‹|59|›
SREİN
~elli dokuzuncu bölüm~
Uykusuz geçen uzun bir gecenin ardından sabahın ilk ışıklarıyla duş almıştı. Yorgunluğu gözlerinin altına çöken morluklar ve sızlayan bedeniyle kendini gösterirken keyifsiz hissediyordu. Gözleri tüm gece uyumasa da uyku ihtiyacı ile bir kez bile kapanmamıştı. Uğursuz gecenin eserlerinden biri olan mutfağı topladığı sırada abisi de kendi odasından çıktı. Üzerine ceketini giymekte olan Çınar kardeşine ve eskisine nazaran temiz olan mutfağa baktı.
"Uyanmışsın," dedi ama bakıldığında kardeşinin uyumadığını anlamak zor değildi onun için.
Hilal, "Evet," diye yanıtladı abisini. "Günaydın..." diye mırıldandı dolapları sildiği bezi tezgaha bırakırken. "Çıkıyor musun?"
"Amcamın yanına gidiyorum."
"Tamam," dedi Hilal gönülsüzce. "Dikkat et."
Çınar onun bu sakin tavrından huzursuz oluyordu artık. Buz dağının görünmeyen tarafındaki öfkeden bir kere nasibini almıştı. Kardeşini suçlamıyor olsa da fazlasıyla endişeleniyordu.
"Telefonunu açık tut, aradığımda ulaşayım." dedi dış kapıyı açarken.
Hilal arkasından gelip dış kapının kulpuna elini dayadı, "Tamam."
Çınar merdivenlerden inerken yorgun gözleri onu izledi. Gözden kaybolduğunda kapıyı kapattı. İç çekerek başını kapattığı kapıya dayadı hemen sonrasında. Gözlerini sımsıkı kapayıp saatlerdir karşı koyduğu ağlama isteğini bastırmayı bıraktı. Kıpırdamadan yanaklarından akan yaşı hissederek bir süre öylece kaldı.
Saf dışı kalmıştı, kendi hikayesinin kurbanlarından birine dönüşmüş gibi hissediyordu. Nefret ettiği yenilmişlik duygusunu iliklerine kadar hissetmek berbattı. Yabancıya karşı kaybetmişti. Tüm gece düşünmüştü. Parçaları bir araya getirmek zordu. Yabancının kurduğu oyunun amacına sadık olmadığını kabullenerek başladı.
Yabancı onu kurtarmaya çalışmıyordu, ailesinden alacağı intikam bu oyunun araçlarından biriydi yalnızca. Belki devam etse Hilal istediğini almış olacaktı ama bu şüphesiz onun zaferi olmayacaktı. Sıra amaçları sorgulamaya geldiğinde elinde hiçbir şey yoktu. Amaç Oğuz Asil'i öldürmekti bekli de... Ama neden?
Başını kapıdan kaldırıp salona gitti. Masanın üzerindeki telefona uzanıp koltuğa oturdu. Elinin tersiyle ıslanan yanaklarını silip sosyal medya hesabına girdi. Takip ettiği birkaç haber sayfası ölüm haberini nihayet yazmıştı. Tüm medyanın gündemini kaplayacak bir gelişmeydi bu ölüm. Ölen kişinin kimliği fazlasıyla önemliydi. Ayrıntılı bir açıklama bulamayınca haber sitelerine göz attı.
'Ünlü iş insanı dün gece öldü. '
'Oğuz Asil' in kaçakçılık suçları duyulduktan saatler sonra ölüm haberi geldi. '
'Oğuz Asil öldü mü? Öldürüldü mü?'
' Örnek insan profilinin ardında yatan gerçekler. Oğuz Asil kimdir? '
Okuduğu son başlığa tıklayıp detaylara baktı.
'1970 yılında Turnalı adlı ilçede doğan Oğuz Asil çocukluğunu yine bu ilçede geçirmiştir. Liseyi sonda okulu bırakıp çalışmaya başlamış. Orta halli bir aileden geldiği bilinen iş insanı henüz yirmi iki yaşındayken işletmeye başladıkları butik otelin ardından günümüzde adı herkesçe bilinen Türkiye'nin önde gelen isimlerinden birine dönüşmüştür. Bir otelle başlayan atılımı bugünlerde sahip olduğu oteller zincirinin ilk adımı olarak görülmekte... '
Alt paragrafta adamın sahip olduğu mal varlığı ile ilgili bilgi verilirken Hilal yazıları yukarıya kaydırarak bu detayları hızlı hızlı geçiyordu. Tüm bunları zaten biliyordu. Farklı bir şey görmeyi beklemesi gülünçtü. Adamın geçmişi fazla bilinmiyordu ve bilinenler de oldukça sığ sıradan detaylardı.
' Şimdilerde herhangi bir akrabası eşi veya çocuğu olmadığı bilinen iş insanının sahip olduklarının kime kalacağı merak konusu. Avukatları henüz vasiyet ile ilgili bir açıklama yapmasa da geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan haberlerde Oğuz Asil'in bir vasiyet hazırladığı biliniyor. '
Sadece adamın parasına odaklanan haber dizisinden gözlerini ayırdı. Hayırseverliği ile tanındığını da yazmayı ihmal etmemişlerdi. Çeşitli kurumlara yaptığı büyük para yardımları... Çocuklara, kadınlara ve hayvanlara yönelik yürüttüğü projelerle yaptığı sayısız iyilikle herkessin saygısını kazanmış örnek bir insan... Böyle bir adamın bir bebekle ne işi olurdu? Neden rastgele insanları öldürmeye çalışırdı? Belki de Hilal gibi olanlara iyilik yaptığını düşünen manyağın tekiydi.
' Polise gelen ihbar yıllar öncesinde kurulan oyuncak müzesinin ortaklarından biri tarafından yapıldı. Polis anında inceleme başlatırken henüz daha fazla detaya ulaşmak mümkün değil. Şimdilik bilinen tek şey ünlü iş insanının dünyanın çeşitli yerlerinden eski eserleri yaşadışı yollarla elde ettiği ve sattığı yönünde. '
' Yedi yıl öncesinde müzenin kapanma nedeni tekrar gündeme geldi. Müzenin ilgisizlik nedeniyle kapandığı biliniyor. Çeşitli şehirlere dağıtılan eserler incelenecek. Müzenin ortakları soruşturma dahilinde ifadeye çağrıldı. Geriye kalan iki ortaktan birinin yurt dışında olduğu söyleniyor. '
Haberin son cümlelerini okudukyan sonra hala sessizde olan telefonunun sesini açıp koltuğa geri bıraktı. Ellerini şakak kemiğine dayayıp gözlerini telefona dikti. Belki de her şeyi geride bırakıp kendi hayatıyla meşgul olmalıydı. Yabancı tarafından engellendiğinde bunu bir kaçış olarak yorumlamamıştı ama sonuçta o gitmişti... Amcası ve onun karısını düşünmeliydi. Abisine her şeyin eskisi gibi olacağına dair söz vermişti gece. Onlar polisler tarafından tutuklanana kadar sabretmesini söylemişti abisi. Hak ettikleri cezayı almaları için biraz daha sabretmeliydi.
Hak ettikleri ceza hapis miydi? Onun ailesi ölmüşken amcasının bunun faili olarak özgürlüğünü kaybetmesi ne kadar adildi? Başının yanındaki ellerinin tutuşu sıklaşırken yanakları yeniden gözyaşıyla ıslandı. Acı çekiyordu. Aklının karanlık bir tarafı yabancıyı arıyordu. Yanlış olduğunu bile bile, onu geri istiyordu.
Kendiyle böylesine çelişmesi çok garipti. Yanlış olduğunu bilirken yanlışa ışığa çekilen bir böcek misali çekiliyordu. Kendine hakim olmayı başardığı süre uzadıkça çektiği ızdırap da artıyordu sanki. Gittikçe daha çok hissediyordu.
Boğazına oturan yumruyla ayağa kalktı ve giyinmek üzere odasına gitti. Gelişigüzel eline geçen bir pantolon ve kazağı giyip ceketini ve çantasını alarak evden çıktı. Gidip ifade vermesi gerekiyordu.
Karakola vardığında çekingen adımlarla binaya girdi. Yoğun gürültü kulaklarına dolarken binanın içinde üniformalı üniformasız insanlar oradan oraya yürürken danışmaya yanaşıp durumu anlattı. Onu karşılayan genç kız telefona uzanıp birine onun geldiğini haber verirken saniyeler sonra üst katın merdivenlerinden inen Kaan'ı fark etti.
"Gel benimle." dedi Kaan. Sıkı sıkı kavradığı kol çantasının omuzundan kayan sapını düzelterek onun peşinden ilerlemeye başladı. Binanın arka tarafında yer alan küçük bir odaya kadar ona eşlik eden adam odaya girene kadar konuşmamış sadece Hilal'i oradaki masaya bitişik sandalyeye oturması için yönlendirmişti. "Ne biliyorsan, anlat." demişti Hilal otururken.
"Poyraz geldi mi ifade vermek için?"
Kaan sorusu üzerine kaşlarını çatsa da yanıtladı, "Henüz değil."
Gergin bekleyiş orta yaşlı bir memurun odaya girmesi ile son buldu. Memur masanın diğer yanındaki sandalyeye otururken Hilal'in stresten nefesi hızlanmıştı. Adam sakin bir ifadeyle konuşmayı başlatarak ona Oğuz Asil ile bağlantısının nasıl olduğunu dün gece o müzeye neden gittiğini sordu.
Hilal adamın gözlerinin içine bakarken ağzı aralansa da hemen konuşmadı. Hayatta kalma içgüdüsü ya da içten içe yabancının bilirsizlik durumu mu onu daha çok etkiliyordu emin olmasa da o anda karşısındaki memura gerçekte nasıl bir belaya bulaştığını anlatmadı.
"Eve geldiğimde kapıyı açtım ve karşımda o beyaz saçlı bebek duruyordu. Korktum, çok korktum çünkü arkadaşımla o bebek hakkında araştırma yapmıştık ve geçmişte yaşananlar aklıma gelince bir terslik olduğunu anlamam saniyelerimi aldı."
Hikayesindeki detaylar Poyraz'ın ifadesiyle uyuşmak zorundaydı. Her şeyin başında Poyraz'la birlikte bebeği aradıkları yalanına sadık kaldı. Bebeği aradıklarını ama aramanın sonuçsuz kaldığını Poyraz'ın da önce meslek kaygısı ardından ise sadece onun yanında olmak için araştırmayla ilgilendiğini ifade etti.
"Her şeyi geride bıraktığımızı sanarken başımıza bunlar geldi..." dedi sahte bir hezeyanla mırıldanırken. Üstünde kimsenin şüphe etmeyeceği bir hüzün hali de bu hezeyana eşlik ederken kusursuz bir kurban profili çiziyordu. "Kapıda öylece dikilirken bebeği alıp ne yapacağımı düşünmeye başladım..."
Duraksadı, abisiyle yaşadığı kavga anı gözünün önüne gelirken kendi öyküsünde derin bir boşluk oluşturacağını bilse de o olayı atlayacaktı. Poyraz'ın apartmanda saldırıya uğradığını biliyordu. Tüm gece düşünerek oluşturduğu hikayeyi ezbere anlatmaya devam etti.
" Poyraz'a gelmesi için mesaj attım, ondan başka yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Ailem araştırma yaptığımı bilmiyordu. O anda tedbirsizlik ettim bebeği oraya bırakan kişinin hala apartmanda olabileceği gerçeğini düşünemedim. Bana saldırdı, cinsiyeti dahil hiçbir şey bilemiyorum çünkü görmedim. Baygınlık geçirirken Poyraz gelmiş, o halde sadece bebeği almasını söylediğimi hatırlıyorum. Abimin de gelmesiyle ne yapacağımı şaşırdım. Öğrenmemesini istemediğim için sadece bayıldığımı söyledim. O beni hastaneye götürecekken Poyraz da bebeği aldı, hastaneye gidecektim fakat yaşadığım kabus henüz bitmemişti. Abimi telefonuma gelen mesaj yüzünden evde kalmaya ikna etmek zorunda kaldım."
"Mesaj? " dedi memur araya girerek. Hilal çantasından telefonu çıkartıp yabancının ona adres için mesaj attığı sadece konum mesajı kalacak şekilde temizlenmiş konuşmayı açtı.
"Telefonum mesaj geldiğinde olması gerektiği gibi çantamda değil binanın merdiven boşluğundaydı. Saldırıya uğradığımda alınıp geri bırakıldığını düşünüyorum, bana atılan konum benim numaramdan Poyraz'a da atılmıştı."
Memur masanın üzerinde duran dosyanın içinden boş bir kağıdı önüne çekti ve cebinden çıkardığı kalemle numarayı hızlıca karaladı. "Bir şey çıkmayacağını düşünmüyorum ama yine de bir bakalım. "
Hilal de hiçbir şey çıkmayacağını düşünerek veriyordu zaten bu numarayı. Yabancının gizli kalmak için tedbir alacağını düşünüyordu. Ya da belki de gizli kalmaya ihtiyacı yoktu. Nitekim geçmişte Hilal'e polise gitse de ona ulaşamayacağını açıkça ifade etmişti bu gizemli kişi.
"Devam edebilirsin." dedi memur ciddiyetle.
"Poyraz'a ulaşmaya çalıştım ama başaramadım ben de çareyi konuma gitmekte buldum. Gittiğimde Poyraz ve Oğuz Asil karşı karşıyaydı Oğuz beni gördüğünde daha fazla beklemeye gerek olmadığını söyleyip kendini vurdu."
Hikayesini tamamladığında memura sordu, Bizi suçlu gibi mi göstermeye çalışıyor? Gerçekten anlamıyorum neler olduğunu... "
Memur başını iki yana salladı," Bakıldığında amacı kaçış yolu oluşturmak gibi görünüyor. Sizi kendine çekti saldırganın amacı da buna hizmet ediyordu. Poyraz senin yüzünden oraya çekilirken sen de onun tehlikede olacağını düşünerek oraya koştun. Planını bozan gelişmeler yüzünden intihar ettiğini düşünüyoruz ama görünene aldanmamak gerek. Her şeyi açığa çıkarmak için çalışıyoruz. "
" Benim yapmam gereken başka bir şey var mı peki? "diye sordu Hilal huzursuzca. Anlattığı hikayeye güvenmek isterken derin bir kaygı duymaktan kendini anlamıyordu."Gidebilir miyim? "
Memur birkaç imzadan sonra gidebileceğini söyledi. Yaklaşık bir saatin sonunda Hilal binadan çıkmıştı. Sakin adımlarla binanın önündeki otoparkta ilerlerken tanıdık bir araba gördü. Poyraz çok geçmeden arabadan indi ve binaya doğru ilerlemeye başladı. Hilal'i görmemişti. Hilal araçların arasından çıkıp Poyraz'ın arabasına doğru ilerledi. Arabanın ardındaki ağaca yaslanıp Poyraz'ı beklemeye başladı.
<><><><><>
Hilal her şeye rağmen yine yabancıyı koruyor...
Bu hikayede birden fazla kötü var ve en kötüsü neredeyse başından beri gözümüzün önünde. :)
Seviliyorsunuz,
<><><><><>
SONSUZSİYAH
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top