(No.22) Phillip Wilmes
Louis sonunda evinde yalnız kaldığında yüzündeki sahte gülümsemeyi silmiş ve donuk bakışlarını turuncu rengi duvarlarına yöneltmişti.
Louis, bu evi kiraladığında duvarları en az apartman kadar eski ve boyaları yer yer dökülmüştü. Annesi ilk dairesine girdiğinde kalp krizi geçirmek üzereydi. Çünkü duvarların bir kısmı küflenmiş ve su birikmişti. Evde bir hafta süren temizlik boyunca annesi, evin duvarlarını turuncu renginde boyamayı düşündüğünü söylemişti.
Louis turuncudan nefret ederdi. Fakat annesi, duvardaki küfü çamaşır suyu ve diş fırçasıyla çıkarırken turuncu renginin enerjisinden bahsetmiş ve bunun ona mutluluk vereceğini kesin bir dille saatlerce anlatmıştı. Eh Louis de sonunda 'tamam' demişti.
Louis birisine son derece yoğun duygularla bağlanabilir, onun için ölüme gidebilir veya ona takıntılı duygular hissedip bunun 'sevgi' olduğunu düşünebilirdi. Fakat tüm o büyüden kurtulması için yeterli zaman geçtikten sonra tüm yanılsamalar değerini yitirirdi.
Bağlılık veya kendini adıma işleri ona göre değildi. Hiçbir insan buna değmezdi. Kendisi de dahil. Bu yüzden Louis, en çok bağlı kalamadığı kişiyi, kendisini terk etmek adına bir sürü insanı çevresinde tutarak yaşamaya çalışsa bile bu bir süre sonra başarısızlıkla sonuçlanmış ve onu yıpratmıştı.
Çocukluk arkadaşlarından birisi, Louis'nin Birmingham'a taşındığı dönemde iletişimlerini kesmemek adına her şeyi yapmış fakat Louis'nin 'kendisini yalnızlaştırma' planına daha fazla karşı koyamayıp, birkaç kötü sözle zehrini kustuktan sonra bir daha Louis'yi aramamıştı.
Louis için sorun değildi. Görüyorsunuz ya, başarılı bir şekilde kendisini hissizleştirmişti.
"Hey! Günaydın." Harry kafasına sardığı havluyu sabitlemeye çalışırken içeri ilerledi. "Yeni mi kalkmıştın?"
Louis, bilgisayarının yanında duran fincana ellerini sararken kafasını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, birkaç saat oluyor."
Harry, paltosunu yerine astıktan sonra kendisi için hazırlanmış kahvesini, dolaptan çıkardığı bardağa doldurdu.
Louis, evin içerisinde tek duyulan şey saatin sesi olduğunda, bıkkınlıkla sordu. "Bu akşam ki planın ne?"
"Pek iddialı değil. İnternet sitesinden." Harry, açıkladıktan sonra Louis'nin oturduğu koltuğun diğer ucuna oturdu. "Konuşmaya penis fotoğrafıyla başlamayarak kalbime tümüyle sahip oldu."
Louis, ona basit bir gülümseme yolladıktan sonra, ilgisini tekrardan dizleri üzerinde duran bilgisayara yönlendirdi. Birkaç dakikayı sessizlik içerisinde geçirdikten sonra Harry tekrar konuşmayı devraldı. "Tatlı biri gibi duruyor. Bilirsin fotoğrafı ve konuşması falan."
Louis, bilgisayarına indirdiği çizgi roman sayısını okurken kafasını kaldırmadan fikir yürüttü. "Kesin bir hayata sahip olmayan asosyal ineğin tekidir."
"Eğer öyle biri çıkarsa sana getiririm. İyi anlaşırsınız." Harry ses tonunun alaycı çıkmasını istememişti ama olmuştu işte. Şimdi ise iğneleyici bakışların tek hedefiydi. Onu yapmacık bir gülüşle karşıladı. Pek fazla yüzünde tutamadığı bu ifade, arkasında derin bir iç çekiş getirmişti. "Sence biliyor mudur?"
Louis, konuşmak yerine kaşlarını çatarak ona baktığında, Harry oturduğu koltukta hızlıca vücudunu karşısındaki çocuğa çevirmişti. "Onu aradığımı biliyor mudur? Hani ruh eşlerinin hissetmesi gibi. Mesela gece yatağa yattığımda, gerçek aşkımın bana sarıldığını düşünürüm ve bu yalnız uyumuyormuş gibi hissettirir. Neredeyse orada ve bana sarılıyor gibi-"
Harry'nin hayallere dalmış beyni ve tavana çevrilmiş gözleri, kendisine yüzünü buruşturarak bakan çocuğu algılayamayacak kadar mutlulukla doluydu. "Uzaktan paranoyak gibi görünüyordun ama aslında aşkın ruhani boyutuna ulaşmışsın. Dostum, sana imreniyorum."
"Heyy, ben ciddiyim burada." Louis, koluna aldığı darbe, şakadan çok uzaktı.
"Tanrım!" Birkaç saniye önce Harry'nin yumruğunun olduğu yerde parmaklarını gezdirdi. "Kesin hissediyordur, tamam mı? Mutlu musun?"
Harry, başını sallayarak soğumuş kahvesinden son bir yudum aldı ve Louis'den saç kurutma makinesini kullanmak için izin istedikten sonra banyoya doğru ilerledi.
Louis'nin onu bir sonraki görüş saati gece yarısıydı. Neredeyse uykuya dalmak üzereydi ve telefonunun melodisi, yatağının yanındaki komidinin üzerinden yükselmeye başlamıştı.
Telefonu cevapladığında kendisini Harry'nin keyifsiz çıkan sesi karşıladı. "Uyuyor muydun?"
Louis, sesini bulmaya çalışırken yatakta doğrulmuş, gözlerini kaşıyordu. "Hayır, televizyon falan izliyordum. Bir şey mi oldu?"
"Aşağıdayım. Caddenin başındaki kafeye gitmek ister misin? Açım ve ben ödüyorum." Uyuşmuş bedenini yataktan kalkmaya zorladı. "Kulağa cazip geliyor."
Dakikalar sonra kafasına beceriksizce geçirdiği bereyle apartman kapısını açmış ve uzun adımlarla kendisini bekleyen bedenin yanına ulaşmıştı.
"Hey." Harry, en az telefondaki kadar keyifsizdi. Fakat Louis'yi gördüğünde gülümsemiş ve dar pantolonunun ön cebinde duran parmaklarını çıkarıp Louis'nin beresinden çıkan uzamış saçları, içeri doğru ittirmişti.
Louis de onu taklit ederek karşıladığında yan yana Harry'nin sözünü ettiği kafeye doğru ilerlemeye başlamışlardı.
Harry, gecenin bu saatinde kendisi için makarna sipariş ettiğinde, garson çocuk bu duruma şaşırmıştı. Yalnız değildi. Harry jambonlu ve parmesan peynirli makarna sipariş ederken, sabah kaç saat koşması gerektiğini de hesaplamış mıydı? Kesinlikle hesaplamış olmalıydı.
"Tüm bu gerçek aşk saçmalığına bir süre ara vermeyi düşünüyorum."
Louis, fazladan yağ ile kızarılmış patates dilimlerinden birini ağzına atarken şaşkınlıkla açılmış gözlerini ona dikti. "Ne?"
Harry, makarnasını beklerken Louis'nin patateslerinden bir tane ağzına attı. "Duydun beni. İnsanlar tarafından art arda hayal kırıklığına uğratılmak kalbimi kırıyor."
Louis, Harry'nin tekrar başarısız geçen randevusuna gülmek istedi. Fakat Harry'nin duygusal çöküşünün bunu kaldıramayacağı ortadaydı. Bu yüzden hamburgerinden büyük bir ısırık alarak gülme isteğini bastırdı.
"Ortalıkta görünmeyince sonunda aradığını bulduğunu düşünmüştüm."
Harry yüzüne soluk bir gülümseme yerleştirirken siparişi önüne yerleştirilmişti.
"Cinselliğim için çok doyurucu bir akşamdı. Fakat aradığım kişi o değildi. Tanrım, onunla seviştiğime inanamıyorum."
Louis, hissettiği hayal kırıklığının yüzüne yansımasına izin vermeden konuştu. "Nasıldı? En azından iyi sevişiyor olmalı."
"Berbattı. Hiç susmadı ve altta olmamı isteyip durdu." Harry, içeceğinden bir yudum aldı ve konuşmasına sesini kalınlaştırarak devam etti. " 'Henry, nereye gireceğini biliyorsun değil mi?', 'Henry, normalde olsa üç derdim ama seninki için iki yeterli olur.', 'Kalçanı hareket ettirebiliyor musun? O kasların hakkını ver.' "
Louis, kahkahasını tutamadığında sesi müşteri sayısı bir elin parmak sayısını geçmeyecek azlıktaki kafenin içerisinde yankılandı.
"Louis sana yemin ederim, onu orada öldürecektim. Beni ne durdurdu onu bile bilmiyorum."
İçeceğinden büyük bir yudum alırken, hala sinirli olduğu titreyen ellerinden belli olan çocuğa bir şeyler söylemek için kendisini zorladı. Boş birkaç şey söyleyip canını sıkmak işine yaramazdı. Bu yüzden aklına gelen tüm cümleleri kendisine sakladı.
"Tamam, gerçek aşkın için olmasa bile seks hayatın için iyi bir akşamdı. Yani umursama."
Louis, boş konuşmaması gerektiğini düşündüğünün üzerinden kaç dakika geçmişti? İstikrarlılığı onu yine yolda bırakmıştı.
Harry'nin birbirine bastırdığı dudakları bir gülümseme için kıvrılırken Louis ne söyleyeceğini duymak için sabırsızlandı. "Haklısın. Umarım bana bu yüzden kızmaz."
Bu muydu yani? Louis, ona gerçek aşkı için çok kirli olduğunu, kendisini yüksek bir binadan atmasını söyleseydi, mantıklı bulup bununda yapacak mıydı yani?
"Sanmam. Onun için katlandıklarını duyduğunda bundan etkilenir." Louis omuzlarını silkerek konuştuğunda, Harry'nin gergin ifadesi geri geldi.
"Listeye ara veriyorum."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top