2; sorry it ended like this
the weekend - starboy.
Sevmek olduğumuz kişiyi ne kadar değiştirirdi?
Odanın içine doğru yürüyerek elimdeki lambayı küçük masanın üzerine bıraktım ve aydınlanan küçük odada bakışlarımı dolaştırdım kısa bir süreliğine. Bakışlarım ona dokunduğunda duraksamıştım; yere serdiğim kalın yorganın üzerinde oturuyor, sessiz bir şekilde boşluğa dalan bakışlarıyla ileriyi izliyordu.
Üzerindeki beyaz gömleği kirlenen tek şey değildi, pantolonu, ayakkabıları, saçları, elleri ve yüzü kirlenmişti. Bir haftadan uzun bir süredir onu burada ayak bileklerine bağladığım zincirlerle tutuyordum. Adımlarımı ona doğru atarak sessizliğe gömülmüş dudaklarımla birlikte hemen karşısına oturarak sırtımı duvara yasladım. Bakışlarının daldığı o boşlukta ben vardım artık.
Bakışlarını gözlerime çevirdi ve ben çok üzgün hissettim.
"Kötü bir gün geçirdim, Taehyung." diye fısıldadım. Kelimelerim havaya savrulup etrafta dağılsa da, ona ulaşacak güçte değildi.
Sessizdi.
"Neden yanımda değilsin ki?" Sesim ağlamaklı olsa da o kadar yorulmuştum ki, yüzümdeki ifadelerim ölmüştü sanki.
"Buradayım." Zarif ve kısık çıkan sesi etrafımızı sardığında kalbimin ısındığını hissettim. Eskiden bu kelimeyi söylediğinde hiç yalnız kalmayacakmış gibi hissederdim ve gülümserdim. Şimdi neden mutlu olamıyordum?
"Evet, çünkü ayaklarında zincirler var." Ellerimle yüzümü ovuşturmaya başladım.
"İstediğim tek şey yanımda olmandı. Elimi tutmandı. Yalnız hissettiğimde saçlarımı okşamandı. Fazlası değil. Şimdi bana bak," diyerek kendimi gösterdim sanki bakmıyormuş gibi. "Ben böyle birisi değilim. Ben seni incitecek hiç bir şey yapmazdım. Ama şimdi ayaklarındaki zincirlerle karşımda oturuyorsun. Üzgünsün ve bunun sebebi benim."
Taehyung hiçbir şey söylemedi.
"Ben sadece," boğazımdaki yumruyu yutmak istermiş gibi öksürdüm ve kendime birkaç saniye tanıdım. "Çok fazla üzgünüm. Beni anlamalısın, Taehyung. Beni iyice anlamalısın. Yanımda olacağına söz vermiştin, üzüldüğümde, kötü hissettiğimde bana sarılmak için burada olacağına söz vermiştin. Verdiğin sözü tut, lütfen çünkü hep üzgünüm, iyileşemiyorum."
"İnsanlar yokluğumu fark ediyorlar, değil mi?" diye sordu tükenmiş sesiyle.
Alaylı bir şekilde güldüm.
"Beni burada zincirlerle uzun süre tutabileceğine gerçekten inanıyor musun?" Elleriyle yüzünü ovuşturdu az önce benim yaptığım gibi. "Bir ömür burada zincirlensem de bana böyle ulaşamazsın, Alea. Ben hemen yanında olsam da yalnız hissetmeye devam edeceksin."
"Seni burada uzun süre tutmayacağım," diye fısıldadım. "Sadece bana kızgınlığının geçmesini bekliyorum."
"Sana kızgın değilim, Alea." diye mırıldandı aynı tükenmişlikle. "Hiçbir zaman olmadım."
"Kızgınsın. Bu yüzden benden ayrıldın, beni görmek istemedin. Tek kelime konuşmak dahi istemedin benimle. Ayrılsak bile tesadüfen karşılaştığımızda gülümseyerek selam verebilmeliydik ama senin yaptığın tek şey beni görmezden gelmekti." İç çektim. "Beni anlamalısın, Taehyung. Sinirin geçtiğinde ve konuşabildiğimizde seni bırakacağım."
"Sana hiç kızgın olmadım ben," Taehyung alnındaki saçlarını karıştı. İyi hissetmiyor olmalıydı, iki haftadır buradaydı ve onun için ayaklarından buraya zincirlenmek zor olmalıydı. "Aramızdaki ilişkiyi ilerletemiyorduk ve ayrıldık. Bu kızgınlık değil. Sadece daha fazla yapamadık. Bu kimsenin hatası değildi, Alea."
"Ne yapmamı bekliyorsun?" Ayağa kalktım. "Seni bırakayım ve sen de Eleos'un kollarına koş. İstediğin bu mu gerçekten? İki yıl, her gün benimleydin. Her gün. Sırf kızgınsın diye bu hatayı yapmana göz yumamam, Taehyung. Onu sevmediğini biliyorum. Kendine bunu yapamazsın."
Ona yaklaşarak tam karşısında oturduğumda elleriyle omuzlarımdan tuttu ve beni yavaşça kendisine çekti. Yüzü hemen yüzümün önünde durduğunda duraksamıştı.
"Alea," diye fısıldadı. "Artık ben yokum, anlamalısın."
Biliyordum.
Omuzlarımdaki ellerini iterek ayağa kalktım.
Bunu çok iyi biliyordum.
"Olaylar buraya kadar geldiği için üzgünüm," diye konuştum tok bir sesle. "Ama seni kaybedemem, Taehyung."
Masanın üzerindeki lambayı alarak odanın çıkışına doğru yürümeye koyuldum. "Hayatımı feda etmem gerekse bile kaybetmeyeceğim."
Birisini sevmek bizi iyi biri yapar mıydı?
Kulaklarıma dolan zincirlerin sesi sadece dört saniye sonra boğazıma yapışan ellerin habercisiydi. Bedenim geriye doğru çekilirken elimdeki lamba avuçlarımdan kaymış, ayaklarımızın ucunu boylamıştı. Bir nefes ötemde duran onun elleri boğazımdaydı ve bedenimi duvarın oraya sıkıştırmış, kaçmamam için bedenini sertçe bedenime yaslamıştı.
"Sana zarar verebilirim, Alea. Seni incitip buradan kaçabilirim." Sıcak nefesi yüzüme değdiğinde uzun zamandır onun sıcaklığını hissetmediğim için özlem duydum.
"Beni boğacak mısın?" diye sordum alaycı sesimle.
"Seni öldürebilirim bile."
Gülümsedim.
"Beni öldürürsen burada çıkma ihtimalinin yok olacağını biliyorsun. Ormanın ortasındasın ve burayı benim dışımda hiç kimse bilmiyor. Bağırsan bile sesin duyulmaz, ayaklarındaki zincirlerin anahtarlarından bahsetmiyorum bile." diye fısıldadığımda ellerimi yukarıya çıkararak saçlarının arasına daldırmıştım. Yumuşak saçları avuçlarımda dağılırken onunla ilgili çoğu şeyin içimde biriktiğini ve artık tutamadığımı farketmiştim.
"Söylesene Taehyung, beni gerçekten öldürecek cesaretin var mı?" Kafasını ağırca kendime doğru çektiğimde alnını alnıma yaslamıştım. Bana direnmemiş, aksine boğazımdaki tutuşu gevşemişti.
"Beni incitemezsin, Taehyung. Bana bağımlısın sen," diye fısıldadığımda gözlerini kapatmıştı. "Beni öpmeni yeğlerdim."
"Beni manipüle etmekten vaz geç," Taehyung benim gibi fısıldadığında çaresizdi sesi. Yorulmuş gibiydi, sürekli sonu olmayan bir yolu yürümüş ve bıkmış gibiydi. "Seni severdim."
Uzun bir süre benden uzakta hayatına yön vermesini izlerken ve ben hiç varolmamışım gibi davranırken, ruhuna bıraktığım izleri ne zaman itiraf edecek diye sessizce bekliyordum. Kalbinin derinliklerinde hala beni istediğini biliyordum. Bu yüzden Eleos'la sevgili olmasına ve kendini biraz daha kandırmasına izin vermiştim. Benim olmadığım bir dünyaya katlanamazdı. Bana bağımlıydı.
"Seni çok severdim," Taehyung gözlerini açmadan bana yaklaştı ve dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Ama kendimi kurtarmak zorundayım."
Nefesim boğazımda düğümlendiğinde boynumda hissettiğim acıyla inlemiştim. Sivri bir şey derimi kesmişti ve boynumdan damlayan kanın sıcaklığı altında eziliyordum.
Onu bütün gücümle ittiğimde kendimi diğer odaya atmıştım. Ayağındaki zincirler yüzünden bu odaya erişemezdi. Paniklemeye başlayan bedenimi kontrol etmeye çalışarak ellerimi boynumdaki yaraya bastırdım fakat başım çoktan dönmeye başlamıştı bile.
"Bana bağımlı olan sensin," Taehyung diğer odadan bana bakıyordu. "Hayatımı mahvettin, Alea."
Ona cevap veremeyecek kadar kendimde hissetmiyordum. Buradan elimi hızlı tutup çıkmaya çalışıyordum. Merdivenleri tırmandığımda odak alanımın bulanıklaştığını ve bedenimi kontrol edemediğimi farketmiştim. Sığınaktan dışarı adım attığımda etrafıma bakınmaya başladım hızlıca. Hiç kimsenin beni bu halde görmesine izin veremezdim. Sığınağın kapısını kapatıp yapay çimleri üzerine örttüğüm de elimdeki kanın bulaştığını gördüm ama artık kendimi tutamıyordum.
"Alea?"
Bakışlarım karşımda şaşkınca bana bakan anneme kaydığında ona doğru bir adım attım, fakat başım döndüğü için bedenimi daha fazla taşıyamamış ve yere düşmüştüm.
Ona olan sevgimiz o kişiyi vazgeçilmez kılar mıydı?
Ya kendimizden vazgeçmemizi gerektirirse?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top