(No.7) Anthony Woodward
Ertesi sabah Louis uyandığında güneş daha yeni doğuyordu. Dün sarhoş olmamış, aksine istemediği kadar ayık kalmıştı. Fakat başındaki ağrı tam olarak kendisini geceden kalma olarak hissettiriyordu. Kendisine bir bardak çay hazırlamak için odasından çıkıp, salonla birleşik mutfağına girdi.
Koltuğuna oturmadan önce gözleri, gece evine kendisiyle birlikte getirdiği cekete takıldı. Cebindeki telefon gece birkaç kere çalmıştı. Aramaların hepsi Niall tarafındandı. Louis ne yapacağını bilemeyerek telefonun başında beklerken telefona sesli mesajların bildirimleri geliyordu. Hepsini teker teker dinleyip sildikten sonra kendisini kötü hissetmemişti. Aksine telefonu sessize alıp, ceketin cebine geri koymuş ve yatağına yatıp rahat bir uyku çekmişti.
Louis, elindeki içmediği çayı buz gibi olana kadar oturduğu sandalye de kaldı. Birkaç sigara içti ve bir sonraki hareketini gerçekleştirirken ikinci kere düşünmeyeceğinden emin oldu.
Yüzüne sahte olduğu anlaşılmayacak bir gülümseme yerleştirdi ve elinde tuttuğu ceketi biraz daha sıktı. Birkaç kere kapıya tıklamış ama içeriden hiçbir ses gelmemişti. Bu yüzden kapının önüne ikinci gelişinde yanında anahtar vardı.
Onu yatağında uyuyor halde bulduğunda dışarıya doğru derin bir nefes bırakmıştı. Üzerinde hala dün gece giydiği kıyafeti vardı ve üşüdüğü için vücudu kıvrılmıştı.
Louis onun için kahvaltı hazırlamayı düşündü. Fakat vazgeçmesi saniyeler sürmüştü. Sonuçta annesi değildi ya? Tamam, onu orada yalnız bıraktıktan sonra dün geceden beri kendisini kemiren vicdanı yüzünden şu an onu gelip kontrol etmişti ama iyiydi işte. Kalkıp kendi işlerini kendisi yapabilirdi. Bakıcıya veya Louis'nin ona annelik yapmasına ihtiyacı yoktu.
Evden çıkacakken vicdanı tekrar tüm beynini ele geçirmişti. Odasına geri döndü ve hafifçe kolunu dürttü. "Harry?"
Yatakta kıvrılmış bedenin tek yaşam belirtisi nefes alıp vermesiyle inip kalkan omuzlarıydı. Louis, bu sefer daha sert dürttü. "Harry? Hadi seni yorganın altına sokalım. Üşümüşsün."
Harry irkilerek kalktığında, Louis yerinde sıçramıştı. Yerinde hızla doğrulurken Louis'yi kollarının arasına aldı. "Tanrım, yaşıyorsun! Sana bir şey yaptılar sandım."
Etrafına sarılı kollardan zorlukla kurtuldu ve kızarık gözlerin kendisine endişeyle bakmasını anlamaya çalıştı. "Neyden bahsediyorsun sen? Kim bana bir şey yaptı sandın?"
"Dün gasp edildim." Louis, duyduğu şeyle gözlerini büyülttü. "Ne? Nasıl ya? Sana zarar verdiler mi?"
Harry başını ellerinin arasına almadan önce onu reddetmişti. Louis, öğrendiği şeyin verdiği rahatlıkla derin bir nefes verdi. Boğazını temizledi ve yatağın ucuna oturdu. "Neyini aldılar?"
"Ceketim, telefonum ve cüzdanım. Tanrım bir daha asla dışarıda sarhoş olmayacağım!"
"Gömleğinin ucuzluk pazarından alınmış gibi durması güzel, baksana hala üzerinde." Harry, gözlerini devirerek kızgın bakışlarını kendisine yolladığında, söylediği şey yüzünden neredeyse özür dileyecekti.
"Kira param onun içerisindeydi. Tanrım, evsiz kalacağım!"
Louis kahkaha atarak hala elinde tuttuğu cekete baktığında Harry söylenmelerini kesmiş ve onun koluna vurmuştu. "Sence bu komik bir şey mi? Tüm param gitti diyorum sana! Üstelik, pardon da dün nereye kayboldun sen?"
Louis yatağın ucuna bıraktığı ceketi alıp hava da salladı. "Restorantta unutmuşsun. Asıl sen dün nereye kayboldun?"
Yatakta karışık saçları ve şişmiş gözleriyle oturan çocuk, kafası karışmış bir şekilde kendisine baktığında, yaptığı şeyden kesinlikle gurur duymuyordu.
"Dün sahile gittik ya hani? Sana şarap bile ısmarladım."
'Sonra ben onu içemeden şişeyi kırdın.'
"Harry, neyden bahsettiğini bilmiyorum." Louis olabildiğince düz tutmaya çalıştığı ifadesiyle konuşmaya çalıştı. Fakat kalça hizasında birleştirdiği elleri titriyordu. "Sen gittikten sonra ben de çıktım ve eve geldim. Yanındaki her kimse ben değildim."
"Ama hatırlıyorum Louis, oradaydın. Biz-"
Louis'nin titreyen elleri durdu ve kaşları çatıldı. Yüksek çıkan ses tonunu engelleyemedi. "Ben değildim!"
Harry anladığını belirtircesine kafasını salladıktan sonra ceketinin cebindeki telefonunu şarja takmış ve cüzdanını Louis'nin orada olmasını umursamayarak kontrol etmişti. Oluşan sessizlikle tekrar konuşmayı Louis sürdürdü. "Ben çıkıyorum."
İkinci kafa sallamasını göremeden evden ayrıldı.
Louis, beline önlüğünü bağladıktan sonra hazırlanmış siparişi alıp, söylenen masaya götürdü.
"Karar verebildiniz mi? Tabii, siparişleriniz hemen geliyor, efendim. İyi günler, yemeklerinizden memnun kaldınız mı, efendim. Bizim için zevkti. İyi günler, efendim."
"Siparişlerinizi alabilir miyim, efendim?"
"İyi günler, efendim. Ne istediğinize karar verdiniz mi?"
"Mike, dostum, kesinlikle molaya sen çıkmıyorsun. Tanrı aşkına sen yarım saat önce çıktın zaten!"
"Afiyet olsun, efendim. Yiyeceklerinizden memnun kaldınız mı? Ah, kesinlikle, burada en iyi aşçılarla çalışırız. Başka bir isteğiniz var mıydı?"
Louis, bedenini soyunma odasına doğru sürüklerken bıkkınlıkla önlüğü belinden çekiştirerek çıkarttı. Rahatça giyinebilmek için kenarda kendisi gibi giyinmeye gelmiş insanların işlerini bitirip, çıkmalarını beklemiş ve kimsenin olmadığı dakikalarda hızla üzerindekileri kendi kıyafetleriyle değiştirmişti.
Çıkışa doğru ilerlerken yanında kıyafetlerinin olduğu sırt çantasının ipini tutan elini biraz daha sertleştirdi.
"Hey, Louis!" Louis, Liam'ı yine aynı masasında, yine aynı evrak işleriyle uğraşırken buldu. Daha doğrusu bulunan kişi kendisi ve bulan da Liam'dı ama her neyse işte.
"Merhaba, Louis." Tek fark vardı. Liam, yalnız başına değildi.
Louis, yanlarına ilerlerken Liam ve Niall'ın masa üzerindeki birleşmiş ellerine baktı. Louis yanlarına otururken Liam birkaç hesaplama işlemi yapmış ve elini Niall'ın elinden çekmemişti. Vay be, ilişkileri bayağı sıkı bağlarla bağlı gibi duruyordu.
"Nasılsın Louis?" Louis, Liam'a basit bir cümleyle cevap verecekken Niall'ın sorusu ikisinin de kafasını o tarafa çevirmesine sebep olmuştu. "Harry nasıl?"
Louis, çatılmış kaşlarını düzelterek Niall'a baktı. "Teşekkürler, ikimiz de iyiyiz."
Kısa bir süre sonra, Niall'ın Harry ile ilgili soruları ve Liam'ın sert yüz ifadesinden sıkıldığında gitmesiyle ilgili bir şeyler mırıldanıp yanlarından ayrıldı.
Anahtarıyla eve girdiğinde mutfaktan büyük bir gürültü gelmişti. Louis korkusunun sesine yansımasına izin vermeden konuştu. "Harry? Sen misin?"
Harry karşısına topuz yaptığı saçlarıyla çıkarken, üzerinde Louis'nin mutfak önlüğü vardı.
"Eve hoşgeldin, hayatım." Harry, kollarını açarak Louis'ye yaklaştı ve yanaklarını onunkilere yaslarken bir öpücük sesi çıkarttı.
Louis, kendisini onun kolları arasından kurtardıktan sonra ceketini çıkartıp odasının kapısından yatağına doğru fırlattı.
Harry hazırladığı yemeğin başına doğru çekerken Louis kendisi için bir sigara yakıp, çay hazırlamak için kalçasıyla Harry'yi biraz ittirdi.
"Günün nasıldı?" Louis, basitçe omuzlarını silkerken kupasının içine poşet çayı yerleştirip, gözlerini ısınmakta olan suya dikti. "Niall seni sordu."
Louis, onun yüzüne tepkisini ölçmek amaçlı bakarken, Harry ise sadece pişirdiği eti diğer yüzüne çevirip, baharatlamıştı.
"Bugün randevum var." diye açıkladı Harry. "Sana bahsettiğim eski patronum, ne klişe ama değil mi?"
Louis, kaynayan suyu fincanına boşaltırken çay poşetini yavaşça batırıp çıkardı.
"İtiraf etmeliyim ki klişe olduğu kadar eğlenceli." Harry, pişen eti alıp kenara koyarken, diğerini gürültülü cızırtılarla kızgın yağın içine bıraktı. İkisi de geriye doğru çekilirken Louis kalçasını buzdolabına doğru yaslamıştı.
"Evime gelmesini istedim. Çünkü zaten birbirimizi tanıyoruz ve önceden bir geçmişi paylaşıyoruz. Onun gerçek aşkım olduğu yanında umutlu bile değilim ama," Harry, bıkkınlıkla pişirdiği etin başında beklerken cümlesine devam etti. "Bilirsin işte en azından güzel bir gece geçirip, birkaç öpücük kazanırım."
Harry, gözlerini kendisine çevirdiğini fark ettiğinde hızlıca bakışlarını kaçırdı. "Evet, kaybın olmaz."
Harry zayıf bir gülümsemeyle kendisini onayladığında, Louis çatık kaşlarıyla sordu. "Peki niye akşam yemeğini benim evimde hazırlıyorsun?"
"Evimin et kokmasını istemedim." Harry omuz silkerek açıkladığında Louis'nin sinirini gittikçe tüm vücudunu ele geçiriyordu.
"Bu yüzden sen de dedin ki," Louis, bitmiş sigarasını, tezgaha bıraktığı küllükte söndürdü. "Yan dairemi kullanırken camı bile açmayayım."
Harry'nin yüzü, Louis'nin çatlayan ses tonuna karşı samimiyetsiz bir şaşkınlığa büründü. "Aa, üzgünüm, aklımdan çıkmış olmalı. Sonuçta bu tarz şeyleri çok umursayan birisi değilsin."
O akşam ikisinin arasında geçen son konuşmaya, Louis'nin tepkisi gözlerini devirerek salonuna ilerlemek olmuştu.
Harry, onun için bir parça et bıraktığının haberini vererek, evinden çıktığında bu da onu bu gece içerisinde son görüşü olmuştu.
En azından o öyle düşünüyordu.
Çünkü bir saat sonra dairesinin kapısı çalındığında, önündeki eti didiklemeyi kesip merakla kapıya doğru koşturmuştu.
"Merhaba-" Orta yaşlarında, iyi görünümlü orta yaşlı adam Louis'yi görünce duraksamıştı. "Kusura bakmayın, burası Harry Styles'ın evi mi acaba?"
Louis, adamı rahatsız edici bir şekilde süzdükten sonra tam konuşacakken yan dairesinin kapısı açıldı ve Harry görüş alanına girdi.
"Tony!" Harry, adamın koluna tutunarak onu yanına doğru çekti. "Kusura bakma Louis."
Üzerindeki kırmızı gömleğin tipik bir şekilde ilk üç düğmesi açıktı. Harry, kolunu adamın koluna doladı. "Sana sayısız defa sekizinci daire olduğunu söylemiştim, tatlım."
Adam kaşlarını çatarak bakışlarını iki genç çocuğun arasında gezdirdi. "Hayır, yedinci daire olduğunu-"
Harry'nin yüksek sesli kahkahası adamın cümlesini böldü ve "Ah, Tony!" diye sayıkladı. "Beni hiçbir zaman tam olarak dinlemiyorsun zaten."
Louis'nin çatılmış kaşları, Harry ve yeni randevusu yan dairesine girdiklerinde bile düzelmemişti.
Gece ilerledikçe yan dairesinden gelen yüksek sesli kahkahalar ardından yüksek sesli inlemeleri getirmişti.
Heyy, bölüm hakkında sızlanmadan direkt konuya giriyorum...
Yorum istiyorumm
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top