•3•~Beyazı Kirleten Siyah Mıdır ?~
<><><><><><><><><><><>
Sinsi yazardan herkese merhaba...
İyi okumalar dilerim.
_Bölüm İthafı_
esilanse (♥)
<><><><><><><><><><><>
_______________
_______________
Heva kalkanının ardında yüzyıllardır hayatta kalmaya çalışıyorduk. Sahte gökyüzü, buz gibi hava, ihanetle birlikte verilen büyük maddi ve manevi kaybın da etkisiyle zamanla umudumuz iyiden iyiye tükenmişti. Yok olacağımız güne kadar hayatta kalmak için yaşıyorduk şimdilerde, bir gün yok olacağımızı bilerek ve o anı bekleyerek.
Tüm nigrumların birlik olması, ve her şeye rağmen yaşamaya devam etme arzularını ruhlarında taşımaya devam etmesi bizi yüzyıllar sonrasında bu günlere getirmişti.
Her şeyden önce büyü yeteneğimiz, kristallere hükmederek büyü yapan safkan Nigrumlar olmasa değil bu güne kadar hayatta kalmak Renkler Savaşı sırasında yok olurduk. Safkanlar sayesinde hayattaydı Nigrum halkı. Bu yüzden bir safkan olmaktan gurur duymalı ve krala hizmet ederek Nigrum halkına yardım etmeliydim. Yapmam gereken buydu fakat ben hala sarayda kalmak ve krala hizmet etmek konusunda istekli değildim.
Saklanan birçok sır vardı. Nigrumlar krallarına büyük bir saygı besler ve kararlarına sorgulamadan boyun eğerdi. Bu durum Nigrum krallarına tehlikeli bir özgürlük sunuyordu. Heva kalkanı gökyüzünü sarıp bizi hapsettikten sonra pek çok konuda yeni kurallar koyulmuştu. Sayısız kere dışarıya çıkma yasağı, enerji kaynakları konusundaki gereksiz ve fazla kısıtlama, safkanlar ve melez nigrumları birbirinden ayrılması ve sayısız idam. Mantıklı bir gerekçe olmadan alınan sayısız karar vardı. Bu kararlardan en can yakanı ailemin de infazı ile sonuçlanan karardı kesinlikle. Krala karşı bir tavır almamın tek nedeni buydu. Bazen düşünürdüm, ailem ölmemiş olsaydı kralın bu yaptıkları beni bu kadar rahatsız eder miydi diye. Muhtemelen bu sorumun cevabı hayır olurdu. Rahatsızlık verici de olsa düşüncelerim yanılmıyordu.
Artık saraydaydım, her ne kadar istesem de kaçamamıştım. İsyan etmek ve boyun eğmemek aptallık olurdu. Kralın sorunları çözmek için kullandığı tek yol yok etmekti, beni öldürürdü. Mantıklı hareket etmeliydim.
Bir safkan olduğumu gizleyememiş ve yakalanmıştım.
Artık Zümrüt Sarayında eğitim alacak ve bir safkan olmayı öğrenecektim.
Krala hizmet etmem gerekiyordu.
'Şimdilik' diye fısıldadım yalnızlığın verdiği boş hisle. Şimdilik boyun eğecektim.
Kapıya vurulmasıyla gözlerimi aralayıp kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda simsiyah üniforması ve yüzünü gizleyen siyah maskesiyle, bir saray askeri duruyordu. Başını eğerek selam verdi ben onu incelerken. Bir safkan olduğum için artık melezler ile aramda statü farkı olacaktı. Onlarla rahatça konuşamayacaktım, tabii onlar da benimle. Benden korkacaklardı, korkuları yüzünden bana saygı duyacaklardı.
"Efendim."dedi konuşmak için izin ister gibi. " Yemek salonuna kadar size eşlik etmek için buradayım."
Özenle seçilmiş kelimelerin ardında bariz bir tedirginlik sezdim. Buraya geldiğimden beri ifadesiz olan suratıma bir gülümseme yerleştirdim. Benden korkması isteyeceğim son şeydi, gülümsememin onu rahatlatacağını unut ediyordum.
Odadan çıkıp kapıyı kapattım. Koridorda ilerlemeye başladık, asker benimle aynı hizada yürüyerek bana rehberlik ediyordu. Bir üst kata çıktığımızda sarayın görmediğim dördüncü katı da karşımdaydı. Ana koridorda bulunan ilk kapıdan içeriye girdik. İki duvarının tamamı boyunca pencerelerle kaplı büyük salon başka türlü yeterince aydınlatılamazdı. Sarayda bulunan pencereler uzunluklarıyla tüm duvarı kaplayan büyüklükte ve dikdörtgen şekilliydi. Salonun içindeki üç yuvarlak sütun salonu üç parçaya ayırıyordu. Zemin gibi sütunlar da siyah renkliydi. Duvarlar ise mavi değil beyazdı.
Salonun sağ tarafına pencerelerin önüne koyulmuş büyük masada yedi Nigrum oturuyordu.
Kralın yardımcısı olarak sarayda görev yapan dört safkan ve benim yaşlarımda olan üç safkan Nigrum da masanın kapıya doğru olan köşesinde oturuyordu.
Beni buraya getiren asker kapının yanıda kalırken ben ilerledim. Solandaki beşinci adımımda tüm gözler üzerime dönmüştü. Beni fark edene kadar ettikleri muhabbete son veren safkanlar masanın yanına vatana dek sessizce bekledi.
Safkanlarla birlikte olmak bir anda rahatsız hissetmeme neden oldu ve bunun etkisi ile tanıdığım tek kişiye çevirdim başımı. Masanın sol tarafında oturan safkan Andrew ifadesiz bir yüzle bana bakıyordu. Ona baktığımı görünce başını eğerek selam verdi.
Masanın başında oturan safkan otoriter bir sesle konuştu hemen sonra.
"Oturabilirsin Cora."
Yapmam gerektiği gibi başımı eğerek selam verdim. Masada benim haricimde bir kız vardı yanlızca, onun yanına oturdum. Sessizce beklerken safkan Andrew'in sesini duymamla başımı ona doğru çevirdim.
"Sarayda yedi safkan var Cora. Geriye kalan yirmi üç safkan orduda görev yapıyor. Saraydaki safkanların hepsiyle tanışıcaksın zamanla. Şu anda masada neden sadece dört safkan olduğuna gelirsek. Yanlızca dördümüz öğrenci eğitiyoruz."diye açıkladı durumu.
Masanın başında oturan safkan onun sözlerini tamamladı. Koyu kumral saçları ve hafif uzun sakalları vardı. Oturduğu yerden bile uzun bir boya ve düzgün bir fiziğe sahip olduğu belli oluyordu.
"Sizin dışınızda eğitilmesi gereken genç safkan yok çünkü. Ben safkan Thomas Frien. Kralın baş danışmanı ve ülkedeki tüm safkanların temsilcisiyim aynı zamanda. Safkanların başka bir safkan tarafından eğitilmeden önce aldığı eğitimi almayan tek safkansın. Akademide eğitim almak için artık çok geç bu yüzden sarayda eğitim alacaksın, safkan Andrew sana gereken her şeyi öğretecek ve başarına göre bir akademide, orduda ve yeterince iyi olursan sarayda görevlendirileceksin. Eğittiğim safkan öğrenci ise Jason Shan."
Hemen benim karşımda oturan genç safkanı işaret etmişti konuşmasının sonunda. Sarı saçları ve grimsi mavi gözleri ile yine karşımdaydı. Jason gülümsedi ve başını hafifçe eğerek bana selam verdi. Kısa süre önce onunla olan kötü karşılaşmamız aklıma gelince selamına karşılık vermedim. Yüzündeki gülümseme yerini ifadesizliğe bırakırken kaşlarını çattı. Tuhaf havası ona karşı bir tavır sergilememe neden oluyordu. Ayrıca yakalamama neden olan kişiye karşı iyi davranmakta acele etmeyecektim. O sadece ona verilen görevi yerine getirmiş olsa da.
Masada, safkan Andrew in karşısında oturan safkan konuşmaya başladı. Masada oturan yetişkin safkanların arasında şüphesiz en genç olanıydı. Kumral saçlı ve mavi gözlüydü.
"Ben Joseph Green. Hikayeni duyduğumda gerçekten şaşırdım. Böyle bir durumun mümkün olduğunu bilmiyordum. Ama başarılı olacağına eminim , bu safkanların geninde var. Öğrencim Sandra sana yardımcı olacaktır." Dedi minik bir tebessüm ile.
Yanımda oturan Sandra nın yüzü eğitmeni olan safkanın sözlerinin ardından sıcak bir gülümsemeyle kaplandı. Uzun açık kumral saçları ve yeşil gözlü bir kızdı. Minik bir suratı ince bir bedeni vardı.
Yüzündeki gülümseme ile bana selam verdiğinde aynı şekilde gülümseyerek ona karşılık verdim.
"Damon Aryah, öğrencim Brian."
Masada oturan safkanlardan biri daha konuşmuştu. Siyah kıyafeti, siyah kıvırcık saçları koyu kahverengi gözleri vardı. Sert yüz hatları ve soğuk biri olduğunu düşünmeme neden oldu ister istemez.
Yüzündeki sert ifade ve konuşması masadaki tüm safkanların suratlarını asmalarına neden olmuştu aynı zamanda. Safkan Andrew in ona olan sinirli bakışlarını görmüştüm birkaç saniyeliğine.
Oluşan gerginlik safkan Thomas'ın yemeğe başlamamızı teklif etmesi ile biraz olsun dağıldı. Salona giren saray görevlileri kısa sürede masanın üzerini sıcak yiyeceklerle doldurdu.
Sessizliğin kısa süreli konuşmalarla bölündüğü uzun bir akşam yemeğinin ardından safkan Andrew tüm öğrencilere hitaben konuşarak çıkabileceğimizi söyledi.
İlk ayağa kalkan Sandra oldu.
"İzninizle efendim."
Hepimiz kalkıp salondan çıktık ve koridorda yürümeye başladık. Tam da bu sırada yemek boyunca bir kez bile konuşmayan ve safkan Damon'un öğrencisi olan genç safkanı fark ettim. Yemekte adeta görünmezdi ve tüm o gerginliğin ortasına bir kez olsun kafamı kaldırıp ona ve hatta diğer safkanlara bakmamıştım. Onu incelemeye ancak şimdi fırsat buluyordum. Kemikli yüzüne dağılmış siyah saçları yeşil gözlerini gölgelemişti. İnce dudakları ifadesizdi. Benden en fazla beş saantim daha uzundu, fazla iri olmasa da yapılı bir vücuda sahipti. Eğitmeni gibi simsiyah giyinmişti, üzerinde siyah uzun bir ceket vardı. Sandra ve Jason'un kıyafetlerini göremiyordum çünkü ikisinin de üzerinde siyah pelerin vardı.
"Bir an safkanlar, safkan Damon'un üzerine atlayacak sandım. "dedi yanımda yürüyen Jason. Dikkatimi birkaç adım önümüzde yürüyen adının Brian olduğunu eğitmeni sayesinde öğrendiğim genç safkandan çekip konuşan iki öğrenciye baktım.
Sandra memnuniyetsiz bir ifade ile, "Keşke atlasalar. Safkan Damon bunu çoktan hak etti. Yetenekleri sayesinde hala burada. Kralın ona başka bir nedenden katlandığını zannetmem."diye söylendi.
Sandra'nın sözlerine Jason da hak vermişti. Safkan Damon'un masadaki tavrı gerçekten garipti.
Benim asıl takıldığım konu ise Sandra ve Jason'un tüm bu sözleri safkan Damon'un öğrencisi Brian'ın yanında söylemeleriydi. Bizden birkaç adım önde yürüyen Brian herhangi bir cevap vermemişti.
Koridorda yürürken oluşan sessizlik Sandra nın yanıma gelmesiyle bozuldu.
Birbirimize sorular sormaya başladık. Arada Jason da bize katılıyordu. Sandra bana kapıların ardında hangi odaların olduğunu anlatıyordu. Hepsini aklımda tutmaya çalışsam da hepsini öğrenmem zaman alacaktı.
Sarayın geniş beyaz merdiveninden aşağıya inmeye başladık. Jason, Brian ile birkaç adım önümüzde konuşuyorlardı. Biz de Sandra ile birbirimize soru sormaya devam ediyorduk. Çok sıcak biriydi ve kısa sürede iyi anlaşmıştık. Aramızda oluşan hoş sohbetin sebebi Sandra'nın samimiyeti sayesinde oluşmuştu. Bir safkan olduğu her bu kadar samimi olmasına şaşırmıştım.
Melezlerin on beş yaşlarını doldurduğunda yapılan safkanlık sınavında ne olduğunu sordum. Sınavda başarısız olduğum için bu konuda onun başına gelenleri merak etmiştim.
"Aslında hiç umursamadım. Annem ve babam ikisi de melez ve geçmişte ailemden yanlızca birkaç tane safkan olan Nigrum vardı. Onbeş yaşımı doldurduğum gün yani on altıncı doğum günümde gözcü askerler evimize geldi. Bir ay sonra yapılacak sınava girmem gerektiğini haber verdiler. O gün eğitim aldığım akademide sınava girdim. Büyülerde başarılı olamamıştım. Son olarak önüme bir kristal koyup odaklanarak parçalarına ayırmamı ve içindeki enerjiyi serbest brakmamı söylediler. Birşey olmayacağını düşünsem de denedim. Gözlerimi kapatıp odaklandım. Hissettiğim enerjiyle gözlerimi açtığımda kristal parçaları etrafıma yayılmıştı ve parlıyorlardı. Harika bir şeydi."
Bu sınavda üç tane büyü yapmanı isterlerdi. Birincisi bir hayvanla iletişim kurmaktı. Bunu yanlızca safkanlar yapabilirdi. Sınavda önüme koydukları gelincik ile hiçbir şekilde anlaşamamıştık. Büyü sözlerinin yazılı olduğu kağıdı alıp parçaladığında gözetmen akademi eğitmeni, beni bir sonraki sınava göndermişti.
İkincisi ise bitkiler ile ilgiliydi. Büyünün yazılı olduğu kağıdı verip önüne bir bitki koyarlar ve şansını denemeni isterlerdi. Bir safkan olduğunda bu büyüyle bitkileri farklı renklerde görür ve renklerine göre ne işe yaradıklarını anlardın. Ama hiçbir şey olmamıştı.
Son büyü ise şekil değiştirmeydi. Bir safkan iki avuç dolusu kadar suyu istedikleri hale sokabilirdi. İsterse yumuşak bir pamuk isterse keskin bir bıçak haline gelirdi o su. Ama ben bu büyüde de yine başarısız olmuştum.
Son olarak kristal de de hiçbir şey olmamıştı. Kraliyet ormanı kalkanının kristalini etkileyip diğer tarafa geçebiliyorken sınavda ne olacağını merak etmiştim. Bir şey olmadığında gerçekten şaşırmıştım. Bir safkan olduğumu biliyorken yapılan sınavda hiçbir şey başaramamam beni çok şaşırtsa da bir yandan da mutlu olmuştum. Sınavda safkan olduğum ortaya çıksaydı bu kadar süre saklanamazdım.
Biz konuşurken Brian ve Jason yanımızdan ayrılmıştı. Jason ikimize de veda etmiş Brian ise hiçbir şey söylemeden gitmişti.
Üçüncü kata indikten sonra Sandra ile de ayrıldık. Odasının dördüncü katta Jason ve Brian'ın odasıyla birlikte ana koridora bağlı dördüncü koridorda olduğunu söylemişti.
Yorgunlukla yavaşlayan adımlarım beni odama ulaştırdığında kapıyı açıp içeriye girdim. Odayı aydınlatan iki ışık küresi karşılıklı iki duvarda parlıyordu. Fire kristalinin parçaları ile elde edilen bu büyülü küreler Heva kalkanı karartıldığında bize ışık kaynağı oluyordu. Sokaklardan evlere her yerde binlerce ışık küresi vardı kıtada.
Hissettiğim huzursuzlukla uyuyamayacağımı biliyordum. Bir yandan içimde anlamlandıramadığım bir korku, endişe vardı. Hislerim bana bir şeylerin yanlış olduğunu bağırıyordu buraya geldiğimden beri. İşin özü bu gece ve sonraki zamanlarda rahat uyku uyumaya veda edeceğim kesindi.
Pencerenin önündeki siyah koltuğun üzerinde bulunan yastıklardan birini alıp büyük pencerenin yan duvar ile birleşen köşesine koydum. Minderin üzerine oturdum ve başımı cama yasladım. Sarayın bahçesi birbiri ardına sıralanmış direklerin üzerindeki ışık küreleri ile aydınlatılmıştı. Manzaranın tadını çıkartırken içimdeki huzursuzluğu biraz olsun bastırmıştım.
Yabancı olduğu bu yeni dünyada eskisine göre çok daha fazla Nigrum olacaktı etrafımda. Ancak hiçbirine güvenemezdim, tehlikeli bir dünyaydı burası. Güce sahip olanların dünyası. Güçsüz olanın yok olup unutulduğu bir dünya. Güçlü olmalıydım. Hayatta kalmak için başka bir yol yoktu.
Bir safkan olmayı öğrenmek bir yandan istediğim bir şeydi. Uzun zamandır olduğum şeyden kaçıyordum, ama içten içe de kabullenmem gerektiğini biliyordum. Ben bir safkandım ve artık olmam gereken yerdeydim.
<><><><><><><><><>
Bölüm silindiği için yeniden yazmak zorunda kaldım ve bu yüzden pazar günü yayımlanması gereken bölümü ancak şimdi yayınlayabildim.
Bölümü nasıl buldunuz?
Bölümde en çok dikkatinizi çeken karakter hangisi oldu?
Yorumlarınızı bekliyorum...
_sonsuzsiyah_
<><><><><><><><><>
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
26/03/17
21/05/18
_DÜZENLENDİ_
_sonsuzsiyah_
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top