•43•~Fırtına Öncesi Sessizlik~

<><><><><><><><><>

İyi okumalar dilerim.

_sonsuzsiyah_

<><><><><><><><><>

___________________

___________________

Bunca zaman yaklaşmaktan dahi korktuğum uçurumdan, atlamıştım. Yere çakılacağımı biliyordum. Acı çekeceğimi ve belkide öleceğimi... Korkudan sıyrılmış ve cesaretime sığınmıştım. Sonrasını düşünmeden sadece amacım uğruna hareket ediyordum. Sonunu düşünmenin de bir faydası yoktu gerçi.


Zümrüt şehrinin sokaklarında gecenin kör vakti dolaşıyordum yine. Aylar sonra ilk defa tam olarak özgürdüm. Hapishaneden farksız olan o saraya geri dönmek zorundaydım ne yazık ki. Başka bir şansım olsa hiç düşünmez giderdi ama heva kalkanı var olduğu sürece asla yeterince uzaklaşamazdım. Ne olduğum şeyden, ne de bulunduğum bu yerden... Ülkemi, bir Nigrum olmayı seviyordum. Tek sorun kıral ve tebaasıydı. Yıllardır belirli bir düzende işleyen sisteme bir türlü ayak uyduramamıştım, uydurmak da istemiyordum aslında


Hızlı olmalı ve bir an önce istemesem de saraya dönmeliydim. Bir an olsun yavaşlamadan yürüdüğüm için ayak tabanlarım isyan etmiş ve ağrımaya başlamıştı bile. Zümrüt şehrine girdiğinden beri birkaç dakikadır neredeyse boş olan sehir sokaklarında yürüyordum. Simsiyah üniformaları ile gözcü askerler dolaşıyordu sokaklarda. Onlar dışında ise sadece birkaç Nigruma rast gelmiştim sadece.

Derin nefeslerim, sesini beynimde duyduğum kalbimi sakinleştirmeye yetmiyordu artık. Dinlenmem gerekiyordu fakat kendimi zorlayarak yürümeye devam ettim. Zümrüt şehrinin yüksek binalarla çevrili yollarından geçip şehrin batı kıyısına kadar yürüdüm. Yaklaşık bir saat kadar yürümek zorunda kalmıştım.

Yıllarca binlerce defa üzerinden geçtiğim tanıdık yollara varıncaya kadar ilerledim. Yüksek binalar yerini tek katlı evlerde ve geniş bahçelerle sarılı yollara bıraktığında evime çok yaklaşmıştım. En son aylar önce gördüğüm evimin bahçesini görebiliyordum. Yanındaki evlere kıyasla daha küçük olan bahçenin önüne geldiğimde gördüğüm manzara kesinlikle beklediğim görüntü değildi. Tek katlı evim neredeyse harabeye dönmüştü. Parçalara ayrılmış bahçe kapısı dokunmamla birlikte geriye doğru düştü. Gürültüye düşmesinin ardından havayı küçük bir kül bulutu kapladı.


Bahçeye girdim. Bahçe tamamen gri kül tabakası ile kaplıydı. Yanan evden kopan parçalar bahçeyi doldurmuştu. Ev simsiyah duvarları, kırılmış camları ile karanlık gecede harap halde duruyordu karşımda. Şimdi korkuyordum işte, saraydan gizlice çıktığımda bile bu denli korkmamıştım. Lena için korkuyordum. Ne olmuştu burada? Ne zaman olmuştu? Saraya gitmeden önce korktuğumun başıma gelmesi ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Kardeşimi kaybetmiş olamazdım.


Ona defalarca söylemiştim. Heva kalkanı araştırmamasını, başına bir şey geleceğini söylemiştim. Sakin olmalıydım... En kötüsünü düşünmeden önce neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Buraya ona kitabı göstermek için gelmeseydim hiç haberim olmayacaktı bu olanlardan. Kendime kızdım. Onu öylece bırakıp giden bir bencil olduğum için kendimden nefret ettim bir an.

Yerdeki kapının üzerinden geçip bahçeden çıktım. Burada yaşayan ve az çok tanıdığım birkaç kişiden olan bir komşumuz vardı. Lena'nın sürekli konuştuğu arkadaşlarından olduğu için ben de onunla tanışmıştım. Bildiğim kadarıyla sağ tarafta kalan beşinci evde oturuyor olmalıydı.

Nerdeyse koşarak ilerledim yolun kıyısında. Gözlerime sayarak beşinci evi buldum. Geniş bahçeye sahip büyük bir evdi. Bahçe çeşitli büyük bitkilerle kaplıydı. Bitkiler gri duvarları olan evin etrafını saracak şekilde yetiştirilmişti.   

Bahçeye girdim ve koşarak kapıya vardım. Koyu kahve kapıyı neredeyse kıracak kadar hızlı bir şekilde çaldım. Saniyeler dakikalar dakikalar saatler gibi geliyordu. Birkaç saniye sonra hala ses gelmeyince tekrar vurdum kapıya. İkinci kere vuracağım sırada kapı açıldı ve elim havada kaldı. Elimi indirip karşımda bana şaşkınca bakan genç kadına baktım. Uzun kahverengi saçları tek bir örgü halinde omuzundan dökülüyordu. Siyaha gözlerinde büyük bir şaşkınlık vardı.

"Cora..."dedi bana hayretle bakarken. Kim bilir Lena gidişimle ilgili nasıl bir yalan söylemişti. Safkan Andrew'in Lena'ya bir açıklama bildirisi yolladığını biliyordum. Ama cam göz ile gönderdiği o mektubun içinde ne yazdığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Bir fısıltı kadar sessiz bir şekilde adımı söylediğinde vakit kaybetmeden konuşmaya başladım.

"Georgia. Ben bu saatte, seni rahatsız ettiğimi biliyorum fakat neler olduğunu öğrenmem gerek. Lena nerede ve neler oldu o evde? Biliyorsunuz... Değil mi?"dedim nefes nefese.

Bana baktığında suratında gördüğüm ifade ile korkum arttı. Bu bakıştan çocukluğumdan beri nefret ederdim. Acıyarak bakan gözlerden her zaman nefret etmiştim... Bir ailem olmadan büyüdüğüm için bu bakışlar hiç yabancı değildi bana.

"Sen.. Bilmiyor musun?" Dedi zorlukla.

Başımı iki yana salladım. Olumsuz cevabım üzerine bir an duraksadı. Hemen ardından kapıyı ardında kadar açıp kenarıya çekildi.

"İçeriye gel lütfen."

Derin bir nefes alıp içeriye girdim. Beni salona yönlendirip, oturmamı istedi. Her ne kadar istemesem de bana içecek bir şeyler getireceğini söyleyip salondan çıktı. İçerideki koltuklardan birine oturdum.

Pelerinin altına gizlediğim kitabı kucağıma alıp, pelerin ile görünmeyecek şekilde kapattım üzerini. Yeşil ve krem rengin hakim olduğu mobilyalar ile döşeli salonda pek çok küçük süs eşyası vardı. Birçok eşya ile dolu salon oldukça boğucu gelmişti içinde bulunduğum şu durumda.


Georgia tekrar geriye dönüp getirdiği içeceği bana uzattı. Bir yurdum alıp önümde duran masaya koydum bardağı. Oldukça tatlı olan karışımın tadı hoşuma gitmemişti.

Sabırsız bir şekilde,"Anlat lütfen." Dedim yalvarırcasına.

Koltuğa oturdu ve ellerini dizlerine koyup bir süre konuşmadı. Sözlerini toparlamaya çalışıyordu belli ki. En sonunda gergin bir sesle konuşmaya başladı.

"Lena buradan ayrıldığını bana söylemişti. Sen gittikten bir ay kadar sonra oldu ne olduysa. Ben de tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Büyük bir yangın çıktı. Gözcü askerler müdahale edip yangını söndürdü. Lena... Lena içerideymiş. Kaybın için üzgünüm..."

O konuşmaya devam ederken ben onu dinleyemiyordum artık. Ölmüştü... Onu da kaybetmiştim. Nefes alamadığımı hissettim. Bunun için asla kendimi affetmeyecektim. Onu yalnız bırakmıştım. Yanında olsaydım belkide her şey farklı olurdu.

"Ne yangını? Nasıl çıktığını biliyor musunuz?" Dedim en sonunda düşüncelerimi toparlayıp kendime gelince.

Zorlukla konuştum. Sesim oldukça güçsüz çıkmıştı. Yüzüne bakmamak için başımı indirdim. Daha fazla acıyan gözlerle bakmasına tahammül edemeyecektim.

"Hayır bilmiyorum."

Cevabı üzerine sessizce ayağa kalktım. Kapıya doğru yürümeye başladığımda Georgia'da peşimden geldi. Kapıdan çıktım. Tek kelime dahi etmeden evden uzaklaşmaya başladım. Georgia gidişimi sessizce izledi ve ben bahçe kapısından çıktığım sırada içeriye girip kapıyı kapattı.


Bahçeden çıkınca durdum ve derin bir nefes aldım. Ayakta zar zor duruyordum. Ellerim ayaklarım bedenim... her bir zerremdeki güç tükenmişti sanki.


Pelerinin başlığını düzeltip yürümeye başladım. Sokakta tanıdık biriyle karşılaşma ihtimalim vardı. Kimseyle konuşacak durumda değildim. Tekrar eski evime döndüm. Kırık bahçe kapısından geçip eve doğru ilerledim. Kapıya kadar yürüyüp birkaç basamaktan oluşan merdivenleri tırmandım.


Simsiyah olmuş kapının köşesindeki yanmamış minik bitki saksılarını gördüğümde aklıma gelen anılar gülümsememe sebep olmuştu. Saksılarda tek bir çiçek bile yoktu ama geçmişte Lena kısa sürede kurumasına rağmen inatla beyaz yapraklı kar çiçeği dikerdi bu saksılara. Çiçek ekildiği zaman hemen kurdurdu. Ancak kendi kendine yetiştirdi nemli bölgelerdeki topraklarda. Litore kıtasındaki ormanların hepsi bu çiçekler ile doluydu. Lena çiçekleri çok sevdiği için kuruduğu an bir yenisini daha ekerdi her zaman.


Merdivenlere oturup, sırtımı saksıya yasladım. Ailem olarak gördüğüm, kardeşim dediğim kişi aylar önce ölmüştü. Kendi çıkarım için onun yanına gelmiş olmasam haberim dahi olmayacaktı öldüğünden. Sinirle pelerinin içinde olan kitabı alıp kenarıya attım. Ellerim ile başımın iki yanını kavrayarak ovuşturdum ve sakinleşmeye çalıştım ama çabam nafileydi.


Sinirim biraz olsun yatışınca gözlerimin dolduğunu hissettim. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Derin nefeslerle ağlama isteğimi bastırmaya çalışırken bir kanat sesi duydum. Başımı kaldırıp etrafıma baktım. Yanlızdım. Olmayan sesler duyuyordum yine. Brian'ın sesini duyduğumda da aynı şimdiki gibi oldukça gerçek gelmişti. Ama değildi. Yanılıyordum.


Başımı yere çevireceğim sırada bu kez yanılmadığımı, duyduğum urima çığlığı ile anladım. Tam üzerimden gelmişti ses. Başımı duyduğum sese doğru çevirdim. Aeris evin çatısında konduğu çıkıntıdan beni izliyordu.

Tekrar çığlık sesini andıran sesiyle öttü başını sonsuz geceye çevirerek. İnce bedenini saran büyük kanatlarını iki yana açıp havalandı ve birkaç adım önüme kondu. Bahçedeki kül tabakası tekrar havalandı. Küller yere inerken Aeris silkelenerek üzerine gelen külleri savurdu.

Onu izlerken başını bana doğru çevirdiği an,"Ne işin var burada?"diye sordum sert bir sesle.

Sinirle solurken dudaklarımdan dökülen kelimeler öfkeyle doluydu. Aeris'e karşı değildi bu öfkem. Ben kendime kızgındım. Aeris ise burada olduğu için bir kurbandı ylnızca.

Kızıl gözleri ile bana bakarak,"Hissettim. Üzgünsün, öfkelisin ve olmaman gereken bir yerdesin."dedi.

Zihnimde duyduğum sözleri ile aramızdaki bağı hatırladım. Şu durumda yanımda bir kuş olması çok saçmaydı. Çok yalnızdım.

"Ne olmuş bir kuşsam. Yalnız da değilsin ayrıca."

Sinirle soludum. Düşüncelerimi okuyabildiğini bir anlığına unutmuştum. Sözlerime alınmıştı. Var olan gerçekleri söylediğim için pişman olmayacaktım elbette. Sessiz kaldım. Sessizlik onun zihnimde yankılanan sesi ile dağıldı.

"Geriye dönmen gerek."

Evet dönmeliydim. Ayağa kalktım ve arkama dönerek son kez evime baktım. Buraya bir daha gelmeyecektim. Lena'nın gittiğine hala inanamıyordum. Sessiz ve kısa bir vedanın ardından arkamı döndüm ve merdivenlerden inmeye başladım.

Tam o anda gözüm kenarıya attığım kitaba takıldı. Onu saraya götürmek istemiyordum. Kitabı burada yakabilirdim. Kapının hemen yanında duran kitabı elime alıp üzerindeki pisliği temizledim. Arkamı dönüp merdivenlerden indim. Küçük bir alev büyüsü  yeterli olacaktı kitabı yok etmek için. Geceleri Nigrumlar dışarıya çıkmazdı. Askerler de bu ara sokaklara gerekmedikçe girmezdi. Kimsenin beni göreceğini zannetmiyordum. Aeris'in yanından geçip kitabı bahçenin sağ kenarına attım. Elimi kaldırdım ve gerekli büyülü sözleri söylemeye başladım.

'Omnis frenum of autem ignis potestas become visible...'


Sözlerimi yarıda kesmek zorunda kaldım. Aeris hızla önümden geçip yerdeki kitabın üzerine konmuştu.

Zaten sinirlerim alt üst olmuşken yaptığı hareket iyice öfkelendirmişti beni."Aeris çekil hemen.  Ne yaptığını sanıyorsun."diye bağırdım.

Başını bana çevirip kızıl gözlerini üzerime dikti. Zihnimde  sesini duydum. Oldukça kızgındı.

"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Kitabın üzerindeydi hâlâ, çekilmeye de niyeti yok gibiydi. Bu davranışının sebebini anlayamamıştım.

Pes ederek,"Kitabı yakacağım."dedim sakin bir sesle. Öfkem yerini yeniden hissizliğe bırakmıştı.

Gözlerini benden ayırmadan öttü yine. Sesi boğazını yırtacak kadar güçlü çıkmıştı. Neden bu kadar sinirliydi?

"Her şeyi mahfetmek için mi? Bu kitabın ne kadar zor yazıldığı hakkında bir fikrin bile yok senin. Bir de yakmaktan bahsediyorsun. "

Kitaptan haberi vardı. Tabii ya... O safkan Deragas'ın urimasıydı. Lena'nın bana yardım edebileceğini umarak buraya gelmiştim. İhtiyacım olan cevap ise Aeris'te gizliydi.

Yanına yaklaşıp dizlerimin üzerine çöktüm."Kitabın içinde ne olduğunu biliyorsun yani."

Aeris kitabın üzerinden kenarıya çekildi. Kitabın tekrar elime aldım. Kitabın üzerindeki SURGERE yazısı kan kırmızı rengi ile gözlerimin önündeydi yine. 

"Elbette biliyorum. Kitabın yazması için safkan Deragas'a bilgi topladım yıllarca. SURGERE'ye yardım etmek için...

<><><><><><><><><>

Bölüm sonu.

Aeris hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sinsi yazarın böyle bir yerde bölümü bitirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevapları bekliyorum...

_sonsuzsiyah_

<><><><><><><><><><>

~~~~~~~~~~~~~~~~~

03/02/18

_sonsuzsiyah_

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top