•5•~Karanlık Güneş~
<><><><><><><><><>
İyi okumalar dilerim...
_Bölüm İthafı_
<><><><><><><><><><>
____________
_____________
~
Heva kalkanı aydınlanıyordu. Kalkan giderek koyu mor ve mavi karışımı tondan açık mavi ve kenarları mor renk olan haline bürünmeye başlamıştı. Yaklaşık bir gündür yoldaydık. İki araba tenha yolda hızlı bir şekilde ilerliyordu.
Çok az yolumuz kalmıştı, kuzey Fons şehri topraklarına bir saat kadar önce girmiştik. Heyecanlıydım, Heva kalkanı kristalleri askerler tarafından korunuyordu. Halkın kristallerin bulundukları mağaralara girmesi kesinlikle yasaktı. Daha önce değil bir kalkan kristalini görmek bir mağaranın yakınından bile geçmemiştim.
On büyük yirmi küçük toplam otuz kristal ada etrafına dağılmış haldeydi. Kristallerin hepsi toprağın altında gömülü olduğu mağaralarda bulunurdu. Yüz yıl kadar önce kristallerin üzerine birbirinin aynısı olan binalar yerleştirilmiş ve askerler buralarda nöbet tutmaya başlamıştı. Şu anda gittiğimiz kuzeyde ise üç kristal vardı. Bu kristallerden biri içlerindeki en yaşlı kristaldi. Biz de şimdi oraya gidiyorduk.
Kristal diğer kristallerden daha büyük ve daha yaşlıydı. Beşyüz yıl önce büyünün yapıldığı kristaldi, halk arasında occultioris denirdi.
Yol boyunca tek kelime konuşmamıştık, dışarıyı izliyordum.
Ormanlık bir arazideydik ağaçların sıklığı yüzünden Heva kalkanının mor kenarları görünmüyordu. Keşke hep böyle olsaydı. Yaşadığım Zümrüt şehri Heva kalkanının doğusunu görüyordu. Kalkanın mor kenarlarını görmek her zaman bana bu adada hapsedildiğimizi hatırlatırdı.
Gökyüzü gerçek değildi...Güneşi ve ayı göremiyorduk. Geceleri şehirdeki ışıklar azaldığında o kadar karanlık olurdu ki nigrumların neredeyse tamamı geceleri dışarıya çıkmazdı. Mevsim yoktu. Hava kalkanı her zaman serindi. Geceleri ise bu serinlik giderek daha da artardı.
Arabanın hızı yavaşladığında diğer tarafa baktım. Yolun devamında büyük duvarlar yükseliyordu. Şimdi Heva kalkanının çok yakınındaydık. Kalkanın kenarlarındaki mor parlamaların, ormanı ve yakınımızdaki yüksek duvarları mor renkte göstermesine neden olacak kadar yakındaydık hem de. Kalkana hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Zümrüt şehrinden ayrılmamıştım şimdiye dek ve Heva kalkanı Zümrüt şehrine çok uzaktı.
Duvarların arasındaki dev demir kapı biz oraya vardığımızda açılmaya başladı. İçeriye girdiğimizde duvarlarla çevrili arazinin üzerinde Heva kalkanına dokunurcasına yakınlıkta inşa edilmiş büyük bina göze çarpıyordu. Bembeyaz duvarları Heva kalkanından yayılan mor rengi çok fazla yansıtıyordu.
Arabadan inip binaya ilerlemeye başladık etrafta çok fazla asker vardı.
Heva kalkanının en yaşlı kristali buradaydı. Kalkanın gerisinde şu anda gittiğimiz binanın altında bulunan mağarada gömülü halde duruyordu. Binanın içi de dışarıdan farksız olarak bembeyazdı. Koridorlarda ilerledikçe dışarıda olduğu kadar içeride de çok fazla asker olduğunu gördüm. Neden bu kadar önlem almaya gerek duymuşlardı merak ediyordum.
Safkan Andrew daha önce orada olduğunu görmediğim asansöre bindi. Asansör büyüktü ve içi iki ışık küresi tarafından aydınlatılıyordu Yanından ayrılmamamı istediği için ben de asansöre bindim. Burada bu asansörü gördüğüme şaşırmıştım çünkü Heva kalkanı yüzünden sınırlamalar getirilmişti. Ülkedeki birçok şeyin kullanımı yasaklanmıştı ve asansörler bunların arasındaydı.Bize eşlik eden askerler de harekete geçtiğinde safkan Andrew onları durdurdu ve gelmelerine gerek olmadığını söyledi.
Kapı kapandığında safkan Andrew hızlı bir şekilde asansörde bulunan ekrandaki birkaç tuşa hızlıca dokundu Asansör aşağıya doğru hareket etti. Yukarıya çıkacağımızı zannetmiştim. Hareket eden asansör kısa sürede durmuştu. Kapı açıldığında karşıma yukarıda alıştığımın aksine daha karanlık bir koridor çıkmıştı. Yukarısının aksine daha basık tavanlıydı. Dört kişinin yan yana yürüyebiliceği genişlikteydi. Aralıklarla yarleştirilmiş ışık küreleri haricinde koridor boştu. Yanlızca bir kapı vardı. Kapının önüne geldiğimizde Safkan Andrew bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı. Yerin ne kadar altındaydık bilmiyordum ama buranın biraz daha aydınlık olması kimseye zarar vermezdi. Büyük bir odaydı burası odanın ortasında siyah, yer altı ve bina arasında geçit görevi gören yuvarlak, büyük bir kapı vardı.
Binanın yer altındaki en alt katında olmalıydık. Bu oda mağara ve bina arasındaki bağlantıyı sağlayan oda olmalıydı. Neden buraya geldiğimizi bilmiyordum. Daha burada sürekli görev yapan safkanla görüşmemiştik bile. Safkan Andrew kapının yanına gitti ve küçük bir hançerle eline bir kesik açtı. Bu kapakları açmak için safkan kanı anahtar olarak kullanılırdı. Kütüphanede yaptığım araştırmalar sayesinde birkaç şey öğrenmiştim. Kapının üzerinde bulunan mavi taşın üzerine damlayan birkaç damla kan kapının harekete geçmesine yetmişti. Kapı açıldığında aşağıya inen merdivenler ortaya çıkmıştı. Safkan Andrew aşağıya inmeye başladığında ben olduğum yerde kaldım. Daha fazla gitmemem gerektiğini biliyordum. Bu yasaktı. Andrew merdivenlerin birkaç basamağını inip bana döndü.
"Davet etmemi mi istiyorsun?" Dedi sabırsızca. Mavi gozleri karanlığın arasında gözlerime odaklanmıştı.
Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımın arasından onun da bildiği gerçek döküldü.
"Efendim yasak oldu..."
Sözümü elini kaldırarak kesti. Sabırsızca açıklama yapmaya başladı.
"Yasak olduğunu senden daha iyi biliyorum ben Cora. Şimdi konuşmanı ve soru sormanı yasaklıyorum. Beni takip et."dedi ve merdivenlerde hızlı adımlarla inmeye başladı.
Lafını ikiletmek şu anda isteyeceğim son şeydi. Sert ses tonu karşı çıkmamı istemediğini çok iyi anlatmıştı. Onu takip etmeye başladım.
Merdivenler bitmek bilmiyordu. Biz indikçe duvarlara iliştirilmiş ışık küreleri harekete geçiyor beyaz ışıklarıyla etrafı aydınlatıyordu.
Etrafımızdaki beton duvarlar -içinde olduğumuz binanın temeliydi- yerini mağaranın sert gri kayalarına bırakmaya başladı. Kısa bir süre sonra merdivenlerin sonuna gelmiştik.
Mağaranın zemininden başlayarak tavana kadar uzun büyük Heva kristali karşımızdaydı. Beşyüz yıl önce gömüldüğü yerdeydi hala.
Parlaklığı yüzünden ona uzun süre bakamıyordum. Işıkla yanan gözlerimi kısarak mağaranın içine göz gezdirdim. Kristalin rengi siyahtı, üzerinde onu tamamıyla saran mor damarlar neden oluyordu bu parlamaya. Muhteşem görünüyordu. Asırlar önce buraya gömülürken kayaları parçalamış ve bu mağarayı oluşturmuştu. Mağara hayal ettiğimden daha büyüktü etrafta büyük kayalar göze çarpıyordu. Üzerlerindeki katı kum tabakası asırlar önce oldukları yere geldiklerinin kanıtıydı.
Kristal, üzerimizde bulunan binanın birkaç metre sonrasında başlayan Heva kalkanını buradan besliyordu.
Kristal kendisiyle birlikte mağaranın tavanını da mor renkte aydınlatıyordu. Heva kalkanının sınırı burada bitiyormuş hissi veriyordu bu durum. Nedeni ise kalkanın kenarlarının da aynı mor renkte parlamasıydı.
Safkan Andrew benim gibi kalkana birkaç dakika baktıktan sonra yaklaşmamı istedi.
"Sana bir büyü öğretmek istiyorum. Bu büyüyü nerede ve neden kullanacağını sormanı istemiyorum. Sadece iyi öğren ve unutma." Dedi. Gözleri occolitioris kristalinin üzerindeydi. Yüzüne vuran parlaklık gözlerinin mor renkle parlamasına neden oluyordu. Kendi gözlerimin de onun gözlerinden farksız olduğuna emindim.
Sözleri üzerine kaşlarımı çattım. Elbette nedenini soracaktım. Şu an burada olmak idam cezası demekti ve o beni buraya getirmişti. Dakikalardır sırf merakım yüzünden susmuştum. O bir safkandı ve krala karşı geliyordu, mantıklı bir açıklamaya ihtiyacım vardı.
"Neden? Bu mağaraya girmemem gerekirken siz bana Heva kalkanına büyü yapmamı istiyorsunuz. Efendim biri görecek olursa..."
Lafımı kesti. Elinden hala kan damlıyordu. Yeri kızıla boyayan damlaları engellemek için üzerindeki siyah pelerine bastırdı elini.
"Kimse giremez buraya, buradaki safkan bile. Kralın izni gerekir buraya girmek için. Yukarıdaki yuvarlak kapı biz mağaraya inen merdivenleri geçtiğimizde kapandı. Burada olduğunu kimse göremez.
İlk önce gözlerini kapat, sonra güçlerine odaklan."dedi sakince. Beni ikna etmeye çalışıyordu. Bu işime gelmişti çünkü içten içe ben de bu büyüyü yapmak istiyordum.
Birkaç dakika boyunca nedenini sordum ama o ısrarla bana cevap vermedi. En sonunda pes ederek ona güvenmeyi seçtim. Nedenini bilmiyordum ama ona güvenmek istiyordum. Saray geldiğimden beri bana yardım eden ve bana eğitim veren kişiye güvenebilirdim. Gözlerimi kapattım ve konuşmasını bekledim.
"Büyü bitene kadar gözlerini açma. Elini kaldır."
Elimi kaldırdım birkaç saniye sonra elimde hissettiğim acıyla Andrew in elimde bir kesik açtığını anlamıştım. Gözlerimi kapalı tutmakta zorlanıyordum. Elime sıcak kanım dolmaya başlamıştı.
"Bu büyüye iqrin büyüsü de denir. Yasak büyülerden biridir. Öğretilmesi veya yapılması yasaktır. Bildiğin gibi safkan nigrumlar kalkan oluşturur ve bazı büyülerle kalkanı kantrol edebilirler. Büyülerin yardımıyla kalkanın ardına geçebilir ya da başkasını geçirebilirler, kalkanı dev bir ölüm kapanına dönüştürebilirler. Bunu içerideki sıcaklığı ışığı ve hava miktarını kullanarak yapabilirler. Ama bu büyü daha çok kalkanı yok etmek için kullanılır."
Sözlerini dinledikten sonra aklıma orman kalkanı gelmişti. Kalkanlar bunu ile kontrol edilirdi. Ben orman kalkanından büyü olmadan geçmiştim.
"Ben zaten bunu ormandaki kalkanda yapmıştım."dedim zorlukla.
Elimdeki acıyı her geçen saniye daha fazla hissediyordum. Kolum da yavaşça uyuşmaya başlamıştı. Buna rağmen direnerek kolumu aşağıya indirmedim.
"O kalkan yanlızca melezleri engellemek içindi. Safkan olduğun için kalkandan geçebildin. Şimdiki durum çok farklı."diyerek kısaca açıkladı durumu.
Safkan Andrew in başta söylediklerine rağmen yine de nedenini sordum.
"Bu yasak büyüyü bana neden öğretiyorsunuz?"
Kısaca cevap verdi. Hala açıklama yapmamak için direniyordu. Burada neden olduğumu deli gibi merek ediyordum ama aynı zamanda burada olmayı da istiyordum.
"Sormamanı söylemiştim."
Elimdeki kanın yere damlamaya başladığını hissettim. Acı azalmaya başladı ve yavaşça, sadece hafif bir sızı olarak kaldı. Artık acı hissetmiyordum ancak bu durumdan kurtulmak da istiyordum. Ama bu isteğim merakımla olan savaşını çoktan kaybetmişti.
"Neden Heva kalkanında yapıyoruz büyüyü?"
Gözlerimin kapalıydı ama onu zorladığımı sesli iç çekişinden anlamıştım.
" Vazgeçmiyorsun, soruna gelirsek.
Heva kalkanı çok güçlü. Adada bulunan tüm safkanlar birleşse bile büyüleri kalkana etki etmiyor. Diğer kalkanlarda sorun çıkabilirdi. Yanlış bir hareket kalkanın tüm enerjisini etkiler. Kalkan oluşturmak kolay değildir, ancak Heva kalkanı hiçbir büyüden etkilenmiyor. Denenmeyen yöntem kalmadı ancak hepsi başarısız oldu."
Adım sesleri duyduğumda arkaya doğru yürüdüğünü tahmin ettim. Tekrar konuşmaya başladığında kalkandan uzaklaştığını anlamıştım.
"Söylediklerimi tekrar et...
'
'Bonum caeleste est inventio.''
''Ubi loguvar ad te pertined coloribus tenebrae.'
'' Visibilia et invisibilia cum .''
''Quod clypeus non intermixti invisibilitas.''
''Ego virtutem switch in siziv.''
Y
eterince odaklanamamandan endişeleniyordum ama hiçbir sorun çıkmadı. Gözlerini açabilirsin göreceklerin senin de hoşuna gidecek."
Söylediği her kelimeyi tekrar etmiştim. Bir fark hissetmiyordum. Yanlızca elimdeki yanma hissi artmıştı.
Gözlerimi açtığımda ilk yaptığım şey elime bakmaktı. Kendimi kırmızı bir manzaraya hazırlamıştım ancak elimde tek bir damla kan veya yara izi yoktu.
Şaşkınlıkla elime bakarken gözlerimdeki değişimi farkettim sonra. Siyah bir camdan bakıyordum sanki ancak mağarada bulunan her detayı görebilicek kadar da net görüyordu gözlerim. Parlama kaybolmuştu artık kristali tam anlamıyla görebiliyordum.
"Büyünün ne için olduğunu söylemiştim eğer başka bir kalkan olsaydı kalkanın sahip olduğu gücü kullanabilirdin. Ancak Heva kalkanında bu mümkün değil. Aksine Heva kalkanına bir saatten fazla bağlı kalırsan kalkan senin gücünü almaya başlar ta ki yok olana kadar."
"Anladım."diye mırıldandım.
Tüm bu olanların yanında eğitmenimin acele ettiğini fark edebiliyordum, tedirginliğini görüyordum. Benim de içim rahat değildi hala. Safkan Andrew in nasıl biri olduğunu anlamamıştım henüz tam olarak ama saraydaki safkanlardan farklıydı, bunu şimdi daha iyi analamıştım. Safkanların hepsinin bu büyüleri yapması yasaktı. Yanlızca kendini kanıtlamış ve gücünü iyi kullanan safkanlar yapardı bu büyüleri. Kütüphanedeki kitaplarda böyle yazıyordu.
Korkuyordum, belli etmesem de kontrol edememekten korkuyordum. Safkan Andrew kalkanın etkilenmeyeceğini söylemişti. Ancak bu bizim zarar görmeyeceğimiz anlamına gelmiyordu. Çok dikkatliydim.
"Kalkanın oluşturulduğu kristal buradadır. En yaşlı dolayısıyla da en güçlü kristaldir. Heva kristalinin nasıl aydınlatıldığı hakkında bir fikrim varmı. Nereden ve nasıl yapıldığını biliyor musun?"diyerek konuyu değiştirdi.
Heva kristalleri melez nigrumların hiçbir şekilde bilgisinin olmadığı bir konuydu. Araştırmaya yeni başlamıştım daha çok fazla bir bilgim yoktu kalkanla ilgili.
"Hayır efendim."
Anlattıklarını heyecanla dinliyordum ve zihnime kazıyordum aynı zamanda.
"Nigrum halkı kalkanın buradan bu kristalde aydınlatıldığına inanır. Kristalin diğerlerinden daha güçlü olması yüzünden hepsini kontrol edebildiğini düşünürler . Ancak doğru değildir bu. Occultioris kristali denir bu güçlü kristale ve kalkanı bir arada tutar. Bu yüzden önemlidir. Kalkanın etrafındaki her kristal farklıdır ve kristali başka bir yönden besler. Heva nın aydınlatmasını sağlayan kristal doğudadır. Rengi şeffaftır ve yüzeyi diğer kristaller gibi yansıma yapmaz. Özel gücü ışıkla ilgili olan safkanların kristali kontrol edebildiğini anladığımızda kalkan aydınlatılmaya ve karartılmaya başladı. Diğer kristallerin aksine kontrol edilebilen tek kristaldir ayrıca."
Mağaranın içerisine doğru birkaç adım atıp occultioris kristaline doğru yaklaştı.
"Kristallerin kalkanı farklı şekillerde beslediğini bilmiyordum. Bu harika, ama ya ışığı kontrol edebilen bir safkan kalmazsa?"
O zaman karanlıkta kalma ihtimalimiz var demekti. Tüm kıta yeniden geçmişteki gibi karanlığa gömülebilirdi.
"Şu anda böyle bir şey pek mümkün değil cora. Bizler ölümsüzüz. Ölebiliriz fakat bu çok zordur. Asırlarca yaşayabiliriz. Ayrıca kristali kontrol eden safkan ölse bile özel gücü olan ışık başka bir safkanda ortaya çıkar. Bu güçler asla kaybolmaz. "Dedi gülümseyerek.
Kafamı salladım. Kontrol edilebilen bir Heva kristali. Öğrenmem gereken çok şey vardı.
"Sana öğrettiklerimi asla unutma ileride hepsi işine yarayacak. İyi bir safkan olmak en iyi büyüleri yapmak değildir. Nerede hangi büyüyü kullandığın belirler her şeyi. " Dedi. Birden bire ciddi bir ifade yerleşmişti gülümseyen suretine.
Bana bir kağıt uzattı. Elime alıp baktım. Az önce yaptığımız büyünün sözleri yazılıydı.
"Bu büyüye neden ihtiyaç duyacağım ki?" Buna bir türlü anlam veremiyordum.
Sorumun üzerine gözlerindeki ifadeyi gördüm. Bu kadar soru sormam onu bariz bir şekilde rahatsız ediyordu.
"Her şeyin bir zamanı vardır Cora. Tekrar gözlerini kapat söylediklerimi tekrar et."
'' Reliquis separati arte colorum.''
'' Quando avanescet sanquis occultatum in apocalyptic skyline.''
''Bunca accipere virtutem ac tenebras animae meae.''
'' Liberal madimittere.''
Anlamlarını bilmiyordum bu kelimeleri. Üzerimden kalkan bir yoğunluk hissettiğimde bittiğini anladım ve gözlerimi açtım. Gözlerim eski haline dönmüştü.
Safkan Andrew in beni beklemeden gittiğini gördüm. Mağaraya son kez göz gezdirip safkan Andrew'in yanına gittim.
"Bu ziyaret aramızda kalmalı, bu ikimizin iyiliği için de önemli. "
Cezası idamdı. Biliyordum.
"Yasaları biliyorum efendim."diye yanıt verdim.
Başını salladı. Kısa ve belli belirsiz bir hareketti. Gözlerini tırmandığımız merdivenlere dikmişti. Aklında başka düşünceler vardı sanırım.
"Büyü sözlerinin yazılı olduğu kağıdı iyi sakla, hatta ezberle ve kağıdı yak. Doğru zamana kadar da kullanma safkanlar bilseler bile asla bu büyüyü kullanmaz daha kolay ve kısa zamanlı büyülerle yetinirler. Odana git ve dinlen yarın çok işimiz var."
Kimse kullanmıyorsa benim bilmenin bir mantığı yoktu diye düşünsem de bunu söylemedim. Safkan Andrew in bana bir açıklama yapmayacağını anlamıştım artık. Ama soracağım son bir soru vardı.
"Siz bu büyüyü nasıl öğrendiniz? Daha önemlisi bana neden öğretiniz?"
Tek kısa bir cümle oldu cevabı.
"Bunun bir önemi yok."
Bir önemi yok... Anlamı neydi? Ne anlamam gerekiyordu?
Gizli ve sana söyleyemem mi? Yoksa sadece önemli olmadığı için mi? Bu gün zaten karışık olan aklım ve düşüncelerim iyiden iyiye karışmıştı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
03/05/17
_sonsuzsiyah_
24/05/18
_DÜZENLENDİ_
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top