8.BÖLÜM : DİLSİZ HİSLER

🌺

Gözlerimden uyku akıp geçecek gibiydi. Uyku bedenimi iyice basmıştı. Rüyalar kayda geçmek için hazır ol da durmuş beni bekliyorlardı. Tam kendimi uykunun kollarına atacakken, uykunun kollarına değil de bilgisayarıma kafa attığım için irkilerek başımı uykulu gözlerimle kaldırdım.

Laptopun başında hikaye yazarken uyuya mı kalmak üzereydim? Başımı çevirerek etrafı incelemeye başladım. Uykulu gözlerimle her şeyi tam olarak kavrayamamıştım. Mesela kafamı neden klavyeye koyarak uyuduğum gibi.

Hızlıca dikleşerek sırtımı sandalyeme yaslamıştım. Öğlen ışık açmadığım için ve uyuya kaldığım için akşam karanlığından dolayı etrafa loş bir karanlık çökmüştü. 

Derin bir nefes alarak kollarımı gerdim. Uykumu açmak için kollarımı sıkı sıkı esnettim. Saat kaçtı? Boş bekleme süresinden dolayı ekranı kararan laptopumum geri açılması için faresini oynatmamla laptop saniyeler geçmeden açıldı. 

Beyaz ışık gözümü bir anda kamaştırdığı için gözlerimi kıstım. Gözlerim karanlığa alıştığı için bir anda hikaye yazarken kalan o beyaz sayfayı görmek gözlerimi zorlamıştı. Kıstığım gözlerimi geri açmamla gözlerimi beyaz ışığa alıştırmaya çalışırken birkaç kere kırpıştırdım. 

Bakışlarım laptopun ekranında en alt köşedeki saat ve tarihin yazdığı yere kaydı. Buraya oturduğumdan beri yaklaşık bir buçuk saat geçmişti. Bir saat hikayeyi yazdıysam yarım saatte uyudum demektir.

Ağzımı açarak esnedim. Yavaşça yerimden kalktığımda kapı çalmaya başladı. Kaşlarım merakla çatıldı. Kendime gelmeye çalışırken bir yandan çalan kapıya doğru ilerliyordum. 

Durmaksızın çalan kapıyı yavaşça açtım. "Selam!" Uykulu ve yıkık gözlerle karşımdaki rezalet kombiniyle kapımın önünde dikilen Esma'ya ölü bir bakış attım. "Buyur? Yanlış geldin herhalde? Doğuş doktorun evi aşağı katta." dedim.

Esma sinir bozucu derecede mutlu bir sırıtışla bana bakıyordu. "Gelsene sende aşağıya." dedi başıyla aşağı göstererek. Ne?

Gözlerimi hızlıca birkaç kere kırpıştırdım. "Anlamadım?" diye sordum. Esma içeri doğru, ama içeri girmeden birkaç adım attı bana doğru. Kolumu tutarak bana bakıyordu. "Doğuş hocanın evinde toplandık ya? Sende gel hadi!" dedi neşeyle.

Kaşlarım kalktı. "Doğuş doktor sizi evine aldı mı ki?" diye sordum şaşkınlıkla. Güldü. "Polisi arayacaktı da Arat telefonunu elinden alıp sakladı." dedi çok normal bir şeymiş gibi.

"Ne? Ciddi misiniz?" diye sordum şokla. Kısa bir süre gözlerini tavana dikerek bir şey düşündü, ardından bakışları geri gözlerime döndü. "İlk bir zorlandık ama sonra onu evi dağıtmama şartıyla anlaşmaya ikna ettik." dedi sakince.

"Ben sizi rahatsız etmeyeyim?" diye sordum. Bu cümle benden mi çıkmıştı? Esma anında kaşlarını çattı. "O ne demek Manolya? Arkadaşlar arasında rahatsızlık olur mu hiç?" dedi. Arkadaşlar arasında.

"Arkadaş?" diye sordum. Ne kötü anlamda, ne de iyi anlamda sormuştum. Sadece sesim meraklı çıkmıştı. Esma kaşlarını kaldırdı. "Evet? Sen yoksa bizi sadece hastası olduğun hastanın personelleri olarak mı görüyordun? İnanmıyorum yoksa büyük hayal kırıklığına uğrayacağım!" dedi dehşetle.

"Hayır tabi ki!" dedim. Sesim biraz eğlenir gibi çıkmıştı. Eğlenmeme sevinir gibi güldü. "E hadi gidelim! Seni çağırmaya geldim ben." dedi gülümseyerek.

Parmağımı kaldırarak ona bir dakika der gibi bir işaret yaptım. Kapıyı kapatmadan koşarcasına odama ilerledim. Üzerimdeki pijamaları hızlıca çıkarıp dolaptan kendime seçtiğim kısa kollu belime kadar uzana beyaz tişörtümü giyip, altına da bol kot pantolonumu giydim. Açık kahve rengi düğmeli triko hırkamı da kollarımdan geçirerek giydim.

Saçlarımın altından kolumu sokarak hırkanın ve tişörtün altında kalan saçlarımı dışarı çıkardım. Tekrar hızlıca odamdan çıktım. Esma aynı şekilde beni bekliyordu.

Kapıya doğru gelen beni görmesiyle, "Sen uyuyor muydun?" diye sordu ifadesizce. Ayaklarımı 'I am the most perfect!' yazılı terliğime sokmaya çalışırken bir yandan başımı sallayarak onu onayladım.

"Aman! Uyuyup ne yapacaktın sanki?" diye mırıldandı geri adımlar atarken. Terliklerimi giymemle anahtarımı kapının yanında duran dolap ve ayakkabılık tarzı şeyin üstünden alarak kapıyı kapattım. Anahtarı kapımın deliğine sokarak kapımı kilitledim. 

O değil de ben Doğuş doktorun evini ilk kez görecektim. Şuan neden bu düşünce beni heyecana sokmuştu? Merdivenlerden inen Esma'nın peşinden inmeye başladım.   

Hızlıca bir alt kata inerek Doğuş doktorun dairesinin önüne geldik. Esma gülümseyerek kapıya iki kere vurdu. Derin bir nefes verdim. Kapı saniyeler sonra birkaç kişinin gülme sesleri eşliğinde açıldı. Kapıyı açan kişi Arat'tan başkası değildi. Hemen arkasında da gelen diğer gülme seslerinin sahibi Bayar vardı.

Başlarında lastikli bir parti şapkası vardı. Birsinin kafasında pembe renklerin oluşturduğu bir şapka, diğerinde iste mavi renklerin oluşturduğu bir şapka vardı. Esma'yla onların bu halini görmemizle gülmeden edemedik.

Arat eliyle içeriyi işaret etti. "Hadi kızlar geçin içeri!" dedi keyifle. Esma benden önce girdi. Bense Doğuş doktorun evi olduğu için biraz çekiniyordum. Ben ve çekinmek?

Terliklerimi çıkaracağım sırada koridordan buraya doğru yaklaşan Doğuş doktoru gördüm. Üzerinde beyaz bir tişört, altıda siyah bir eşofman vardı. Gayet hastanede ki gibi yüzünde olan ciddi bakışları şuanda yüzündeydi. 

Ev zaten odalar falan olarak benimkiyle aynıydı. "Hoş geldin." dedi buz gibi sesiyle. "Hoş buldum." diye mırıldandım. Öyle kısık sesle mırıldanmıştım ki büyük ihtimalle sesimi sadece ben duymuştum.

Terliklerimi çıkarmamla yavaşça içeriye girdim. Kapının yan tarafında duran Bayar'ın, "Ne uyuşuk kızsın ya, yarım saat giremedin." demesiyle elimle kafasındaki parti şapkasına sert bir tokat atmamla parti şapkasının lastiği koptu.

Parti şapkası yavaşça başından kaydığında ağlayacakmış gibi bir surat ifadesiyle parti şapkasına baktı. "İnanmıyorum! Koptu..." diye mırıldandı hüzünle. Bayar baş parmağı ve işaret parmağıyla gözlerinin arasındaki burnunun üst kısmına gelen kısmı tutarak ağlar gibi bir ses çıkarmaya başladı.

"Hemen yapma şöyle hareketler!" Parti şapkasını elinden çekerek lastiğini geri deliğine bağlamaya çalıştım. Lastik eskisine göre daha sıkı olmuştu. Bayar'a yaklaşarak karşısında durdum. Parti şapkasını hızlıca yüzünden geçirerek kafasına taktım. Takayım derken çocuğun yüzüne fark etmeden birkaç kere vurmuş olabilirdim. 

Tam geri çekilecektim ki Bayar'ın gözlerini kısmasıyla Bir şey mi var acaba? düşüncesiyle geri çekilmeyerek ona bakmayı sürdürdüm. Gözlerimin içini inceledi. "Senin gözlerin garip bir yeşil sanki?" diye mırıldandı. 

Çocuğun dibinde duruyordum şuanda ve yüzü yüzüme çok yakındı. Doğuş doktorun sert öksürükleriyle irkilerek hızla geri çekilirken başımı sert öksürüklerin sahibine çevirdim. Yüzünde bir ifade var mı, yoksa yok mu çözememiştim. 

Buraya doğru bir adım attı. "Manolya hanımın gözleri yeşim renginde. İncelemene gerek yok." dedi ifadesiz olduğunu çözdüğüm sesiyle. Bu bilgi sadece bende vardı? İnsanlar için fazla bir önemim yada değerim olmadığı için hiç kimse hiçbir zaman gözümün yeşilin hangi tonu olduğunu yada hangi renk olduğuna dikkat etmemişti. Onlar için en genel renk olarak yeşildim. 

Bayar geri çekildi. "Güzelmiş." dedi. Gülümsedim. "Öyle." dedim mütevazi olmadan. Bayar yüzünde komik bir şekilde duran sıkı şapkasıyla beraber salon olduğunu düşündüğüm ve kapısından görünen kadarıyla salon olduğunu düşündüğüm odaya girdi. Benim salonumun hemen altı onun salonuydu.

Eliyle geçmem için işaret yaptığında ona sadece bir kere bakarak salona ilerledim. Evi sadeydi ve sıklıkla kahverengi, lacivert ve beyaz renklerinden oluşuyordu. Koridorda pek eşyası yoktu. Sadece benim gibi kapısının yanında bir ayakkabılık tarzı bir şey vardı. 

Salona girmemle bakışlarım salonda gezindi. Beyaz bir L koltuk, yerde lacivert bir hali, koltuğun karşısında televizyon ve ünitesi, duvara monte edilmiş kocaman ahşap kitaplık ve ta buradan görünen dünya klasikleri, kalın kalın ansiklopediler ve dahası. Çok merak ettim acaba o ansiklopedileri okuyor muydu?

Sıra içerideki insanlara geldiğinde kaşlarım çatıldı. Bugün tanıştığım Toprak ve Kader de buradaydı. Yanlarında adlarını bilmediklerim iki tane çocuk daha vardı. Biri uzun kumral saçlarını arkada topuz yapmıştı, diğerinin ise kahverengi saçları üç numara boyunda kısaydı. 

Fatih L koltuğun köşesine kurulmuş, Döndü ve Ağan hemen Fatih'in yanında yer bulmuşlardı. Koltuğun en uç kısmında geçen tanıştığım Evren ve Mehmet vardı. Hepsinin olmasa da çoğunun kafasında pembeli mavili şapkalardan vardı.

"Oo ağamda buradaymış!" dedim neşeyle. Ağan, bana sadece boş boş bakmıştı. Bu adam neden böyle acaba?

Doğuş doktor sırtını kitaplığına yaslayarak kollarını bağladı. Bütün ciddiyetiyle ya boş tavanı yada karşında ki boş duvarı izliyordu. Maşallah mutluluğun hep daim olsun Doğuş çaycığım.

Esma elime bir bardak tutuşturduğunda bakışlarım hızla elimdeki bardağa kaydı. Meyve suyuydu. Elime tutuşturduğu meyve suyundan minik bir yudum aldım.

Fatih omzu üstünden bana döndü. "Hoş geldin Manolya." dedi neşeyle. Fatih'in bana bakarak konuşmasıyla koltukta oturan diğer şahıslarda bana döndü. "Hoş geldin!" dedi Döndü. Aynı kelimeyi Ağan, Evren ve Mehmet'te kurmuşlardı. Gülümseyerek cevap verdim. "Hoş buldum!" 

Toprak beni fark ederek başını bana çevirdi. Kaşları kalktı. "Aa! Manolya?" dedi saf bir şaşkınlıkla. Yanlarına yaklaştım. "Selamlar." diye mırıldandım. Kader'de sırıttı. "Senin burada ne işin var?" diye sordu samimi bir sesle.

Arat kolunu omzuma attı. "Arkadaşımız çünkü Kader'ciğim." dedi sakince. Hayırdır? Ben ölüyor muyum da bunlar bir anda kankaya bağladılar.

Kader başını anladım dercesine sallayıp bana döndü. Eliyle yanındaki saçı üç numara kısa, bir kulağında küpe olan çocuğu gösterdi. "Bu diğer arkadaşımız, Gerçek." dedi. 

"Ay öyle mi? Ben sahte sanmıştım ya." dedim sırıtarak. Bu esprilerime Arat ve Esma da alıştıkları için yaptığım espriye biraz fazla gülmüşlerdi. 

Gerçek, bana bozulmuş gibi baktı. "Güzel espriydi, yalan yok." dedi ve elini bana doğru uzattı. "Gerçek." diye kendini tanıttı tekrar. Karşılık olarak bende elimi uzattım. "Saht- neyse tamam bende Manolya." dedim.

Topuzlu olan çocuk elini uzattı. "Kutlu." dedi çapkın bir sırıtışla. Oğlum ben senden büyüyümdür büyük! 'Abla' diyordu senin yaşıtların sabah bana!  Karşılık olarak bende elimi uzattım. Elimi dudaklarına yaklaştırarak elimin üstüne tüy hafifliğinde bir öpücük kondurdu.

Elimi bırakmasıyla Bayar'a döndüm. "Gelişin Kutlu'yla beraber, kutlu olsun Bayar'cığım." Bayar güldü. "İnsanların isminden ne istiyorsun? Sal insanların isimlerini!" dedi dudaklarındaki yarım bir sırıtışla. 

Omuz silktim. "Bir şey istemiyorum. Aileleri onlara bir isim koymuş, bende onlara hangi tür esprilerde adlarını geçebileceğini gösteriyorum." dememle güldü.

"Senin annen baban senin adını neden 'Bayar' koymuş? İnsan evladına hiç Bayar ismini koyar mı ya?" diye sordum. Bayar yine baş parmağı ve işaret parmağıyla gözlerinin arasındaki burnunun üst kısmına gelen kısmı tutarak ağlar gibi bir ses çıkarmaya başladı. "Acılı yerimden vurdun!" dedi ağlar gibi çıkan sesiyle.

Kaşlarım çatıldı. "Ne dedim? N'oldu ya?" diye sordum merakla. Bayar saniyeler içinde ağlamalı modundan çıkarak başını kaldırıp bana baktı. "Benim dokuz tane abim var. En son kaza olarak bende doğunca annem artık baymış çocuklardan. Ondan adımı 'Bayar' koymuş." dedi. Komik görünebilir ama aslında kötü bir duyguydu.

Ağzım aralandı. "Yalnız cidden çok acıklı bir durum." dedim başımı sallayarak. Bayar'da beni onaylayarak başını salladı. Bayar'a doğru bir adım attım. "Dokuz tane abim var diyordun? Kaç yaşlarındalar?" diye sordum.

Bayar gözlerini kaçırarak kısa süre düşündü. Ardından bakışlarını geri gözlerime çekerek cevap verdi. "En küçüğü otuz beş." dedi. Gözlerim açıldı. "Çüş yani! En küçüğü buysa..." diye mırıldandım. 

"Abimler hep peş peşe olmuş." deyince imayla sırıttım. "Senin annen de yani..." diye mırıldandım ki kaşlarını çatmasıyla sözümü kısa kestim. "Evet, biraz fazla çocuk yapmış." dedi hemen. 

"Neyse sen onu bunu boş ver, abin ne iş yapıyor onu söyle!" dedim heyecanla. "Dört şubeli restoranı var." Demesiyle gözlerim açıldı. "Yemin et! Evli mi, bekar mı?" Esma koluyla koluma vurdu. "N'apıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Bekar." diye cevap verdi Bayar. "Resmi falan var m-" diye soracağım sırada Doğuş doktor kolumdan nazikçe tutarak beni geri çekti. Geri çekmesiyle beraber kaşlarımı şaşkınlıkla çatarak ona döndüm. "Duymuyor musunuz? Otuz beş yaşında adam olduğunu söylüyor." dedi sakin bir sitemle. Sana ne be adam?

Gözlerimi devirdim. "Ee? Sizde otuzsunuz?" Bu dediğimle tek kaşı havaya kalktı. "Ben ne alaka?" diye sordu. Omuz silktim. "O zaman sizde yaşlısınız yani!" diye üste çıkmaya çalıştım.

"Yalnız Manolya hanım, otuz değil, otuz beşten bahsettim ben." dedi net bir sesle. "Tamam anladık, en haklı sensin Doğuş çay! Kibariye seni!" dedim sitemle. Şuan neden kibarlığına laf ettim bilmiyordum.

Kutlu araya girdi. "Dans etmeyi sever misin?" diye sormasıyla başımı ona çevirdim. Tam bu sırada da Kader araya girdi. "Sen onun kusura bakma Doğuş abi." dedi Kutlu'yu kastederek.  

Kaşlarım çatıldığı sırada Toprak da konuşmaya başladı. "Valla, çok şaşırdık birini sevmene. Özellikle onun için yaptıklarına." dedi ciddiyetle. Ne! Ne? Bunlar Doğuş doktoru nereden tanıyorlardı ki şaşırıyorlardı? Ben bu işin sonunda yine rezil olmak istemiyordum.

Doğuş doktorun çatık kaşlarla anlamsızca onlara baktığını gördüm. "Kimi sevmişim? Neler yapmışım?" diye sordu merakla. Toprak ve Kader birbirlerine bir bakış attıktan sonra Kader söze girdi. "Manolya'ya? Hani yalvarmışsın falan ya."

Doğuş doktor sıkıntılı bir nefes verdi. "Yok öyle bir şey. Manolya hanım sadece benim bir hastam." diye durumu gerçek haline soktu. 

Etrafta Bayar'ın, Arat'ın ve Fatih'in gülüştüklerini duydum. Canım Esma'm her zaman ki gibi şaşkındı. Doğuş doktor bana döndü. "Neden diye sormayacağım çünkü, eminim nedenini sizde bilmiyorsunuz." dedi. İlk kez bu kadar haklıydı sanırım. Gerçekten bende bilmiyordum nedenini.

"Kızdınız mı?" diye sordum çekinerek. Bana, her zamanki ciddiyetle ifadesiyle baktı. "Size kızmam Manolya hanım. Ne haddime?" dedi. Bari iki üç laf çaksaydın da vicdanım rahat etseydi.

"Ben anlamadım. Şimdi yürüyebilir miyim yani?" diye sordu Kutlu. Doğuş doktor ifadesiz başını Kutlu'ya çevirdi. "Yürüyemezsin." dedi. Sesi öyle net ve kesin çıkmıştı ki, bir an ben bile yürümeyip adım atmazdım o derece.

"Şimdi siz sevgili değil misiniz?" diye sordu Toprak. Doğuş doktorun bakışları onu buldu. "Hayır. Ben onun doktoruyum. Oda benim hastam." dedi net ve anlaşılır bir sesle.

Hızla araya girdim. "Peki bunlar seni nereden tanıyor?" diye sordum Doğuş doktora. Doğuş doktor bu sefer tekrar bana döndü. "Toprak ve Kader Fatih'in kuzenleri. Ev arıyorlardı. Bende onlara apartmandaki boş olan bir daireyi önerdim." dedi. Demek o torpil mevzusu buydu.

Başımı anladım dercesine salladım. Bana doğru yaklaştı. "Ama sizden rica ediyorum, insanlara hakkımda gerçek olmayan ve asla olmayacak şeyler söylemeyin." dedi anlayış bekleyen bir ses tonuyla.

"Bana aşık olmanız gibi asla olmayacak şeyler mi?" diye sormamla bana ifadesizce bakmaya devam etti. Ardından dudaklarını araladı, "Evet." diyerek beni onayladı. 

Üzgün hissetmem fazlasıyla anormal! Zaten ben onun gibi birine aşık olmazdım ki! Asla benim karakterime uymayan sıkıcı birisi o! Ona asla aşık olmazdım. Onun da olmaması iyiydi...

Bakışlarımı kaçırdım. "Zaten tipim değilsiniz." dedim alayla. Bana dümdüz baktı. "Doğru. Sizin tipiniz otuz beş yaşındaki restoran sahipleriydi." diye mırıldandı. 

Kollarımı göğsümde bağladım. "Sana ne ya? Belki ben öyle seviyorum?" diye sormamla başını başka tarafa çevirdi. "İlişki hayatınız beni ilgilendirmez tabi ki. Herkesin kendi tercihi." dedi son derece ciddi bir sesle.

"Özel hayatım da sizi ilgilendirmez!" dedim benim bile gıcık olduğum sesimle. "Üzgünüm ama özel hayatınızın bazı kısımlarına mesleki görevimden dolayı ilgilenmem gerekiyor." dedi ciddiyetini bozmadan.

Gözlerimi kıstım. "Şu tavırlarla hiç sıkılmıyor musun ya? Ben sıkılıyorum ta buradan." dedim şaşkınlıkla. Bana boş boş baktı. "Şuan bu ortamdan sıkılıyorum." dedi ve hızla önümden çekilip geri kitaplığına sırtını yasladı.

Bir anda kollarımdan tutularak ortaya doğru çekilmemle afalladım. Bakışlarım saniyeler içinde karşımdaki kişiyi buldu. Arat, zıplaya zıplaya hem oynuyor hem de beni oynatmaya çalışıyordu. Şarkısız bir şekilde yapıyordu ama bunu.

"Dans edelim!" dedi dans etmeye çalışırken. "Dans ediyor değil de cebelleşiyor gibi görünüyorsun. En iyisi doktorlar dans etmesin." diye söylendim Arat'ın oynatmaya çalıştığı kollarımı mecburi hareket ettirirken.

"Öyle deme kız!" dedi. Hareketlerini hızlandırdığında kollarımı elinden kurtardım. "Manyak gibi dans etmeye devam edersen ikimizde sakat kalacağız." dedim muzip bir sesle. Bayar çocuk gibi şuanda varlığı gereksiz olan balonlarla oynuyordu. 

Bir topu Arat'a fırlattı. "Gel lan balon oynayalım." dedi. Arat gülerek onun attığı balonu geri ona yolladı. Bayar ona atılan balonu zorlukla yakalayarak tekrar Arat'a attı.

"Bu şapkaları kim seçti?" diye sordum muzip bir sesle. "Tabi ki Arat." beklediğim cevap Fatih'ten gelmişti. Güldüm. "Babyshower şapkaları gibi mavi ve pembeler. Kimin cinsiyetini öğreniyoruz?" diye sordum gülerek.

Arat bir yandan balonla oynarken bir yandan cevap verdi. "Başka şapka yokmuş. Sadece babyshower şapkaları kalmış. Bir şey olmaz en fazla Bayar'ın cinsiyetini öğreniriz diye düşündüm" dedi gülerek.

Bayar ona gelen balonu sertçe Arat'a fırlattı. "Sus lan! Şimdi seni kadına çeviririm o zaman görürsün cinsiyet partisini!" dedi ve oynamayı bırakıp sertçe koltuğa bıraktı kendini. Doğuş doktor olan olaylarla, konuşmalarla bile ilgilenmiyordu.

Arat topu koltuğunun altında tutarak Bayar'a döndü. "Gel hadi oynamaya devam edelim." Bayar çocuk gibi omzunu indirip kaldırdı. Arat güldü. "Lan küstün mü?" diye sordu. 

Büyük L koltuğun boş bir tarafına oturdum. Esma da hemen yanıma kuruldu. Başımı Döndü'yle sohbet içerisinde olan Fatih'e çevirdim. "Esma'yla hiç ilgilenmiyorsun bakıyorum?" diye sordum açık açık.

Fatih'in 'Esma' adını duymasıyla bakışları anında bana çevrildiğine Esma'da omzuyla sertçe omzuma vurdu. "N'apıyorsun?!" diye fısıldadı dehşetle. Bakışlarımı Esma'ya çevirdim. "Yuva yapıyorum!" diye fısıldayarak başımı geri Fatih'e çevirdim.

Kaşları anlamsızca çatılmıştı. "Anlamadım?" diye sordu. Muzip bir şekilde güldüm. "Anladın anladın. Diyorum ki neden Esma'yla hiç ilgilenmiyorsun?" diye sordum. Esma utanarak koltukta yönünü hemen diğer tarafa çevirdi. Çevirirken, "Ah Manolya!" diye bir ses çıkarmıştı.

Fatih anlamsızca bana baktı. "Of tamam tamam sus, cevap verme!" dedim sitemle. Fatih anlamsız bakışlarını devam ettirdi.

Bir el çırpması yankılandı etrafta. Başımı ellerini çırpan kişinin sahibine çevirdim. Döndü herkesin bakışlarını üstüne toplamak ister gibi ellerini çırpıyordu. "Oyun oynamak isteyen?" diye sordu.

Arat heyecanla oturduğu yerden kalktı. "Harika olur! Hadi oynayalım! Ne oynayalım?" dedi heyecanla. Bakışlar konuyla alakasız bir şekilde sırtını kitaplığa yaslamış kollarını göğsünde bağlayan Doğuş doktora kaydı. İlk konuşan Bayar oldu. "Kardeşim evinde kutu oyunu falan var mı?" diye sordu.

Doğuş doktorun bakışları Bayar'a çekildi. Ruhsuz bakışlarıyla konuştu. "Satranç var. Olur mu?" diye sormasıyla koltuktakiler sıkkın bir şekilde homurdandı. "Olur olur. Oturur altmış yaşındaki amcalar gibi karşı karşıya geçip öğüt vere vere satranç oynarız." diye söylendim.

"Tavla falan da mı yok bari?" diye sordu Bayar. "Yok." diye cevap verdi Doğuş doktor ifadesizce. Mehmet sıkıntılı derin bir nefes verdi. Başımı ona çevirdim. "Sen burada mıydın ya? Hiç konuşmayınca fark etmedim demek..." diye mırıldandım.

Bozulmuş gibi kaşlarını çattı. Koltukta Esma'nın arkasından uzanarak koluna vurdum. "Tamam be! Alınma şaka yaptık!" dedim sırıtarak. Güldü ve önüne döndü.

Fatih konuştu. "E o zaman ne yapacağız?" diye sordu. "Kutusuz bir oyun oynayalım." dedi Arat. Başımı salladım. "Şişe var mı? Lütfen o da olsun." dedim bakışlarımı Doğuş doktora çekerek. "Var." dedi sakince.

Döndü tekrar ellerini çırptı. "E hadi o zaman şişe çevirmece oynayalım!" dedi. Döndü'nün ensesine vurdum. "Ellerini çırpıp durma sende çocuk gibi!" Döndü yanlışlıkla acıtarak vurduğum ensesini ovuşturdu. "Ayrıca benim fikrimi çalma. İlk ben dedim şişe çevirmece diye!" dedim.

"Tamam be!" diye mırıldandı. "Dön lan önüne döndü!" dedim. Gözlerini devirerek önüne döndü. Sanki kendi evimmiş gibi şişe almak için ayağa kalktım. Mutfağa doğru ilerlememle Doğuş doktorunda peşime takıldığını fark ettim. 

Kendi mutfağımla aynı yerde olan mutfağına girdim. Siyah tezgahı, beyaz dolapları ve elektronik mutfak eşyaları. Çok düzenli ve temiz bir mutfaktı. Sırıtan yada kötü duran hiçbir şey yoktu.

Arkamdan, "Ben verirdim, size zahmet olmasın." dediğini duydum. Başımı mutfak kapının pervazına yaslanmış Doğuş doktora çevirdim. "Zahmetlik bir şey yok da şişeleriniz nerede?" diye sordum. 

Kapının pervazından çekilerek içeriye girdi. Bir kaç adım atarak yanıma ulaştı. Önüme kadar gelerek hemen üstümdeki dolabı açtı. Şişelerin o dolapta olduğunu anlamamla elimi o dolaba attım ama yetişemedim. Dolapları da kendi boyuna göre yapmış beyefendi. Gerçi bu en üst dolap olduğu için yetişemiyordum.

Ben yetişene kadar o çoktan bir cam şişe çıkarıp bana uzatmıştı. Cam şişeyi aldım. "Tamam." diye mırıldandım. Niye heyecanlanmıştım?

"Patates yemiyorsunuz değil mi?" diye sordu merakla. Şuan ne alakaydı? Başımı salladım. "Yemiyorum." diye cevap verdim. "İlaçlarınızı düzenli olarak alıyor musunuz?" diye sordu bu sefer. Başımı salladım. "Alıyorum." 

"Tamam." diye mırıldandı sessizce. "Gidelim mi?" diye sordum ifadesizce. Hızla başını salladı. "Tabi. Gidelim." dedi ve kapıdan çıktı. Bende hızla peşinden çıktım. Beraber salona girdiğimizde herkesin bakışları bize çevrildi.

"Nerede kaldınız ya sadece bir şişe alacaktınız." dedi Arat sırıtarak. Doğuş doktor ona sert bir bakış gönderdi. Şişeyi L koltuğun ortasındaki kahverengi masanın ortasına koydum. Koltuktaki herkes masanın etrafına toplandı. Doğuş doktor dışında.

Toprak, Kader, Gerçek ve Kutlu salondan çıkmak üzere ilerlediler. "Gidiyor musunuz?" diye sordu Doğuş doktor. Kader ve Gerçek başını salladı. "Tamam. Siz bilirsiniz." dedi Doğuş doktor. Hızlıca salondan çıktılar. 

Bakışlarımı Doğuş doktora çevirdim. "Yemek için gelmişler zaten boş ver." dedim muzipçe. Doğuş doktor bana alıştığı için artık bu tür esprilerimi de pek takmıyordu.

Döndü ellerini tekrar çarpacaktı ki ona attığım bakışla geri adım atarak ellerini indirdi. "Doğuş sende gelsene." dedi Fatih. Doğuş doktor kollarını göğsünde kavuştururken cevap verdi. "Oynamayacağım." dedi net bir sesle.

Başımı Doğuş doktora çevirdim. "Lütfen sende oyna Doğuş çay!" dedim ısrarla. Bakışları anında bana kaydı. "Hadi ya hadi sende oyna!" dedim neşeyle. Nefes verdi. "Davetiniz için sağ olun Manolya hanım. Ama gerçekten istemiyorum." dedi kibarca.

"Ölümü gör!" dedim inatla. Bakışlarına şaşkınlık düşerken tekrar konuştum. "O hastaneden sağ çıkamayayım! Eğer oynamazsan on yerimden bıçaklanıp, on kere de yakılayım!" dedim. Sanırım biraz fazla abartmıştım.

Doğuş doktor yaslandığı kitaplıktan ayrıldı. "Demeyin öyle şeyler." dedi huzursuzca. Omzumu indirip kaldırdım. "Gelip oynarsanız demem." Yaklaşarak koltuğun en uç kısmına oturdu. "Tamam. Bende oynuyorum." dedi.

Bayar'ın ve Arat'ın gülüşlerini duydun. "Her şey hastam için." diye dalga geçti Arat, hüzünlü çıkarmaya çalıştığı sesiyle.

Doğuş doktor onları takmayarak elini şişeye doğru attı. "N'apıyoruz şimdi şişeyi mi çeviriyoruz?" diye sordu. Güldüm. "Yok. Şişeye takla attırmanız lazım." Bana bir bakış atarak şişeyi çevirdi.

Şişe döndü...döndü....döndü ve Fatih'te durdu. Doğuş doktorun yüzünde memnuniyet gülümsemesi oluştu. Fatih de rahatlıkla gülümsedi. "Doğruluk. Sor kardeşim. Her şeyimi biliyorsun ama." dedi rahat tavırlarla.

Doğuş doktor düşünmeye başladığında hızla ellerimi sallayarak Doğuş doktorun dikkatini çekmeye çalıştım. Beni fark ettiğinde dudaklarımı 'Esma'yı seviyor musun?' dercesine oynatarak yanımdaki Esma'yı işaret ettim.

Dediğimi takmayarak tekrar bakışlarını Fatih'e çevirdi. "Özel hayatın hakkında merak ettiğim bir şey yok." dedi duvar doktor. Hızla araya girdim. "Ben onun hakkını kullanabilir miyim o zaman?" diye sordum. Bakışlar bana çevrildi.

"Bence kullansın." dedi Arat. "Bence de." diye katıldı Bayar. Fatih başını sallayarak nefes verdi. "Tamam sor Manolya. Ama sen olunca geriliyorum ya." dedi sıkıntıyla. Birkaç gülüş yükseldi.

"Bence de geril Aslan. Neyse soruyorum..." dediğimde başını bir kez sallayarak nefes verdi. "Esma'ya aşık mısın?" diye sordum. İfadesi saniyeler içinde değişti. Etraftan şaşkın sesler geldi.

Yanımdaki Esma sırtıma sertçe vurdu. "Ya n'apıyorsun?" diye fısıldadı utançtan ölmek üzere olan sesiyle. Doğuş doktor, "Soruyu geçsek mi?" diye sordu ifadesizce. Başımı iki yana salladım.

Fatih hızlıca şişeye uzanıp şişeyi çevirdi. "Hadi bakalım oyun devam ediyor!" dedi. "Cevap vermedin!" dedi Arat. Fatih sırtını umursamazca koltuğa yasladı. "Evet cevap!" dedim sinirle.

Fatih parmağıyla durmuş olan şişeyi işaret etti. Arat da durmuştu. Arat heyecanla yerinde zıpladı. "Ay bende durdu!" dedi. Fatih söze girdi. "Doğruluk mu, cesaret mi?" diye sordu.

"Cesaret. Cesaretli bir insan olarak." dedi. "Yada korktuğu sorular olan bir cesaretsiz olarak?" diye mırıldandım muzip bir sesle. Bakışları bana döndü. "Ne alakası var? Gayet normal özel hayatı olan bir insan olarak bundan asla kaçınmam." Başımı tabi tabi dercesine salladım.

Fatih muzipçe sırıttı. "Manolya'yı öp." dedi. 

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Oha!" dedi Arat yüksek bir sesle. "Cidden oha!" diye ekleme yaptım onun gibi yüksek bir sesle. "Fatih saçmalama! Ne öpmesi?" dedi sert bir sesle Doğuş doktor. Bu istek onu fazlasıyla kızdırmış gibi görünüyordu. İlk kez ciddi tavrından ödün vermişti, hayret...

"Bu fazla değil mi cidden?" diye mırıldandı Esma. Fatih Esma'nın bu dediğini duymasıyla tekrar konuştu. "Tamam ya şakaydı zaten. Sadece sizden küçük bir intikam." dedi muzip bir sesle. 

Döndü'nün arkasından uzanarak Fatih'in kafasına vurdum. "Hiç güzel bir intikam değildi!" diye söylendim. Fatih sadece güldü. "Asıl isteğimi söylüyorum. Eski sevgilini ara, sarhoş ve onu özlemiş gibi konuş." dedi eğlenerek.

Arat'ın yüzü asıldı. "Saçmalama kanka!" demesiyle güldüm. "İtiraz yok, hadi!" dedi gülerek. Arat omzunu indirip kaldırdı. "Hadi yap işte!" dedi Bayar heyecanla.

Doğuş doktor, "Ne saçma bir istek. Ne gereği var ki böyle bir şeyin?" diye mırıldandı. Onun bu söylenişini sadece ben duymuştu sanırım.

Arat sıkıntılı bir nefes verdi. "Hayır ya! Sonra nasıl toparlayacağım durumu?" diye sordu sıkkın bir sesle. Güldüm. "Kuzenim konuşmuş dersin. Hadi!" dedim.

Tekrar sıkkın bir nefes vererek cebindeki telefonunu çıkardı. Doğuş doktor sakince olanları izliyordu. Arat arayarak telefon ekranını bize çevirdi. "İnanmazsınız belki bakın bakın!" dedi sinirle.

Telefon açıldığında telefonu hoparlörlere alarak kendine yaklaştırdı. "Alo?" dedi ince bir kadın sesi. "Alo." diye cevap verdi Arat sarhoş ağzı gibi çıkarmaya çalıştığı sesiyle. "Sen beni arar mıydın hayırdır?" diye sordu ciddiyetle. Birkaç kısık sesli gülme sesi geldi.

"Seni çok seviyom Asel! Seni çok özlüyom! Beni bıraktığın gün öldüğüm gün oldu Asel'im!" dedi sarhoş gibi çıkardığı sesle. Etraftan tekrar gülme sesleri geldi. Kızın duymaması için kısık sesle gülüyordu herkes.

"Dalga mı geçiyorsun Arat? Sarhoş falan mısın?" diye sordu. Sesinden sinirlenmek üzere olduğu anlaşılıyordu. Arat tekrar konuştu. "Beni bırakma! Asarım kendimi! Serumlarla besleniyorum, aşkından yemek bile yiyemiyorum!" Etraftan bende dahil tekrar gülme sesleri geldi.

"Yürü git Arat! Sevgilim var benim. Olmaz artık bizden. Bitti gitti artık bizim ilişkimiz!" dedi telefonun ucundaki kadın. Arat tekrar konuşacağı sırada telefonun ucundan başka seslerde geldi. "Versene bir telefonu." diyordu kalın bir erkek sesi.

Anlamsızca kaşlarımız çatıldığında telefondan hışırtı sesleri geldi. "Alo! Arat mısın nesin. Sevgilimi bir daha arama dangalak herif!" Arat oturduğu koltuktan hızla ayağa kalktı. "Ne dangalak herifi lan! Sen kimsin?" dedi. Sesi tamamen ciddileşmişti.

"Sevgilime onu sevdiğini söyleyemezsin! Böyle de arayamazsın! Seni gelir bulurum. Sonrada hastanede kendi tedavini yapacak hale getiririm!" dedi sinirle telefonun ucundaki kızgın şahıs. Arat kaşlarını çattı. "Benim arkadaşlarım var onlar yapar tedavimi bir kere! Ayrıca gel getirt lan! Gel lan!"

"Ay bu şahısın ismini çok merak ettim." diye atılıp telefona döndüm. "Beyefendi ismini-" diye soracaktım ki Esma eliyle ağzımı kapattı. "Şuan saçma olur bence." diye fısıldadı. Başımı salladığımda elini ağzımdan çekti. 

"Beni oraya getirtme lan!" dedi telefonun ucundaki. "Gel lan!" dedi Arat. Bayar, eliyle Arat'ı bacağından dürttü. "Olay çıkmasın lan." diye fısıldadı.

"Geliyorum lan! Yarın çalıştığın hastaneye geliyorum!" dedi sertçe. Arat'ın bir anda ifadesi değişti. "Valla gelecek misin? Şaka yaptım ben ya!" demesiyle etrafta yüksek sesli gülüşler duyuldu. 

Arat hızla telefonu adamın suratına kapattı. "Sende ne tırsak çıktın." dedi Bayar gülerek. Arat, gözlerini büyüterek kaşlarını sinirle çattı. "Adam geçen senenin Türkiye boks şampiyonlarından! Yeni hatırlayınca mecbur U dönüşü yaptım!" dedi sinirle. 

Mehmet gülerek konuştu. "Numarayı engelleseydin." Arat başını salladı. "Engelledim zaten." dedi sessizce. Sanırım şuan en eğlenmeyen kişi Doğuş doktordu.

"O zaman çeviriyorum!" dedi Arat heyecanla. Şişeye uzanarak şişeyi çevirdi. Şişe döndü...döndü...döndü ve bende durdu.

Heyecanlanarak ellerimi kucağımda birleştirerek Arat'a döndüm. Oda aynı heyecanla bana döndü. "Valla ha çıkması en keyifli kişi çıktı ha! Doğuş çıkar diye korkmuştum bir an!" dedi gülerek. Güldüm ve birkaç kişide gülmüştü.

Arat sinsice sırıttı. "Doğruluk mu, cesaret mi?" diye sordu. Nefes verdim. "Her zaman doğruluk." dedim. Başını sallayarak gözlerini kısıp düşünmeye başladı. "O zaman sana sorum..." diye mırıldandı.

"En utanç verici anın?" diye sordu. Kaşlarım anlamsızca çatıldı. Doğuş doktorun bakışlarını üzerimde hissetmek beni anlamsızca geriyordu ya da heyecanlandırıyordu. "Yok ki." diye mırıldandım.

Arat'ın kaşları çatıldı. "Nasıl ya? Hiç mi yok? Vardır illa. Senin gibi bir kızın kesinlikle olmalı." dedi. Kaşlarım sertçe çatıldı. "Senin gibi bir kızın derken?" diye sordum. Yumuşatmak ister gibi güldü. "Yani sen biraz çekinmeyen bir kızsın ya ondan dedim." diye mırıldandı.

"Araya girebilir miyim?" diye sordu Doğuş doktor. Soruyu Arat'a değil de bana soruyordu. Arat, "Gir tabi canım. Böyle kibar kibar sorarak gireceksen gel bana bile gi-" Bayar eliyle Arat'ın ağzını kapattı. "Sussana sen biraz." dedi sus bakışları atarak.

Bakışlarımı Doğuş doktora çektim. Yüzünde minik bir sırıtış oldu. Ne muzipti, ne alaylıydı, ne de sinsiydi. Bu sırıtış bana hiç iyi bir enerji vermedi. "Daha önce kapımda utançtan bayıldığınız olmuştu. Hatırlatmak istedim." dedi.

Gözlerim büyüdü. "Hayır! Ne alaka ya? Utanmadım ben o zaman!" diye inkar ettim sinirle. Kaşları kalktı. "O zaman hastanede ki odamı bastığınızda fazlasıyla utanmış olmalısınız. Gözlerinizi mahsustan kapattığınız zaman." dedi.

Arat da hızla ekleme yaptı. "Ayrıca beni bir odada bastığın zaman da fazlasıyla utanmıştın!" dedi. "Kapına o kıyafetlerimle geldiğimde benden de utanmıştın. Aşk olsun ya! Süleyman'a anlattığımda o dedi senin kıyafetlerinden utanmış diye." dedi Esma çekinerek.

Kaşlarımı çattım. "Ayy! Gelmeyin üzerine katiller!" diye tekrar inkar ettim. "Of tamam en utanmaz sensin. Okey!" diyen Döndü'nün ensesine sertçe vurdum. "Ben en utanmazsam sende en geri zekalısın!" dedim. 

Kaşlarını çatarak ensesini tuttu. "Senin şiddet problemlerin mi var?" diye sordu ensesini ovuştururken. Elimi ona doğru tutmamla hızla geri çekildi. Şakasına yaptığım hamlemle korkması beni güldürmüştü. 

Omzu üstünden Fatih'e baktı. "Yer mi değiştirsek? Yoksa bu şiddet sorunlu Manolya birazdan beni öldürecek." dedi. Fatih bu dediğine sadece gülmüştü. "Yalnız ciddiydim." diye mırıldandı Döndü.

Arat dikkat çekmek için ellerini çırptı. "Oyuna devam edebilir miyiz ekip?" Ekip. Bu ekibin içinde bende vardım. 

Arat bana döndü. "Şimdi Manolik. O zaman tekrar farklı bir soru soruyorum. Lisede hiç öğretmeninden hoşland-" devam edecekti ki susup tekrar konuştu. "Gerçi sen hoşlanmışsındır. Soruyu değiştiriyorum." dediğinde başımı sırıtarak salladım.

Yine düşünmeye başladı. "Hadi artık." diye söylendi Esma. "Tamam. Canını en çok yakan şey ne?" diye sordu. Canımı o kadar çok yakan şey vardı ki hangisi en çok yakanı bilmiyordum.

"Bilmem." diye mırıldandım gülümsemeye çalışırken. Kaşları çatıldı. "Bilmem mi? Kızım düzgün bir cevap versene ya!" dedi. Kalbimde saklı olan o minik bölgede yaşayan o anılarım kendini bana hatırlatmak üzere koyuldular. Düşünmeliydim. 

Geçmiş bile olsa asla geçmeyen o anılar her zaman canımı fazlasıyla yaktı. Şimdi de en acılısını seçmeliydim. En acılısını seçmek yerine anılardan dolayı en acıtan eşyamı seçecektim.

Düğüm düğüm olan boğazımı temizledim. "Bir günlüğüm var. O çok canımı yakıyor." dedim. Acının büyüklüğü sesimi de kısmıştı. "Günlüğün mü? Anı falan yok mu?" diye sordu Arat merakla.

Başımı salladım. "Orada zaten anılarım var." dedim. Şu günlüğün ve şu anıların aklıma gelmesiyle içimde yine içime bir ağlama hissi gelmişti ama asla ona uymayacaktım. Gözümden tek damla bir göz yaşı bile dökülmeyecekti.

"Ne anıları?" diye sordu Arat merakla. Bir anda üzerime çöken hüznü fark etmişlerdi. "Tamam. Bir soru sadece." dedi Doğuş doktor buz gibi sesiyle. Ve beni bu durumdan kurtarmış oldu otomatikman. Çünkü durumu daha açıklasaydım muhtemelen ağlayacaktım. Şuan bunu istemediğimi görmüş ve beni bu durumdan kurtarmıştı.

Gülümsemeye çalışarak hızlıca şişeye uzandığımda Esma'nın destek veren, şefkatli kolları bana sıkıca sarıldı. Ne yaşadığımı bilmese de onun bana destek olması için canımı yakan bir şeyin olması ona yetmişti. O zaman anlamıştım. Sonunda bende gerçek arkadaşları bulmuştum. Sanırım.

Üzerimdeki hüznü atmam lazımdı. Şişeyi hızlıca çevirdim. Şişe döndü...döndü...döndü ve Doğuş doktorda durdu. 

Sırtını koltuğa yasladığında ona döndüm. Yüzümde memnuniyet gülümsemesi oluşmuştu. "Mükemmel!" dedim neşelenmeye çalışarak. Şimdi ona ne sormalıydım?

Ellerini kucağında birleştirerek sakin bir şekilde sorumu bekledi. "Doğruluk." dedi ben sormadan. Başımı salladım. "Bir hastanıza aşık olsaydınız. Onunla gönül ilişkisi yaşar mıydınız?" diye sordum merakla.

Tereddütsüz bir şekilde başını iki yana salladı. "Eğer bağlanacağım kişi hastam olsaydı onunla gönül ilişkisi yaşamazdım. Onu seviyorsam onu her hastam gibi iyileştirmem bana yeter. Üzülür müydüm? Üzülürdüm. Ama asla ilişki yaşamazdım." dedi emin bir sesle.

İçime hüznün çöktüğünü hissettim. Artık anlamsızca içimde oluşan bu hislere soru işareti koymuyor, kısaca ilgilenmiyordum artık. Belki de öylesine oluyordur. Ya da ben öyle sanıyorumdur. 

"Çünkü etik değil ve siz son derece işinizde profesyonel bir insansınız." dedim ezberlemiş gibi. Doğuş doktor dediğimi onaylar gibi bir bakış atıp şişeye uzandı. "Senin için tekrar çeviriyorum. Ben kimseye soru sormayacağım." dedi. 

Şişeyi çevirdi. Şişe döndü...döndü...döndü ve Bayar'da durdu. Bayar'ın heyecanlı bakışları bana çevrildi. "Bende durdu!" dedi heyecanla. 

Sinsice sırıttım. "Doğruluk mu, cesaret mi?" diye sordum. Bayar hemen cevap verdi. "Adamlığımız gibi doğru olanı seçiyorum." Arat bu cevaba yüzünü buruşturdu.

Ona zaten sürekli sormak istediğim ama sormanın doğru olup olmayacağını düşündüğüm soruyu sordum. "Gümüş'ü hala seviyor musun?" Ortama bir anda sessizlik çökmüştü. Herkes merakla, benim gibi Bayar'ın cevabını bekledi.

Bayar'ın eğlenen yüz ifadesi solmuştu. Boğazını temizledi. "Pas." dedi ciddiyetle.  "Pas yok." diye inkar ettim, onun gibi ciddiyetle. 

"Neden merak ediyorsun?" diye sordu. Omzumu indirip kaldırdım. "Gümüş seni unutmuşta. Sende unuttun mu diye merak ettim." dememle kaşları çatıldı. "Beni unutmuş mu?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Ne bekliyordun ki?" diye mırıldandığını duydum Fatih'in. Bayar hala cevap bekler gibi bana bakıyordu. "Unuttuğunu söyledi. Sen buna şaşırdığına göre unutmadın?" dedim. Gözlerini kaçırdı. Bana cevap vermedi. Ama bana cevap verememesinin sebebi unutmadığı gerçeği değil, Gümüş'ün onu unutmasını kavrayamamasıydı.

Arat elini kararsızca Bayar'ın omzuna koydu. "Bunu zaten tahmin etmiyor muydun kardeşim?" diye sordu kısık bir sesle. Bayar'ın bakışları ortada ki masadaydı. "Demek yemekhanede de ondan beni takmadı." diye mırıldandı. İkisi de birbirini unutmamıştı.

"Sende unuttum dedin. Tamam işte artık aranızda eski defterler açılmaz konu böyle biter." dedi Doğuş doktor buzdan daha soğuk çıkan sesiyle. Kaşlarımı çattım. "Ama birbirlerini seviyorlar buzlu Doğuş çay!" dedim. 

Bayar'ın bakışları geri bana çıktı. "Seviyorlar?" dedi sorar gibi. Cevap vermek için ağzımı aralayacaktım ki benden önce Arat konuştu. "Of, işler iyice Arap saçına döndü! Kalkın evlere dağılalım hadi!" demesiyle ortamdaki ciddiyet yok oldu.

Arat ayağa kalktı. Ayağa kalkarken de yanındaki Bayar'ı kolundan tutup kaldırdı. "Kalk dedim mi kalkacaksın! Kalk!" dedi Memati gibi. Bayar kendine gelerek kapıya doğru ilerledi. 

Onların kalkmasıyla Fatih, Mehmet, Döndü, Evren, Esma da kalkmıştı. Hepsi beraber kapıya doğru ilerlediğinde Doğuş doktor ve bende arkalarından yavaşça ilerledik. 

"Hiçte kalın bir kahve içelim demiyor Doğuş bey." diye söylendi Evren gülerek. Doğuş doktor kapıdan çıkanları izlerken konuştu. "Çok isteyen varsa kahveyi vereyim gitsin evinde içsin." dedi buz gibi sesle.

Göz ucuyla ona baktım. "Kahve ne kadar sen biliyor musun? Bilmezsin tabi nereden bileceksin ki, koskoca özel hastanenin en iyi uzman doktoru." diye mırıldandım. Dediğimi takmamıştı sanırım. Bakışları hala kapıdan çıkanlardaydı.

Esma kapının dışında ayakkabılarını giymiş bir şekilde bana bakıyordu. "Sen yukarı gitmeyecek misin?" diye sordu. "Yukarı nere?" diye sordum anlamsızca. Doğuş doktor bana bakmadan cevap verdi. "Evinizden bahsediyor." 

"He..." diye mırıldandım E'yi uzatarak. "Tamam ya, giderim bir ara." dedim. Esma güldü. "Gitmeyi unutma ama." demesiyle kaşlarımı çatıldı. "Ne demek istiyorsun moda katili?" diye sordum, ama beni takmadı. Bu kızda da bir şeyler var ama.

Herkes gittikten sonra Doğuş doktor kapıyı kapattı. Adam gitmemi istiyor ama nezaketen kovmuyordu bence. 

Hiç çekinmeden ilerleyip salona girdim. "Ne zaman gideceksiniz?" diye sordu çekinerek. "Çekinince çok tatl-" Ne dediğimi fark etmemle hızla lafımı değiştirdim. "Çekiciler çok tatlı olmuyorlar mı?" diye sordum. Ne saçmalıyorum?

Anlamsızca bana baktı. "Bahsettiğin çekici tam olarak ne? İş olan çekici mi? Yoksa soy mu? Soysa hatırlatmak isterim bende bir Çekici'yim." dedi ciddiyetle.

"Boş verin ya. Çekiciler yaktı bizi! Rezil rüsva etti." diye söylendim. Kaşları kalktı. "Anlamadım?" diye sordu anlamsızca. Güldüm. "Bende anlamadım." Hiçbir şey anlamadığı halde matematik derslerindeki benim sıfatım gibi bir sıfatla anlıyormuş gibi başını salladı.

"Ben bir banyoya girip gelsem?" diye sordu. Çapkınca sırıttım. "Girin tabi girin! Duşa da girin. Benim açımdan hiçbir sıkıntı yok!" dedim heyecanla. Kalp atışım mı hızlanmıştı?

Dümdüz ifadesizce baktı. "Musluğum bozulmuş onu tamir ediyordum. Misafirler gelince yarım kalmıştı." dedi. Gözlerim onu musluk tamir ederken düşünmemle büyüdü. "Siz tamircilikte mi yapıyorsunuz?" diye sordum şaşkınlıkla. 

Başını salladı. "Tamirci çağırsam saçma olurdu. Küçük bir şey zaten. Herkes yapa-" devam edecekti ki konuşmamla susmak zorunda kaldı. "Benim bir fırına da bakar mısınız?" diye sordum dan diye.

Eliyle ensesini kaşıdı. "Yani bu işlerden pek anlamam ama bir bakarım." dedi. Başımı neşeyle salladım. "Tamamdır!" dedim. Eliyle banyosunu işaret etti. "Gideyim o zaman." Başımı salladım.

Salondan çıkıp banyosuna girdi. Bende salondan çıktım. Peşinden ilerleyerek banyonun kapısında durdum. Banyosu benim banyoma fazlasıyla benziyordu. Doğuş doktor elinde bir su anahtarıyla musluğun contasını sıkıyordu. 

Bir süre sadece musluğunu tamir eden Doğuş doktoru izledim. Her hali beni kendine çekiyor olması aşırı garipti. Bunca zaman fazlasıyla yakışıklı erkek görmüştüm ama ona karşı çok farklı oluyordu. Anlaşılmaz hisler, anlaşılmaz tepkiler, anlaşılmaz hareketler.

Yatak odası olduğunu düşündüğüm yerden gelen bir sesle başım hızla oraya çevrildi. Sanki biri kapıya vurmuş gibi bir ses gelmişti. Kaşlarım çatıldı. Orada biri vardı.

Doğuş doktor bunu fark etmemiş olacak ki hiçbir şey olmamış gibi musluğunu tamir etmeye devam ediyordu. Kapıdan çekilerek hızlı adımlarla yatak odasına ilerledim. Normalde girmezdim ama şuan o odadan ses gelmişti ve o ses bakmak için giriyordum. Başka ne için girecektim?

Elimi kapının koluna attım. İçimde bir gerilim oluşmuştu. Derin bir nefes vererek hızlıca kapıyı açtım. Direkt karşıma bakıyordum ve kimse yoktu. Bakışlarım hızlıca aşırı titiz bir şekilde temiz olan odada gezindi. 

Yatak odası da benim odama benziyordu. Tek fark benim odam daha renkli bir odaydı. Onun odasında ortada lacivert örtülü yatak, kapının yanında kahverengi bir kıyafet dolap, yatağın yanında iki tane kahverengi komodin vardı. Odası çok dolu değildi ama güzel duruyordu. Komodinlerden birinin üzerinde meşhur çikolata kokulu parfümü duruyordu.

Ayağıma bir şeyin değmesiyle başım anlık korkuyla yere indi. Simsiyah çok büyük olmayan hatta küçük sayılan bir köpek bana bakıyordu. Kaşlarım kalktı. Sanırım sesin sahibi bulunmuştu.

Yere çömelerek köpeğin boyuna eğildim. Simsiyah gözleri, simsiyah tüyleri vardı. Benim köpeğimin cinsindendi. Doğuş doktorun köpeği mi vardı?

Bana son derece ciddilik ve ifadesizlikle bakan köpeğe baktım. "Sen de kimsin?" diye fısıldadım tatlı bir sesle. Bana boş boş baktı. "Adın ne? Benim adım Manolya. Benimde senin yaşlarında bir kızım var." dedim sırıtarak.

Köpek bana hala neden böyle bakıyordu. Köpeğin kafasını okşadım. "Tatlı şey seni. Senin baban Doğuş doktor mu?" diye sordum cevap vermeyeceğini bildiğim halde. 

"Erik? O nasıl çıktı?" duyduğum sesle başımı omzum üstümden Doğuş doktora çevirdim. Hızlıca köpeğinin yanına eğildi. Köpeği onu fark etmesiyle birkaç kez havladı. "İçeriden ses geldi, bende baktım bu çıktı." diye açıkladım kısaca.

Köpeği Doğuş doktorun kucağına atladı. Yüzümde saf bir tebessüm oluştu. "İsmi Erik mi?" diye sormamla başını onaylarcasına salladı. Yüzümde yine değişik bir sırıtış oluştu. "Erik demek. Sizin gibi." 

Kaşları hızla kalktı. Bir kere şu çeneni tut Manolya! Anlatmak ister gibi güldüm. "Yani sizin gibi derken, siz erik gibisiniz demek istemedim. Köpeğiniz sizin gibi bakıyor aynı. Onu demek istedim." diye yalan söyledim. Gerçi bakış kısmı doğruydu.

"Neden onu odanızda tutuyorsunuz ki?" diye sordum. Köpeğinin başını okşarken cevap verdi. "İnsanları ve kalabalığı hiç sevmiyor. Ondan bir odaya girer ve hiç çıkmaz. Asosyal bir köpek."  dedi net bir şekilde.

Elimi köpeğe doğru uzattım. "Benimle düzgünce tanışmadın Erik." dememle patisini elime doğru uzattı. Bu hamlesi beni sevindirdi. Elini tuttum. "Ben Manolya. Babanın hem komşusu, hem hastasıyım." dedim gülümseyerek.

Babasının kucağından atlayıp karşıma geldi. Kuyruğunu sallıyordu. "Seni sevdi?" Sesi şaşkın ve afallamış çıkmıştı. Köpeği yavaşça kucağıma aldığımda başımı Doğuş doktora çevirdim. "Ben sevilmeyecek kız mıyım? Herkes sever beni." diye büyüklendim.

Köpek kucağımda kıpraşıyordu. Kafasını okşamaya başladım. "Hayır yani, normalde benim dışımda kimseyi sevmez." dedi. Sesinde ki şaşkınlığı biraz olsun geçmiş gibiydi.

"Dedim işte. Beni herkes sever Doğuş çay." diye kendimi övdüm. "Maması mı bitti?" diye sordum. Elini kucağımdaki köpeğine atarak köpeğini okşadı. "Kontrol etmiştim. Vardı maması." dedi.

"Benim köpeğimde bu cinsten." dedim tebessümle. Kucağımdaki köpeği okşarken bana baktı. "Köpeğiniz mi var?" Başımı onaylarcasına salladım. "Ne güzel." dedi. 

Güldüm. "Kuzey ışıkları dışında başka bir ortak noktamızda varmış. Aynı cins köpekler." dedim. Beni onaylarcasına başını salladı. Konu köpeği olunca daha yumuşak bir adam oluyordu sanki.

"Musluğu hallettiniz mi?" diye sordum. "Evet. Son bir şeyi kalmıştı zaten." demesiyle başımı salladım. Kucağımdaki köpekle ayağa kalktım. "Köpeği almamı ister misiniz?" diye sordu. 

"Olur." diye mırıldanmamla köpeği alıp yere bıraktı. Köpek kuyruğunu sallaya sallaya boşalmış olan salona ilerledi. "Erkek mi?" diye sordum. "Erkek." dedi. 

Yönümü Doğuş doktora çevirdim. "E hadi gidelim bana." dememle kaşları çatıldı. "Anlamadım? Size derken?" diye sordu anlamsızca. Bir gülüş patlatarak koluna vurdum. "Sende çok fesatsın doktor! Fırına bakmak için işte." dedim gülerek. Bir şey demeden ifadesizce başını salladı.

Kapıya doğru ilerlemesiyle bende peşinden ilerledim. Kapının yanındaki dolaptan anahtarını alıp kapıyı açtı. Adımlarımı kapının dışına attım. Kapının önündeki terliklerimi hızlıca buldum.

Ayaklarımı 'I am the most perfect!' yazılı terliğime sokmaya çalışırken bir yandan Doğuş doktora baktım. Kapısını kilitledikten sonra beni gibi terliklerini giydi. Onun terlikleri benimkine göre çok daha sadeydi. Asansörü gerek görmeyip merdivenlerden çıkmaya başladım. Peşimden geldiğini sert ve hızlı adımlarından duyabiliyordum.

Kapımın önüne geldiğimde manolya resimli anahtarlığımın olduğu anahtarımı çıkardım. Anahtarı kapının deliğine sokarak çevirdim. Anahtarı iki kere çevirmemle kapım açıldı. Terliklerimi çıkararak içeriye girdiğimde anahtarımı kapının yanındaki dolaba bıraktım.

Yine kapının yanındaki ışık düğmesine basarak ışığı yaktım. Ben içeri girerken o hala orada duruyordu. Omzum üstümden ona baktım. "Gelsene." dedim sakince. Zaten bunu dememi bekliyormuş gibi hızla terliklerini çıkararak içeriye girdi.

Kaçamak bakışları evimin içerisinde dolandı. Evim onun evi gibi pek toplu değildi maalesef. Mutfağa ilerlememle peşimden geldi. "Kendi evin gibi rahat olabilirsin." dedim göz kırparak.

Mutfağımın tezgahında sabah yemeğimden kalan tabaklar bardaklar duruyordu. Hatta gün boyunca yediğim içtiğim şeylerden kalan makineye atılacak şeyler duruyordu. Zaten tek yaşadığım için pek bir şey biriktiği de yoktu. Kafama eserse tam yediğim an makineye atıyordum. Esmezse gün boyu atmadığım da oluyordu.

Mutfağımın ne kadar kirli olduğunu görmezden gelerek mini fırınımın önünde durdu. "Bozuk olan bu mu?" diye sordu. Başımı salladım. "Tamire de verebilirdim ama önce bir beleş yolu deneyeyim dedim." dedim açık açık.

Dediğimi pek takmamış gibi fırının içini açarak incelemeye başladı. "Tam olarak neyi bozuk?" diye sordu. Omzumu indirip kaldırdım. "Bilmiyorum ki. Bir bakıyorum bir anda yanmış." dedim.

"Yalnız bu fırından ben anlamam. Ama eniştem anlar." dedi bana dönerken. "İstersen onu çağıralım?" diye sordu. Dudağımı bilmem dercesine büktüm. "Öyle sizi çok uğraştırmış olmam mı?" diye sordum. "Olursun." dedi açıkça

Kaşlarımı çattım. "Ama eniştem seve seve yardım eder sana." diye ekledi. "İyi o zaman çağıralım." diye mırıldandım. Onaylamamla cebinden telefonunu çıkardı. 

Telefonda bir yerlere bastıktan sonra telefonu kulağına yerleştirdi. "Alo? Enişte?" dedi ve karşı tarafı bekledi. "Bir alt kat, Manolya'nın evindeyiz fırını bozulmuş. Sen anlarsın bir gelip baksan?" diye sordu. 

Ne cevap aldıysa aldığı o cevapla gülümsemişti. "Tamam bekliyoruz." dedi ve telefonu kapatarak cebine soktu. " Tamam dedi. Gelecekmiş." dedi. "Çok teşekkürler." dedim. Sadece başını salladı.

Aklıma Kar'ın gelmesiyle başım mutfağın açık kapısından dışarıya kaydı. "Kar!" diye seslendim sesimi duyması için. Kar hızlı hızlı koşarak mutfağa girdi. Pembe tatlı bir tokayla kafasındaki uzun tüylerini toplamıştım. Gövdesinin biraz aşağısında da tatlı bir tüllü etek vardı. Evet onu yeni almıştım ve denemek için giydirmiştim.

Eğilerek onu kucağıma aldığımda Doğuş doktorun da bakışları bembeyaz köpeğimde gezindi. "Buda benim köpeğim." dedim kucağımdaki köpeğimin kafasını okşarken. Köpeğime doğru eğildi.  "Merhaba hanımefendi. Ben Doğuş." diye fısıldadı. 

Köpeğimi biraz kaldırarak konuştum. "Bak Kar'cığım bu Doğuş Çekici. Ama biz ona Doğuş çay yada Doğuş doktor diyoruz tamam mı?" dedim. 

Doğuş doktor elini Kar'a doğru uzattı. "Dokunabilir miyim? Rahatsız falan olur mu?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Dokunabilirsiniz. Kar, sevilmeyi sever." dedim. 

Büyük eli ile Kar'ın tüylerini okşadı. "Kızınız sizin gibi fazla süslü anlaşılan." dedi muzip bir sesle. Saçımı omzum üstünde geriye attım. "Süslü değil. Sadece kendimize iyi bakıyoruz." diye düzelttim.

"Beni sevdi bence." dedi Kar'ı incelerken. "Kar dost canlısı bir köpektir. Sizi de sevmiştir." dedim. Çalan kapıyla beraber bakışlarımız kapıya çevrildi. "Ben kapıya bakayım." diye mırıldanarak kapıya ilerledim. Muhtemelen enişte gelmişti.

Kapıyı hızlıca açtım. Gelen kişi beklediğimizdi. Elinde tamir kutusuyla gelen Salim enişte sırıttı. "Nasılsın Manolya'cığım?" diye sordu ayakkabılarını çıkarırken. "Fırını bozuk biri gibiyim." diye mırıldandım gülümseyerek.

"Hoş geldiniz." dedim içeri girdiğinde. "Hoş bulduk." dedi ve mutfağa yöneldi. Bende peşinden ilerledim. "Doğuş da buradaymış!" dedi neşeyle. Doğuş doktor bakışlarını Kar'dan çekmeden konuştu. "Seni ben çağırdım ya enişte." dedi ruhsuz sesiyle.

Ellerimle mini fırını gösterdim. "Fırınımız budur." Fırının önüne ilerledi. "Nesi var?" diye sordu. Sırıttım. "Hastamız sürekli yiyecekleri yakıyor. Bir bakıyorum yanmış. Uzman doktor Doğuş Çekici'nin alanı olmadığı için hastayı size yönlendirdi." dedim. 

Doğuş doktor Kar'ı okşarken buz gibi bakışlarla bize baktı. Enişte ise bu dediğime gülmüştü. Malzeme kutusunu açıp malzeme kutusundan malzemeler çıkardı. "Rezistansını bir kontrol edelim." dedi kendi kendine.

🌺

Salim enişte hala fırının üzerinde bir şeyler yapıyordu ama artık onu takip etmeyi bırakmıştım. Sadece bitmesini bekliyordum. Kar bile yatağına gidip uyumuştu.

"Kahve yapayım mı size?" diye sordum. Doğuş doktorun bakışları bana çevrildi. "Hiç gerek yok. Zahmet etmeyin." dedi kibarca. "Ne zahmeti? İstiyor musunuz yapayım mı?" Başımı bu sefer Salim enişteye de çevirdim. "Yok kızım yok." dedi adam sadece. Başımı salladım. "Peki." 

"Bitti mi enişte?" diye sordu Doğuş doktor. Söylemek istediğim şeyi, ama çekindiğim için söyleyemediğim şeyi söylemişti. "Bitti." dedi eniştesi. 

"Ay gerçekten mi?" diye sordum heyecanla. Adam başını sallarken malzeme kutusunu toplamaya başladı. Eşyalarını tamir kutusuna attı. "Kızım fırınında zaten bir sorun yokmuş." dedi Salim enişte.

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" diye sordum. Salim enişte bana döndü. "Kontrol ettim. Bir sorunu yok. Muhtemelen sen unutuyorsun." demesiyle hızla Doğuş doktor araya girdi. "Sorunsuz yani?" diye tekrar sorunca Salim enişte başını salladı.

Sanmıyordum. Fırında kesin bir sorun vardı. "Neyse sonra tam baktırırım." diye mırıldandım. "Sen bilirsin kızım. Ben gideyim." dedi. Başımı salladım. "Sağ olun."

Salim enişte kapıya ilerlediğine peşinden Doğuş doktor da ilerledi. "Benimde gitmem lazım." dedi. Salim enişte gittikten sonra Doğuş doktorda gitmişti.

Yorgun adımlarımı salona doğru attım. Kar şuan mışıl mışıl uyuyordu. Yavaş adımlarla pencereye ilerledim. Bakışlarım karanlık geceyi aydınlatan ayda gezindi. Bugün dolunay vardı.

Geceyi aydınlatan ay mıdır? Yoksa yıldızlar mı? Bakışlarım yıldızlara kaydı. Evimin burada olmasının en güzel yanı yıldızlardı. Yıldızlar çok güzel bir şekilde görünebiliyordu. 

Apartmanın kapısının sesini duymamla apartman kapısından kimin çıktığına baktım. Doğuş doktor hızlı adımlarla arabasına doğru ilerliyordu. Doğuş doktor neden bu saatte bir yere gidiyordur ki?

Adı üstünde doktor diyorsun işte! Demek ki adamın hastanede bir işi var yada bir hastası falan çıktı. Neden böyle acele acele gitsin yoksa?

Doğuş doktor gidene kadar onu izledim. Siyah arabasına bindi ve hızlıca uzaklaştı. Onun uzaklaşmasıyla içime bir şeylerin düşmesi bir oldu.

🌺

DOĞUŞ ÇEKİCİ

Bakışlarım önümdeki kağıtlarda dolandı. Sanırım sonunda o hastalığı bulmuştum. Bu sonu içimi fena halde acıtıyordu. Aklımda milyon tane soru işaret vardı. Başka ihtimali olması için her şeyimi verirmiş gibi hissediyordum.

Elimdeki iki kağıdı sertçe sıktım. O kadar hastam oldu. O kadar tehlikeli hastalığı olan hastam oldu. İlk kez böylesine hissediyordum. Sonuçları gördükçe aklıma o geliyordu. Gülüşü, kokusu, deli tavırları aklıma geliyordu. Beni hiç olmadığım o duygulara gönderiyordu.

Elimde sıkmış olduğum kağıdı masaya fırlattım. Adımlarım içimdeki duygular sanki bedenime yansır gibi beni geri sendeletti. Sırtımı duvara yasladım. "Lütfen doğru olmasın." diye fısıldadım kendi kendime. Bir çaresi olmalıydı bunun.

N'oldu o eski Doğuş'a? Onun gibi hissetmiyordum. İlk kez kendimi gerçekten profesyonel hissetmiyordum. Aramızda hiçbir şey yok, ona karşı hiçbir şey hissetmiyorken neden böyle oluyordu? Fazla mı alışmıştım ona? Yada kendimi mi kandırıyordum?

Aklıma saçma sapan düşünceler girdikçe içimdeki o Arap saçına dönen duygular git gide artıyordu. Kafayı yiyecek gibi bir hal alıyordum. Bir hastam için ilk kez bu kadar endişeleniyordum. Profesyonelliğimi ilk kez kullanamıyordum.

Bir hastadan daha yakınımmış gibi hissetmek kanıma dokunuyor sinirlerimi yükseltiyordu. Onun hastalığını hatırlamak canımı yakıyor beni endişelendiriyordu. Onu hatırlamak içime biraz olsun su serpiyordu. Duygular harlana harlana bir yangına dönüşmüş beni de yakmak için cebelleşiyorlardı. 

O yangının altında kalmak o yangına yenilmek olurdu. O yangını söndürmek yangını yenmek olurdu. Ben bu kısımda nerede olacağımı bilmiyordum. Ama tek istediğim bu iki seçenekte yenen olmaktı.

Elimle ensemi duyguların baskısı altında ovuşturdum. Onun gibi hayat dolu bir insana sözüm vardı. Onu yaşatmalıydım. Onun doktoru olarak onu iyileştiren ben olmalıydım. Onu ne pahasına olsun kurtaracaktım. Bir çaresi olmasa bile, onun için bir çare yaratacaktım.

Masadaki hafif eskimiş kağıdı aldım. Hastalığın hastanedeki ilk ve tek hastası. İşime yaramak yerine beni umutsuzluğa sürükleyen kağıt. Diğer yeni çıkarılan kağıtlar hastalığın başka hastanelerdeki hastaları. Ve yine beni umutsuzluğa sürükleyen kağıtlar.

Bakışlarım masada buruşmuş olan kağıtlara kaydı. O kağıtları görmemle içimdeki duygular daha da harlanıyordu. 

Tedavisi olmayan ölümcül bir hastalığı vardı. Ve bu benim canımı çok yakıyordu.

Bölüm sonuna geldik!

Bölümü beğendiniz mi?

Manolya'nın hastalığı ortaya çıktı. Asıl olaylar şuan başlayacak! Umarım heyecanınızı kaybetmeden okursunuz <3

Bana destek olmak için alttaki yıldızdan oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim 💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top