•7•~Kırık Cam~
<><><><><><><><><><><>
Yorum yaparak düşüncelerinizi benimle paylaşın. Şimdiden teşekkürler.
_Bölüm İthafı_
MorrKalpli
<><><><><><><><><><><>
___________
___________
~
Siyah araba hafif bir frenle durdu. Safkan Andrew in ardından arabaya bindim. Araba hareket etmek için yolun açılmasını beklerken kafamı cama yaslayıp kalabalığı izlemeye başladım. Kral ve prensler çok sayıda askerin koruduğu arabayla kalabalığın içinden geçerek saraya doğru yola çıktığında halk dağılmaya başladı. Litore kıtasının dört bir yanından gelen akademi eğitmenleri ve Nigrum halkı meydanı doldurmuştu. Hala adım atacak yer yoktu. Safkan Deragas ülkedeki en yaşlı safkanlardan biriydi. Kıtada onu tanımayan Nigrum yoktu neredeyse. Ölümü halkta büyük etki yaratmıştı. Gerginlik elle tutulur cinstendi. Çok fazla şüphe vardı. Etrafta dolaşan, birdenbire ortaya atılan cinayet söylentisi neden olmuştu bu huzursuzluğa. Halk krallarının açıklama yapmasını bekliyordu. Ancak kral açıklama yapmamıştı. Niyeti de yoktu. Bunun yerine asker sayısını arttırmıştı. Özellikle başta zümrüt şehri olmak üzere tüm ülkede hem de.
İki katına çıkan asker sayısıyla, bizi her zaman gözetleyen gözlerin sayısı da artmıştı. Meydan kralın ayrılmasına rağmen saraya dönmeyip nöbet tutan saray askerleriyle doluydu.
Safkan Deragas ın cenazesi kıtadaki hayatı durdurmuş gibiydi. Kral halkın meydanda toplanmasını istemiş ardından da askerlerini meydana yığmıştı adeta. Ne olmasını bekliyordu ki? Bu kadar çok askerin burada olmasının sebebi neydi? Bu kadar askerin varlığından dahi haberim yoktu.
Cenaze törenleri kısa sürerdi ancak oluşan kalabalık yüzünden bir saattir bu meydanda törenin bitmesini beklemiştik.
Cenazeler diğer renk ırklarının yaptığı gibi gömülmezdi. Özel olarak hazırlanmış havuzlara tabutlarıyla bırakılırdı. Havuzun etrafına eryid kristali yerleştirilirdi. Tabutun içinde ise çok sayıda walej kristali olurdu. Suyun içine tabutun bırakılmasıyla suyun üzeri çiçeklerle kapatılırdı ve tören sona ererdi. Havuzun içindeki bu eryid kristali suyu zehirlerdi walej kristali de etkilenerek kendisini yok etmeye başlardı. Bir gün bile geçmeden kristal tabutla birlikte yok olur, cesedi tamamen yok ederdi. Geriye hiçbir şey kalmayana kadar. Biraz acımasızca olsa da Litore adasında Heva kalkanı tarafından hapsedildikten sonra, yaklaşık üçyüz yıldır ölüleri gömmüyorduk. Böyle bir lüksümüz yoktu.
Kalabalık iyice azaldığında araba yavaşça harekete geçti. Meydandan çıktığımızda zümrüt şehrinin sokaklarında bizimle birlikte ilerleyen yedi araba saraya doğru yola çıktı. Sarayda görevli yedi safkan da cenazede bir aradaydı. Törende çok sayıda safkan vardı, zümrüt şehrine yakın olan safkanlar da gelmişti törene.
Törende, gelen safkanların tamamını görme fırsatım olmuştu. Sandra, Jason ve Brian ile kralın yakınında eğitmenlerimizin yanında beklemiştik törende. Nigrumların çoğunun bakışlarını üzerimizde hissetmiştim. Safkanlar, güçlü yenilmez varlıklardı. En azından melez Nigrumlar için bu böyleydi. Küçük melezlere okullarda, safkanların ne kadar önemli olduğu ve onlara saygı duyulması gerektiği anlatılırdı. Ben safkan olduğumu öğrendiğimden beri bir kez bile kendimi o kadar da güçlü hissetmemiştim.
Evet bir melezden çok daha güçlü varlıklardık. Ama bence bir farkımız yoktu. Melezler de ölümsüzdü ve büyü yapabiliyordu. Daha güçlü olmamız bizi bu kadar farklılaştırmamalıydı bana göre. Ama asırlardır geçerli olan kurallar değişmiyordu. Melez Nigrum halkı her ne kadar bize saygı duysa da bunun yanında korkuyorlardı da.
Saraya varır varmaz kral bir toplantı düzenledi. Benim de katılmam gerekiyordu. İlk kez kralın safkanlara yaptığı toplantılardan birine katılacaktım. Krala ilk kez yakın olacaktım.
Eğitmenim safkan Andrew ile birlikte büyük taht odasına girdik, yedi safkan, bir gurup asker -birkaç general ve komutan vardı- ve benimle birlikte dört safkan öğrenci kral Aaron'un etrafına dizilmiştik.
Kral tahtında oturuyordu. Kumral saçları orta uzunluktaydı, uzun sakalları sert yüz hatlarına daha da belirgin hale getiriyordu. Ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. İfadesiz yüzündeki mavi gözlerini yere dikmişti. Salondaki sessizlik rahatsız etmişti beni. Kimsenin konuşmaya niyeti yokmuş gibiydi, cesaret edemiyorlardı. Safkanlar da dahil olmak üzere hiç kimse beklemiyordu bu olayı. Safkanlar güçlü varlıklar oldukları için ölümleri basit nedenlerle olamazdı. Safkan Deragas ın aniden kötüleştiği ve birkaç saat sonra da öldüğü söylenmişti. Zehirlenerek ölmüştü. Etrafta dolaşan cinayet söylentisinin bu kadar kolay yayılmasının nedeni de buydu belkide. Asıl tuhaf olanı kral Aaron un halka açıklama yapmak yerine beklemesiydi. Neyi beklediğini henüz kimse bilmiyordu.
Kral Aaron başındaki gümüş tacı çıkartıp tahtının yanına bıraktı.
Safkan Carla birkaç adım öne çıktı sonrasında. Sarayda bulunan askerlerin başında olan iki safkandan biriydi. Birkaç kez bahçede görmüştüm. Gençti, eğitimini daha birkaç yıl önce tamamlamıştı. Kral konuşması için başını salladığında sözlerini hiç çekinmeden ardı ardına sıraladı.
"Asker sayısını arttırmamız yanlızca huzursuzluğa sebep oldu. Efendim, herhangi bir ayaklanma söz konusu bile değil."dedi güçlü sesiyle taht odasını iletirken.
Kral Aaron soğuk sesiyle konuşmaya başladı. Yardımcılarının, saraydaki safkanların ve askerlerinin sözlerine rağmen kararından vazgeçmiyordu.
"Askerler sokaklardan ayrılmayacak. Neden böyle bir tedbir aldığımı merak ediyorsunuz biliyorum. Safkan Deragas ın ölümünün ardından dolaşmaya başlayan cinayet söylentisi yüzünden yaşanabilecek ayaklanmalara karşı alınması gereken önlem buydu."
Bu yanlızca bir söylentiydi.
Safkan Thomas araya girerek safkan Carla'nın sert sözlerini yumuşattı.
"Yanlızca bir söylenti yüzünden bu kadar büyük bir önlem almış olmanız şaşırtıyor bizi kralım. Sabah Heva aydınlandığında her tarafta askerler vardı."dedi uyarı ile safkan Carla'ya bakarak.
Kral safkan Thomas'ı dinledikten sonra daha yumuşak bir ses tonuyla cevap verdi. Uykusuz ve sinirli görüntüsünün yanında sesi de yorgunluğunu ele veriyordu.
"Ben yanlızca geçmişte yaşananlara bakarak hareket ettim. Tekrar aynı sorunlarla karşılaşmak istemeyiz. Nigrum halkı bir arada kalmalı. Eğer bunun gibi küçük olayların büyümesine izin verirsek sorun küçük olmaktan çıkar. "
Üzerindeki siyah üniformanın üzerindeki koyu mavi çizgilerden general olduğunu anladığım asker kralın ardından safkanlara açıklama yaptı.
"Halka bunu bir cinayet olmadığı ve herhangi bir tehlike olmadığı anlatıldı. Ancak ısrarla bu yalanı yaymaya çalışan Nigrumlar var. Bir yolunu bulup halkın ayaklanmasına neden olabilirler."
"Bunu kim ve niye yapar ki?"
Sandra yanımda fısıltıyla konuşsa da onu duymuştum. Başımı onun endişe dolu suratına doğru çevirdim. Benim onu duyduğundan habersiz bir şekilde krala bakıyordu. Çok geçmeden ben de krala çevirdim gözlerimi.
Kral Aaron salonda oluşan uğultuyu kaldırdığı eliyle susturdu.
"Bunu yapanlar yakalanacak. O zaman nedenini hep birlikte öğreneceğiz. Askerler bir süre daha şehirde devriye gezmeye devam edecek. Nigrum halkının güvenliği için buna mecburum. Safkan Deragas Nigrum halkının çok iyi tanıdığı biriydi. "
Safkanlara bakarak sürdürdü konuşmasını.
"Siz ihtimal vermeseniz bile ben bir olay yaşanacağına kesin gözüyle bakıyorum. Herhangi bir durumda sizin göreviniz askerlerle beraber hareket etmek. Yanlızca kraliyet askerleri değil siz de müdahale edeceksiniz. Ülke genelinde görevli safkanlara yerlerinden ayrılmamaları için emir verdim. Bu yüzden saraydaki safkanları görevlendiriyorum."
Sarayda bulunan safkanlar saraydaki askerleri eğitir ve kralın emirlerini yerine getirirlerdi. Askerler ile olan alakamız onları eğitmekten ibaretti. Asla onlarla birlikte hareket etmez veya ülkedeki herhangi bir olaya müdahale etmezdik. Bu ilk defa yaşanıyordu. Kral Aaron un emrinin ardından herkes birbirine bakmıştı.
Safkan Andrew e baktığımda onun başını yere eydiğini gördüm. Kralın bu kararına şaşırmayan yüz ifadesi bana fons şehrindeki halini hatırlatmıştı.
Toplantının ardından safkanlar işlerinin başına dönmüştü. Yanlızca kralın baş danışmanı safkan Thomas toplantı salonunda askerler ve kralla kalmıştı.
Toplantijin ardından Sandra'nın odasına gittik. Sandra ile birlikte onun odasında oturuyordum. Bu gece uyuyamayacaktık. Dışarıya baktığımda gördüğüm şehir manzarasını izlerken Sandra nın mırıldandığı şarkıyı dinledim sessizce.
~
Kralın haklı çıkması uzun sürmedi. Bir gün kadar sonra batıdaki eski ticaret şehirlerinden heipso şehrindeki Nigrumların tamamı şehir meydanında toplanmıştı. Safkanın kral tarafından öldürüldüğünü iddia ediyorlardı. Ama o kadar etkili olamadılar. Kral Aaron şehre çok sayıda asker göndermişti. Safkan Thomas yanında iki safkanla beraber şehre gitmiş, yaklanma kısa sürede bastırılmıştı, hem de diğer şehirlere hiçbir şey duyurmadan. Çok sayıda Nigrum hücrelere atılmıştı. Geriye kalan halk ta başarıyla susturulmuştu. Konuşmaya kalkan her Nigrum hapsedilmişti. Bu da şehirdeki diğer nigrumları susturmuştu. Şehir diğer Nigrum şehirlerine kıyasla daha küçüktü ve fazla Nigrum yaşamıyordu. Heva kalkanı yüzünden bir liman şehri olan heipsoda yaşayan nigrumlar başka şehirlere yerleşmişti. Nigrum halkı askerlerin varlığından haberdar olsa da birşey diyemezlerdi. Bu kralın yaptıklarını sorgulamak sayılırdı. İdam edilmemek için susarlardı yine. Ben ise hapsedilen melez nigrumları düşünüyordum. Kralın onlara ne yapacağı bilinmezdi ancak kolayca serbest kalacaklarını da zannetmiyordum.
İkinci gün hiçbir sorun yaşanmamıştı. Batıdaki şehirler hariç diğer şehirlerde -zümrüt şehri de buna dahildi- asker sayısı eski haline getirilmişti bile. Devriye askerleri görevlerine devam ederken ordudaki askerler sokaklardan çekilmişti.
İlk defa şahit olduğum bu olay beni korkutmuştu. Kaç olay daha böyle sessizce çözülmüştü. Ailemin ölümü de benzer şekilde çözülmüş bir meseleydi. Kimsenin zarar görmediğine inanmıyordum, geçmişte en büyük zararlardan birini de ben görmüştüm ne de olsa. Bir ayaklanma çıktığında herkesin gözü kararırdı. Olayların o kadar basit olduğunu sanmıyordum, ayrıca bunu küçükken zümrüt şehrinde yaşanan bir olayda görmüştüm.
Heva kalkanı safkanlar tarafından karartılıp, aydınlatılıyordu. Melezler ise yıllar önce başlayan bu uygulamaya karşı çıkmıştı. Çünkü kıtanın tamamen karanlığa gömülmesini istemiyorlardı. Haklı olduklarını düşünmüştüm yıllarca. Eski Nigrum kralı halkı zar zor ikna etmişti. Zümrüt şehri zarar görmüştü. Sorun şu anda her şehirde binlercesinin bulunduğu ışık kürelerinin kullanılmaya başlanmasıyla unutulmuştu.
Kral Aaron un aldığı önlemler yeniden böyle bir durumun yaşanmasına duyduğu korku yüzündendi. Kullandığı acımasız yöntemler ona olan öfkemi arttırıyordu.
Heva kalkanının içinde hapsolmamız bizi savaşta yok olmaktan kurtarmıştı. Herkesin barış içerisinde yaşaması ve krallarına güvenmesi gerekiyordu. Herhangi bir sorun Nigrum halkı için büyük bir tehlikeydi. Halkın bölünmesi gibi bir durum söz konusu olursa bu bizi yanlızca yok olmaya götürürdü.
Heva kalkanı hem bizim başlangıcımız, hem de sonumuzdu. Kapana kısılmış haldeydik, krala boyun eğmekten başka çaremiz de yoktu.
Üçüncü gün batıdaki askerler de çekilmişti. Herşey eski haline dönerken kral hala casuslarla şehirleri bir bir kontrol ettiriyor ve bilgi topluyordu.
Düşmanlar hala içimizdeydi. En ufak bir olaydan bile yararlanarak Nigrum halkının sonunu getirmeye çalışıyorlardı. Kralın yaptıklarının yanında, Nigrum halkı ikinci bir tehdit ile de karşı karşıyaydı
Dördüncü günün akşamında sıradan bir gün geçirmenin huzuruyla Sandra ve Jason ile otururken Brian ın getirdiği haber her şeyi mahfetmişti.
Odaya birden dalmış ve onun neden bu kadar acele ettiğini merak eden bakışlarımıza maruz kalmıştı.
Sonunda konuştuğunda duymayı istemediğim kelimeleri döküldü dudaklarından.
"Kral Aaron hücrelerde tutulan Nigrumlar hakkında bir karar vermiş. Eğitmenim söyledi ve beni sizi yukarıda tutmam için gönderdi. Heipso şehrinde tutuklanan nigrumların tamamı saraydan çıkarılıyor. Doğuda... bu gece hepsi idam edilecek."
Duyduklarımla Brian ın yüzüne bakıp kalmıştım. Sandra ayağa kalkıp kapıya yöneldi ancak Brian onu engelledi.
" Çekil önümden."dedi Sandra sinirle.
Brian Sandra nın kolunu tutuyordu. Kolunu bırakmadan, sinirle sıktığı dişlerinin arasından konuştu.
"Safkanlar bile engelleyemedi. Kral Aaron kesin emir vermiş. Ne yapmayı planlıyorsun. "
"Ölmelerine gerek yoktu." Dedi Sandra pes etmiş bir halde.
"Biliyorum. Ama bu karışmamamız gereken bir konu."dedi Brian. Mantığı her zaman duygularının önünde gelen birinin vereceği gibi bir cevaptı bu.
Jason ayağa kalktı ve bu kısa tartışmayı sonlandırdı.
"Kralın bir katil olduğunu iddia ettiler Sandra. Bir düşünsene diğer şehirlere bu haber yayılsaydı neler olurdu. "
Brian, Sandra nın kolunu bıraktı. Evet halkın öğrenmesi bir felakete neden olabilirdi ama bir gerçek vardı...
Kral bir katildi...
Sandra yerinden kımıldamadı. Jason'a bakıyordu, ardından konuştu. Sözleri bize değil kendisineydi. Var olan gerçekleri...Bir an inkar ettiği gerçeği tekrarladı.
"Krala duyulan güven azalırsa düzen bozulur. Bu bizi yok eder. "
"Evet. Kalkanın ardında yanlızca Nigrumlar olabilir ancak hala aramızda düşmanlar var. Kendi ırklarının yok olması için hiçbir fırsatı kaçırmayacak kadar kötü olanlar. Kralın neden sessiz kaldığını merak ediyorduk. Öğrendik. Kral bunu içimizdeki hainleri ve onlarla birlikte olan halkı bulmak için yaptı. Şimdide onlara hakettikleri ceza verilecek."
Yeniden yerine oturan Sandra ellerini başının iki yanına yerleştirdi. Brian da yanımıza oturmuştu. Kralın kendi halkına bu kadar acımasızca davranması beni şaşırmıyordu aslında. Ancak Jason a hak veriyordum. Yinede böyle bir yalana inanacak Nigrumlar vardı. Jason az önce anlatmıştı. Nigrumların arasında hayinler vardı, sayıları azımsanmayacak kadar çoktu ve içlerinde safkanlar dahi bulunuyordu. Halkı kışkırtıp düzeni bozmaya çalışıyorlardı. Heipso halkının hakettikleri sonun bu olmadığını düşünüyordum elbette. İçlerindeki hayinler ise bunun bin mislini yaşamalıydı. Yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Adil olamayan bir dünyada adil bir ceza da verilemezdi. Hiçbir şey söylemeden oturmaya devam ettim.
Birkaç saatte ölecek olan yüzü aşkın nigrumu düşünüyordum. Muhtemelen gerçek olan bir söylenti yüzünden geride bıraktıkları hayatlarını ve yakınlarını.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
01/06/17
_sonsuzsiyah_
27/05/18
_DÜZENLENDİ_
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top