7; oh, goddamn boy
Taehyung'u seven Alea'nın eski bir anısı.
Bazen her şey yolundadır.
Bazen seni yıkıp geçen olaylara kucak açmazsın, kalbin körüklenmez ve kafanın içinde kendini defalarca bıçaklayacağın sebeplere sahip olmazsın.
Bazen kalbin sessizliğe gömülür.
Ama hala acı duyarsın.
Seni duvarlara vuran keder orada olmasa da kendini o duvarlara tablo diyerek asar, acı duyarsın.
Ortada hiçbir sebep olmamasına rağmen hem de.
"Acıya ihtiyaç duyuyoruz sadece," diye mırıldandım elimdeki pizzanın üzerine ananas dilimini yerleştirirken. "Bir şeyleri derinden hissetmek en büyük anlamımız ve acı bunu layığıyla başaran bir duygu." Pizzadan kocaman bir dilim aldığımda Taehyung'un yargılayıcı bakışları ağzımdaki dilimi lava çevirerek boğazımı yakmıştı.
"Pizza medeniyyetini gözlerim önünde katlediyorsun," Taehyung yargı dağıtan bakışlarını yüzümden kendi ananasla süslemeyi reddettiği pizzasını ısırdı. "Acının derin bir duygu olduğunu düşünmüyorum."
"Yeterince yaşamamışsın demek ki," diye konuştum açlığımı pizzayla kapatma çabalarım boşa çekilen kürek misali midemi kavurduğunda. Bardağımdaki sudan başka bir kocaman yudum aldım.
Taehyung tek kaşını kaldırdı. "Kim yeterince yaşar ki, Alea?"
"Yazarlar, şarkı bestecileri, ressamlar," Düşünerek üzerimizdeki beyaz tavanı süzdüm. "Bir sürü insan aslında. O kadar yeterince yaşamışlar ki, başka bir şeyleri de yaşamak ateşiyle harmanlanıyorlar. Bütün bu bizi hayrete düşüren başyapıtların hepsi onların yeterince yaşayarak acıyı derinden hissetmesi sayesinde oluştu." Boğazımı temizlemek adını öksürdüm. "Ne sanıyorsun? Bütün bu insanların bir şaka olduğunu mu? Kampüsteki Eleos'un böyle şeyleri elini sallayarak yaratabileceğini mi? Eleos'la kişisel bir derdim yok ama acıyı tatmadığı o kadar belli ki gözlerinden. Öyle insanlar çıkıpta dünyayı kurtaracaklarından bahsetmezler mesela, içindekileri dökmek için kağıt kaleme sarılmazlar ya da bizim şiirsel dediğimiz kendilerini mahvedecek duyguları sevdikleri kişiye beslemezler. Öyle insanlar oldukça şeydirler,"
Gerinerek sandalyede geriye yaslandım. "Öyle insanlar oldukça sağlıklıdır."
Taehyung yanımıza gelen garsona başka bir pizzayı sipariş ettiğinde onunda benim gibi hala tümüyle aç olduğunu görmüş, zevkle gülümsemiştim.
Daha sonra bütün ciddiyetiyle bana döndü. "Acı çekmenin seni olgunlaştırdığını ya da yaratıcılığını çiçeklendirdiğini sanmıyorum. Aksine zaten sahip olduğun yaratıcılığını hayata geçirmekte sana binlerce engel diktiğini düşünüyorum. Yanılıyorsun, benim güzel sevgilim. Bütün o başyapıtlar acı çeken o insanların çektikleri o acılardan sıyrılarak yaptıkları daha akla yatkın. Van Gogh bile bütün o hayret verici eserlerini acıyla yatağında kıvranırken yapmadı. Yatağından kalkacak gücü buldu, yüzünü yıkadı, pencereden dışarı bakarak güneşi gördü, derin bir nefes aldı, hala bir anlamı olduğuna inandı ve masa başına geçerek yaratmaya başladı. Acı seni daha iyi yapmaz, acı seni sadece kırıp döker."
Masaya yatırılan başka bir pizzayı yemeye koyulduğumuzda bakışlarım onun yüzünde bir kitap sayfasıymışçasına satır satır dolaşıyordu. Böyle bir güzellik sahip olduğu tek şey değildi. Kafatasının içindeki beyni ne zaman konuşmak için ağzına komut verse daha fazla çekiliyordum onun güzelliğine.
"Ve şu kampüsteki Eleos. Birkaç kez konuşma fırsatımız oldu onunla. Hiçbir şeyi umursamayan bir züppe değil. Evet kitaplara konu olacak acılı bir hayata sahip değil, aile durumu, arkadaşları, sosyal hayatı ve psikolojisi yerinde bir insan ama bütün bunlara bir anda sahip olmadı. Daima kendini iyileştirmeye çalışıyor. Acı çekiyorum diye kendini yerlere atmak yerine terapiye gidiyor, hayatını ve ilişkilerini analiz ediyor. Bir şeyler yanlış gittiğinde onu düzeltmek, sağlıklı kalmak için sürekli çalışıyor. Dünyayı kurtarmak zorunda değil ne de olsa, kendini kurtarsa yeter."
"Burası benim kıskanmam gereken kısım mı?" diyerek kaşlarımı alayla havalandırdığımda Taehyung kafasını iki yana sallayarak gülmüştü.
"İstediğini hissetmekte özgürsün, güzelim. Ama şu an nerede ve kiminle olduğuma iyice bak ve kendine boş yere rahatsız etme."
"Bilemiyorum, Taehyung." diyerek iç çektim. "Yarın sabah seni Eleos'un kollarında bulursan ikinizi de otuz dokuz kez bıçaklayarak terapiye gönderirim. Sağlıklı sağlıklı ölürsünüz."
Taehyung bu dediğime kahkaha atsa da bu gülüşü uzun sürmemişti. "Kendine biraz güven, Alea. Gördüğüm, konuştuğum herkese kör kütük aşık olmayacak kadar düzgün bir kişiliğim var."
"Öyle," Bir saniyelik zihnime uğradığında önümdeki pizzayı yemeye koyulsamda dudaklarımı mühürleyememiştim. "Ama kime aşık olacağımızı seçemeyiz."
"Doğru," diyerek beni onayladı. "Ama bu birlikte olduğumuz kişiyle daha fazla güzel zaman geçirmek yerine ondan sürekli şüphelenerek kendimize acı çektirmemizi gerektirmez."
"Seni sonsuza kadar seveceğim, Kim Taehyung." dedim kalbimi saran rahatsız duyguya yenilerek.
"Senin sonsuzluğun ne kadar, Alea?"
"Dünya yok olana dek,"
"Ya Mars'a taşınırsak? O zaman beni sevmeyi bırakacak mısın? Ne kadar saçma bir sonsuzluğun varmış senin de."
"Zeki misin şimdi sen," Gözlerimi devirdim. "Yemeğini ye sessizce."
Taehyung beni kızdırdığı için pişkince gülümseyerek yemeye devam ettiğinde onu izliyordum. Elindeki dilimi bitirir bitirmez masanın üzerinde duran elime uzanarak onu tuttu. "Seni seviyorum, benim güzel Alea'm. Bu duygular ne kadar sürer, yarın sabah biter mi umurumda değil. Bugün, burada, şu an seni çok seviyorum."
Sevdiğimiz o kişinin bize olan duyguları yavaşça solup giderse, bunun için onu suçlayabilir miydik?
Kendi kalbimizi bile kontrol edemezden bir başkasının kalbini dizginlemediği için kızabilir miydik?
Bir ilişki bittiğinde suçlanacak taraf kimdi? Duyguları yok olan taraf mı, hala o duygulara tutunmaya çalışan diğer taraf mı?
Suçlanacak kim vardı?
Kızacak kim vardı?
Neden sadece kırılmaktan başka bir şey gelmezdi elden?
Binlerce parçaya bölünerek toprağa karışsa da kalbimiz, neden o kişinin yakasına yapışarak duygularını geri getiremezdik?
Adil miydi?
Sadece acı vericiydi.
Günümüz.
"Kafayı yemişsiniz siz," Namjoon odanın kapısını kapatarak sert bakışlarını bena ve Yoongi'ye değdirdi.
"Bunu bugün söyleyen kaçıncı kişisin bir bilsen." dedim sıkıntıyla nefes alırken.
"Bu durumu nasıl düzeltmeyi düşünüyorsun?"
"Yine aynı döngü başladı," Yoongi bıkkınlıkla konuşarak cebindeki sigarasını çıkardı.
"Bu sorularınla Yoongi'yi kafeslesen sana çok minnettar olacağım. Şu an yapmam gereken fazlaca önemli bir şey var."
"Nedir o?"
"Taehyung'u göreceğim." diye onu yanıtladığımda yanından geçerek kapattığı kapıyı açmaya ve ona ulaşmaya çalışıyordum ama kolumdan tutarak buna engel olmuştu.
"Alea," diyerek gözlerini gözlerime dikti Namjoon. "Yeterli değil mi artık?"
Kolumu sertçe ondan kurtardım. "Buraya gelerek tıbbi müdahale yaptığın için oldukça minnettarım ama fazlasına karışma. Bu kadar insanı koruyacak güce sahip değilim ben, seni de koruyamam."
"Konunun ben olmadığını biliyorsun, değil mi?"
"Evet," dedim kapıya doğru başka bir adım attığımda. "Senin de bilmen hoş olurdu. Konu sen değilsin, bu yüzden bunun dışında kal."
Cevaplaması için ona fırsat vermeden kapıyı açarak içeri girdim ve arkamdan kapattım. Sırtımı yorgunca kapıya yasladığımda odak alanıma giren ilk ve tek şey beyaz çarşafın sarılı olduğu yatağın üzerinde oturan Taehyung ve sol ayağındaki kan ve sargılar olmuştu.
"Nasıl hissediyorsun?" Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerime davet ettiğimde ona doğru yürümeye başladım. Ona doğru yürümemi farkeden Taehyung yanındaki yastığı hızla kavrayarak üzerime fırlatmıştı. Yastığı havada yakalayarak duraksadım.
"Çocuk musun sen?" dedim yüzümü ovalamaya başlayarak. Bedenim yorgunluktan az sonra çökecek gibiydi.
"Beni vurdun."
"Sadece bacağını sıyırdı kurşun, Taehyung. Birkaç haftaya bir şeyin kalmaz, merak etme. Seni öldürecek değildim." Yatağın yanındaki sandalyeye oturarak ona biraz yaklaştım. "Seni sevdiğimi biliyorsun."
"Bana ateş ettin sen, Alea." Taehyung bir ceset kadar cansızdı karşımda. "Beni vurdun. Bilerek ve isteyerek."
"Ve sonra seni kurtardım,"
Taehyung gülmeye başladı. Sırtını yatak başlığına yaslayarak oturmuş, elleriyle yüzünü ovalayarak kahkaha atıyordu. Bu halleri endişe tohumlarını zihnime ektiğinde kaşlarımı çattım ve ona doğru elimi uzatarak hafifçe omzuna dokundum. "Taehyung?"
Beni umursamadan gülmeye devam etti. Omuzunu hafifçe sıvazlamaya başladım. "Ben üzgünüm."
"Siktir git, Alea!" Taehyung omzundaki elimi sertçe iterek soğuk bakışlarını yüzüme dikti. "Siktir git. Seni görmeye dayanamıyorum."
Bakışlarını üzerimden alarak kafasını iki yana salladı. "Üzgünmüş," diye mırıldandı kendi kendine.
Pantolonumun üzerindeki tozu dilerek ayağa kalktım. Onun bana böyle davranmasına dayanamıyordum ama ona yaptıklarımla kıyasladığımızda bu hiçbir şeydi aslında. Boğazımı temizleyerek bana kesinlikle bakmayan ona bakışlarımı çevirerek üzerinde gezdirdim.
"Odanın içindeki kişisel banyoyu kullanabilirsin. Bir duş al. Yardıma ihtiyacın olursa bana seslen. Ve dolaptan Yoongi'nin temiz kıyafetlerinden alarak üzerine geçir. Hazırlandığında söyle, birlikte akşam yemeği yiyeceğiz."
"Dalga geçiyor olmalısın,"
"Güldüğümü hatırlamıyorum." diye onu yanıtladım onun sesinin iki kat soğukluğundaki sesimle.
Arkamı dönerek çıkışa doğru ilerlediğimde bana hiçbir şey söylememişti, sessizliğinden faydalanarak odadan sakince çıktım ve kapıyı arkamdan kapattım.
"Ne var?" diye tersledim karşımda gördüğüm Yoongi ve bıkkın bakışlarını.
"Bedenini alıkoymayı başardın ama ya kalbini ne yapacaksın? O odada bedeni çürüse de sana kalbini açmaz."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top