3.BÖLÜM : YILDIZLARLA ARAMDA
🌺
Omzumdaki çantayı düzelterek hastanenin kapısından içeriye giriş yaptım. Geçen gördüğüm güvenlik yine kapıda dikilmiş robot gibi duruyordu. Ama bir olumsuz harekette de hemen yakalayacak gibiydi.
Bakışlarımı yüksek tavanlı hastanenin içinde gezdirmeye başladım. Bakış açıma giren ilk tanıdık yüz danışman Sultan olmuştu. Gülümseyerek danışman bankosuna doğru ilerledim. Etrafta doktorlar, hastalar, hemşireler fır dönüyordu.
Kolumu danışman bankosuna dayadığımda Sultan'ın bakışları bana çıktı. "Hoş geldiniz." diye mırıldandı nezaketen. Sadece başımı sallamıştım. Sultan başını yanındaki koltukta oturan adama çevirdi. "Süleyman, Sabri Taştan'ın dosyasını Ufuk hocaya götürür müsün?"
Gözlerimi kısarak ikisine tek tek baktım. Süleyman denen erkek danışman başını sallayarak ayaklandı. Elimle önce Sultan'ı gösterip ardından Süleyman'ı gösterdim. "Sultan Süleyman?"
Sultan yüzünü buruşturarak başını iki yana salladı. Süleyman'sa kaşlarını çatarak Sultan'a Bu kim? dercesine bakış attı. Nasıl beni tanımazdı?!
Sultan eliyle beni gösterdi. "Nasıl duymadın ya? Arat hoca resmen herkese tek tek anlatıyordu. Neyse kendisi Doğuş hocanın meşhur hastası." diye açıkladı. Şimdi de meşhur hastası mı olmuştum?
Süleyman başını kaldırıp kaşlarını kaldırarak bana baktı. "O siz miydiniz?" diye sordu. Kaşlarımı çattım. "Bir kere ben onun meşhur hastası değil, o benim meşhur doktorum." dedim büyüklenerek.
Adam başını sallayarak Sultan'a döndü. "Tamam. Ben aldım cevabımı." dedi ve yanımızdan uzaklaştı. Başımı Sultan'a çevirdiğim sırada yanıma biri geldi. Bakışları bende değil diğer bankonun arkasında ki Sultan'daydı. "Sultan'cığım oradan bir Ahmet Sadık'ı aratır mısın?" diye sordu kibarca. Sultan başını sallayarak bilgisayardan bir şeyler yapmaya başladı.
Başımı isteğin sahibi Arat doktora çevirdim. "Sen arat? Sonuçta Arat olan sensin." dedim sırıtarak. Arat bakışlarını bana çevirdi. Dudağının köşesi espriyi anlamasıyla beraber yukarı kıvrıldı. "İsmim hakkında herhangi bir espriye açık değilim." dedi çarpık bir tebessümle.
Omuz silktim. "Umurumda değil." Başını iki yana sallayarak Sultan'a döndü. "Çıkışını yapmışlar." dedi Sultan. Arat doktor başını salladı. "Sağ ol Sultan." dedi ve suratlarımıza bile bakmadan hızlıca çekip gitti.
Başımı Sultan'a doğru eğdim. "Bu çok mu dedikoducu?" diye fısıldadım merakla. Sultan güldü. "Arat hocam Yaşam hastanesinin magazincisi gibidir. Her şeyi yayma konusunda ustadır. Ayrıca komik ve karizmatik bir kişiliği de vardır." dedi gizemli bir şey söyler gibi.
Başımı ağır ağır salladım. "Belli zaten var bunda öyle şeyler. Ben anlarım, insan sarrafı sayılırım ben..." diye fısıldadım. Gözlerimi bir şey düşünüyor gibi kıstım. "Ben sana ne diyecektim?" diye sordum kendi kendime. Kısık gözlerimle beraber Sultan'a döndüm. "Heh! Muhteşem Yüzyıl izlemiş miydin?" diye sordum.
Kadın bana düz düz bakmıştı. "Anlamadım?" diye sordu anlamsızca. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Kızım sende ne robotsun kapıdaki güvenlikler gibi?" dedim sitem eder gibi. Sultan dediğimi umursamadan konuştu. "Doğuş doktor sizi bekler bence."
Başımı yavaşça sallayarak geri çekildim. "Doğru. Doğuş çay beni bekler. Gideyim ben." diyerek onu onayladım. Danışman kısmından ayrılıp asansörlere doğru ilerledim. Bu adamın odasını neredeydi ya?
Asansörle ikinci kata çıkmıştım. İkinci katın koridorlarında ilerlemeye başladım. Kapısı açık herhangi bir odaya girmiştim. Yazısı yoktu odanın. Bir muayene odasına benziyordu. Paravanın arkasında bir hareketlenme hissetmemle irkildim. Kim vardı orada?
Yavaş yavaş paravanın arkasına doğru ilerledim. Gözlerimi kısmış anlamsızca gerilerek paravanın arkasına ilerliyordum. Hızlıca paravanın arkasına baktım. Gördüğüm manzara...
Görmez olaydım!
Hızla ellerimle gözlerimi kapattım. Arat doktor ve hasta olduğunu düşündüğüm sarışın taş gibi bir kadın vardı. Asıl olay kadının gördüğüm kadarıyla üstü yoktu. Ben gözlerimi kapatmışken Arat doktor sahte cık cıklarıyla konuşmasını duydum. "Aa! Muayene bile yapamıyoruz düzgüce!"
"Gördüm ne yaptığınızı!" diye sitem ettim yüksek bir sesle. "Gözünü açabilirsin Manolya." Sesin sahibi Arat'tı. "Emin misin?" diye sordum tedirgin bir sesle. "Aç aç!" dedi Arat emin bir şekilde.
Gözlerimi şüpheyle yavaş yavaş gözlerimden çektim. Kadın üstünü düzeltmiş ayaklanmıştı. Çantasını masadan alıp "Ben gidiyorum Arat. Sonra görüşürüz." demeye çalıştı. Aksanından Rus olduğu bariz anlaşılıyordu.
Kadın çantasını omzuna asarak odadan çıktı. Arat'ta arkasından el sallamıştı. Dudaklarımı oynatarak sessiz bir şekilde Rus kadının taklidini yaptım. "Ben gidiyor Arat! Sonra goruşürüz!"
Arat önlüğünü üzerine giydikten sonra ciddiyetle bana döndü. "Sizin burada ne işiniz vardı?" Alayla Arat'a baktım. "Bende öyle Doğuş doktoru arıyordum ki, bir baktım Arat Doktor ve muayene ettiği hastası!" Arat doktor rahat tavırlarla masanın arkasında ki sandalyeye oturup sallanmaya başladı. "Hiç etik olamayan bir şey cidden!" dedim sitemle.
"Doğuş'u bu katta mı arıyorsun?" diye sordu, gözlerini kısarak. Kaşlarını çattım. "Kaçıncı kattaydı ki?" diye sordum. Gözlerini kısarak cevap verdi. "Üç." Başımı sallayıp omzuma asılı olan çantamı düzelterek odadan çıktım. Koridorda hızlı adımlarla ilerliyordum. O paravanın arkasında ki görüntüyü bir an önce unutmak istiyordum!
Hemen asansöre bindim. Ben bindiğimde benimle beraber üzerinde doktor önlüğü olan bir adam daha girmişti. İstemsizce adamı incelemeye başlamıştım. Dikkatimi ilk çeken koyu kahve gözleri olmuştu. Sarı saçları, sakalsız, geniş ve kalın dudakları vardı. Alt dudağı üst dudağından daha kalındı. Masum tipli bir doktordu.
Ellerini cebine koyarak bakışlarını bana çevirdi. Gözlerini kısarak bana baktı. Doktora anlamsızca göz ucuyla bir bakış attım. Doktor gülümsedi. Gülümseyince daha sevimli görünüyordu. "Hasta mısınız?" diye sordu asansörde oluşan sessizliği bozarak.
Sadece başımı Evet dercesine sallamıştım. "Kimin hastasısınız?" diye sordu merakla. Gözlerimi kıstım. "Her şeyi böyle merak mı edersiniz?" diye sordum.
"Üzgünüm. Sizi rahatsız ettim. Sanırım bunlar hep yaşadığım sorunlar yüzünden oluyor." dedi ve önüne döndü. Sevimli suratındaki bütün gülüş solmuştu. Sorunları mı? Adama dönüp kaşlarımı kaldırdım. "Yok, yani ne kusuru? Özeldir ama yine de sormak istiyorum. Sorununuz nedir?" diye sordum. Sesim ona sorunlarını hatırlattığım için üzüntülü çıkmıştı.
Adam derin bir iç çekti. "Aile sorunlarım yüzünden hepsi. İnsanlara gereksiz yere sorular soruyorum." dedi hüzünle. Keyfini yerine getirmek ister gibi gülerek koluna vurdum. "Sen en azından sadece soru soruyorsun! Benim sorunum olmamasına rağmen daha beterim. Üzme kendini."
Başını hüzünle iki yana salladı. "Dediğiniz şey yüzünden vicdana gelmenize gerek yok, gerçekten." dedi. Hızla başımı iki yana salladım. "Gerçekten o yüzden değil." dedim düzeltmek ister gibi. Adam ısrarla başını ağır ağır iki yana salladı. Masum yüzüne düşen o hüzünlü ifade beni de hüzne uğratıyordu.
"Kaleler. Kaleleri sever misiniz?" diye sordu. Adama anlamsızca bakmamla adam başını tekrar sıkıntıyla iki yana salladı. "İşte. Kusura bakmayın kendimi tutamıyorum." dedi. Kaşlarım çatıldı. "Sorun yok da, kale ne alaka? Kaleci falan mısınız?" diye sordum anlamsız bir merakla.
Başını çevirip masum üzüntüsüyle bana baktı. Ağzı aralanmıştı. "Babam yüzünden sakatlanana kadar öyleydim." dedi hüznün bariz olduğu sesiyle. "Ben özür dilerim size hatırlattığım için." diye mırıldandım. Adama anılarını hatırlatarak karşımda param parça ettim resmen.
"Senin suçun yok. Ben çok yalnızım." dedi. Oda yalnızdı. Tıpkı benim gibi. Elimi koluna koydum. "Yalnız olsan bile sakın bunun için üzülme. Ya da acınacak durumda olduğunu düşünme." diyerek ona destek oldum.
Bir, iki saniye anlamsızca bakışlar attıktan sonra tekrar konuştu. "Yalnızlık benim kaderim." dedi kısık bir sesle. Asansör katta durdu ve kapılar açıldı. Bakışlarım asansörün yavaşça açılan kapılarına çevrildi. Asansör kapısının önünde bir adet Doğuş doktor vardı.
Elimi yalnız adamın kolundan çektim. Doğuş doktor ikimize de anlamsızca boş boş baktı. Asansördeki adamında gerildiğini hissettim.
Asansörden çıkmamla Doğuş doktor da birkaç adım geriledi. Peşimden diğer doktor da çıkmıştı. Doğuş doktor bakışlarını adamdan çekerek karşıma geldi. "Sizi arıyordum Manolya Hanım. Danışmandan bilgi alınca ve siz hala gelmeyince bir sorun mu var diye bakmaya geliyordum." dedi ifadesiz bir sesle.
Bakışları tekrar yanımda duran diğer doktora kaymıştı. Yüzünde sert bir ifade oluşmuştu. Yalnız olan adamın bakışları da terslik doluydu. Onların birbirlerinden nefret ettikleri bakışlarından net bir şekilde anlaşılıyordu.
Diğer adamın bakışları bana çevrildi. "Demek doktorunuz Doğuş Çekici." dedi kendi kendine der gibi. İfadesizce başımı salladım. Adam Doğuş doktora bir bakış attıktan sonra bedenini bana çevirdi. Varla yok arası bir tebessümle yüzüme doğru eğildi. "Eğer daha iyi bir doktorunuz olsun isterseniz..."
Bir anda aramıza bir duvar girmişti. Kaşlarım çatılmıştı. Anlamsızca Doğuş doktorun beyaz önlüklü sırtını izliyordum. Direk kadar boyuyla karşımda dikilmiş sırtını bana dönmüştü. "İstediği şeye zaten sahip. Benim hastam olduğunu hatırlatmak isterim, Ufuk."
Yana doğru birkaç adım atarak Doğuş doktorun arkasından çıktım. Adamın ifadesi sertleşmişti. Kahverengi gözleri direkt Doğuş Doktorun üzerindeydi. Alayla derin bir nefes aldı. "Kendini böyle mi kandırıyorsun?" Doğuş doktor kendinden emin bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Ben kendimi kandırmam. Gerçek neyse onu görürüm. Doktorluk bunu gerektirir, öyle değil mi?" diye sordu ciddiyetle.
Elimi Doğuş doktorun koluna koydum. Bakışları ışık hızıyla bana çevrilmişti. Gülümsemeye çalıştım. "Çok şey yapmasak mı? Adamın sorunları var ya." diye mırıldandım. Doğuş doktorun kaşları çatıldı. Çatık kaşları, anlamsız bakışlarıyla başını diğer doktora çevirdi. Diğer doktor bir anda kahkaha atmaya başladı. "Ne sorunu ya?" diye sordu Doğuş doktor anlamsızca.
Şaşkınlıkla kahkahalarla gülenn diğer doktora baktım. "Sorunlarınız vardı hani? Çok yalnızdınız falan?" dedim sorar gibi. Adamın gülüşü şiddetlendi. "Sen cidden inandın!" dedi gülmelerinin arasından.
Doğuş doktorun kaşları derince çatıldı. Başını bana çevirdi. "Sorunları falan yok onun." dedi net bir sesle. Elimin hala kolunda olduğunu fark etmemle elimi hemen kolundan çektim. Diğer adam hala gülüyordu. "Cidden yalanıma nasıl inandın bilmiyorum. Gerçi benim gibi mükemmel bir oyuncu olunca." dedi, hastanedeki bütün doktorların yaptığı gibi büyüklenerek.
Kaşlarım çatıldı. "Pislik misin? Neden böyle bir şaka yaptın ki?" diye sordum sinirle. "Tatlım sen öyle deyince bende şakasına öyle dedim. Baktım sen inandın. Bende öylesine devam ettirdim." dedi gülerek.
Gözlerimi devirdim. "Çok komik cidden." diye mırıldandım sinirle. Doğuş Doktor diğer adam doğru bir adım attı. "Ufuk, bir daha böyle şeyler yapma!" Adının Ufuk olduğunu öğrendiğim doktor umursamadan omuzunu indirip kaldırdı.
"Ufuk'a git ve uzaklaş benden!" dedim hem ciddi, hem de sinirli sesimle. Ufuk doktor güldü. "Tamamdır." diyerek arkasını dönüp uzaklaştı. Bu kadar çabuk uzaklaşmasını bende beklemiyordum.
Doğuş doktor bana döndü. "Gidelim mi artık Manolya Hanım?" diye sordu nazikçe. Başımı gidelim dercesine sallamamla beni bekledi ve benimle beraber odasına ilerlemeye başladı.
Çoktan doktor önlüğünü çıkarıp arkasındaki askılığa asmış, koltuğuna yerleşmişti. Masanın hemen önündeki deri koltuğa oturmamla koltuk hafifçe içine doğru çöktü. Doğuş doktor bilgisayarını çalıştırdı.
Beklerken onu incelemeye başladım. Hafif şekil verdiği kumsal-sarı saçları çıkık elmacık kemiklerinin de daha belirgin gösteriyordu. Siyah tişörtünün açıkta bıraktığı kollarındaki kasları bende buradayım diye bağırıyorlardı. Altında odaya girmeden önce gördüğüm siyah kumaş pantolonu vardı.
Yeşil gözleri onu inceleyen bana çekildiğinde hızla gözlerimi masasının önündeki karşılıklı iki koltuğun ortasındaki çok büyük olmayan masaya çevirdim. Bakışlarını kısa süre bende gezdirdikten sonra masaüstü telefona uzandı.
Telefondan bir şeyleri tuşladı ve telefonu kulağına yerleştirdi. "Esma, Manolya hanımın tahlil sonuçlarını getirecektin hani? Rica etsem biraz acele eder misin?" diye sordu sakince. Karşı taraftan ince bir kadın sesi geliyordu ama buradan ne dediğini anlamamıştım. Bir şey demeden karşı tarafın konuşması bitince telefonu kapattı.
"Nasılsınız?" diye sordu ifadesiz bir sesle. Nefes verdim. "İyiyim. Siz nasılsınız?" Bakışlarını bana çevrildi. "Peki sağlık olarak nasılsınız?" diye sordu mesafeli bir sesle. Sırtımı kaliteli siyah deri koltuğa yasladım. "İyiyim sanırım." Tek kaşını sorarcasına kaldırdı "Sanırım?" diye sordu. Net bir cevap istiyordu anlaşılan.
"Nereden bileyim? Doktor olan sizsiniz ben değil!" Doğuş doktor başını hafifçe eğerek ifadesizliğiyle konuştu. "Sorduğum soru size göre olandı. Elbet bunu bilmeye çalışacağım. Fakat önce size sormam gerek." Umursamazca ofladım. "Tamam iyiyim işte."
Tam bu sırada kapı açıldı. Esma elinde geçen dünküne benzeyen bir dosyayla gelmişti. Hızlı adımlarla Doğuş doktorun masasına bıraktı dosyayı. "Buyurun hocam." Doktor nezaketle gülümseyip yavaşça başını salladı. "Sağ ol Esma. Seni de uğraştırıyorum sürekli. İşine dön istersen." Esma ne olacak? Dercesine gülümseyip geri adımlar attı. Bakışları bana kayınca gülümseyerek göz kırptı ve hemen Doğuş doktorun dediğini yaparak odayı terk etti.
Doğuş doktor çok rahat olduğuna yemin bile edebileceğim koltuğundan kalktı. Dosyası eline alıp ayakta dosyayı incelemeye başladı. Bende merakla ayağa kalkıp hızlı adımlarla yanına ilerledim.
Doktorun dibine kadar girip dosyaya bakmaya çalıştım. Dosyayı yüzüne yakın tutarak incelediği için parmak uçlarıma yükselmeye çalışsam bile dosyaya bakamıyordum. Tek gördüğüm şey dosyanın arkasındaki kapağıydı.
Doğuş Doktorun kaşları çatıldı. İçimi kemiren merakımla birlikte bir yandan Doğuş doktorun tepkilerini inceliyor bir yandan dosyaya ulaşmaya çalışıyordum. "Bende merak ettim!" En son dosyayı Doğuş doktorun elinden çekerek onun hemen önüne geçtim. Kafamı resmen kâğıda gömerek kâğıdı incelemeye başladım. Çok anlamsızca yazılar ve sayılar vardı. Bunlar da neydi? Bence doktorlara bunları anlamak için bir dil öğretiyorlardır.
Sinirle derin bir nefes verip başımı kağıttan sertçe kaldırım. Saçlarımın hemen arkamdaki Doğuş doktorun suratına çarptığını hissetmemle kaskatı kesildim. Adama saçlarımla tokat atmıştım adeta.
Saçlarımın arasına sızan alçak alçak nefesini hissediyordum ve bu benim daha katı kesilmeme sebep oluyordu. İç çekmişti. "Manolya..." derin bir sesle saçlarımın arasına doğru mırıldandı.
Bedenimi hızla Doğuş doktora çevirdim. "Efendim?" diye diye sordum düz bir sesle. Afalladı. Elini ensesine götürüp ensesini kaşıdı. "Hiç..." diye mırıldandı. Bakışlarım iki saniye ensesindeki damarlı koluna kaydı.
Koluna daha fazla bakmayarak bakışlarımı hızla masaya çevirdim. Elimdeki dosyayı masasına bırakıp koltuğuma ilerledim. Kendimi deri siyah koltuğa bıraktım. Koltuk tekrar hafifçe çökmüştü. Doğuş doktor yeni hareket etmeye başlamıştı. Dosyayı alıp önüne bıraktı. Ardından kendisi de koltuğuna yerleşti. "Ben bunlardan bir şey anlamadım ya! Neyce bunlar? Siz bana bunların Türkçe mealini anlatsanız?" diye söylendim.
Doktor ifadesizce bana baktı. "Bir hastalığın olduğuna emin oldum ama bunun ne olduğunu çözülemez bu sonuçlarla." dedi ciddiyetine tekrar bürünerek. Kaşlarımı çattım. "Yani bir hastalığım var?" dedim kısık bir sesle. Doktor ifadesizce beni onaylayarak başını salladı.
"Çok riskli midir?" diye sordum sesime bulaşan saf korkuyla. Kısa süre beni izledikten sonra birleştirmiş olduğu ellerini bilmem dercesine hareket ettirdi. "Bunu anlamak için hastalığınızı bulmamız lazım önce. Kendini kolay belli etmeyen bir hastalık. Bizi biraz zorlayacak gibi." dedi net bir sesle.
Kaşlarımı kaldırdım. "Peki nasıl bulacağız hastalığımı?" diye sordum merakla. "İlerledikçe göreceksiniz. Siz henüz buna çok takılmayın. Ama izniniz önce bir muayene yapmamız gerekiyor."
Bir anda muayeneyi boş vererek heyecanla ona döndüm. "Arat doktoru nasıl bastım tahmin et!" Bana duvar ifadesiyle bomboş bakmıştı sadece. "Ama seninle hiç dedikodu yapılmıyor..." diye mırıldandım hayal kırıklığıyla.
"İlgilenmiyorum Manolya Hanım." dedi ifadesiz bir sesle. Kaşlarımı çatarak ona inanmıyor gibi baktım. "Hiç mi merak etmiyorsunuz? Bastım diyorum bakın! Bastım." dedim. Heyecanımla onu da heyecanlandırmaya çalışıyordum ama ne fayda?
Ciddiyetle bana bakmaya devam ediyordu. "Beni ilgilendirmiyor." dedi sadece. "Ya nasıl merak etmiyorsun, robot musun?" diye sordum hayretle.
"Beni ilgilendirmeyen konulara karışmam. Merakta etmem." Dedi ne bir sesle. Kaşlarım çatıldı. "Bir anlatsaydım bari! Vereceğiniz tepkinizi çok merak ettim." Dedim yalvarır gibi. Ciddiyetle bana bakmayı sürdürüyordu. "Muhtemelen bir tepki vermeyeceğim. Boşuna anlatmamalısınız bence Manolya Hanım." dedi mekanik bir sesle.
Hayretle ona baktım. "Nasıl ya? Meraksız insan mı olur?" diye mırıldandım duymayacağını düşünerek. Tam tersi oldu duydu ve masanın karşısından bana doğru yaklaştı. "Meraksız biri değilim Manolya Hanım. Sadece beni ilgilendiren şeyleri merak ederim. Tıpkı şu an sizin hastalığınızı merak ettiğim gibi." dedi mekanik sesiyle.
"Olsun ben başka şeyleri de merak ederim. Yani insan hiç mi merak etmez? Hiç mi etmediniz gerçekten?" diye sordum. Doğruya doğru herkes bir şeyleri onları ilgilendirmese bile merak ederdi. Sırtını koltuğuna yaslarken cevabımı verdi. "Hiç merak etmedim."
Şaşkınlıkla dudaklarımı büktüm. Bakışları çok kısa bir süre dudaklarıma kayıp geri yüzüme çıkmıştı. "Çok garip ya, peki önceden sevgilinizin eski sevgililerini falanda mı merak etmediniz? " diye sordum ısrarla.
"Manolya Hanım bunların sizi ilgilendirmediğini düşünüyorum." dedi sakin bir şekilde. Ardından ayağa kalktı. Onun kalkmasıyla bende oturduğum koltuktan kalktım. "Sizi paravanın arkasına alabilir miyim?"
Arkadaki aslıktan doktor önlüğü alıp üzerine geçirdi. Stetoskopunu da boynundan omuzlarına doğru sarkıtarak asmıştı. Eliyle bana odanın köşesindeki paravan ve yatağın olduğu bölgeyi gösterdi.
Yavaş adımlarla paravanın olduğu bölgeye ilerledim. Doğuş doktor benden daha hızlı adımlarla gelip ellerini köşedeki küçük lavaboda yıkamıştı. Yatağa oturup ayaklarımı sarkıtarak sallamaya başladım. Doğuş doktor ellerini kurulayıp önüme geldi.
Yatağın ucundaki çok büyük olmayan masadan ısı ölçücüyü aldı. Bana izin ister gibi bir bakış atınca bende ona izin verir gibi bir bakış atarak başımı hafifçe salladım. Isı ölçücüyü dikkatle kulağıma soktu.
Isı ölçeri kulağımdan çekip ısının derecesine baktı. Isı ölçer yatağın ucundaki masaya bırakıp masanın üstündeki dosyadaki kağıda bir şey not aldı. "Ateşim normal mi?" diye sordum. Sadece evet der gibi başını sallamıştı.
Masadaki tansiyon ölçer olduğunu düşündüğüm aleti aldı. "herhangi bir kolunu uzatır mısın?" diye sordu. Bir şey demeden kolumu uzattım. Ölçer kolumdan geçirdi dirseğini iki, üç santim üstüne yerleştirdi. "Sorununuz ne zaman başladı?"
Stetoskopu kulaklarına taktı. "Bilmiyorum. Bir süredir var. Tam olarak bir şey diyemem." Eline aldığı sıkma parçasına uyguladığı baskılarla kolumdaki sıkma hissi artıyordu. Bakışları bende değil pür dikkat işindeydi.
Bende onun yüzünü inceliyordum. Gözleri açıktı ama göz kapakları görünüyordu sadece. Saçlarıyla aynı renk olan uzun kirpikleri dikkatimi çekmişti.
Kolumdaki baskı bir anda gitti. Kolumdaki ölçeri çıkarıp diğer koluma taktı. Aynısını oraya da yapacaktı. "Ağrılar nerede ve ne zaman ortaya çıkıyor? Bir de tam olarak nasıl? Batıcı, yanıcı, kesici." Yavaşça dudağımı büktüm. "Hepsi desem. Yani tam bir zamanı yok. Tam bir yeri de yok." Doktor yavaşça başını salladı. Baskıyı hissetmeye başlamıştım. Kolumdaki ölçerin baskısı git gide artıyordu.
Baskıyı hissetmeye başlamıştım. Kolumdaki ölçerin baskısı git gide artıyordu.
Doğuş doktor, Doğuş Çekici, Yaşam hastanesinin doktoru Doğuş Çekici, Doktorum Doğuş Çekici, Solmaz apartmanın daire sahibi Doğuş Çekici, alt komşum Doğuş.
Kolumdaki baskı geçmişti. Ölçeri kolumdan çıkarıp masaya bıraktı. Kolumdaki baskı saniyeler sonra geçmişti. Ölçeri kolumdan çıkarıp masaya bıraktı. "Önceden kullandığınız bir ilaç veya takviye var mı?" diye sordu. Bana bakmıyor direk işini yapıyordu. Başımı yavaşça iki yana salladım. "Hayır." Notlarını alırken, "Pekâlâ." Diye mırıldandı.
Masadaki dosyadaki kâğıda yine bir şeyler yazmıştı. Oradan ayrılmadan tekrar konuştu. "Alerjileriniz var mı?" Saçımı yavaşça düzelttim. "Bildiğime göre sadece patates alerjim var." Tekrar başını salladı.
Dikleşirken bir yandan konuştu. "Uzanır mısınız?" diye sordu her zamanki gibi dikkatimi çeken kibar tavırlarıyla. Bir şey demeden ayaklarımı yatağa kaldırıp bedenini çevirdim. Kendimi yatağın ucuna doğru çektim. En sonunda sırtımı yatakla buluşturmuştum. Yanıma yaklaşırken, "Ailede herhangi bir genetik hastalık bulunmakta mı?" diye sordu. Başım tekrar iki yana sallamam ona cevap olmuştu.
Sağımda durdu. "Karnınızı açar mısınız?" diye sordu. Uzun kazağımı yukarı kaldırıp dediğini yaptım. Bu sırada tekrar sordu. "Sigara içiyor musunuz? Alkol veya diğer maddeler?" Sessizce, "Hayır. Hiçbirini kullanmıyorum." Diye mırıldandım.
Karın bölgemi kısaca inceledikten sonra iki eliyle muayene yapmaya başladı. Elleri karnımda dolaşıyor acıtmadan baskılar uyguluyordu. "Son zamanlarda ağrı, değişik bir durum falan oldu mu?" diye sordu işini yaparken.
"Size dediğim baş ağrıları var işte, bazen göz kararması falan." dedim kısık bir sesle. "Falan derken? Açar mısınız lütfen?" Sordu. Sesinde bir anda yüklenen tondan kaşlarını çattığını hissetmiştim. Sinirden dolayı değil, merak yada düşünceden.
"Başım zonkluyor, bazen sesler beynimde yankılanıyor, bazen de hiç duymuyorum gibi şeyler." diye açıkladım. Ellerini karnımın bir noktasında durdurup yüzüme baktı. "Bugün mutfakta bunları mı yaşamıştınız?"
Bir dakika! Ben ona bunu söylememiştim?
Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani? Sen nereden biliyorsun?" diye sordum 'Siz' mesafesini kaldırarak. Elleriyle karnımdaki baskılarını devam ettirdi. "Üst komşunuz olan teyzem de oradaymış, o söyledi." diye açıkladı.
Karnımın üzerinde bir soğukluk hissetmiştim. Kulağındaki stetoskoptan karnımın üstündeki soğukluğun stetoskop olduğunu anlamıştım. Stetoskopu karnımın bazı noktalarının üstüne koyup dinliyordu. "Adet döngünüz düzenli mi?" Başım tavana karşıyken yavaşça başımı salladım. "Düzenli."
🌺
Elimdeki idrar testini laboratuvara bıraktım. Bakışlarım laboratuvarın içindeki geçen gün gördüğüm Ağan'a kaydı. "Hey!" diye seslenmemle başını kaldırıp bana baktı. "Nasılsınız ağam?" diye sormamla gözlerini devirerek yanıma yaklaştı. "Buyurun?" diye sordu ifadesizce.
"Dedikodu sever misin?" diye sordum gülümseyerek. Ciddiyetin kapladığı ifadesiyle cevap verdi. "Nefret ederim." dedi beton gibi sesiyle. Alayla güldüm. "Yoksa sizde mi sizi ilgilendirmeyen şeyleri merak etmiyorsunuz?" Kaşlarını anlamsızca çattı. "Ne?" Omuz silktim. "Şaka yaptım ağam ya."
"Buyurun?" diye tekrarladı. Derin bir nefes aldım. "Ay yok buyuracak bir şey. Öyle geçiyordum seni görünce selam vereyim dedim." dedim. Başını sallamıştı sadece.
Omzuma bir kolun atılmasıyla irkilerek başımı kolun sahibine çevirdim. Bana sırıtarak bakan bir adet Arat görmeyi beklemiyordum. "N'aber Manolya?" diye sordu neşeyle. Onu görmemle o basma anı gözümün önüne gelmişti.
Kaşlarım çatıldı. "Sus be! O görüntü hala gözümün önünden gitmedi!" dedim sitemle. Sıkıntıyla derin bir nefes verdi. "Yanlış anladın zaten sen! Muayene ediyordum sadece." dedi açıklamak ister gibi.
Parmağımı ona doğru uzattım. "Sus! Ben biliyorum o muayenenin nasıl bir şey olduğunu! Doğuş doktor hiçte bana öyle muayene yapmadı!" dedim sinirle. Arat doktorun yüzünde çarpık bir sırıtış oluştu. Yüzüme doğru yavaşça yaklaştı. "Yapmasını mı isterdin Manolik?" diye sordu muzip bir sesle.
Gözlerimi devirdim. "Saçmalama Arat! O anlamda söylemedim." dedim sitemle. Dudağını bükerek tabi tabi dercesine başını salladı.
Ağan'ın öksürmesiyle başımızı ona çevirdik. "N'aber Ağan?" diye sordu Arat. Ağan tahammülsüzce derin bir nefes aldı. "Sen niye geldin? Bir şey mi var?" diye sordu meraksız bir sesle. Arat kaşlarını kaldırdı. "Dövseydin birde kardeşim? Öylesine geldim ben ya."
Ağan la havle dercesine başını çevirip arkasını dönerek uzaklaştı. Arkasından bakarken konuştum. "Ağam bizimlen eğlenir."
Arat'ın güldüğünü duymuştum. "Çok ciddi bir herif." dedi oda arkasından bakarken. Başımı onaylarcasına salladım. "Fazla ciddi." diye eklemiştim bende.
Arat omzumdaki elini belime yerleştirip yönümüzü dışarı doğru çevirerek oraya ilerletmeye başladı. Koridorda ilerlemeye başladık. Bakışlarım koridorda duran tekerlekli sandalyeye kaydı. Hep hastanede onla gezmek istemişimdir.
"Bir şey diyeceğim Arat..." diye fısıldadım. Arat bakışlarını bana çevirdi Ne? dercesine bir bakış attı. Bakışlarımla sandalyeyi işaret ettim. "Ben şimdi muayene oldum ya, bence beni tekerlekli sandalyeyle götürmelisiniz." dedim çok bilmiş gibi. Arat doktor güldü. "Ne alaka?" diye sordu.
"Karnımı, oramı buramı falan elledi o doktor. Karnım ağrıyor n'aptıysa artık." dedim sahte bir sinirle. Arat bana yine çarpık gülümsemesiyle bakınca elimdeki eline bir tane patlattım. "Ne kadar fesatsın?" diye sordum hayretle.
Gülmelerinin arasından konuştu. "Sakin ol Manolik. Doktora şiddet uygulanmaz." Omuz silktim. Hızla yandaki tekerlekli sandalyeye yerleştim. Arat doktor anlamsızca bana baktı. Masum bir şekilde gülümsedim. "Hadi ama! Düşün ben bunla gidemiyormuşum, senin de şu kızla malum muayenen hastaneye falan yayılıyormuş..." Sesime sinsi bir tını yerleştirmiştim.
Gözlerini kısarak güldü. "Tamam. Peki öyle olsun." dedi ve arkama geçip beni ilerletmeye başladı. "Çok yavaş bu!" dedim sitemle. "E ne yapalım? Hastaları öyle jet gibi götürmüyoruz biz!"
"Doğru siz direkt yavaş yavaş, muayeneyle götürüyorsunuz." dedim gülerek. Onunda güldüğünü duymuştum. "Genelleme yaptın yalnız?" dedi gülmesinin arasından. Kaşlarımı çatarak açıkladım. "Cümlene uyumlu olsun diye öyle yaptım! Yine anlam çıkarma." Gülüşünü duydum. "Okey bebek." dedi neşeyle.
Sandalyenin tutunma kısımlarına vurdum. "Ya hızlansana Arat! Bu ne ya? Valla Menekşe teyze daha hızlı sürer!" dedim sitemle. Bir anda öyle bir hızlandırdı ki ağzımdan küçük bir çığlık kopmuştu. Gözlerimi kocaman açarak geriye yaslanmıştım. Hızlı sürdüğü için sanki rüzgar varmış gibi yüzüme hava çarpıyordu.
Afallamamı atlatınca gülmeye başlamıştım. Arat daha hızlandı. "Ya vur dedik, öldür demedik!" dedim hem heyecanlı hem de tedirgin sesimle.
Başım dönmeye başlamıştı, hastanenin sesleri yavaşlamış bir şekilde kulağıma çalınıyordu, Beynim duracak gibiydi sanki. Gözlerim kararıyordu. Gözlerimi açık tutmak için savaş verirken bir yandan kalbimin hızlı atışını kulaklarımda duyuyordum.
Tam bana neler olduğunu düşünecekken bir anda bir bedene çarpmamızla durmuş olduk. Başım hala dönüyordu, göz kararması geçmişti. Elimi kalbime koydum. O tok sesi duymuştum. "Arat hastane burası ne yapıyorsun?" diye sordu sakin ama sitemli çıkan sesiyle.
Çarptığımız kişi oydu. Daha çok çarpmamıza değil, hastanenin içinde bu şekilde dolaşmamıza sinirlenmiş gibiydi. Başımı Doğuş doktora çevirdim. "Ne çemkiriyorsun Doğuş çay?" diye sordum.
Bakışları bana indi. "Haliniz ne öyle?" diye sordu. Sesi sakindi. Yüksek değildi. Derin bir nefes aldım. "Biraz eğleniyorduk sadece." diye mırıldandım. Ellerini sandalyenin iki tarafına koyarak bana doğru eğildi. "Pek eğleniyor gibi durmuyordunuz. Belki bir on saniye daha öyle devam etse bayılacaktınız. Neden bahsediyorsunuz?" diye sordu ciddiyetle.
Kaşlarımı çattım. "Bayılırsam bayılırım sana ne?" diye sordum sinirle. Ciddi ifadesinde bir değişiklik olmadı. "Bana mı ne? Ben sizin doktorunuzum. Hatırlatırım Manolya Hanım." dedi sakince.
Arat aramıza girdi. "Hey hey! Tamam sakin olun." dedi ellerini kaldırarak. Bir şey demeden sırtımı hastane sandalyesine yasladım. "Ben hep sakinim..." diye mırıldandım. Doğuş doktor ellerini cebine koydu. Gözüm üstünde gezindi. Beyaz doktor önlüğünü çıkarmıştı.
Doğuş doktor başını bana indirdi. "Eve gideceğim. Sizi de eve atayım mı?" diye sordu duvar ifadesiyle. Arat doktorun gülüşünü duydum. "Çok açık sözlü." diye mırıldanmıştı. İkimizde onun dediğini takmamıştık.
Sandalyenin iki tarafından destek alarak ayağa kalktım. Saçımı havalı olduğunu düşündüğüm bir şekilde tekrar geriye attım. "İyi. Geleyim de seni şereflendireyim. Sonuçta benim gibi mükemmel bir insan arabana binecek ve onu evine bırakacaksın." dedim büyüklenerek. Doğuş doktor bana mimik oynaman duvar suratıyla bakmıştı. Artık bu suratını hakaret ediyor gibi algılamaya başlamıştım.
Başım danışman bankosunun arkasında dosyalara uğraşan Fatih, Sultan ve Mehmet'e. Yüzümde bir sırıtış oluşmuştu. Elimle onları gösterdim. "Bakın Fatih Sultan Mehmet. Bunlar dünyayı fethedecek." dedim. "İstanbul." diye düzeltti Doğuş doktor.
Arat'ın arkadan konuştuğunu duydum. "Ne İstanbul'u, ne dünyası? Bunlar hastaneyi bile fethedemez." dedi gülerek.
Doğuş doktor kapıya doğru yöneldiğinde hızla ona döndüm. "Hani beni de eve atacaktın?" diye sordum. Yan tarafımdaki Arat'ın, "Buda dünden razı." diye mırıldandığını duydum. Ve Arat tekrar ikimiz tarafından da takılmamıştı.
Doğuş doktor omzu üzerinden bana baktı. "Geliyor musunuz Manolya Hanım?" diye sordu kibarca. Derin bir nefes aldım. "Ama benim idrar sonuçlarını beklemem lazımdı..." diye mırıldandım. Doğuş doktor tepkisizce bana baktı. "Yarın alırsınız."
Tek kaşımı bilmiş bir ifadeyle kaldırdım. "Bence sen bana gerçekten aşıksın ve beni her gün görmek için bahaneler arıyorsun değil mi Doğuş çay?" diye sordum muzip bir ifadeyle.
Doğuş doktor boş bakışlarını attıktan sonra eliyle kapıdan geçmem için işaret yaptı. "Gidelim mi?" Hızlı adımlarla kapıdan çıktım. Benim ardımdan hemen o da çıkmıştı. Fakat uzun bacaklarıyla beni geçmişti bile. Anlamsızca peşinden bakarken, "Ya böyle Doğuş çay mı olur ya?" diye söylendim kısık bir sesle.
Koşamadığımı hissetmemle koşar gibi adımlar atmaya başladım. Büyük büyük nefesler veriyordum. Elli metre bile koşmadan öyle bir nefes nefese kalmıştım ki.
Doğuş doktorun arabasının yanına gittiğimde artık yavaşlamıştım ve derin nefeslerim artıyordu. O çatık kaşlarıyla bana bakarken benim için açmış olduğu ön yolcu koltuğunun kapısını tutmaya devam ediyordu.
Ona bakmadan hemen arabaya bindim. Elimi kalbime koymuş derin derin nefesler alırken Doğuş doktorunda dikkatini çekmiştim. Hızlıca yönünü bana çevirdi. "İyi misiniz?" diye sordu ilgiyle. Cevabımı bile beklemeden bana doğru yaklaşıp torpidosundan açılmamış bir su çıkardı. Yakınımdayken onun muazzam kokusu kaçak kaçak burnuma gelmeyi başarıyordu.
Doğuş doktor hem tedirgin bir şekilde hem de sakince şişenin kapağını açıp bana uzattı. Şişeyi onun eliyle beraber kavrayarak ağzıma götürdüm. Sıcak elleri ellerimin hemen altındaydı ve benim soğuk ellerimi de ısıtıyordu.
Bir yandan derin nefesler alıp, bir yandan tatsız suyu içtim. Suyu dudaklarımdan uzaklaştırdığımda elimi gevşetip elini, elimin altından çıkarmasına izin vermiştim. Doğuş doktor elini çekip bana dikkatle baktı.
Kazağımın elime kadar çektiğim ucuyla dudaklarımda kalan suyu silip şişeninin kapağını kapattım. Şişeyi Doğuş doktora uzattım. Bakışlarını benden çekmeden su içtiğim şişeyi elimden alıp geri torpidosuna attı.
"Daha iyi misiniz?" diye sordu tok bir sesle. Ön camdan dışarıya bakarken başımı salladım. Doğuş Doktor hemen kapımı kapatıp önden dolaşarak sürücü koltuğuna yerleşti. Arabayı çalıştırıp beni kontrol eden bakışlarla süzdü. Arabanın çalıştığına dair o çığlığı duyulunca arabayı ilerletmeye başladı.
"Bu nefes nefese kalma durumu sık sık yaşanıyor mu?" diye sordu bana bakmadan. "Son zamanlarda birkaç kere yaşadığım bir şey." diye açıkladım. Başını salladı.
Arabasında zerre sigara kokusu yoktu. Eminim kimseye de arabasında sigara içtirtmezdi. "Sigara kullanıyor musunuz?" diye sordum. Aslında cevabını tahmin edebiliyordum. Onun gibi pimpirikli bir doktor tabi ki asla sigara kullanmazdı.
Başını iki yana salladı. "Kullanmıyorum." demişti sadece. "Peki hayatında biri var mı?" diye sordum dan diye. Ne bakışları ne ifadesi değişti. "Bu sizi ilgilendirmez?" dedi sadece.
Omuz silktim. "Sohbet olsun diye dedim yakışıklı." dedim ve yanağından makas aldım. Bunu beklemediği için şaşkınlıkla yanağımdaki eline ve bana kısa bir bakış atıp, saniyeler sonra hemen yola bakmaya devam etti.
"Herkesle böyle laubali misinizdir?" diye sordu ifadesizce. Muzipçe güldüm. "Değişir." dedim sadece. "Benimle çok laubali olmayın lütfen. Yanlış anlamayın. Sadece bunu istemiyorum." Dedi yanlış anlaşılmamaya dikkat ederek.
Omzum üstünden ona baktım. Yan profili de o kadar mükemmeldi ki, sadece hemcinslerini değil, kadınları bile kıskandırırdı. "Bakacağız artık doktor..." dedim kısık bir sesle. Göz ucuyla bana baktı. "Sadece Doğuş çay dersem laubali olmuş olur mu?" Yavaşça başını salladı. "Fazlasıyla."
Pek takmadan ön camdan yolu izlemeye devam etti. Ne çok hızlı ne de çok yavaştı sürüşü. Çok dikkatli ve temkinli kullanıyordu arabayı. "Müzik açalım mı?" diye sordum ona dönerek. "Açabilirsiniz." dedi kibar bir sesle. Gülümseyerek elimi radyoya attım. Radyodan çevire çevire şarkı aradım.
Tam kendime uygun şarkıyı bulamanın neşesiyle koltukta zıplayarak omuzlarımı şarkının ritmiyle sallamaya başladım. Doğuş doktor bir süre şarkının ne olduğunu anlamayıp kaşlarını çattı.
Dur dinle şu derdimi
Kim bilebilir ki aramızda var bir mesele
Ben kulağı tıkalı ona takıntılı
Onda kaldım her şeyimle
Yüzünde çarpık bir gülümsemeyle bakışlarını yola çevirdi. Bense zıplaya zıplaya oynuyordum. Bir yandan kollarımı sallayarak oynayıp bir yandan bağırarak şarkıyı söyledim. Hiç çekinmeden içimden geldiği gibi yanında eğleniyordum.
Ah bu kanepenin bir dili olsa
Anlatsa dünya sarsılsa
Yok çok sevişmenin hiç zararı yok
Aşktan ölen varsa söyle
Varsa söyle
Bakışlarımı Doğuş doktora çevirip ona imalı bir şekilde bakarak söylemeye başladım. Göz ucuyla bana baktı. İfadesizliğini korurken çok kısa beni inceledi. Ardından saniyeler içinde önüne döndü.
Doktor derdime bul bi' çare
Ona doyamıyorum yaz bi' reçete
Sabah akşam yemekten önce
Sonra her anımda yanımda istiyorum
Ritme göre oynattığım omuzlarımı Doğuş doktorun omuzlarına sürttüm. Omuzlarımız sürtüldüğünde kıvılcım çıkacağını düşünmüştüm ama bu olmamıştı. Bakışları bana kaydığında, aramızdaki doktor-hasta ilişkisinden dolayı araya mesafe koymak ister gibi öteye geçti.
Gel sevenleri düşün
Düşün hepimizi
Bi' tavsiyen yok mu birader
Sen anla şu halimi
İyileştir bizi
Ne demişler aşk ilaçtı
Onun hareketini umursamadan tekrar içimden geldiği gibi oynamaya başlamıştım. Doğuş doktorun bakışlarına tekrar ciddiyeti düşmüştü. Onu takmadan bağırarak şarkıyı söyledim.
Ah bu kanepenin bir dili olsa
Anlatsa dünya sarsılsa
Yok çok sevişmenin hiç zararı yok
Aşktan ölen varsa söyle
Varsa söyle
Doğuş doktorun yanağından tekrar makas almıştım. Bu sefer şaşırmamış, bana her zamanki duvar bakışlarını yollamıştı.
Doktor derdime bul bi' çare
Ona doyamıyorum yaz bi' reçete
Sabah akşam yemekten önce
Sonra her anımda yanımda istiyorum
Artık kafamı da sallamaya başladım. Vücudumda ki henüz bilemediğimiz hastalıktan dolayı olan sorunlarımı bir köşeye atıp kendimden geçmiş gibi eğlenerek şarkı söylüyordum.
Bir cevap ver bi' sır ver bi' bildiğin varsa söyle
Ah bu kanepenin bir dili olsa
Anlatsa dünya sarsılsa
Yok çok sevişmenin hiç zararı yok
Aşktan ölen varsa söyle
Varsa söyle
"Yeterli mi?" diye sordu Doğuş doktor sakince. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ya bitecek şimdi zaten!" dedim sitem eder gibi. Sıkıntılı bir nefes verdi. "Peki..."
Doktor derdime bul bi' çare
Ona doyamıyorum yaz bi' reçete
Sabah akşam yemekten önce
Sonra her anımda yanımda istiyorum
Şarkı bitmişti. "Performansım nasıl?" diye sordum neşeyle. "Manolya Hanım size laubali olmayın diyorum, aradan beş dakika geçmeden siz ne yapıyorsunuz?" diye sordu düz bir sesle. Gözlerimi devirdim. "Abartma sende! Hem bana hastane dışında 'hanım', 'siz' falan deme. Ne gereği var?"
Bakışlarını bana çevirmedi. "Şöyle bir gerçek var ki siz benim hastam, ben sizin doktorunuzum. Sadece hastanede değil her yerde hastamsınız Manolya Hanım. Nasıl sağlığınız, her anınızda önemliyse, her anınızda varsa bende sizin sağlığınızdan 7/24 sorumluyum. Bu demek oluyor ki her anınızda doktorunuzum." dedi 'Hanım' kısmını bastırarak.
Umursamazca derin bir nefes alıp önüme döndüm. "İyi!" dedim sinirli bir sesle. Trip atar gibi duruyordum. "Doktoruna trip atan hasta ilk kez görüyorum." diye mırıldanmıştı ifadesizce. Aynı pozisyonda önüme dönüp ön camdan yolu izlemeye devam ettim.
Çok geçmeden apartmanın önüne gelmiştik. Arabayı bir köşeye park etti. Hızlıca ön yolcu koltuğunun kapısını açıp aşağıya indim.
Apartmana doğru ilerlediğimde sürücü kapısının kapanma sesini de duymuştum. Hızlı adımlarla Doğuş doktoru beklemeden apartmandan içeriye girdim. Onunda peşimden geldiğini biliyordum.
Hızlı adımlarla merdivenlere ilerleyeceğim sırada Doğuş doktorun asansörün düğmesine bastığını gördüm. İnsan bir haber verir, "Gel asansörle gidelim, altı kat çıkma." falan der. Sözde doktorum olacak.
Sinirle sert adımlar atarak asansör beklerken yanında durdum. Sert bakışlarımı ona yönlendiriyordum ama o beni hiç fark etmeden önüne bakıyordu.
Gelen asansöre binmem için öncelik sağladıktan sonra o da bindi. Asansörde ki Menekşe teyze gülümseyerek bize bakıyordu. Menekşe teyzenin bir yanında ben durdum. Doğuş doktor da Menekşe teyzenin diğer yanında durmuştu. Menekşe teyze aramızda durmuş sırıtarak bir bana, bir Doğuş doktora bakıyordu.
Menekşe teyze bir anda arkaya birkaç adım atarak çekildi ve benim yanımdaki girilmesi imkansız boşluğa girmeye çalışarak beni Doğuş doktorun üstüne doğru sertçe itti. Neye şaşıracağımız bilemeden kendimi Doğuş doktorun kollarının arasında buldum.
Şaşkınlıkla suratına bakıyordum, o da aynı şaşkınlıkla benim suratıma bakıyordu. Şimdi anladım refleksleri gerçekten iyiydi. O arada hemen telefonu bırakarak beni tutmuştu. Sarılır bir pozisyondaydık. Kolları sırtıma doğru sarılıydı benimde başım düşmenin etkisiyle onun göğsüne çok yakın bir yerdeydi.
Başını kaldırıp teyzesine baktı. "Teyze ne yapıyorsun ya?" diye sordu şaşkınlıkla. Kollarıyla bedenimi kaldırdığında bende Menekşe teyzeye şaşkın bir bakış attım. Menekşe teyze değişik bir şekilde gülerek bize bakıyordu.
"Menekşe Hanım n'aptınız ya?" diye mırıldandım en az onun kadar şaşkın bir sesle. Menekşe teyze konuştu. "Kusura bakma kızım. Aradan geçeyim derken öyle oldu." dedi. Sesinde sıfır mahcubiyet vardı.
"Sorun değil." diye mırıldandım. Menekşe teyze Doğuş doktora baktı. "Bugün Manolya kızımızı yemeğe davet ettik eniştenle." deyince şaşkınlıktan gözlerim açıldı. Benim niye bundan haberim yoktu?
"Ne?" diye sordu anlamsızca. Bakışları bana çevrilmişti. Doğru olup olmadığını anlamak ister gibi bana bakıyordu. "Erken söylediniz bana. Keşke yemekte söyleseydiniz." dedim alay eder gibi hafifçe sırıtarak.
Menekşe teyze gülümsedi. "Bu akşam gelmezsen çok darılırız kızım. Ayrıca Doğuş sende gel yavrum. Bak çok kırılırım on ay boyunca trip atarım!" dedi tehditkar bir sesle.
Menekşe teyze gülümsedi. "Bu akşam gelmezsen çok darılırız kızım. Ayrıca Doğuş sende gel yavrum. Bak çok kırılırım on ay boyunca trip atarım!" dedi tehditkâr bir sesle. Doğuş doktor bir nefes verdi. "Bakmam gerek. Net bir şey söyleyemem fakat gelmeye çalışırım." dedi ve bakışlarını önüne çevirdi.
"Lütfen gel kızım." dedi Menekşe teyze. Bu kadına da kıyamazdım şimdi. "Peki." diye mırıldandım istemsizce. Kadının yüzünde zafer gülümsemesi oluşmuştu.
Kadın hemen elini sallayıp açık asansör kapısından çıktı. Onun çıkışının ardından Doğuş doktor yanında durduğum asansör düğmelerine uzandı. Kolu tam karnımın önünden uzanıyordu. Önce altıncı kata ardından beşinci kata basmıştı. Mantıken önce beşe sonra altıya çıkmamız gerekirdi.
"Önce kendi katına bassaydın." dedim kısık bir sesle. Bana bakmadan asansör kapısına bakarak cevap verdi. "Öncelik kadınlarındır." Dedi nazik bir şekilde
"Çok kibarsınız." Dedi göz ucuyla hafif bir sırıtışla onu süzerken. Sadece ifadesiz gözleriyle benim gibi göz ucuyla bana bakmıştı.
🌺
Rimelimin üstünden ikinci katı geçiyordum. Üzerime dik yakalı, omuzları belirgin, uzun kollu, kolunda fırfırı olan, kadife kısa siyah bir elbise giymiştim. Taradığım saçlarımı geriye atmıştım. Son olarak yine manolyalı parfümünden üzerime bol bol sıkıp hazırlanma işimi bitirmiştim.
Odamdan çıkıp mutfaktaki masamın üstündeki yanmamış keki aldım. Hazır olduğu için yanmamış olan kekim. Fırınım bozuk olunca mecbur böyle almıştım keki. Umarım anlaşılmaz.
Kapaklı cam kek standına koyduğum keki alıp evimden çıktım. Hızlıca asansörün düğmesine bastım. Asansörün açılan kapılarından içeriye girdim. Asansör boştu.
Üst katın düğmesine bastım. Yaklaşık on saniye içerisinde kata ulaşmıştı. Açılan asansör kapılarından çıkıp daireye ilerledim.
Beyaz kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp zile bastım. Kapı beş altı saniye sonra açılmıştı. Kapıyı açan kişi Menekşe teyzeydi. Gülümseyerek ona baktığımda oda gülümsemişti.
"Gel kızım." dedi ve geçmem için kapının önünden çekildi. Ayağımdaki terliklerimi çıkarıp içeriye girdim. "Hoş geldin." dedi. Gülümseyerek cevap verdim. "Hoş buldum." demiştim.
Kadın bakışlarıyla mutfağı işaret etti. "Kısa bir işim var onu halledeyim yemeğe otururuz kızım." dedi. "Yardım edeyim ben size." diye mırıldanarak mutfağa ilerleyen Menekşe teyzenin peşinden ilerledim.
"Et kızım et..." Yarım kalmış salataya ilerledim. Ellerimi güzelce yıkayıp hemen salataya giriştim. "Bu yemeğe çağırma nereden çıktı ki?" diye sordum meraksız bir sesle. Kadın yemeği tabaklara koyarken cevapladı. "Tanımak için yavrum." Kaşlarım anında kalktı. "Ne tanıması?" diye sordum tedirgince. Kadın cevap vermeyip gülmüştü. Yine n'oluyordu?
Salatanın son kalan soğanını alıp doğramaya başladım. "Acı o yavrum, istersen ben doğrayayım?" diye sorunca soğandan yanmaya başlayan gözlerimi Menekşe teyzeye çevirmeden başımı iki yana salladım. "Gerek yok, ben doğrarım."
Gözlerim sanki mangal dumanıyla bakışıyormuşum gibi yanmaya başlamıştı. Gözlerimi sıkıca yumarak geri açtım. Hemen bitmesi için soğanları daha hızlı doğramaya başlamıştım.
Gözlerim tahminimce çok kızarmışlardı. Gözümün önüne düşen saçımı dirseğimle geriye atarak doğramaya devam ettim. "Soğanlar aynı Doğuş doktor gibiler." diye mırıldandım.
Menekşe teyze yemekleri doldururken beni net olarak duymamıştı. "Bir şey mi dedin kızım?" diye sordu. Ona bakmadan hafifçe başımı çevirip konuştum. "Soğanlar diyorum. Ne kadar da çok yeğeninize benziyorlar." Kadın kaşlarını çattı. "Anlamadım?" dedi ve fazla uzatmadan geri yemeğe döndü.
Dolan gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım. Kestiğim soğanları salata tabağına boşalttım. Elinin tersiyle gözlerimi sildim. Kapının katlanılmayacak kadar sinir bozucu zili bir kere çalındı. Menekşe teyze bu değişik zilini derhal değiştirmeliydi.
Menekşe teyze kafasıyla kapıyı işaret etti. "Sen kapıya bak, ben sofrayı hallederim." dediğinde itiraz etmeden elimi yıkamaya başladım. Tam bu sırada sinir bozucu zil tekrar çaldı. Ellerimi üzerimle kurularken bir yandan kapıya ilerliyordum.
Kapı tekrar çalındığında elimi kapının koluna koyup sertçe çekerek kapıyı açtım. Gelen kişi Doğuş doktordan başkası değildi. Elleri cebinde bir şekilde bekliyordu.
Bakışları kapıyı açan bana çekildi. Gözlerime bakmasıyla kaşları çatıldı. Gözlerim hala yanıyordu ve lavaboya gidip yüzümü yıkamalıydım. "Siz iyi mi-" Sözünün devamını getirememişti çünkü ben hem geçmesi için hem de yüzümü yıkamak için kapının önünden çekilip lavaboya ilerlemiştim.
Hemen altında oturduğum için tahminen onlarında lavabosunun aynı yerde olduğunu düşünüp ilerledim. Apartmandaki bütün daireler aynıydı. Kapıyı arkamdan hızlıca kapatıp lavabonun suyunu açtım.
Yüzümü yıkamaya başladığımda hem üşümüş hem de rahatlamıştım. Yüzümü bol suyla yıkarken kapının açılma sesini duymuştum. Biri lavaboya girmişti. Suyu kapatıp dikleşmemle bakışlarım aynadan direkt bana endişeli gözlerle bakan Doğuş doktoru buldu. "N'oldu?" diye sordu tedirgin bir sesle. Şimdi bu kadar korkmuşken gidip ona 'Soğandan gözüm yandı' desem ne derdi acaba?
Afallayarak ona baktım. Tedirgin bakışları kızarmış gözlerimin içinde dolaşıyordu. "N'oluyor? Neden ağladınız? Bir şey mi oldu?" diye sordu masum bir endişeyle.
Havlu alıp ıslak olan yüzümü kuruladım. Bunu yaparken bile dikkatle beni izlediğini biliyordum. Havluyu yüzümden çekmemle bana doğru bir adım attı. Yüzümü bana dokunmaktan korkarak iki eli arasına alınca şaşırmıştım ama bir tepki vermemeye çalışmıştım. "Sorun ne?" diye sordu güven veren sesiyle.
"Sorun yok." diye fısıldadım. "Emin misin? Kıpkırmızı gözlerin öyle demiyor?" dedi kısık sesle. Sanırım biri benimle ilk kez böyle ilgileniyordu. Yada o kadar yalnızdım ki doktorumun bana gösterdiği ilgiyi bile bana özel karşılıyordum.
Gözümden bir yaş düştü. Bu yaşın suçlusu soğan değildi. Gözümden düşen yaşı sildi. "Hala ağlıyorsun?" diye fısıldadı. Sözü hafif sistemli gibi çıkmıştı. Başımı iki yana salladım. "Gözüme soğan kaçtı bak valla." dedim ikna etmek ister gibi. "Bak valla yalan söylüyorsan inanmam." dedi güldürmek ister gibi. Onun gibi birinden böyle bir hareket beklemezdim. Resmen beni güldürmeye çalışmıştı. Bunu nasıl yapacağını bile bilmiyordu.
Gülümsedim. "Teşekkürler." diye fısıldadım. Kaşlarını çattı. "Niye?" diye sordu ellerini amaçsızca hiç çekmemesini istediğim yanaklarımdan çekerken. Kaşlarımı kaldırdım. "Ağlamamı dindirmeye falan çalıştınız?" diye açıkladım.
"Bunun için teşekkür etmene gerek yok." dedi net bir sesle. Omuz silktim. "Olsun ben yine de ettim." dedim umursamaz bir sesle. Ciddi ifadesi tekrar yerini aldı. "Bana etmeyin lütfen." dedi ifadesiz bir şekilde. Çünkü o benim doktorumdu.
Kapının tıklatılmasıyla irkildim. Doğuş doktor arkasına dönüp kapıyı açtı. Kapının karşısında bir adet Menekşe teyze vardı. İmayla gülümseyerek ikimize sırayla baktı. "Sizi bölmek istemem çocuklar ama yemek hazır."
Gözlerimi kocaman açtım. "Bölmelik ne olacak ya? Siz bizi çarpın." dedim istemsizce ağzımdan çıkan o saçma espriyle. İkisinin de anlamsız bakışları bana çevrilmişti. "Normalde daha kaliteli espri yaparım da, şimdi panik hali şey oldu..." diye mırıldandım.
Doğuş Doktor bir ifade göstermeden sanki deminki saçma esprim yokmuş gibi teyzesine dönmüştü. "Teyze hiç ima falan çıkarma, kısa bir işimiz vardı."
Menekşe teyze güldü. "Tamam oğlum anlıyorum ben." dedi. Bende açıklamak için Menekşe teyzeye döndüm. "Hiç öyle bir şey yok, ben lavaboya yüzümü yıkamak için geldim, buda tutturdu peşimden geldi beni görünce." diye açıkladım.
Bakmasam da Doğuş doktorun irice bakışlarını üzerimde hissediyordum. Menekşe teyze gözlerini açarak bana baktı. "Tamam çocuğum. Yeter daha anlatmayın." dedi ve hızla kapının önünden ayrıldı.
Doğuş doktor yaşça bana dönüp kapıyı açarak eliyle çıkmam için yol verdiğinde bir şey dememden dışarı çıktım. Benim arkamdan onun da ışığı kapatarak çıktığını görmüştüm.
Menekşe teyze yemekleri masaya koymuştu. Leziz bir masa hazırlamıştı. Masaya kısaca bir göz gezdirip ağzımın suyunu akıtacak şeyleri gördükten sonra heyecanla masada boş bir sandalyeye oturdum.
Yanımda Menekşe teyze, karşımda Doğuş doktor, Doğuş doktorun yanında Menekşe teyzenin kocası olduğunu düşündüğüm saçlarına ak düşmüş, yaşlanmış sayılan adam oturuyordu.
Adam konuştu. "Hoş geldin kızım. Ben Doğuş'un eniştesi Salim." diye kendini tanıttı gülümseyerek. Karşılık vererek bende gülümseyip başımı salladım. "Bende yeni komşunuz Manolya."
Adam yüzündeki tatlı gülümsemeyi bozmadı. "İsmin çok güzelmiş kızım." dedi. Gülerek başımı salladım. "Biliyorum. Teşekkürler." diye mırıldanmıştım cevap olarak.
Doğuş Doktor, yemeğe bizimle başlamayı bekliyordu düşündüğüme göre. Menekşe teyze ve Salim Bey kaşığını alırken Menekşe teyze bana çekinmeden yemem için işaret yaptı. Bakışlarımı tabağıma indirip aldığım kaşığımı alıp pilava daldırdım. Nohutlu pilavın nohutunu kaşığıma almadan ağzıma götürdüm.
Menekşe teyzenin elinin sırtımda hissettim. "Manolya kızımız aynı zamanda Doğuş oğlumuzun sözlüsü." Daha çok Salim Bey'e söylemiş gibiydi. Ağzıma götürdüğüm ikinci kaşıkla kala kalmıştım. Saniyeler sonra Doğuş doktorun öksürük seslerini duydum. Pilavı boğazında kalmıştı.
Salim amca Doğuş Doktora masadaki suyu uzatıyordu. Doğuş Doktor zor bela suyu alıp kalın dudaklarıyla buluşturdu. Hızlı hızlı suyu içip bardağı masaya bıraktı. Şaşkın bakışları teyzesinden ayrılmıyordu.
"Bizim bildiğimizi bilmiyordu ya şaşırdı çocuk herhalde." dedi Menekşe teyze gülümsemesini bozmadan. Doğuş doktorun bakışları bana çevrildi. Bakışlarımı hızla kaçırdım. Acaba şimdi ne olacaktı?
Doğuş doktor başını geri teyzesi çevirdi. "Ne demek o teyze?" diye sordu şaşkınlıkla. Menekşe teyze omzunu indirip kaldırdı. "Oğlum öğrendik işte! Hiç deme öyle zaten sana diyecektik diye." O gün Menekşe teyzeye o kadar çok laf anlatmaya çalışmıştım ki sanki kendini inandırmak istemez gibi ısrarla inanmamıştı sözlü olmadığımıza.
Doğuş doktor alayla güldü. "Teyze ne söylemesi? Ne demesi? Yok öyle bir şey." dedi şaşkınlıkla. Menekşe teyze kaşlarını çatarak Doğuş doktora baktı. "O nasıl konuşma Doğuş? Anladık ilişkini teyzene söylemeyecektin anladık da niye bu kadar kaba konuşuyorsun?" dedi Menekşe teyze.
Doğuş Doktor hafifçe geri çekilerek kaba konuştuğu düşüncesiyle ona pişmanlıkla, fakat bun pek de belli etmeden baktı. "Eğer kaba konuştuysam lütfen kusura bakma teyze. Ama gerçekten öyle bir şey yok." dedi daha sakin bir sesle.
Doğuş doktor bakışlarını bana çevirdiğinde hemen bakışlarımı tekrar ondan kaçırdım. "Biz sizinle biraz konuşalım mı Manolya Hanım?" diye sordu kısık bir sesle. Bir şey demeden kalkmak için hamle yapacağım sırada Menekşe teyze kolumdan tuttu. "Yok öyle kızı köşeye çekip konuşmak falan! Ne konuşulacaksa burada konuşulacak!" dedi sitemle. Doğuş doktor sıkıntıyla nefes verdi.
Menekşe teyze tekrar konuştu. "Manolya yüzünden öğrenmedik, sözlü olduğunuzu. Ben kendim gördüm sizi." Deyince Doğuş doktor afalladı. "Nasıl yani? Nasıl gördün ki bizi?" diye sordu anlamsızca.
Menekşe teyze imayla güldü. "Emin misiniz? Anlatayım mı şimdi? Burada?" diye sordu bizden onay ister gibi. Ben ağzımı açamadan Doğuş doktor öfkesiz bir şekilde kaşlarını çatarak teyzesini anlatması için onaylamıştı.
"Senin üstün çıplak, Manolya kızımızı da kucağında eve soktun falan, biz böyle ilişkileri çok doğrulamayız oğlum haberin olsun." Doğuş doktorun yüzüne inen şaşkınlık anlatılamazdı. Şokla teyzesine bakarken konuştu, "Sen o görüntüden onu mu çıkardın?" Teyzesi sırıtarak başını salladı.
"Teyze ne alakası var ya? Tamam görmüşsün yanlış anlamışsın da sözlülük işi nerden çıktı?" diye sordu anlamsızca. Şu an tam yok olmak istediğim andı. Masanın altına falan mı saklansaydım?
Yokmuşum gibi çıt bile çıkarmamaya çalıştım. Menekşe teyzenin bakışları bana çevrilince Doğuş doktorunda bakışları sanki anlamış gibi bana çevrildi. Hayır şu an, tam şu an yok olmak istiyordum!
"Manolya Hanım..." diye mırıldanmıştı sadece. Bir şey demedi ve boğazını temizleyerek önüne döndü. "Hanım ne oğlum?" Doğuş Doktor teyzesine cevap vermedi.
"Benim bir suçum yok bak valla." Dedim, suçlu bir çocuk gibi çıkan sesimle. Doktorun derin nefes aldığını duydum. "Tamam Manolya Hanım." Diye mırıldandı sadece. Bakışlarımı kaldırıp hemen karşımda oturan Doğuş Doktora çektim. "Ben yapmadım dedim ya! Yani daha doğrusu yanlış anlaşıldı." diye mırıldandım. Doğuş doktor sıkıntıyla bir nefes daha vermişti. Bir şey söylemeden başını teyzesine çevirdi. "Duymuşsunuzdur artık gerçekleri." dedi rahatlar gibi.
Teyzesi sırıtarak konuştu. "Duyduk duyduk oğlum da, düğünü ne zaman yaparız? Seneye yazın güzel olur aslında." İkimizin de bakışları şaşkınlıkla Menekşe teyzeye döndü. Salim amca da konuştu. "Birde kuru kuru nişan yapmışlar, öyle olmaz o işi de bir konuşalım." deyince bu sefer dehşetli bakışlarımız ona da çevrildi.
Doğuş Doktor bu sefer derin bir nefes aldı. Ortamdaki oksijen ful onunla dolmuştu artık resmen. "Teyze..." diye mırıldandığını duymuştum.
"Siz şimdi neyi duydunuz tam olarak?" diye sordum gözlerimi kısarak. Menekşe teyze rahat bir tavırla cevap verdi. "Aranızdaki tatlı küçük atışmayı." Tatlı? Küçük? Atışma?
Doğuş Doktorum ve ben onlara anlamsızca bakarken onlar oldukça rahattı. Menekşe teyze gülümseyerek tabaklarımızı işaret etti. "Yemeğinizi yiyin çocuklar." dedi hiçbir şey olmamız gibi. Doğuş Doktor kısık bir sesle, "İştah mı bıraktınız?" diye mırıldandı ciddiyetle.
Sırtını sandalyesine yaslarken tekrar konuştu. "Ayrıca alınmayın lütfen ama, bana uygun veya ben sizde uygun değilim." Gözlerimi devirdim. "Nedenmiş o? Siz nesiniz ki?" dedim alayla. Ayranından yudum alıp konuştu. "Hastamsınız çünkü. Etik olamayan şeylerle işim yoktur. Bir hastamla asla aramda bir şeyler olmaz." dedi kendinden emin bir sesle.
Menekşe teyzeye ve Salim amcaya kaydığında bizimle ilgilenmediklerini görmüştüm. Kaşlarımı çatarak masada ona doğru yaklaştım. Anlamsızca beni sinir ettiği için yüzüme kondurduğum alaylı ifademle konuştum. "Sorun yok. Benim gözüm siz olan doktorda değil zaten." Omuz silktim. "Ben mükemmelim... beni ne isteyenler, vardı ne isteyenler..." diye mırıldandım.
"Hatta beni beğenen doktor bile vardı canım." dedim böbürlenerek. Beni hala ciddiye almıyor ve sadece ifadesiz bakışlarıyla dinliyordu. Beni ciddiye almıyor oluşundan dolayı sinirle, "Sizin hastanede de vardı!" diye ekledim.
Cümlemle beraber saniyeler içinde bakışlarına ciddiyet çöktü. Ağzının içindeki son pirinç tanelerini de midesine gönderip bakışlarını bana kaldırdı. "Ciddi misiniz?" diye sordu sakince. Hızlıca başımı salladım. Ne yapıyordum acaba?
"Kim?" diye sordu merakla. Şuan bir isim sallamalıydım. Gözlerimi kıstım. "Düşünmem lazım. O kadar çok beğenenim var ki aklıma gelmiyor." diye mırıldanmama karşılık sadece ciddi bakışlarını gönderdi.
"Şey...Ateş doktor." Umarım hastanelerinde öyle bir doktor yoktur. En azından hastaneleri karıştırdım diye yalan söyleyebilirdim. Beklemediğim bir şekilde kaşları çatıldı. "Ateş Yiğitkoç. Ondan başka kim olabilirdi ki tabi." diye homurdandı. Bu şans değil şanssızlıktı bence! Umarım o doktorlar yüz yüze gelmez veya gelmeyiz.
Doğuş Doktor tekrar konuşmak için ağzını araladı ki ondan önce Salim amca söze girdi. "Kızım sen ne işle meşgulsün?" Salim amcanın konuşması sanki bana kurtuluş gibi hemen başımı ona çevirdim. "Ben yazarım efendim. Dünyaca ünlü. Mükemmel bir yazar" dedim yüzüme gülümseme kondurarak.
Salim amcanın bakışları iki saniye Doğuş doktorda durduktan sonra bana döndü. "Anlamadım? Ünlü müsün?" Saçımı geriye attım. "Dünyaca ünlü bir yazar olacağım yakında." diye açıkladım.
Tam anlamasa da gülümsedi. "Ne güzel ne güzel, hırslı ve iddialı olman çok güzel." dedi memnuniyetle. Menekşe teyze Doğuş Doktora dönmüştü. "Doğuş oğlumuzda hırslı ve iddialı insanlara pek bir hayrandır değil mi oğlum? Demek bu hayranlık Manolya kızımızdan geliyordu." dedi içten bir sesle.
Doğuş doktorun tahammülsüzce nefes verdiğini duymuştum. "Teyze ne desem lafı istediğin taraftan anlayacaksın zaten, sormana gerek yok bence." dedi umursamaz bir sesle. Teyzesi dediğini pek takmayarak bana dönüp sırıttı.
"Bizde diyoruz bu oğlanın hiçbir sevdiğini kız yok. Meğerse gizliymişsiniz." dedi Salim amca imalı bir tınıyla Doğuş Doktor kimseyi sevmemiş miydi?
Salih amca tekrar konuştu. "Kızım senin ailen nerede? Onlarla da bir tanışalım değil mi?" dedi. Bir ailem yoktu. Gülümsemeye çalıştım. "Babam öldü. Annem İzmir'de yaşıyor." dedim. Yalandı.
Doğuş doktorun kısık gözlerinin üzerimde dolaştığını biliyordum. "Başınız sağ olsun kızım." demişti hem Menekşe teyze hem de Salim amca.
"Annenle çok yakın mısınız?" diye sordu Menekşe teyze. Gülümseyerek başımı salladım. "Evet. Her gün telefonla konuşuyoruz falan..." dedim kısık bir sesle. Yalan söylüyordum. Menekşe teyze gülümsedi. "Ne güzel ya. Uzak olsanız bile hala yakınsınız." Çok uzak olsak bile.
"Öyleyiz." diye fısıldadım sessizce. Doğuş doktorun bakışları hala üzerimdeydi. "Ee ne okuyorsun peki?" diye sordu Salim amca. "Efendim ben edebiyat bölümü okuyorum." dedim gülümseyerek. "Kaçıncı sınıfsın?" diye sordu. "Üç." diye cevap verdiğimde başını salladı.
Menekşe teyze konuştu. "Yalnız mı yaşıyorsun kızım? Burada kimin kimsen yok mu?" diye sordu. Gülümsedim. "Bir köpeğim var onunla yaşıyorum. Burada akrabam yok. Pek kimsem de yok." dedim.
Menekşe teyze elini koluma koydu. "Bir Doğuş var değil mi kızım? Ne güzel. Umarım ömrünüz boyunca hep birbirinizin kimsesi olursunuz." dedi. Sadece gülümsemiştim. Doğuş doktor bile kimsem değildi benim.
Doğuş doktorun ifadesiz bakışları bende geziniyordu. "Doğuş'la nasıl tanıştınız?" diye sordu Menekşe teyze. İfadesizce cevap verdim. "Hastane." Menekşe teyze güldü. "Hastası mıydın?" diye sordu. "Hastasıyım." diye cevap verdim.
Kaşlarım çatıldı. Çünkü bir anda göğsümde bir ağrı başlamıştı. Elimi kalbime gitmişti. Nefesim daralıyordu. Yine sorunlar başlamıştı. Göğsümdeki ağrı git gide büyüyordu. Bakışlarım yemek yemeyi bırakmış dikkatle beni inceleyen Doğuş Doktora kaydı. Bir sorun olduğunu o da anlamıştı.
Yavaşça oturduğum sandalyeden kalkmamla nefesimin daha çok daralmaya başladığını hissettim. "Ben biraz hava alabilir miyim?" Şaşkın iki yüz afallamıştı ama ben onlara bakmadan evden çıktım. Balkonu da vardı ama anlık panikle evden çıkmıştım.
Peşimden hızlı adımlarla birinin geldiğini duyuyordum. Hızlıca asansörün düğmesine bastım. Zaten bu katta olan asansörün kapıları açıldı. İçeriye girip tuşa bastım. Tam bu sırada asansörün içerisine hızla Doğuş doktor da girmişti.
Elim hala kalbimdeydi. Endişeli gözlerle bana bakıyordu. "İyi misin? Nefesin mi daralıyor?" diye sordu telaşla fakat sakin bir sesle. Elimi kalbimden çekmeden başımı onu onaylayarak salladım.
Asansör inince hızlı adımlarla apartmanı terk etmek için adımlarımı attım. Doğuş doktor da hızlı adımlarla yanımda geliyordu. Bakışları bendeydi. Dışarı çıktığımızda beni nazikçe kolumdan tutarak ilerletmeye başladı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum.
Beni apartmanın karşısındaki iki kişilik banka oturttu. Kendisi de hemen yanıma yerleşmişti. Eli hala kolumdaydı. Derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Elimi kalbimden çekmiştim. Nefes alışım git gide düzelerek rahatlıyordu.
Bunu aldırmadan bakışlarımı gökyüzüne kaldırdım. Yıldızlar gökyüzünde nokta gibi parıldıyorlardı. Doğuş Doktorun direkt gözlerimin içine baktığını hissediyordum. Onun bakışları gözlerimin içini incelerken ben gökyüzünü inceliyordum. Gökyüzü aşığı değildim. Fakat şu an iyi geliyor gibiydi.
"Çizgi film karakteri gibisin." demesini beklemiyordum. Başımın açısını gökyüzünden çekmeden bakışlarımı ona çevirdim. "Anlamadım?" diye sordum.
"Hani onların gözlerinde de böyle parıltılar olur ya, sizin de gözleriniz öyle." dedi mesafe sözcüklerini ekleyerek. Gülerek kaşlarımı çattım. "Nasıl yani? Yıldızlardan dolayı mı?" diye sordum. "Sanırım." diye mırıldanmıştı sadece.
"Kalkmasaydınız keşke. Yemeğinizi yeseydiniz." diye mırıldandım bakışlarımı geri gökyüzüne çevirirken. Daralan nefesim açık havayla beraber daha rahat düzeliyordu.
"Ben sizin doktorunuzum." demişti ciddiyetle. "Biliyorum." diye mırıldandım gökyüzünde bir sürü şekle benzettiğim parlak yıldızları incelerken.
"O zaman böyle şeyler demeyin lütfen. Sizin doktorunuzum ve siz fenalaşırken ben yemek mi yiyecektim?" diye sordu sakince. Haklıydı.
"Bir şey soracağım." dedim. "Sor?" dedi ifadesiz bir sesle. "Neden sürekli 'Siz' diyorsun. Anlıyorum doktorum olduğunuz için öyle diyorsunuz ama ben asıl bundan rahatsızım. Ben bir kişiyim ya, 'Siz' falan demeyin lütfen." Dedim sitem eder gibi.
"Emin misin Manolya hanım?" diye sormasıyla büyük bir kahkaha patlatmıştım. "Eminim Doğuş bey." dedim gülmelerimin arasından. Gülmek yerine gülümsediğini hissediyordum.
Gülmemi dindirip merak ettiğim soruyu sormak için hazırlandım. "Gerçekten hiç sevdiğiniz bir olmadı mı? Sevgiliniz falan?" diye sordum merakla. Başını iki yana salladı. "Gerek duymadım." Dedi kısık bir sesle.
Kaşlarım kalktı. Başımı gökyüzünden çekip ona çevirmiştim. "Anlamadım? Gerek duymadım derken?" diye sordum anlamsızca. Sırtını banka yasladı. "Hiçbir insana o açıdan bağlanmadım. Bir kadın ya da bir ilişkiye de hiçbir zaman gerek duymadım." dedi boş bir sesle. "Kariyerim her zaman en ön planda oldu." diye ekledi.
Şaşkınlıkla ona bakmamla ifadesizce bana baktı. "Çok şaşırmış gibisiniz Manolya Hanım." demesiyle Evet dercesine başımı salladım. "Erkeklerin ilişkisi hep olur diye düşünürdüm. Hiç ilişkiniz olmadığını duyunca şaşırdım istemsizce." dedim. Sesimde hala şaşkınlığın kalıntıları duruyordu. Omuz silkti. "Olmayanları da oluyormuş demek ki." Dedi sakince.
Bir süre sessiz kaldık. Bu sürenin sonunda, ifadesizce bana dönüp, sormuştu. "Neden ailenizle ilgili yalan söylediniz?"
Kaşlarım çatıldı. O nereden biliyordu? Başımı ona çevirdim. "Ne yalanı?" diye sordum aptala yatarak. Bana duvar ifadesiyle baktı. "Annem İzmir'de yalanı. Manolya senin annen yıllar önce öldü." dedi içimi acıtan o kelimeleri kullanarak.
'Annen öldü' kelimesini işitmemle dolan gözlerim ile başımı geri gökyüzüne çevirdim. "Yalanlık bir şey yok. Benim annem İzmir'de. Toprağın altında da olsa İzmir'de." diye fısıldadım. Bana doğru yaklaştığını hissettim.
Gözümden akan yaş usulca yanağımdan aşağıya doğru süzüldü. "Mezarın altında da olsa..." devamını getirememiş gözlerimi yummuştum. Koluma değen kararsız elini hissediyordum. Korkuyordu yanlış bir hareket yapmaktan. "Sarılabilirsin." diye izin vermiştim ona.
Kolu bedenimi sıkıca sarınca ona doğru çekildiğimi hissettim. Başımı boyun girintisine gömdüm. Göz yaşlarım boynunu ıslatıyordu. "Benim annem öldü..." dedim hıçkırıklarım arasından. Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.
Hıçkırıklarım boğazımı düğümlüyordu. "Ben olmasaydım..." dedim zorlukla. Hıçkırıklarım daha yükselmişti. Saçlarımın üstünde dokunmaya kıyamayan elini hissetmiştim. Kuş tüyü hafifliğinde dokunuşlarla saçlarımı okşuyordu. Canımı yakmaktan korkuyor gibiydi.
"İçini dökebilirsin." diye fısıldadı. Bedenimi saran kolları sabitlenmiş bir şekilde duruyordu. Göz yaşlarım boyun girintisini ıslatmaya devam ediyordu.
Ağlayışım git gide artık sessiz hıçkırıklara dönmüştü. Hıçkıra hıçkıra ağlamama devam etmiştim. Onun beni ilk böyle teselli eden, bana değişik bir şekilde gerçekten iyi gelen ilk kişinin olduğunu bilmiyordu.
Bu gerçek yıldızlar ve benim aramdaydı.
Bu bölümü de bitirdik!
Bana destek olmak için lütfen yıldıza basarak bölümü oylar mısınız? Şimdiden teşekkürler.
Bölümü beğendiniz mi?
En sevdiğiniz kısım neresiydi?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍
Ig: dilek.wt
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top