16.BÖLÜM : ETİK OLMAYAN GÜNAH

🌺

Hem mutluydum hem de mutsuz. Onun kokunu duymak bana mutluluk verirken gerçekler beni gerçek dünyaya döndürerek mutsuz ediyordu. Zaten hep mutsuzdum bir gram aldığım bu huzuru da kendime zehir etmezdim edemezdim. 

Başı hala göğsümde bir şekilde uyuyordu. Çoktan sabah olmuş hatta geçmişti bile. Eğer kıpırdarsam o uyanacağı için nefes bile almakta zorlanıyordum.

Bebek gibi bir huzurla göğsümün üstünde uyuyordu. Onu ilk kez böyle görüyordum. Ağzı hafif aralıklı, burnundan hafif sesli nefeslerini veriyordu.

Elim masanın üstündeki telefonuma gitti. Yapmam gereken bir iş vardı. Telefonumun kilit ekranını açarak mesaj ekranına girdim. Doğuş doktorun telefonundan gizlice aldığım Ufuk'un numarasını telefonuma kaydetmiştim.

Hızla mesaj yazmaya başladım. "Merhaba Ufuk. Seninle çok kısa bir şey konuşabilir miyim?" diye mesaj gönderdim. Mesaj dakikalar sonra görülmüştü mesajım. 

"Buyurun? Kimsiniz? Önce bir zahmet olmazsa onu da söylerseniz?" Yazmıştı. Nefes vererek cevap yazdım. "Manolya." Görüldü ama cevap gelmedi.

Doğuş doktorun kolu sıkıca belime sarılınca bakışlarımı telefondan çekerek ona çevirdim. Uyanmamıştı. Başını düzelterek uykusuna aynı yerinden devam ediyordu. Bakışlarımı tekrar telefona çevirdim. Mesaj gelmişti. "Tanıdım da ne alaka?"

"Senin için bu hastanenin magazincisi mi diyorlardı? Doğru mu? Bir şeyi hemen yayabiliyor musun?" diye yazdım onu umursamadan. Mesaj saniyeler içinde görüldü. "Evet, sandığından daha hızlı bir şekilde yayarım da ne için?" 

"Sana en sevdiğin rakibin hakkında güzel bir video atsam yayar mısın?" diye sordum ifadesizce. Mesaj görüldü ama cevap bir iki dakika sonra geldi. "Doğuş mu? O mu?"

Sadece videoyu ona gönderdim ve telefonumu kapattım. Dakikalar geçmeden üst üste telefonuma gelen, videoyu izleyen Ufuk'un şaşkın mesajlarını aldırmadım. Telefonumu masaya bıraktım.

Bakışlarım Doğuş doktora kaydı. "Üzgünüm doktor bey. Ben intikamımı almazsam olmazdı ki..." diye mırıldandım yüzünü incelerken. 

O video hastaneye yayılacaktı ve bu onu çıldırtacak bir şeydi. Benden uzak durduğu, olmaması için beni bile kırdığı sebeplerin hepsini hastaneye yayıyordum.

Yüksek sesli bir nefes verdi ve başı hafifçe yukarı kalktı. Tam bu an göz göze geldik. Kaşları anında çatıldı. Üzerimde, hatta göğsümün üstünde yattığı fark etmesiyle hızla dikleşti. "Şey..." diye mırıldandı aceleyle.

"Sorun yok. Sarhoştunuz ve neler yaptığınızı bilmiyordunuz." biraz eğlenmek fena olmazdı. Gözleri açıldı. "Ne yaptım ki?" diye sordu sanki namusunu kirletmişim gibi bana bakarken. Şuan göğsüne tuttuğu bir çarşafı eksikti resmen.

Bende dikleştim. "Aa! Ne çabuk unuttunuz bana söylediğiniz sözleri, aşk şarkılarını, öpücüklerinizi..." Gözleri kocaman açıldı. "Sizi öptüm mü?" Ben adama beni öptün iması yapıyorum o bana hala 'siz' diyor.

Kaşlarımı sahte bir şaşkınlıkla kaldırdım. "Sadece öptünüz mü?" diye mırıldandım ağzımdan kaçırmış gibi. Koltuktan hışımla kalktı. "Ne yaptım? Ne yaptım size?" diye sordu telaşla.

"Artık benim ırzıma geçtin Doğuş doktor." dedim sinsi bir sesle. Kaşları çatıldı. "Nasıl yani?" diye sordu anlamsızca. "Benimsin artık. Ya benimsin, ya kara toprağın!"

Başını iki yana salladı. "Yapmamışımdır..." diye mırıldandı. Ardından bakışları bana döndü ve beni dikkatle süzdü. "Ama sizde hiç öyle görünmüyorsunuz?" dedi sorgular gibi. 

Ellerimi hafifçe arkamdan oturduğum koltuğa bastırdım. "Nasıl görünüyorum? Nasıl bekliyordunuz ki? Bende enerji tükenmez." dedim sırıtarak. 

Yüzü düştü. "Gerçekten mi?" diye sordu umutsuzca. Daha fazla uzatmayacaktım. "Şaka şaka!" dedim kahkaha atarak. Bana her zamanki ciddiyetiyle bakıyordu. Komik bir şaka değildi, kabul.

"Hiçbir şey yapmadık. Sadece uyuduk." dedim ve ardından gözlerimi kıstım. "Tabi sizin birkaç ağır abi sözünüzlerinizi saymazsak." dedim muzip bir sesle. Kaşları çatıldı. "Ağır abi söz? Size yanlış bir lafım mı oldu?" 

"Yoo. Gayet tatlıydınız." Ha bire gülüm demesi dışında.

"Tatlıydım derken? Beni korkutmayın Manolya hanım." diye mırıldandı korkuyla. Kahkaha patlattım. "Robotsu değildiniz sadece. Bu bilgi yeter bence. Yoksa kalbinize iner." Koltuktan kalktım.

"Peki neden sizin evinizdeyim?" diye sordu bakışlarını salonda dolaştırırken. Salondan çıkışa ilerlerken cevap verdim. "Çünkü bana gelmek için tutturdunuz." diye cevap vererek mutfağa girdim.

Peşimden geldi. "Peki sizi rahatsız edecek  bir tavırda bulundum mu?" diye sordu kaşlarını çatarak. Başımı iki yana salladım. "Hayır. Sizden rahatsız olmadım." diye istediği cevabı verdim.

Tekrar ona döndüm. "Kusura bakmayın, göğsümde uyumakla meşgul olduğunuz için size kahvaltı hazırlayamadım ama." dememle hızla bakışlarını kaçırdı. Yine utanmıştı. Yanakları zaten nar gibi kızarmıştı.

"Kahvaltı hazırlamanıza gerek yok aslında. Yemek yemesem de olur. Hastanede yerim bir şeyler." dedi. Sen zaten hastaneye gidince yiyeceğin kazıktan sonra aç kalmazsın ama neyse...

"Ama ben açım." dedim kendimi düşünerek. Bakışları bana kaydı. "Size bir şeyler alayım istiyorsanız?" diye sordu kibarca.

"Yok ben iki kızartma kızartırım şimdi kendime." diye mırıldanıp hızla ocağa yönelecektim ki bakışlarımız kesişti. Bana attığı bakışla geri çekilmiştim. "Ben size bir şeyler hazırlarım hemen." dedi ve önüme geçerek buz dolabını açtı.

Sakin bir şekilde onu izlemeye başladım. Dolaptan bir salatalık, küçük kahvaltılık domatesleri, zeytin, peynir çıkardı. Yıkanmışların içinde gördüğü kesme tahtasını aldı. Temiz bir bıçakta alarak salatalıkları ince dilimlere ayırarak tabağın bir kısmına bıraktı. Ardından kahvaltılık domatesleri de ikiye bölerek tabağa bıraktı.

Peynirimden çok küçük bir dilim keserek tadına baktı. Gözlerini birkaç kere kırpıştırdıktan sonra bana döndü. "Fazla tuzlu ve yağlı. Size de benim kullandığım peynirden alalım." 

Güldüm. "Peynirime karışmayın. Zaten çok tüketmiyorum." diye söylendim. Beni takmadan gözleriyle aynı renk olan zeytinleri çok koymayarak tabağın bir köşesine koydu. "Yalnız ben böyle kahvaltı tabaklarını da sevmem." dedim nefes vererek.

Bana döndü ve önümde durdu. Elindeki salatalık dilimini dudaklarıma yaklaştırdı. "Sevmez misin?" diye sordu salatalık dilimini dudaklarımın arasına bırakırken. Salatalığı keyifle dudaklarımın arasına kabul ederek güldüm. "Belki de sevebilirim." diye mırıldandım salatalığı keyifle yerken.

Kahvaltı tabağını hızlıca hazırlarken yüzünde saf bir tebessüm vardı. Acaba bu tebessümü hastanede de olacak mıydı?

Dolaptan bir kulplu bardak çıkardı. "Çay var mı?" diye sordu. Olmaz mı?

Köşedeki dolabı gösterdim. "Paketi orada." dedim onu izlemeye devam ederken. Dediğim dolabı açtı ve çay paketini çıkardı. Çay paketinin markasına kısa bir bakış atarak bir sallama çayı bardağın içine attı. "Çay markanızı değiştirdiğinizi söylemiştiniz sanki?"

"Valla buna alıştım. Pahalı falan ama değiyor." diye mırıldandım. "Size birini hatırlatıyor olmalı." diye mırıldandı çayı koyduğu bardağı kaynar suyla doldururken. "Ne münasebet? Tam tersi asıl birini görünce bu çay aklıma geliyor. Çay kadar değeri yok yani bende." diye inkar ettim.

"Ne güzel." diye mırıldandı tabak ve bardağı eline alırken. "Kahvaltınız hazır." dedi ve salona ilerledi. Peşinden, "Aferin, köle." diye mırıldanarak ilerledim

Salona girdik. Tabak ve bardağı yemek masasının baş köşesine bıraktı. Baş köşesinin sandalyesini çekerek oturmamı bekledi. Saçımı hafif geriye atarak çektiği sandalyeme oturduğumda ben otururken sandalyemi düzeltti.

"Afiyet olsun." dedi mesafeli bir tavırla. Aklıma dün geceki halleri geldi. Neydi be öyle? 

Gülmeme anlam yükleyememiş gibi baktı. "Bir sorun mu var?" dudaklarımı birbirine bastırarak başımı olumsuzca iki yana salladım. "Sorun yok." Çatalı alarak sakince zeytinden yemeye başladım.

Ben yemeğimi yerken o koltukta kendi kendine oynayan Kar'ın yanına ilerledi. Zeytinin tohumunu çıkararak tabağıma koyduğu ekmekten minik parça kopardım. Kar'ı kucağına alarak onunla oynamaya başladı. Kar cimcikle kızım! Cimcikle onu!

Kar benim dediğim aksini yaparak keyifle Doğuş doktorla oynuyordu. Onun attığı havaya kaldırdığı topa ulaşarak uzanmaya çalışıyordu. Çatalımla bir salatalığı ağzıma yolladım.

Doğuş doktorun bakışları bana döndü. "Bunun maması nerede?" diye sordu. Çiğnediğim salatalığı yuttum. "Koridordaki kapının yanındaki konsolun son dolabında." dememle başını salladı.

Koltuktan kalkıp Kar'la beraber salonun çıkışına doğru ilerledi. Bakışlarım hala onlardaydı. İstemsizce her zaman ona kayıyordu bakışlarım. Açık kapıdan gördüğüm kadarıyla mamayı çıkararak kabına doldurmuştu ve Kar onun kucağından atlayarak benim gibi yemeğini yemeye başlamıştı.

Doğuş doktor ellerini birbirine toz sirkeler gibi sürterek salona girdi. Yemeğimi yerken ona kaçamak bakışlar atıyordum. Koltuğun üzerindeki dağınıklıkları toplamaya başladı. Dağınık duran şalı aldı ve katlamaya başladı. Bu adam hep mi böyle acaba? 

Bir domatesi ağzıma atarken konuştum. "Siz hep böyle misinizdir?" diye sormamla Kar'ın yerdeki dağınık oyuncaklarını toplarken bana omzu üstünden baktı. "Böyle misinizdir derken?" diye sordu ifadesizce.

"Ne biliyim, yani evlenince falan da böyle bir koca mı olursunuz?" diye sordum onu incelerken. Bana şaşkınlıkla vardı. "Evlilik ne alaka?" diye sordu gözlerini kırpıştırarak. Bir gözümü kırparak çapkınca güldüm. "Öyle demeyin ama. Dün pek meraklıydınız tuzlu kahve içmeye." diye anlamayacağı bir imada bulundum.

Anında kızardı ve bakışlarını kaçırdı. Yine utanmıştı. Dün tuzlu kahveyi isterken, beni dizlerine oturturken hiç utanmıyordu ama!

Omuz silkerek yemeğimi yemeye devam ettim. Bakışlarım masadaki telefonuma kaydı. Ekranda beliren Ufuk'tan 50 yeni mesaj * bildirimini görünmemesi için ekrandan sildim. Anlaşılan Ufuk videoya bayağı bir şaşırmıştı.

Sırtımı memnuniyetle sandalyeye yasladım. Doğuş doktor hala evimi topluyordu. Bakışlarım ona kaydı tekrar. Elinde nereden bulduğunu bilmediğim bir bezle koltukların arasındaki masanın tozunu siliyordu.

"Gündeliğe kaça gidersin Doğuş doktor?" diye sordum Doğuş markalı çayımdan yudumlar alırken. Göz ucuyla bana baktı. "Efendim?"

"Diyorum arada çağırsam seni gündeliğe? Ben yetemiyorum bazen eve. Hatta hiç yetemiyorum. Çok üşeniyorum be." diye söylendim. Kaşları kalktı. "Üzgünüm. İşim dolayısıyla bende zaman bulamıyorum çok. Ama size başka birilerini önerebilirim." dedi beni ciddiye alarak.

Güldüm. "Kadın mı, Erkek mi?" diye sordum heyecanla. Kaşları çatıldı. "İkisi de var." Sana hangisi lazım diyorsun, okey.

"Sen bana yolla bir erkek gündelikçi. Şöyle Biscolota erkeği gibi çıplak bir şekilde yapsın ama temizliği. Onun için arkaya fon olarak Biscolota müziği açacağım!" diye heyecanla anlattım. 

Şaşkınlıkla bana baktı. "Bu bir fantezi mi?" Tam olarak ona benzer bir şey.

Bakışlarım tişörtünün sardığı vücuduna indi. "Sizden de güzel Biscolata erkeği olur aslında. Gerçi siz Doğuş çay erkeğiydiniz, unuttum." dedim muzip bir sesle.

Bana doğru bir adım attı. "Fazla cüretkârsınız." dedi kısık bir sesle. Sırtımı sandalyeye yasladım. "Sizde dün öyleydiniz." dedim muzip bir sesle. Bakışlarını kaçırdı yine.

Yemeğimi yemeye devam ettim. Duvarın önündeki kitaplığımdaki dağınık kitapları inceleyerek düzeltirken konuştu. "Sizin için bir psikolog ayarladım. Tedavi görmeniz lazım. Psikolojiniz bu olanlardan ve geçmişten etkilenmiş olmalı." dedi ifadesizce.

Çiğnediğim salatalığı yuttum. "İhtiyacım yok ki." Bana başını çevirerek baktı. "Dün intihar etmiş birinden bahsediyoruz Manolya hanım." dedi ciddiyetle. Omuz silktim. "Edemedim ama sizin yüzünüzden. Niye rahat vermiyorsunuz bana ya?" diye söylendim.

"Psikoloğu kabul ediyor musunuz? Hepsi sizin iyiliğiniz için. Bana anlatmıyorsunuz, içinize de atmayın." dedi kitaplarımı düzenlemeyi kesmeden. "Psikolog kadın mı, erkek mi?" diye sordum hevesle yemeğimi yerken. "Erkek."

"Evli mi, bekar mı, kaç yaşında?" diye sordum heyecanla. Bana bakmadan cevap verdi. "Bekar. Yirmi beş yaşında diye biliyorum." dedi ciddi bir sesle.

"Ay! Tam bana layı- Neyse! İyi bari çok ısrar ettiniz, görelim tedavi." deyişime karşılık bir şey demedi. "Ben ilk seans zamanı sizi oraya bırakacağım." 

"Hiç gerek yok. Siz adresi verin ben giderim." Göz ucuyla bana baktı. "İlk seansta ben götüreyim Manolya hanım. Sonraki seanslarda siz istediğinizi yaparsınız." dedi. Nefes vererek başımı salladım. "İyi. Yine çok ısrar ettiniz diye kabul ediyorum."

Bir kitabımı aldı ve kaşlarını çatarak kısaca incelemeye başladı. Yalnız benim kara kutum o kitaplık. "Bunun konusu ne?" diye sordu. Doğuş çayımdan yudumlar alıp cevapladım. "Mafyanın kaçırdığı kızla yaşadığı aşk hikayesini anlatıyor."

Bana döndü. "Ne?" Başımı salladım. "O diğeri de mafyanın hizmetçisiyle yaşadığı aşkı anlatıyor." Kaşları havaya kalktı. Eline dış görünüşünden dolayı seçtiği başka bir kitabı aldı. "Peki bu?"

"Doktorun hastasının peşinde aşkından adeta köpek oluşunu anlatıyor. Evet evet! Hatta adam sürekli Etik değil diyor ama sonra ben ne diyorum ya? diyerek kendine geliyor ve kıza aşık oluyor." Kitabın konusu asla böyle bir şey değildi.

"Gerçekten mi?" diye sordu şaşkınlıkla. Başımı salladım. "Alın okuyun isterseniz. Ben çok beğendim, size de öneririm." Kitabın arkasındaki kısa kitabın özetini okurken kaşları çatıldı. "Ama bunun konusunun mafyanın avukatıyla olan aşkından bahsediyor." dedi.

Gülerek başımı salladım. "Doğru. Şaka yaptım şaka." dedim yemeğimi rahat tavırlarla yerken. Eli diğer kitaplara gitti. "Peki bunun konusu ne?" diye sordu başka bir kitabı alarak. "Mafyanın zorla doktoru yaptığı doktor kadınla olan aşkını anlatıyor."

Eli başka bir kitaba gittiğinde o sormadan ben konusunu söyledim. "Oda mafyayla zorla evlilik yaptığı kadınla arasındaki aşkı anlatıyor."

Kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Neden hepsi mafyayla ilgili?" diye sordu şaşkınlıkla. Sırtımı sandalyeye yasladı. "Bir aralar ilgim vardı." dedim sakince. 

"Mafyalara mı?" diye sordu şaşkınlıkla. Göz kırptım. "Doktorlara mı olsun isterdin, yakışıklı?" diye sormama karşılık nefes verdi. "Her doktora ilgin olacağına hiçbirine olmasın." diye mırıldandığını duydum.

"Doktorlara ilgim yok zaten. Olmaz da. Onlar insanlara acıyorlar." dedim alayla. Kitaplığımdan uzaklaşarak bana döndü. "Bu konuları konuşmuştuk. Manolya sana pişman olduğumu defalarca dedim." dedi ciddiyetle.

"Evet hatta sizden uzak durma kararı almıştım kendi içimde ve sizle beraber." Başını salladı. "Ama siz sonradan eski halime dönmemi istediniz. Herkese davrandığım gibi size de aynı şekilde davranmamı istediniz."

Başını evet dercesine salladı. Başımı hafifçe omzuma yatırdım. "Ama o kadar kolay değil. Ben unutmadım hala o anki acımı, çaresizliğimi. Ben bile o an kendime bile acıdım Doğuş doktor. Ben her canım yandığımda sizi aşık olduğum için kendime isyan etmiştim." dedim ciddiyetle.

"Sizi ne kadar hayal kırıklığına uğrattığımın farkındayım. Yaptığım etik değildi. Tekrar özür dilerim." Alayla güldüm. "Ha sadece etik değildi diye pişmansınız? Evimden gider misiniz artık? Geceyi de burada geçirdiniz zaten."

Başını salladı. "Ama bilin ki sadece etik değildi diye değil." dedi ve hızlı adımlarla kapıyı açıp dışarı çıktı. Arkasından kısa bir süre bakakaldıktan sonra sandalyeden kalktım.

Kar kapının dibinde durmuş beni izliyordu. Bakışlarım ona kaydı. "İntikamımızı aldık. Doğuş doktoru rezil ettik. Hastaneye gidince bombayı görecek. Bunun da tabi ki bir bedeli olacaktı. Aldık intikamımızı kızım." 

🌺

Çenem avcumda dirseğim masada bir şekilde sırayı inceliyordum. Hoca bir şeyler anlatıyor ama ben yine ne not almıştım ne de dersi dinlemiştim. Aklım yine başka yerlerdeydi.

Firdevs beni kolumdan dürttü. Göz ucuyla ona bakarak başımı Ne dercesine iki yana salladım. "Sen dersi dinlemiyor musun?" diye fısıldadı. Başımı iki yana salladım. "Dinlemeye çalışıyorum ama dikkatimi veremiyorum." dedim umursamaz bir sesle.

"Dinlesene kızım! Son zamanlarda sürekli ders dinlemiyorsun, not almıyorsun zaten." diye mırıldandı söylenir gibi. "Tamam Firdevs ya." diye mırıldandım.

"Firdevs çok haklı. Sürekli fark ediyorum bende." diye araya girdi diğer tarafımda oturan Fuzuli. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda kaşlarını çattı. "Ne var yine?"

"İsmin aklıma geldi de." diye mırıldandım. Firdevs kolumdan dürttü. "Onun ismi neymiş? Öğrendin mi?"  diye sordu heyecanla. Başımı ona çevirerek başımı salladım. "Fuzuli."

Kaşları kalktı. "Ne? Adı mı bu?" gülerek başımı salladığımda yan tarafımdan sıkkın bir nefes geldi. "Çok iyi değil mi ya!" dedim gülmelerim arasından. "Gel benimle dalga geç diye bağırıyor isim!"

"Allah kurtarsın." dedi Firdevs kendini gülememek için zor tutarken. "Amin amin." diye mırıldandı Fuzuli. 

"Ne demiş Fuzuli? Bende Mecnun'da olduğundan daha fazla aşıklık kabiliyeti, sevmeye doğal eğilim var. Gerçek aşık benim Mecnun'un sadece adı var." dedim içli bir şekilde.

Bana ciddiyetle baktı. "Bakıyorum da arkada da edebiyat yapanlar var." Hocanın sesiyle başım hocaya çevrildi. Kaşlarım kalktı. "Hocam dersimizin konusunu yapıyoruz işte." dedim tatlı çıkarmaya çalıştığım bir sesle.

Göbekli hoca ciddiyetle bana baktı. "Ne edebiyatıymış o?" diye sordu. Elimi Fuzuli'nin koluna koydum. "Fuzuli edebiyatı hocam. Fuzuli arkadaşımız zamanında çok edebiyat yapmışta onları inceliyorduk."  

Hoca bir şey demedi ama sınıfın çoğu gülmüştü. Firdevs yanımda hocaya ayıp olmasın diye kahkahalarını bastırmaya çalışıyordu. Fuzuli sinirlenerek kaşlarını çattı. Ardından herkesin bakışını fark ederek başını kollarını yastık yaparak sıraya gömdü. Bana çok gıcık oluyordu net.

Firdevs'in bana sessizce yaklaşmasıyla gizli bir şeyler söyleyeceğini hemen anlamıştım. "Söyle Firdevs söyle." dedim bıkkın bir sesle.  "Senin hoşlandığın çocuk yoksa bu muydu? Şu son zamanlardaki?" 

Gözlerim büyüdü. "Saçmalama ya! Ne alaka?" diye inkar ettim ama bana tabi tabi dercesine bakış atarak kitaplarını toplamaya başladı.

İnsanların sınıftan çıktığını fark etmemle bende eşyalarımı toplamaya başladım. "Gel aşağı inelim, kahve falan alırız." dedi elinde pahalı çantasıyla kapının önünde beni bekleyerek.

Bakışlarım Fuzuli'ye kaydı. "Ben aşağıda bir masada seni bekliyorum. Fuzuli'ciğim sende gelirsin yanımıza." dedi muzip bir sesle. Anlaşılan Fuzuli'ye baktığımı fark etmiş ve bizi yalnız bırakmak için bunu yapmıştı. 

Fuzuli, başını sıradan kaldırdığında bakışları beni buldu. Çekinerek ona baktım. Çantasından bir defter çıkararak önüme doğru attı. Benim defterimdi bu. "Defterinle işim kalmadı. Hallettim işimi." dedi ciddiyetle.

Başımı sallayarak defterimi aldım ve sayfalarını dikkatle kontrol etmeye başladım. "Korkma. Ben sen değilim öyle kahve döküp hiçbir şey yokmuş gibi davranmam." dedi ciddiyetle. 

Gözlerimi devirdim. "O leke yok sayılacak kadar küçük bir lekeydi." Omuz silktiğinde bir kız yanımıza geldi ve benim sırama oturdu. Kaşlarım çatıldığında kız Fuzuli'ye döndü. "Burak konuşalım mı?" Burak mı? Bu adamın adı Fuzuli değil miydi?

Fuzuli kıza kısa bir bakış attı. "Olmaz Meltem." dedi ve ayağa kalktı. Uzun boyunun gözler önüne serilmesiyle boyuyla kızın boyuna fark atmıştı. Kız da ayağa kalkarak karşında durdu. Minyon tipli, tatlı görünümlü bir kızdı. 

"Burak bir kere daha düşün istersen. Hemen hareket etme." dedi ciddiyetle. Kaşlarım çatıldı. "Ben gidiyim." diyerek ayaklandım. Kız bir anda gelip ortama çöktü mübarek. 

Fuzuli mi, Burak mı, ne olduğu belli olmayan şahıs bana döndü. "Bende seninle geleyim." deyince itiraz etmeden durdum ve bekledim. Çantasının bir kolunu omzuna asarak iki adımda yanıma yetişti.

Yanıma yetişince beraber sınıftan çıktık. "O kız kimdi? Eski sevgilin falan mı?" diye sordum onda göz ucuyla bakarak. Ellerini cebine soktu. "Değil." 

"Neyin o zaman? Kanka? Arkadaş? Kardeş? Eski eş? İş arkadaşı?" diye hızlıca sorular yönelttim. "Kuzenim." dedi ciddiyetle.

"Neden sana öyle diyordu ki?" diye sordum meraksız çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Ailesel sorunlarımız oluştu biraz." diye mırıldandı. "Nasıl yani?" diye sordum açması için. Merdivenlerden inmeye başladık.

"Annemle kavga ettim. Sinirlendim evi terk ettim. Kuzenimde kalıyordum bu sabaha kadar. Annemle konuşmalarını duyunca onun evini de terk ettim." dedi ciddiyetle.

Kaşlarım çatıldı. "Terk eden terk edene, drama queen misin oğlum sen? Niye terk ettin?" diye sormamı beklemiyormuş gibi baktı. "Annemle sorunlarım var biraz." 

"Baban yok mu? Onda kal?" diye sordum. "Babam yurt dışında." dedi sadece. "Ne yapacaksın o zaman?" diye sorduğumda kapıdan dışarı çıkıyorduk. 

"Ne yapacağımı bende biliyorum." derin bir nefes aldı. "Sokakta mı kalacaksın, ne yapacaksın?" diye sordum şaşkınlıkla. İfadesizce bana baktı. "Eşyalı bir ev kiraladım orada kalacağım." diye mırıldandı.

"Pardon, paranın içinde yüzdüğünü unutmuşum. Valla senin yerinde olsam ev falan tutmam Porsche'nin içinde kıvrılır uyurdum. Oh ne güzel." beni ciddiye almamış ve sadece gülmüştü.

Firdevs'in oturduğu masayı görmüş ve oraya ilerlemeye başlamıştım. Peşimden gelen Fuzuli'ye döndüm. "O kız sana neden Burak dedi? Beni adım Fuzuli diye kandırdın mı yoksa?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Ben, Fuzuli Burak Saydam. Genelde herkes Burak der." dedi. Gözlerimi kıstım. "Hangi ismini daha çok seviyorsun?" diye sordum. Bana ifadesizlikle bakarken cevap verdi. "Bilmem."

Kaşlarım kalktı. "O zaman neden bana kendini Fuzuli diye tanıttın? Üstelik isminle dalga geçeceğimi bile bile?" diye sordum şaşkınlıkla. "Belki de farklı tanıtmak istemişimdir. Herkes gibi olmasın istemişimdir." dedi ve beklemeden ahşap oturaklı masanın oturağına oturdu.

Kaşlarımı çatmıştım. Dediğine bir anlam yükleme gereği duymadan bende yanına mesafe koyarak oturdum. Hemen karşıda Firdevs'in yanında oturan Volkan kaşlarını çatarak Burak'a bakıyordu.

Elini kaldırıp Burak'a doğru uzattı. "Volkan ben." dedi ciddiyetle. Burak'ta ona karşılık vererek elini uzattı ve ellerini birleştirdiler. "Burak."

Elleri ayrıldığında Firdevs şaşkınlıkla araya girdi. "Fuzuli değil miydi senin adın?" diye sorarak bana döndü. "Burak diğer adıymış. Daha çok onu kullanıyorlarmış." dediğimde aydınlanmış gibi başını salladı.  

"Ne iş?" diye sordu Volkan bana dönerek. Omzumu indirip kaldırdım. "Bir iş yok. Yanımızda oturuyor Burak." diye kısaca açıkladım. Volkan kaşlarını kaldırarak başını anladım dercesine salladı.

Firdevs iki kahveyi önümüze bırakınca Volkan'ın, "Bende bu fazla kahve kime diye düşünmüştüm." diye mırıldandığını duydum. Karton kahve bardağını parmaklarımla kavrayarak dudaklarıma yaklaştırdım. Sıcak kahveden çok minik bir yudum alarak dilimi yakmasına sebep oldum.

Volkan'ın bakışları bana döndü. "Nasıl gidiyor? Nasılsın?" Geçen intihar ettiğim için artık bana karşı daha ilgili gibiydi sanki. Hiçbir şey yokmuş gibi kahvemden bir yudum daha aldım. "Valla iyi gidiyor Volki. Sen nasılsın, nasıl gidiyor? Var mı yine bir aşk?"

Cıklayarak bakışlarını etrafta gezdirdi. "Yok be. Artık aşk falan istemem." dedi ciddiyetle. Gülerek yanımdaki Burak'ın koluna vurdum. "Fuzuli demiş ki, Tanrım, aşk belasıyla beni tanıştır bir an bile aşk belasından uzak tutma beni.

Bu sözümün üstüne Volkan'la aramızda kısa ve boş bir bakışma geçti. Ardından Volkan başını iki yana sallayarak, "Ee, yani?" diye sordu anlamsızca.

"E'si Fuzuli aşktan hiç uzak durmak istememiş." dedim. Volkan bana anlamsızca baktı. "Ee napayım kızım durmasın, ben miyim Fuzuli? Bana niye söylüyorsun?"

Volkan'a gözlerimi devirip Burak'a döndüm. "Fuzuli de ne aşk adamıymış ha!" Diye mırıldandım. "Tam benim aksim bir insan." diye mırıldandı Burak.

"Neden adını Fuzuli koymuşlar." diye sordum. Göz ucuyla bana baktı. "Babam sözlerini çok seviyormuş." dedi ifadesizce.

"Valla ben sözlerini seviyorum diye hayatta koymam! Düşünsene kötü çocuklar okulda çocuğunun ismiyle dalga geçiyorlar." dedim alayla. "Buradaki kötü çocuk sensin galiba?" dedi Volkan sorar gibi.

Gözlerimi devirerek dilimi çıkararak Volkan'a uzattım. Benim gibi oda dilini uzattığında Firdevs, "Çocuk musunuz ya?" diye söylenmişti gülerek.

Volkan geri çekildiğinde bende kendimi düzelterek geri çekildim. Bakışlarım arkada bir noktaya kaydı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. O burada ve gergin adımlarla buraya doğru yürüyordu! Ne? Ne alaka?

Firdevs şaşkınlığımı fark ederek başımı şaşkınca baktığım yere çevirdi ama hiçbir şey anlamadı çünkü onu tanımıyordu. Göz göze geldiğimde gözlerindeki ifadeden hemen hastaneye gitmiş olduğunu anladım. 

"N'oldu?" dediğini duydum Volkan'ın. Bakışları bakışlarımın gördüğü yere kayana kadar meraklı sorular sormuştu. Onun daha çok yaklaşmasıyla oturduğum yerden kalktım. "Ne oluyor?" dediğini duydum Burak'ın.

Doğuş doktor, "Manolya hanım!" dedi normal bir ses tınısıyla. "Doğuş doktor?" dedim ifadesizce. Karşıma geldi. "Ne bu?" diye sordu sakinliğini korumaya çalışırken. "Ne, ne bu?" diye sordum salağa yatarak.

Gözlerini yumdu. "Manolya hanım..." diye mırıldandı. "Ha video mu? O elimden kaçtı ya! Bir baktım yanlışlıkla yayılmış." dedim alayla. Tam bu sırada Volkan ve Burak ayaklandı.

Doğuş doktor kolumu nazikçe tuttu. "Biraz konuşalım mı? Hem dersleriniz de bitti diye biliyorum." dedi ciddiyetle. Burak, Doğuş doktorun kolumdaki elini çekti. 

Doğuş doktor anında çatılan kaşlarıyla Burak'a döndü. "Sen kimsin?" diye sordu sertçe. Burak, Doğuş doktora doğru bir adım attı. "Burak. Sana bu bilgi yeterde artar." dedi ciddiyetle.

"Ne oluyor sana? Ne karışıyorsun sen?" diye soru Doğuş doktor sinirle. Burak, Doğuş doktorun uzun boyundan dolayı başını kaldırarak Doğuş doktora baktı. "Manolya'ya dokunamazsın." 

Ay benim için kavga edecekler çok heyecanlı!

Doğuş doktorun ifadesi mümkünmüş gibi daha da sertleşti. Volkan arkadan kaostan beslenerek heyecanla burayı izleyen Firdevs'e doğru. "Neyin gerginliği şimdi bu?" diye fısıldadığını duydum. Firdevs'in de ona cevap vermeyerek, "Bu boylu poslu, yakışıklı adam kim ki şimdi?" diye sorduğunu duydum.

Doğuş doktor alayla Burak'a baktı. "Sen kimsin ki?" Ardından bana döndü. "Bu kim Manolya? Hiç  bahsetmedin? Böyle karşımda dikilmeye cüret edebiliyorsa önemli biri olması lazım değil mi?" diye sordu alayla.

"Sınıftan arkadaşım." diye mırıldandım. Burak Doğuş doktora doğru bir adım attı. "Herhangi biri sıfatıyla karşına dikiliyorum." Üzgünüm Burak'cığım ama kavga etseniz  Doğuş çay alır.

"Ortada bir olay yok. Niye karşıma dikiliyorsun, çocuk?" diye sordu Doğuş doktor. "Çocuk mu?" diye sordu Burak yüzünü buruşturarak. 

Ona yaklaşmakta olan Burak'ı göğsünden çok şiddet göstermeden itti. "Bu deli cesaretini yaşına veriyorum. Mümkünse bir daha böyle şeyler yapma. Çok çelimli görünmüyorsun, karşında ki ben olmasaydım net senin bu saçma cesaret gösterinin bedelini öderdin. Ama şükret ki ben şiddete karşı bir insanım."

Burak sanki ona küfretmiş gibi bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Sen kendini ne sanıyorsun? Yaşıma vermişmiş!" diye mırıldandı. Doğuş doktor sanki inat diye yeniden koluma dokunmuştu ve beni nazikçe köşeye çekmişti. Burak herhalde daha fazla karışmamaya karar vermiş gibiydi.

Beni oradan çok uzakta olmayan bir ağacın altına çektiğinde eli de kolumdan çekildi. "Ne bu Manolya? Ne demek videoyu yaymak!" diye sordu duygu olarak çok sinirliydi ama sınırını aşmamaya çalışıyordu.

Başımı kaldırdım. "Burak'ı mı kıskandın?" diye sordum onu umursamayarak. Sert bakışları beni buldu. "Hayır onu kıskanmadım! Kıskanılacak kadar önemli mi ki senin için?" diye sordu kaşlarını çatarak.

"Bilmem. Zaman gösterir." diye mırıldandım onu sinir etmek için. "Ne demek o?" diye sordu. "Bilmem demek, bilemem demek." diye kısaca açıkladım.

"Seni benden korumaya çalışıyor ya benden!" diye söylendi sessizce. Kollarımı göğsümde bağladım. "Ben sana zarar verir miyim sanki? Benden korumaya çalışıyor ya!" diye tekrar mırıldandı sinirle.

"Hadi ama Doğuş doktor. Artık bu iş iyice saçma bir hal alıyor. Bana aşık oldun kabul et. Hastana aşıksın kabul et." diye direttim. Bakışları bende gezindi. "O video neydi öyle?" diye sordu.

"Çok şaşırtıcı ama değil mi? Doğuş doktorun çok farklı bir evresi! Doğuş doktorun sarhoş geceleri!" diye alay ettim. Bana gözlerini kısarak baktı. "Aklımın ucundan geçmezdi böyle bir şey yapacağın. Hastanede ne dedikodular dönüyor haberiniz var mı?" diye sordu hissiz bir sesle.

"Ay yok! Bir kahve de size alayım anlatın olur mu? Valla en merak ettiğim şey şuan o!" dedim hevesle. Başını iki yana salladı. "Arkamdan bıçakladınız beni Manolya hanım. Altı yıllık profesyonelliğim yıkıldı. Hastaneye bile gidemiyorum! Hayatımda en çok önem verdiğim şeyi mahvettiniz." dedi ciddiyetle.

Alayla güldüm. "Siz benim hayatımla sırf işiniz için oynarsanız. Bende sizin o profesyonelliğinizi elinizden böyle alırım. Nasıl da güzel aklınızı aldım ama! O an gözünüz sadece beni görüyordu sadece beni istiyordunuz!" dedim bastırarak.

Bana ciddiyetle baktı. "Evet." diye itiraf etmesini beklemiyordum. "Evet o an öyleydin çünkü ayıkken hayattaki dertlerim yada işim de kafama giriyor. Ama ben sadece seni düşünmek istedim. Sadece seni istedim. Yanlış olduğunu bilsem de bir kere yanlışı yapmak istedim. Çünkü her insan hata yapar."

Kaşlarım kalktı. "Bir dakika, siz beni hata olarak mı görüyorsunuz?" diye sordum alayla. "Hata değil yanlışsın benim için. Benim hastamsın ve bu çok yanlış." dedi başını iki yana sallayarak.

Ona doğru bir adımlar atarak sınırını aştım. "Dün niye içtiniz?" diye sordum gözlerimi kısarak. Bakışları yüzümde oyalandı. Yutkundu. "Sadece seni düşünmek istedim. Sadece sen ol istedim." 

"Geçmiş olsun Doğuş doktor. Sen bana vurulmuşsun." dedim muzip bir sesle. Bana doğru eğildi. "Desene, ikimizde battık bir çukura." diye fısıldadı yüzüme doğru. Başımı kaldırarak ona daha çok yaklaştım. "Doğru. İkimizde bir çukura battık."

"Aramıza mesafe koymalıyız. Etik değil." dedi ciddiyetle. Elim boynuna gittiğinde bunu beklemediği için afalladı. Bana soru işaretleriyle bakarken konuştum. "Sen uzaklara gidebilirsin, ama gönlümden gidemezsin Doğuş doktor." dedim sesimi onun dün geceki sesi gibi çıkarmaya çalışarak.

Geri çekilmesiyle elim boynundan çekildi. "Sen ne demiştin. Biz iki imkansızız. Ben sana hata yaptım, sende bana hata yaptın. Bitti. Duygularımız varsa da ikimizde bunu bitirmeye çalışmalıyız." dedi ciddiyetle. 

"Benim üzerinde çalıştığım bir şey. Ben iki üç güne unuturum sizi de, siz beni öyle kolay kolay unutamazsınız." dedim saçımı geriye atarak. "Tamam Manolya hanım." dedi sadece. 

"O zaman arkadaşlarımın yanına gidebilirim artık?" diye sordum. Tam gitmek için hamle yapacaktım ki konuşmasıyla durdum. "O çocuk..." 

Omzum üstünden ona baktım. "Evet?" diye sordum. Bana yaklaştı. "Sana aşık mı?" diye sormasıyla kaşlarım kalktı. "Hayır? Ne alaka?" diye sordum.

"Sana aşık gibi tepki verdi. Sanki kıskanmış gibi." diye mırıldandı. Gözlerim kısıldı. "Sanmıyorum. Burak beni sevmez." dedim umursamaz bir sesle.

Tam tekrar gitmek için hamle yapacaktım ki yine konuştu. "Sizi eve bırakmamı ister misiniz?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Eve gitmeyeceğim. Hastaneye gideceğim." dedim hevesle.

Bana doğru daha fazla yaklaştı. "Tamam o zaman. Gideyim ben. Ama şunu bilin Manolya hanım. Yaptığınız harekete kırıldım. Videoyu paylaşmak yerine farklı bir şekilde intikam alabilirdiniz. Ben size güvenmiştim."

Omuz silktim. "Böylesi daha eğlenceliydi." dedim umursamaz bir sesle. Bana kısa bir bakış atarak uzaklaşmaya başladı. Etraftaki kızlar ilgiyle onu izliyorlar, inceliyorlardı. 'Boşuna bakmayın tapusu bende' diye bağırsam abartı mı olurdu?

Bana merakla bakan gözlere döndüm. Üçünün gözlerindeki merak barizdi. Masanın yanına ilerledim. "O herif kimdi?" diye sordu Burak.

"Doktorum." dedim sadece. Kaşları çatıldı. "Doktorun böyle davranabiliyor mu?" diye sordu şaşkınlıkla. "Robotum değil doktorum. Aynı zamanda komşum." dedim.

Volkan, "Aman neyse ne!" dedi anlamış gibi. Firdevs ise tüm sinsiliğiyle gözlerini kısmış beni inceliyordu. "Gidelim mi?" diye sordum Volkan'a doğru. Volkan ayaklandı. 

Firdevs'in sinsi bakışlarının altından kaçmak istiyordum. Çantamı omzuma asarak Volkan'ı bekledim. Burak'la konuşmadan Volkan'la ilerlemeye başladım.

🌺

Hastanenin kapılarından içeriye girdim. Girişteki koruma bile bana bir bakış atmıştı. Yanımdaki Volkan'ın bakışları etrafta geziniyordu. "Bu hastane kötü bir enerji veriyor. Seni çatıda gördüğümden dolayı."

Danışmaya doğru ilerledik. Geçen doktorlar ve hemşireler bana kısa ama imalı bakışlar atıyordu. Buna bozulmuyor tam tersli olay çıktığı için zevk alıyordum.

"Bu insanlar neden sana böyle bakıyor?" 

Volkan'a cevap vermemiştim. Danışmanın önüne geldik. Sultan başını kaldırarak bana baktı. "Sen geldin mi ya?" diye mırıldandı. Bakışları Süleyman'a kaydığında oda bana değişik ve imalı bakışlarını yolladı.

"Yok gelmedim ben hala çatıdayım Sultan." dedim alayla. Sultan bana kısaca baktı. "Doğuş doktor burada yok." dedi Sultan. Yandan Süleyman'ın, "Ki sen onun nerede olduğunu daha iyi bilirsin ama." diye mırıldandığını duydum.

Alayla sırıtarak Süleyman'a döndüm. "Evet, Sultan Süleyman'cığım kendisi şuan evde. Ama senin bu dediğini de hocana ileteceğim canım." dedim. Duymayacağımı düşündüğü için şaşkınlıkla ağzı aralandı. "Öyle demek istememiştim..."

Sultan'a döndüm. "Esma nerede sen onu söyle?" diye sordun ciddiyetime bürünerek. "Kantin." dedi sadece. Danışmadan ayrılarak kantine ilerlediğimde Volkan'da peşimden geldi. "Neden sana öyle dediler?" diye sordu merakla. "Çekemiyorlar kankanı da ondan."

Kantine girmemizle bakışlar üzerime çekildi. Köşede beni gören Ufuk hızla ayaklanarak yanıma geldi. Beni kolumdan tutarak köşeye çekti. Volkan kaşlarını çatarak hızla bizde yetişti. 

"O video neydi öyle?!" diye sordu Ufuk heyecanla. Güldüm. "Ne sandın sen beni." diye övündüm. "Ne videosu?" diye sordu Volkan anlamsız bir ifadeyle. Ufuk ona bakmadan telefonundan ona gönderdiğim videoyu açarak eline tutuşturdu.

Ve video başladı.

"Elinden zehir olsa içerim Manolya'm." 

Ufuk hala şaşkındı. "Böyle bir şeyi asla beklemiyordum. Valla şok oldum." dedi şaşkınlıkla.

 "Demin ne güzel şeyler söylüyordun Doğuş." 

Volkan pür dikkat elindeki telefondaki videoyu izliyordu ve kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. Oda çok tanımamasına rağmen ondan asla böyle bir şey beklemiyordu.

"Ma eğer başkasını seversen seni iyileştirmem."

"Başkasını mı sevmeyeyim? Ma? Ne?"

"Sevgili misiniz şimdi siz?" diye sordu ciddiyetle. "Hayır değiliz." dedim. Tek kaşı sinsice havaya kalktı. "Sen geçen günün intikamı için mi bunu yaydırdın?" diye sordu.

"Sen başka doktora gidebilirsin ama gönlümden gidemezsin Manolya." 

Volkan'ın ağzı aralanmıştı şaşkınlıktan. Onu umursamadan Ufuğa cevap verdim. "Onun gibi bir sebepten." dedim onu onaylayarak. 

"En güzel Manolya çiçeği sensin yârim." 

Ve video bitti.

Volkan başını telefondan kaldırarak telefonu Ufuk'a uzattı. "Vay anasını! Bu dün mü oldu?" diye sordu bana dönerken. Başımı salladım. "Ondan mı insanlar öyle bakıyordu sana?" tekrar başımı salladım.

"Peki neden yaydın ki?" diye sordu kaşlarını çatarak. "Bilmediğin sebepler de var Volkan. Hak etti yani." dedim ciddi sesimle.

Ufuk bana döndü tekrar. "Videoyu Kenan hocanın fark etmesiyle kaldırmak zorunda kaldım. Sadece bir saat kaldı ama resmen hastanenin yarısından fazlası gördü." dedi ciddiyetle.

Ellerini cebine koyarak bana yaklaştı. "Sinsi plandı ama iyiydi." dedi başını sallayarak. Çenemi kaldırdım. "Sen beni hafife almışsın canım." diye büyüklendim.

"Doğuş'ta almış anlaşılan." dedi alayla. Başımı salladım. "Neyse. Videoyu yaydığın için teşekkür ederim." Dudağı yukarı doğru kıvrıldı. "Zevkle Manolya."

Volkan'a döndüm. "Hadi gidelim." gitmek için hamle yapacaktım ki konuşmasıyla durdum. "Sana acımadım bu arada."  

Omzum üstünden onda baktım. "Anlamadım?" Anlamıştım. Geçen geceden bahsediyordu. Birkaç adım atarak arkamda durdu. "Sana acımadım o gün. Çünkü acınacak biri değilsin. Yaşadıkların olabilir ama sen değilsin. Güçlüsün. Üstesinden gelebiliyorsun sana neden acıyayım ki?" 

Ona kısa bir bakış attım. "İyi." diye mırıldandım. "Senin orda izlediğini de gördüm. Doğuş'un bunu bildiğini de anladım." dedi ciddiyetle. Sahte bir alkış yaptım. "Bravo! Sana Sherlock ödülü vermeliyiz hemen." diye alay ettim onunla. Alaylı tavrıma sadece güldü.

"Sana böyle sözler söyledim yada yardım ettim diye bizi dost sanma. Bulduğum ilk fırsatta sırtından bıçaklamasını da bilirim." dedi çenesini havaya dikerek. Alayla ona baktım. "Seninle dost olmak isteyen kim ki?" diye söylendim.

"Neyse Manolya. Yine beklerim." dedi göz kırparak. "Bir kere olur o Ufuk'cuğum." dememle dudağını sarkıttı. "Ağlayacağım şuan!" diye alay etti benimle. "Ağlayacaksan git biraz ufukta ağla Ufuk'cuğum." dedim ve arkamı dönerek uzaklaştım.

Esma kantinin kapılarından yeni giriyordu. Beni görmesiyle gözleri açıldı. Hızla koşarak yanıma yanaştı. "Manolya!" dedi heyecanla. "Efendim?" diye sordum ifadesizce.

"Kız o video neydi öyle?!" diye sordu heyecanla. Volkan sadece sessizce durmuş bizi izliyordu. Esma'nın bakışları Volkan'a çevrildi. "Buda mı geldi?" diye mırıldandı sessizce hiç çekinmeden.

Bakışları tekrar bana döndü. "Hadi hadi söyle o video neydi!" dedi tekrar heyecanla. "Bunu Doğuş doktora sorman daha mantıklı değil mi?" diye sordum. Sinirle nefes verdi. "Hayır ben sana soruyorum! Eğer ona sorarsam muhtemelen beni asar." diye mırıldandı.

"Korkma korkma şiddete karşı o." dedim alayla. Esma gözlerini devirdi. "Ama süründürmeye karşı değil! Nöbet günlerimden memnunum, fazlasına gerek yok." diye mırıldandı.

"İyi be! Görüntülerde her şey belli zaten. İçmiş içmiş sızmıştı. Bende acıdım ve evime aldım garibanı." dedim alayla. Volkan gülmeye başlarken Esma şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.

"Gerçek mi?" diye sordu. Başımı salladım. "Yalan söyleyecek halim yok ya Esma!" diye söylendim. "Valla yapmışlığın var, Doğuş doktor kapımda yattı diye." deyince gözlerimi devirdim. "Ne alaka şuan o?!" 

"Çok alaka! Gerçek mi bu görüntüler?" diye sordu gözlerini kısarak. Elimi kaldırarak avcumu Esma'ya işaret ettim. "Hocanın karşı olduğu şiddeti ben şimdi sana göstereceğim ha Esma! Yersin şimdi okkalı bir Bizans yumruğu!"

"Osmanlı tokadı olmasın o?" diye sordu Volkan yandan. Diğer avcumu da ona kaldırdım. "Sende sus yoksa sende o dediğindeni yiyeceksin!" Volkan'ın kaşları çatıldı. "Ben ne alaka ya? Ne dedim sanki?" diye söylendi.

Esma'ya döndüm geri. "Evet Esma sorularını alayım." dedim ciddiyetime bürünerek. "Herkes sizi konuşuyor video çıktığından beri. Bir sürü dedikodu çıktı hastanede." diye fısıldadı. Heyecanla gözlerimi açtım. "İşte bana bunlarla gel Esma! Gel bir yere oturalım öyle anlat! Cemile'yi de çağır!" dedim heyecanla.

Esma başını salladığında yakınımızdaki ilk masanın sandalyesini çekerek oturdum. Volkan'da boş bir sandalyeyi çekerek oturmuştu. Esma, Cemile'yi arayarak ona müsaitse kantine gelmesini söylemişti. 

Esma hemen yanımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. Esma'ya döndüm. "Anlat hadi!" dedim heyecanla. Esma bana yaklaştığında Volkan'da duymak için bana doğru yaklaştı. "Doğuş doktor herkese o kadar laf etti ama bir hastasının uğruna erimiş bitmiş diyorlardı. Kızlar tuvaletinde duydum." dedi gizemli tavırlarla.

"O adam hiçbir hastasından etkilenmemiş bu zamana kadar, nasıl şuan o hastasından etkilendi falan diyorlardı. Saçımı geriye savurdum. "Ben herhangi bir hasta mıyım sanki? Hastayken doktor olup hasta etmesini de biliriz." dedim büyüklenerek.

"Doğuş hoca için çok kötü oldu bu..." diye mırıldandı Esma. "Sabah geldiğinde Kenan hocayla bir şeyler konuştular ama umarım ceza almaz." diye devam etti Esma. 

Volkan'ın gözleri büyüdü. "Cezası mı var bunun?" diye sordu. Esma başını salladı. "Etik kuralları dışında bir mevzu." diye kısaca açıkladı.

"İki üç güne unuturlar ya." dedim etrafa kısa bakışlar atarken. "Sanmıyorum. Doğuş doktordan bahsediyoruz. Herkesin robot dediği, kibarlıktan kırılacak dediği, ciddi bir adam dediği kişiden bahsediyoruz. Kimse onun böyle olduğunu düşünmezdi." dedi Esma emin bir sesle.

"İyi de orada sarhoş olduğu belli." dedim. "Doğuş doktor içip içip hastasının kapısına gelmiş düşüncesi olacak öyle de. Şuan herkes Doğuş doktorun hastası olan sana aşık olduğunu düşünüyor." dedi ciddi bir sesle.

"Öyle zaten." diye mırıldandım sessizce. Kantinin kapılarından Cemile girdi ve hızla bizi fark ederek yanımıza geldi. Yanımızda fazladan olarak olan Volkan'a kısa bir bakış atarak karşımda ki boş sandalyeye oturdu.

"Selam." dedi Cemile. "Selam." diye mırıldandım. Bana döndü.  "O video neydi öyle ya? Ufuk hoca yine ortalığı karıştırıyor." dedi ve Esma'ya döndü. Esma başını salladı.

Cemile bu sefer bana döndü. "Bu sarhoşluk olayı bu hastanede en az bir yıl konuşulur. Daha demin Erva hocayla Kübra hocanın konuştuğunu duydum." dedi. Esma kaşlarını kaldırdı. "Ne diyorlardı?" Benim soracağı soruyu sormuştu tamda.

"Neymiş Doğuş hocayla hastası ilişki yaşıyormuş." Ardından hızla Esma ve Cemile bana yaklaştı. "Yaşıyor musunuz?" diye aynı anda sordular. Volkan afalladı. Ardından oda bana döndü. "Lan, yaşıyor musunuz harbiden?"

Şaşkınlıkla, bana merakla bakan üç yüze baktım. "Hayır tabi ki! Etik değil, sizce ben hiç doktorumla ilişki yaşar mıyım?" diye inkar ettim. Üçü de bana ciddi misin? dercesine baktılar.

"Ne bakıyorsunuz öyle?" diye sordum sinirle. "Sen değil miydin hastanede gördüğün her doktora düşen?" diye sordu Esma muzip bir sesle. Başımı iki yana salladım. "Ne alaka Esma?" diye sordum. "Doğru, gerçi sen direkt uçuyordun." dedi Esma.

Kaşlarımı çattım. "Osmanlı uçması gelir bak şimdi buradan sana!" Cemile ve Volkan güldü. Sandalyemden kalktım. "Nereye?" diye sordu Volkan. "Sen buradan evine git. Ben bir odaya uğrayıp öyle gideceğim." dedim kantinin çıkışına doğru ilerlerken. 

Volkan'ın arkamdan, "Bir oda mı?" diye sorduğunu duymuştum. Onu umursamadan kantinden çıkıp asansöre ilerledim. Etraftaki insanlar çaktırmadan göz ucuyla bana bakmaya çalışıyorlardı. Beni gören bazı insanlar yanındaki arkadaşlarına muhtemelen bizim olayımızdan bahsediyordu. Benim tanımadığım hemşireler doktorlar beni konuşuyorlardı. Ünlü oldum!

Açılan asansör kapısından içeri girdim. Asansörde Gümüş'le karşılaşmak beklemediğim bir şeydi. Bana kısa bir bakış attı. "Nasılsın?" diye sordu sadece. 

"İyiyim." diye mırıldandım. "Beni şaşırttın. Seni o çatıda görmeyi hiç beklemezdim." Gözleri kısıldı. "Aslında beklerdim de. Gözlerinde ki o hüznü davet gecesi fark etmiştim çünkü."

Sırtımı asansör duvarına yaslarken cevap verdim. "İnan o gece herkes fark ederdi." Kısık gözleriyle beni kısaca incelerken başı iki yana sallandı. "Ağlarken birine benziyorsun. Bana birini hatırlatıyorsun." diye mırıldandı içli bir şekilde.

Gözlerim kısıldı. "Bana aşık mısın?" Kısık gözleri eski haline döndü. "Ne alaka?" diye sordu ifadesizce. Dudağımı sarkıttığımda bakışları çok kısa süre dudaklarıma kayıp geri yüzüme çıktı.

Bana doğru bir adım attı. "Yetimhanede büyüdüğünü söylemişlerdi. Aklımı karıştırıyorsun." diye fısıldadı. Asansörün bir tuşuna basmasıyla asansör durdu. Gözlerim büyüdü. "Gümüş, çok güzel kadınsın ama Bayar benim abim!" 

Afalladı. "Bayar senin abin mi?" diye sordu kaşları istemsizce havaya kalkarken. Başımı onaylarcasına salladım. Bakışlarını kaçırdı. "Aranızda bir şey var sanıyordum." diye mırıldandı.

Sırıttım. "Fark ettim." diye mırıldandım. Bakışları tekrar gözlerime çıktı. "Yani abi kardeş gibi misiniz? Çünkü Bayar'ın kız kardeşi yok diye biliyorum." Başımı salladım. "Abi kardeş gibiyiz." diyerek onayladım.

Rahatlamış gibiydi. "Neden benden kıskandın ki? Çok güzel kadınsın, hem Bayar'la da bir geçmişin var." dedim ciddiyetle. Geri adım attı. "Manolya, Bayar çocuk gibi bir adam. Tamam yeri geldiğinde tam bir adam ama onun karakteriyle benim karakterim asla uymuyor. O daha eğlenceli biri. Sende hem küçüksün, hem de onun seveceği birisin. Bilemedim." dedi kısık bir sesle.

Bakışlarım yüzünde dolandı. "Bayar sana aşık, Gümüş. Ve ayrıca ondan bir yaş büyük olman onun için sorun bile değil. Bak Doğuş çay benden yedi yaş büyük ya! Adam, abim dediğim adam Bayar'dan bile büyük!" dedim gülerek.

Gümüş'te gülmeye başlayınca benimde yüzümde ki tebessüm arttı. "Doğuş'a aşık mısın?" diye sordu. Yüzümdeki tebessüm silindi. "Evet, aşıksın." diye mırıldandı sessizce. 

Sırtını benim gibi asansör duvarına yasladı. "Çok imkansız biri Manolya. Kaderin sana seçtiği partnere bak. Asla olmazsınız. Doğuş bu. İmkansız." diye mırıldandı. İmkansız olduğumuzu düşünmek çok koymuyor ama başka birinin bunu dile getirmesi canımı yakıyordu. 

Tek kaşım kalktı. "Bugünkü videoyu izledin mi?" Başını evet dercesine salladı. "Ama Doğuş'un orada bariz sarhoş olduğu belli. Oda sana aşık olmuş ve içmiş. Ama bu demek oluyor ki seninle olacak. Zaten o seninle olamayacağı için içmiş." Olamayacaktık. Olmayacaktık.

Başımı salladım. "Evet. Olamayacağız biz. Biz diye bir şey bile yok ki. İkimizde unutacağız. Bitecek." diye mırıldandım.

Asansör kapısının arkasından sesler gelmeye başladı. "Bu niye çalışmıyor ya? N'oldu buna?" diyordu Bayar. "Dur birini çağıralım." buda Fatih'in sesiydi. 

Gümüş dikleşerek tekrar bir düğmeye bastı ve kapı açıldı. Kapının açılmasıyla Bayar'ın bakışları önce Gümüş'ü ardından beni sonra tekrar Gümüş'ü bulmuştu. Fatih şaşkınca ikimize bakıyordu. "Ne yapıyorsunuz siz orada?" diye sordu Fatih.

Gümüş umursamaz bakışlarını atarak asansörden çıkıp koridorda ilerlemeye başladı. Fatih bu sefer bana döndü. "Hayırdır?" diye sordu imayla. Bayar kaşlarını çatarak bana ve koridorda sırtı dönük bir şekilde ilerleyen Gümüş'e baktı. "Ne demek oluyor bu Manolya?" diye sordu hiddetle.

Gözlerimi devirdim. "Bir şey olmuyor sadece bir şey konuştuk." Bayar bana döndü. Tam Ne? diye soracaktı ki sözünü keserek ona cevabını verdim. "Özel bir şey!"

Fatih bir adım atarak karşımda durdu. Beni dikkatle inceledi. "Nasılsın Manolya?" diye sordu ilgiyle. Tekrar intihar ederim diye korkuyordu herhalde. Sahte bir şekilde sırıttım. "Mükemmel!"

"Emin misin?" diye sordu. "Bilmem. Senin de davette susup bana gerçekten acıdığını unutmadım Fatih!" dedim yüksek bir sesle. Kaşları çatıldı. "Ne?" diye sordu şaşkınlıkla. 

"Evet! O davet gecesi orada susanların çoğu bana acıdı! Sende bana acıdın!" dedim. Sesim artık ciddileşmişti. "Hayır Manolya! Sana orada acımadım!" dedi inandırıcı bir sesle.

"Herkeste böyle diyor zaten!" diye mırıldandım sinirle. "Sana acımadım çünkü zaten Doğuş'un bilerek yaptığını anlamıştım!" dedi ciddiyetle. Bakışlarımı kaldırdım. "Nasıl ya?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Bu hastanede kime sorsan Doğuş'u en iyi benim tanıdığımı söylerler. Ben o an anladım çünkü Doğuş asla öyle biri değil. Asla bir hastasına yada bir insana o sebepler yüzünden acımaz. Doğuş sadece içini bana döker Manolya. Hatta bana bile doğru dürüst dökmez. Sebebi olduğunu tahmin etmiştim o an. Her ne kadar onaylamasam da anladım." dedi inandırıcı bir sesiyle.

"Acımadım diyorsun yani?" diye sordum. Başını salladı. "Acımadım." dedi emin bir sesle. Göz ucuyla kısa bir bakış attım. "Olsun, ben yine de o odada bulunan ve susan bir insan olduğun için ayrımcılık yapmayarak bir iki hafta sana da trip atacağım." deyince güldü. "Temelli küsme de."

Bayar bana döndü. "İyisin dimi sen?" diye sorunca kaşlarım çatıldı. "Ne alaka ya?" diye mırıldandım. Ellerini yanaklarıma koydu. "Çatıya falan çıkmazsın dimi? Senden sonra açılmayacak kadar kilitli o çatı kapısı." dedi bakışlarımı incelerken. 

"Atlamayacağım Bayar korkma!" dedim sitemle. Ellerini yüzümden çekti ama kaşları çatıldı. "O video neydi öyle? O Doğuş ne yapıyor o ne öyle? Yârimler falan hayırdır?" diye sordu sitemle.

"Sarhoş ve aşıktı beyefendi." dedim muzip bir sesle. Bakışlarım Fatih'e çevrildiğinde kaşlarını çatık gördüm. "Bu olmadı Manolya." diye mırıldandı. Bakışlarım onun ikisi farklı olan gözlerinde gezindi. Yalan yok gözleri baya etkileyiciydi. Sanki iki ayrı göz gibiydi. Biri yeşilin farklı farklı tonlarında, diğer çifti ise çok açık bir mavi ve gözlerinin içinde sanki toz halinde parçalara ayrılmış minik topraklar var gibi bir görüntü vardı.

Tek kaşım havaya kalktı. "Ne o? Yoksa arkadaşını ifşa etmeme bozuldun mu?" diye sordum alayla. Başını iki yana salladı. "Hayır da, Doğuş için çok kötü bir şey bu. Kenan abi Doğuş için dilekçe yazmazsa iyi. Yoksa hiçbir iyi profili kalmaz. O kendine iyi, profesyonel bir doktor profili çizmişti ve sen bunu bozdun. O hayatta en çok buna önem verirdi." 

Alayla gülümsedim. "Biliyorum canım. Bilmem mi? O önem verdiği şey benim intihara götüren sebepler arasında oldu ya zaten." dedim alayla.

Arkadan sarışın bir tane hemşire geldi ve Fatih'in yanında durdu. "Fatih hocam, bir bakar mısınız?" diye sormasıyla Fatih başını sallayarak hemşirenin peşine takıldı.

Bayar bana döndü. "Aranızda bir şey geçmedi değil mi?" diye sordu kaşlarını çatarak. Kaşlarım onunkiler gibi çatıldı. "Kimle? Gümüş'le mi, Doğuş doktorla mı?" diye sordum. 

Kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı. "İkisiyle de!" diye cevap verdi sitemle. Güldüm. "Yok be! İkisiyle de aramda bir şey olmadı korkma." dememle rahatladı.

"Ben gidiyorum ya!" dedim ve gitmek için hamle yaparak tekrar asansöre bindim. "Nereye?" diye sordu Bayar kaşlarını çatarak. "Evime! Nereye olacak."

🌺

Apartmanın kapılarından içeriye girdim. Asansörün önüne geldiğimde tuşa basarak asansörü bekledim. İkinci kattaydı ve aşağı iniyordu.

Apartmanın kapısı açıldı ve içeri üstünde beyaz bir tişört ve siyah bir eşofmanla Doğuş doktor girdi. Elinde bir market poşeti vardı. Poşetin içinden yoğurt ve ekmek aldığını görmüştüm.

Bakışlarımı ondan çekerek açılan asansör kapısına çevirdim ve içeri girdim. Peşimden hızla oda girdi. Birbirimiz yokmuş gibi mi davranacaktık? Nasıl olacaktı o?

Asansörün kapıları kapandı. Doğuş doktor ilk benim katıma ardından kendi katına basmıştı. Bakışlarımı ona değdirmemeye çok dikkat ediyordum. Ona göz ucuyla baktğım an oda bana göz ucuyla baktı ama hızla aynı anda bakışlarımızı çektik. 

Asansör bir anda durunca kaşlarım çatıldı. "Yine sorun yaptı sanırım." diye mırıldandı Doğuş doktor beni rahatlatmak ister gibi ama bunu kendi kendine söylüyor gibi demişti bilerek.

"Gelir kendine birazdan." diye mırıldandım sakin kalmaya çalışırken. "Aynen." diye mırıldandı. Böyle boş boş durup asansörün çalışmasını bekledik. Ne yapacaktık ki zaten?

Göz ucuyla bana baktığında bende göz ucuyla ona baktım. Bakışlarım kısaca onun zeytin gözlerini inceledi. Bakışlarını gözlerimden kaçırdığında bende daha ısrarcı olmamıştım ve bakışlarımı kaçırmıştım.

"Utandığınız için mi hastaneye gidemiyorsunuz?" diye sordum ifadesiz çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Benimle ilişkide olma ihtimali sizi bu kadar utandırıyor mu?" diye sorduğumda yüzünde alaylı mı, ne olduğu belli olmayan çok hafif bir gülümseme oluştu.

Bana döndü bir adım atarak bana yaklaştı. Onun bana yaklaşmasıyla geriledim. Ama o ısrarla bana daha çok yaklaşınca nefesi tuttum. Sırtım asansörün duvarına yaslandı.

Kolunu yanımdaki duvara yaslayarak yüzümü inceledi. "Rahatsız mısın benden?" diye sordu. Eğer rahatsızsam hemen geri çekilecekti çünkü. Başımı kaldırdım. "Rahatsız olmamı mı isterdin?" diye cevabımdan kaçtım.

"Rahatsız olmaman benim için her zaman daha iyi." dedi nefesini suratıma vererek. "Nefesini tutma." Bu asansördeki ikinci beni uyarışı oluyordu sanırım. Nefesimi suratına doğru bırakmamla gözlerini yumdu.

"Ne diyordun en son?" diye sordu içli bir sesle. "Benimle ilişkide olma ihtimali sizi utandırıyor mu demiştim." diye fısıldadım. Bana daha fazla yaklaştı. Gözlerini yavaşça açtı. "Seninle ilişkide olma ihtimali?" diye sordu gözlerimi incelerken. Başımı yavaşça salladım.

"Manolya bu ihtimal beynimi bile durduruyor. Profesyonellik diye bir şey bırakmıyor bende." diye fısıldadığında tekrar nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim.

Bakışları dudaklarıma kaydı. "Nefesini tutma diyorum sana." diye fısıldayınca tekrar nefesimi bıraktım. "Siz mesafe diyordunuz hani?" diye mırıldandım.

"Cevabını vermem için yaklaşmam gerekiyor." diye fısıldadı. "Cevabımı tam olarak vermedin." diye fısıldadım. Başını evet dercesine salladı. 

"Bence şuan tam öpüşmemiz gereken yerdeyiz. Eminim yaratıcı bile bunu istiyordur ve bizim onu hayal kırıklığına uğratmamız hiç etik değil bence." diye mırıldandım. Bakışları tekrar dudaklarıma indi. "Öyle mi diyorsun? Böyle bir etik kuralı var mı ki? O isterse zaten bize bunu yaptırabilir."

Elim boynuna gitti. Dokunuşumla teninin sıcaklığı bana da bulaştı. "Benim kuralım bu. Etikçi bir insansın ya. Benim kurallarıma da uymak zorundasın." diye fısıldadım. Dudaklarını yaladı. "Bu yaratıcıyı hayal kırıklığına uğratmak mı, yoksa seni hayal kırıklığına uğratmak mı oluyor?" diye sordu.

Kaşlarım çatıldı. "Anlaşıldı sen öpmeyeceksin! Çık! Çık önümden!" Asansör sanki hissetmiş gibi hareket etmeye başladı. Doğuş doktor önümden çekilmedi. "Kalksana kardeşim!" 

Kaşları çatıldı. "Kardeşim mi?" diye sorunca yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum. "Kalksana abiciğim! Yada kalksana amca! Babam yaşında adamla öpüşmezdim zaten!" diye düzeltmemle kaşları mümkünmüş gibi daha da sertçe çatıldı. 

Önümden çekildiğinde katımda duran asansörün kapıları açıldı. Tam çıkarken arkamdan Doğuş doktor, "Etik değil Manolya. Bu hayatta ikimizin biz olması etik değil." diye mırıldandığını duydum.

Sadece zeytin yeşili gözlerine baktım. Oda sadece benim yeşim yeşili gözlerime baktı. Aynı renk olan ama aynı ton olmayan gözlerimizle uzun uzun asansör kapanana dek birbirimize baktık.

Bölüm sonu geldi.

Bölümü beğendiniz mi?  Bölüm hakkında
ne düşünüyorsunuz?

Bana destek olmak için oy verip yorumlar yaparsanız çok sevinirim💕

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🖤

Kitapla ilgili spoiler, editler, shoplar paylaşılan kitabın Instagram hesabı 'Sonmanolyakokusuofficial' Takip edebilirsiniz💖

Ig: dilek.wt

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top