‹|50|›


SREİN
-ellinci bölüm-

Sonbaharın ortalarında, yağmurlu bir gündü. Gök gürültüsü şehrin gürültüsüne karışıp, sokaklar yağmur suyuyla yıkanırken Hilal'in gözleri grimsi su  birikintilerini takip ediyordu. İçinde bulunduğu arabada derin bir sessizlik hakimdi. Başını cama yaslayarak dışarıyı izlemek şu an için tek kaçış yolu olmuştu onun için.

Şehrin yüksek binalarının yansıması yoldaki birikintilerin üzerini süslerken arabanın tekerleği büyük bir birikintisinin üzerinden geçerek suyu kaldırıma kadar taşıdı. Pis su insanların yürüdüğü kaldırımdan akarken birkaç kişi üzerine basmamak için duraksamış Hilal'in de içinde bulunduğu arabaya öfkeli gözlerle bakmıştı. Genç kız bunun farkında olmadan yolu izlemeyi sürdürdü.

Amcalarına akşam yemeği için gidiyorlardı. Değil onlara yemeğe gitmek yüzlerini dahi görmek istemiyordu ancak sonunda onlardan sonsuza kadar kurtulacaksa biraz kendini zorlayarak iyi vakit geçiriyor gibi bile davranabilirdi.

Ama... Bu kadar iyi bir oyunculuk için fazla tecrübesizdi.

Abisi yan koltukta arabayı sürüyordu. Hilal'in başını ondan yana hiç çevirmemiş olması veya akşam üzeri evden onu aldığından bu yana tek kelime etmemiş olmaları zerre kadar umurunda değil gibiydi. Sinirli duruyordu, durgundu ama Hilal şu anki tavrının ruh halinden ziyade alışılagelmiş kavga sonrası tavrı olduğunun farkındaydı. Yıllarca hep böyle yapmıştı. Kavga ettiklerinde Çınar soğuk davranır, ilgisizleşir uzaklaşırdı. Günlerdir Hilal'i aramıyor, eve gelmiyordu. Hilal normalde etrafında pervane olurdu abisinin. Hata onda olmasa da affedilmek için elinden geleni yapardı.

Oldukça yanlış olsa da, ailesiz büyüyen, abisinden gördüğü sevgiyi son birkaç yılda aniden kaybeden birinin altında kaldığı enkazdan çıkma çabasıydı bu hareketler. Umutsuzca bir sevgiye, bir bağa, birine tutunma ihtiyacı...

Hilal'in üzülmesi, git gide ondan uzaklaşması Çınar'ın zerre umurunda değildi sanki, Hilal abisinin hayatında kendisine yer kalmadığını hissediyordu. Neyseki artık bazı şeyler değişiyordu, aksini ummayı ve çabalamayı bırakmıştı.

Başlarda canı yanıyordu, mesajlarda kim olduğunu bilmediği biri tarafından söylenen acımasız sözlere tahammül edemiyordu ama şimdi hissizlik sarmıştı her yanını, dünya yansa umurunda olmazdı. Sadece bilinmeyen ve İfrin'i görüyordu gözü, geriye kalan her şey önemini yitirmişti. Katil olma düşüncesi onu artık korkutmuyordu, korumak istediği hiçbir sınırı, değer verdiği kimsesi kalmamıştı.

Tüm bu hissizlik onu ne ara bulmuştu bilmiyordu, şikayetçi olduğu söylenemezdi sadece amacını gerçekleştirmek için uyanıyor ve doğru zamana ulaşmak için günlerini geçiriyordu.

Abisi her şeyden habersiz  kendi düşünceleri arasında kaybolmuş arabayı sürmeye odaklanmıştı. Kardeşinin öfkesini bilse de tepkisizdi. Bunun yerine onu endişelendiren şu anda gitmekte oldukları akşam yemeğiydi. Amcası son derece öfkeliyken kız kardeşinin sebep olacağı en küçük bir tartışmaya dahi tahammülü yoktu.

Sinyal vererek kavşaktan döndüğünde kardeşine seslendi.

"Hilal..."

Ancak Hilal abisinin konuşmasına izin vermedi.

"İstemiyorum." Başını arabaya bindiğinden bu yana ilk kez abisine çevirirken sesi oldukça kararlı çıkmıştı.

Abisi kız kardeşinin sesini duyduğu an çıkacak yeni bir kavganın içine sürüklendiğini düşünürken konuştu.

"Anlamadım, neyi?"

Hilal tane tane söyledi çekinmeden. "Kendini haklı olduğuna körü körüne inandırdığın yargılarını bana bir kez daha dayatmanı istemiyorum. Rahat bırak beni. "

" Günlerdir eve uğramıyorum,  seni aramıyorum. Yeterince rahat bıraktım. Şimdi senden tekrar orada hiçbir şekilde sorun çıkarmamanı istiyorum, bir akşam yemeği yiyip dönelim sonra yine rahat yaşarsın. "

" Neden beni de peşinde sürüklüyorsun? "

Abisi sessiz kaldı. Hilal bir süre dikkatini yola veren abisini izledikten sonra cevap alamayacağını anlayarak başını tekrar cama çevirdi. Abisi yarım saat kadar önce kapıya dayanıp hazırlanmasını söyledikten sonra da aynı soruyu sorup cevap almamıştı. Düşündüğünün aksine abisi bir anda bir yorum yaptı.

"Böylesi daha iyi, kimsesiz mi kalmak istiyorsun?"

Hilal cevap vermekte tereddüt etse de yanıtladı, "Belki de her şey çok daha güzel olurdu."

Abisi konuşacak gibi olduysa da arlanan dudakları geriye kapandı. Doğru kelimeleri bulamamıştı bu kez. Böyle olduğunda susmayı tercih ederdi.

"Beni sevmediklerini biliyorsun, nefen zorla gözlerinin önünde olmam için bunca çabaya girdiğini anlamıyorum. Sorsam da söylemiyorsun." diye yakındı Hilal, sonrasında iç çekerek sakin bir sesle konuşmayı sürdürdü. "Yoruldum artık, herhangi bir soruna yol açmak istemiyorum. Oraya gidip yemek yiyip döneceğiz. Senin yaptığın gibi altında binbir anlam yatan laflarını ve tiksinti dolu gözlerini saçma davranışlarını görmezden geleceğim abi. Bundan sonra sana hiçbir şeyin aynı olmayacağını söylemiştim. Sözümü tuttuğumu bu akşam göreceksin."

Yabancı ona ne derse yapıyordu bu aralar. Abisiyle, amcası ve yengesi ile arasını bir nebze de olsa iyi tutup uysal davranmak da bunlardan biriydi.

Abisi ile arasındaki gerginlik geçmese de son sözlerinden sonra sessizlik yine arabayı sarmıştı. Amcasının evine yaklaşırken telefonunu eline alıp yabancıya mesaj atmaya ve sabah olanları anlatmaya başladı.

Hilal: Derya ile buluştum bu sabah,

Hilal: Akın ve Yağmura iş bulmuş, arkadaşlıklarına devam ettiklerini söyledi. Benden birkaç sefer tesadüf gibi karşılarına çıkmamı ve onları rahatsız etmemi istiyor. Akın'a yakın davranacak Yağmur'un iyice çıldırmasını sağlayacağım.

Hilal: Derya da beni uzaklaştıracak güya ardından da Yağmur'u def etmek için onu kıskançlık krizine sokmak amacıyla Akın'a ilgili davranan başka kızlar bulacakmış. Parayla ayarlar birilerini...

Hilal: Tabii kızlar sadece Yağmur'un yanında yapacak aşık numarasını, Yağmur Akın'a sorduğunda Akın kızların ona yakın davranmadığını söyleyeceğinden bu sefer de kuruntu yapıyor gibi görünecek.

Hilal: Yağmur'un ne kadar kıskanç olduğunu fark edince kullanmaktan çekinmedi bu durumu. Neyi nasıl kullanacağını gerçekten iyi biliyor.

Hilal: Her neyse, ne yaparsa yapsın doğru anda onu rezil etmek için gerekeni yapacağım. Ses kaydı aldım istediğin gibi. Akın ve Yağmur dinlediğinde Derya ne halt yiyecek merak ediyorum.

Hilal: Ona öylesine bir güven vermişim ki, bir kukla gibi beni kolayca kullanacağına son derece emin...

05***: Hilal... Hilal...Kendini düşürdüğün hale bak, işin kötü yanı geçmişte de bunun farkındaydın ama bir arkadaşa sahip olmak pahasına göz yumuyordun. Yüzleş gerçeğinle,

Hilal:Şimdi inanamıyorum onun için kendimden böylesine ödün verdiğime,

05***: İnsanlar kontrol etmeye de edilmeye de meyilli varlıklar, doğru kelimeler ve doğru hareketler yeter istediğini almana.

05***: Zamanı geldiğinde kalabalık bir ortam gerektiğini unutma, aranızda çıkacak olası bir kavgaya herkes şahit olmalı.

05***: Derya'nın öfkesini herkes görmeli, seninkinin aksine. Sen gizle kendini, duygularını. Yüzündeki maskeyi iyi koru bir kere hissetmeye başlarsan hata kaçınılmaz olur. Tek bir yanlış tüm sahneyi dağıtır arkadaşım. Bu oyunu en iyi şekilde tamamlamak zorundasın.

05***: Abine karşı dikkatli olmayı da unutma.

Başını bir an telefondan kaldırıp arabayı park etmek için uygun bir yer arayan abisine baktı. Yabancı onu abisine karşı dikkatli olması konusunda son zamanlarda çok defa uyarmıştı. Hilal'e kalsa Filiz denen o kadın Hilal'in gözlerinde beliren karanlığı görecek kadar sinsi olabilirdi ancak. Yabancı ise abisini tehdit olarak görüyordu.

Hilal boş bir kuruntu olduğunu düşünüyordu, abisi gözünün önündekileei göremeyecek kadar kör, duymayacak kadar sağır, karşı koymayacsk kadar da dilsizdi.

Hilal: Ederim.

Arabayı park edip aşağıya indiler bahçe kapısının üzerindeki tenteye koşar adım giderken abisi acele etmeden yanına vardı. Hilal kapıya varır varmaz zile bastığı için çok geçmeden kapı açılmıştı. Bakımlı bahçeye kısaca göz gezdirirken yağmurla ıslanan bitkilerin arasına yeni ağaçların katıldığını gördü. Bu muazzam bahçe tanımayanlar için içerideki ailenin pisliğini güzelce örtüyordu bu haliyle. Eve girdiklerinde hilal üzerindeki hafifçe ıslanmış kabanı çıkarıp kapının yanındaki askıya astı. Amcaları içeriden gelen haber programı sesine bakılırsa salondaydı. Hilal salona girdiğinde televizyondaki haberi izlemekten çok düşüncelere dalmış açmasını son derece sinirli görmüştü.

Abisi yanından geçip hızla salondaki tekli koltuklardan birine oturdu, amcasıyla selamlaşırken Hilal hala kapı pervazında dikiliyordu. Stresten bileğine sardığı elinde hissettiği hafif sızı ile kendine gelirken toparlandı. Uzun süredir üzerine çöken hissizlik bedenini yeniden esir alırken kapıdan girdiği kadar gergin hissetmedi. Birkaç adım atarak  koltuklarda oturan ikilinin yanına yaklaştı.

"İyi akşamlar amca."

Amcası odağına aldığı Hilal'e, "Nerelerdesin kaç zamandır?" diye sordu sertçe. Abisi neredeyse her günü onlarla geçirirken Hilal amcasını en son iş yerine gittiğinde görmüştü. Tepkisi karşısında ne diyeceğini bilemedi.

Abisi aniden araya girerek "İş arıyor bie süredir. " amcasının havada kalan sorusunu yanıtladı.

Hilal olası başka bir soruyu engellemek için çareyi kaçmakta buldu. "Yengem mutfakta mı? Yardım edeyim ben ona."

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyimi tam da bu an için söylenebilirdi. Mutfağa geçip ocağın başında tavada et kızartmakla meşgul olan Filiz'in yanına geldi.

Filiz asık suratı ile kızı karşılarken Hilal'i şaşırtarak herhangi bir sinir bozucu tavırda bulunmazken Hilal yardım ermeyi teklif etti. Filiz her zamanki gibi kızın eline basit bir iş tutuşturup bir yandan önündeki yemekle ilgilenip bir yandan da Hilal'e neyi nasıl yapması gerektiğinde ile ilgili yönlendirmeye başladı.

Yaklaşık yarım saat sonra sofra hazırdı. Görenin iştahını açacak kadar güzel yemekler bir Hilal'e çekici gelmiyordu zira yarım saattir Filiz'in sesi başını şişirmişti.

Tahammül etmek ne kadar zor olsa da dayanmış sesini çıkarmamıştı. Filiz ondan basit bir iş olan salatayı yapmasın istedikten sonra bıçağı tutuşundan yeşilliği doğrayışına kadar etmediği laf kalmamıştı.

Geçmişte de böyle davrandığı çok olurdu, genç bir kızken kendini ne denli yetersiz hissettiğini hatırlamak kaçınılmaz olmuştu. Filiz, Hilal'in fazlasıyla hasar almış özgüveninde derin yaralar açanlar listesinde ilk sıralarda yer alıyordu şüphesiz.

Herkes masaya mutlu yüzlerle otururken bir tek Hilal patlamaya hazır ancak üzerinde yılların toprağı örtülü bir volkan misali çökmüştü sandalyeye.

Yemek yendi, Hilal oldukça az konuşsa da ne bir tavır yaptı ne de hakkında yapılan yersiz küçümser yorumlara diklendi. Bu vurdumduymazlığı masada fark edilirken abisinin gerildiğini görebiliyordu Hilal. İstifini bozmadan masaya göz gezdirdi.

"Sanırım herkes doydu." dedi kayıtsızca, "Bir kahve yapayım mı hepimize."

Erkekler itiraz etmezken Hilal Filiz'e bakma gereği duymadan ayağa kalkıp sofrayı toplamaya başladı. Filiz ise Hilal'in bu vurdumduymaz halini sevmemişti, ki zaten iki kardeş evlerine gelmeden önce kocasıyla da tartışması iyice aklını doldurmuştu. Zerre haz etmediği bu kıza pek dikkat edemiyordu bu sırada. Masa temizlendikten sonra Çınar ve amcaları salona geri dönerken Hilal Filiz'in göz hapsinde kahveleri hazırladı. Özenle pişirdiği kahveleri fincanlara paylaştırıp servis ederken Filiz de salondaki koltuklardan birine geçti. Hilal ise bu üçlüden uzakta salonun kapıya yakın sağ köşesinde yer alan yemek masasına oturmuştu.

Kahvesinden büyük bir yudum alırken gözleri önünde oturan ailesindeydi. Kendini bu eve daha sık gelmeye ikna etti, az da olsa yeniden ailesine yakınlaşmak işine yarayacaktı. Aklında onların ölümünü düşünürken hazırladığı kahveden büyük bir yudum aldı.

<><><><>

Çınar'ın okuyucuların tümünün öfkesinden nasibini aldığını söylesem yanlış olmaz sanırım.  Aileye duyulan bağ yanlışlara göz yummayı gerektirir mi?

Çınar gözünü açar mı sizce?

Birinin yakında öleceğini söyledim, tahminleri alalım... İlk doğru tahmine  ortaya çıktığı bölümün ithafını vereceğim.

Geceniz veya okuduğunuz vakte bağlı olarak gününüz güzel geçsin, seviliyorsunuz.

<><><><>

|4|5|

SONSUZSİYAH

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top