ANILAR VE YARIMLAR - ÖZEL BÖLÜM

🌺

05.03.2018...

Acil odasında otururken, kırık ayağımda hafif bir sızı hissediyorum. Gözlerim, bu beyaz perdelere hapsolmuş gibi, etrafı gözlemlemekle meşgul. Hastaların sızlanmaları, tıbbi cihazların sesleri, hepsi korkumu daha da artırıyor. Bu hastane korkusu içimdeki endişelerle birleşiyor, sanki buradan çıkamayacağımı düşünüyorum. Doğum günümde bu ortamda olmak çok korkutucuydu.

Hastanelerden nefret ediyordum, doktorlardan nefret ediyordum, hemşirelerden nefret ediyordum! Hepsi korkumu tetikliyordu. Hayatım boyunca çok nadir hastaneye gelirdim ve şu an da bacağım kırıldığı için tekrar ve tekrar gelebilirdim. Hepsi o kızlar yüzündendi!

Ama sonra yanıma yaklaşan bir hemşire beliriyor. O gülümsemesi ve sevecen tavırlarıyla, "Merak etme, burada güvendesin" derken, sanki bana dokunarak korkularımı hafifletmeye çalışıyordu. Sarılı kırık ayağıma baktıkça bu hastanede durdukça daha da içim içimi alıyordu.

Kalbim hızlı bir şekilde çarpıyor, burada oturduğum yatağımda, kırık ayağımla bütün bir dünya başımın üstüne yıkılıyor gibi hissediyorum. Beyaz perdelerin arkasından geçen herkes, gözlerimde karmaşık bir duygu fırtınası yaratıyor. Endişe dolu bakışlarım, acımı daha da artırırken, içimdeki korkuyla başa çıkmakta zorlanıyorum.

Bu beyaz alçıya hapsolmuş ayağımla, kendimi savunmasız hissediyorum. Hayatımın kontrolünü kaybetmiş gibi, her adımda bir adım daha geriye gitmek zorunda olduğumu düşünüyorum. Yapmam gereken şeylerin bir listesi zihnimde dönüp duruyor, ama cesaretimi toplamakta güçlük çekiyorum. İçimde bir umut ışığı beliriyor, ancak korku onu gölgede bırakıyor.

Yanımda kimse yoktu, çünkü hayatımda bile kimse yoktu. Beni bu hale getiren kızların hepsi arkadaş grubuydu. Tabi ki şunu unutmamak da gerekir ki o kızın da kolunu kırmıştım. Yoksa kırık olan ayağımla bile gider, illa onun bir yerini kırmadan bırakmazdım. Zaten hepsi kızın ismiyle fazla dalga geçtim diye oldu. Manyak insan bir anda üzerime atladı merdivenden yuvarlanmıştık onun yüzünden. 

Ama bana söylediği o sözler yine de kırıcıydı. Tabi karşısında asla kırılmayan bir kalpsiz gibi görünmüştüm ama olsun. Şimdi içim içimi yiyebilirdi. Aslında söylediklerinde yalan yoktu. Evet, bir arkadaşım bile yoktu. Evet, babam beni yetimhaneye bırakıp gitmişti. Ben o kadar çekilmezmişim yani. Evet, bir arkadaşım bile yok. Evet, annemin ölümünün sebebiyim.

Bu hayatta, bu dünyada kimse için bir yerim yoktu. İnsan her ne kadar ayakta duruyor olsa da bu üzücüydü. Bakışlarım en uç köşedeki perdeye kaydı. Bir sürü arkadaşı sırf kolu kırıldı diye yanına gittiği o kız. Arkadaşlarının yardımıyla hemen çıkıp gidebilmişti.

Bir anda gözlerimden yaş düşmeye başladı. Bir annem, babam bile yoktu. Keşke bir hastalığa sahip olsaydım. Keşke o hastalıkla o kadar ölümcül olsaydı ki hiçbir şansım olmasaydı. Ben intihar edecek bir insan değildim fakat böyle olursa kader sebebiyle bu hayattan kurtulmuş olurdum. 

Göz yaşlarımı silmeden sessizce ağlamaya devam ettim. Kumral saçlarımı geri atarak sırtımı duvara yasladım. Daha ne kadar bekleyeceğim diye düşündüğüm an perdenin arasından girişiyle bile farklı havası olan bir önlüklü doktor girdi. Bakışlarım yaşının benden büyük olduğu belli olan doktorda gezindi. Kumral-sarı arası saçları vardı. Benim gibi fakat daha koyu olan yeşil gözleri vardı. Kemikli suratı, çıkık elmacık kemikleri ve bütün kadınlardan güzel olan mükemmel bir burnu vardı. Yapılı bir vücudu ve doktor önlüğü olduğu halde kaslı olduğu belliydi. Doktor korkumu saniyeliğine unutmuş gibi hissetmiştim o anlığına. "Manolya Hanım?" dedi mekanik sesiyle.

Ürkek bakışlarımı hemen adamdan çektim. Hayatımda önemli bir yeri olmayan basit bir doktor olduğu için göz yaşlarımı silme gereği duymadan adama baktım. "İyi misiniz?" diye sordu ciddi ifadesiyle. İfadesi duygusuzdu. Doktor neden duygulu baksın ki zaten...

"Mükemmelim, doktor." Doktor yatağımın ucunda durdu. "Pek öyle görünmüyorsunuz? Sorun var gibi?" Başımı kaldırıp alayla doktora baktım. "Anlatsam şifa olacak mısın? Doktorsun evet ama her yarayı saramazsın." Ellerini cebine yerleştirerek asla değişmeyen ciddi ifadesiyle bana bakmaya devam etti. "Ne gibi bir sorun? Bakalım doktorluğumu kullanabilecek miyim?"

Doktorun ısrarı beni sinirlendirirken sertçe yutkundum. "Ağrım var. Canım yanıyor." Başını salladı. "Ağrınız yok bence." dedi bacağımı işaret ederek. Bu adam doktor olabilirdi ama ağrım olup olmadığını nasıl biliyordu?

Sıkıntılı bir nefes verdim. "Ağrı kalbimde. Sen anlamazsın doktor." Ellerini cebinden çıkarmadan yatağın yanına yaklaştı fakat araya da mesafe koymuştu. "Bir ergen neden ağlıyor şu an? Doktorun olarak bunu sorabilir miyim? İçini dök istersen? Ya da psikoloğa yönlendirebilirim." Hafifçe güldüm. "Benim derdim psikoloğu da bozar. Ayrıca bana ergen diyemezsin."

Doktor ifadesini bozmadı. "Ergen hakaret değildir. Her insanın zamanında girdiği bir dönemdir ve gördüğüme göre çok genç bir kızsın." Bana ikna olmuş gibi bir bakış attıktan sonra gözünden tekrar düşen yaşı sildi. "Sorun yok. Arada böyle ağlarım. Ama sanma öyle ağlak bir kızım falan. Kimse yokken ağlarım. Yalnızlığım yine koydu galiba. Bir tane. Bir tane arkadaşım bile yok. Çok meraklı değilim kimseye fakat bu gerçek değişmez." diye mırıldandım sessizce.

Ellerini cebinden çıkarmadan mesafeli ve ciddi sesiyle konuştu. "Üzülme, çünkü sen kendi değerini ve mutluluğunu belirleyen bir bireysin. Gerçek mutluluk, başkalarının senin hayatında ne kadar yer kapladığından çok, senin kendi iç huzurunu bulmanla ilgilidir."

"Güzel söz." diye mırıldandım ıslak gözlerimle ona bakarken. "Siz beğendiyseniz güzeldir." dedi mesafeli bir sesle. Sanki doktorlar pekte korkutucu değildi gibi...

"Madem yalnız hissediyorsunuz size önerim yazmanız ya da çizmenizdir. İnanın işe yarar." dedi ciddiyetle bana bakarken. "Nasıl yani?" diye sordum gözlerimi silerken. "Bir roman olabilir. Hedefinizi belirleyip hayal kurabilirsiniz. Kendinizi derse, geleceğinize verebilirsiniz." Kaşlarım daha da kalktı. "Bir hedefim yok henüz."

 Ciddi ifadesini ilk kez bozarak mesafeli bir şekilde tebessüm etti. "Tekrar dediğim gibi. Yazarak yalnızlığınızı giderebilirsiniz. Karakterler oluşturursunuz onlara kendi hissettiklerinizi yazarsınız. Karakterlerinizi o kadar seversiniz ki belki de yakın birine ihtiyaç duymaz, yalnızlığınızı kendi kendinize yok edersiniz."

Kaşlarım düzleşirken başımı ağır ağır salladım. "Bu mantıklı. Zaten yazmak hoşuma gidiyor. Bir dakika! Gerçekten bunu yapabilirim. Yani hedefim olur en azından. Doğru ya!" diye heyecanla konuştuğumda geri eski ciddiyetine dönmüştü bile. "Ama ne yazacağım ki?" diye mırıldanarak düşünmeye başladım ve saniyeler içinde aklıma demin ki düşüncem girdi. Neden hasta bir kadının hayatını yazmıyordum ki?

Heyecanla başımı kaldırdım. "Şu an onu da bulmuş olabilirim! Tabi ki geliştirmem lazım önce." Doktor ellerini ceplerinden çıkardı. "O halde size başarılar diliyorum." Telefonumu aceleyle elime aldım. "Hemen şu an ki aklımdaki konuyu kısaca not alacağım." dediğimde sadece beni izlemeye devam etti. Notu telefonuma kaydettikten sonra yüzümde kocaman bir tebessüm oluştu.

Geri doktora döndüm. "Gerçekten de yaramı sardın. Vay be! Bak önyargı işte." Doktor sadece başını salladı. "Sizin adınız ne acaba? Size kek yapmak istiyorum! Ben çok güzel kek yaparım!" Doktor ciddiyetini koruyarak bana cevap verdi. "Keke de gerek yok, mutlu olduysanız bu yeter."

Geri doğru bir adım atarak bakışlarını yüzümde gezdirdi. "17 yaşındasınız değil mi?" diye sorunca kumral saçımı geriye atarak başımı salladım. "Hayır! Tam olarak bugün 00.00'da 18 yaşıma bastım! Reşit bir genç kızım!" Doktor bakışlarını yeşim gözlerime kaldırdı. "İyi ki doğmuşsunuz, Manolya Hanım."

Cümlesinin ardından susup hiçbir şey demeden sadece bana baktı. Bakışlarımı başka bir tarafa kaçırarak alayla güldüm. "Doğum günümü kutlayan ilk ve tek insanın hastanede bir doktor olması oldukça kırıcı." Doktor buna bir şey demedi. 

Bende buna alışık olduğum için anında boş verip bakışlarımı ona kaldırdım. Onu incelemeye başlarken benim kaşlarım kalktı. "Adınız?" O bana aynı ciddiyetiyle bakmaya devam ediyordu. Bakışlarım yaka kartına indi. Gözlerimi kısarak yaka kartındaki adını okudum. Doğuş Çekici mi?

"Adınız Doğuş mu?" Başını onaylarcasına salladı. "O ne ya Doğuş çay gibi!" Beklemediği cümlemle afallasa da ciddiyetiyle bunu pekte belli etmemişti.

Doktor yatağımın yanında duruyorken biraz daha yaklaşıp komidinde ki eşyaları işaret etti. "Bunlar sizin. Uyandığınızda belki fark etmemişsinizdir diye söylüyorum. Kaşlarım çatıldı. "Benim bacağım saran, ilk geldiğimde karşılayan doktor sen miydin? Yani siz miydiniz?"  Başını salladı. "Bacağınızı saran ben değildim. Ben sadece bilgi vermek için, sorularınızı cevaplamak için geldim. Doktorumuz pek müsait değildi, bundan dolayı ben bilgilendirmek için geldim. Ama bildiğim üzere siz acıyı katıyla yaşadığınız için bayılmıştınız."

Başım komodindeki eşyalarıma çevrildi. Stella'lı çantam, ve parfüm poşetim. Çikolata kokusu en sevdiğim şeylerdendir. Hayır, çikolata değil çikolata kokusu. İnsan sırf bu kokuyu sevdiği için çikolata fabrikasının en yakın yerlerinde ev almak ister miydi? Ben istemiştim.  

Ama şu aldığım en çok çikolata kokan parfüm mükemmel bir şeydi. Erkek parfümüydü evet ama en azından tam istediğim gibiydi. Üzerime sıkmayacaktım zaten sadece arada koklasam yeterdi.

Doktor bacağıma bakmak için hafifçe üzerime eğilince dikleşerek doktora yaklaştım. Parfümü hoştu fakat herhangi bir çiçeğin ya da başka bir şeyin kokusunu alamamış veya tanıyamamıştım. Doktorun bakışları bana kaydı. "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu nazik bir şekilde. 

"Çikolata. Yani ben kokusunu çok severim. Gerçi bundan size ne ki...." Doktor sadece bakarken geri dikleşti. "Anladım." demişti sadece. Ciddi ifadesi, ciddi sesi...tamamen benden uzaklaşmak istiyordu kesinlikle.

Aklıma hastane korkum gelince ifadem yavaşça ciddileşti. Garip bir şekilde doktorla konuşurken bütün korkularım o anlığına gitmiş gibiydi. Ama o gider gitmez yine beni basacaktı. Hastane içindeki her şeye korkum varken, bu doktor benim korkuma dahil değildi gibi sanki.

"Ben ne zaman çıkarım? Hastane beni geriyor. Sevmiyorum hastaneleri." Ellerini cebine yerleştirdi tekrar. "Çıkaracağız sizi, merak etmeyin." dedi net bir sesle. 

Bakışlarım onun yeşil gözlerindeyken kaşlarımı çattım. "İkimizin de gözleri yeşil, doktor bey." Doktor başını salladı. "Bunu fark ettim." Daha dikleşmeye çalıştım. "Biraz eğilir misiniz?" Ciddi ifadesi bozulurken kaşları çatıldı. "Neden bunu yapıyorum?" Nefesimi verdim. "Dudaklarınıza daha rahat yapılaşabilmem için."

Doktorun yüzündeki o ifade beni güldürecek gibi olsa da ciddiyetimi korudum. "Şaka şaka." Ellerini cebinden çıkardı. "Sizden yaşça büyük bir doktora bu kadar açık, böyle bir şaka yapmamanızı öneririm." dedi ciddiyetine geri dönerken.

"Eğilin bi' lütfen!" Bana güvensiz bir bakış attı. "Beyefendi, doktor abi! Yok öyle bir niyetim korkma namusuna göz dikmedim." Doktor hafifçe eğilince yüzüne yaklaşarak gözlerine dikkatle baktım. "Hangimizin yeşil gözleri daha güzel?"

Doktor kısa bakışmamızın ardından cevap vermeden dikleşti. "Artık sizi bilgilendireyim. Siz sorun ben cevaplarım ya da fark etmez size kalsın." Uzatmadan başımı sallayarak ellerimi yatağa bastırıp kendimi geri çektim. "Alçının ne kadar süreyle kalacağını ve nasıl bir iyileşme süreci beklemem gerekiyor?"

Bana tam bir doktor ciddiyetiyle bakarken mekanik bir sesle cevap verdi. "Bacak kırığı için uygulanan alçı genellikle altı hafta süreyle kalır. Bu süre boyunca bacağınızın iyileşmesine yardımcı olmak için hareket etmemeniz önemlidir. İyileşme süreci kişiden kişiye değişebilir, ancak altı hafta genellikle iyileşme için bir tahmin olarak kullanılır."

Başımı sallayarak tekrar farklı bir soru sordum. "Alçıyı ne zaman çıkarabileceğimi nasıl bileceğim?" Aynı ciddiyetle hemen cevap verdi. " İyileşme sürecinin nasıl ilerlediğini takip etmek için düzenli kontroller yapmanız önemlidir. Kontrol randevularında, röntgenlerle bacağınızdaki kemik iyileşmesi kontrol edilecek ve alçının ne zaman çıkarılabileceği değerlendirilecektir. Bu süreçte sizinle, yönlendirileceğimiz ortopedi ve travmatoloji hekimi iletişim halinde olacak ve alçının ne zaman çıkarılacağı konusunda sizi bilgilendirecek."

Başımı tekrar anladım dercesine salladı. "Alçıyı taşırken nelere dikkat etmeliyim? Herhangi bir özel bakım gerekiyor mu?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Sadece bir kere başını salladı. "Alçının korunması önemlidir, bu yüzden alçıyı ıslatmamak veya çatlaklara zarar vermemek için dikkatli olmanız gerekmektedir. Alçıyı korumak için banyo yaparken su geçirmez bir kap kullanabilir veya alçının üzerini plastik poşetle kaplayabilirsiniz. Ayrıca, bacağınızı yüksek tutmak, şişlik ve ağrıyı azaltmaya yardımcı olacaktır."

"Anladım, teşekkür ederim doktor bey." dedim tebessüm ederek. Yüzündeki asla değişmeyen o ciddi ifadesiyle cevap verdi. "Rica ederim. Herhangi bir başka sorunuz var mı?" Başımı iki yana olumsuzca salladım. "Şu anda aklıma başka bir soru gelmiyor. İlginiz için tekrar teşekkür ederim." Başını tekrar salladı. "Tekrar rica ederim. Size iyi bir iyileşme dilerim. Herhangi bir sorunuz olduğunda bana ulaşabilirsiniz. Geçmiş olsun."

Doktor dönüp perdenin arsından sıyrılıp çıkarken arkasından baktım.

🌺

Ayağımda ki alçıya alışmış olduğum için artık daha rahat ve hızlı yürüyordum. Artık günler hemen geçsin ve hemen bu alçıdan kurtulayım istiyordum. Üstelik bu dönemde harıl harıl ders çalışmam lazımdı. Sınava çok az kalmıştı. Gerekirse geceyi gündüz etmem gerekiyordu.

Tam ilerliyordum ki doktorumu görür gibi olmamla duraksadım. Bir odaya hızlı bir şekilde girmişti ve ben gidişini bile zor görmüştüm. Peşinden yere düşen kağıt parçasını görünce kaşlarım çatıldı. Bir kaç adım atıp eğilmeye çalışarak yerdeki kağıt parçasını aldım. Doktor yazısıyla yazılmış bazı yazıların olduğu kağıdı anlamayarak direkt sahibine vermek için hızla kapıyı açtım.

Kapıyı açmamla kapı geriye giderken bir anda gidişi engellendi ve kapıyı birine çarptığımı anladım. O verilen nefesi duyunca hemen kapıyı kapatarak kapıyı çarptığım kişiye döndüm. Doktorum değildi fakat doktordu. Kumral-sarı saçları olan, buğday tenli, kemikli suratı vardı. Yeşilin koyu tonlarında zeytin yeşili gibi duran gözleriyle dimdik bana bakıyordu. Eli omzundaydı ve hemen kapının arkasında duruyordu.

Yakışıklı suratının  etkisinden çıkar çıkmaz aceleyle konuştum. "Size mi çarptım doktor bey? Valla istemeden oldu!" Adam elini omzundan çekerek bakışlarını yere indirdi. "Sorun değil." 

Tuttuğum kağıdı doktora uzattım. "Bu sizin cebinizden düştü sanırım." Doktor elimdeki kağıdı alırken ellerimiz birbirine değmişti. Ellerine elektrik çarpmış gibi geri çekmesi beni kötü hissettirse de buna bir tepki vermedim.

Kağıda bir bakış attıktan sonra cebine attı. "Çok teşekkür ederim." Gülümseyerek doktora baktım. "Rica ederim, ne demek." 

Doktor bir anda kaşlarını çattı ve bana bekle dercesine işaret yaptı. Hızlı adımlarla odadan çıkınca dediğini yaparak durup onu bekledim. Bakışlarım odadaki raflarda gezindi. İlaç odası gibi bir şeydi burası.

Çok geçmeden doktor geldi. Kapıyı kapatıp tekrar karşıma geçince bakışlarımı getirdiği şeyde gezdirdim. Bir parfüm poşetiydi. Bana uzatınca kaşlarım çatıldı. "Geçen unutmuşsunuz sanırım. Hani geldiğimde..." dedi hatırlatmak ister gibi Kaşlarım daha da çatılırken anlamsızca poşete baktım. Ben bu adamı hayatımda ilk kez görüyordum. 

"Ne saçmalıyorsunuz? Sizi ilk kez görüyorum." dedim anlamsızca. Kaşları çatılırken yüzümde ki ciddi ifadeyle üç saniye boyunca bakıştıktan sonra duruşunu düzelterek başını sallayıp poşeti geri çekti. "Yanlış hatırladım herhalde." diye cümlesini çevirdi.

"Sizi tuttuğum için kusura bakmayın. Kağıt için tekrar teşekkür ediyorum, Manolya Hanım..." Adını bilmediğim doktora yaklaşıp tam karşısında durdum. Yüzüne yaklaşmamla afallayarak geri çekilecekti ki kolunu tuttum. İyice yaklaştığımda dudakları aralandı. "Ne yapıyorsunuz?"

Gözlerine yaklaşarak inceler gibi baktım. "Hangimizin yeşil gözleri daha güzel?" diye sormamı beklemiyormuş gibi kaşlarını çattı. "Her yeşil gözlüye sorar mısınız bunu?" diye sormuştu. Başımı yavaşça iki yana salladım. "Kendi gözlerimi kimseyle kıyaslamam fakat sizinkiler kıyas isteyecek kadar..." Oldukça yakın bir mesafedeyken bakışlarını gözlerimde gezdirdi. "Güzeller mi?" Başımı sallamam ona cevap olmuştu. "İltifatınız için teşekkür ederim."

Geri çekildiğimde üzerindeki önlüğünü düzeltti. "İyi günler doktor bey." Başını salladı. "Size de Manolya Hanım." İlaç odasından çıkıp koridorda yoluma devam etmemle bakışlarım yandan hafifçe araya kaydı. Kapıdan çıkıp kapıyı arkasından kapattı ve tam tersi yönüne ilerledi. Yüzünde deminden beri kullandığı duygusuz ifadesi vardı.

Başımı önüme çevirerek yoluma devam ettim.

DOĞUŞ ÇEKİCİ

10.02.2022...

Cemile koşarcasına ilerleyerek tam karşımda durdu. Anlaşılan yoğun bir gün oluyordu ki yine koşturuyordu. Gerçi bende zaten acilde yoğun olduğu için de çalışmayı istemiştim. Aslında bu daha çok işimi yapmayı sevmemden kaynaklanıyordu.

"Hocam..." Nefes nefese zor konuşmuştu. "Arat hocayı gördünüz mü? Beş dakika dedi yarım saattir gelmedi!" Bakışımı sürdürürken benden cevap bekleyen nefes nefese kalmış kıza cevap verdim. "Hayır, Cemile. Odasına bakabilirsin." Cemile dikleşerek başını salladı. "Haklısınız. Bunu nasıl düşünmedim bilmiyorum." Hemen yanımdan geçip gitti.

Kulağıma ulaşan seslerle kaşlarım çatıldı. "Size bir kan tahlili yapacağız, sonra çıkarsınız." Esma hemşirenin sesi. "Kan tahlili mi?" Duyduğum sesle kaşlarım anında çok daha derince çatıldı. Tanıdık ses. Hep zihnime hissini, varlığını hissettiren ses. Yutkunduğumda bakışlarım yanımdaki beyaz perdeye kaydı. 

"Evet. Ne sorunuz olduğunu anlamak için tahlil yapmak lazım." Ve yine Esma hemşirenin sesi. Başımı da yavaşça perdeye çevirdim. "Şey yapsak olmaz mı, tahlil yapmadan öğrensek?" Sesi bile değişmemişti. Ne tavrı, ne sesi. Bu kesinlikle oydu.

3 yıl, 3 ay, 26 gün. Hislerimi haklı çıkarmanın süresi.

 İfademi soldurarak bedenimi perdeye çevirdim. O an bu andı. Perdeyi açarak yavaş adımlarla yanlarına kadar yaklaştım. "Tahlil yapmak şart." Beni gelişimle değil, sesimle fark ederek bana dönmüştü. Doğru tespitti. Bu oydu.

Durduğumda bakışlarıyla beni incelediğini hissedebiliyordum. Genç hastam hala genç olsa da çok değişmeyecek şekilde büyümüştü. Boyu uzamış,  bedeni daha kadınsı bir hal almış, saçları da boyutu da değişmemiş, yüzü tam oturmuştu. Çok güzel bir kadın olmuştu.

Gelen, buram buram Manolya kokuları onun kokusunun değişmediğini söylüyordu. Tek değişmeyen şey o değildi de. Hissi, tavırları da değişmemişti. Ve şu an beni yine tanımadığına göre o günü de belki bacağını kırdığını bile unutmuştu veya değer vermediği normal bir doktor olduğum için hafızasında tutma gereği duymadı. Ama bunu hiç sanmıyorum çünkü hayatında çok nadir hastaneye gelmiş bir insan bunu hatırlardı. Ayrıca şu an hastane korkusu var gibi de durmuyordu. Aşırı rahattı.

"Tahlil yapmasak?" diye inatla tekrar sordu, tatlı çıkardığı sesiyle. İçimde şaşkınlık yoktu. Bunu zaten bekliyordum. Hislerim kuvvetlidir.  "Dediğim gibi hanımefendi. Tahlil şart. Hazırlayın en iyisi kendinizi." dedim her zaman ki sesimle.

"Yemek yediniz mi bugün hiç?" diye sordum. Başını evet dercesine salladı. "Çok bir şey yemedim ama bir dilim yanmış börek yemiştim." Cümlesiyle beraber kaşlarım çatıldı. Anlamsızlığımı çatık kaşlarımla dile getirdim. "Yanmış börek?"

"Kahvaltı için yaptığım böreği yanlışlıkla unutup yaktım." dedi rahat bir sesle. Yani onu yemesi biraz garip kaçsa da sadece başımı salladım.  "Peki bir ilaç kullanıyor musunuz?" Başını iki yana salladı. "Kullanmıyorum." Başımı tekrar salladım.

Bakışlarım etrafta dolanırken onun bakışını bariz bir şekilde üzerimde hissediyordum. Bakışlarım en son onu bulunca yüzünde gülecekmiş gibi bir ifade olduğunu gördüm. Bakışları yaka kartımdan kalkıp yüzümde durdu. "Adın Doğuş mu?"  Kaşlarım çatılırken başımı salladım. "Evet." Yüzünde gittikçe komikleşen bir sırıtma oluştu. "O ne be? Doğuş çay gibi." 

Kadın beni unuttu ama şu sözünü unutmadı.

Kaşlarım daha da çatılırken yatağa, yanına doğru birkaç adım attım. " "İsmimle dalga geçmeyin lütfen, Manolya Hanım." dedim sınırımı aşmamak adına mekanik çıkardığım sesimle. Manolya kısmını özellikle bastırmıştım.

Geri adımlar atarak Esma'ya döndüm. "Rahmet Sadık'ın odasındayım. Hanımefendinin işini Mehmet halletsin sen benimle gel." Esma anında başını salladığında dönüp perdeyi açarak dışarı çıktım.

Adımlarım hızlanırken yutkundum. Çok garipti. Gerçekten çok garipti.

🌺

Hızlanan adımlarım yavaşlarken hemen kapıyı açıp içeri girdim. Benim içeri girmemle masasının rahat koltuğunda oturan adamın bakışları beni buldu. "Doğuş? Hangi rüzgar attı seni buraya?" Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra masa önündeki deri koltuklardan birine oturup ona döndüm. "Manolya Dinçer geldi geçenlerde. Acildeydi. Ben baktım ve şu anda benim hastam."

Maviş Mirza bana anlamsız ifadesiyle bakmaya devam etti. "Manolya Dinçer kim?" Oturduğum yerde hafifçe dikleştin. "2018 yılında, acilde çalıştığın gün bacağını alçıya aldığın genç kız." Kaşları çatıldı. "Doğuş, ben günde kaç tane hasta bakıyorum ya ne bileyim!" diye söylenince kaşlarım çatıldı. "Benimle beraber bir kere acilde çalıştın! O gün işte! Bu alçı sürecinde onu bilgilendiriyordun." Kaşları daha da çatıldı. "Seninle acilde çalıştığımız günü hatırlıyorum..." Hatırlamak ister gibi eliyle alnını ovuşturdu. "Bayılan biri vardı o gün sanki..." Anında başımı salladım. "Evet o işte."

Bakışlarını tekrar bana odakladı. "İyi de bu olabilir." dedi anlamsızca. Sırtımı koltuğa yasladım. "Bayıldığı gün gördüm onu. Dün tekrar bayıldı. Garip bir şeyler var. Tek bir unutkanlıkla yola çıkamazdım bunlar bana bahane verdi. Bir hastalığı var ve onu bulmalıyım. O gün sana hissettiğimden bahsetmiştim. Onca zamandır sanki bu anı bekliyormuş gibiyim. O hisler bundan dolayı gibi."

Maviş Mirza bana kıstığı gözleriyle bir bakış attı. "Abartmasan mı Doğuş? Alt üstü bir hasta. Bir hasta için yıllardır hissediyor musun? Ya seni tanıyorum da o hisler başka olmasın? Ne bileyim böyle bir ilk bakışta aşk? Sende aşk nedir bilmeyen bir insan olduğun için bunu tek aşkın doktorluğundan dolayı düşünüyorsan?" Anında çatılan kaşlarımla oturduğum yerden kalkıp ona döndüm. "Saçmalama Mirza! Gerçekten 18 yaşında bir genç kıza ilk bakışta aşık olacağımı mı düşündün? Üstüne bir de hastanemizin hastasına? Beni tanımasan bile bilmen gerekir nasıl biri olduğumu. Bu resmen hakaret."

Maviş Mirza ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Tamam. Biliyorum tabi ki seni. Fakat biraz garip geldi ondan dedim." Geri yerime yerleşirken ona döndüm. "Kaç yaşında şu an? En son 18'di sanırım." diye sordu meraklı olmayan bir sesle. "21." diye mırıldanarak cevap verdim. "Yaklaşık dört yıl sanırım..." diye mırıldandı. Başımı sallayarak onu onayladım.

"Ne hastalığı var?" Elimi bilmiyorum dercesine salladım. "Ama öğreneceğim." Mirza başını ağır ağır salladı. "Sen bundan sonra müneccim falan mı olsan?" Sorusuyla kaşlarımı çattım. Ciddi ifademe gülerek tekrar konuştu. "O günden nasıl hissettin?" Omuz silktim. "Bazı gariplikler vardı. Ve sadece bir histen oluştu. Sanki beni zorlayacak..." Derin bir nefes alarak başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum. Sadece bir histi dediğim gibi. Öğreneceğim tedavisini uygulayacağım ve bitecek."

"Tamam. Artık çıkar mısın? Dinlenmem gerekiyor." Ayağa kalkarken omzum üstünden ona baktım. "İş üzerindesin." Elini iki yana açarak ortamı işaret etti. "Şu an değilim ve bu anı değerlendirmek istiyorum. Kapı hemen ileride. Yüksek zekan ve kuvvetli hislerini de al odamı terk et." Bu adamın bu huyunu sevmiyordum. Kabacaydı. 

Dönüp hızlı adımlarla odasından çıktım. Şimdi o kadının hastalığını bulmam gerekiyordu. Aklımda bir şüphe vardı. Acaba yine iyileşince doktorunu unutur muydu...

Özel bölüm sonu!

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz çok merak ediyorum şu anda?

Bunu zaten son zamanlarda anladınız ama nasıl bir şey olduğunu tam olarak bilmiyordunuz. Ya özel bölümde veya bölüm içinde bir şekil okuttururdum. Bölüm içinde değil de bu şekilde özel bölüm olarak okumanız daha güzel olur gibi geldi. Biraz kısa oldu ama amacım zaten bu anıları okutmaktı.

Ayrıca şunu da söyleyeyim ilk görüşte aşk değil sadece hisle başlıyor. Yine şunu da söyleyim ki Doğuş için en kötü durumlar, Manolya'nın ölüm ihtimalinden sonra, onu unutmasıdır.

Artık Manolya ve Doğuş'un hikayesini Doğuş'un gözünden olan kısmını da görmüş sayılırsınız. Manolya için böyle bir şey yok fakat Doğuş için çok daha farklı bir bakış. Manolya için yok diyorsam da bunları unuttuğu için yok diyorum yoksa neden olmasın aslfljfla 

Bunca zaman kitap içinde ki bazı detayları, ayrıntıların sebebini veya ortaya çıkışını anlamışınızdır diye umuyorum. Yani umarım anlatabilmişimdir.

O zaman sonraki bölümde görüşmek üzere çiçeklerim 🤍

Ig: dilek.wt

Kitap ıg: Sonmanolyakokusuofficial

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top