Bölüm 27




Wooyoung San

San titreyen elleriyle ısrarla kimin aradığını görmek için telefonunu eline aldı.

Oda karanlıktı, Hyunjin sakinleştikten sonra gelip ona sarılmış ve San'ın yine tepki veremediği rahatlatıcı sözler sonrasında yanında uyumuştu.

San her zamanki gibi uyuyamıyordu. Yatakta Hyunjin'in kıvrılmış bedeninin yanında bağdaş kurarak oturmuş, bir dizini Hyunjin'in sıcak sırtına yaslamıştı.

Birkaç gözyaşının sessizce yanaklarından süzülmesine izin vermişti ama bacağının üzerindeki telefonu çalmaya başlayıp titreyince irkilerek kendine gelmişti.

Arayanın annesinin olduğunu görünce hafifçe burnunu çekip gözlerini silerek sanki her şey yolundaymış gibi davranarak sakince aramaya cevap verebilecekti.

"Se-selam anne!" Sesinin titremesine yüzünü buruştururken boğazını temizledi.

"Tatlım, baban sabırsızlandığı için aradım seni." Annesinin sesi hattın diğer ucundan yorgun geliyordu. "Akşam yemeğini daha fazla erteleyip durma."

Siktir, akşam yemeği. Onca olan şeyden sonra akşam yemeğini unutmuştu. "Evet anne, özür dilerim ama-"

"Aması falan yok Sannie," diyerek iç çekti annesi. Öfkeli olduğu açıkça belliydi ve bu daha da suçlu hissetmesine neden oluyordu. Onun olduğu kişiyi kabul etmesi için annesinin üvey babasıyla yaşadığı şeyleri hayal bile edemiyordu.

"Akşam yemeğini bir kere kabul ettin artık geri dönmek yok. Senin düşündüğünün aksine baban seni önemsiyor ve bence seni erkek arkadaşınla görürse eve kız arkadaşını getirmekle bir farkı olmadığını anlayacak," diye konuşmaya devam etti annesi iyimser bir şekilde.

Jongun'un onu o kadar kolay kabul edeceğini düşünmesi çok komikti. Ama bir ihtimal annesi üvey babasını gerçekten ikna etmiş olabilirdi. "Pekala anne. Daha fazla ertelemeyeceğim. Yarın olsun zaman."

"Teşekkürler tatlım. Babana söyleyeceğim. Özel bir şeyler hazırlaması için şef çağıracağız," diye cevap verdi annesi. San annesinin sesinde eşine, oğlunun tekrar ertelediğini söylemeyecek olmasının verdiği rahatlığı hissedebilmişti.

"Harika... peki annecim." Annesinin göremediği ama sözlerinden anlayacağını umduğu bir gülümseme yerleşti dudaklarına. "İyi geceler."

Telefonu yavaşça koyarken siyah ekrana birkaç saniye boyunca onu neyin kabul ettirdiğini düşünerek baktı.

San bu sefer gerçekten hapı yutmuştu. Wooyoung'a ne söyleyecekti?

Selam, biliyorum bu aralar aramız pek iyi değil, yani sonuçta resmen bana saldırdın fakat mükemmel sevgilim olarak benimle akşam yemeğine gelir misin?

Hayır, böyle bir şey olmayacaktı tabii ki. Ama öyle ya da böyle yarın ailesiyle tanışması için Wooyoung'u ikna etmesi gerekiyordu. Babasına bahsettiği gibi mükemmel erkek arkadaş olarak ve tüm gey erkekleri temsil edecek olmasından bahsetmiyordu bile.

Kulağa biraz saçma geliyor olabilirdi ama bu fırsat sonunda homofobik üvey babasının kendisinde ya da aynı cinsiyetten birini çekici bulmasında hiçbir sorun olmadığını göstermek için vereceği büyük bir sınavdı.

O yüzden de bunu yapacaktı. Bir şekilde Wooyoung'u yarın mükemmel, mutlu bir çift gibi davranması için ikna etmek zorundaydı. Yüzlerine gülücükleri yapıştırıp el ele tutuşurken tamamen her şey yolundaymış gibi davranabilirlerdi.

Eğer kendi evinde bir suçlu gibi muamele görmeyecekse San bunu kesinlikle yapabilirdi.

Bu durumda Wooyoung'un duygularını bir kenara atması her ne kadar bencilce olsa da konu San olduğunda Wooyoung'un kabul edeceğinden emindi.

Ve böylece San kendisini 4419 numaralı yurt odasının önünde bulmuştu. Boyası soyulan eski kapının önünde dikilirken o tanıdık hisler geri gelirken kalbi normalden çok daha hızlı atıyordu.

San fikrini değiştirmeden önce kapıya hafifçe iki kere vurdu.

Odanın içinden bir cevap gelmeyince cebinin derinliklerinden kendi anahtarını çıkardı ve anahtar deliğine sokarak hızla çevirdi.

İçeri kararlı adımlarla girerken bir şey diyecekti ama Wooyoung'u görünce durdu.

İkisinin bir zamanlar paylaştığı yatakta, örtülerin üzerinde uyuyor, soluk mor saçları tüm alnına dağılmış ve bir kolu başının üzerinde, ritmik bir şekilde nefes alıp veriyordu.

San'ın çok da sessiz olmayan adımlarını duyunca Wooyoung aniden uyandı. San'ın bir anlık yakaladığı o masum ifade yataktan hızla kalkarken şokla birlikte kayboldu.

"San?" diye sordu sersem bir şekilde gözlerini ovuştururken. "Burada... ne yapıyorsun? Saat gecenin biri..."

"Öyle mi?" dedi San bir anlık şaşkınlıkla. "Şey, konumuz bu değil. Sana bir şey sormam lazım." Elini havada sallayarak Wooyoung'un sorusunu geçiştirdi.

"Bana bir şey mi soracaksın? Gecenin bir yarısında hem de? Bekleyemez miydi?" Wooyoung dudağını ısırırken yere baktı. Sanki San saatli bir bombaymışçasına kelimelerini dikkatle seçiyordu.

"H-hayır..." dedi San, o anda ne kadar aptalca bir karar verdiğini fark etti. "Sadece... bir süreliğine her şeyi bir kenara atabilir miyiz?"

Wooyoung San'a doğru dikkatli adımlar atarken yorgun gözleri yavaşça kendisine geliyordu. "Dinliyorum."

"Şey..." diyerek başladı San sözlerine, "Ailem ikimizi akşam yemeğine bekliyor. Yarın."

"Yarın mı? San, erteleye-" Wooyoung sanki San'ın başka bir şeyden bahsetmesini bekliyor gibi görünüyordu.

"Hayır. Aptal gibi kabul ettim işte. Lütfen benimle... gelir misin?" diye yalvardı San, artık olduğundan daha da çaresiz gibiydi.

"Aptal falan değilsin," diye mırıldandı ama ardından yüksek sesle, "Ama emin değilim..." dedi.

"Sana daha önce söyleyemedim," diye ekledi San elleriyle gergince oynarken. "Üvey babam biraz homofobik birisi. Ve sonunda erkek arkadaşımla tanışmayı kabul etti..." diye açıkladı.

"Hmm," dedi Wooyoung sadece. "Bekle, daha önce erkek arkadaşın olmuş muydu?"

"Hayır! Hayır." San hızla cevap verirken ardından mırıldandı, "Sen ilksin. İlktin."

"İlkim," diye tekrar etti Wooyoung hafifçe sırıtarak. San da utanınca boğazını temizledi.

"Her neyse. Erkek arkadaşım gibi... davranabilir misin?" gözlerini uzaklara çevirirken Wooyoung'un kaşları şaşkınlıkla çatıldı.

"Bekle, ilk miydim? Davranmak mı? Ama biz... ah. Wooyoung yüz ifadesinin düşmesine engel olamadı. "Konuşma konusunda kim iyi değilmiş görüyoruz."

San omuzlarını silkti. "Bildiğini sanıyordum," dedi Wooyoung'un daha önce ona söylediği cümleyi tekrar ederek. "Belirtmiştim."

"Sadece zamana ihtiyacın olduğu söyledin. İhtiyacın olan bütün zamanı vermeye hazırım-"

"Sadece yarın benimle gel." San gergince alt dudağını ısırdı. "Özür dilerim."

"Benim hatam." Wooyoung üzgün bir ifadeyle gülümsedi. "Özür dileme. Ayrıca sana söylemem gereken bir şey-"

"Hayır, bana hiçbir şey söyleme," diyerek sözünü böldü San. "Yarından sonrasına kadar bekleyebilir."

"San, gerçekten söylemem gerek," diyerek tekrar denedi şansını. Bir elini San'a uzattığında San içgüdüsel olarak geri çekildi.

"Yapma." San ısrarla başını salladı. "Sadece... yarın dünyadaki en mutlu çiftmişiz gibi davranarak bana yardımcı ol lütfen."

Wooyoung gözlerini yere indirirken yüzünde garip bir ifade vardı." Tamam," dedi sessizce. "Oynamam gereken başka bir karakter."

San geri adım atarken başıyla onayladı. Gerektiğinden daha fazla o odada kaldığını hissetti aniden. "Gitmem lazım."

"Gitme." Wooyoung ona bakarken söz ağzından sessizce çıkmıştı ama San'ın kulaklarında davul etkisi yaratmıştı.

"Yapamam." Titrek bir nefes alırken bir süre gözlerini kapattı. "İyi geceler."

Ve öylece, hızlı adımlarla odadan çıktı ve kapıyı ardından dikkatle kapattıktan sonra sırtını soğuk kapıya dayar dayamaz anında çere çöktü.

Belki de kapının diğer tarafındaki Wooyoung da aynısını yapmıştı. İkisi de içten içe bir diğerinin kapıyı açmasını isterken bedenlerini birbirinden ayıran tek şey eski, ince bir tahta parçasıydı.

Ya da arkasını dönüp yatağa geri yatmış ve hiçbir şey düşünmeden hızla uykuya dalmış da olabilirdi.

San bunun cevabını asla bilemezdi. Sadece ikinci ihtimalin olmasını umuyordu, çünkü o zaman her şey daha kolay olurdu.

San Wooyoung

San onu karanlıkta bırakır bırakmaz Wooyoung yere çöküp, çaresizce başını ellerinin arsına alırken kapıyı açıp ardından koşmamak için kendisini zor tutuyordu.

Ama Hyunjin'in söyledikleri aklına gelince kendini tutarak San'a ihtiyacı olan zamanı ve mesafeyi vermeye karar vermişti.

Jeongin'in sözleri de zihninde gezinirken öfkeyle dişlerini sıktı. Temize çıkmaktan ne zamana kadar kaçacaktı?

Evet, denemişti ama belki de yeterince fazla denememişti. Ayrıca zaten yeterince zarar görmüş San'a yeni bir bombayı patlamanın hiç zamanı değildi. Üstüne üstlük sanki kolaymış gibi San ondan beklemesini istemişti.

Tabii ki kabul etmişti. Nasıl etmesindi ki? San için her şeyi utanmadan yapardı, ona böyle vurulmuştu işte.

                                                     •••

Sıkıcı bir günün ardından bir sonraki günün akşamı gelip çatmıştı. Hyunjin'in kapısını çalarken Wooyoung eli ayağı titriyordu.

Düzgünce giyinmesi söylendiği için siyah kot pantolonun ve düz beyaz gömleğin yeterince düzgün olduğunu düşündü. Hatta saçına da düzgünce şekil vermişti o yüzden Wooyoung, Choi ailesinin görgü kuralları için yeterince düzgün olduğunu umuyordu.

Kapı içeri doğru açıldığında önce öfkeli Hyunjin ardından San görüş alanına girdi. Dar siyah kot pantolonun ve ipek lila rengi gömleğin içinde her zamanki gibi nefes kesici görünüyordu.

Şık bir şeyler de giyse, yılbaşı kazağı da giyse her zaman Wooyoung'u hayretler içinde bırakmayı başarıyordu. Çuval bile giyse kusursuz görünürdü.

Ama şu an San'ı farklı şeylerin içinde hayal etme zamanı değildi. Yani farklı bir kıyafetin içinde. Ve gerçekten hiç zamanı değildi.

Wooyoung boğazını temizlerken gülümsedi ama ardından utangaç bir şekilde sırıttı.

"Ne düşündüğünü görebiliyorum," dedi Hyunjin düz bir ses tonuyla. Sanki bir ebeveyn gibi kollarını göğsünde birleştirmişti. "Ve sana tavsiyem, düşünme."

Wooyoung sanki canı yanmış gibi yaparken bir elini göğsüne koydu.  "Ah! Ne kadar da çabuk koruyucu bir arkadaş olmuşsun."

Hyunjin ifadesizce ona bakarken kenara çekilerek San'ın koridora çıkmasına izin verdi. "Dikkatli ol."

San Hyunjin'e bir bakış attıktan sonra ayaklarına baktı. "Gerçek bir randevu değil."

"Biliyorum," dedi Hyunjin ve iki parmağını kendi gözlerinden Wooyoung'un gözlerine doğru işaret ederek, "Gözüm üzerinde," dedi.

"Gidelim o zaman. Motorumla gidebiliriz," diye önerdi Wooyoung ama San sertçe başını sallayınca hayal kırıklığına uğradı.

"Hayatta olmaz. Motorunun arkasında otururken ailemin karşısına çıkarsam ne kadar çok korkacaklarını biliyor musun? Bugün olmaz."

"Nasıl gideceğiz o zaman?" Wooyoung kaşlarını çattı. Uçacağımızı falan mı düşünüyor acaba? Belki de zengin ailesi onu helikopterle falan aldırır. Keşke kravat taksaydım...

"Annem bir şoför gönderdi. Arabadayken seni nelerin beklediğini anlatacağım sana," demesiyle San sanki kendisini sözlerini onaylamak için hızla başını salladı ve ardından Wooyoung'un onu peşinden takip edeceğinden emin bir şekilde ilerlemeye başladı.

Kapıdan onları izleyen Hyunjin'e dönerek, "Korkmalı mıyım?" diye sordu Wooyoung.

"Hem de çok," dedi ve ardından kapıyı yüzüne kapattı.

_______________________________________

Wooyoung'un gitme deyişi 🥺

Bu bölüm biraz geçiş bölümü olduğu için diğer bölümü 1-2 gün sonra atacağım 😌

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top