19.BÖLÜM : ENGELİN TUTKUSU

🌺

Şuan onun olması gereken uçurumun ucunda ben vardım gibiydi. Sanki kendi sözlerimle, kendi kararlarımla aşağıya atlayacaktım. O ise burada sadece beni uzaktan izleyen biri gibiydi.

Göz gözeydik. Zeytin gözleriyle yeşim gözlerime bakarak usulca beni izliyor ve bekliyordu. Kaderine razıymış gibi bana bakıyordu. Sertçe yutkundum.

Kelimeler ağzımdan çıkamıyordu. Konuşamıyordum. Dilimi yutmuştum sanki. Sanki bir dilsizdim şuan. Onu kırmak bu kadar zor muydu benim için? Gözlerine bakarken bu kelimeleri söylemek bu kadar zor muydu?

Yapmayacaktım. 

Ben videoyu yayarak onu en önemli tarafından zaten vurmuştum. Birde böyle vuramazdım onu. Canı çok yanardı bu sefer. Bu olay geçip gitse bile o kelimeler hep kalırdı aklında. Onu tek anlayan insan değil, onu anlamış gibi yapan insan olarak görünürdüm. Ben onun gibi değildim. O bana kıymıştı ama ben kıyamazdım.

Hızla aynanın önünden çekilmemle görüntüsü gitti. Göğsümde bir ağrı hissetmemle elim göğsüme gitti. Kapının arkasında ikili pufun üstüne doğru yavaşça oturdum. 

Nefesimin daralıyordu. Başım duvara yaslanırken derin nefesler almaya çalıştım. Aralıklı kapı hızla açıldı ve içeri o girdi. Bakışlarının bana kaymasıyla hemen dizi üstüne çökerek yanıma geldi. "Manoya hanım? İyi misiniz?" Bir elim göğsümdeyken başımı duvardan ayırarak dikleşmeye çalıştım. 

"Nefesiniz daralıyor." diye mırıldanarak beni nazikçe kolumdan tutup kaldırdı. Derin nefesler almaya çalışıyorken göğsümdeki sancının şiddetlenmesiyle elimin baskısı da arttı.

Beni kalabalığın arasından geçirirken bir yandan diğer koluyla da önümüzdeki kalabalığı çekiyordu. Beni gören Volkan'ın ağzı aralandı. "Mano?" diyordu ki Doğuş doktor onu da çekti. "Dur bi'" dedi ciddiyetle.

Bir kolunu yavaşça beni tutmak için bedenime sardığında kapıya yaklaşıyorduk. "Sanırım göğüs ağrınız da var." önüne bakarak söylediği cümleye karşılık başımı salladım. Göğsümdeki elimi fark etmiş olmalı. "Çok hızlı atıyor kalbim. Anormal derecede çok hızlı gibi." diye mırıldandım.

"Anlarız onu şimdi." diye mırıldandı beni dışarı çıkarırken. Dışarı çıkardığında müzik sesi biraz olsun azalmıştı. Beni yavaşça banka oturttuğunda nefesimi açık havayla beraber düzeltmeye çalıştım.

Tam bu sırada parlak siyah ayakkabılar görünce başımı kaldırdım. Doktor tayfası gelmişti. Derin nefeslerim yavaşlarken elim hala göğsümdeydi. Ayakkabılarından çıkan adım sesleriyle yanımıza geldiklerini anladım.

"Rahatlamaya çalışın." diyen Doğuş doktor beni omzumdan yavaşça banka doğru yaslandırdığında onları tamamen görmüştüm. Hepsi üzerine siyah takımlarını giymişti. Çok anlamsız bir şekilde hepsi içerdeki herkesten ayrı olarak çok karizmatik ve şık duruyorlardı. 

Bayar en önde hemen karşımıza geldi. "Neyi var?" diye sordu bana bakarken. Ardından yanındaki Arat konuştu. "Nefes darlığı herhalde. Açık havaya çıkmışlar." Diğer taraftaki Fatih konuştu. "Göğüs ağrısı da var gibi." Doktor beyler yine konuşmaya başlamıştı.

Düzelme yolunda ilerleyen nefesimle konuşmaya başladım. "Susar mısınız? Anladık doktorsunuz." diye söylendim. Doğuş doktor beni tekrar kaldırdığında ona döndüm. "Nereye?"

"Arabada malzemelerim var." dedi sadece. Başımı salladığımda Doğuş doktor diğerlerine döndü. "Siz gidin içeri. Bizde geleceğiz." dedi ciddiyetle. Gitmek için ilerlemeye başladık. Bayar, Doğuş doktorun kolunu tutuyordu ki Doğuş doktor hemen ona döndü. "Doktoruyum ben onun, Bayar." dedi duvardan farksız olan sesiyle.

Bayar bir şey demeyerek doktor arkadaşlarının peşinden ilerlemeye başladığında giderken arkasından, "Neyisin belli değil ki!" diye söylendiğini duymuştum. 

Hızla bizi tekrar arabasına doğru yönlendirdi. Nefesim düzelmek üzereyken göğsümdeki ağrı hala duruyordu. Yavaşça açtığı arka koltuğun kapısından beni içeri oturtarak ayaklarımı öne doğru uzattı. "Rahat edin." diye mırıldandı.

Kapıyı kapatmadan ön yolcu kapısı açarak kendisi de o koltuğa geçip bana döndü. Sıcak parmaklarının sırtını vücudumun açık yerlerinde gezdirmeye başladı. Kaşlarını çatmış dikkatle işini yapıyordu. Bakışları yüzümde, gözlerimde, göğüs kafesimde durdu. Yaklaşık bir dakika boyunca inip kalkan göğüs kafesime dikkatle baktı. "Sakinleşmeye çalış. Geçireceğiz birazdan." dedi kısık bir sesle.

Her sağlık eşyasının bulunduğu torpidosunu açtı. İçinden stetoskopunu alarak bana yaklaştı. Bakışlarıyla göğsümü işaret ettiğinde gotik siyah elbisemin göğüs kısmını yukardan hafifçe araladım. 

Bir şey demeden stetoskopun kulak kısmını kulağına taktı. Ardından bana doğru uzanarak stetoskopun diyafram kısmını da araladığım yerden içeri sokarak göğsüme bastırdı.

Kalp atışlarımı dinlemeye başladığında bakışları gözlerime kaydı. Kalp atışlarımın ritmi eşliğinde gözlerimin içine baktı. "Sanırım ağrı azalıyor." diye mırıldandım sessizce. Sadece beni onaylayarak başını yavaşça salladı.

Bakışlarım ifadesinde gezindi. Onu kırmam mümkün değildi. Onun canını bile bile yakmam mümkün değildi. Onu tek anlayan insan olarak asla o sözleri ona söylemezdim. Şimdi yatışmış ve daha iyi anlıyordum. Asla benim yapabileceğim bir şey değildi. Sonuç olarak kalkışmış olsam bile yapmamış yapamamıştım.

Kinim yok olmuştu. Kendimi sadece zeytin gözlere bırakacaktım. Kalp atışlarımı hala dinliyorken bakışları benim onu izlediğim gibi bendeydi ve usulca beni izliyordu. "Ne diyecektiniz?" diye sordu sessizce. Kaşlarım çatılırken dediğine anlam verememiştim. "Anlamadım?" diye sordum sakince.

Konuşmak zormuş gibi sessizce nefes verdi. "Beni buraya ve odanın önüne kinin için çağırmadın mı?" diye sordu ciddiyetle. Nasıl yani? Biliyor muydu? Afalladığımı belli etmemeye çalıştım. "Ne kini?" diye sordum. Bakışları kalbimin üstünde duran stetoskopun diyaframına kaydı. Kalp atışlarımın ani hızlanmasından zaten anlıyordu. 

Bakışları tekrar yeşim gözlerime çıktı. "Bana yalan söylemeyeceksin değil mi? Doktoruna yalan söylememen gerekir." dedi duvar gibi ciddi ciddi sesiyle. Her zamankinden daha ciddi sesiyle.

Sadece yavaşça başımı salladım. "Ama vazgeçtim." diye mırıldandım. Benim gibi başını salladıktan sonra diyaframı daha da bastırdı. "Ne diyecektin peki? Acıyacak mıydın sana aşık olduğum için? Yada beni kimse anlamadı diye acıyacak mıydın?" diye sordu bomboş sesiyle.

Sadece zeytin gözlerine baktım. Tekrar konuştu. "Neden vazgeçtin? Neden konuşmadın?" diye sordu sakince. "Kıyamadım. Sana kıyamadım. Senin gibi gözlerinin içine baka baka o sözleri söyleyemedim! Çünkü kırılacaktın! Bir insanı kırmak bu kadar basit değil!" dedim yüksek bir sesle.

Bakışları diyaframa inip geri hemen gözlerime çıktı. Sakince bana bakarak omuz silkti. "Kırsaydın." diye fısıldadı. Kaşlarım çatılırken afalladım. "Kırsaydın mı?" diye sordum. Ciddiyetiyle başını salladı. "Eğer senin için tamamen soğumuş olacaksa, boş ver kırabilirsin beni." dedi sessizce. İçim zaten tamamen soğumuştu.

Başımı iki yana salladım. "Şuan böyle diyorsun ama içinden üzülecektin. Kırılacaktın olmazdı. Yapamazdım. Sen neden bile bile davete geldin ki?" diye sordum sakin kalmaya çalışırken. Hala kalp atışlarımı dinlerken derin bir nefes aldı. "Sen tam ol diye. Ben kırılacaksam kırılırım. Teklifini kabul ettiğimden beri kurabileceğin cümleleri düşünerek kendimi hazırlamaya çalıştım. Ben düşününce o kadar yıkmıyordu ama senin dudaklarının arasından çıkarsa içimde yıkım oluşabilirdi." diye mırıldandı sessizce.

Bakışlarımı cama kilitledim. "Eğer hala için soğumadıysa şuan gözlerime bakarak kurabilirsin cümlelerini." diye fısıldamasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Hala kalbimi dinlerken yavaşça dikleşerek gözlerine baktım. "Hadi..." diye fısıldadı sessizce.

O sakince sözlerimi beklerken bakışlarını benden çekmedi. Yutkunarak gözlerine bakmayı kesmedim onun gibi. "Adamı çok seven bir hastası var. Ayrıca hastası mükemmel olduğu için çok şanslı. Hastası onu anlıyor ve ona iyi geliyor. O çok şanslı biri. Kim daha ne ister ki?" dedim sırıtarak.

Afalladığını belli etmeden bana bakışını sürdürdü. "Başka bir insanı bilmem ama ben etiklik isterim." diye fısıldadı. Gülerek başımı iki yana salladım. "O zaman başka kapıya. Hayır, evsiz kal. Başka kapı falan yok." dedim kaşlarımı çatarak 

Bir şey demediğinde nefesimi verdim. "Bence çıkabiliriz artık." diye mırıldandım sessizce. "Emin misiniz? Tam olarak iyi misiniz?" diye sordu hemen. Başımı onaylayarak salladığımda ayaklarımı koltuktan indirerek hava alması için açık bıraktığı kapıya doğru ilerledim. 

Hemen yolcu koltuğundan çıkarak, kolumdan dikkatle tutarak çıkmamda yardım etti. Belimi tutup destek vererek davet alanına doğru yürümeye başladık. "İyi değilseniz hastaneye gidebiliriz. Daveti ağrıyla geçirmeyin." dedi ciddiyetle.

Başımı iki yana salladım. "İyiyim Doğuş bey." diye mırıldandım. Ağrı azalmıştı ve çok rahatsız etmiyordu. Ağrı zaten bana genelde hep böyle geliyordu. Bir anda şiddetlenip çok geçmeden göğsümü terk ediyor yada azalıyordu.

Beraber içeriye girmemizle hareketli müzik sesi geldi. Dans eden üniversiteli gençlerin hepsi ortaya  toplanmış çılgınlarca dans ediyordu. "Bizde mi dans etsek? Çok canım çekti." diye mırıldandım heyecanla. Doğuş doktor bana ciddi misin? dercesine baktı. "Manolya hanım sizin göğsünüzün ağrısı yeni geçmedi mi?" diye sordu ciddiyetle.

Alayla sırıttım. "Sen beni ne sandın doktor? Ben hayatı hızlı yaşıyorum." dedim eğlenerek. Bir şey demeden bakışlarını masalara çevirdi. Bu sefer masalara ilerlemeye başladık.

Bakışlarım masaya kayınca kaşlarım çatıldı. Karşı karşıya iki kokteyl masasının birine doktor tayfası, diğerine ise bizim üniversiteli çekirdek tayfası kurulmuştu. Ortamdaki bakışlar pek hoş değildi ama.

Bakışlarım Doğuş doktora kaydı. "Benimkilerin masasına gidelim mi? Tanışırsın onlarla?" diye sorduğumda ciddiyeti arttı. "Fuzuli bey de mi sizin ki oluyor, Manolya hanım?" diye sordu sakince. "Yani lafın gelişi. Çok takılma." dedim umursamazca. 

Kısa süre bana baktıktan sonra onu bizim masaya yönlendirdim. Volkan, Firdevs, Firdevs'in zoruyla Burak ve Elifnur'lar dediği üç kız vardı. Masaya yetişmemizle Firdevs ve masadakiler bize döndü. Volkan hemen, "İyi misin Mano?" diye sordu. Doğuş doktor ona kısa ama ifadesiz bir bakış attı. Doktor arkadaşları dışında yanımda gördüğü bütün erkeklerden nefret ediyor gibi bir his veriyordu.

"İyiyim Volki." dedim gülümseyerek. Burak hemen bana döndü. "Sorun mu var Manolya?" sesinin çıkmasıyla beraber Doğuş doktorun belimdeki eli sıkılaştı. 

Burak'ın üstünde gömleğine kadar siyah olan bir takım vardı. Ama yine açık mavi gözleri en dikkat çeken şeyiydi. Fazlasıyla karizmatik görünüyordu oda. "Sorun vardı. Geçti. Sıkıntı yok Burak." dedim tebessüm ederek.

"Hangi masada duracaksınız?" diye sordu Firdevs bana doğru. "Doktorları ben çağırdım. Onların yanında duracağım, sizde gelsenize?" diye sordum hemen. Firdevs omuz silkti. "Bakarız." Volkan, "Valla ben gelirim." deyince Doğuş doktorun "Sen gelmesen de olur."  diye sessizce mırıldandığını duydum. 

Elimi hafifçe uyarı verir gibi karında gezdirdiğimde şaşkınlıkla bana baktı ama ben bunu umursamadan Elifnur'un yanında duran siyah saçlı, beyaz tenli, fazla abartılı elbise giyen kıza döndüm. Kız dikkatle Doğuş doktora bakıyordu. Gözlerindeki beğeniyi fark etmemek mümkün değildi. Şuan namusum olan kişiye göz dikilmiş gibi hissediyordum. 

Kızın bakışları bana kayınca ifadesi soldu. Kıza, Doğuş doktorun genel ifadesi olan duvar ifadesiyle bakıyordum. Kızın bakışları küçükser gibi kombinimde gezindi. Ben onun gibi küçümseyerek bakmak yerine dümdüz suratına baktım.

"Siz kimsiniz?" diye sordu Doğuş doktora dönerek. Doğuş doktor ifadesizce kıza döndü. "Doğuş Çekici." dedi sadece. "Bende Papatya." dedi gülümseyerek. Daha önce papatyalardan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Benim rivayetime göre onlar çok sinsi olurlar.

"Manolya'yla beraber mi geldiniz?" diye sordu yüzündeki samimiyetsiz gülümsemeyi bozmadan. Doğuş doktor sadece başını salladı. "Hastam Manolya hanım, rica etti onu kırmamak adına geldim. Yoksa burada işim olmaz." dedi ciddiyetle. Kızın ifadesi solarken benim yüzümde sırıtış oluştu.

"Doktor musunuz? Hangi hastane?" diye sordu hemen. "Yaşam hastanesi, uzman doktoru." dedi ciddiyetle. Kız samimiyetsizce gülümseyerek başını salladı. Bakışlarım Burak'a kaydığında dalmış gibi başka bir noktaya baktığını gördüm. Bakışları bana kayınca önündeki kadehi alıp gözlerime bakarak yavaşça içti. 

Bakışlarımı Burak'tan çekere Volkan'a çevirdim. "Nasılım?" diye sordum Volkan'a dönerek. Volkan gülümsedi. "Harikasın Mano! Ben nasılım?" diye sordu kollarını açarak. "Her zamanki umursamaz tarzınla yine umursamazsın Volki!" Volkan'ın kaşları kalktı. "Ee yani?" diye sordu. "Yanisi, sende harikasın!" dedim sırıtarak. Gülerek başını salladı.

Doğuş doktorun tarafında olmayan diğer koluma birinin dokunmasıyla irkilerek kolun sahibine döndüm. Gümüş'tü. Bakışları uğraşılmış ve uğraştığına değmiş olan saçında, Esmer teninde hoş duran parlak gümüş rengi askılı uzun elbisesinde gezindi. Bacak dekoltesi fazlaydı. Boynuna boş kalmasın diye taktığı abartısız gümüş kolyesi ve takımı olan gümüş küpeleriyle yine her zaman ki gibi tam bir gümüş gibi kadın olmuştu.

"Sende mi geldin?" diye sordum şaşkınlıkla. Başını salladı. "Esma çok ısrar etti." diye mırıldandı. "Çok güzel olmuşsun." dedim gülümseyerek. Gümüş tebessüm etti. Ardından bakışları elbisemde kısaca gezindi. "Sende her zaman ki gibisin, ama güzelsin." dedi samimiyetle.

Tam bu sırada araya Papatya'nın sesi girdi. "Masamıza gelmeden önce bir izin mi alsaydınız?" Bu cümleyle beraber bütün bakışlar Gümüş ve bana döndü. Gümüş, Papatya'ya dönerek kısa bir bakış attı. "Masanıza gelmedim. Manolya'ya için geldim hanımefendi." dedi buz gibi bir sesle.

Doğuş doktor hiçbir şeyi umursamadan Gümüş'e döndü. "Hoş geldin Gümüş." dedi ciddiyetle. Gümüş başını ona çevirip samimiyetle salladı. 

Gümüş'e döndüm. "Sen doktorların masasına geçsene." deyince sıkıntılı bir nefes verdi. "Bayar var orada." diye mırıldandı. "Olsun olsun! Hatta gel beraber geçelim." dedim ve hızla onun koluna girerek yandaki masaya yöneldiğimizde Doğuş doktor da peşimizden geldi.

"Ne yapıyorsun, Manolya?" diye sordu Gümüş sitemle. Başımı hafifçe ona çevirdim. "Hem siz Bayar'la hiç konuşmadınız mı?" diye sordum merakla. Umursamazca önüne döndü. "Niye konuşalım ki? Bitti gitti her şey." 

"En son adamın kalbini kırmıştın ama." diye mırıldandım alayla. Nefesini verdi. "Manolya açmasak mı şu konuları?" diye sordu bıkkınlıkla. Omuz silktim. "İyi be!" diye mırıldandım kısık bir sesle.

Masaya geldiğimizde bakışlar bize çevrildi. Hepsi fazlasıyla şık görünüyordu. Bayar'ın bakışları Gümüş'e kaydığında yüzündeki gülümsemesi yavaşça soldu ve yerini ciddi bir ifade aldı. Bakışlarını kaçırarak bana çevirdi. Aramızdaki bağ yüzünden demiyorum, çok yakışıklı ve karizmatik görünüyordu. Kara kaşı, kara gözü, uzun boyu, iri ve kaslı vücudunu saran siyah takımıyla bütün gözleri üstüne çekerdi.

Bakışlarım Esma'ya kaydığında üzerinde, sade siyah, tüllü yine tarzı gibi kötü olan elbisesiyle buraya gelmişti. Kendi güzelliği elbisenin kötülüğünü örtse de yine de o da bir sorundu. Eğer benim mükemmel zevkime güvenerek hazırlanmak için bana gelseydi şuan davetin en güzeliydi.

"Selamlar!" dedim keyifle. "Selam, Manolya." diye karşılık verdi siyah, jilet gibi takımların içinde olan Fatih. Fatih farklılık yaparak kıvırcık turuncu saçlarını dalgalı hale getirmişti ve buda oldukça yakışmıştı. Oda ikisi farklı olan gözleriyle beraber yeterince dikkat çekiyordu.  

"Kardeşim! Ne güzel olmuşsun!" dedi Bayar bana bakarak. Aldığım iltifatla beraber sırıttım. "Teşekkür ederim!" dedim neşeyle. "Doğuş'la gelmeseydin keşke." diye mırıldandı Bayar solan ifadesiyle. 

Bakışlarım etrafı inceleyerek bu masaya doğru gelen Ufuk'a kaydı. Oda mı gelmişti? Üzerinde diğer doktorların aksine gri ceketi, beyaz gömleği, lacivert pantolonu, toz pembe papyonuyla ve karakterinin aksine masum suratıyla beraber, dünyanın en masum insanı gibi duruyordu. Bakışlarım ondayken kendimi gülmemek için tuttum. 

Başını masaya çevirdiğinde yüzünde samimiyetten uzak bir sırıtış oluştu. Hızla elini Arat'ın omzuna koyarak masamıza yer aldı. "Selam Yaşam hastanesi, doktorları, hemşiresi ve hastası." dedi keyifle tek tek hepimize bakarak.

Doğuş doktor sinirle nefesini verdi. "Sen niye geldin ki? Ne işin var burada?" diye sordu çekinmeden buz gibi sesiyle. Ufuk kolunu Arat'ın omzuna attı. "Arat'ım çağırdı da ondan geldim, robot doktor!" dedi alayla.

Doğuş doktorun bakışları masum masum duran Arat'a kaydı. "Ne buluyorsun bu adamda gerçekten anlamıyorum."  diye mırıldandı sinirle. Arat bir şey demeden kolunu Ufuk'un beline koydu. Gerçekten ne buluyordu onda?

Bayar'ım bakışları hareketli müzik eşliğinde dans eden gençlerde gezindi. "Hep bebeler dolu burada." diye mırıldandı. "Gençler." diye düzeltti Gümüş dümdüz bir sesle. Bayar sadece göz ucuyla Gümüş'e kısa bir bakış attı. 

"Dans falan mı etsek?" diye sordum hevesle. "Kalsın." dedi Bayar bana dönerek. "Sizin de ruhunuz yaşlanmış!" diye mırıldandım nefes vererek. Bakışlarım masada boş boş duran Volkan ve Firdevs'e çevrildi. Hızla elimi kaldırarak onları çağırdığımda bakışları çok geçmeden hemen beni buldu. Firdevs, Burak'ı da kolundan tutarak getirecekti ki Burak elini çekerek bara doğru ilerledi.

Volkan ve Firdevs hızla bu masaya geldiklerinde doktor tayfası ciddiyetle onlara döndü. Volkan ve Firdevs de yeterince ciddi görünüyordu. Neyin nesiydi bu ciddiyet?

Elimle Volkan'ı işaret ettim. "Volkan. Benim çok yakın arkadaşım." Ardından hemen Firdevs'i gösterdim. "Firdevs'te aynı şekilde." dedim tebessümle. Volkan, Bayar'a bakarken konuştu. "Bazı arkadaşlarla, hastanede önceden karşılaşmıştık ama tam anlamıyla tanışmamıştık." 

Elini ilk uzatan Bayar oldu ve uzattığı kişi Volkan'dı. "Bayar." dedi sadece. Volkan'dan pek hoşlanmamıştı anlaşılan. Volkan saf bir gülümsemeyle ona uzatılan eli sıktı. "Memnun oldum." Bayar sadece başını sallayarak elini Firdevs'e uzattı. Firdevs sahtece gülümseyerek elini sıktı.

Onun ardından beni şaşırtacak derecede, bütün ciddiyetiyle Arat elini uzattı. "Arat ben." dedi. Arat minik bir tebessümle Firdevs'e dönerek elini ona uzattı. Firdevs buz gibi bir ifadeyle ona bakarak elini sıktı.

Volkan bu sefer onu elini sıkarak tebessüm etti. Arat geri çekildiğinde onlardan farksız ifadesiyle Fatih elini uzattı. "Fatih bende." Volkan saf tebessümüyle onun elini de sıktı. Ardından ifadesizce Firdevs'in elini de sıktı.

Ardından Ufuk'ta ifadesizce elini uzattı. "Ufuk. Ben öyle arkadaşı falan değilim ha. Ben her an sırtlarından bıçaklayabilecek derecede bir yakınlarıyım." dedi sahte bir gülümsemeyle. Volkan anlamsız bir ifadeyle elini sıkarak başını salladı. "Kahpesin yani?"

Ufuk'un sahte gülümsemesi anında bozuldu. "Öyle de demeyelim de. Çünkü hiçbir zaman dostça yüzlerine gülmedim." dedi çok normalmiş gibi. Volkan zerre bir şey anlamadığı ifadesiyle elini çekerek başını salladı. 

Firdevs'e döndüğünde sahte bir sırıtışla elini uzattı. Firdevs nefesini vererek onun da elini sıktı. "Bende size çok meraklı değilim, Firdevs Yöreoğlu." diye mırıldanarak elini geri çekmesine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Firdevs sadece gözlerini devirmişti.

Gümüş elini zarif elini önce Firdevs'e uzattı. "Gümüş bende." dedi ifadesize. Firdevs'te aynı ifadesizlikle Gümüş'ün elini sıkarak başını salladı. Ardından elini Volkan'a uzattı. Volkan tebessümle Gümüş'ün uzattığı elini hafifçe sıktı. "Gümüş, memnun oldum." dedi ifadesizce. 

Volkan tek Esma'yla tanışmadığı için elini ona doğru uzattı. "Sizle zaten hastanede karşılıklı olarak görmüştük ama yine de tanışalım. Volkan ben." dedi samimiyetle. Esma saf bir ifadeyle bir şey demeden Volkan'ın uzattığı eli tuttu. "Esma bende." Volkan ve Esma birbirine samimiyetle gülümsedi. Esma Volkan'dan nefret etmişti hani? Sırf başka bir arkadaşım olduğu için. Şimdi neden samimi?

Bakışlarım istemsizce Fatih'e kaydı. Ensesini kaşıyarak birleşen ellere bakıyordu. Bakışlarını asla çözememiştim. Hem ifadeli, hem ifadesiz gibiydi. Fatih, Esma'yı seviyordu ama etik kuralları onlara da izin vermiyordu yada doğru zamanı bekliyordu.

Elleri ayrıldığında Firdevs'le ellerini birleştirdiler. "Esma." dedi Esma sadece. Firdevs tebessüm etti. "Firdevs." dedi onun gibi.

Arat'ın bakışları kalabalığa kaydı. "Biz takım falan giydik de, bu üniversitelilerin çoğu tişört falan giymiş. Nasıl davet oğlum bu?" diye söylendi. Bu söylenmesi beni güldürmüştü. "Biz mi fazla resmi olduk acaba?" diye mırıldandı Fatih kalabalığı incelerken.

"Davet dediler, ona göre giyindik. Onlar diskoya gelir gibi giyinmişler." diye söylendi Doğuş doktor. Sırıtarak ona döndüm. "Sen diskoda nasıl giyinildiğini de mi biliyorsun doktor?" diye muzip bir sesle konuştum.

Doğuş doktor bir şey demeden bana kısa bir bakış attığında Firdevs söze girdi. "Hepiniz Manolya'yla arkadaş mısınız?" diye sordu gözlerini kısarak. Ufuk hızla söze girdi. "Ben bu masadan sadece Arat'la arkadaşım. Benim dışımda evet hepsi Manolya'yla arkadaş." dedi ciddiyetle.

Firdevs'in bakışları bana kaydı. "Hayret. Hiçte Manolya'nın tipi değilsiniz." diye mırıldandı. Doktorlardan asla hoşlanmamıştı. Özellikle Doğuş doktordan. 

"Niye ki?" diye sordu Fatih umursamaz bir sesle. Firdevs dudaklarını sarkıttı. "Manolya yaş farkına çok takılan bir kızdı da ondan dedim. Hem ayrıca doktorları da pek sevmez o. Hastane falan pek onluk değildi hiçbir zaman." diye mırıldandı. Gözlerimi belerterek ona baktım. "Sevgili aramıyorum, arkadaş oluyorum Firdevs! Yeter sal şu insanların yaşlarını ve mesleklerini!" dedim sitemle.

"Kafalar uyuştuysa olmuştur." dedi Arat huysuz bir sesle. Volkan hızla ortamın gerilimini azaltmak için araya girdi. "Onu bunu boş verin de, hasta doktoruna, Kulağım ağrıyordu zeytin yağı sürdüm demiş. Sizce doktoru ne demiş?" diye sordu heyecanla.

"Ne demiş?" diye sordu Ufuk ciddiyetle. "İki de yumurta kırsaydın demiş!" diyerek kahkahalarla gülmeye başladığında bende hemen ortamı yumuşatmak için asla komik olmayan bu espriye gülmeye başladım. Ama doktorlar bizim aksimize bütün ciddiyetiyle Volkan'a bakıyordu. Arat sahte bir şekilde güler gibi yaptı. "Ha ha! Ne de komik bir espri!" diye söylendi sessizce.

Bakışlarım barda tek başına oturarak içecek içen Burağa kaydı. Yüzümde ki bütün ifade yavaş yavaş solarken geri çekildim. Doğuş doktora döndüm. "Ben içecek alıp gelsem?" diye sordum. Başını sallarken kaşları çatıldı. "Eşlik etmemi ister misiniz?" diye sordu hemen. Başımı hızla iki yana salladım. "Gerek yok."

Tam gidiyordum ki arkamdan, "Alkolsüz alın lütfen." demesiyle omzum üstümden ona dönerek başımı salladım. Hızla önüme dönüp bara doğru ilerledim.

Kalabalığa bulaşmayarak yan tarafından geçtim hızlıca. Burak tamamen siyah olan takımının ön düğmesini açarak bir kadehi kafasına dikti. Kulağında okulda hep taktığı o kulak üstü kulaklığı vardı ve asla şuan ki tarzına uymuyordu.

O başını kaldırarak kadehini içerken ben hemen karşısında ki  bar sandalyesine oturarak yönümü ona çevirdim. Kadehini bitirerek bar tezgahına bırakmasıyla bakışları beni buldu. "Manolya?" dedi kaşları çatılırken. Hızla kulağındaki kulaklığı çıkararak omuzlarından sarkıtarak aşağıya çekti.

Sırıttım. "N'aber Burak? İçecek almaya gelmiştim bende." dedim sakince. Barmene döndüm. "Alkolsüz bir şeyler ayarlar mısın?" diye sormamla, otuzlu yaşlarındaki dövmeli ve piercingli barmen bir şey demeden başını salladı.

Burak'a döndüm. "Yalnız o kulaklık uymamış." dedim boş bir sesle. Boynundaki kulaklığı çekerek bar tezgahına bıraktı. "Nasılsın?" diye sordu gözlerime bakarak. "Nasıl olayım be Burak. Her zaman ki gibi mükemmel bir şeyim." dedim övünerek. 

Gülümsedi. "Şu enerjinin hastasıyım." dedi yorgun bir sesle. "Annenle kavga etmiştiniz ya geçen? Annenle çok yakın mısınız?" diye sordum.

Solan ifadesiyle sıkıntılı bir nefesi içine çekti. "Manolya, o çok büyük bir kavgaydı. Annemle işlerden dolayı çok az görüşüyoruz. Annem hep eve geç geliyor yada onun geldiği saatlerden ben olmuyorum. Geçen de beni yemeğe çıkarmıştı. Yurt dışına babamın yanına gideceğini söyledi. Çocukluğumdan beri bakıcılarla büyüyorum zaten ben. Annem var ama yok gibi!" diye sinirle söylendi.

Sakince onu dinledim. "Babamı zaten yılda bir iki gün görürüm, o derece işine bağlı biri. Üstelik annemi asistanıyla aldatıyor. Rahatça fotoğraflar paylaşıyor onunla, asistan-patron adı altında. Ama annem sırf para için onunla ayrılmıyor! Onun bu hareketi yüzünden ben utanıyorum resmen! Adam gidip metresini oradaki bütün arkadaşlarıyla tanıştırmış! Bu nasıl bir genişlik anlayamıyorum ben! Psikolojim yok oluyor o üçünün yanında! Metresini benimle bile tanıştırmak istedi resmen, adam!" 

Bir anda patlamış ve içindeki bütün acıyı dışarı fışkırtmıştı. Elim onun barın üstünde duran elini buldu, ama elini tutmak yerine arkadaşça bileğini tuttum. "Sakin kalmaya çalış. Seni anlamayabilirim ama anlamaya çalışırım." 

"Annem birde gurursuz gibi iş yapmak için oraya gitti. Boşan, aldattığını kanıtla diyorum onu da yapmıyor." dedi sinirle. Bu sırada barmen içeceği bana uzattı.

"Boş ver onları ya! Ne halleri varsa görsünler be! Bak oda gitti, kurtuldun! Ev sana kaldı, oh!" dedim onu güldürmek ister gibi. Kaşları çatılırken gülmeye başladı. "Bu nasıl bir teselli? Birde ilk ve tek anlattığım kişi olacaksın." diye söylendi gülerken. Onun gülüşü benim gülüşümün şiddetini arttırdı. 

"Neden hep tek başınasın ki? " diye sordum gülüşümü dindirerek. Sorumla onun gülüşü de dindi. "Çünkü tek başıma olmak istiyorum." dedi ciddiyetle.

"Nasıl yani? Yakışıklısın, maviş maviş, ateş eden gözlerin var, yalan yok karizmatiksin de. Elini sallasan ellisi, ayrıca erkekler bile gelir o derece." dedim eğlenerek. Yüzünde minik bir tebessüm oluştu. "Gözlerimi beğeniyor musun?"

Kaşlarım çatılıp gözlerim kısılırken yüzüne yaklaştım. Gözlerine dikkatle baktım. "Evet. Çok iyiler ama ne tonu bu? Ne mavisi?" diye sordum ciddiyetle. "Açık mavi işte." dedi anlamsızca.

Gözlerimi devirerek geri çekildim. "Açık mavi işte, ne ya? Tam odunsun Fuzuli!" dedim eğlenerek. Gülerek geri çekildi. "Ne alaka ya? Ne odunluğumu gördün?" diye sordu. 

Başımı hafifçe kaldırarak düşünmeye başladım. "Arabanı yıkatman, arkamdan hayvan gibi bağırman, hiç kibar olmayan defter imaların ve bu." dedim muzip bir sesle. 

"Öyle deme. Senin gözlerin yeşim rengi. Bunun farkındayım." dedi yüzünde asılı kalan tebessümle. Anlamsız bir gülümseme oluştu. "Ya! Demek gözlerim o kadar dikkat çekiyor!" dedim neşeyle. 

Gülümsedi. "Gözlerin o kadar güzel ki, dikkat çekmemesi imkansız, Manolya." diye mırıldandı. "Ay, gözüme bakasım geldi şimdi." diye mırıldandım yüzümdeki saçma sırıtışla. Bu halim onun yüzündeki gülümsemeyi büyüttü.

Bakışlarım masanın oradan dik dik ifadesizlikle buraya bakan zeytin gözlere kaydı. Başından beri bizim mi izliyordu?

"Masana dön istersen. Seni bekleyenler olabilir." dedi ifadesizce. Başımı sallayarak süslü kokteylimi alarak ayağa kalktım. Bakışlarım masaya kaydığında doktorların ve bizimkilerin sıkı bir sohbet içinde olduğunu gördüm. Pek kahkahalı bir sohbet değildi. 

Gitmeden önce Burak'a döndüm. "Lütfen, bir sonraki karşılaşmamız da eskisi gibi odun olma." dedim alayla. Güldü. "Bakacağız artık Manolya." diye mırıldandı.

Elimdeki içeceğimle hızlı adımlarla masaya ilerleyecekken birinin sertçe bana çarpmasıyla elimdeki içeceğim onun üstüne döküldü. Hızla geri çekildiğimde bu kişinin Abdurrahman olduğunu gördüm. Yok anasını...

Bakışlarım kötü çocuklara ilgim olduğu lise yıllarımda sevgili olduğum eski, bad boy sevgilimde gezindi. Başlarda bana zorbalık yapan eski sevgilim. Pek değişmemişti. Zaten lisede de büyük duruyordu. Sırf bu yüzden bile ondan etkilenmiştim.

"Ufaklık?" Şuan utanç gelen zamanlarıma çok kısa süreliğine geri dönecektim sanırım. "Abdu?" diye sordum şaşkınlıkla. Üzerindeki deri ceketi hala üzerindeydi. O deri ceket sevdasına ve boynundaki güllü dövmesine nasıl düştüğümü asla anlamıyordum. Kendimden utanıyorum şuan. 

Tam bu sırada ortamıza bir gölge girdi. Bakışlarım yanımızda beliren çatık kaşlı Doğuş doktora kaydı. "Özür diler misiniz beyefendi?" diye sordu Doğuş doktor Abdurrahman'a dönerek. "Af buyur?" diye sordu kalın çıkardığı sesiyle. "Kabalık yaptınız ve ona sert bir şekilde çarptınız. Şimdi ondan özür diler misiniz?" diye, sert sesiyle emretti bu sefer. 

Keskin bakışları direkt Abdurrahman'daydı. "Eski sevgilim o benim." demesiyle bakışlarına şaşkınlık indi. Bakışları çok kısa süre bana kaydıktan sonra tekrar ona döndü. "Olabilir. Yine de özür dilemelisin."

"Sen kimsin lan? Sana ne oluyor orospu çocuğu!" Doğuş doktoru omzundan itmeye çalışmıştı ama Doğuş doktor milim yerinden kıpırdamamıştı. Dokunduğu omzunu iğrenir gibi kısaca silkti. "Özrünüz ikiye çıktı. Bana hakaret etmeye hakkınız yok." dedi ciddiyetini bozmadan.

"Başlarım sana da özrüne de yürü git belanı bulurum senin!" diye bağırınca birkaç insan ve doktor tayfası buraya döndü. Abdurrahman bana döndü. "Bu kim? Yeni sevgilin mi? Eziklerle mi sevgili oluyorsun artık?" diye sordu alayla.

Doktor tayfası çatık kaşlar ve yavaş adımlarla yanımıza yaklaşırken Doğuş doktor önündeki tek kapalı olan düğmesini açtı. Başı Abdurrahman'ın karşısında ki bana çevirdi. "Manolya hanım rica etsem biraz geri çekilerek arkama geçseniz?"

Anlamsızca dediğini yaptım ve olacakları izlemeye başladım. Abdurrahman, Doğuş doktora doğru atılacağı sırada Doğuş doktor onu sertçe geri itti. Bu görüntüyü başımı yandan çıkararak izleyebiliyordum anca. "Şiddete karşıyım beyefendi, şiddet içeren veya şiddete yönelmekteki davranışlarınızı, rica ediyorum benden uzak tutun." 

"Sen kimsin ya?!" diye bağırmanın ardından tekrar fena bir küfür savurdu.  Doktor tayfasından iki numaralı Fatih öne atıldı. "Küfretme sinirlerim zıplıyor!" O öne atılırken Esma ve Volkan onu tutmuştu.

Doğuş doktor arkadaşına bakmadan dimdik, o ifadesizliğiyle karşısındaki Abdu'ya bakıyordu. "İkidir hakaret içeren cümleler kullanıyorsunuz ve buna hakkınız yok beyefendi. Ayrıca sesinizi de yükseltmeye hakkınız yok. Herkes buna şait, buradan çıkar çıkmaz şikayette bulunurum. Sizin seviyenize inip size sizin gibi hakaretler savuracağımı beklemeyin. Sınırlarınızı da bilmelisiniz. Bilmezseniz de size onları bildirecek öğretmen olabilirim."

Onu umursamayan Abdurrahman başını çevirerek bana baktı. Yüzünde saçma bir sırıtış oluşmuştu. "Biz birbirimizi gördük ya. Daha da ayrı kalmayız. Değil mi Manolya?" Utançtan ağlayabileceğim yerdeydik.

Doğuş doktor onun bana dönüşüyle o da bana döndü. Asla görmediğim ifadesi vardı. Yeşil yeşil, zeytin bakışlarıyla bana baktıktan sonra geri Abdurrahman'a döndü. Ona doğru birkaç adım atarak tam yakınında durdu. Abdurrahman alayla Doğuş'a baktı. "Ezik misin? Sana karışıyorum ve sen on saattir saattir laf anlatmaya çalışıyorsun?" Doğuş ciddi bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. "Bu durumda benim ezikliğimi değil de sizin beyninizi sorgulamamız gerekmez mi?"

"Hani içinde ki has adanalı? Onu çıkar dışarı!" diyen Ufuk'un eğlenen sesini umursamadım. Ufuk arkadan Doğuş doktora doğru fısıldadı. "Şşş! Doğuş, Adana merkez patlıyor herkes desene!" dedi muzip bir sesle. Bu cümle gülebileceğim bir cümle olsa da şuan gülememiştim.

"Tamam Doğuş. Üniversitelilerin davetindesin bari onlarla kavga etme." diyen Gümüş'tü. Doğuş doktor nefes verdi. "Çok düzgün öğrenciler ya. Pırlatma gibiler maşallah..." diye mırıldandı sessizce.

Bakışlarım Abdurrahman'da gezindi. Boynu ve kulakları kıpkırmızı olmuştu. Onu tanıyordum. Anlık öfkeyle hareket eden bir insandı. Ne zaman boynu ve kulakları kızaracak kadar sinirlense rahat durmazdı.

Güvenlikler gelerek önce Doğuş doktoru ardından Abdurrahman'ı geri çektiler. "Çok erken geldiniz ya. Zahmet oldu size de." diye mırıldanırken Doğuş doktoru kolundan çekerek masaya ilerletmeye çalışıyordum.

Omzum Arat'ın omzuna çarptığında bakışlarımız kesişti. Amaçsızca gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırarak önümüze döndük.

Doğuş doktorun bana dönmesiyle hızla önündeki tek düğmesini ilikledi. "Manolya hanım masaya geçelim isterseniz?" dedi o her zaman ki kibar sesiyle. Kaşlarım kalkarken başımı yavaşça salladım. "Geçelim Doğuş bey." diye mırıldandım sadece.

"Abdurrahman'da hiç değişmemiş." diye mırıldandı Volkan. Doktor tayfası son derece ciddi ifadesiyle Volkan'a bak "Ne baktılar. "Ne bakıyorsunuz öyle yiyecek gibi?" diye mırıldandı şaşkınlıkla. "Sen araya girme bi'." diye mırıldanarak onu susturdu Bayar.

"Bir an saldıracaktım suratsıza." diye mırıldandı Bayar sinirle. Hızla araya girdim. "Tamam ya! Boş verin şimdi Abdu'yu! Bir gidip geliyorum!" diyerek hızla masadan uzaklaşmaya başlarken arkamdan Doğuş doktorun, "Manolya hanım nereye?" dediğini duydum.

Kalabalığın yanından geçip koşa koşa Doğuş doktordan tekrar intikam almak için girdiğim odaya tekrar girdim. Kapının yanındaki ışığı hemen açarak makyaj masasının sandalyesine oturmadan hızla saçlarımı bileğimde öylesine duran tokamla topladım. Ardından masadaki mankenin kafasındaki kahküllü sarı, uzun peruğu alarak başıma geçirdim. Aynadan bakmadan aynın üstündeki kırmızı tüylü süsü alarak boynuma astım.

Şuan gotik tarzımın üstüne aşırı komik dursa da bunu umursamadım. Geri çekilerek aynadan kısaca kendime bakarak peruğu düzelterek düşmemesini sağlamaya çalıştım. Yeni halime sırıtarak süslemeyi sallaya sallaya ışığı kapatıp odadan çıktım.

Hızla tekrar koşarcasına ilerleyerek ses sisteminin ayarlandığı köşeye geçtim. İki adam müzik işleriyle uğraşıyordu. Benim yanlarına gitmemle bakışları bana çevrildi. "Şş! Adın ne senin?" diye sorduğumda adamın kaşları çatıldı. "Ne alaka? Adımdan size ne?"

"Adın ne adın?" diye sordum ısrarla. "Murat?" diye mırıldanınca sırıttım. "Koyim de tur at!" deyince bana huysuz bir bakış attı. 

"Neyse Murat, bana sahneyi hazırlasana." deyince kaşları çatıldı. "Sahneyi mi? Anlamadım?" diye sorunca nefesimi verdim. "At Murat'cığım sende hiçbir şeyi anlamıyorsun. Şarkı söyleyeceğim arkaya müziği verin karaoke gibi." Evet bunu yapacaktım.

Adamların ikisi de alayla güldü. "Karaoke bar sandın herhalde burayı?" diye sordu Murat alayla. Kaşlarım çatıldı. "Anlamadım? Ne demek istediğinizi? Ben davet sahibi olan kişinin kızıyım ya." diye yalan attım ortaya.

İkisinin de kaşları çatıldı. "Berna hanım mısınız?" diye soruca hızla başımı salladım. "İyi de kimse böyle bir izin vermedi." diye mırıldandı anlamsızca. "Ya zaten sabahtandır başka başka insanlar gelip sahnede şarkı söylüyor. Bende söylesem ne olur ki?" diye sordum hevesle.

Diğer adam Murat'a dönerek gülümsedi. "Söylesin abi ya! Ne olacak ki?" Hızla ona döndüm. "Senin adın ne?" diye sordum hemen. "Vural." Bakışlarımla Murat'ın elindeki mikrofonu işaret ettim. "Vur al elinden, Vural."

Vural'ın saf saf uzanacağı sırada Murat kendisi bana uzattı. "İyi hadi git söyle." dedi ciddiyetle. Tam hevesle uzanacaktı ki geri çekti. "Sesin güzel değil mi? Düzgün bir şarkı söyleyeceksin dimi birde?" diye sordu kaşlarını çatarak.

"Ooo ben dünyalarca ünlü bir sanatçıyım nasıl beni tanımazsınız? Sesim de çok güzeldir. Söyleyeceğim şarkı da öyle." diyerek övündüm. "Dünyaca ünlü mü?" diye sordu kaşları çatılırken. "Evet! Biraz sosyal medya kullanın canlar." Yandaki bilgisayara eğilerek şarkımı hazırladım. 

Bakışlarım Vural'a kaydı. "Ben işaret verdiğimde başlat." dedim. Bir şey demeden başını salladı. Mikrofonu Murat'tan alarak hızlı adımlarla sahneye ilerlemeye başladım. Biraz eğlenecektik.

Bütün havamla beraber kıvıra kıvıra sahneye çıktığımda bakışım bir kişiyle kesişmişti. Gözlerimi fark eder etmez ağzı aralanarak şaşkınlıkla bana bakan Doğuş doktorla.

Sahneye çıktığımda bazı bakışlar bana kaymıştı. Fatih'in Doğuş doktorun baktığı yere bakmasıyla beni görmesi bir olmuştu. Onunda şaşkınlıkla ağzı aralanmıştı. Mikrofondan gelen cızırtıyla irkilerek mikrofonu kaldırdım. "Açık mıydı ya bu?" diye mırıldanışım salona yüksek bir sesle dağılmıştı.

Mikrofonu dudaklarıma yaklaştırdı. "Haydi bakalım gençler! Hepiniz dinleyin ve izleyin burayı, çünkü ben herkes değilim ve bu konserimi bir daha duyamayabilirsiniz!" dememle salondaki çoğu kişinin bakışları bana döndü. 

Doktor tayfasının bakışlarında ki şaşkınlık anlatılmaz yaşanırdı. Onu da şimdi yaşatacaktım. Bakışlarım Burak'a kaydığında onun da bar kısmında anlamsızca kaşları çatık bir şekilde beni izlediğini gördüm.

"Bir iki, son iki! Vural'cığım vur gönder şarkımızı!" diye mikrofona doğru konuştum. Arat ve Ufuk kahkahalarla gülmeye başlarken diğerleri hala şaşkınlığı atlatamamıştı. Şarkının sesi salonu doldurmaya başlayınca memnuniyetle gülümsedim. Şarkının fonuyla beraber gelen alkış tarzı seslerle omuzlarımı oynatmaya başladım. İnsanlar gülüşmeye başlamışlardı ama bu pekte umrumda değildi. Bakışlarım sadece Doktor Civanımdaydı.

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, ben senin olayım!" diye mikrofona doğru söylemeye başladım. Doğuş doktor kızarmakta olan yanaklarıyla beni izliyordu. Şu yanaklarının hastasıydım.

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım!" diye hevesle söylediğimde başı hafifçe aşağı inmişti. Herkes durmuş bir şekilde beni izliyordu. Bense sadece ona bakarak keyifle şarkıyı söylemeye devam ettim. "Bir elinde çantası, ötekinde komşunun kazı, küçük hanımın eli uzun, çarpar bazı bazı, küçük hanımın eli uzun, çarpar bazı bazı!"

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, ben senin olayım!" dedim hiddetle. Şarkıyı söylerken bir yandan boynumdan astığım tüylü süsü de sallıyordum. Arat ve Fatih imayla Doğuş doktorun kolunu vura vura çürütürken Bayar her şeyden habersiz masum masum beni alkışlayarak izliyordu. "Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım!"

"Bir elinde curo, çal vura vura, küçük hanım geliyor, bel kıra kıra, küçük hanım geliyor, bel kıra kıra!" Diye sözleri söyleyerek Doğuş doktora doğru oynaya oynaya iki adım attım. Islık sesi duyuştum. Bu garip ıslığın sahibi Volkan'dan başkası olamazdı. Onun ıslığını tanıyordum ve bu onun değişik ıslığıydı.

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım!" diye mikrofona doğru söylendiğimde şarkıya alkışla eşlik edenler ve oynamaya başlayan gençlere kaydı bakışlarım. Onlardan çok durmadan geri Doğuş doktora döndüm. "Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yar senin olayım!" Utancını yenmiş gibi minik bir tebessümle beni izliyordu. Muhtemelen ilgi onun üstünden çekiliyordu diye.

Mikrofonu standına koyarak söylemeye başladığımda insanlar ortaya geçerek oynamaya başlamışlardı. "Dama çattım çatmayı, çağırın gelsin Manolya'yı! Arat, nerden öğrendin böyle de göbek atmayı! Kız Esma nerden öğrendin böyle de göbek atmayı!" dedim sözlerdeki isimleri değiştirerek. 

Artık doktorlarda ortaya geçerek oynamaya başlamışlardı. Onların oynayışları daha çok Ankara havası oynar gibiydi. Masada sadece Doğuş doktor kalmıştı. Bakışlarım onun zeytin gözlerindeyken söyledim sözleri. "Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yar senin olayım!" 

Dudakları kıpırdamıştı. Dudaklarından tek okuya bildiğim kelime 'Seni' olmuştu. Seviyorum? Aşk? Güzel şey? Öldürürüm? Tedavi ederim? Kaybedip bulur, tekrar severim? 

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım!" Bakışlarım tekrar oynayanlara kaydığında bizimkilerden ve doktor tayfasından Doğuş doktor dışında herkesin oynadığını gördüm. 

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım!" Gümüş ortada durmuş sadece alkışlayarak beni izliyordu. Esma otuz iki diş sırıtarak Fatih sözde hocasıyla beraber oynuyordu. Arat ve Ufuk karşılıklı Ankara havası oynuyordu. Volkan ve Firdevs'te karşılıklı oynuyorlardı.

"Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yar senin olayım!" Şarkıyı söylerken mikrofonu tutacağında bıraktım. Bakışlarım tekrar benden çekilmeyen zeytin gözlere çevrildi. Boynumdaki kırmızı tüylü süsü boynuma sararak  yavaş yavaş sahnenin diğer tarafından masasına doğru ilerlemeye başladım. 

Herkes o kadar eğlencesine dalmıştı ki fark etmemişlerdi. Doğuş doktora doğru yaklaşmamla kolunu masadan çekerek dikleşti. Bakışlarının altında bir şey vardı. Boynumdaki süsü diğer omzuma doğru attım. Karşısına geçmemle bakmak için başımı kaldırarak ona baktım.

Gözleri gözlerime şiirler okurken bende ona şarkı sözlerini mırıldandım. "Doktor civanım, doktor doktor imanım, ne istersen alayım, yeter ki senin olayım, Doğuş doktor." diye içli söyleyişim ona derin bir iç çektirmişti. 

Şarkı bitmiş ses kesilmişti. Bakışları gözlerimden ayrılmadı. "Çok garipsin..." diye içli bir şekilde mırıldandı. "Çok garipsin ama çok garip bir şekilde aşırı hoşuma gidiyorsun." diye bir itirafta bulundu. Gülümsedim. "Çok garip bir şekilde üşengeç bir insan olmama rağmen en çok uğraştığım insansın, Doğuş çay." diye mırıldandım.

Nazlısın Doğuş çay, ama bende de o nazı çekecek sabır var.

Bana doğru bir adım atarak tam ayaklarımın dibinde durdu. Siyah ayakkabılarının ucu topuklu ayakkabılarımın sivri ucuna değiyordu. Eli yavaşça kafama gitti ve eli peruğumun üstünde durdu. "Sarı da, kâkülde çok yakışmış ama ben çiçeği istiyorum..." diye fısıldayarak başımdan peruğu saçımı çekmemeye dikkat ederek yavaşça çıkarıp masaya bıraktı. Eli tokama gittiğinde tokamı yavaşça çıkarmasıyla saçlarım çıplak omuzlarıma döküldü.

Bakışlarım onun yüzündeydi. "Senin gibi sarışın olmuştum işte." dedim tebessümle. Kaşları çatıldı. "Ben sarışın değil, kumralım, Manolya hanım." Benimde kaşlarım çatıldı. "Saçların sarıya çalıyor bas bayağı sarışınsın!" dedim sinirle.

Israrla, "Saçlarım kumral Manolya hanım." dedi ciddiyetle. Gözlerimi devirdim. "İyi be! Sen öyle san." diye mırıldanarak nefes verdim. Saçları hem sarı, hem de kumral gibi duruyordu. 

Tokamı kaldırarak bana gösterdi. "Bu bende kalabilir mi? Benim tokam yok. Bazen temizlik yaparken saçlarım rahatsız ediyor." diye kısık sesle konuşunca gülesim gelse de kendimi tuttum çünkü o saçı onu rahatsız ederek önüne gelecek kadar uzun değildi. Başımı salladım. "Bileğine de takabilirsin." 

Masum bir ifadeyle tebessüm etmişti. "Teşekkür ederim, Manolya hanım." diyerek tokamı takımının cebine sıkıştırdı. 

Boynumdaki kırmızı süsün ucunu alarak boynunu gıdıklamamla güldü. "Düşünsene biz eski zamanlardaymışız. Sen yine doktormuşsun. Ben şarkıcıymışım. Sen sürekli beni dinlemeye falan geliyormuşsun. O zamanlar da 'Manolya hanım' diyormuşsun falan. Benimde en sevdiğim gözüme kestirdiğim dinleyicim de senmişsin falan. Bakış atıp duruyormuşuz birbirimize." dedim sırıtarak. 

Yüzünde bir hafif sırıtış oluştuğunda sırıtışım büyüdü. "Güzel ve etik olurdu." diye mırıldandı.

Saçımı geriye attım. "O zamanlar da ben etik değil derdim! Sonuçta ben bir sanatçıyım, sende bir dinleyicisin. Etik değil. Mesafemizi korumalıyız." diye onu taklit etmemle gülüşü büyüdü. "Öyle bir etik kuralı mı var?" diye sordu muzip bir sesle. Sanırım ilk kez bana bu kadar gülümsüyor ve gülüyordu. Hiçte robot gibi görünmüyordu karşımda.

Başımı salladım. "Tabi var! Benim kurallarım arasında." dedim ciddiyetle. Nefesini vererek yüzüme dikkatle bakarak daha çok yaklaştı. "O zaman da uyardık o zaman." diye fısıldadı yüzüme doğru. 

"Performans mükemmeldi lan!" diyen Arat'ın sesinin aramıza girmesiyle Doğuş doktor dibimden geri çekilerek eski yerine geçti. Arat kolunu omzuma attı. "Harikaydın be kızım!" dedi neşeyle. Esma diğer tarafıma geçerek, Arat'ın omzumdaki koluna vurarak düşürmeye çalıştı. "Evet canım arkadaşım, çok güzel söyledin." dedi Esma bana doğru gülümseyerek.

Fatih gülerek bana döndü. "Valla kime söylediğin belli ama biz doktorlar olarak yine de üzerimize alındık Manolya." dedi sırıtarak. Güldüm. "Alınmak serbest. Yüce gönüllü bir insanımdır bütün doktorlar, alınabilirsiniz." dememle Doğuş doktor ciddileşti. "Şakasına dedi." diye bilgilendirme yaptı hemen ardımdan.

Bakışlarım bar tarafına kayınca Gümüş'ü tek başına otururken gördüm. Boş boş bar tezgahını izleyerek elindeki kadehten yudumlar alıyordu. Yorgun ve pek mutlu görünmüyordu. 

Hızla Doğuş doktora döndüm. "Ben bi' gidip geleyim." diyerek uzaklaşmaya başladığımda yine arkamdan, "Manolya hanım, yine nereye?" diye söylenmişti. Ona cevap vermeden koşarcasına bara doğru ilerledim. Gümüş boşalan kadehini bırakarak önüne döndüğünde beni fark etmişti.

Topuklu ayakkabılarla koşmakta zorlansam da en azından hızlı adımlarla yürüyebiliyordum. Gümüş'ün karşısında ki bar sandalyesini çekerek ona oturduğumda anlamsız bakışlarını üzerimde hissediyordum. 

Nefesimi vererek barmene döndüm. "Bana bir alkolsüz kokteyli daha hazırlasana ötekini Abdu'nun ceketine içirdik." diye mırıldanarak tekrar Gümüş'e döndüm. Dümdüz bana bakıyordu. "Bir şey mi oldu?" diye sordu barmenin yenileyerek uzattığı kadehinden küçük bir yudum alırken.

Omuz silktim. "Yoo. Ne olsun ki?" dedim umursamaz bir sesle. Başını sallayarak kalabalığa döndü. "Fazla özgüvenli ve cesursun." dedi kadehinden iki yudum aldıktan sonra. Ben barmenin uzattığı kokteylliyi alırken bana dönerek tekrar konuştu. "Herkes öyle peruk takıp, sahneye çıkarak bağıra bağıra doktor civanım söylemez." dedi ciddiyetle.

"Sende üstüne alınmışsındır umarım. Doktor civancıklarım benim." diyerek göz kırptığımda bana ifadesizlikle baktı. "Daha çok Doğuş için söylüyor gibiydin ama." dedi. 

Kokteylimin pipetinden yudumlar çekerken başımı salladım. Pipeti dudaklarımdan ayırarak konuşmaya başladım. "Öyle zaten. Ama ben üstünüze alınmaktan bahsediyorum. Alınabilirsiniz yani. Sıkıntı yok." dedim sırıtarak.

Kadehinden yudumlar aldıktan sonra bardağı bırakmadan başını salladı. "Sağ ol o zaman." dedi ifadesiz bir sesle. Tam bu sırada yanımızda uzun boylu biri belirdi. Bayar.

Bakışları sadece bendeydi. "Güzel söyledin. Ama umarım abine söylemişsindir." dedi yanağımdan makas alarak. Gümüş'ün bakışları Bayar'da geziniyordu ama Bayar o yokmuş gibi davranıyordu. Gümüş kadehinin yarısına kadar içti.

"Abime ve doktor arkadaşlarına diyelim!" dedim sırıtarak. Gülümsedi. "İyi peki öyle olsun." Gümüş'e geçen söylediği sözler yüzünden kırgındı hala. O günden beri doğru dürüst konuşmamışlardı.

Gümüş bitirdiği kadehini barmene uzatınca Bayar, Gümüş'e döndü. "İçme daha. Sonra her şeyi eline yüzüne bulaştırıp beni suçlu buluyorsun. Önce git diyorsun. Gidince içip her şeyi berbat edip hiçbir şeyden haberi olmayan beni gittim diye suçlu buluyorsun." dedi ciddiyetle.

Gümüş elinde uzatarak kaldığı bardağıyla Bayar'a döndü. Şaşkındı ama ifade göstermiyordu. Genel ifadesi hep buydu zaten. Gümüş yutkundu. "Sana git dediğimde beni aldattığını sanıyordum."

Bayar alayla değil acıyla gülümsedi. "Evet, çünkü sen o zamanlar seni deliler gibi seven adam varken, sana yürüyen o sözde arkadaşına inanmayı tercih etmiştin. Sana o görüntülerin montaj olduğunu söylemiştim." dedi kırgın bir sesle. Anlaşılan eski defterler açılıyordu.

"Özür diledim. Sana yalvaracak derecede özür diledim, Bayar. Ama sen beni umursamadan sözde arkadaşın olan o beni aldattığını sandığım Özge ile Amerika'ya gittin. Bir erkeğin arkasından asla öyle yas tutmam ben Bayar. Ben senin arkandan istemsizce üzüldüğüm için kendimden nefret ettim. Belki o kızla gününü gün ederken, ben günleri kendime zehir ediyordum." dedi Gümüş kadehini yavaşça tezgaha vurur gibi bırakarak. 

Sessizce durmuş onların konuşmalarını dinliyordum. Kimin haklı olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. İkisi de kendi tarafında haklı sayılırdı.

Bayar tekrar alayla güldü. "O kızla sadece havalimanına kadar gittik. O Rusya'ya gitti, ben Amerika'ya. Tabi sen bana zerre güvenmediğin için, havalimanında beraber fotoğraf paylaştık diye hemen onla gittiğimi düşündün." dedi ciddiyetle.

Tam bu sırada Fatih ve Doğuş doktor burayı görmüşler ve yanımıza gelmişlerdi. Fatih, Bayar'ın kolunu tuttuğunda Bayar hala Gümüş'e bakıyordu. Gümüş nefesini vererek önüne döndüğünde Fatih kolunu Bayar'ın omzuna attı. "Gel biz bir hava alıp gelelim, kardeşim." diyerek onu dışarı doğru uzaklaştırdı.

Doğuş doktor iki elini kemerine koyarak bakışlarını üzerimizde gezdirirken başım Gümüş'e çevrildi. "Neden ona güvenmiyordun?" diye sordum ciddiyetle. Tekrar nefesini verdi. "Bayar'dan önceki ilişkimde aldatılmıştım. Çok sevdiğini sanıyordum meğersem beyefendinin ailesine layık gördüğü, ilişki hayatını perdeleyebilecek biri olarak görüyormuş beni." dedi düz bir sesle. 

"Oda mı doktordu?" diye sorduğumda başını iki yana salladı. "Polisti." dedi sadece. Dudağımı sarkıttım. "Vay..."

Tekrar Gümüş'e döndüm. "Bayar'la nasıl tanıştınız? Nasıl sevgili oldunuz?" diye sordum heyecanla. Tezgahı izleyen Gümüş'ün ifadesizliğini hafif tebessüm oluşan dudakları bozmuştu. "Ben uzman doktor değilken hastanede çalışmaya başlamıştı o." Doğuş doktorda bende onu dinliyorduk.

Gümüş başını kaldırarak bana baktı. "İlk haftasında sadece arasına gördüğüm biriydi. İkinci haftası İstanbul'da olan abilerinden biri trafik kazası geçirdiği için hastaneye getirmişlerdi. Ağlıyordu. Korkuyordu. Benimde nöbetim vardı. Onu orada görünce destek olmaya çalıştım. Sanırım gerçekten iyi gelmiştim o an korkusunu yenebildi biraz olsun. Amelyat iyi geçti. İyileşti. Onu sakinleştirmek için kantine falan gittik. Pek alışık olmasam da sarıldım. Orada biraz sohbet ettik. Bana bayağı teşekkür etti. Öyle tanıştık." dedi iç çekerek.

"Çok güzel..." diye mırıldandım. Devam etti. "Zaman geçtikçe daha çok birbirimizi görmeye başlıyorduk. Bazen doktor ortamında, bazen dinlenme odasında, bazen yemekhanede, bazen de doktorların ayarladığı planlarda falan. Aramızda az biraz sohbet geçiyordu hep. Ama garip bir şekilde onu görünce iyi oluyordum." dedi ciddiyetle. Kaşları çatıldı. "Klişe olacak ama karnımda kelebekler falan uçuyordu sanırım." diye mırıldandı alayla.

"Ee? Nasıl sevgili oldunuz?" diye sordum hevesle. "Biz arada sırada konuşuyorduk öyle ortamlarda iki üç ay sonra Bayar bana tiyatro bileti verdi. Benimle date tarzı bir şeye çıkmak istediğini söyledi. Bende ne diyeceğimi bilemediğim için kabul ettim. Zaten hoşlanıyordum gibi bir şey." deyip nefesini verdi. 

"Bizim tiyatroya gideceğimiz gün geziye gideceğimiz öğrenci servisi devrilmiş. En yakın bizim hastaneye getirdiler. Bir sürü liseli gençti. Bu yüzden boşta olan uzman doktorlar da acile yardıma indiler. Bizde indik. O kadar çok çocuk vardı ki tiyatro asla yetişmezdi bizde çocuklara bakma kararı aldık. Sonra Bayar aceleyle geldi. Çocuklara yetişmek için bayağı acele ediyorduk. "Biz sevgili olalım mı ya?" dedi. Bende o anki şeyle zaten istediğimi söyleyerek direkt, "Olur ya!" demiştim." dedi gülümseyerek.

Ellerimi yanaklarıma koyarak sırıttım. "Ya! Çok Şirin!" dedim. Gümüş'ün ifadesi eskiye dönerken ben sırıtarak yanımda benim gülüşümü izlediğini fark ettiğim Doğuş doktora döndüm. Yüzümdeki sırıtış yavaşça güçsüzleşirken yüzündeki tebessümü gördüm. Gülüşüme tebessüm etmişti.

Tekrar Gümüş'e döndüm. "Tatlı bir hikayeniz varmış. Bazıları da var tek dediği şey, etik değil." dedim alayla. Gümüş güldü. "O kişiler için de zor. Özellikle kendisinin profesyonellik takıntısı varsa." dedi dümdüz bir sesle.

Nefesimi verdiğimde bakışlarım Doğuş doktora kaydı. "Ne başımızda direk gibi dikildin, zaten direk gibi boyun var!" diye söylenmemle bir şey demeden sandalyemin arkasına geçti. 

Boynumda ki tüylü süsü çıkararak Gümüş'ün boynuna sardım. Bana anlamsız bakışlar atınca güldüm. "Üzülme diye yaptım! İçine atarak üzülmen kimsenin umurunda olmaz, sadece kendine zarar vermiş olursun. Üzülme ve gülümse." dedim gülümseyerek. Sadece başını sallayarak gülümsedi.

Dışarıdan sesler gelmeye başladı. Birileri pek sakin olmayan bir dille bağıra bağıra konuşuyordu aralarında tanıdık sesler de var gibiydi. Üçümüzün bakışları da oraya çevrildiğinde Esma koşa koşa içeri girerek buraya yaklaşmaya başladı.

Bir şey olduğunu anlayarak hızla ayaklandığımızda masanın oradan Arat ve Ufuk'ta yanımıza geliyordu. Esma nefes nefese yanımıza kadar geldi. "Ne oluyor Esma?" diye sordu Doğuş doktor hemen.

Arat ve Ufuk yanımıza geldiğinde Esma aceleyle konuşmaya başladı. "Hocam yada hocaları. Fatih hoca ve Bayar hocaya şuan kavga etmek üzereler dışarıda." dedi ve daha sözü bitmeden Doğuş doktor, Arat ve Ufuk dışarıya doğru koşmaya başladılar.

"Ay koşun koşun! Dünya beş doktor kaybedecek yoksa!" diyerek ayağımdaki topuklularla koşmaya başladığımda Gümüş ayağında ki topuklulara rağmen beni geçerek kapıya doğru koştu. Peşinden Esma ve bende kapıya doğru koştuk.

Kapıdan çıktığımızda ilk gördüğüm. Doğuş doktorun öne çıkarak Abdu'nun karşısına geçişi olmuştu. Arkalarında bir sürü son model motor vardı. Abdurrahman'ı tanıdığımdan beri motorlara ilgisi vardı. Hepsi ya deri ceketli yada motor ceketliydi ve ellerinde sopalar vardı. Şuan utanç komasına girecektim. Neden Abdu, neden?!

"Her şeyin bedeli vardır. Sende ve eğer isterse arkadaşların da bunun bedelini ödeyecek şuan." dedi Abdu alayla. "Ne yaşıyorsun oğlum sen? Serseri!" diye bağırdı Fatih. 

Doğuş doktor çenesini kaldırdı. "Biz şiddete karşı insanlarız ama böyle bir durumda bizi şiddete mecbur bırakmış oluyorsunuz, gençler." dedi ciddiyetle. "Yoo hiçte karşı değiliz." diyen Bayar'dı. "Bence de. Hatta benim elim kaşınıyor bile." dedi Arat, saldırmamak için kendini zor tutarken. "Davet şimdi başlıyor. Hep sıkıcı geçecek diye korkmuştum." dedi hiçbir şeyi ciddiye almayan Ufuk, gülerek.

"Sopaları bırakın da öyle dövüşelim bari. Zaten bizden yeterince fazlasınız." dedi benim ona verdiğim süsle elbisesinin uzun eteğini beline çekip boyunu kısaltırken. 

Doktorlar ceketlerini çıkarmaya başladığında bakışlarım onlarda gezindi. Adamlar sopaları köşeye bıraktı. Ufuk masum tarzı ve papyonuyla beraber kendini dövüşmeye hazırladığını görmüştüm. Normalde olsa şuan kahkahalarla gülerdim.

Abdu Doğuş doktora doğru atıldığında diğer adamlara doktorlara doğru atıldı. Doğuş doktor, Abdu'nun ona savurduğu yumruktan kurtularak kendi sert yumruğunu Abdu'nun suratına savurdu.

Hızla köşeden bıraktığı sopalardan birini aldım. Onlar bizden fazlasıyla çokken beni sopa almamda sıkıntı yoktu. Karşıma çıkan adamın boyuna yetişerek sopayı yüzüne doğru savurdum ki adam refleksle geri çekildi. Adamın beni tek hamlede kucağına alıp kaldırmasıyla havalandığımı hissettim. Elimde gevşemekte olan sopayı bırakmayarak sırtına bir darbeler indirmeye başladığımda inledi. "Rahat dur!" diye hırladı.

Adam beni sertçe yere yatıracakken o onu yapmadan sopanın başını kafasında bir noktaya vurmamla durdu. Saniyeler içinde ikimizde yerdeydik. İnleyerek avuçlarımı yere bastırarak  yerden kalkmaya çalışırken oda buruşmuş yüzüyle vurduğum yeri ovuşturuyordu.

Bakışlarım ikinci rönesans tablosunda gezindi. Doğuş doktorla Abdurrahman hala dövüşüyordu. Bunlar doktor değil boksör falan mı acaba diye düşündürecek bir görüntüydü. Fatih bir adamın üstünde yere yatırmış yumruklarını savuruyordu. Arat ve Ufuk iki adamla aynı anda dövüşüyorlardı. Gümüş bir adamı etkisiz hale getirmek için çabalarken Esma ise başka bir adamın sırtına çıkmaya çalışıyordu. 

Bu görüntüden sonra bende heveslenerek sopamı alıp ayaklandım. Uzun boylu adamın sırıta bir tane geçirmemle acıyla inleyerek eğildi. Tam bu sırada karnına da bir tane geçirerek tam yere doğru kıvrılmasını sağladım. Salma salma koluna orasına burasına vurmaya başladım. 

Adama daha fazla vurmayarak Bayar'a döndüm. İki kişiyle dövüştüğünü görünce sopamı sallaya sallaya yanına koştum. Hızla Bayar'a saldıran iki motor ceketli çocuktan birinin bacağına sertçe vurmamla düşecek gibi eğildi. 

Tam bu sırada Bayar adama ,bahsettiğim Osmanlı tokadını atarak tek hamlede bayıltınca şaşkınlıkla ağzım aralandı. Oda bunu beklemediği için aynı ifadeyi yapacaktı ki diğer adam hemen ona yumruk savurdu. 

Bayar yediği yumrukla geri savrulurken elimdeki sopayı kaldırarak kafasına sertçe vurmamla adam geriledi. "Yana geç Manolya!" diye bağırmasıyla adamın arkasından çıkarak hızla yana geçtim. Tam bu sırada Bayar'ın adamın karnına attığı sert tekmeyle adam geri doğru devrildi. 

Onları nakavt ettikten sonra sopamla beraber Gümüş'e ilerleyecektim ki onun yardıma ihtiyacı olmadığını gördüm. Kendisi adamı etkisiz hale getirerek üzerine çıkmış yumruk savuruyordu. 

Esma'ya gidecektim ki onun da bir adamın sırtında dolaştığını gördüm. Adam anlamsızca koşarak Esma'yı sırtından atmaya çalışıyordu. Esma hem sırtını ısırıyor hem de saçlarını çekiyordu.

Bakışlarım arkama kaymasıyla gözlerim açıldı çünkü ilk olarak etkisiz hale getirdiğim adam nereden bulduğunu bilmediğim sandalyeyi bana doğru vurmak için kaldırmıştı. Tam bu sırada biri üzerime kapanarak beni ondan kurtarıp, kendi canının yanmasına sebep oldu.

Bakışlarım hızla yana kaydığında çok yakınımda ki onun deyişiyle açık mavi olan gözlerini gördüm. Her şey saniyeler içinde olurken hızla üzerimden kalkıp sırtına parçalanan sandalye ayaklarından birini alarak adama vurmaya başladı.

Bakışlarım Doğuş doktora kaydığında burayı fark ettiğini gördüm hızla ne ara geldiğini bilmediğim Burak'ı çekerek adamın suratına sert bir yumruk indirdi. Doğuş doktor adamın yakalarına yapıştı. "Sen kimsin benim hastamı incitmeye çalışıyorsun?" diye yüzüne doğru bağırdı. Burak adamı vurmaması için kollarından tuttuğunda Doğuş doktor yüzüne yumruklar indirmeye başladı.

Bakışlarım Abdu'ya kaydığında kendinden geçmiş olduğunu gördüm. Herkes kavgasına odaklanmıştı. Bayar'ın bakışlarının adamın üstünde yumruklar atan Gümüş'e kaydığını gördüm. Bir adam arkadan sopayla Gümüş'e yaklaştığında koşarak deminki mükemmel tekmesini adamın sopalı eline doğru atmasıyla adamın elindeki sopa yere düştü. 

Adam inleyerek geri çekilirken Gümüş hızla başını arkaya çevirdi. Bayar'ı görmek zaten beklediği bir şeymiş gibi başını teşekkür edercesine salladığında Bayar'da başını sallayarak yanından uzaklaştı.

Ufuk ve Arat iki adamı ortasına almış voleybol oynar gibi güle güle şiddetle birbirlerine atıyorlardı. Adamlar sersemlediği için fırsat kalmadan oradan oraya savruluyorlardı. İki ciddiyetsizden nasıl bir dövüş beklenebilirdi ki zaten?

Volkan ne zaman geldi bilmiyordum ama oda gelmiş ve bize yardım olarak adamlarla dövüşmeye başlamıştı. Hatta Firdevs'te yerden bulduğu bir sopayla Volkan'la dövüşen adama vuruyordu.

Kavgaya karışmak için tekrar ilerlemek için adım attığım an koltuk altlarımdan kolayca  kaldırılarak oyuncak gibi havaya kaldırıldım. Arkaya kavgadan uzak bir noktaya bırakıldım. Bakışlarım hemen karşımda beni o noktaya çeken Doğuş doktora kalktı.

"Burada kalın lütfen." dedi aceleyle. Beyaz gömleği mahvolmuş ve üstten iki üç düğmesi kopmuş saçının önden birkaç parçası önüne gelmişti. "Olmaz bende dövüşeceğim!" dedim hemen.

"Manolya hanım hastasınız siz. Ne zaman ne olacağı bilinemez." dedi ciddiyetle. Omuzlarımı çocuk gibi indirip kaldırdım. "Ben sizin için dövüşeceğim." dedi ve hızlı adımlarla geri kavga alanına ilerledi. Güvenlikler köşede kavga edenleri ayırmaya çalışıyordu.

Yüzümüze doğru mavi-kırmızı ışıklar vurulmasıyla başların bazıları ışığın kaynağına çevrildi. Buraya yaklaşan iki polis arabası. Saniyeler içinde herkes polisi fark ederek ayrıldığında polisleri çağıranların güvenlikler ve davettekiler olduğunu anladım.

Polisler arabadan inerek buraya yaklaştı. "Kalk kalk! Ayrıl!" diye bağıran polislerle beraber yan yana suç işlemiş lise öğrencileri gibi dizilen doktorların yanına doğru geçtim bende. 

Doğuş doktor hızla beni kendi yanına çektiğinde bir yanımda Doğuş doktor bir yanımda ise Burak vardı. Sırıtarak polise dönüp ellerimi kaldırdım. "Valla, bakın teslim olduk." 

Arat, Ufuk, Volkan ve Esma'da benim gibi ellerini kaldırdılar. Fatih gülerek, "Nasıl tıpçılarız lan biz." diye söylendi sadece bizim duyacağımız bir sesle. 

"Hayatımda ilk kez bunu yaşıyorum." diye fazla ciddiyetle mırıldanan Doğuş doktor aramızda bende dahil birkaç kişiyi güldürmüştü. 

"Beni uzun beyli polis beyefendi arabaya sokabilir mi? Ve ben onunla aynı araba içinde bulunmak istiyorum." deyişim doktor tayfanın ve diğerlerinin sinirle bana dönmesine sebep olmuştu. "Ne? Ne yaptım?" diye yüksek bir sesle söylendim ellerim havadayken.

Bölüm sonu geldi! 

Bölüm erken geldi. Evde olmayacağım için erken atmak istedim. 

Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bu arada Manolya zaten öyle bir şey yapamazdı. Manolya size bu yüzden kırıldı birazcık fkşfkalfkaş

Bana destek olmak için oy verip yorum atarsanız çok mutlu olurum💖

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍

Ig: dilek.wt

Kitap ıg: Sonmanolyakokusuofficial

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top