2. BÖLÜM -"İLK PERDE"
2.BÖLÜM
BÖLÜM ŞARKISI - OneRpublic- counting star
' Beni öldüren her şey canlı hissetmemi sağlıyor. '
"Sen bana yardım edecek misin? onu söyle." düşünür gibi yaptı. Bu hareketleri numaradandı biliyordum. Onu uzun zamandır tanıyordum ve güvendiğim nadir insanlardandı, bu yolda beni yanlız bırakmayacağına emindim.
" Sen her zaman bana yardım ettin, şimdi sıra bende koşulsuz şartsız sana yardım edeceğim. " dedi koca bir gülümsemeyle karşımdaki adam.
" Güzel. " dedim bende memnun olduğumu belli edercesine.
" Planın ne ? " diye sordu merakla karşısındaki adam.
" İlk olarak bana Emma'yı bul! " kaşlarını çattı ondan sonra güldü .
"O kadınla ne işin olacak tabi yatak dışında. " dedi alaya ederek. Onun bu hallerine aldırış etmeden tüm ciddiyetimle sözlerimi devam ettirdim.
" Emma bu çevredeki en iyi dolandırıcılardan biri onun güçlü bağlantılarından yararlana biliriz. " dedim. Emma'yı yıllardır birlikte çok iş yaptık. Bu konuda bana pek yardım etmek istemeyeceğini bilsem de bunu yapmak zorundaydı. Artık ona yaptığım yardımların karşılığını verme zamanı gelmişti.
" Haklısın. " dedi kafasını sallayarak bu fikir onda mantıklı gelmişti.
" Ben şimdi çıkıyorum sen de istediklerimi bul. " dedim Brandona.
" Nereye gidiyorsun?" diye sordu kaşlarını çatarak.
" Yapmam gereken bir görüşme var."
" Ayağındaki kepçeyle nasıl gideceksin?" diye sordu.
Ayağa kalkıp üzerimi düzelttim. Koltuğun kenarına koyduğum ceketi alıp giydim. Kapıya yöneldim ve çıkmadan Brandon'un sorduğu soruya karşılık verdim.
" Sonra anlatırım. " deyip odadan ve evden çıktım.
♧♧♧
Beni arayan şerefsizin, mesaj attığı adrese gelmiştim. Bulunduğum yer boş bir arsaydı ve görünürde hiç kimse yoktu. İlerleyip orada beklemeye başladı. Uzun bir süre beklemenin ardından arsaya giren siyah arabalarla, bu bekleyişin boşuna olmadığını anladı.
" Adam geldin demek. " yüzünde beni sinirlendirecek sinsi bir gülüş vardı. Şimdiden eli kaşınmaya başlamıştı bu adamı öldürmek için.
" Ne istiyorsun lan piç kurusu! " parmağını sallayıp bana yaklaştı. Bir adım mesafe kala durup konuşmaya başladı.
" Cık cık ama oluyor mu böyle? hemde Mıley elimizdeyken. " öne atılıp boğazına yapıştım. Var gücümle boğazını sıkıp nefessiz kalmasını sağladım. Yüzü kızarmaya ve çırpınmaya başlayınca onu bıraktım. Uzun bir öksürük krizi tutmuştu. O sırada yakasından tutup kendime doğru çektim.
" Onun adını aldığın ağzını sikerim senin! " bu hareketimden dolayı adamları üstüme geldi eliyle durdurdu.
" Bence bana iyi davranmalısın Adam." dedi hırıltılı çıkan sesiyle. Ne kadar sakin bir şekilde söylüyor gibi gözükse de altında yatan tehtid bariz ortadaydı.
Kendimi sakinleştirmeye çalıştım çünkü bu öfkeyle devam edersem bu işin sonunun kötü biteceğinin farkındaydım. Sonra o geldi aklıma o sıcacık mavileri düştü gözlerimin önüne gülümsediğinde minik parıltılar oluşurdu , gülüşü hep içimi ısıtırdı sürekli gülsün isterdim ama sadece bana gülsün, gülüşünün sebebi sadece ben olmak istiyordum. Evet bencil bir adamdım ama bu bencil adam onu çok seviyordu ...
" Sen beni tehtid mi ediyorsun? " dedim sakince karşımdaki adama.
" Hayır Adam beni yanlış anladın ben seni sadece uyarıyorum. " onu ittim yere düştü ama o piç sırıtışından hiç bir şey kaybetmedi.
" lan senin ecdadını... " ağzıma gelen küfürü son anda tutarak tekrar yerde yatan şerefsize saldıracakken adamları gelip kollarımdan tuttu, diğer adamları ise yere düşen iti kollarından tutup kaldırdı.
Bu sefer yüzünde sinirli bir hal vardı. O yüzündeki iğrenç sırıtış kaybolmuştu, bu beni bir nebze mutlu etmişti.
Bana yavaş adımlarla yaklaştı ve aramızda bir adım bırakacak şekilde konuşmaya başladı
" Bence beni sinirlendirmek istemezsin Adam " Kızarmış yüzü ile tükürükler saçarak
" Kes lan ! Ne istiyorsun onu söyle ? " dedim öfkeyle eğer biraz daha uzatırsa bu adama burada öldürecektim ve işler daha çok çığırından çıkacaktı.
" Ha, gelelim anlaşmaya. " piç beni sinirlendirmeyi çok iyi biliyor
" Ne istiyorsun çabuk söyle ! " dedim tahammülsüzce
" Hemen kızma bu senin için kolay bir iş Adam. " dedi sinsi bir şekilde.
Ve o an anlamıştım bu işin aslında göründüğü kadar kolay olmayacağını ama bu beni asla durduramazdı.
•••
Damarlarımdaki kan beni zorlamaya başladı . Ben o anlaşmayı yaparken aklım neredeydi benim şimdi ne yapıcağım . birşeyler anlatan Brandon'a baktım
" Kelepçeye baktım onu açmak imkansız bir şey " çenemin kasıldığını hissettim hızla ayağa kalktım ve Brandon ' a doğru yürüdüm ve karşısında durdum ve ona dik dik baktım . burnumdan sert bir soluk çekip , onu uyarmaya başladım
" iyi o zaman sende imkansızı başarıp bu kelepçeyi çıkartıcaksın " yüzü asıldı imkansız olduğunu düşünüyordu ama benim için imkansız diye birşey yok.
" Anlamıyor musun? Bu kelepçeyi çıkartabilmek için güçlü bir maddeye ihtiyacım ve bide alarmın sinyalini birkaç dakikalığına kesebilecek bir sinyal kesiciye ama bunların hiçbiri bizim elimizde yok. " sıkıntıyla bir nefes alıp bıraktım ve gözlerimi sıkıca kapatıp biraz düşündüm
" Tamam lan o malzemelerin hepsini bulacağım eğer yine açamazsan seni çıktığın yere geri sokarım!" kafasını salladı.
" Tamam sen bana o malzemeleri bul, ben yine kelepçeyi açamazsam, seni hiç yormam kendim girerim çıktığım yere ." dedi gülerek. Ne kadar zevzek olsa da işinde iyidir. Yapabileceğini biliyorudum.
" O zaman sen git Emmayı getir buraya ona ihtiyacımız olabilir. "
" Tamam. " deyip arkasını dönüp çıkacakken duraksayıp arkasını döndü.
" Sen o kelepçeyle nasıl o adamlarla görüşmeye gidebildin." dedi Brandon bana dönerek merakla
" Telefondan sonra kelepçeden gelen ışığın söndüğünü fark ettim. " Adamların yaptığı aramada bana geleceğim yer ve saat söylenmişti başka bir bilgi verilmemişti ondan sonra da kelepçeden gelen o küçük ışık sönmüştü.
Bu adam her kimse fazla hafife alıyordum ama zannetiğimden daha akıllılardı bu yüzden çok dikkatli olmalıydım.
" Desene karşımızdakiler güçlü kişiler. " dedi Brandon.
" Öyle gözüküyor." Dedim onaylar şekilde ama onlar daha beni tanımıyordu. Bu oyunun kazananı sadece ben olacaktım.
" Ben gidip Emmayı getiriyorum. " diyen Brandon'a bakmadan kafamı salladım onaylarcasına.
" Dur bir dakika burada çalışan bir bilgisayar var mı?" diye sordum kapıda duran bedene doğru.
" Evet var benim kaldığım oda da bir tane." kafamı salladım onun ardından odadan ben de çıktım ve koridorun sonundaki odaya girdim.
Masanın üzerinde duran dizüstü bilgisayarı kucağıma alıp yatağa uzandım.
HIV (AIDS) yazdım arama çubuğuna.
Birçok sonuç çıkmıştı karşıma üçüncü sırada bulunan The New York Times gazetesinin yaptığı habere tıkladım.
HASTALIK AFRİKA'NIN SONU OLDU!
20. Yüzyılın başlarında maymunlardan insanlar bulaşan bu hastalık bir çok can kaybına neden olmuştu. Kalıcı bir önlem bulunmamasına karşın, ilaçla tedavi yöntemleri üretilmiştir. Günümüze kadar vakaların azalması ve ölüm riskinin azalmasıyla insanlar rahat bir nefes almıştı.
Bugüne kadar HIV (AIDS) hastalığı ilaçla tedavi ile insanları hayata bağlıyor ama yine de insanlar hastalıkla yaşamını sürdürmek zorunda kalıyordu .
Güney afrikada 06. 12. 2021 tarihinde , Albert Boris 'de görülen ilk vakayla birlikte alınan tüm önlemler, bulunan ilaçlar bir hiç olmuştu. Çünkü bu sefer hastalık farklı bir şekilde insanların bedenine girip orada bedenin sahibine acı vererek yaşamını, o vücutta ölümcül bir şekilde sürdürmeye devam ediyordu.
Hastalığın evrim değiştirmesiyle, hastalık hızla yayılıyor ve ölümler akıl almaz derecede artıyordu .
Afrikada açlık ve yoksulluktu ölümlerin nedeni, şimdi de hastalıkla boğuşuyordu Afrika en büyük kayıplarını verdi 3500 milyon insanı bu hastalıktan dolayı kaybetti.
Güney Amerikanın kapısına dayanan bu hastalık Amerika Birleşik Devletleri'ni ayağa kaldırdı.
Amerika alarma geçti, dünyanın en iyi etolog ve evrimsel biyoloğu olan Clinton Richard Dawkins ekibini de alıp, Afrikaya, hastalığın başlangıç noktasına gitti ve çalışmalarına başladı.
Uzun bir çalışmanın ardından 08.07.2022 tarihinde aşı bulundu. İlacı enjekte ettiği kişi sarıldığı, öptüğü, yakınlaştığı diğer hastaları iyleştiriyordu. Bu mucizevi aşı şimdi Virginia Commonwealth Üniversite özel laboratuvarında koruma ve gözetim altında. Profesör ve ekibi de Amerika Birleşik Devletleri Donanması tarafından koruma altına alındı.
Sayfanın devamında haberi yapan kişi, editör ve bir kaç destekleyici fotoğraf vardı onları es geçip, bilgisayarı kapatıp yatağın yanındaki gri ahşap komidinin üzerine koydum.
Ellerimi saçlarıma daldırdım ve düşünmeye başladım.
Demek birileri Amerika'nın ipini çekmek istiyor. Akıllıca bir plan ama eksikler var. Afrika, Amerika'nın en iyi sömürgelerindendir. Sömürgeyi kaybetmek demek, zayıflamak demektir, bu da saldırmak için iyi bir fırsat ama Amerikayı devire bilmeleri için daha etkili bir şeye ihtiyaçları vardı. Bunu onlarda fark etmiş olmalı ki bu sefer ilacı çalmaya çalışıyorlar fakat bu da işe yaramaycağına bahise girerim.
♧♧♧
Nefes nefese doğrulduğumda, kafamda keskin bir ağrı, kulaklarımda küçük kızın acı dolu çığlıkları, tenimde ise yangının yakan ateşini hissediyordum.
Sürekli aynı kabus görüyordum. Yanan bir ev ve o evin içinden gelen çocuk çığlıklarıydı. Zaman içerisinde tek değişen şey ise çığlıkların sahibiydi.
Hapse girdiğinden beri bu kabusları görmüyor, daha huzurlu uyuyordum ama şimdi tekrar aynı kabusu görmeye başladı. Bu kabusları görmemi tetikleyen şey neydi bilmiyordum ama artık katlanılmaz bir hale gelmişti.
Kendime geldikten sonra ayağa kalktım ve mutfağa dolu ilerledim.
Geçici olarak bu evi tutmuştum, bu iş bir bittiğinde Miley'ı alıp, buradan defolup gidecektim.
Mutfağa ilerleyip dolaptan bir bardak alıp tezgahın üzerine duran sürahiden su doldurdum. Bardağı alıp içecekken, içeriden gelen telefon sesiyle, elimdeki bardakla birlikte telefonun olduğu odaya girdim.
Koltuğun üzerinde olan telefonu alıp yanıp sönen ekran baktı. Kayıt dışı bir numaraydı. Yine aynı adamlar olabilirdi, o yüzden hızla telefonu açıp kulağına götürdü.
" Söyle!" dedim sert çıkan sesimle.
" Demek hapisten çıktın." dedi karşısındaki hırıltılı sesin sahibi.
" Evet." dedim elimdeki bardağı sıkarak.
" Güzel. O zaman yarım kalan işlerimizi de halletmenin vakti geldi." dedi karşısındaki adam keyifle.
" Öyle bir şey olmayacak." dedim net bir şekilde. Bana yine aynı şeyleri yaptırmasına, aynı şeyleri yaşatmasına izin vermeyecektim.
" Benim sözümden çıkarsan olacakları biliyorsun. " dedi tehtidkar bir şekilde.
" Sana asla boyun eğmeyeceğim." dedim soğuk çıkan sesimle.
" Göreceğiz , göreceğiz." alaylı bir tavırla söylediği son sözler sinirimi bozmuştu.
Dıt. Dıt. Dıt.
Telefonun kapanma sesiyle koltuğa fırlattım.
Tüm hıncımı çıkartmak istercesine duvara fırlattım elimdeki su dolu bardağı. Duvara çarpıp kırılan bardağın camları etrafa saçıldı.
Duvara yaslanmış cam kırıklarını izledim.
Tekrar hayatının bu cam kırıklarına dönmesini istemiyordu. Bunu engellemek için yoluna çıkan herşeyi herkesi yok ederdi. Bu kendi öz babası olsa bile bunu yapmaya hazırdı.
Kanlı parmaklarıyla yazmaya başladı son satırı. Kan vardı, kötülük vardı, kirli ruhlar vardı satırlarında, ölüm vardı, intikam vardı . Son noktayı koydu. Attı imzasını kanıyla, mühürledi kelimeleri kağıda.
♧♧♧
SEVGİLERİMLE ...
⚩GÜLSÜM DEMİR⚩
12.07.2020
18:55
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top