçirip onu zincire vuracaktı. Son onun için hep belliydi aslında. Yalnız, karanlıklar içinde bir ölüm... Bu da geriye tek bir soru bırakıyordu. O kaçınılmaz son geldiğinde kimin tarafında olacaktı Melissa? Kimin ebedi tutsağı olmayı seçecekti? Kime feda edecekti kendini?
Hiçbir şey değilse de bugün olanlar göstermişti ki Aslan'la birlikte olduğu bir gelecek eski hayatına dönmesi kadar imkansızdı. Asla kendini tam olarak kontrol edemeyecekti Melissa. Gücü giderek daha da artacak, sonunda değer verdiği herkesle birlikte bu dünyayı yerle bir edecekti. Onu bu sondan koruyabilecek tek varlıktı Şeytan. Şu zamana kadar diken diken etine batan gücün nasıl da bahar kokabileceğini onun kollarında yaşamıştı Melissa daha saatler önce. Ama... içindeki insanlık hala oradayken öylece Şeytan'a bırakamazdı kendini. Bu muhtemelen onun için en kolay, en cezbedici kurtuluş olduğu halde hem de.
Bu da geriye tek bir alternatif bırakıyordu. Sevdikleri için, dünya için, ondan sonra bir gelecek olabilmesi için Melissa ona biçilen kaderi izlemek zorundaydı. Meleklerin yanında, melezlerin arasında Şeytan'la savaşıp dünyayı kurtaracağına inandığı bir zaman olmuştu. Malikanedeki odasının güvenli duvarları arasında Aslan'la el ele bir zafer hayal etmek çok kolaydı. On Üçlerle karşılaşmasa bu sahte masalların içinde kaybedebilirdi kendini. Oysa artık biliyordu. Sırf Melissa değil, çevresindeki herkes boşa kürek çekmişti bunca zaman. Tanrı'nın bambaşka planları vardı onlar için. Kitabın sonunu yazabilecek tek bir güç vardı ve Melissa istese de istemese de o gücün bir parçasıydı artık.
Derin bir nefes aldı. Gözleri kapanırken sessiz bir komut vermişti ateşe. Anında kucakladı karanlık onu. Bedenini milyarlarca parçaya bölüp tek tek okşadı ve sonra yeniden bir araya getirdi. Londra'daydı bir kez daha. Portun tanıdık duvarlarına bakarak birkaç saniye geçirdi sadece. Sonra kendini dışarı attı ve acele etmeden hastaneye yürüdü. Morgun rahatsız edici bir soğukluğu vardı; ama gizli geçitten tünele girdiğinde aşina olduğu orman kokusu huzursuzluğunu yumuşatmıştı.
Karanlığa rağmen malikaneye açılan kapıya doğru emin adımlarla ilerliyordu Melissa. Kaygılı sesler kulaklarına ulaştığında yolun yarısından fazlasını geçmişti. Önce bir oğlan belirdi gölgelerin arasında. Ve ardından üç tane düşmüş daha... Anında büyüyen gözleri ve yüzlerindeki dehşetin nedeni Melissa'yla karşılaşmış olmaları olabilirdi. Herkes için bir yaratıktı o ne de olsa. Ama "Melissa!" dedi öndeki çocuk heyecanla. "Sen... döndün! İyisin! İyisin değil mi?" Melissa başını hafifçe sallar sallamaz oğlan arkasını dönüp peşindeki diğer düşmüşlerle birlikte malikanenin bahçesine koşmuştu. Onun diğerlerine bağırdığını işitti Melissa az sonra. "Melissa döndü! Onu bulduk! Geri geldi!"
Bir an arkasını dönüp kaçmayı, gecenin karanlığına karışıp kaybolmayı düşündü Melissa. Ama ayakları ona ihanet edip bahçeye doğru ilerlemişti. Bu saatte malikanenin önüne yayılmış onlarca düşmüşe bakılırsa sıradan bir gece olmadığı açıktı. Nedense üzerine çevrilen her bakışta bunun kendiyle ilgili olduğuna biraz daha emin oluyordu Melissa. Ve sonra koşarak üzerine gelen Tobias'ı görmesiyle tüm şüpheleri silindi.
"Melissa!" diye bağırmıştı çocuk. "Sen neredesin ha? Ne-re-de-sin?" Onu kollarından yakalayıp sarstığında tüm yumuşak tavırlarına rağmen Tobias'ın ilahi bir varlık olduğunu bir kez daha idrak etti Melissa. Ve o ilahi varlık korku dolu gözlerle ona bakıyordu. "Sana bir şey oldu sandım! Hepimiz sana bir şey oldu sandık!"
Melissa dikkatle oğlanı izledi. Meleği böyle kaygılandıran Aslan'dan duyduğu korkunç hikâye de olabilirdi, Melissa'nın dünyada yarattığı yıkım da, Şeytan'la geçirdiği zaman da... Onun neyi ne kadar bildiğini anlamak istiyordu Melissa; ama Tobias düşüncelerine girmemesi için zihnini ona kapamıştı. Neyse ki sorunun cevabı koşarak üzerlerine doğru geliyordu o an.
Kendini mantıklı davranmaya ikna ettiğini düşündüğü halde kalbinin çarpmasına engel olamadı Melissa. Aslan... buradaydı. Melissa'nın ona, ailesine yaptığı korkunç şeyden sonra, yine de buradaydı. Aralarındaki mesafe kapanır kapanmaz onu kucaklayıp kolları arasına almış, eli anında Melissa'nın başını göğsüne bastırmıştı. "İyisin," dedi nefes nefese. "İyisin. İyisin. İyisin." Onunla konuşmuyor da Tanrı'ya şükrediyordu sanki.
Dudakları kızın saçlarına buseler bıraktı, burnu emin olmak için kokusunu içine çekti. Her hareketiyle Melissa'nın zar zor kurduğu dengesini temelden sarstığının farkında değildi. Sonunda Aslan yüzünü elleri arasına aldığında ne kadar direnirse dirensin ona hep delice âşık olacağını anladı Melissa. Karşısındaki altın gözler de tenini okşayan parmaklar da hiçbir zaman Şeytan'ınki gibi bir huzur vermeyecekti hasta ruhuna. Ama onu deliliğin sınırında tutan bir kancaydı Aslan. Yönünü her kaybettiğinde ışıl ışıl parlayan bir fenerdi.
Etraflarını sarmış, merakla onları izleyen melekleri unutmak ve sadece Aslan'ı öpmek istedi Melissa. O gün hiç olmamış gibi davranabilirlerdi. Ölüm aralarına girmemiş, dünya biteyazmamış, Melissa son noktayı koyacak anlaşmaya imza atmamış gibi... Gerçek dünyaysa giderek çemberi daraltıyordu etraflarında. Önce Gloria'nın sesi kırdı onları yalanlarla koruyan görünmez kalkanı. Sonra kadının ve Yosef'in görüntüsü girdi resme. Böylece Melissa bir kez daha tüm imkansızlıklarıyla yüz yüzeydi. Kendini geri çekti ve kalbindeki acıyı azıcık bile yansıtmayan duygusuz bir sesle "Ada?" diye sordu.
Aslan sorunun direkliği karşısında irkilse de hızlı toplamıştı kendini. "Ada iyi," dedi hemen. "Toparlanacak." Bir şeyler daha söylemek için kıvranıyordu. Bu senin suçun değildi Melissa. Sorun yok Melissa. Hepsi geride kaldı Melissa. Tüm bunlar koca yalanlar olmasa çoktan sevdiği kızı rahatlatmıştı Aslan. Acı çekiyordu gırtlağına takılan her kelimeyle. Benzer bir duygunun Melissa'nın dilini damağını kuruttuğunun farkında değildi muhtemelen. Bambaşka kelimeler kızın dudaklarını terk etmemek için direniyordu eş zamanlı. Özür dilerim. Benim hatamdı. Annen haklıydı. Sıradan sözcüklerin farklı kombinasyonlarla bir araya gelip her defasında dile dökmesi imkânsız alternatifler oluşturması ne kadar zalimdi.
Neyse ki ağızlarını açamadan Gloria yanı başlarında bitmiş ve ikisini de bu işkenceden kurtarmıştı. Diğer herkes gibi katlanılmaz bir kaygı vardı kadının suratında da. Hemen arkasında duran Yosef'in ve Aslan'ın malikaneye girmesine izin verdiğine göre Melissa'nın başlarına açabileceği beladan gerçekten korkmuş olmalıydı.
"Neredeydin Melissa?" dedi endişesini gizlemeden. Her zamanki kontrollü tavrı bugün emanet bir elbise gibi omuzlarından dökülüyordu. Bunu fırsat bilip kadının düşüncelerine sızmayı denedi Melissa. Elbette uçsuz bucaksız bir boşluktan fazlasına ulaşamamıştı. Tobias sağlam bir kale duvarıysa Gloria kalenin ta kendisiydi. "Neredeydin?" diye üsteledi.
Melissa susuyordu. Gerçekleri anlatamazdı, ama düşmüşlerin ve melezlerin en güçlü liderleri karşısındayken tam olarak yalan da söyleyemezdi. Hiçbiri o istemedikçe onun düşüncelerine giremeyecek olsa da bir şeyler sakladığını anlayabilirlerdi. O yüzden Melissa'nın bakışları meleklerin liderinden Yosef'e, sonra Tobias'a, diğer meraklı gözlere, en sonunda da Aslan'a kaydı. Ve sonra "Kendimi kaybettim," dedi dürüstçe.
Etraflarındaki kalabalığa bir uğultu yayılırken onun kolunu tuttu Aslan. "Ne oldu Melissa? Evden o halde çıkıp gittin. Peşinden gelmek istedim. Geldim de. Ama önce..." Sıkıntıyla nefes verdi. "Ada'yı hemen bırakamadım ve sen... o arada çoktan kaybolmuştun. Arkanda bıraktığın izi takip ettim. Gidebildiğim yere kadar ilerledim ama..."
"Gücümü kontrol edemedim," dedi Melissa Aslan'ın devam etmesine izin vermeden. En azından sesinin özür diler gibi çıkmasını ummuştu; ama hayır, duygusuz kelimelerdi dudaklarından dökülenler. Sonra Gloria'ya baktı. "Öfke beni delirtti. Bir süre nereye gittiğimi bilmeden koştum. Bir arabaya bindiğimi hatırlıyorum. Kaza yaptık sanırım. Sonrası çok... bulanık. Gözümü açtığımda bir binanın çatısındayım. Kendime gelince de bir port bulup buraya döndüm."
Bu başı ve sonu olmayan bir hikâyenin en önemsiz detaylarıyla okuru oyalamaya benziyordu. Ne o sabah onunla yüzleşen On Üçlerden ne Şeytan'dan ne de herkesin kaderini değiştirecek kararından bahsetmişti Melissa. Ama sözlerindeki doğruluk dikkatle onu süzen gözlerin itiraz etmesini engelliyordu.
"Peki nasıl durdurdun?" diye sordu Tobias. "Arkanda bir enkaz bırakmışsın Melissa. Kontrolünü o kadar kaybettikten sonra nasıl kendini zapt edebildin?" Melek çocuğun bunu merak etmesi normaldi elbette, ne de olsa onca ay boyunca bir canavarı ehlileştirmesi istenmişti ondan. O yüzden Melissa "Durduramadım." dediğinde beti benzi iyice attı. "Durduramadın mı?"
Başını iki yana salladı Melissa. "Kontrol etmeyi denedim. Bana öğrettiğin her şeyi denedim Tobias. Olmadı. Çok canım yanıyordu. Dayanamayacağımı düşündüm. Beni bayıltan bu oldu sanırım. Kendimden geçtiğimde de gücüm benimle birlikte uykuya yattı belki. Bilmiyorum. Uyandığımda hepsi bitmişti."
Sessizlik. Melek lider dahil herkesin aklında milyonlarca soru bırakmıştı Melissa. Açıklamaları yokluğunda kurulan komplo teorilerinden daha can sıkıcıydı şüphesiz. Gücünü kontrol edemeyen, ne yaptığını bilmeden başı boş dolaşan bir canavar olduğunu kanıtlıyordu bugün olanlar. Ya da Aslan'ın annesinin söylediği şekliyle bir yaratık olduğunu... Kimse güvende değildi o etraftayken.
Tam da bu yüzden "Herkes odalarına dönsün." diye buyurdu Gloria bir anda. Konuyu böyle bir kalabalık önünde irdelemek istemiyordu daha fazla. Bu, yarının ve çok daha küçük bir grubun çözmesi gereken bir problemdi. Tabii hala çözebileceklerine inanıyorlarsa... Düşmüşler istemeye istemeye malikaneye doğru hareketlendiklerinde Gloria Melissa'ya sokuldu.
"Sana ne olduğunu bulabiliriz Melissa. Eğer seni hipnoz edersem..."
"Hayır!"
Melissa'nın sert ve kesin cevabı kadının gözlerinde anlık bir parıltı yarattı. "Ama bu senin iyiliğin..."
"Hayır!" diye üsteledi Melissa. "Kimsenin aklımı kurcalamasını istemiyorum."
Yosef homurdandı. Muhtemelen Melissa'nın bu şekilde herkes için bir tehlike oluşturduğunu söyleyecekti. Eğer karısı ona yandan ters bir bakış atmasaydı... Gloria hala bu işi bir melek gibi, saygı göstererek halletmeye çalışıyordu. Bu nezaketine ileride pişman olacaktı şüphesiz, ama şimdi "Peki," dedi. "Sen nasıl istersen. Ama Tobias'la bunun üzerine çalışmanızı istiyorum. Nasıl gücünü durdurabildiğini bulmamız lazım Melissa. Ve bir de... bir süre okuluna ve kendi evine gitmemen daha doğru olur."
İnsanların arasına karışmaman da diyebilirdi melek, ama o kadar kırıcı olmak istememişti. Ne evet dedi Melissa ne de hayır. Bu tartışma da böyle bir geceye değil yarına aitti. "Odama çıkabilir miyim artık?"
Gloria kaygıyla önce ona, sonra Aslan'a baktı ve elinden geldiğince gülümsedi. Dudaklarının kenarı hareket etmemişti bile neredeyse. "Bu gece Aslan da seninle kalsın. Bu ikinize de iyi gelir."
Melissa bunu beklemiyordu. Melek kadın iyi geceler dileyip Yosef ve Tobias ile birlikte malikaneye yöneldiğinde geride onunla kalan Aslan'a baktı merakla. Tüm yaşananlardan sonra onun hala Melissa'yla kalmak istemeyeceği ortadaydı. Gel gör ki hemen arkasındaydı Aslan. Ada'nın yanında olması gerekirken onunla bu malikanedeydi. Ve uzanıp onu kendine çevirdiğinde Melissa oğlanın gözlerinde ufacık bile bir tereddüt görmedi.
"Ailen..."
"Ada iyi," dedi Aslan onun ne söyleyeceğini anlayıp. "Maria da yanında. Yarına bir şeyi kalmayacak."
"Harika..." diye mırıldandı Melissa ama başının yere düşmesine engel olamamıştı. Çenesinden tutup onu kendine bakmaya zorladı Aslan.
"Bunu isteyerek yapmadın Melissa. Ada'ya asla zarar vermeyeceğini biliyorum. Böyle bir şey için kendini suçlayamazsın. Tüm olanlar annemin hatasıydı."
Melissa daha da hayretle baktı karşısındaki oğlana. Kendi bile neyi neden yaptığından emin değilken Aslan'ın ona bu kadar güveniyor olması nasıl da büyük bir yüktü. Geri kaçmak istedi. Aralarına mesafe koymak, göğsündeki baskıyı hafifletmek. Ama aksine Aslan'ın elleri onu iyice kendine çekmiş, dudakları dudaklarını bulmuşu. İçine akan sıcaklığın damarlarındaki zehirle inatlaştığını hissetti Melissa. Sanki yudum yudum onu kendi gerçekliğine çekiyordu Aslan. Başkalarının suçlandığı, Melissa'nın hala masum bir kız olduğu, mutlu sonların yaşandığı paralel bir gerçekliğe... Ne yazık ki hayat bunun doğru olmadığını ona öğretmişti. Toz pembe umutlar çamura bulandığında her şeyden çok can yakıyordu.
"Ben..." dedi Melissa kendini geri çekip. "Çok yorgunum. Uyumak istiyorum."
Aslan aralarına dolan buz gibi havayı hissettiği halde gülümsemeyi başardı. "Haklısın. Gel hadii. Gloria fikrini değiştirip beni kovmadan odamıza gidelim."
Odamız... diye düşündü Melissa Aslan'la el ele eve yürürken. Ayrı geçirdikleri son bir haftanın her bir anında yeniden sevdiği adamla birlikte olabilme hayalleri kurmuştu. Aslan'ın dolapta bıraktığı kıyafetlere dokunmuş, onun yastığında, onun yattığı tarafta uyumuş, sabahları onu göreceğini düşleyerek gözlerini açmıştı. Şimdi yeniden yanındaydı sevdiği adam. Dileğine kavuştuğu için sevinebilirdi Melissa, oysa hissettiği koca bir boşluk ve bolca korkuydu.
Ne garipti tek bir günün, hatta saatlerin, hatta dakikaların tüm dilekleri yerle bir edebilmesi. O sabah sevgilisini yanında isteyen o saf kız henüz On Üçlerle kader pazarlığına oturmamıştı. Aslan'ın annesinin yüzüne çarptığı doğrularla yüzleşmemiş, sevdiklerine zarar vermemiş, tüm yolların Şeytan'a çıktığını idrak edememişti. O kız dünyanın iyiler ve kötülerden ibaret olduğuna, kötüleri yenmesi gereken iyilerden biri olduğuna inanıyordu. Melissa artık o kız değildi.
Ondaki değişimi içten içe fark ettiyse de sessizdi Aslan. Melissa duş alma bahanesiyle kendini banyoya kapattığında da sonradan pencerenin önünde gölü seyre daldığında da tek kelime etmemiş, uzandığı yatakta sabırla kızın ona gelmesini beklemişti. Sonunda bedeni değil, ama zihni yorgun düştüğünde onun yanına kıvrıldı Melissa. Kendini olmayacak bir masalın içinde kaybetmek istemediği halde Aslan'ın tanıdık kokusu içine çekmişti onu anında. Oğlanın kolları beline dolandığında kalbindeki ağrıya direnemedi ve iyice göğsüne sokulup gözlerini yumdu. Sadece güneş doğana kadar... olmuştu kendini uykuya bırakmadan önce düşündüğü son şey.
Gerçekten de gözlerini yeniden açtığında pencerenin ötesinde gökyüzü tatlı bir eflatun rengiydi. Sanki saniyeler önce yastığa başını koymuş gibi hissediyordu Melissa. Yatakta yalnız olduğunu fark ettiğinde dirseği üstünde doğrulup odayı taradı. İçerisi sessiz, aralık duran kapının ardında banyo karanlıktı. Aslan'ın ayakkabılarının hala yatağın kenarında durduğu düşünülürse bu pek mantıklı değildi. Üzerindeki örtüyü savurup ayaklandı. Sabahlığı geceliğinin üstüne geçirirken gözleri sandalyenin sırtında asılı Aslan'ın kıyafetlerini yakalamıştı. Sevgilisi kesinlikle odada değildi; ama her nereye gittiyse üstünü değiştirmemiş, ayakkabılarını da giymemişti. Farklı pek çok ihtimal arasında cambazlık yapıyordu Melissa'nın zihni. Uyku tutmamış olabilir, acıkmış olabilir, biriyle konuşmaya gitmiş olabilir, o biri Gloria olabilir...
Huzursuzluğun uyku sonrası sersemliği ezip geçmesine engel olamadı Melissa. Bir an sonra çıplak ayaklarıyla koridorda ilerliyordu. Erken uyanmış tek tük düşmüş dışında sessiz ve loştu malikane. Ama kapıların altından süzülen ışıklar diğer meleklerin odalarında ayin için hazırlandıklarını gösteriyordu. Yakında tüm ev sakinleri göl kıyısında toplanacak, Melissa da onlara katılmak zorunda kalacaktı. Öncesinde Aslan'ı bulmak için biraz daha hızlandı. Ana salonu şöyle bir göz attıktan sonra, yemek salonuna, mutfağa, en son da kütüphaneye uğramıştı. Gloria'nın herhangi bir melezin o gizli mabede girmesine izin vermeyeceğine neredeyse emindi ya sinsi bir ses Aslan'ın Gloria ve Yosef'le orada olabileceğini fısıldıyordu kulağında. Melissa'nın duymaması gereken bir konu konuşulacaksa bunun için en uygun yer kütüphaneydi şüphesiz.
Ortada tek bir sebep olmadığı halde sinirlendiğinin farkındaydı Melissa ve bu farkındalık adımlarının onu dakikalar içinde kütüphanenin girişine getirmesine engel olmamıştı. Her daim kapıda nöbet tutan bir düşmüş oluyordu, bugünse bu görev Kyle'a verilmişti. İlk Çember toplantılarında olanlardan sonra oğlanın ona öncekinden de şüpheci baktığını biliyordu Melissa. O yüzden sahte selamlaşmalarla vakit kaybetmeden "Gloria içeride mi?" diye sordu.
Kyle başını iki yana salladı. "Sadece Tobias. O da az önce geldi."
Yalan söylemiyordu. Melissa'nın geceliğine ve çıplak ayaklarına kayan bakışları bir açıklama bekler gibiydi daha çok. Onu görmezden gelip kütüphaneye girdi Melissa. Sahiden de in cin top oynuyordu kitaplarla dolu rafların arasında. Halkalar halinde iç içe geçmiş ilk birkaç odayı geçti Melissa. Sonunda aşina olduğu kıvırcık bir kafa önüne çıktığında o bir şey diyemeden Tobias ona dönmüştü.
"Rüyanda bilginin kutsal ışığıyla yıkandın ve yataktan kalktığın gibi kendini buraya attın, değil mi?"
"Onun gibi bir şey..." diye mırıldandı Melissa. Tobias'ın esprilerine karşılık veremeyecek kadar gergindi. O da her zamanki şakacı halinden bir hayli uzaktı zaten. Dikkatle taşıdığı el yazmasını katlayıp raftaki yerine kaldırdıktan sonra Melissa'ya doğru ilerledi. Boz renkli gömleğinin üzerinde yakası işlemeli bir cüppe giyiyordu bugün. Demek ki bu sabah ayini o yönetecekti.
"Aslan'ı arıyorum," dedi Melissa uzatmadan. "Burada olabileceğini düşündüm. Belki... Gloria'yla..."
Tobias'ın kaşları alnında bir yay oldu. "Gloria'nın daha Yosef'i bile kütüphaneye sokmadığının farkındasın değil mi?" Farkındaydı Melissa elbette. Dudağını ısırınca şefkat dolu bir ifade yerleşti Tobias'ın yüzüne. "Merak etme. Muhtemelen hava almak için bahçeye çıkmıştır. Zor bir gün geçirdiniz Melissa."
"Evet zor bir gündü," diye mırıldandı Melissa. Sesi istemediği kadar sert çıkmış, Tobias'ın gözlerine yeni gölgeler oturmuştu.
"Melissa..." dedi. "Bunun bir daha olmasına izin vermeyeceğiz. Bugünden itibaren daha çok çalışacağız. Aklımda yeni yöntemler var. Sana söz veriyorum. Dün o çatıda gücünü kontrol etmeni sağlayan her neydiyse onu bulup çıkartacağız ve sen..."
"Tobias," dedi Melissa onu susturmak için. "Aslan'ı bulmam lazım."
Melek çocuk onun konuşmak istemediğini anlamış, konunun geçiştirilemeyecek kadar önemli olduğunu bilmesine rağmen şimdilik alttan almayı seçmişti. "Tamam. Haklısın. Hadi gel, benim de burada işim bitti zaten. Birlikte bakalım bahçeye."
Melissa onun başka bir şey demesine kalmadan çıkışa yöneldi. Az sonra Kyle'ın önünden geçmiş, Tobias'la yan yana salona doğru ilerliyorlardı. Çok daha fazla melek vardı şimdi ortalıkta. İkili üçlü gruplar halinde sohbet ediyorlardı farklı köşelerde. Tobias'ı gören birkaçı zamanın geldiğini düşünüp ayaklansa da eliyle onlara beklemelerini söylemişti Tobias.
"Benimle gelmene gerek yok," dedi Melissa oğlanı görevinden alıkoyduğu için kötü hissederek. Tobias'ın durmadan ona bebek bakıcılığı yapmak zorunda kalmasından o bu kadar yorulmuşsa oğlan ne düşünüyordu kim bilir. Yine de "Saçmalama!" demiş ve hava almak istediğiyle ilgili bir şeyler öne sürmüştü Tobias.
Verandaya adım atar atmaz sabah ayazını iliklerine kadar hissetti Melissa ve diğer günlerde olduğu gibi lanet etti meleklerin ritüellerine. İlahi varlıklar için soğuk hiçbir zaman bir sorun değil gibiydi. Oysa her gün doğumunda buz gibi suya girmelerini gerektirmeyecek başka bir ayin bulabileceklerine emindi Melissa. Sesli bir nefes bıraktığında burnundan ve ağzından çıkan duman kurtulamadığı kaderiyle alay ederce havada asılı kaldı.
Neyse ki manzara her zamanki gibi paha biçilmezdi. Eflatuna çalan gökyüzü gölü sihirli dev bir aynaya çevirmişti. Tepeleri hala kar taşıyan dev çam ağaçları onu koruyan bir ordu gibi yükseliyordu etrafında. Griden mora uzanan onlarca farklı tonun arasında hala uykudaydı doğa. Az sonra güneş ufukta yükselecek, kuşlar ötmeye, yapraklar dans etmeye başlayacaktı. Şimdiyse sessizliğin ortasında Tobias'ın nefes alışını bile duyabiliyordu Melissa. Biri kumandaya basıp da durdurmuştu sanki hayatı. Belki bu yüzden Melissa'nın gözleri hemen yakalamıştı gölün kenarındaki gölgeleri.
Biri büyük diğeri küçük iki karaltı dünyanın geri kalanı gibi hareketsiz duruyordu suyun eteklerinde. El elelerdi. Düşmüş bir melek ve yavrulardan biri diye düşündü Melissa önce. Biraz daha dikkatli baktığındaysa gördüğü siluete fazlasıyla aşina olduğunu fark etti. Bu geniş omuzları ve güçlü duruşu bir başkasıyla karıştırmasına imkân yoktu. Zaten onu desteklemek istercesine altın pırıltılar karıştı sabah loşluğuna. Oğlanın parmaklarından omuzlarına uzanan damarlar giderek şiddetlenen bir ışıkla parlıyordu.
"Aslan?"
Melissa neredeyse kendi kendine mırıldandığı halde sessizliğin içinde yankılandı sesi. Hemen yanında Tobias da onunla aynı yere bakıyordu. Melissa'ya emin olup olmadığını sormasına gerek yoktu. Bunun yerine iyice verandanın korkuluklarına yanaşıp kaşlarını çattı. "Orada ne yapıyorlar?"
Elbette bunu bilmiyordu Melissa. Elinden tuttuğu küçük kız başını Aslan'a çevirdiğinde onun Sophie olduğunu görmüş, merakı iyice artmıştı. "Hava almak istedi sanırım," diye fikir yürüttü. Sophie'nin Aslan'ı dışarı çıkarken görüp peşine takıldığını hayal etmek çok da zor değildi. Zor olan Aslan'ın giderek daha da parlayan damarlı kollarını anlamaktı. Ya da neden Sophie'yle el ele suyun içine yürüdüğünü. Neden sonra bir anda durduğunu... neden tek eliyle kızın boynunu kavradığını... neden onu suyun içine...
"Aslan!"
Bu kez haykırmıştı Melissa. Aslan Sophie'nin minik bedenini suyun dibine bastırdığında o da kendini verandanın basamaklarına attı.
"Aslan!"
Bir kez daha ve bir kez daha bağırdı Melissa, ama Aslan elinin altında çırpınan küçük kızdan başka bir şey görmüyor gibiydi. Melissa gücünü kullanmalı ve müdahale etmeli miydi? Hayır! Elbette hayır! Aslan'dı karşısındaki. Çok saçmaydı tüm olanlar. Aslan Sophie'ye karşı bu malikanedeki herkesten daha şefkatli olmuştu her zaman. Sophie tapardı ona. Mutlaka yanlış anlıyordu Melissa. Kim bilir, bir oyundu belki gördükleri. Aslan'ın küçük kıza verdiği bir eğitim, aralarında bir şaka, bir...
"Onu boğuyor!" dedi Tobias dehşetle. Daha da hızlanıp Melissa'yı geçmişti. Onun aksine meleğin gücünü kullanmaya çekinmediği ortadaydı. Adımları hızla onu göl kenarına yaklaştırırken kollarını iki yana açmıştı bile. Melissa gibi karanlığı değil ışığı çağırıyordu içinden, çünkü avuç içlerinde güneşin pırıltıları dansa başlamıştı az sonra. Fakat sonra hem o hem Melissa büyük bir patlamayla geri savruldu.
Bir an için yalnızca ışık vardı dört bir yanlarında. Baş döndürücü, kör edici, sarsıcı ışık... Sadece ağır bir darbe almamış tüm derisinin kavrulduğunu da hissetmişti Melissa. Öldürülen meleğin cenazesinde yaşadığına benzer bir acıydı tenini yalayan. Zorla yerden destek alıp dizleri üstüne kalkmayı denedi. Gözlerini yakan ışığa alıştığında Tobias'ın da bir iki metre ötesinde yerde olduğunu gördü. Ama Melissa'dan çok daha hızlı kendini toparlamış, ayağa kalktığı gibi yeniden göle koşmuştu Tobias. Birkaç adım sonraysa görünmez bir duvara toslamış gibi geri sekti.
"Ne..."
Gölün içinden yükselen ışık bir kalkan gibi sarmıştı şimdi suyun etrafını. Dikkatli baktığında gücün kaynağının göl değil, Sophie olduğunu fark etti Melissa. Suyun ortasında yalnızdı küçük kız artık. Kollarıyla kendini sarmalamış delice titriyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Korkusu onu ışıktan bir kozanın içine saklamıştı.
"Sophie!" diye bağırdı Tobias ama onu duymuyordu küçük melek. Her saniye bedenindeki sarsıntı biraz daha şiddetleniyor gibiydi. Çok korkmuş, yalnız, küçük bir kız çocuğuydu sadece. Tabii kimsede olmayan kontrolsüz bir güçle birlikte. Ve o güç Sophie'nin kendisi dahil herkesi perişan ediyordu o an. Yarattığı kalkandan yayılan enerji düşmüşler için bile katlanılmazdı.
Acıya direnip ayakları üstüne kalktı Melissa. Kıza doğru attığı her adım bir öncekinden daha sancılıydı. Sanki Sophie'nin bedenine sığmayan gücü ona ulaşıyor, ilahi ışık parça pinçik ediyordu etini. Yine de ilerlemeyi sürdürdü Melissa. Giderek parlaklaşan perdenin arkasında Sophie'yi seçmek bile zorlaşmıştı. Tobias dil dökmeye devam ediyor, küçük kıza sesini duyurmaya çabalıyordu. Boşa kürek çekmekten farksızdı bu yaptığı. Melissa çatıda kendini kaybettiğinde ne kadar çaresizse Sophie de öyleydi şu an. Kendi istemediği sürece ona asla ulaşamazlardı.
Tam böyle bir anda yok olmaktan Şeytan kurtarmıştı Melissa'yı. Peki Sophie'yi kim kurtaracaktı? Kim kurtarabilirdi? Bir çözüm bulma umuduyla düşüncelerini taradı Melissa. Gücü hisseden diğer düşmüşlerin de bahçeye akın ettiğini duyuyor, ama gözünü karşısındaki görüntüden çekip arkasına dönmeye cesaret edemiyordu. Zaten az sonra Gloria başta olmak üzere tüm melekler ışıktan kalkanın önüne gelmişti.
"Ne oldu burada?" dedi Gloria dehşet içinde.
Melissa tam o an Aslan'ın bedeninin suyun üzerinde hareketsiz yattığını görmemiş olsa belki cevap verebilirdi. Ama korku tüm diğer duyguları silip tek bir komut vermişti bedenine. Tamamen iç güdüleriyle avuç içlerini kalkana bastırdı Melissa. Anında harekete geçen gücü dokunduğu yerlerde siyah lekeler oluşturmuştu ışıktan duvarın üzerinde. Siyahlık damar damar yayılırken Sophie'nin gücünün onunla mücadele ettiğini hissedebiliyordu Melissa.
"Melissa yapma!" dedi Gloria ve Tobias aynı anda. Onları duymazdan geldi Melissa. Ona direnen ışığa daha koyu bir karanlıkla cevap verdi.
"Melissa dur dedim!"
Sonunda elleri altındaki yüzeyin katman katman açıldığını hissediyordu Melissa. Biraz daha zorlarsa... biraz daha bu acıya katlanabilirse... Aslan... Sophie... onları kurtarabilirdi Melissa. Bunu yapabilirdi!
"Kes şunu Melissa! Bunun Sophie'ye ne yapacağını bilmiyoruz! Onu öldürebilirsin!"
Melissa öylece kaldı. Dikkatinin bir anlık dağılması ışığın karanlığa galip gelmesine ve onu tükürür gibi geri savurmasına yol açmıştı. Bir kez daha yerdeydi şimdi Melissa. Bu defa etrafında ayağa kalkmasına yardım eden düşmüşler olsa da acı öncekinden de büyüktü. Midesindeki her şeyi çıkarabilirdi o an. Üzerinde zar zor durduğu bacakları titriyordu. Yine de kendini kolundaki ellerden kurtarıp bir kez daha yanaştı gölün kenarına.
Az önce onun dokunduğu yerlerde Gloria'nın elleri vardı artık. Bir hastalık gibi Melissa'dan geriye kalmış lekeleri siliyordu kadının gücü. Gözleri kapandığında onun Sophie'yle bağlantı kurmaya çalıştığını fark etti Melissa. Meleklerin lideri küçük kızın zihnine her ne fısıldıyorsa işe de yarıyordu, çünkü titremesi gözle görülür ölçüde azalmıştı Sophie'nin.
"Bana yardım edin!" diye seslendi Gloria gözlerini açmadan. Komutu Melissa için hiçbir şey ifade etmese de diğer düşmüşler anında hareketlenmişti. Sağından solundan geçen her bir melek gölün kenarı boyunca ışıktan duvarın önündeydi saniyeler sonra. Hepsi çalışılmış bir koreografiye uyar gibi ellerini kalkanın üzerine koydu ve gözlerini kapadı. Birinin neler olduğunu ona anlatmasını istiyordu Melissa. Hemen yanında duran Tobias diğerleri gibi transta olmasa ona açıklardı belki. Oysa kendini tamamen görevine kaptırmıştı tüm melekler.
İşte şimdi gerçekten inceliyordu Sophie'nin yarattığı duvar. Gözleri açılmış, ıslak ıslak onlara bakıyordu Sophie. Gloria ona her ne dediyse başını şiddetle sallayıp gözlerindeki yaşları eliyle sildi. Kızın derin nefesler almaya çalıştığını görebiliyordu Melissa. Başaracaktı. Gloria sayesinde gücünü kontrol edecekti Sophie. Duvar tül bir perde gibiydi artık. Hafif bir pırıltı kalmıştı yalnızca Sophie'yle aralarında.
Fakat o anda beklemedik bir şey oldu. Bir karaltı tam Sophie'nin arkasındaydı, ama trans halindeki melekler bunu fark etmemiş gibiydi. Melissa'nın bakışları gördüklerini reddetmek için Aslan'ın az önce cansız yattığı yere kaydı hızla. Boştu. O an bir bıçak parladı yeni doğan güneşin ışığı altında. Yeniden Sophie'ye döndü Melissa. Hayır, doğruydu gördükleri. Sevdiği adamdı bu. Sophie'nin tam arkasında, elinde bir bıçak, öylece duruyordu Aslan.
Ve sonra bıçak ardında kıpkırmızı bir çizgi bırakarak kızın boynunda kaydı. Korkunç bir çığlık duydu Melissa. Bunun kendine ait olduğunu sonradan anlayacaktı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top