•4•~Artık Gerçek Yanılgıdan İbaretti~
<><><><><><><><><><>
İyi okumalar dilerim.
_Bölüm İthafı_
Twinkshy_34 (♥)
<><><><><><><><><><>
_______________
________________
Bir hafta sonra...
~
Sabahtan beri saray kütüphanesinde araştırma yapıyordum.Bu çok garipti, nedense Heva kalkanıyla ilgili hiçbir bilgi yoktu neredeyse. Son bir haftadır her boş zamanımda buraya geliyordum. Akademi eğitmenlerinin özel izinle buraya gelip araştırma yaptığını biliyordum. Akademideki kütüphanede bile kalkan hakkında daha çok kitap vardı. Arkadaşım Lena sayesinde hepsini görmüştüm.
Raflardan aldığım bir kucak dolusu kitabı da pencerenin yanına yerleştirilmiş masaların birine bıraktım ve oturdum. Daha fazla ışık alabilmesi için kütüphane sarayın en üst katında bulunuyordu. Tüm duvarları ve odaları kaplayan raflar yüzünden pencereler tek bir duvarı kaplıyordu. Daha fazla ışık alabilmesi için odanın tavanında üçgen şekilli pencereler vardı. Kubbe şeklindeki tavanda bulunan pencereler odadaki her yeri aydınlatmıştı.
Kitaplara bakmaya başladım. Aradığım Heva kalkanıyla değil onu yapan safkan Nigrumlarla ilgili bilgilerdi. Ama sadece adları geçiyordu kitaplarda. Kim oldukları hatta konumları bile yazmıyordu.
Bir kitabı daha kapatıp baktığım diğer kitapları koyduğum kitap yığınına koydum. Yirminci kitaptan sonrasını saymamıştım. Bunca zamandır kaç kitaba baktığımı tahmin bile edemiyordum.
Hala bakmak için getirdiğim kitaplar vardı ama onlara da bakmak istemiyordum. Bir umutla daha sonra pişman olmamak için bir kitabı daha elime aldım. Sayfaları atlayarak çeviriyordum ki kütüphanenin kapısı açıldı. Kütüphanede hiç kimsenin olmadığını bildiğimden içeriye kimin girdiğine baktım.
Brian iki kanatlı kapıyı kapatıp kapının solunda kalan koyu mor raflardan birine doğru yürüdü. Kütüphanede bölümler renklerle ayrılmıştı. Brian'ın elinde büyü kitabı olmalıydı. Önüme dönüp kitaba bakmaya devam ettim. Rafların arasında beni farketmemiş olması gayet mümkündü.
Sandra ile aramızda hiçbir sorun yoktu, Jason a karşı soğuk bir tavırda olsam da o bana karşı inatla sıcak davranıyordu. Ona karşı olan tavrım yumuşamıştı çoktan. Buraya geldiğimden beri en çok o ikisini görüyordum zaten. Eğitimlerde bana yardım ediyorlardı. Kısıtlı boş zamanlarımızda da sohbet ediyorduk. Burada oldukları için seviniyordum hatta. Ama Brian ile aynı durum söz konusu değildi. İlk günlerde onunla konuşmaya ve arkadaş olmaya çalışmıştım. Ama o tüm bu çabama rağmen tavrından hiçbir şekilde taviz vermemişti. Eğitmeni safkan Damon'dan hiçbir farkı yoktu.
Eğitmenlerimiz bize genelde bireysel olarak ders versede dördümüze de eğitim verdikleri zamanlar oluyordu. Şimdiye kadar safkan Damon yanlızca bir kez üçümüze aynı anda eğitim vermişti Tam iki saat boyunca kristalleri hiç yorulmadan anlatmış ve soru sormamıza hatta konuşmamıza bile izin vermeden bizi göndermişti.
Kibirli ve soğuk, ikisini de tanımlamak için kullanılabilecek en iyi iki kelimeydi. Sandra'nın sıcaklığı, Jason'un kibarlığının yanında, Brian demirden bir duvarla bakışmak gibiydi.
Önümdeki kitabı bitirmek üzereydim, atlayarak geçtiğim sayfalarda ilgimi çeken bir konuya rastlamamıştım. Bir sayfa daha çevirdiği sırada kitap aniden önümden alındı. Brian, kitabı alarak az önce okuduğum bölüme göz gezdirdi. Ardınan masaya oturdu. Elindeki kitaptan başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Ne arıyorsun?"dedi sakin bir sesle. Gözleri yeniden elindeki kitabın satırları üzerinde gezinmeye başladı.
Şaşırmıştım. Buraya gelip benimle konuşması ondan beklenmeyecek bir hareketti. Bir süre önce onu kibirli iç dünyasıyla baş başa bırakmıştım. Yine de cevap verdim, tek amacım onu başımdan savmak ve işime devam etmekti.
"Heva kalkanı ve onu yapan altı Nigrumla ilgili birkaç bilgi. Ama bilmediğim bir şey bulamadım."dedim. Kitaptan başını kaldırıp yeşil gözlerini suretimde gezdirdi.
Ayağa kalktım. Masadan birkaç adım uzaklaşmıştım ki konuştu. Benimle değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi. Sözleri ilgimi çekmese, duymamış gibi yapabilirdim.
"Yasak çünkü. Kral bütün kitapları toplayıp yok etti."
Geriye dönüp masaya oturdum. Sözlerinin devamını duymak istiyordum. Anlaşılan sandığım gibi Heva kalkanı ile ilgili yapılan tek şey safkanların idamı değildi.
"Dışarıda Heva kalkanı ile ilgili bir sürü kitap var. Buradaki kitaplardan çok daha fazlasını anlatıyor hem de."dedim akademide öğrenciyken görme fırsatı bulduğum kitapları düşünerek.
Belli belirsiz kafasını salladı ve devam etti konuşmaya.
"Ama senin sorularına cevap vermezler. O kitaplar sadece kralın istediği hikayeyi anlatır. Halkın savaş hakkındaki merakını giderirler ama umutlarını söndürmeyecek şekilde. Halkı sakin ve ayakta tutmak içindir."
Bu kitaplar yüzyıllar önce yazılmıştı, kralın gerçeği gizlemesi imkansızdı. O savaşa gerçekten şahit olan halkından olanları gizlemesi nasıl mümkün olabilirdi ki? Burada olmanın iyi bir fikir olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Ama oturmaya devam ettim. Brian'ın neden bir anda benimle konuşmaya karar verdiğini öğrenmek için sabırsızlanıyordum.
"Doğru değiller mi yani?"
Ölümsüz varlıklardık. Aramızda hala savaşa şahit olmuş Nigrumlar vardı. Ölümsüz bir halka bunu yapmak imkansızdı.
"Kısmen. Savaşta olanlar anlatılan dan çok daha fazlası. Ancak Nigrum halkı bunun çok az bir kısmına şahit oldu."dedi sözlerinde sanki önemsiz bir şey anlatır gibi sakin bir ses tonuna yer veriyordu. Bu yüzden söylediklerine inanmıyordum, sanki dalga geçiyordu. Brian uzun zamandır burada olsa da yanlızca bir öğrenciydi. Gizli bir şey varsa bile o bunu nereden bilebilirdi ki?
"Sen bunları nereden biliyorsun?"diye düşüncemi dile getirdim.
Yüzüme garip bir ifade ile baktı bu kez, sanki söylediklerinin yanında söylemeyi istediği ancak söyleyemediği bir şey varmış gibi hissediyordum.
"Her şey savaşta değil Heva kalkanında bitiyor. Heva kalkanının yok edilmemesini sağlamak için herşey. Önceki kralın da şimdiki kralın da tek amacı bu."dedi. Sorduğum soruyu görmezden gelmişti.
Artık söylediklerine iyi veya kötü, doğru veya yanlış hiçbir anlam yükleyemiyordum.
"Safkanların en önemli görevi Heva kalkanını kontrol etmenin bir yolunu bulmaktır. Kralın bizzat verdiği bir emirdir bu. Kralın Heva kalkanının yok olmasını engellemek için kitapları yok ettiğini nasıl söyleyebilirsin. Doğru değil bunlar."
Bu sözlerim yeşil gözlerini, benim mavi gözlerimden ayırmasına neden olmuştu. Onun asık suratına sinirle baktım. Neden birdenbire buraya gelip bu saçmalıkları anlattığını anlayamıyordum.
"Yanlızca halkın sakin kalması ve umutlarını koruyarak yaşamaya devam edebilmesi için kral safkanlardan bu görevi veriyor. Kral ne yaptığının farkında. Kalkanın safkanlar ne yaparsa yapsın etkilenmeyeceğini biliyor."
Sakin ses tonu ve kendinden emin konuşması sözlerinin arkasında olduğunu gösteriyordu.
Sonunda pes ettim ve karşı çıkmak yerine ona soru sormaya, söylediklerine bir anlam vermeye çalıştım.
"Bir yolu yokmu?"
Sorduğum sorunun ardından asık suratında minik ve sahte olduğu belli olan bir tebessüm belirdi.
"Gerçek olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemedim ama bildiğim tek bir yol var." Dedi sesindeki gizleyemediği heyecanla.
Etrafa göz gezdirdi. Kütüphanedeki rafların etrafını tek tek kontrol etti. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra konuşmaya başladı.
"Heva kalkanı dönemin kralı tarafından yapıldı ama bu onun fikri değildi. Sarayda krala yakın güçlü bir safkanın fikriydi bu. Yasak büyülerin tamamını bilen usta bir büyücüydü. Kral kabul ettikten sonra safkan kendisi kadar güçlü beş safkanla birlikte, kristalleri kullanarak kalkanı oluşturdu. Bu kristaller yeryüzünde bulunan en yaşlı dolayısıyla en güçlü kristallerdi. Safkan kristalin gerçekten güçlü olmasını istiyordu. Bu yüzden tüm gücünü kalkanla birleştirdi ve yok oldu..."
Anlattıklarını dinlerken merakım da artmaya başlamıştı.
...Heva kalkanıyla ilgili bilinen asıl hikayede de altı safkan tarafından oluşturulduğu anlatılıyor. Ama kalkanla bağ kurulduğu söylenmiyor senin de bildiğin gibi. Kalkanın enerjisinin altısını da öldürdüğü anlatılıyor."
Evet asıl hikaye anlattığından farklıydı. Bu efsane benim sorumu yanıtlamıyordu.
"Anlattığın efsanenin kalkanın yok edilmesiyle ne ilgisi var."
Sonunda onu dinlediğim için uzun uzun anlatıyordu. Evet onu dinliyordum ama bu onun dediklerini doğru zanettiğimden değildi. Merakım ve yaptığım bu araştırmanın temelinde ailemin ölüm nedenini öğrenme isteğim, şu anda burda olmamın tek nedeniydi.
"Eğer gerçekse kalkan onunla bağ kuran safkanın gücüyle mühürlenmiş durumda. Yani Heva kalkanını kontrol etmenin tek yolu o safkanın soyundan gelen başka bir safkanla mümkün olabilir. Aynı bir anahtar gibi."
Konuşmanın başında sorduğun soruyu yineledim.
"Sen bunları nereden biliyorsun?"
Bu kez soruma cevap verdi. Sakin tavırları içimde bir şüphe oluştursa da artık anlattıklarının doğruluk payı olup olmadığını düşünmeye başlamıştım.
"Uzun zamandır buradayım. Sadece bazı gerçekler hiçbir zaman dile getirilmez. Bu büyük bir sorunu da beraberinde getirir ne yazık ki."
Ve yine başa dönmüştük. Sıkıntıyla nefesimi verip kuruyan boğazımda hissettiğim rahatsızlıkla yutkundum.
"Niye bana anlattın o zaman?"
Umursamazca cevap verdi. Her hareketi sanki burada olmaktan rahatsız oluyormuş gibiydi fakat o hala benimle konuşmak için çaba harcıyordu, hem de her seferinde ona sert bir sesle cevap vermeme rağmen.
"Araştırmaya devam edecektin çünkü. Hiçbir şey bulamayacağını söylemem anlamsız olurdu ve seni durdurmazdı. Başını belaya sokmaman için anlattım. Bir daha hiçbir yerde bana bile bu konu hakkında bir şey söyleme." Dedi ve ellerinin arasındaki kitabı kapatıp masaya bıraktı.
Bir şey söylememe fırsat vermeden masadan kalktı ve dışarıya çıktı.
Masanın üzerindeki kitap yığınını raflara yerleştirdikten sonra ben de kütüphaneden dışarıya çıktım. Brian'ın sözleri aklıma takılmıştı ama ona güvenemiyordum. Bu yüzden sözlerini şimdilik unutmaya karar verdim. Araştırmaya devam edecektim. Kim ne derse desin, yanlış bir şey yapmıyordum.
Merdivenlerden aşağıya inerken Sandra'nın eğitmeni safkan Joseph yanındaki gözcü askerlerle yukarıya çıkıyordu. Beni gördüğünde gülümsedi ve başını eğerek selam verdi. Ben de aynı şekilde selam verdim ve aşağıya inmeye devam ettim. Gözcüler de bir safkan olduğum için eğilerek geçiyordu yanımdan.
~
Yaşanan savaş ve Heva kalkanı yüzünden bundan yaklaşık beşyüz yıl önce Litore kıtasında hayat durmuştu. Zamanla Nigrum halkı kalkanın ardında yaşamayı öğrenmişti. Kısıtlı kaynaklara rağmen farklı çözümlerle ülke yeniden kurulmuştu. Kristaller sadece kalkanlarda değil Nigrum halkının başa çıkmak zorunda kaldığı birçok konudaki sorunda onlara yardımcı olmuştu. Ülkenin Heva karartıldığında soğukta kalmamasını sağlamak ve ülkede akan üç büyük nehirdeki tuzlu suyun temizlenip içilebilir hale getirilmesine kadar.
Bunların yanında
beşyüz yıl önce kalkanın oluşturulmasıyla birlikte yaşanan en büyük sorunlardan biri de şüphesiz ulaşımdı. Yakıt olarak kullanılabilecek bir kaynağa sahip değildik. Büyük bir kıtada ulaşım önemliydi. Yeniden tasarlanan arabalar artık dönüştürülen kristallerle çalışmaya başlamıştı sonrasında. Arabanın içine yerleştirilen tek bir kristal sonsuz bir güç kaynağı sağlıyordu. Kristaller asla yok olmazdı parçalanan bir kristalin dağılan enerjisiyle birlikte adanın başka bir yerinde yeni bir kristal oluşuyordu. Sınırsız bir enerji kaynağı olan kristaller safkanlar sayesinde tüm nigrumların yaşamlarını devam ettirmelerini sağlıyordu.
Sarayın bahçesine giren çok sayıda siyah renkli arabalardan, içlerindeki dönüştürülmüş kristal yüzünden zayıf mavi bir ışık yayılıyordu.
Kral Aaron İmperium en önde duran arabadan bir askerin kapıyı açmasıyla birlikte indi.
Bahçede kralı karşılamak için bekleyen kalabalık asker gurubu ve safkanlar kralın önünde eğildi. Kral Aaron siyahlar içindeydi. Siyah pantolonu ve gömleği gösterişsiz bir sadelikte olsa da üzerindeki siyah pelerindeki gümüş renkli işlemeler göze çarpıyordu. Başındaki gümüş tacın üzerine kan kristalinden parçalar yerleştirilmişti . Kral kraliçenin de yanına gelmesiyle birlikte saraya doğru yürümeye başladı. Prensler ve prenses de onların hemen ardından saraya girdi. Güney sarayında geçirdikleri birkaç hafta sonrasında bu gün zümrüt sarayına dönmüştü kraliyet ailesi.
Kral Aaron az sonra safkanlarla toplantı düzenleyecekti. Şu anda aşağıda olmayı istesem de sarayın ikinci katındaki eskiden elçilerin kabul edildiği şimdiyse kullanılmayan boş odadan aşağıyı izlemekle yetinmeliydim.
Aşağıdaki askerler dağılmaya başladığında odadan çıktım. Safkan Andrew odamda kalmamı söylemişti ancak ben merakıma engel olamamıştım. Odama girdim. İçimde anlamlandıramadığım bir heyecan vardı. Ailemin katilini ilk kez görmüştüm.
Üzerimdeki siyah pelerini çıkartıp yatağımın üzerine bıraktım. Büyük penceremi örten siyah ağır perdeleri açıp koltuğa oturdum. Sandra'nın ne yaptığını merak ediyorum ancak şu anda sarayda dolaşmak iyi bir fikir değildi benim için. Odanın güvenli duvarları arasından çıkmak istemiyordum. Anlık bir kararla kitaplığımın önüne geçtim, artık birçok kitabım vardı. Çoğu safkan Andrew'in öğrenmemi istediği büyülerin yazılı olduğu kitaplardı ancak kısa süre önce Sandra'dan birkaç kitap almıştım. En son okuduğum kitabı alıp tekrar koltuğa oturdum. Pencereden gelen ışıktan yararlanmayı seviyordum. Işık kürelerini fazla kullanmıyordum. Kitapta son okuduğum sayfayı bulmuştum ki Sandra içeriye girdi.
"Hemen kalk zamanımız yok. Bir an önce hazırlanmalısın."dedi heyecanla.
Ben hala ona bakarken o dolabın karşısına geçip tüm kıyafetlerimi birbirine kattı.
"Sandra neler oluyor, bu acelen niye?dedim. Kafamı yana yatırıp dolabın açık kapağının ardındaki Sandra'yı görmeye çalışıyordum aynı zamanda.
Derin bir nefes alarak söylendi.
" Hala oturmaya devam ediyorsun Cora."
Siyah bir pantolon ve koyu yeşil bir kazağı eline aldığında kendi kendine mırıldandı. Ne söylediğini anlayamamıştım.
Ayağa kalkmam ile beraber elime kıyafetleri tutuşturdu ve dışarıya çıktı. Sorularımı yutarak giyindim ve dışarıya çıktım. Bu kızla baş etmesi gerçekten zordu. Bunu yeni yeni fark ediyordum.
Sandra beni gördüğünde gülümsedi ancak sonrasında birden suratını astı. Odama girdi, çıktığında elinde siyah pelerinimi tutuyordu. Pelerinimi de giydikten sonra yürümeye başlayan Sandra nın yanına hızlı adımlarla gittim.
"Kraliçe seni görmek istiyor. Saraya yeni geldiğin için. Bir de safkan Andrew in bizzat getirdiği biri olduğun için. Ve tabi hikayen yüzünden."
Safkan olduğumun bu kadar geç ortaya çıkması yüzünden beni merak etmesi normaldi, ancak takıldığım bir yer vardı.
"Anlamadım. Safkan Andrew ile ilgisi ne?"diye sordum ona bakarken.
"Safkan Andrew genç sayılır ancak yinede uzun zamandır burada. Eğittiği ilk safkan sensin."dedi ve benim asık suratıma karşı gülümsedi.
Bu muydu önemli olan diye düşündüm ister istemez... Başımı sallayarak sözlerini anladığımı belli ettim. Sarayın en üst katına yani altıncı kata çıktık. Katın kuzeyinde kalan koridorlar kraliyet ailesinin odalarının bulunduğu kısımdı. Kattaki ana koridordaki odalardan birine girdik. Diğer katlardakine nazaran daha küçük ancak hepsinden daha özenli döşenmiş bir salondu burası.
Odanın kuzeyindeki duvar pencerelerle kaplıydı. Siyah perdeler pencerelerin yanından yere uzanıyordu. Mavi renkli duvarlarda tablolar ve cam kutulardaki ışık küreleri vardı. Odanın ortasına yerleştirilmiş koltukların girdiğimiz kapıya dönük olanında oturan kraliçe bizi gördüğünde odadaki üç hizmetçiye dışarıya çıkmalarını söyledi. Hizmetçiler ilk önce kraliçenin sonrasında da bizim önümüzde eğildiler ve dışarıya çıktılar. Kraliçe ayağa kalktı ve koltukların önündeki koyu mavi büyük halının üzerine geldi.
Çok güzel bir kadındı. Koyu sarı saçları vardı. Saçları örgüyle yapılmış bol bir topuzla arkadan toplanmıştı. Küçük saç tutamları tacının yanından omuzlarına dökülüyordu. Mavi renkli sade bir elbise düzgün bir fiziğe sahip olduğunu gözler önüne sererek sarmıştı bedenini. Kafasında tacı vardı. Birbirinin içinden geçen parçalarla sarmaşık gibi örülmüştü taç. Kan kristali ve beyaz kristal vardı tacın üzerinde. Kan kristali gücü, beyaz kristal ise adalet ve masumluğu temsil ediyordu.
Kim olduğum ve ailem hakkında birçok soru sordu.
Damnum ailesinden geldiğimi duyduğunda şaşırmıştı. Ancak kısa sürede toparlanıp konuyu değiştirdi. Kısa ve tek taraflı bir muhabbet olmuştu ve dikkatimi çeken tek şey tepkisiydi. Sandra yanımızda olduğu için böyle yapmış olmalıydı.
Kısa muhabbetimiz de burada sona ermişti zaten. Dışarıya çıktığımızda bir görevli yanıma gelip safkan Andrew in beni çağırdığını söyledi.
Odasına gidip içeriye girdim.
"Cora az önce kralın düzenlediği toplantı sona erdi. Kral bana toplantıda bir görev verdi. Yarın saraydan ayrılıp kuzeye gidiyorum. Fons şehrine. Orada başka bir safkanla birlikte Heva kristalleri den birinde araştırma yapacağım. Biliyorsun Fons şehri ülkenin en kuzeyindeki şehirdir ve şehirde üç Heva kristali vardır. Tabi sen de benimle geliyorsun. Hazırlan yarın erkenden yola çıkmamız gerekiyor."
Onun sözlerinin ardından hemen soru sordum.
"Kristalin bulunduğu kulelerden birine mi gidiyoruz?"
"Evet, birkaç günlüğüne."
Kalkan kristallerinin üzerindeki kuleleri o kadar çok merak ediyordum ki oraya gidecek olmamız beni heyecanlandırmıştı.
"Kristalde bir sorun mu var?"
Merak etmiştim doğrusu. Kalkanda görevli safkanların yanına sarayda görevli bir safkanı gönderiyordu kral. Önemli bir nedeni olmalıydı.
"Hem evet hem hayır. Fons şehrinin bağzı yerlerinde kristallerden yayılan enerji bağzen anormal bir şekilde artıyormuş. Kalkan kristallerinden kaynaklandığını düşünen görevli safkan krala mesaj göndermiş. Kral araştırmamızı istedi. Ama bunun gibi durumlar her zaman yaşanır."
Odadan çıktığımda içimdeki heyecanı bastırmak için uğraşıyordum. Lena benim yerimde olmak için neler vermezdi. Mağaraya girip kristali görmeyi kadar çok isterdim ki. Ama kristalin üzerine yapılmış kulelerden birine girmekte göz ardı edilemeyecek kadar heyecan vericiydi. Mağaralara ise kralın izni olmadan girmek yasaktı. Bunu yapan herhangi bir Nigrum idam edilirdi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
<><><><><><><><>
Bölüm sonu...
Sormak istediğiniz bir soru var mı?
SURGERE'Yİ SEVEREK OKUYACAK BİR ARKADAŞINIZI ETİKETLEMEYİ UNUTMAYIN!¡
<><><><><><><><>
09/04/2017
_sonsuzsiyah_
23/05/18.
_DÜZENLENDİ_
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top