5; you destroyed everything beautiful
"Kafayı yemişsin!" Yoongi'nin öfkesini saklamayan, aksine yüzüme çarpan sesi kulaklarıma dolmaya başladığında Taehyung'u ve annemi zincirlerle bağlı tuttuğum yerden çıkarak bahçede onu bekleyen bana doğru adımlıyordu.
"Kafayı hepten sıyırmışsın, Alea. Amacın kendini yakmak mı senin?" Bedeni bedenime yaklaştığında tek hamlede kollarımdan sıkıca tutarak beni kendisine çekmişti. "Amacın ne senin?" Bedenimi silkelemeye başladı. "Onu kaçırırsan sana tekrardan aşık falan olacağını mı sanıyorsun? Er ya da geç onu bırakmak zorundasın. Sonrasında ne olacağını düşünüyorsun? Koşa-koşa kız arkadaşına gidecek ve sen hapsi boylayacaksın."
Sessizliğimi koruyarak öfkesinin geçmesini beklemeye koyuldum.
"Kendi öz annene bunu nasıl yapabildin, aklım almıyor. Seni anlayamıyorum, Alea."
"Yardım etmek yerine beni azarlamaya devam edeceksen siktir git, Yoongi." dedim sakinliğimi ve ifadesizliği koruduğum sesimle.
"Bok çukurundasın," Yoongi kafasını iki yana sallayarak sıkıca kavradığı kollarımı tek çırpıda bıraktı. Boşluğa düşmüş gibi dengemi kaybettim bir süreliğine.
Yoongi ne yapacağını bilemiyormuş gibi alnını ovmaya başladı ve derin düşüncelere daldı. "Araba hazır, buradan benim mekana bir saatlik yolumuz var."
"Sadece Taehyung'u alacağız." diye konuştum.
"Peki ya annen? Her şeyi biliyor. Seni polise şikayet etmeyeceğine emin misin?" Yoongi milyonuncu kez inanamayan bakışlarını yüzüme diktiğinde sıkıntıyla nefesimi üflemiştim.
"Uyandığı an yapacağı ilk iş polise gitmek olacak ama onu daha fazla bu işin içine sürükleyemem." Sıkıntıyla saçlarımı karıştırdım. "Senin mekani bilmiyor, senin bana yardım ettiğini de bilmiyor. Seni tanıyor mu emin bile değilim."
"Ne yani polisten saklanarak mı yaşayacaksın bundan sonra?"
"Gerekirse evet," Sesim tereddütten uzaktı.
"Sıyırmışsın," Yoongi birkaç okkalı küfürü havaya savurarak yüzünü ovaladı. Birkaç saniyelik öfke krizinden sonra tekrardan bakışlarını bana doğru çevirmişti.
"Lütfen kendine dikkat et. Sahip olduğum tek arkadaşım sensin." Duraksadı. "Lütfen."
"Seni de bu işin içine sürüklediğim için üzgünüm."
Omuz silkti; "Cehenneme bile gitsen gelirim diyen bendim." Yoongi cebinden çıkardığı enjeksiyonu bana uzatarak kaşlarıyla almamı işaret etti. "Taehyung'u arabaya taşımayı kolaylaştıracak."
Bir süre bana uzattığı enjeksiyona öylece baktım. Yaptığım her yeni kötü şey beni aydınlıktan uzaklaştırarak karanlığa hapsediyordu. Ne kadar ileri gidebileceğimi merak etmeye başladım. Neler yapabileceğimi kestiremiyordum artık.
Umarım bütün bunların sonunda Taehyung'u öldürecek kadar onu sevmezdim.
Umarım sevgim onu öldürmezdi.
Yoongi'nin elindeki enjeksiyonu alarak Taehyung ve annemi kapalı tuttuğum yere girdim. Ortam pek aydınlık olmasa da, dikkatli baktığımda ikisinin de hala yan yana olduğunu görüyordum. Annem hala baygındı ve Taehyung oturduğu zeminde sırtını duvara yaslayarak öylece boşluğu izliyordu.
"Gidiyoruz," diye mırıldandım bedenim bedenine gittikçe yaklaştığında. Tükenmiş bakışlarını kaldırarak yüzüme baktı. Yüzü ifadesizdi.
"Neden konuşmuyorsun?" Şefkatlı tutmaya çalıştığım sesimle birlikte çökerek tam karşısına oturdum. Gözleriyle usulca hareketlerimi takip etmişti.
"Yorgunum," diye fısıldadı.
"Bu gece temiz ve rahat bir yatakta uyuyacağına söz veriyorum," İçini rahatlatacak kelimeler buymuş gibi konuştuğumda gözlerinde umuta dair en ufak bir ışık bile yakılmadı. Bu cümleme alayla gülümsemişti.
"Beni bırakmak gibi bir niyetin yok, değil mi?" Alayı serpiştirdiği sesi etrafımızı sardığında boş gülümsememi yüzüme yerleştirdim.
"Seni öldürmeyi yeğlerim,"
Taehyung kendini tutamayarak kahkaha attı. "Öldür beni artık."
Gerçekten benimle olmak bu kadar zor muydu?
Ölmeyi isteyecek kadar?
Ona cevap vermek yerine kendimi geriye çekerek bıkkın bir nefesi havaya savurdum. "Arabaya kadar yürümemiz gerekecek. Ayaklarındaki zincirleri çözeceğim ama kaçmayacağına inanabilir miyim, Taehyung?"
Taehyung sessizliğini koruduğunda az önce verdiğim kararı sorgulamaya başladım. Ona gerçekten güvenebilir miydim? Fazla değil kısa bir süre önce dünyada güvenebileceğim, sırtımı yaslayabileceğim tek kişi oydu fakat şimdi ona ne kadar güvenebileceğimi tartamıyordum.
Bana olan güvenini kökünden koparmışken hala onda güvenebileceğim parçalar aramak benim ironimdi gerçi.
"Birlikte güzel bir akşam yemeği yiyelim bugün," diye mırıldandım ellerimi tereddütle ayak bileğindeki zincire yaklaştırırken. Parmak uçlarım soğuk metal zincirle temas ettiğinde kalbim üşümüştü. Sürekli olarak günlerce derisinin etrafında bu soğuk metali taşıyor olması beni incitse de, o metali onun ayak bileğine saran kişinin ben olduğu gerçeği kendimi daha çok incitmek isteğini körüklemişti içimde.
"Sen güzelce duş al, temiz kiyafetler geçir üzerine. Yumuşak yatağa yat, dinlen biraz. Belki güzel bir film izleriz beraber ya da senin sevdiğin bir şarkı açarız tavanı sessizce izlerken. Huh?" Baş parmağımla Taehyung'un ayak bileğini hafifçe ovuyordum. Zincirden dolayı bileğinin etrafında kızarıklıklar oluşmuştu.
"Sen kendini hazır hissettiğinde seninle düzgünce konuşmak istiyorum. Bütün olanlar, yaşananlar hakkında." Cebimden çıkardığım anahtarla ayağındaki zinciri çözmeye yeltendiğimde, onun ifade oynamayan yüzünden gözlerimi çekemiyordum. Öylece boşluğu izleyerek beni dinliyordu.
"Daha sonra gitmene izin vereceğim, Taehyung."
Bakışları ansızın benim gözlerimi buldu.
Ve ben onun ayağındaki zinciri çözerek bedenini serbest bıraktım.
"Beni öldürmeyi yeğlersin sanıyordum," Sesindeki tereddüt müydü hüzün müydü çözememiştim.
"Seni öldüreceğim," diye mırıldanarak gülümsedim. İşaret parmağımla kafamı işaret ederek, "Tam burada." diye cevapladım onu.
Seni kafamın içinde öldüreceğim, Taehyung. Hiç anılarımda yer almamış, ayak izlerini bırakmamışsın gibi.
"Kaçmadığın için teşekkür ederim," diyerek ayak bileğinden çözdüğüm zinciri gösterdim. "Beni enjeksiyonu senin üzerinde kullanmak zorunda bırakmadığın için mutluyum."
"Gerçekten gitmeme izin verecek misin?" Taehyung yaslandığı duvardan doğrularak onun tam karşısında oturan bana yaklaştı. Kafamı onu onaylayacak şekilde salladığımda kısa bir sessizlik aramıza girmiş, giderek büyümüştü.
Taehyung gözlerini gözlerimden çekmedi. "Neden?"
Neden?
Onu bırakmamı istemiyor muydu? Bu kirli ve karanlık odada günlerini harcamasına rağmen ona tekrardan güneşi görebileceğini söylediğimde neden mutlu olmak yerine bunu sorguluyordu? Güneşi görmek istemiyor muydu yoksa?
Gitmek istemiyor muydu?
"Neden, Alea?" Taehyung suskunluğumu sevmemiş olacak ki, sorusunu tekrarladı ama ona verebileceğim bir cevabım yoktu.
Neden?
Taehyung hiç beklemediğim bir anda elimi tutarak üzerime doğru eğildi. Bu yakınlığını ön görmediğimden kendimi geriye çekmiştim.
"Neden bana bunu yapıyorsun, Alea?" Taehyung'un diğer eli yaraladığı boğazıma kaydığında ona karşı koyamamıştım. Beni boğmaya yeltenmedi aksine zarif dokunuşuyla boğazımı sararak beni ağırca geriye doğru yaslamaya başladı.
"Seni severdim," diye fısıldadı acıyla. Sesindeki hayal kırıklığı benim bakışlarımı kesmişti. "Seni çok sevmiştim."
Bedenimi yere yatırdığında sanki kaçırılan kişi benmişim gibi sessizce ona izin vermiştim. Karnımın üzerine ağırlığını vermeden oturduğunda tek eliyle iki ellerimi de bileklerinden tutarak kafamın hemen üzerinde sabitledi. Onun büyüsüne kapılmıştım. Bana dokunmasını uzun bir süredir o kadar çok özlemiştim ki, şu an delirmemek için hiçbir tutarlı nedenim yoktu.
"Seni nasıl güzel bir anı diye hatırlayacağım ben?"
Taehyung üzerime doğru eğilerek birkaç nefes ötemde durdu. Bakışları dudaklarıma kaydığında yaralı boğazımdaki eli sıkılaşmıştı. Bu sert tutuşu acıyla inlememe neden oldu.
"Güzel olan her şeyi ateşe verdin."
Taehyung'un dudaklarını kendi dudaklarımın üzerinde hissettiğimde günlerdir susuzlukla mücadele ediyormuş gibi çaresizce dudaklarımı aralayarak beni öpmesine izin verdim. Alt dudağımı dudakları arasına alarak yavaşça ısırdığında ona karşı koyamayarak gözlerimi kapattım. Taehyung'un kollarımı kafamın üzerinde sabitleyen eli çözüldüğünde zaman kaybetmeden boynuna sarılarak onu daha sıkı kendime çekmiştim.
"Taehyung," diye inledim dudakları dudaklarımı esir alırken. Dokunuşu beni tümüyle farklı birisine çeviriyordu. Beni bunca zamandır bana delice aşıkmış gibi öpüyordu. Sonsuz bir şehvet ve istekle. Parmaklarımı saçlarının arasına daldırarak saçını çekmek onu çıldırmış olacak ki, beni daha sertçe öpmeye başladı.
Bana hala aşık gibiydi.
Bana aşık gibiydi.
Ya da ben sadece kendimi kandırıyordum. Kolumda hissettiğim acıyla onu göğsünden iterek kendimden uzaklaştırdığımda enjeksiyonu koluma batırdığını farkettim.
Siktir!
Siktir!
Siktir!
"Taehyung," diye fısıldadım gözlerimin önündeki görüntüsü bulanıklaşmaya başladığında. Onun dokunuşu karşısında gardımı böylesini düşürebildiğime inanamıyordum. Bedenim giderek güçsüzleştiğinde göğsündeki ellerim kayarak karnımın üzerine düştü.
"Yarattığın yangına seninle gelmeyeceğim," Taehyung dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu. "Üzgünüm."
Bilincim kapanmadan hemen önce hatırladığım tek şey, Taehyung'un üzerimden kalkıp, yürüyerek odadan çıkmasıydı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top