‹|48|›
SREİN
"kırk sekizinci bölüm"
İster risk alın, ister kendinizi her şeyden soyutlayarak yaşayın. Felaketler yaşayan herkesi bir şekilde bulur. Her insanın felaketi kendine has küçük kıyametleridir. Ruhunu yiyip bitiren, insanı tüketen türlü olaylara küçük kıyamet demek abartı olmaz.
Felaketler yaşanır ve biter. Boşuna söylenmemiş, her gecenin şafağı vardır diye. Her şey bir gün elbet biter.
Kader yüzünden mi? Seçimler sayesinde mi? Emin olmak için yaşamak gerekir ancak yeterli tecrübeye sahip olup bir yargıya varmak imkansızdır kısa hayatlarımızda...
Küçük kıyametinin şafağına nihayet kavuşmuştu Poyraz. Ruhuna bir ağırlık misali çöken ağır ithamdan sıyrılmıştı. Sıradanlaşan karanlık ve umutsuz günlerinden farklı olarak kahvaltı yapacak enerjiyi ilk defa bugün bulması bu yüzden hiç de şaşırtmıyordu genç adamı.
Hazırlanıp evden çıktı. Kabanını yolda giyip arabasına bindi ve avukatının yanına, kestirme yollardan olabilecek en hızlı şekilde karakola gitti. Avukatından bilgi alıp birkaç belge ile uğraşması gerekmişti. Şikayetçi değildi, kurtulduğu için fazlasıyla rahatlamıştı. En azından hayatında uzun zamandan sonra ilk kez bir şey yolunda gidiyordu.
Avukatının yanından ayrıldıktan sonra Kaan'ı aradı. Öğle yemeği için sözleştiler. Poyraz yaklaşık yirmi dakika bekledikten sonra Kaan binanın kapısında görünmüş küçük bir baş selamı verip yanına gelmişti.
Poyraz sabahın erken saatlerinde avukatından gelen telefondan başlayarak başından geçenleri arkadaşına anlattı. Güzel bir mekan arayışıyla cadedde ilerlemeye başladılar.
"Gözün aydın, sana bu olaydan kolayca sıyrılırsın demiştim. Biraz geç oluyor türlü prosedür yüzünden yalnızca."
"Pek rahatlamış sayılmam, işimden oldum nihayetinde..." dedi Poyraz gözüne şık bir mekanı kestirirken. "Şurada yiyelim mi?"
Kaan başını sallayarak cevap verdi, "Olur." Restorana girip oturduktan sonra sipariş vermek için garsonu beklemeye başladılar. Kaan arkadaşı için üzülüyordu. "Eski yerine geri dönemez misin?"
"Açıkçası imkanım olsa bile oraya geri dönmem. Mine'nin ölümüyle alakam olmadığı anlaşılsa da insanlar üzerime yapışan söylentilerle beni rahatsız etmeye devam edecek. "
Bu sabah karakola gelme nedeni Mine'nin ölümünden sonra en yakın arkadaşının şüphesi yüzünden hakkında yapılan soruşturmaydı. Neyseki otopsi ve ifadeler doğrultusunda masumiyeti anlaşılmış, aklanmıştı. Olay kayıtlara intihar olarak geçmişti. Küvette parmak izi yoktu, ev topluydu ve Poyraz'ın durumu göz önüne alındığında hakkında verilen bu yargıda geç bile kalınmıştı. Zira Poyraz'ın üzerinde yapılan incelemede herhangi bir bulgu bulunmamıştı. Banyonun birçok yerinde kan vardı. Mine'yi öldürmüş olsa temizlenecek vakti olmayacağı açıkça ortadaydı.
"Sen de haklısın, yeni bir başlangıç senin için daha iyi olur."
"Eee sen konuştun mu şu adamla, ismi neydi?"
Kaan'ın yüzü düşerken yanıtladı, "Ali. Evet konuştum."
Ali Eren. Merkezde emekliliğe gün sayan, huysuz, dik başlı, kontrolcü yapısıyla herkesi öfkelendirdiği görülmüş olsa da babacan tavrı ve mesleğe olan bağlılığı ile herkesçe saygı gören bir polisti. Kaan'ı, Oğuz Asil hakkında uyaran da bu adamdı.
Kaan, Oğuz Asil'in merkeze geldiği günü anımsadı. Daha doğrusu şık giyimli bir adamın dikkatini çektiği günü. Turnalı cinayetinin yaşanmasının hemen sonrasında merkez bir hayli karışık ve yoğunken çıkmıştı ortaya. Parası sayesinde adını duymayan pek kişi çıkmazdı ilçede ancak siması pek bilinmezdi. Kaan da tanımıyordu esasında. Şık takımı içinde yanında iki adamla binaya girip baş komiser ile konuşunca herkesin dikkatini çekmişti.
Ancak adamın kim olduğunu öğrendiği an bu değildi. Turnalı cinayetini araştıran ekibin değişeceği belli olduğunda herkes durumu sorguluyor, kendi arasında konuşuyordu. Kaan bu durumdan rahatsızdı, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Hem zaten kısa bir süre önce Poyraz ona Turnalı'daki olayın şüpheli olduğundan bahsetmiş, düşüncelerinin zeminini çoktan hazırlamıştı.
Kaan konuşmalara dahil olmadan izlerken, bir bomba misali ortaya düşen yorumla aklındaki ilk şüphe tohumu uyandı.
"Beyefendinin isteği, tabii yapılacak."
Ali Eren'di bu. Herkes onun beyefendi diye baş komiserden bahsettiğini düşünerek bununla ilgili yorumlarda bulunmuştu. Ali Eren ise manidar bir gülümseme ile elini boş verin dercesine sallamış masasına dönmüştü.
Kaan çalışmaya başladığı zamandan bu yana bu adamla şakalaşır, huysuzluğuna ve öfkesine aldırmazdı. Bu sayede aralarında kurulan bir samimiyet vardı. Bu durum adamın tavırlarını daha iyi okumasını sağlıyordu.
Kaan peşinden gidip kimden bahsettiğini sorma gafletinde bulundu. Aklındaki şüphelerle ilgili birkaç şey söyleyip soruşturmada eksik bir yan gördüğünü belirterek neyi ima ettiğini söylemesi için ısrar etti, Ali Eren ise başta oralı olmadı ama sonunda pes edip konuştu.
'O adam, Oğuz Asil. İstediği buysa yapılır. Katili bırakın dese itiraz etmezler belki. Haha! Umarım bu kadar ileri gitmez pislik herif.'
Ali'nin adama duyduğu nefreti iliklerine kadar hissederken Kaan sessiz kaldı. Ali Eren'in bu tavrı alışıldık kişiliği olduğu için abartılı gelmedi Kaan' a. Basit bir ön yargı olduğunu düşünmek istedi. Ardından gün içinde Oğuz Asil' in neden burada olabileceğini sordu gözüne kestirdiği birkaç kişiye. Cevap herkeste hemen hemen aynıydı. Adam çok zengindi, gerek devlet gerek özel kurumlara her zaman yardımlarda bulunur sık sık resmi dairelerde görünürdü. Her yerde eli vardı.
Kaan asık suratıyla konuşurken Poyraz'ın da duyduklarından memnun olduğu söylenemezdi. Sabahtan beri üzerine sinen rahatlama hissi dağılırken dinlemeye devam etti.
"Başına bela alamazmış." dedi en sonunda, "Resmen kovdu beni yanından. Ne halt ettiğini bile bilmiyorsun bırak şu adamın peşini dedi."
" Huysuz olduğu kesin ama korkakmış da." dedi Poyraz sıkıntıyla.
Kaan öfkelense de saygı duyduğu bu adama toz konduramadı. "Korkaklık değil de... Bilmiyorum konuyu açtığım anda susturdu zaten beni. Ortada bir suç yoksa suçlu da olmazmış. Herkese çıkıp bu adam bir cinayetin üzerini kapattı desem güler geçerlermiş. Adam mükemmelliğin vücut bulmuş haliymiş..."
"Haksız sayılmaz, ortada kanıt yok, çözülmüş bir cinayetin ardındaki şaibeyi nasıl ortaya çıkaracağız diye düşünmekten uyku uyuyamıyorum artık..." diye yanıtladı Poyraz. Uykusunu kaçıran yegane sebep Hilal olsa da bu gizemin payını da es geçemezdi.
Masaya gelen garsona sipariş verirken Poyraz'ın telefonu çalmaya başladı. Poyraz arayan yabancı numarayı gördüğünde merakla aramayı yanıtladı.
" Alo Poyraz?" Tanıdık ses kulağına dolduğunda kim olduğunu anlaması uzun sürmedi.
"Evet benim." dedi ruhsuz bir sesle. İçten içe bu aramanın nedenini sorguluyordu bu sırada.
"Özür dilemek istedim. Başına iş açtım önünü arkasını düşünmeden hareket ettim. Kendimde değildim aslında. Yine de biliyorum bir mazeret değil ama..."
İdil 'di arayan. Mine' nin arkadaşı ve Mine'nin cesedini bulduğu gün onun yanında olan kadın. Ne demeliydi. İdil'e karşı ne hissettiğinden emin değildi. Çoğunlukla kırgınlıktı içindeki, kendine katil yakıştırması yapan bu kadına karşı belki bir parça öfke de, hissettiği karmaşık hissiyatın içinde yer edinmişti.
Kendini dizginledi. Günlerdir çektiği sıkıntıyı yüzüne vurup hesap sorsa eline ne geçecekti. Düşünmesi gereken onca şey varken bu konuda hesap sormak aklının ucundan dahi geçmiyordu şu anda. Aslında işin özünde İdil'i tam manasıyla suçlu göremiyordu.
" Gerçek ortaya çıktı, kırgın olduğum bir gerçek ancak seni suçlamıyorum. Sizinle çalışmaya başlayalı fazla bir vakit olmadı, o durumda gözünün önündeki manzaraya aldanman anlaşılabilir..."
Düşüncelerini dürüstçe paylaşmayı seçmişti.
İdil'in gittikçe güçten düşen sesi yeniden ona ulaştı. "Aranız bozuktu, seni onun evinde ve onun cesedini görünce..." kadının sıkıca yumduğu dudaklarından kaçan bir hıçkırık duyuldu hemen sonra. "Çok özür dilerim."
"Dediğim gibi, anlıyorum seni."
"İşe geri dönecek misin? Yardımcı olabilirim sorun çıkarsa. Konuşurum ikna ederim bizimkileri."
İdil merkezin en çok tutulan baş editörlerinden biriydi. Sözü genel olarak herkese geçer herkesçe sevilirdi. Genel müdür yardımcısı Masal Hanım'ın bile sevdiği biriydi İdil. O şeytanın kalbini bile yumuşatmayı başarmıştı.
Poyraz bir saniye dahi düşünmeden, " Şimdilik başka planlarım var, teşekkür ederim." diye yanıtladı. "Kapatmam gerekiyor İdil hanım."
"Peki, fikrin değişirse ara lütfen. Bir şeye ihtiyacın falan olursa... İyi günler."
Telefon kapanmadan önce Poyraz aklına düşen konu yüzünden onu durdurdu, "İdil bir saniye, O gün Mine 'den notlarımı almaya gelmiştim. Onları alman mümkün mü?"
İdil ilk fırsatta bakmaya gideceğini söyledi ve arama sonlandı.
Poyraz telefonu masaya koyarken konuştu," Şansımı mahallede deneyeceğim."
Her şeyin başında ikili ne yapacağını düşünürken Kaan ailenin geriye kalan tek ferdi ile konuşma fikrini öne sürse de Poyraz onu durdurmuştu. Katile ulaşmaları şu sıralar mümkün olmasa da ailenin diğer çocuğuna ulaşabilirlerdi.
Poyraz ise kimsenin dikkatini çekmek istemiyordu neyin ne olduğunu anlamadan. Hem çektiği acının yanında bir şüphenin peşine sürüklemek istememişti onu. Hiçbir şeyden haberi olmayabilirdi. Ya da uzak durmak istediği için bulduğu vicdani kılıfı kendine şartlanmıştı.
Kaan düşüncesini yeniden dile getirip şansını denemekten çekinmedi. "Belki de risk alıp ailenin geriye kalan üyesi ile görüşmeliyiz. Yaptığımızı araştırmayı gizli tutmaya çalışıyoruz ancak sonuçta ailesini kaybeden biri bize yardımcı olmayı kabul edecektir."
"Yeterince büyük bir trajedi atlattı. Umutsuz bir arayışa onu alet etmek istemiyorum hala." dedi Poyraz isteksizce.
"Anlıyorum anlıyorum ancak başka bir seçeneğimiz kalmadı."
Bu kez itiraz etmedi genç adam. Sessizliği itirazı bir kenara bıraktığının açık göstergesiydi. O mahalledeki giz, elbet bir gün onları oraya çekecekti.
<><><><>
Sormak istediğiniz bir soru var mı?
40bin görüntülenmeye ulaştık, ilk kitap kadar gelişeceği günleri görmek için sabırsızlanıyorum.
Seviliyorsunuz.
<><><><>
|45 |25|6|22|2114|2
SONSUZSİYAH
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top