10.BÖLÜM : MASALIN SONU
Gökhan Türkmen - Çatı Katı
Herkese çok mutlu geçecek yeni bir yıl diliyorum, mutlu yıllar💖
🌺
Gözlerim kapalıydı. Uykulu bedenim rahatlığından ödün vermiyor ve uyanmak istemiyordu. Ama sanki yatak yada koltuktan daha sert bir yüzeyin üstünde yatıyordum.
Yavaş yavaş dünyaya dönmeye başlıyordum sanırım. Sesler kulağıma ulaşmaya başladı. Dibimden gelen kısık sesli sert fısıldamalar ve birkaç kısık sesli gülme sesi.
Sesler daha da netleşti. Dibimden gelen ses dibimden değil altımdaki yüzeyden geliyordu. Ne yani yer mi konuşuyordu? Teknoloji o kadar gelişti mi? Yada Doğuş doktor yaptı. Yapar o inanırım. Dizide nasıl hemen alakası olmayan şeyleri bile bilip mantıksızlıklarını ortaya döküyorsa bunu da yapmıştır.
Altımdaki yüzey hafifçe kıpırdadı. Sesler daha da netleşti. "Gidin gidin!" diyordu yüzey. Artık onun yüzey değil de Doğuş doktor olduğunu anlasan mı?
Doğuş doktorun üstünde mi yatıyordum?! Üstelik uzanır bir pozisyonda?!
Peki asıl soru Doğuş doktor kimlere 'Gidin! Gidin!' diyordu? Tek milim oynamadan gözlerimi açtım. Doğuş doktorun tam olarak göğüs hizasında yatıyordum. Bu uykunun neden bu kadar tatlı olduğu belli oldu.
"Uyuyor Arat! Eğer kız uyanırsa seni evden kovar, gitmezsen de polis çağırırım!" diye sertçe fısıldadı. Arat mı?! O da mı buradaydı?!
Başımı Doğuş doktorun göğsünden kaldırdım. Başımı davetsiz misafire çevirerek onlara baktım. Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Keşke davetsiz misafirler sadece Arat olsaydı...
Çünkü orada tam olarak Arat, Fatih, Bayar ve şokla buraya bakan bir adet Esma duruyordu.
Doğuş doktor uyandığımı fark etti. "Al işte! Uyandırdın onu!" dedi sinirle. Arat başını Seni seni dercesine salladı. "Tabi iyi bir pozisyondaydınız. Ondan uyanmasını istemedin değil mi?" diye sordu imayla.
Doğuş doktorun üst üste uzandığımız kanepede hafifçe dikleşmesiyle onun üstünde olduğum için otomatik olarak bende dikleşmiştim. "Saçma saçma imalar yapma!" Başını diğerlerine çevirdi. "Sizin benim evimde ne işiniz var sabah sabah? Nasıl girdiniz?" diye sordu tahammülsüzce.
Ben hala olayları kavrayamamış gibi onlara bakıyordum. Fatih ve Bayar sanırım şuanda şaşkınlıktan konuşamıyorlardı. Esma'ya zaten direkt kal gelmişti.
"Birde en profesyonel doktor gibi ortalıklarda gezer." dedi Arat muzip bir sesle. Doğuş doktorun kaşları sertçe çatıldı. "Arat! Aramızda hiçbir şey olmadı saçmalama!" dedi sitemle.
Fatih hızla araya girdi. "Bir dakika ya! Bu hal ne cidden? Alt alta üst üste?" diye sordu. Bayar'da şokla bir ekleme yaptı. "Gerçekten ya! Oha yani! On kere yüz kere bin kere oha!" dedi abartılı bir sesle.
Doğuş doktor tam konuşacaktı ki Esma bu sefer onun sözünü kesti. "CİDDEN NE BU?!" Esma'nın bağırışı resmen evde yankılanmıştı. Herkes olduğumuz pozisyonun şaşkınlığını atlatarak Esma'ya döndü.
Esma tekrar konuştu. "Hocam hemen arkadaşımı yatağınıza atmışsınız! Hayır yatağa da değil kanepenize atmışsınız!" dedi sitemle. Oha ama Esma!
Doğuş doktor tam dikleştiğinde bende onun üstünde olduğum için az daha geri doğru düşecektim ki Doğuş doktor ben düşmeden beni belimden tutarak güvenliğimi sağlamıştı. Tam bu esnada Bayar'ın, "Hele hele!" dediğini duymuştum.
Doğuş doktor Esma'ya döndü. "Esma saçmalama!" Ve diğerlerine de döndü. "Saçmalamayın! Manolya hanım uyuya kalınca daha hareket ettirerek onu uyandırmak istemedim." dedi net bir sesle.
Arat muzipçe gülerek Fatih'e döndü. "Aşkım? Var mısın bir gece bende uyuya kalmaya?" diye sordu erotik bir şekilde çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Fatih gülere elini la havle! dercesine hareket ettirdi.
Esma koluyla uzanarak Arat'a sert bir şekilde vurdu. "Hocam az biraz terbiyeli mi olsanız?" dedi kıskanç bir sesle. Esma karar ver kimi kıskanıyorsun?
Arat kaşlarını çatarak Esma'ya döndü. "Terbiyeli ol diyene bak! Terbiyesiz mi demek istiyorsun? Ne biçim konuşuyorsun hocanla!" dedi sahte bir kızgınlıkla.
Esma, Arat'ı çok takmadan önüne döndü. Fatih bana bakarken sırıttı. "Bu Arat gereksizi gibi görünmek istemem ama halinden fazla memnunsun galiba?" dedi muzipçe. Hangi yerim?
Fark ettim ki Doğuş doktor demin tam dikleştiği için şuan ben onun kucağında oturuyor gibi bir pozisyondaydık.
Gözlerini açarak pozisyonuma baktım. Ardından hemen elimle Doğuş doktorun üstüne basarak kucağından aşağı atladım. Hatta aşağı attım kendimi. Üstüne bastığım için canının yandığını bir anda verdiği nefesten anlamıştım.
Fatih'in güldüğünü duydum. Anlaşılan halimize pek eğleniyorlardı! Yerdeki kimin olduğunu bilmediğim terliği alarak Fatih'e doğru savurdum.
Fatih'in hamleden köşeye kaçarak kurtulmasıyla terlik tam Bayar'ın yanağına isabet etti. Bayar acıyla yanağını tuttu.
"Ya ben niye terlik yiyorum!" dedi ve hemen her zamanki ağlama pozisyonuna geçti. Baş parmağı ve işaret parmağıyla gözlerinin arasındaki burnunun üst kısmına gelen kısmı tutarak ağlar gibi bir ses çıkarmaya başladı.
"Tamam tamam ağlama özür diliyorum." dedim ona kıyamayarak. Pozisyonunu bozmadan omuz silkti. "Eğer kahvaltıyı hazırlamaya yardım etmezsem belki özrün kabul olabilir." dedi ağlar gibi çıkardığı seslerin arasından.
Tehdit olarak diğer terliği de elime alıp havaya kaldırmamla anında pozisyonunu bozarak kitaplığın yanına saklandı. Zaten blöf olarak kaldırdığım terliği geri indirdim.
"Ne kahvaltısı?" diye sordu Doğuş doktor. Arat cevap verdi. "Biz sabah beraber kahvaltı ederiz diye menekşe teyzeden bizi kovma diye yedek anahtarını alarak eve girdik." bunları çok normal bir şey gibi anlatıyordu.
Bakışları bana döndü. "Manolya'yı da çağırırız demiştik ama Manolya'cığımız zaten buradaymış." dedi imayla.
Doğuş doktor sıkıntılı bir nefes verdi. "Dedim ya Manolya hanım uyuya kaldı diye." dedi. Kaşlarımı çatarak Doğuş doktora döndüm. "Yalnız ben sizin üstünüzde değil yanınızda uyuya kaldım Doğuş çay bey!" dedim sistemle.
Bu sözümle bütün gözler Doğuş doktora döndü. Doğuş doktorun bakışları sadece bendeydi. "Siz öyle hareketli uyuyorsunuz ki uyurken üstüme çıktınız. Siz uyanmayın diye de hareket ettirmedim." dedi sakince.
"Ben küçük bir kızım. Zararsızım, zararsızım..." dedi Arat imayla. Bayar saklandığı kitaplığın yanından çıkmış yine eski yerine gelmişti. "Ateşim ikimizi de yakar mı?" diye devam ettirdi eğlenerek.
"Ay susun! Hiçbir şey yapmadık biz!" diye bir anda bağırmamla hepsi bunu beklendiği için suratlarını buruşturarak elleriyle kulaklarını kontrol ettiler.
Arat, "Bir gün gerçekten senin yüzünden sağır olacağım diye korkuyorum Manolya." dedi terslikle. Omuz silktim. "Eğer bir gün sağır olursan oda yaptıklarının bedelidir, bilesin." dedim sesimi kalın çıkarmaya çalışarak.
"Hadi kalkın da kahvaltı yapalım bari!" dedi Fatih. Yavaşça yerden destek alarak ayağa kalktım. Doğuş doktor kanepeden kalkmış, akşamdan beri üzerinde durduğumuz için bozulan kanepeyi düzeltiyordu.
Esma ve Fatih mutfağa ilerlediklerinde Arat ve Bayar'da boş boş durdular. Aklıma Kar'ın gelmesiyle içime bir merak düştü. O niye hiç ortalıklarda yoktu? Hadi Eriğin gelmeme sebebi insan sevmemesiydi de, peki Kar neredeydi?
Bakışlarım hızlıca etrafta dolanırken mutfaktan gelen Esma'nın sesi duydum. "Bu mutfak niye dağınık?" Pimpirikli, titiz Doğuş doktorumuz sırf ben uyanmayayım diye yerinden hiçbir yere kıpırdamadığı için mutfakta o halde kaldı.
Kanepeyi düzeltme işini bitiren Doğuş doktor odasına girdi. Salondan çıkarak koridoru kontrol ettim. Ardından mutfağa girdiğimde gördüğüm manzarayla gözlerim açıldı. Esma kalçasını tezgaha yaslamış Fatih'te önünde durarak ellerini onun iki tarafından uzanarak mermere koymuştu. Demin bana laf eden şahıslar bunlardı değil mi?
"Siz ben yokmuşum gibi devam edin." dememle beni fark ettiler. Konuşmasaydım zaten öyle devam edeceklerdi de. Bakışlarımı hızlıca ve kısaca mutfakta gezdirdikten sonra Kar'ın burada olmadığını da anladım.
Doğuş doktorun odasına ilerlediğimde amacım tamamen Kar'ı bulmaktı. Hızlıca kapıyı destursuz bir şekilde açma salaklığında bulundum. Kapıyı açmamla onu yine çıplak gördüm. Bence bizim kaderimiz bu. Kadere razı olmak gerekirdi değil mi?
Gözlerim tekrar açıldı. Her odada farklı bir şok vardı cidden. Doğuş doktor sadece kollarından geçirdiği tişörtüyle bana döndü. Neyse, sırt kaslarını da görmüş olduk.
Gözlerimi ondan kaçırdım. "Ben Kar'a bakacaktım." dedim çekinerek. Gözleriyle bir noktayı işaret ettiğinde gözlerini Doğuş doktorun çıplak üzerine dikmiş Doğuş doktoru dikizliyordu. "Kızınızda sizin gibi aynı." demesiyle neden bahsettiğini anlamıştım. Oysa ben onu hiçbir zaman dikizlemedim!
"Ne alakası var ya? Siz çıplak geziyorsanız benim sorunum ne?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Tişörtü başından aşağıya geçirerek üzerine giyerken cevap verdi. "Farkındaysanız ben üstümü giyiyordum. Çıplak dolaşmıyordum yani." dedi kibar sesiyle.
Konuyu hızla değiştirmeye çalıştım. "Kar'ın burada ne işi var?" diye sordum sinirle. Tişörtünü giymiş bir şekilde bana döndü. "Bilmem. Büyük ihtimalle Fatih'ler gelince Erik odaya gelmiştir. Oda onun peşinden gelmiştir." dedi sakince.
Kaşlarımı sertçe çatarak ellerimi belime koydum. "Benim köpeğim neden sizin köpeğinizin peşinden gelmiş oluyor? Belki benim köpeğim evde keşif yaparken bu odaya geldi ve sizin köpeğiniz de onun peşine takıldı?"
Umursamazca başını salladı. "Öyle de olabilir. Ben sadece Eriğin genel tavrı o diye öyle dedim." dedi kibar tavırlarıyla. Kibarlığından hiçbir şekilde ödün vermiyordu.
Gözlerimi Kar'a diktim. "Döverim kız seni! Ahlaksız! Ne diye onu yanında dolaştırıyorsun?" diye çemkirdim. Eğilerek onu kucağıma aldım. "Yürü! Bir daha yok sana Erik falan!" dedim sitemle.
Doğuş doktor ciddiyetle bana bakıyordu. "Bir köpek için fazla abartmıyor musunuz?" diye sordu sakince. Kaşlarımı çatarak kucağımdaki Kar'ı düzelttim. "Hayır, hiçte bile! Sonuçta o benim kızım!" dedim.
Cevap vermeden kapıyı açarak geçmem için eliyle yol verdi. Saçlarımı savurarak kapıdan çıktım. Model edasıyla yürüyüşümü yaparak salona ilerledim. Bayar'ın ve Arat'ın, Kar'ı görmesiyle kaşları kalktı. "Anam! O ne lan?" dedi Bayar köpeğime bakarak.
"Kendisi benim kızım, Kar." diyerek onu tanıttım. Arat uzanarak patisini tuttu. "Memnun oldum Kar hanım. Bende Arat. Hastanenin tartışmasız en yakışıklı ve komik doktoruyum." dedi büyüklenerek.
Arat çekilince bu sefer patiyi Bayar tuttu. "Selam güzel şey. Ben Bayar abin." dedi muzip bir sesle. Güldüm. Parmağımla önce Arat'ı işaret ettim. "Bak annecim bu en zevzek abin Arat." Parmağımı Bayar'a çevirdim. "Bu da en şapşal abin Bayar."
İkisi de bozulmuş gibi bana baktı. Bayar göz ucuyla Arat'a baktı. "Benim ki senin tanıtıma göre daha iyiydi en azından." dedi onu sinirlendirerek.
Arat, Bayar'ın ensesine bir tane geçirdi. "Sus lan zevzek!" dedi sitemle. Bayar, Arat'ın bacağına tekme geçireceği sırada Arat eğilerek ayağını çektiğinde Bayar yere düştü. "Lan öküz!" diye bağırdı acıyla inlerken.
Arat'ı bileğinden kavrayarak yere çekmeye çalıştı. Bu hareketi görmemle aklıma dün olanlar ve adamın beni bileğimden çekmeye çalıştığı geldi. Bu anının aklımda canlanmasıyla gözümün dolduğunu hissettim. "Manolya?"
Kedime gelerek hızla gözümden yaş gelmesi diye gözlerimi yukarı diktim. Doğuş doktor yanıma gelmişti. Omzum üstümden ona baktım. "Efendim?" diye sordum. Bu sırada Arat ve Bayar hala boğuşuyorlardı ama onları izlemiyordum.
"İyi misin? Dalmış gibiydin?" diye sordu sakince. Başımı hızlıca salladım. "Gayet iyiyim." diye mırıldandım.
"Otursana." dediğinde başımı boştaki L koltuğa çevirdim. Bir şey demeden koltuğun boş bir tarafına oturdum. Kar'ı koltuğa bırakmamla Kar koltuktan inerek salondan hızlı adımlarla çıktı. Onu durdurmayacaktım. Zaten eğer Eriğin yanında durmak istiyorsa da onu durdurmazdım.
Sırtımı kanepeye yasladım. Doğuş doktor yerde yorgun nefesler veren Arat'a döndü. "Çık git hadi evimden." dedi ciddiyetle. Arat'ın kaşları bunu beklemiyor gibi çatıldı. "Ne?" diye sordu anlamsızca.
"Eğer Manolya'yı uyandırırsan seni kovacağımı söylemiştim hadi şimdi çık git." dedi gayet ciddi çıkan sesiyle. Ne?
Arat, "Ne? Boş ver canım ya elbet uyanacaktı zaten." dedi umursamazca. Doğuş doktor nefes verdi. "Gidiyor musun yoksa senin yüzünden polisi milyonuncu kez daha uğraştıralım mı?" diye sordu sakince.
Arat hızla ayağa kalktı. "Saçmalama kankitom ya! Ne polisi, ne kovması? Şunun şurasında toplanmışız bir kahvaltı yapalım demişiz, rezil etme be!" dedi yalvarır gibi çıkan sesiyle. Doğuş doktor onu umursamadı. "Arat ama sen çok eğleniyor gibiydin orada. Hadi çık git evimden şimdi." dedi ciddi ciddi.
Arat, Doğuş doktorun ellerini tuttu. "Lütfen! Senin yüzünden haneye tecavüzden tekrar ve tekrar polis yüzü görmek istemiyorum! Bırak bir kere bari?" dedi yalvarır gibi. "Arat tekrar söylüyorum. Evimden gi-" sözünü kestim. "Kalsın ya bir şey olmaz bence."
Dememle Doğuş doktorun bakışları bana döndü. Kısa bir süre gözlerime baktıktan sonra geri Arat'a döndü. "Tamam." dedi sakince.
Arat'ın gözleri açıldı. Hızla koltukta yayılarak oturan Bayar'a döndü. "Oha gördün mü ilk kez kabul etti!" dedi şaşkınlıkla. Ben arkadaşlarım gelmek istemedikleri için eve alamıyorum. O ise kendisi gelmelerini istemediği için eve almıyor.
Esma ve Fatih elinde kahvaltı tabaklarıyla salona girdiler. Elindeki tabakları tek tek masaya dizdiler. "Sizde yardım edin hadi!" dedi Fatih sitemle. Muzipçe güldüm. "Bu Arat gereksizi gibi görünmek istemem ama halinizden fazla memnundunuz galiba?" dedim Fatih'in bana dediği gibi. Kusura bakmasın, ben kinci biriydim.
Arat hızla araya girdi. "Niye ki? Neden? Niye, niye? Neden memnunlar?" diye sordu büyük bir merakla. Fatih tekrar mutfağa ilerlerken ona cevabını verdi. "Boş ver Arat."
Arat hala merakını yitirememiş gibi bana bakıyordu. "Neden?" diye sordu tekrar. Güldüm. "Boş ver Arat." dedim bende. Arat çocuk gibi omzunu indirip kaldırarak küsmüş gibi kollarını göğsünde bağladı.
Esma ve Fatih hızlıca gelip giderek sofrayı kurdular. "Yemeğe gelin bari!" dedi Esma sitemle. Hepimiz bir anda yerimizden kalkarak masaya ilerledik.
Bayar baş köşeye, Esma benim hemen karşıma, Doğuş doktor yanıma oturdu. Ayrıca Fatih, Esma'nın yanında, Arat'ta Bayar'ın karşında ki diğer baş köşeye geçmişti.
"Hadi afiyet olsun." dedi Fatih. Ortadaki ekmeklikten bir ekmek aldım. Çok uğraş gerektiren şeyler hazırlamamışlardı. Geneli poğaça, kahvaltılık tarzı şeyler vardı.
Aldığım ekmeğe biraz kaymak sürdüm. "O çöpteki pasta kutusu neydi?" diye sordu Esma. Kaymak sürdüğüm ekmeği ağzıma sokarken konuştum. "Deneydi Esma. Doğuş doktor insanlığın sonunu getirecek zombilik virüsünü bulmuş."
Esma yemeği bırakarak şaşkınlıkla bana baktı. Ağzımdaki ekmek lokmasını çiğnerken cevap verdim. "Bakma öyle mal gibi! Pasta kutusu olduğuna göre pastaydı değil mi Esma!" dedim gülerek.
Esma rahatlar gibi güldü. Ve masadaki birkaç kişi de gülmüştü. "Dün Manolya hanımın doğum günüydü. Beraber doğum gününü kutladık." dedi ciddiyetle. O benim aksime lokmalarını bitirdikten sonra konuşuyordu. Kibariye işte ne olacak!
Herkes bana döndü. "Aa! Gerçekten mi?" diye sordu Esma. Başımı salladım. "Yaa! İyi ki doğdun canım arkadaşım!" dedi içten bir neşeyle. Şuan bu cümlenin ne kadar mutluluk verdiğini size anlatamazdım.
Bayar konuştu. "İyi ki doğdun cimcime! Ama lütfen yeni yaşında beni ismimden daha fazla bıktırma." dedi gülerek. Güldüm. "Sende baydın isminden artık. Değil mi Bayar?" diye sormamla yüzünü buruşturdu.
Arat, "Anan iyi ki seni doğurmuş lan Manolik!" dedi gülümseyerek. Bu cümleyi içimde o kadar çok tartışmıştım ki, her tartışmamın sonunda da keşke doğmasaymışım diye düşünmüştüm. O zaman her şey çok daha farklı olacaktı. Ama yine de birinden bunu duymak iyi hissettiriyordu.
"İyi ki doğdun Manolya." dedi Fatih tebessümle. Gülümseyerek başımı salladım. "Hepinize çok teşekkürler. Bu dediğiniz cümleler bile benim için çok değerli." dedim.
Bayar güldü. "Deseydin bizde gelirdik beraber kutlardık be!" dedi. Kahkaha attım. "Doğuş doktorun sizi evine alacağını pek sanmıyorum." dedim eğlenerek.
Bayar başını hızla iki yana salladı. "Dağıtmazsak neden almasın? Değil mi?" dedi ve onları umursamadan yemeğini yiyen Doğuş doktora döndü. Tekrar güldüm. "Çocuk gibisiniz aynı ha!"
Arat gülerek eliyle beni gösterdi. "Diyene bak be! Bunu sen mi söylüyorsun?" diye sordu. Başımı salladım. "Ben çocuk değilim sizin gibi." diyerek kendimi savundum.
"Ateş'le konuştuk. Hastanede değil artık." Bunu diyen Fatih'ti ve daha çok Doğuş doktora söylemiş gibiydi. Doğuş doktor kendine farklı olarak koyduğu kahvesinden bir yudum alırken başını salladı. "Biliyorum." dedi kısık bir sesle.
Kaşlarım çatıldı. "Ateş hastanede değil mi artık, neden?" diye sordum. Doğuş doktorun bakışları bana döndü. Fatih içtiği çayın masaya geri bırakırken cevapladı. "Doğuş şikayet etmiş."
Yüzüme oturan şaşkınlıkla Doğuş doktora döndüm. "Ne? Gerçekten mi?" diye sordum. Doğuş doktor ifadesizce evet dercesine başını salladı.
"Bizim hastaneden çok daha Kötü bir hastanede çalışmaya başladı." dedi Fatih. "İyi de o benim doktorum değil ki? Nasıl oluyor o?" diye sordum şaşkınlıkla. Başını bana çevirdi. "Şikayetle alakan yok. Eski bir hastasıyla etik dışı mevzusu vardı. Şuan onun bedeli olarak ceza yedi." dedi ciddiyetle.
Kaşlarım kalktı. "Siz onu benimle yemeğe çıktığı için, eski hastasıyla yaşadığı herhangi bir şeyle mi şikayet ettiniz?" diye sordum. Şuan olayları kavramaya çalışıyordum.
Arat araya girdi. "Doğuş kimsenin hastalarıyla olan ne tür bir ilişkisi olduğuyla pek ilgilenmez. Ama eğer canını sıkarsan çıkarır o yaptığın hatayla seni bir güzel vurur." dedi yemeğini yerken.
"Hastanızla dateye çıkması sizin canınızı fazlasıyla sıkmış anlaşılan." diye mırıldandım imayla. Bana bakmadan kahvesinden bir yudum daha aldı. "Evet, sıktı." dedi açıkça.
Saçımı geriye savurdum. "Mükemmel bir şeyim ya." diye mırıldandım kendimi överek. Bir anda kendimi övesim gelmişti, evet.
"Dün hastanede biri sana saldırmış?" Esma'nın açtığı konu ortaya ateş gibi düşerek ciddiliği sağlamıştı.
Başımı ağır ağır salladım. "Evet. Oldu öyle bir şey." dedim ifadesiz kalmaya çalışırken. Esma bana döndü. Yüzündeki ifade çok can yakıcıydı. "Ben o an orada olup sana destek olmadım. Bilmiyordum." dedi mahcup bir sesle.
Başımı iki yana salladım. "Sorun değil Esma. Haberin olsaydı gelirdin zaten." dedim sakince. "Çok korktun mu?" diye sordu. Esma sus artık, tekrar ağlamak istemiyorum.
"Korktum." dedim sadece. "O herifi bir elime verseler bitiririm onu!" dedi Esma hiddetle. Fatih hafifçe ona döndü. "Adam yiyeceği dayağı yedi zaten." dedi ifadesizce.
"Onu dövdünüz mü?" diye sordum. Arat boğazını temizledi. "Sinirlerimize hakim olamayarak birkaç yumruk atmış olabiliriz." dedi. "Adam hastanede değil mi?" bunu soran Doğuş doktordu.
Çayımdan bir yudum aldım. Fatih başını salladı. "Şuan yediği dayaklar sebebiyle hastanede bakılıyor. Bugün polise teslim et istersen?" dedi. Doğuş doktor mu teslim edecekti?
Doğuş doktor başını sallarken gözlerinin renginden olan bir zeytini ağzına attı. Zeytinin çekirdeğini nazikçe çıkararak tabağının kenarına bıraktı. Ve konuştu. "Bugün o adamı polise teslim ederim artık." dedi ciddiyetin büründüğü sesiyle.
Bayar beni izlerken konuyu değiştirmek ister gibi söze girdi. "Manolya sende bu akşamki davete gelsene?" diye sordu hevesle. Ne daveti?
"Ne daveti?" diye sordum merakla. Esma gözlerini açtı. "Aa! O davet bugünde değil mi?" dediğinde Bayar onu onaylarcasına başını salladı. "Ne daveti ya?" diye sordum tekrar.
Bu sefer Fatih konuştu. "Hastanenin doktorlarına, hemşirelerine, personellerine özel bir davet gibi bir şey. Hastanenin başarısı son zamanlarda çok yükseldi. Diğer hastanelere göre daha yükseğiz. Bunun şerefine bir davet düzenlendi. Bu gece için." dedi net bir şekilde.
Kaşlarım kalktı. "Öyle mi? Ne güzel..." diye mırıldandım. Arat'ta bana döndü. "Aynen sende gelsene?" diye sordu. Gitmek iyi olurdu aslında. "Bilmem ki? Beni alırlar mı ki?" diye sordum.
Esma sırıttı. "Alırlar tabi kızım! Arkadaşımızsın sonuçta! Zaten oraya doktorların eşleri, arkadaşları falan da geliyor." dedi. Güldüm. "İyi o zaman geleyim!" Doğuş doktor sessizce biz dinliyor ve yemeğini yiyordu sadece.
Esma ellerini heyecanla çırptı. "Ay çok güzel olacak!" dedi neşeyle. Acaba akşam davette ne giysem olurdu? Davet elbisem var mıydı benim?
🌺
Doğuş doktorun koltuğunda sıkıcı sıkıcı oturuyordum. Kendisi şuan aşırı dikkatle bir dosyalarla ilgileniyordu. Bugün izinli olduğu için evdeydi. Ama buna rağmen hala çalışıyordu.
Herkes işine dağılmıştı ama ben evime bile gitmemiştim. Doğuş doktorun bunu sorun ettiği de pek söylenemezdi. Ya da kibarlığından ödün vermemek için söylemiyordu.
Yemek masasında oturmuş kaç saattir sıkıcı sıkıcı orada bin tane dosya inceledi resmen. Koltukta otururken omzum üstümden ona döndüm. "Ne için çalışıyorsun?" diye sordum.
Bakışlarını dosyalardan çekmeden konuştu. "Efendim?" diye sordu. "Hangi hasta için araştırma yapıyorsun? Yada hangi hastalık için?" diye sorduğumda bakışları bana baktı. Gözlerindeki ifadeyi yine çözememiştim. Bana değişik bir şekilde bakmıştı.
"Söylesem bilemezsiniz." diyerek kestirip attı. Nefes verdim. "Siz söyleyin, bilip bilmeyeceğim ben karar veririm." dedim düz bir sesle. "Bunun hakkında size bilgi veremem." dedi ciddiyetle. "Peki." diye mırıldanarak önüme döndüm.
Acaba iki buçuk saattir orada hangi şanslı hastan için, izin günün olmasına rağmen çalışıyorsun?
Artık oturmaktan içine düşeceğim L koltuktan kalktım. Yavaş adımlarla salonun dışına ilerlediğimde bakışları anında bana çıktı. "Nereye?" diye sordu sakice. Omuz silktim. "Gidiyorum." dediğimde yerinden kalktı.
Sanki gideceğimizi hissetmiş gibi yanıma gelen Kar'ı kucağıma aldım. Kapıyı açarak terliklerimi ayağıma geçirmeye çalışırken konuştum. "İyi günle-" sözümü kesti. "Gitmesen?" diye sormasını beklemiyordum.
Kaşlarım kalktı. "Anlamadım?" dememle çekindiğini hissettim. "Siz yanımda, gözümün önünde olunca içim rahat ediyor." dedi yanlış anlaşılmaktan korktuğunu hissettiğim sesiyle.
"Merak etme Doğuş çay. Evimde kimse bana saldırmaz." dedim alayla. Bakışları yüzüme çıktı. "Ondan deği-" Elimi sallayarak konuştum. "Haydi görüşürüz!" dedim ve merdivenlere doğru hamle yaptım.
Asansöre binme gereği duymadan hızlı adımlarla merdivenden çıktım. Cebimden elbisemin cebinden anahtarımı çıkararak kapımı açtım. Hızlıca Kar'ı ve kendimi evin içine attım.
Kar hızlı adımlarla odamdaki yatağına ilerledi. Anahtarı halsiz bir kapının yanındaki konsola doğru fırlatırcasına attım. Halsiz adımlarımı odama doğru attım.
Kapımı açarak içeriye girdim. Kar çoktan yatağına uzanmış uyuyordu. Yavaş adımlarla yatağımın yanına ilerledim. Terliyordum. Bir anda sıcak basmıştı. Cama ilerleyerek odamın camını açtım.
Açılan camdan içeri gelen hava beni serinletmiyor hiçbir fayda etmiyordu. Dengesiz ve güçlükle attığım adımlarımı mutfağa doğru attım. Su içecektim.
Güçlükle mutfağa yetiştiğim anda göğsüme bir ağrı girdi. Ağzımdan acıyla bir minin inleme çıktığında göğsümü tuttum. Nefes alış verişlerim hızlandı.
Kapı vurulur gibi aceleyle çalmaya başlandı. Gözlerimde ki netlik telefon kamerası gibi gidip geliyordu. Güçlükle attığım adımlarımı bu sefer mutfaktan çıkmak için attım.
Terler daha da artıyordu, göğsümdeki ağrı gibi. Elimi göğsümden çekmeden kapıya ilerledim. Şimdi sadece gözlerimin görüş netliği gitmiyor aynı zamanda kararıyordu da.
Sonunda kapıya ulaştığımda büyün gücümü kapının koluna vererek kapıyı açtım. Gelen kişi telaşlı bir Doğuş doktordan başkası değildi. Ama Doğuş doktor bir değil iki taneydi.
O iki tane Doğuş doktor bana, "Bayılacaksın Manolya." dedi telaşla. Kaşlarım çatıldı. "Ne bayıl-" devamını getiremeden saniyeler içinde bilincimi kaybederek düşeye hazırlandım ki yine beni o güvenli kollar tuttu. Yine ve yine...
🌺
Hayat neden bana ansızın böyle şeylerle uğruyordu? Yada kader mi demeliyim? Soruyorum size sevgili kaderimi yazan herhangi şey! Neden bana bunları yaşatıyorsun? Üstelik bunları neden beklemediğim anlarda yapıyorsun?
Bilincimin yerine geldiğini hissediyordum. Bir el saçlarımdan korkakça dolaşıyordu. Kirpiklerimi kıpırdatmamla o eller yavaşça saçlarımdan çekildi. Bu güven veren eli nerede olsa tanırdım. Bu onun elleriydi.
Gözlerimi usulca açmaya çalıştım. Kafamın altında bir şey vardı. Gözlerimi açmamla gördüğüm yüz fazla yakınımdaydı. Hemen tepemde duruyordu. Hatta kafam onun dizlerinin üstündeydi.
Gözlerimin açık olduğunu görmesiyle nefes verdi. "İyi misiniz?" diye sordu. Başımı dizlerinden kaldırmadan ona baktım. "İyi değilim ya. Ne oldu bana öyle?" diye sordum şaşkınlıkla. "Bayıldınız." dedi sakince.
Kaşlarım kalktı. "Peki siz nasıl anladınız bayılacağımı?" diye sordum. Yüzünü bana doğru yaklaştırdı. "Ben sizin doktorunuzum hatırlatırım." dedi ifadesizce. Kahretsin ki çok havalıydı!
Alayla güldüm. "Müneccim değilsiniz ama en nihayetinde!" dedim. Ciddiyetle bana bakarken konuştu. "Kapımdan çıkarken ki haliniz aklımı karıştırdı. Terlemiş gibiydiniz. Renginiz falan da atmıştı. Dengeniz de pek iyi görünmüyordu." dedi net bir sesle.
"He siz öyle anladınız..." diye mırıldandım. Hafif üzerime doğru eğilerek öndeki orta masadan bir şey almaya çalıştı. Çikolata kokusu yine sinsice içime doluyordu. Sanırım son zamanlarda neden çikolatayı bu kadar sevdiğimi anlamak üzereydim.
Aldığı stetoskopu kulaklarına takarken konuştu. "Ama yine de bir kalbinizi dinleyelim." dedi. Stetoskopun ucundaki yuvarlak şeyi göğsüme bastırdığında kalp atışlarımı dinlemeye başlamıştı.
Onun bana biraz daha yaklaşmasıyla kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Umarım yanlış hissediyorumdur, çünkü şuanda kalp atışlarımı dinliyordu.
Bakışlarıyla yüzümü incelemeye başladığında daha da heyecanlandım. Yüzüme vuran nefesiyle beraber kalbim artık içeride zıplıyor gibi atıyordu. Buna emin olmuştum.
"Kalbinizi mi hızlandırdım?" diye sordu yüzümü incelerken. Başımı yavaşça iki yana salladım. Öyle olsa bile bunu ona söylemezdim
Kalbimin üzerindeki stetoskopun ucunu tutarak stetoskopun ucunu onun kalbine bastırdım. Ben duymasam da o duyacak ve sadece benim kalp atışlarımın hızlanmadığını anlayacaktı. Onun kalbinin de hızlandığına emindim.
Kendi kalp atışlarını dinlerken bakışları bendeydi. Sessizce fısıldadım, "Bence benim kalbim kontrol etmeye gerek duyulmayacak kadar hızlı atıyor." Sadece bana olsan bakışını sürdürdü. "Peki senin?" diye sordum.
Cevap vermedi. Stetoskopu kulaklarından çıkarıp kalbinden de çekti. "Tamamdır." dedi ve hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Başımı dizlerinden kaldırarak dikleştim.
"Teşekkürler." diye mırıldandım. Bana bakmadan konuştu. "Size sürekli söylüyorum Manolya hanım. Teşekkür etmenize gerek yok. Ben sizin doktorunuzum." dedi ciddiyetle.
Yavaşça koltuğumdan kalktığımda o çoktan ayaklanmıştı. "Nereye?" diye sordum. Omzu üstünden bana baktı. "Evime." dedi sadece.
Ona doğru ilerlememle bana döndü. "Bir sorun mu var Manolya hanım?" diye sordu. Alt dudağımı bükerek başımı salladım. "Çok büyük bir sorun var." dememle kaşları derince çatıldı. "Nedir?" diye sordu merakla. Ona yaklaştım. "Alışverişe gitmem lazım."
Yüzündeki ifade hızla silindi. Bana Bu muydu yani? der gibi baktı. "Gidin Manolya hanım. Bu konunun benimle olan alakası nedir?" diye sorduğunda eline uzandım ve elini tuttum. Yüzüne çöken şaşkınlık anlatılmaz yaşanırdı derecesindeydi.
"Benimle gelir misiniz? İzin gününüz zaten." dedim. Tuttuğum elini onu ikna etmeye çalışırken bir yandan da sallıyordum. "Lütfen? N'olur? Benim için?" dememle sıkıntılı bir nefes verdi. "Ben gelmesem Manolya hanım?" diye sordu beni kırmamaya çalışırken.
Dudaklarımı bükerek gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Evet, bu Kar'ın ödül maması isterken bana attığı bakıştı. Gözlerini kaçırdı. "Ne alacaksınız ki?" diye sordu.
"Akşam davet için elbise alacağım sadece. Bu kadar yani." dedim onu ikna etmek için. Göz ucuyla bana baktı. "Peki ama çok uzun kalmayız. Hemen alır çıkarız." deyince zafer sırıtışıyla hızla başımı salladım.
"O zaman hazırlanıp geliyorum!" dedim ve cevabını beklemeden koşarak odama girdim. Hızlıca beyaz dolabımı açıp içinden açık kahve tonlarında diz üstü askılı triko elbise çıkardım. Üzerimdekileri çıkararak hızlıca üzerime triko elbiseyi giydim.
Aceleden dolayı çok saç ve makyaja oyalanmadan odadan çıktım. Doğuş doktor sırtını kapıya yaslamış beni bekliyordu. Kesin ben yokken evimin içini inceledi.
Yanına gittiğimde bakışlarıyla beni kısaca bir süzdü. Çantamı postacı çeklinde takarak saçlarımı savurdum. Kapıyı açarak dışarı çıktı. O ayakkabılarını giyerken bende kendi beyaz sporlarımı giydim.
Üzerinde lacivert tişörtü ve siyah pantolonu vardı. Ayakkabılarını giymesiyle asansöre ilerleyerek asansör düğmesine bastı. Açılan asansör kapısının kapanmamasına dikkat ederek kapının önünde beni bekledi.
Ayakkabımı giydikten sonra koşarcasına ilerledim ki ilerken tökezledim. Beni tutmaya çalışarak, "Dikkat et." dedi. Kendime gelmeye çalışarak kapanmak üzere olan asansör kapısına koştum ki o sadece yürüyerek ilerleyip kapıyı kapanmaktan kurtarmıştı. Nerede adalet?
Asansöre girmeden eliyle geçmem için yol gösterdi. Asansöre girmemle oda tam girdi ve asansörün düğmesine basmasıyla asansör çalıştı.
Yaklaşık altı yedi saniye içinde asansör aşağıya inmişti. Asansörden çıkıp hızlı adımlarla apartmanın çıkışına ilerlerken bende onu takip ettim.
Biz tam çıkarken içeri Toprak ve Kutlu girdi. Doğuş doktoru görmesiyle ikisi de başın sallayarak selam verdiler. Kaşlarımı çatarak onlara kötücül bir şekilde baktım, çünkü onlar geçen benim yüzüme bile bakmamıştı!
Sinirle nefes vererek Doğuş doktoru takip etmeye devam ettim. Apartmandan çıktı ve hemen yakınındaki özlediğim siyah cipine ilerledi. Peşinden bende ilerliyordum.
Cebinden çıkardığı anahtarla cipini açtı ve cipinin açıldığına dair gösterge olan o farlarda yanan ışık yanıp söndü. Doğuş doktor sürücü koltuğuna yerleştiğinde bende arabanın önünden dolanarak yolcu koltuğuna yerleştim.
Arabasının içine girmemle o genel araba kokusu net geliyordu burnuma. Arabayı çalıştırdı. Bakışlarım arabanın içinde dolandı. Yine fazlasıyla titizdi. Arabasında tek toz tanesi bile yoktu. Camlar tertemizdi. Tıpkı arabanın dışı gibi.
Arabayı hareket ettirmeye başladı. Her zamanki gibi temkinli bir şekilde kullanıyordu. Hızını çok aşmıyor ama aynı zamanda yavaşta sürmüyordu.
Göz ucuyla ona baktım. "Multi medyadan şarkı açayım mı?" diye sordum. "Siz bilirsiniz. İstiyorsanız açın." dedi kibar bir sesle. Sırıtarak multimedyada şarkı aradım.
En uygun şarkıyı bulmak için resmen beş dakikadır şarkı arıyordum. En son çıkan şarkı tam uygun bulmuştum. Başımı hafifçe ona çevirdim. "Bu şarkı Manolya'dan doktoru Doğuş Çekici'ye!" dedim hiddetle. Açtığım şarkı 'İstanbul Beyefendisi'ydi.
İlk bakışta aşk mı olur?
Yoktur öyle şey
Kandırıldım a dostlar
Varmış öyle şey
Başını hafifçe bana çevirerek bana baktı. "İstanbul beyefendisi ha?" dedi muzip bir sesle. Sırıtarak başımı salladım. "Evet! Yoksa İsveç beyefendisi mi?" diye sordum muzip.
Gelin görün halimi
Gelin görün halimi
Güldü. "İstanbul beyefendisi iyidir." dedi ve yola döndü. Şarkıya eşlik etmeye başladım.
Eskilerim sarhoşluk eseri
Ama hanımefendi sarhoşluk sebebi
"En sevdiğim kısım gelsin en büyük enerjimi orada harcayacağım." dedim şarkı sözlerinin arasından. Tekrar güldü. Şimdi fark etmiştim yanağında minik bir gamzesi vardı.
Ve onla bakıştıktan sonra ben kesildim
Ne Roma, ne Londra
Ne Madrid, ne Viyana
Parmağımı ona doğru uzatarak oradaki minik gamzesine dokundum. Gülüşü soldu. Bakışlarını yoldan çekerek bana çevirdi. "Yanağında minik bir gamzen var." dedim tebessümle.
Bir İstanbul beyefendisi gibi
Bir İstanbul beyefendisi
Agresif ama oldukça nazik
Bir İstanbul beyefendisi
Bakışları kısa süre bende oyalandıktan sonra geri yola döndü. "Onu fark eden bir teyzem, bir de sen varsın." dedi. Yüzümdeki gereksiz tebessümün artık bir anlamı vardı. O duygularımın adını doğum günümü kutladığımız akşam zaten koymuştum.
Ve paylaşmıyor sevgisini
Bir İstanbul beyefendisi
Ve centilmenlik akıyor her yanımdan
Bu aşkın hanımefendisi
Bu duygularımı alt etmeliydim. Asla olmayacak bir şeye duygu beslemek de saçmaydı. Bunu bir an önce kesmeliydim. Doğuş doktor işinden başka bir şey düşünmez. Onun için işi çok önemliydi. Bir hastasıyla asla ilişki yaşamazdı. Ki gerçi benim öyle bir beklentim de yoktu.
Gamzesiz gülümsüyor
Ki bence çok güzel
Ki bence çok güzel
Yıllara bedel
Yıllara bedel
"Ne düşünüyorsun?" diye sormasıyla kendime gelebildim. "Hiçbir şey." diye mırıldandım. Tek kaşını kaldırdı. "En sevdiğiniz kısımda büyük bir enerjiyle söyleyecektiniz. En sevdiğiniz kısım geldi ve geçti bile." dedi ifadesizce. "Aman! Dalmışım ya!" dedim umursamazca.
Diğerleri yalnızlık eseri
Ama hanımefendi yalnızlık sebebi
"Hem en sevdiğim kısım bir kere daha gelecek. Bitmedi yani." dedim. Sadece başını sallamıştı. "En yakın AVM'ye sürüyorum. Orası size uyar mı?" diye sordu bakışlarını yoldan çekmeden. "Uyar." dedim sadece.
Ve onla bakıştıktan sonra ben kesildim
Ne Roma, ne Londra
Ne Madrid, ne Viyana
En sevdiğim kısmın yaklaşmasıyla kendimi şarkıyı söylemeye hazırladım ve şimdiden kollarımı oynatarak zıplaya zıplaya dans etmeye başladım.
Bir İstanbul beyefendisi gibi
Bir İstanbul beyefendisi
Agresif ama oldukça nazik
Bir İstanbul beyefendisi
Doğuş doktora bakarak söylemeye başladım. Bir yandan ona sırıtıyor bir yandan bağırarak şarkıyı söylüyordum. Oda göz ucuyla bana kaçamak bakışlar atıyordu.
Ve paylaşmıyor sevgisini
Bir İstanbul beyefendisi
Ve centilmenlik akıyor her yanımdan
Bu aşkın hanımefendisi
"Bir İstanbul beyefendisi gibi!" diye bağırdım son gücümle. Kollarımı havaya kaldırıp sallaya sallaya şarkıyı söylemeye devam ettim.
Bir İstanbul beyefendisi gibi
Önümde İstanbul hanımefendisi
Kaynatır köpüklü kahvemi
Bir İstanbul hanımefendisi
Benzinliği görmemle şarkı söylemeyi kesip durdum. "Bir su alıp gelsem?" dememle hızla başını salladı. "Tabi." diye mırıldandı ve Arabayı benzinliğe çekti.
Paylaşmıyor sevgisini
Bir İstanbul hanımefendisi
Ve çekingenlik akıyor her yanından
Bu aşkın efendisi
Şarkıyı kapattı ve arabayı durdurdu. "Gidip almamı ister misin?" diye sordu. Cıkladım. "Ben alıp gelirim sağ ol." dedim ve hızla arabadan indim.
Hızlı adımlarla benzinliğin marketine girdim. Köşedeki dolaptan bir soğuk su alarak kasaya ilerledim. "Merhaba." Adam başını salladı. "Merhaba abla." Yeter be! Benden büyükler neden bana abla diyor?
"Para abla?" gözlerimi ters ters adama diktim. "Korkma vereceğim paranı." parayı uzattığım sırada alacakken Maraş dondurmacısı gibi alamadan parayı farklı tarafa çektim. Elini o tarafa atınca bu sefer oradan da kurtardım. Bana abla demesinin tabi ki bir bedeli olacaktı.
"Hop hop! Alsana hadi!" dememle adam bana şaşkınlıkla bir bakış atarak durmadan kaçırdığım parayı almaya çalıştı. En son diğer eliyle de saldırıp parayı alınca öyle kalıverdim. "Ben alamana izin verdiğim için aldın." diye mırıldandım.
Suyumla beraber tam marketten çıkmak için hamle yapacaktım ki başıma bir anda ağrı gibi bir şey vurdu. Elimi başıma koyarak ağrıyı kavramaya çalıştım.
Gözlerimi sıkıca yumduğum sırada ağrı daha da güçlendi. Diğer elimle marketin kapısına tutundum. "Abla iyi misin?" diye bir ses kulağımda yankılandı.
Sıkıca kapattığım gözlerimi yavaşça açarak etrafa bakmaya çalıştım. Elimi yavaşça başımdan çekerek ağrının geçmesini bekledim. Bir iki dakika böyle bekledikten sonra ağrı bir anda geçti.
Artık ne hastalığım varsa o hastalık hızla ilerliyor gibime geliyordu ve bunu hissetmek gerilmeme sebep oluyordu.
Tekrar dışarı doğru bir hamle yaptım ve bu sefer sorunsuz bir şekilde dışarı çıkabilmiştim. Hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledim.
Burada göründüğü kadarıyla Doğuş doktor son derece bir ciddiyetle telefonundan bir şeye bakıyordu. Bakışlarım ondaydı. Büyük bir dikkatle telefonundaki şeyi inceliyordu.
Hızlanarak çok ses çıkarmadan kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturdum. Dikkatini telefonuna o kadar çok vermişti ki beni bile fark etmemişti. Neye bakıyordu bu kadar dikkatlice?
Merakla sessiz sessiz ona yaklaşmaya başlayarak telefonun bakmaya çalıştım. Tek gördüğüm şey "2003, HASTA LEYLA TAŞKIN." yazısıydı. Altında da buna benzer başka yazılarda vardı ama bakamamıştım.
Çünkü Doğuş doktor ona baya bir fazla yaklaşmamla hatta dibine kadar girmemle birinin geldiğini fark etmiş ve refleksle beni kolumdan tutup uzaklaşmama izin vermeden başını bir anda zaten aramızda bir karış mesafe olan yüzüme çevirmesiyle yanlışlıkla dudaklarımız birbirine çarpmıştı.
Kalp atışlarımı kulağımda hissetmem normal miydi?
Dudakları dudaklarının dudaklarıma çarptığı an arada sanki kıvılcımlar çıkmış ve o kıvılcımlar tek tek bizi yakmıştı. Kıvılcımlar büyüyerek yangını oluşturmadan dudaklarımız ayrılmıştı.
Yüzümüz arasında bir karış mesafe olduğunda büyük bir şokla gözlerime ardından dudaklarıma baktı. Şaşkınlıktan ağzı aralanmıştı. Benimde gözlerim onun gözlerinden ayrılmamıştı.
Hızla geri çekildim. Doğuş doktor şoktan hala kavrayamamış gibi çıkmamıştı. Yutkundu. "Yanlışlıkla yaptık ya." diye mırıldandım normalleştirmeye çalışarak. Birde bilerek yapsaydık?
Başını hafifçe eğdi. Hayır o şokta değildi. O utanmıştı!
Yanakları kıpkırmızı olan Doğuş doktoru görmemle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ardından hayatımın en büyük kahkahasını şuan attım. Doğuş doktor hala bana bakmıyordu. Onun bu hali demin yaşadığımız şeyin bendeki küçük utancını ezip geçmişti.
Gülmemi kesmeye çalışarak yanaklarını sıkmaya başladım. "Ya sen utandın mı? Sen ne kadar tatlısın utanınca! Yerim adam seni!" Ve bu sözlerimle kaşları kalktı. Daha da utanmıştı. Adama 'Yerim seni' diyorum! Ben bile şuan kendi adıma utandım.
Utangaç beyimiz yüzünü çevirerek yanaklarını parmaklarımın istilasından kurtardı. Ölsem onun bu halini asla unutmazdım!
Omzumla kolunu dürttüm. "Seni utangaç seni!" dedim muzip sesimle. Adam hiç kimseyle öpüşmedi mi acaba? Bizimki öpüşmek değildi ama en azından dudakları da mı değmedi hiç? Tamam bende her gün biriyle öpüşen yada dudak dudağa olan biri değildim ama belki bir iki kez olmuştur.
Bu yaptığım hareketler onu daha da utandırıyordu. "Ya sen hiç biriyle dudak dudağa geldin mi? Vardır illa seni zorla öpen hastaların falan. Hiç yok mu?" diye sordum. "Hiç böyle bir şey yaşamadım." diye mırıldandı.
Güldüm. "Sanki ne yaşadık ki? Alt üstü dudaklarımız birbirine değdi. Sanarsın oturup yarım saat öpüştük." dememle bakışları anında bana çevrildi. Yanakları yine kızarıyordu. Bir an utançtan arabayı sırtlayacak sanmadım değil.
Elimle koluna vurdum. "Tamam ya! Daha fazla utanma! Utanırken çok tatlı oluyorsun ama." dedim göz kırparak. Gözlerini birkaç kere kırptıktan sonra önüne döndü. Arabayı tekrar çalıştırdı.
Güldüm. "Arabayı kullanabilecek misin utanıklı gelin?" dememi takmayarak arabayı hareket ettirdi. "Az bir yolumuz kaldı." dedi konuyu dağıtmaya çalışarak. "Tamam tamam. Senin için daha fazla bahsetmeyeceğim." dedim gülmemi tutarak.
Buradan sonra yol boyunca ikimizde susmuştuk. Zaten az bir yol kaldığını söylemişti ve gerçekten öyleydi de. Yirmi dakika geçmeden AVM'ye varmıştık.
Kocaman AVM'nin içinde ilerledik. "Nereye gireceksin?" diye sordu. Gözüme çarpan ilk kadın giyim mağazasına ilerlememle oda peşimden geldi.
Mağazanın içinde koşarcasına ilerleyerek askılardaki kıyafetleri tek tek inceledim. Doğuş doktor hemen yanımdan yada arkamda boydguard gibi durarak peşimden ayrılmıyordu.
Bir kadın yanımıza geldi. "Hoş geldiniz." dedi silah zoruylaymış gibi sırıtarak. "Hoş bulduk." dedim neşeyle. Kadın merakla bir bana bir Doğuş doktora baktı. "Nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.
"Siz biz yardımcı olmasanız? Kendimiz baksak?" diye sordum. Kadın sahte bir gülümsemeyle başını salladı. "Hay hay!" diyerek geri çekildi.
Kadının gitmesiyle askılıklara yöneldim. Askılıklardan, cırtlak pembe şifon bir elbise çıkardım. Bunu asla giymezdim ama Doğuş doktoru şoke etmekte fena olmazdı. Şaşkınlıkla askısından üzerime tuttuğum elbiseye bir bakış attı. Zevkime laf etmemek için tek kelime çıkmamıştı ağzından.
Elbiseyi geri askısıyla beraber askılığa astım. Başka bir elbise çardım. Uzun eteği yerleri süpüren mürdüm rengi sırt dekolteli uzun kollu bir elbiseydi. Benim tarzım olmayan bir elbiseydi.
Elbiseyi geri yerine asarak gözüme çarpan başka bir elbiseye baktım. Açık kahve renginde tüllü bir elbiseydi. Kollarında da tüllerden vardı ve diz altına kadar uzanıyordu.
Başka bir tarafa ilerleyerek oradan bir elbise çıkardım. Siyah boğazlı, kolları tülden oluşan fırfır etekli bir elbiseydi. Elbise güzel ama beni yansıtmıyor pek. Yerine bıraktım.
Yanındaki diğer elbiseyi renginden dolayı bakmayarak direkt eledim. Diğer elbiselere de askılarını oynatarak hafifçe inceledim ama pek benim tarzım olan şeyler oldukları söylenemezdi.
Bu elbiseyi de beğenemeyerek yerine geri astığımda başka bir yerden askıyla elbise uzatıldı. Başımı uzatan kişiye çevirdim. Doğuş doktor ifadesiz suratıyla bana bir elbise uzatıyordu. "Buna bir bak istersen." dedi sakince.
Elbiseyi askısından kaldırarak baktım. Sadece bir askısı parıldayan taşlatan olan beyaz elbise nefes kesici görünüyordu. Elbisenin bacağının bir kısmı büzgülüydü ve mini boyutuna yakındı. Diğer tarafı ise serbest kalıyordu ve muhtemelen ayak bileğine kadar uzanıyordur.
Tam benim tarzım olan ve beni yansıtan beyaz zarif elbiseyi uzun uzun süzdükten sonra şaşkınlıkla Doğuş doktora döndüm. "Bu harika!" dediğimde yüzünde memnuniyetli bir gülümseme oluştu. "Denemek istersen beklerim." dedi.
Gülümsedim. "Denemek isterim!" dedim heyecanla. Kabine ilerleyerek eliyle kabini işaret etti. "O zaman deneyin. Ben sizi bekliyorum." dedi. Cevap vermeden hızlıca kabine girdim.
Elimdeki elbisenin içindeki etiketinden fiyatına bakmaya çalıştım. Biraz pahalı olsa da bu elbise için değerdi bence. Üzerimdeki triko elbiseden kurtularak mükemmel beyaz ve zarif elbisemi üzerime geçirdim. Saçlarımı düzelterek kendime kabinin aynasından baktım. Bu elbise sanki benim için tasarlanmış gibiydi.
Hayranlıkla üzerimdeki elbisenin bedenimdeki duruşuna baktım. Ayağımdaki sporlar sırıttığı için biraz değişik bir görüntü vardı. Kabinden kafamı çıkararak askılığa yaslanarak boş boş beni bekleyen Doğuş doktora baktım.
Ona baktığımı fark etmesi birkaç saniyemi almıştı. Beni görmesiyle kaşları çatıldı ve bana doğru geldi. "N'oldu? Bir sorun mu var?" diye sordu.
"Hayır sorun yok da, elbiseme uygun ayakkabı getirebilir misin?" diye sormamla bir şey dememden başını sallayarak bir yere ilerledi. Kabine kafamı geri sokarak onu beklemeye koyuldum.
Kısa süre sonra kabinin kapısına vurulduğunda kabinden kafamı çıkardım. Ayakkabıyı bana uzattığında aldım. Beyaz ince yüksek topukluların parmak kısmında çapraz bir şekilde iki band vardı. Bileğinde de ince bir band vardı. Ayakkabı numarası tam tutuyordu. Ona söylemediğim halde tam doğru numarayı almıştı.
Ayakkabının çiftlerini tek tek ayağıma geçirdim. Dikleşerek son halime bir baktım. Gerçekten çok güzel görünüyordum. Tebessümle kendimi süzdüm.
Doğuş doktoru daha fazla bekletmek istemeyerek kabinden çıktım. Kabinden çıkmamla bakışları direkt bana döndü. Önce gözlerime baktı. Ardından beni baştan aşağıya süzdü. Ve yutkundu.
Ona doğru ilerleyerek tam karşısında durdum. "Nasıl?" diye sordum. Beni süzmeye devam ederken cevap verdi. "Mükemmel..." diye mırıldandı.
Onun bu iltifatıyla içimde hareketlenen bir şeyler olduğunu hissettim. "Yani..." diye kendini anlatmaya çalıştı. "Çok güzel olmuş." dedi. Gülümsedim. "Teşekkürler." dedim elbisenin zaten düzgün olan eteklerini düzeltirken.
"Almak ister misin?" diye sordu. Başımı salladım. "Çok beğendim elbiseyi!" dedim. "Ayakkabıyı da istiyorum!" diye eklediğim başını salladı. "Çıkar o zaman alalım. Elbiseni." dedi.
Hızlıca kabine ilerledim. Üzerimdeki elbiseyi dikkatle çıkararak geri kendi elbisemi giydim. Ardından ayakkabıları çıkarıp tekrar sporlarımı giydim.
Elbiseyi ve ayakkabıyı alarak hızlıca kabinden çıktım. Doğuş doktor elleri cebinde bir şekilde beni bekliyordu. Yanına ilerlememle, "Kasaya gidelim." dedi ve başıyla kasayı işaret etti.
Kasaya ilerlemesiyle bende peşinden ilerledim. Kasada erkek bir adam duruyordu. Bizim kasaya gelmemizle bakışları bize kalktı. "Hoş geldiniz efendim." dedi. Elimdeki elbise ve ayakkabıyı kasadaki adam uzattım.
Adam elbise ve ayakkabıyı aldı. O ödemeyi hazırlarken bende çantamdan cüzdanımı çıkardım. Cüzdanımın içindeki kartı alarak pos cihazından ödememi hızlıca hallettim. "Tamamdır. İyi günlerde kullanın." Umarım, iyi günlerde kullanırım.
Poşeti tebessümle alarak kasadan ayrıldık. Mağazanın çıkışına doğru ilerlerken Doğuş doktor omzu üstünden bana döndü. "Sayemde kıyafet içini hemen hallettik." dedi. Övünme bir kere! Gerçi zaten her zaman övünen bir adam değil ama.
Sırf onu sinir etmek için, "Sen utangaçlığı çabuk atlattın bakıyorum? İstersen ver bir alt dudak daha?" dedim sırıtarak. Gözleri şaşkınlıkla bana çevrildi. Bir şey demek için ağzını araladı ama diyemeden geri kapattı.
Mağazadan çıkmış boş boş AVM koridorlarında ilerliyorduk. Bakışlarım sinemaya kaydığında yüzümde adi bir sırıtış oldu. Onu ona sormadan hızlıca oraya doğru ilerlettiğimde afalladı. "N'oluyor? Nereye gidiyoruz biz?" diye sordu şaşkınca. "Sinemaya!" Evet ona rızası olup olmadığını sormadan sinemaya götürüyordum.
"Ne? Niye?" diye sorduğunda nefes verdim. "Çok soru soruyorsun! Sorma ve eğlencene bak!" dedim sitemle. Tam bu esnada içeri girmiştik. Bilet almak için onun kolunu bırakıp bilet bankosuna koştum. Eğer onla gidersek muhtemelen bilim kurgu alacaktık.
Bakışlarım filmlerde gezdi. En romantiğinden bir film izlemek istiyordum. Aslında korku daha çok isterdim ama şimdi korkarsam falan korktuğum için Doğuş doktorun hallerine bakarak eğlenemezdim.
En romantik filmlerden birine bilet alarak bilet sırasından çıktım. Elimdeki biletleri sallaya sallaya Doğuş doktorun yanına ilerledim.
"Ya keşke sende mısın falan alsaydın!" dedim. Bana dümdüz baktı. "Şuan niye bir filme giriyoruz?" diye sordu buzlu Doğuş çay sesiyle. Ofladım. "Eğlenmek için Doğuş çay'cığım!" dedim sitemle.
Bir kova mısır alarak filmi izlemek için salona girdik. Ortalardan iki koltuğu kaparak hızla yerleştik. "Film başlar şimdi!" dedim heyecanla." göz ucuyla bana baktı. "Ne filmi bu? Katagorisi ne?" diye sordu.
"Romantik." dedim. Tepki vermeden önün döndü ve, "Pek tercih ettiğim bir kategori değildir." diye mırıldandı. Bende öyle düşündüğüm için aldım zaten canım.
Çok geçmeden film başladı.
🌺
Doğuş doktor mısırdan bir tane ağzına atarken kaşları çatık bir ciddiyetle filmi izliyordu. Onun bu hali bana çok komik gelmişti. Dudaklarımı birbirine bastırarak kendimi tuttum.
Şuan ekranda esas çift yağmur altında dans ediyordu. "Neden bir anda yağmur yağmaya başladı ki? Onları mı beklemiş yağmur? Aşırı mantıksız." diye mırıldandı. Gözlerimi devirdim. "Senaristin yazdığı senaryoyla alay etmeyi bırakır mısın?" diye mırıldandım muzip sesimle.
"Neden bir insan yağmur altında dans eder ki? Hasta olunca paşa paşa gelirsin doktoruna." demesine gülmeden edememiştim.
"Abi yeter. Filmin başından beri konuşuyorsun, zehir ettin filmi bize!" dedi arkadaki bir adam. Gülmemek için kendimi tutmalıydım şuan. Sinema salonun ortanda kahkaha atarsam fazlasıyla rezil olurdum.
Doğuş doktor omzu üstünden adam baktı. "Kusura bakmayın. Sesimin oraya kadar ulaştığını bilmiyordum." dedi. Adam sırtını geri koltuğa yaslayarak bizi boş verdiğinde bizde geri filme döndük.
"Adam çok yakışıklı yalnız." dedim adamı çapkınca izlerken. Doğuş doktor sıkıntılı nefes verdi. "Çok değil." diye mırıldandı. Kıskanma kıskanma.
Ve yağmurun altında gelen öpüşme. Bakışlarım Doğuş doktora kaydı. Mısırı yerken sahneleri sıfır tepkiyle izliyordu. E hani utanmıyor bu?
"Film burada bitiyor ama bence aslında mutlu değil kötü sonlu. Çünkü kadın son öpüşme sahnesinde adamı öpmek istemiyordu ve bence aslında adamı istemiyor. Adam için ne kadar mutlu son olsa da kadın için bu kötü bir son." dedi. Profesör uzman doktor Doğuş çekici ve film sonuna kadar asla bitmeyen çıkarımları.
"Aynen ondan." diyerek yerimde ayaklandım. Filmin bitmesiyle herkes ayaklanmıştı. Elbise poşetimi yerden alarak çıkışa doğru ilerledik.
🌺
Zarif taşlı küpelerimi tek tek kulaklarıma taktım. Düzleştirmiş olduğum saçlarımı geriye attım. Boynumdaki manolya taşlı kolye dikkat çekiyordu ve boynumda çok güzel duruyordu.
Beyaz elbisemi üzerime giymişi hatta ayakkabıma kadar giyinmiştim. Heyecandan evin içinde ayakkabıyla dolanıyordum. Zaten ayakkabı yeni olduğu için temizlik kısmından bir sorun olmuyordu.
Masadan toprak tonlarındaki rujumu alarak tekrar dudaklarımın üstünden dikkatle geçtim. Son olarak manolya kokulu parfümümden bol bol üzerime sıktım. Bu gece bol bol manolya kokacaktım.
Esma davetin yedide başlayacağını ve konum bilgisini bana mesaj olarak yollamıştı. Artık taksiyle bir şekil gidecektim. Zaten davet mekanı da çok uzak değildi.
Siyah el deri çantamı alarak içine telefonumu ve cüzdanımı diğer çantamdan çıkararak koydum. Ardından el çantamı alarak odamın çıkışına yöneldim. Çıkmadan önce arkamdan ışığı kapattım.
Evin koridorundan bana bakan Kar'la bakıştım. Hızlıca ilerleyip Kar'ın kafasına minik bir öpücük kondurarak geri çekildim. "Hadi bana iyi akşamlar Kar'cığım." dedim.
Kapının yanındaki konsoldan anahtarımı alarak evden çıkıp kapıyı iki kez kilitledim. Anahtarımı el çantamın içine attım. Adımlarımı asansöre doğru yönlendirdim.
Asansörün kapıları açıldı. İçeri girdim. Giriş düğmeye bastım. Asansörün kapılar kapandı ve asansör harekete geçti. Nefes verdim. Gereksiz yere heyecanlanmıştım birde.
Asansör beş altı saniye sonra giriş kata indi. Kapıları açılan asansörden çıktım. Adımlarım bu sefer apartmanın dışını hedefliyordu.
Apartman kapısından içeri giren Kader beni görmesiyle süzdü ve ıslık çaldı. "Bu ne güzellik matmazel?" diye sordu kibarca. Sadece gülümsedim.
"Vay! Kaba Manolya abla tavırları da gitmiş." dedi şaşkınlıkla. Kaşlarımı çattım. "Ne diyorsun be?! Kaba da ne demek! Ne yani kaba mıyım ben?!" diye çemkirmemle ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Sorry! Kaba olan benim." dedi.
Gülerek saçlarını karıştırdım. Ardından yanından geçerek apartmandan çıktım. Ve çağırdığım taksi tam istediğim zaman burada olabilmişti sonunda. Gerçi telefonuma gelen bildirim bunun haberini bana vermişti ama.
Arka kapıyı açarak koltuğa yerleştim. "Selamın aleyküm ablam." dedi. Abi sen benim babam yaşındasın ne ablası?
"Ve aleyküm selam amca." dedim 'Amca' kısmını bastırarak. Adam dikiz aynasından bana baktı. "Nereye?" diye sordu. Allah'tan abla demedi. Telefonumda açtığım konumu çıkararak ona uzattım. "Tamam. Burayı biliyorum." demesiyle telefonumu geri çektim ve çantama attım.
Sırtımı koltuğa yaslayarak hedefime varmayı bekledim. İçime anlamsız bir kötü his düşmüştü. Ne olacaktı? Yoksa bu adam arabayı köşeye çekip bana saldıracak mıydı? Yada davet alanı patlayacak mıydı? Taksiyle kaza mı yapacaktık? Bembeyaz elbiseme içecek mi dökülecekti?
Belki de daha beterleri olacaktı. Yada hiçbir şey olmayacaktı? İçimdeki kötü hisleri atarak rahatlamaya çalıştım.
Derin bir nefes alıp verdim. Bugün Doğuş doktorla geçirdiğimiz gün benim için çok harikaydı. Onun yanında kendimi çok mutlu hissediyordum. Yalnız hissetmiyordum. Onun yanındayken yalnız olan Manolya olmuyordum.
Bunun sebebi ona aşık olmaya başlamam, yada aşık olmam mıydı?
Böyle bir şey varsa bile buna engel olmalıydım. Onu sevemezdim. Onunla olamazdık biz. Zaten imkansız iki insandık. Onun etiklik takıntıları yüzünden biz diye bir şey bile olmazdı.
Beni seviyor mu daha bunu bile bilmiyorken bu düşünceler aşırı saçmaydı. Kendimi aptal gibi hissetmişim. Düşüncelerimi görmese de gördüğünü hissetmek utanmama neden olmuştu.
Bunları düşünmemeye çalışarak başımı cama yasladım. Bir süre sadece camdan dışarıyı gösteren görüntüyü izledim.
On beş yirmi dakika sonra araba bir yerde yavaşladı. Başım hala cama yaslı bir şekilde bekliyordum. "Geldik." dedi adam. Başımı camdan çekerek adama baktım. "Geldik mi?" diye sordum tekrar adam başını salladı.
Hızlıca kapıyı açarak dışarı çıktığımda adam camdan bağırdı. "ABLA PARAYI VERMEDİN ABLA!" Gözlerimi büyüterek adama yaklaştım. "Ne bağırıyorsun amca ya! Sanarsın paranı vermeyip kaçan var!" dedim sitemle.
Çantamdan cüzdanımı çıkardım. Cüzdandan bir elli çıkararak adam uzattım. Adam bana on lira vererek hızla uzaklaştı. "Pis adam! Bağırıyor birde." diye söylendim cüzdanımı çantama koyarken.
Dönerek hızlı adımlarla dışarıdan bile şatafatlı duran davet salonuna ilerledim. Dışarda duran insanların bazıları sohbet ediyor, bazıları iste telefon konuşuyor, bazıları da tahminimce birilerini bekliyorlardı.
Saçımı geriye atarak davet salonuna girdim. Etrafta hep kokteyl masaları vardı. Düzenle dizilmişti masalar. Kapıdan ileriye doğru uzanan bir kırmızı halı vardı. Yukarıdan yere vuran ışıklar durmadan dönüp duruyordu.
Bakışlarım masalarda gezindi. Tanıdık bir yüz aradım ama bulamadım. Masaları es geçerek büyük salonda ilerledim. Bakışlarım hala etrafta geziniyordu.
Bir anda birinin bana arkadan dokunmasıyla irkilerek arkamı döndüm. Bayar bütün minnoşluğuyla sırıtarak karşımda duruyordu. "Ödümü kopardın manyak!" diye söylendim.
Güldü. "Ya iyi ki geldin! Gelmezsin diye korkmuştum bir an!" demesiyle yüzümde bir tebessüm oluştu. "Geldim ama." diye mırıldandım.
Baştan aşağıya beni süzdü. "Yakıyorsun kızım! Valla bütün doktorları ve hemşireleri falan geçmişsin! Kız parti bizeyken sen onları bile geçmişsin!" dedi gülerek.
Gülerek parmağımla bir kokteyl masasında tek başına oturan kadını gösterdim. "Onu da mı geçmişim?" diye sordum Gümüş'ü göstererek. Üzerinde siyah askılı kadife iddali bir elbise vardı. Elbisenin bacağında hafif bir yırtmaç vardı. Saçını güzelce topuz yapmıştı. Kulağındaki pırlanta küpelerle çok daha hoş duruyordu.
Bayar'ın iç çektiğini duydum. "O mu?" diye sordu sıkıntıyla. Başımı salladım. "Evet. O?" diye sordum. Kaşlarını çattı. "Manolya sen her konuşmamızı Gümüş'e çevirmesen mi?" diye sordu sinirle.
Nefes verdiğim sırada takım elbisesinin yakalarını düzeltti. "Ben nasılım?" diye sordu. "Çok çirkin." Kaşları çatıldı. "Yemin et kız? Valla mı?" öyle saf bir şekilde sormuştu ki ona kıyamadım.
Yanaklarını sıkarak başını iki yana salladım. "Sen çok yakışıklı ve tatlısın!" dedim dişlerimin arasından. Güldü. Bakışlarım Gümüş'e kaydığında çatık kaşlarla buraya baktığını gördüm.
Elimi Bayar'ın yanaklarından çektim. "Seninki kıskandı sanırım. Fazla kötü bakıyor." diye fısıldadım. Gözleri açıldı. "Gerçekten mi?" tam o yöne dönecekti ki iki kolundan tuttum onu. "Sende bir dur ya!" diye sertçe uyardım.
Ellerimi kolundan çektiğimde başını salladı. "Sizinkiler nerede?" diye sordum. Gözüyle köşedeki kapıyı işaret etti. "Oradalar. Gidelim hadi." dedi.
Onun ilerlemesiyle bende peşinden ilerledim. Omzu üstünden bana baktı. "Dur yada dur! Şu köşedeki bar kısmında bir kokteyl hazırlamıştım onu sana içirtmezsem rahat edemem. Çok güzel oldu!" dedi heyecanla.
"İyi tamam içeyim." dedim durarak. "Nerede beleş oraya yerleş..." diye mırıldandım. Bayar güldü. "Sen git hatta. Ben hazırlayıp getiriyorum." dedi neşeyle. Başımı onaylarcasına salladığımda yanımdan ayrıldı.
Bende köşedeki kapıya ilerlemeye devam ettim. Kapıya yaklaştıkça hafif aralıkla açık olan kapıdan gelen sesleri yükseliyordu. Sanki bir tartışma içinde gibilerdi .
"Manolya diyoruz Manolya!" duyduğum isimle olduğum yerde çivilenmiş gibi hissettim. Benim hakkımda mı konuşuyorlardı?
"Kız zaten her gün yok yok hastanede! İşi gücü yok orada! Üstüne birde girmesine yetkisi olmayan yemekhaneye girip duruyor! Şimdi birde bu davette ne işi var?" bu ses Ufuk'a aitti.
Aralıklı kapının kısmından sadece sırtı bana dönük olan Doğuş doktoru görüyordum. Giydiği siyah takımla tamamen bir İstanbul beyefendisi olmuştu.
İçeride kaç kişi olduklarını bilmiyordum. "Ya o bizim arkadaşımız olduğu için şuan burada tamam mı?" bu sesin sahibi Esma'dan başkası değildi.
"Hem senin Manolya'yla ne alıp veremediğin var?" bunu diyen Arat olmalıydı. "Benim onunla bir alıp vermediğim yok! Sadece o kıza yapılan bu ayrıcalık ne diyorum? Kenan abi de dahil herkes bir torpil geçiyor kıza!" dedi sitemle Ufuk. Kıskanma, çalış senin de olur.
Doğuş doktor neden hiç konuşuyordu?
"Kız kimsesiz. O kadar yalnız ki bir arkadaşı bile yok. Bir annesi babası da yok. Muhtemelen bu hastanedeki insanlar ona iyi davrandığı için bir bağ kurdu arada. Bir anda arkadaş moduna girdi sizle. Sende biraz anlayışlı ol Ufuk. Hayatında bir kez yap şunu."
Bunları diyen Doğuş doktordu.
Evet kalbime bıçak gibi saplanan cümlelerin her bir kelimesi Doğuş doktorun ağzından çıkmıştı. Ben ona aşık olduğumu kabul ettiğim akşamın bir sonraki akşamında onun bana bir güzel acıdığını böyle cümleler eşliğinde öğreniyordum.
"Manoly-" Bayar gelmişti. Elimle ona işaret yaparak susmasını söyledim. Sustu ve benim gibi onları dinledi. Gözümden akan yaşı görmüş ve telaşlanmıştı.
Ufuk, "Acı diyorsun yani?" diye sordu muzip bir sesle. Doğuş doktorun önün dönük olduğu boy aynasında paramparça görüntümün manzarası duruyordu. Aynadan göz göze geldik ve o cevabı verdi. "Biraz olsun yap bunu."
Göğsümde hissettiğim şiddetli ağrıyla elim göğsüme gitti. Bakışları artık beni bulmuyordu. Burada olduğumu görmesine rağmen o cümleyi söylemişti.
Gözlerimden akmakta olan yaşları tutamadım. Bayar şaşkınlıkla bir kapıya bir bana baktı. Elimle kalbimdeki ağrının olduğu yere baskı uyguladığım sırada bir ses daha geldi.
"Acımasınız teki olarak bunu başarabil bari." bu sesin sahibi de Arat'tı. Bayar tam sinirle içeriye girecekti ki onu kolundan tutarak durdurdum.
Bana acıyorlardı. Ve Ufuk'unda bana acıyarak, bana katlanmasını ondan istiyorlardı. Üstelik Doğuş doktor benim burada olduğumu ve her şeyi duyduğumu görmüştü.
Göğsümde artan ağrıyla elimin uyguladığı baskı da arttı. Dudaklarım titredi. Ellerimde de titredi ama ne kimse benim asıl şuan ki acınacak halimi görmedi.
Bayar tekrar hamle yapacağı sırada onu tekrar tuttum. Gerçekleri sonuna kadar öğrenmek istiyordum. Ne kadar canımı yakacak olursa olsun bunu öğrenecektim.
"Neyse ne. Uzatmayın artık konuyu." dedi Doğuş doktor. "Acınacak kişiye acınıldı diyorsun?" dedi Ufuk. Doğuş doktor cevap vermedi. Ve onu kapandı. Ama benim içimdeki o acı kalıcı olarak orada kaldı ve hep kalacaktı.
Masalın sonu da burada geldi.
Bölüm sonu geldi.
Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana destek olmak için bölümü oylayıp yorumlar yaparsanız çok sevinirim💖
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍
Ig: dilek.wt
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top