Bölüm 26
San Wooyoung
Milyonlarca farklı duygu zihnine hücum ederken tüm bedenini ele geçiyor ve resmen onu boğuyorlardı.
Suçluluk, öfke, şaşkınlık...
San'a yaptığı şey yüzünden berbat hissediyordu. Ama aynı zamanda... düşünceleri o kadar birbirine girmişti ki. Aklı çok karışıktı.
Pişmandı. Kendinden nefret ediyordu.
San'ı orada tek başına bıraktıktan sonra ne olduğunu hatırlayamıyordu.
Hayatında birisine yakınlaşmak için inşa ederken ömrünü harcadığı o mükemmel savunmanın ulaşılamaz imajını sürdürmeye çalışmasının verdiği stresten kurtulmanın ne kadar mutlu hissettirdiğini hatırladı. Ama hemen ardından o duygu yok olup gitti.
San ile birlikte olmanın verdiği mutluluk, kendisi olmasının verdiği rahatlık... ama sevgilisinin nefret ettiği o uyuşturucular da kendisinin bir parçasıydı. Wooyoung bundan nefret ediyordu ama değiştiremiyordu. Onu bugünkü kişi yapan şeyi öyle bir anda değiştiremezdi.
Zamana ihtiyaca vardı. San'ın da ihtiyacı olduğu gibi. Ama Wooyoung zaman istemiyordu. Bir şeye zaman ayırmak için hayat çok kısaydı. Sırf iyileştirecek ya da değiştirecek diye sevdiğin birisinden uzak o zamanı boşa harcamak için hayat çok kısaydı.
'Zaman iyileştirir' sözü Wooyoung'un duyduğu en boktan şeydi. Belki yaranın sızısını azaltıyor olabilirdi ama asla iyileştirmiyordu. Anılar kalıyordu ve sevdiğin kişiden ne kadar uzak kalırsan acıya dayanmak o kadar zorlaşıyordu.
San'ın görüş alanından ve öğrencilerin oluşturduğu kabalıktan çıkar çıkmaz hızlı adımlarını yavaşlatarak daha yavaş yürümeye başladı. Sanki birisi yeniden programlama için kod girip 'yenileme' tuşuna basmış gibiydi.
Yeniden programlama tamamlandı; 'Sahte İmaj' aktifleştirildi, kabul ediyor musunuz? Wooyoung yüksek bir kahkaha attı.
Ne komik ama. Fakat yine de kabul etti. Her zaman etmişti zaten.
Ve arkadaşlarının yanına oturduğunda sanki az önce hayatının hatasını yapmamış gibi arkadaşlarını inandırmak için yüzüne bir başka maske takarak sırıtmaya, gülmeye, kahkaha atmaya başlamıştı.
Her ne kadar yeni maskesiyle birlikte davranışlarına dikkat etmeye çalışsa da kafeteryaya her yeni biri girdiğinde istemsizce bakışlarını oraya yöneltiyor, içten içe o kişinin San olmasını umuyor, diliyor ve bunun için dua ediyordu.
Ama hiçbiri San değildi.
O yüzden en sonunda bakmayı bırakmıştı.
Wooyoung gününü sanki bir senaryo çekiyormuş gibi geçirirken gerçek olan hiçbir şey söylemiyor ya da gerçek kimliğine bürünemiyordu.
Maskeyi yüzünde tutmak gittikçe zorlaşıyor ve rahatlamak için arada bir kendisini sahte mutluluğun rahatlığına bırakmasına engel olamıyordu.
Farkına vardığı tek şey, rahatlık konusunda San haricinde hiç kimseye karşı bir şey hissedemiyor oluşuydu. Wooyoung özlediği çocuk haricinde başkasının yanında olmaktan hoşlanıyormuş gibi yapamıyordu.
Birçok farklı şekilde davranabilirdi ama her ne kadar aklı başında olmasa da San'ı aldatmazdı. Ne halde olursa olsun yapmayacağını bildiği tek şey buydu.
Sonunda okul binası denen boğucu hapisten kurtulmuştu. Serin havaya karşı derin bir nefes verdi, boynunu esnetti ve parmakları kot pantolonun cebinden sigara almak için harekete geçti. Böylelikle kanser çubuğuyla birlikte hala güzel olan havanın tadını çıkarabilirdi.
Wooyoung sakin havanın altında yürürken çok geçmeden kara bulutlar bir araya gelerek havayı gölgelendirdi.
Evren ona karşı bir oyun oynuyordu ve bu hiç de hoşuna gitmiyordu. Gökyüzüne karşı orta parmak çekerken içinden de harika, diye düşündü.
Gökyüzü hafif bir rüzgârla ona cevap verirken sanki ona gülüyormuş gibi boynunu gıdıklıyordu.
"Gökyüzüne karşı ne yapıyorsun öyle?" Arkasından birisi eğlenceli ses tonuyla sorduktan hemen sonra kısa boyuyla Wooyoung'un yanına geldi ama aralarındaki mesafeyi de koruyordu.
"Jeongin," dedi Wooyoung sessizce dişlerini birbirine bastırarak. Genç çocuğa dönmeden önce kısa süre gözlerini kapattı.
"Oldukça mutlu görünüyorsun ha?" dedi Wooyoung zorla. Jeongin ise yalnızca omuzlarını silkerek cevap verdi. "Sonuçta istediğin buydu."
Jeongin dudağını ısırırken aniden yüzü düşmüştü. "San'ın mutsuz olmasını asla istemedim."
"Ama senin yüzünden şu anda mutsuz." Wooyoung soğuk bir kahkaha atınca Jeongin yerinde sıçradı ama Wooyoung hiç de suçlu hissetmemişti.
"Aslında bu senin suçun, benim değil," diye karşılık verdi Jeongin ve titreyen elini dağınık saçlarına daldırdı. "Onun nefret ettiği şeyi kullanan sensin. Kimse seni zorlamadı. Suçlayabileceğin tek kişi kendinsin."
"Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?" Wooyoung derin bir nefes alırken başını yavaşça salladı. "Ne istiyorsun?"
Jeongin dudaklarını bükerek iki parmak uçunu kararsız bir şekilde birbirine vuruyordu. "Ona söylemeni."
"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum," diye karşı çıktı Wooyoung dudaklarını ısırırken. Büyütülecek bir şey değil. Ondan gizlemeye devam ettikçe olay daha da büyüyecek.
"Sorunun ağırlığı zaman geçtikçe artacak," diye açıkladı Jeongin ama daha çok Wooyoung'un düşüncelerini tekrarlıyormuş gibiydi. "Anlat ona. San için iyi bir arkadaş olmaya çalışıyorum ve gerçekten onun incitmek istemiyorum. Ama artık daha çok kişi bildiğine göre kimin açığa çıkaracağını bilemezsin."
Wooyoung hızla kafasını kaldırırken gözlerini kıstı. "Bu bir tehdit mi?"
"Olabilir," diye yanıtladı Jeongin. "Ayrıca, videosu hala duruyor. On saniye herkesi gerçekten mutsuz etmek için oldukça yeterli."
Video mu? "Onun silindiğini düşünmüştüm-" diye konuşmaya başladı Wooyoung öfkeyle ama genç çocuk lafını böldü.
"İstediğin her şeyi elde edemezsin." Çantasının askısını düzeltirken gözlerini Wooyoung'dan çekip gökyüzüne çevirdi. Bir damla yanağına düşerken yağmur mu yağıyor diye kontrol etmek için elini havaya kaldırdı. "Bu seni son kez uyarışım. Video benim kontrolüm altında değil o yüzden bu konuda pek bir şey yapamam, tamam mı? Eğer benim istediğim olsaydı video uzun bir zaman önce silinmiş olurdu."
"Eğer senin istediğin gibi olsaydı birçok şey farklı olurdu," dedi homurdandı Wooyoung genç çocuk uzaklaşırken ama Jeongin tam yağmur başlamadan önce şemsiyesini açarken kafasıyla onaylayarak gülmekle yetindi.
Wooyoung çaresizce yolun ortasında dikilirken sanki tüm hatalarını yıkayıp yok edecekmiş gibi yağmurun onu sırılsıklam etmesine izin verdi.
Yağmurun hızı artarken damlalar alnındaki saçlarını dümdüz yapıyor ve çenesinden boynuna doğru akıyordu.
Wooyoung sonunda sağanak yağmurun altında durmanın aptalca olduğuna karar verdi ve yurduna gidesiye kadar gözlerini koruyarak koşarken yağmur burnundan ve ağzından süzülüyordu.
Binaya girdiğinde ıslak bir köpek gibi hızla başını salladı ve yağmur damlalarını her tarafa sıçrattı.
Hızla nefes alıp verirken Wooyoung yurt odasına doğru ilerliyor ve attığı her bir adımla ayakkabıları ses çıkararak ardında izini bırakıyordu.
Acele etmeden kapısının kilidini açtı. O anda bir süre önceki kapıyı açışını hatırladı; acele içindeydi ve yalnız değildi.
Kendi dudaklarının üstündeki San'ın dudaklarının hissettirdiği hislerden kurtulmaya çalışırken kendisini kırışık yatak örtüsünün üzerine attı. Artık San olmadığı için örtüleri düzeltmiyordu bile.
Eğer San videoyu görürse... Wooyoung düşünmek bile istemiyordu.
Wooyoung'un kendisinden nefret ettiğinden daha fazla nefret ederdi ondan. Hatta San'ın ona bir daha asla bakmayacağı ya da konuşmayacağı düşüncesiyle bile anında gerildi.
Video çok da büyük bir olay değildi ama San'ın o videonun varlığından bihaber olması çok daha büyük bir sorundu. Ve Wooyoung'un o videodan haberdar olması ve bunca zaman ona hiçbir şey söylememesi sorunu daha da körüklerdi.
Yani her şey Wooyoung'a geri dönüyordu. Uzun bir zaman önce bu konuyu açıklığa kavuşturabilirdi ama yapmamayı seçmişti.
Kendisini kendine olan nefreti içine gömmeden önce, ki yapabileceği tek mükemmel şey buydu, kapısının sertçe çalındığını duydu ve onu gerçekliğe döndürdü.
"Ne istiyorsun?" diye gürledi. Bu saatte kapıda kimin olduğundan emin değildi ama her kimse uğraşmak için hiç de havasında değildi.
"Eğer kapıyı açarsan söyleyeceğim gerizekalı!" Hyunjin'in telaşlı sesi ince tahta kapının ardından duyuldu.
Wooyoung şaşırarak yerinden kalktı ve dikkatle kapıyı açarak Hyunjin'in öfkeyle yanan gözleriyle bir hışımla odaya girmesine izin verdi.
"Ne bok yedin sen?" diye sordu Hyunjin ama Wooyoung'un tek bir kelime söylemesine izin vermeden öfkeyle konuşmaya devam etti. "Neden San'ın ağlayarak odama geldiğini ve nedenini anlatmadığını söyle bana!"
Ağladı mı? "Bilmiyorum..." diyerek yalan söyledi. Açıklayamadığı şeyler yüzünden utanç duyuyordu.
"Benimle oynama Jung!" diye uyardı Hyunjin onu bir parmağıyla Wooyoung'u gösterirken. "Bir boklar yediğin ortada! Uyuşturucudan daha fazlası-"
"Ne dememi istiyorsun?!" Wooyoung da aynı öfkeyle karşılık verirken arkadaşına doğru adımladı. "Zarar görmüş sevgilimin benim bir bağımlı olduğumu öğrendiğini ve bunu kaldıramadığını mı söyleyeyim? Onsuz aklımı kaçırdığımı mı söyleyeyim? İğrenç biri olduğumu-"O anda kelimeler boğazına dizilince susmak zorunda kaldı.
"Wooyoung." Hyunjin'in ses tonu biraz daha yumuşamıştı. "O bunu kaldırabilir. Sadece o çok iyi bildiği şeylerin sevdiği kişiye zarar verdiğini görmek istemiyor! Ve sende onun en çok nefret ettiği şeylerle kendine zarar vererek ona da zarar veriyorsun."
Hyunjin derin bir nefes alırken Wooyoung'un sırılsıklam halini inceledi. "Ama belli ki bir şeyler yaptın yoksa o da bu halde olmazdı."
Wooyoung dudaklarının titrediğini hissetti. "Onu incitmeyi asla istemedim."
"Ama yaptığın şey bu," diye cevap verdi Hyunjin acımasızca. "O yüzden bunu artık kabullenmelisin çünkü şu anda, odamda oldukça üzgün ve ağlayan biri var ve senin bu sorunu çözmene ihtiyacı var."
"Keşke yapabilseydim Hyunjin, ama bilmiyorum. Sadece... gidip ondan özür dileyeceğim," diye açıkladı Wooyoung sessizce.
"Hayır," dedi Hyunjin setçe başını sallayarak ve ardından onu durdurmak için elini kaldırdı. "Şu anda ihtiyacı olan en son şey seni görmesi ve aklının daha da karışması."
O anda omuzları düştü ama arkadaşını geçmeye çalışıp tavsiyesine karşı gelmeye çalışmadı. "Sanırım haklısın. Sadece... güzelce uyuduğundan emin ol, tamam mı? Ve onu Jeongin'den uzak tut."
Hyunjin üzgün bir şekilde gülümserken muhtemelen ikisi de bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordu ama son cümlesini duyduğunda kaşlarını çatmıştı. "Bunun için bana gerek yok. Onun Shiber'i var biliyorsun."
"Benim de endişelendiğim şey bu zaten." Onun yerine ben olmalıydım.
Hyunjin giderken son bir kez arkasına döndü ve Wooyoung'a uyarırcasına bir bakış attı. "Ve Wooyoung, Jeongin'i bu işe bulaştırma."
________________________________________
Jeonginle dönen olaylar ne ? O video ne videosu? Wooyoung San'a neyi açıklayacak firdevs hanım???
Yalnız son 2-3 bölümü atacağım gün çok büyük woosan momentların geldiğini farkettim. Woo'nun amicus ad aras dövmesi benim için en büyük woosan momentlara ilk sıradan giriş yaptı gskndks Gördüğümden beri acaba San da aynı dövmeyi yaptırdı mı diye düşünmeden duramıyorum
Birbirlerini öpmelerine sarılmalarına fanservice dediler de dövmeye de fanservice demezler artık heralde 🙂🙂🙂
Çok şey yazdım farkındayım ama bu ficten sonra Minsung çevirisi yapmak istiyorum okursunuz dimi 👉🏻👈🏻 🥺
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top