9.BÖLÜM ŞEYTANIN GÖZÜ

" Aklı olan delirsin. "

M.

@-esraretkisi

Anormal bir yazardan normal bir eser beklenmezdi..

#paranormal #fantastik
#gerilim #gizem #macera
#aksiyon



Peşimdeki mahlukları zerreme kadar hissederek zifiri karanlıkta koşuyordum.

Yine

Nefeslerim ciğerlerime itaat etmezcesine savaş veriyorlardı. Burası bizim değil derecesine ciğerlerime yetmiyorlardı. Nefes nefeseydim. Nef alış veriş seslerim kulaklarımda yankılanıyordu. Çığlık atıyordum ama nafileydi, sadece dudaklarım açılıp kapanıyordu. Alnımdan akan soğuk soğuk terler sıcak vücuduma kendi izlerini çizmek ister gibi süzülüyordu..

" HAYIR ! "Gözlerimi açtığımda yine aynı manzaraydı, beyaz tavanım. Yine aynı kabusları görmüştüm. Kabusumda olduğu gibi soğuk terler bedenime İşkence ederken, avucumun içindeki sızıyla yüzümü buruşturdum. Doğrularak sırtımı yatak başına dayadım ve avucumu açarak elime baktım. Kıpkırmızıydı, kızarmıştı ve hatta morarmıştı. Yüzümü buruşturarak avucumu kaşıdım.

Kaşıdıkça kaşınıyordu, tatlı bir sızı sarmıştı elimi. Kaşımayı bırakıp derin bir nefes verdim.
" Huh hadi Lidya. " diye Kendi kendime koşarak yataktan çıktım. Odamdaki banyoya giderek kaşınmanın geçmesini umarak elimi yıkadım. Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra odama döndüm.

Bi anda evde yükselen bardak ve tabak kırılma sesleriyle gözlerimi kapatarak sabır diledim. Gözümden bir damla süzülmüştü, her sabahki rutinimdi,
"Alçak herif ! Yeter " diye koşarak odamın kapısını açıp dışarı çıktım.
Sesler mutfaktan geliyordu, muhtemelen amcam olacak o insan yine içki içmişti ve sarhoştu. Birşeyler kırmıştı kesin. Hemen mutfağa koşarak baktım, yerde yatıyordu. Tuttuğum nefesimi vererek tükenmişlik hissiyle yere çöktüm.

On sekiz yaşında bir kızdım. Ne annem nede babam hayattaydı. Kan bağı olarak bir tek amcamı tanıyordum ve sadece o hayattaydı. Yeni on sekiz olmuştum ve artık ondan kurtulmamın zamanı gelmişti. Derin bir nefes alarak çöltüğüm yerde öylece bekledim. Tükenmiştim, bıkmıştım, yorulmuştum..

" Neden ya neden ? Mutlu olabirdik amca ! " Diyerek gözlerimi kapattım.

Gözyaşlarım benden izinsiz süzülüyordu yanaklarımdan, alışkınlardı beni terk etmeye. Tükenmişlik hissi nedir bilir misiniz ? Yaşama sevincinin olmaması. İnsanın canı yana yana yaşaması. Çünkü mecburdum. Yaşamaya mecburdum ve ben pes etmeyecektim.

Hani derler ya intihar korkakların işidir diye, külliyen yalan. Asıl cesurların işidir. Bende intihar edecek cesaret yok.

" Imm iç - içki...daha doyh - doymadım."

Hâlâ sayıklıyordu. Gözlerimi açarak yerde yatan amcama baktım, bayılmasına ramak kalmıştı ki bilinci yerinde değildi bile. Sayıklıyordu. Sinirle ayağa kalkarak gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
" Zehir iç tamam mı !? Zehir. " Diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Hızla oradan uzaklaşıp odama doğru koştum. Çantamı alıp bu evden gitmeliydim, hem de hemen.

Odama girerek dolaba yöneldim, dolabın kapağını açıp sırt çantamı elime alarak birkaç kıyafetimi içine yerleştirmeye başladım. Tşörtlerimi çekip çantama atacakken " çat " diye bir ses yankılandı odada. Kafamı eğip sesin geldiği yere yanı ayaklarımın dibine baktım. Üst üste dizilmiş zarflar iplerle bağlanmış, mühürlenmişti.

Evet, kırmızı bir mühürle mühürlenmişti.

Bu neydi şimdi ? Bunun benim odamda ne işi vardı ? Acaba amcamın borç evrakları olabir miydi ? Dudağımı frkında bile olmadan aşağıya doğru büzerek kaşlarımı çatıp eğildim. Yerdeki mektupları aldım. Elime aldığım anda evirip çevirmeğe başladım, inceliyordum ama pek birşey yoktu açmadan bilemeyiz.

Sırt çantamı odamda belli belirsiz bir yere fırlatarak zarflara odaklandım. Büyülenmiş gibi inceliyordum. İpleri eskiydi ve renkleri sarmıştı. Eski zarflardı bu belliydi. Yatağıma geçerek içten içi hızlı olmaya çalışıyordum. O adam uyanmadan buradan kurtulmalıydım.

Sürekli içki içen bir adamla yaşamak, hergün hakarete uğramak ve delirecekmiş gibi hissedip sonunda delirmek kolay değildi. Eski psikolog'un psikolojik şiddetine maruz kalmıştım yıllarca.

Nefeslerim hızlanmıştı, sağ elimin avucu yine kaşınıyordu. Bu ilk değildi genelde benim hep vücudumda bir yerlerim böle kızarır, kaşınırdı. Fazla takmayarak zarflara odaklandım. Mühürü çözerek ipleri kopardım. Zarflar elimden kayarak yere saçıldı, ama nasıl olur ? Elimdeydi ve sıkı tutmuştum. Şaşırarak gözlerimi bir kaç kez kırptım. Ardından irice açarak etrafa saçılan zarflara baktım.

Yataktan kalkmadan rasgele bir zarfı elime aldım. Çevirip arkasına baktım doğrulurken. Yatakta tekrardan eski pozisyonuma gelerek oturdum ve zarfın açılan yerinden açtım. İçinden tozlar dökülmüştü. Toz değil, toprak.
Evet yaş, daha kurumamış toprak dökülmüştü. Bu neydi şimdi ? Gömülmüş müydü önceden bunlar ? Kaşlarım çatık bir şekilde zarfın içindeki kağıt parçasını çıkararak zarfı yatağa bıraktım. Kağıt dört kat katlanmıştı, açarak içindeki yazıları inceledim.

" Her başlangıç için bir şeyleri kurban vermen gerekir. "

Koca kağıtta sadece bu cümle yazıyordu. Kaslarımı sanki mümkünmüş gibi dahada çatarak yazıyı tekrar ve sesli bir şekilde okudum.
" Her başlangıç için bir şeyleri kurban vermen gerekir. " Diye kelimeleri teker teker üstüne bastırarak söyledim. " Hıhı evet. Aynen öle gerekir. " " A evet be - " Bir dakika ne ?

Bir an çığlık atarak yataktan Fırlayıp ayağa kalktım. Elimdeki kağıdı yere atarak yatağındaki mahlukla göz göze geldim. Evet yatağındaki mahlukla.

" NE !? SE - SEN KİMSİN ? B - BURDA NE İŞİN VAR ?! "

Lanet olsun lanet olsun ! Buda neydi böyle. Kurt kulakları olan erkeğe benzeyen bir varlık. Yatağımda sanki normalmiş gibi elleri başının altında bir şekilde uzanıyordu. Gözlerimi kocaman açarak hızlı hızlı nefesler almaya başladım.

" B-bu olamaz. Halisinasyon görüyor olmalıyım öyle değil mi ? Öyle de ! öyle de ! "

Bana gram mimik oynatmadan duvar izliyormuş gibi bakıyordu. Ellerimi iki yana öne doğru açarak
" Burda uzaylı olan sensin ! bana uzaylıymışım gibi bakmayı kes ! "
Hem bağırıyor hem de iliklerime kadar korkuyordum. Bu benim hayalim olmalıydı, o yüzden bana zarar veremezdi öyle değil mi ?

" Benim için sen uzaylı senin için ben uzaylıyım zate kız. " Dedi Tanrım konuşmuştu ! resmen odamdaydı bu benim!

Yataktan kalkarak tam önümde durdu
" Hey, sakin ol. Seni yemem merak etme. "Diye ellerinide kullanarak konuştu.

Duvarla bütünleşmiş gibiydim.
" Y - aklaşma bana pis mahluk ! "Diye bağırdım " İMDAATTT YARDIM EDİN ! İMDAATT! "

" Lan dur kulağımın zarı patladı ! Sendede ne ses varmış be kız paralel evrendeyiz seni dünyadan kimse duyamaz. Ha biraz daha bağırırsan Anahtar avcıları'nı toplayacaksın demedi deme " diye yine beni
Delirten bir sakinlikle konuştu.

Birde çok normalmiş gibi konuşuyor çıldırıyorum !

" P- paralel evren derken ? "

" Dedim yüzümü ekşiterek. Ne demeye çalışıyordu ? Bu bı tür zihnimin bana oynadığı oyun muydu ? Yoksa gerçek miydi ? "

" Yo, gayette gerçek kız. " Dedi bana bakarak. O benim iç sesimimi duymuştu ?

" Evet iç sesini duyyorum ben bir şeytanım ki o iç sesinin yarısı bana ait zaten. Yarısıda meleklere de konumuz bu değil. " Diye konuştu.

Şeytan ? nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle konuştum.

" Evet ! konumuz senin saçmalığın. Yok paralel evren yok şeytan yok duyamazlar falan. Ne saçmalıyorsun ?
Ne yani paranormal olaylar mı gerçekleşiyor şu an ? Yok ya yemezler ! Bu bir kamera sakasıysa size dava açacağım. B - " bir an sözümü keserek konuştu.

" Ya' bi dur be ! Pişman ettin geldiğimede. Yüzüne hasret değilim kız." Ona bakarak gözlerimi belerttim.

" Bana cinsiyetimle seslenmeyi keser misin !? " Dedim bir anda.

" Konumuz gerçekten bu mu ? Bence biraz kendine gel ve açıklamama izin ver. " Diye konuştu yine aynı rahatlıkla.

" A a ! Deliye bak ya. Konuşun beyfendi dinliyorum. " Dedim rahatlamaya başlıyordum ve sanırım deliriyordum.

" İzle "dedi ve elinde koca şıkkı bir top oluştu. O topu bir anda duvara fırlatarak duvarda bir geçit kapısı yarattı. Evet duvarda bir geçit kapısı oluştu.

Gözlerimi inanmazcasına açtım ve ellerimi saçlarıma götürerek saç köklerimden kavradım. Duvardan uzaklaşarak kapıya yanaştım.

" B- bu imkansız ? İmkansız bu nasıl olur ? Kimsin sen !? "
Diye son cümlelerimi ona dönerek sormuştum.

" Şşş şimdi sakin ol ve beni dinle. Ben senin duygularını yönete bilirim, bana inan. Ben Darkness, bildiğin bir şeytanım." Dedi.

O anda içimde birşeyler yerine oturdu sanki. İçinden bir ses ona inan diyordu. Bu olayların hepsi gerçek ve ona inan..

" İç sesini yönetim az önce. Bana inanmanı söyledi değil mi ? Evet bana inan Lidya. " Dedi
Tamam, sorgulamada içinde bulunduğum durumdan nasıl kurtulacağımıza bakalım öyle değil mi ?

"Tamam şimdi benden ne istiyorsun?"
Diye sordum. O arada gözüm kapalıydı. İnanılmaz birşeydi.

" Geride kalan altı mektubu açmanı. Bunu sadece sen yapabilirsin Lidya." Dedi beni sakinleştirmeye çalışan bir ses tonuyla.

" Ne olcak açsam ? Hadi hemen açalım burdalar nasıl ya. " Dedim ve tam gelip elime bir mektup alacakken

" Dur - dur ! Beni dinle bi '! " Dedi.

Beni kollarımdan tutarak yatağa oturttu ve karşımda dikildi.

" Ben şimdi senin iç sesini özgür bırakacağım. Yani seni ben yönetmeyeceğim. Ve seni bu hayattan kurtaracağım paralel evrende mükemmel bir şekilde yaşaya bilirsin Lidya. " Dedi ve devam etti.

" Karşılığında ise benim yardımımla mektupları açmanı istiyorum senden. Tek tek kurallarıyla açıp görevleri birlikte yerine getireceğiz ve yedi gözüde bulacağız. Var mısın bu maceraya ? " Diye sordu.
Sanki normal birşey soruyormuş gibi öyle dan diye sordu evet.

" Sen ne dediğinin farkında mısın ? Sana neden inanayım ? " Diye konuştum.

" Bir birimize inanmalıyız Lidya. Yoksa dünyanın sonu yaklaşıyor. Bana guven ve kabul et. " Dedi.

" İç ses, seni özgür bırakıyorum. " Diye konuştuğu sırada bir kaç saniye ona Bakarak dona kaldım. Kendime geldiğimde ise ruhum bedenimden çekilmiş gibi hissediyordum. Gözlerimi kırparak ona baktım.

" İyi misin ? " Evet iyisin. hadi gel benimle. " diyerek Elini bana uzattı. Ona bakara

" Başka şansım yok değil mi ? " Diye sordum muhtemelen evet yoktu.

Başını olumsuz anlamda salladı..

" Hayır yok. Ya rızanla ya da zorla. Ko rızanla olursa sana ödül sunulacaktır. Dünyayı kurtaracaksın Lidya. Dünyayı kurtaracaksın.. " Diye gözlerime bakarak güven vererek konuştu.

Elimi uzatarak elini tuttum.

" İyi de sen bildiğin insan gibisin. Kulağın var başka herşey normal gibi gibi. Ha bide ten rengin hafif kırmızılımsı bir renk. " Dedim onu süzerek. " E yakışıklısında. " Diyerek ekledim. Kahretsin! Dışından söylemiştim. Az önce iç sesimle dış sesimi karıştırdım..

" İltifatlar için saol. " Diyerek gülümsedi ardından beni kendine çekerek geçit kapıya yaklaştırarak. Kapı bir anda dile gelip kontu. " Lord of darkness " dedi ve bizi resmen içine çekti. Zarflarda arkamızdan süzülerek geliyordu. Bird anda sarsıntıyla kendimi başka bir yerde buldum.

Işınlanmıştık.

" Zamanda değil mekanda ışınlandık şu an. Burası insanlarında dediği gibi burası öteki taraf. " Ona dönerek

" NE !? " Diye bağırdım. Her taraf toprak ve çiçek kokuyordu. Ama burası hiç cennete benzemiyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde gördüğüm şeylerle tekrar korku bedenimi esir aldı. Mezarlıktaydık ama cesetler mezarların üzerindeydi.

" Korkmanı gerektirecek birşey yok onlar. sıralarını bekliyorlar. Kendi dertleri onlara yeter senle uğraşmazlar. Hadi gel. " Diyerek mezarlığın ortasından geçen yola davet etti beni. O önden gidiyordu.

" Seni korumama gerek yok sen her yerde korunmadasın. Sen ne insansın, ne melek, ne de şeytansın. Sen seçilmiş varlıksın. " Diyerek bana bakmadan önde yürüyerek konuştu.
B

enimse dikkatim şu an sadece aralarında yürüdüğüm cesetlerdeydi. Hepsi bitkin halde mezar taşında oturuyordu.

Bana birşey yapmıştı sanki. Normal bir insan bu gördükleri karşısında çoktan bayılmış, korkudan ölmüş, kalp krizi geçirmişti. Ya da onun dediği gibi ben insan değildim. Mahluk diye onu suçluyordum ve bende mahluktum..

" Elindeki ve vücudundaki kızarıklıklar. Onlar seni seçilmiş yaptı. Ve elimizde şuan açtığın ilk zarftan çıkan tek göz var. " Dedi. Ne gözü göz mü vardı?

" Ne işe yarıyor bu göz ve aradığın diğer altı göz ? " Diye sordum onu takip ederek.

" Cehennemin kapıları kapanıyor Lidya. Ölüler oraya giremezse dünyaya bir zombi olarak dönecekler. Bu dünyanın sonu demektir. Biz bu gözlerle cehennem şeytanlarını uyandırıp cehennemin kapılarını açmalarını söyleyeceğiz. " Dedi

" Cennet var ? oraya gitsinler. Olmaz mı ? " Diye sordum.

" Olmaz Lidya. Oraya hakedenler girer. Melekeler izin vermezler diğerlerine. Kısacası bulmacaları çözüp gözleri bulmalıyız. " Dedi.

" Geldik. " Dediğinde etrafa bakındım. Korkutucu, ürkütücü bir evdi burası.

" Benim evim. Genelde dünya ve cehennemde takılırım ama dinlenelim ki beynimiz iyi çalışsın değil mi ? "
Diye konuşarak elini bana uzattı. Elini tuttum. Eve girdiğimizde heryer mum ışığıyla aydınlanıyordu. Ürkütücü bir hava vardı.

Ki zaten ürkütücüydü. Mezarlıkta bir şeytanın evindeydim.

" Onlar neden öldü ki ? Yedi şeytanlar yani. " Diye sordum.

" Ölmediler, sadece canlı değiller. Onları canlandırmamız gerek. Hadi bir zarf daha aç. " Dedi altı zarfı siyah mermer masaya dizerken.

Yutkundum, derin bir nefes aldım ve elimi aralarından bir zarfa uzattım.

" Sonunda başıma ne gelecek. " Diye sordum açmadan.

" Paralel evrende bir hayat. Güzelce geçinirsin. Emin ol dünyadan yüz bin kat iyidir. " Dedi ona güvenmiyordum o bir şeytandı.

"Bana şuan doğrularımı söylüyorsun?"

" Evet " diye cevapladı.

" O zaman sen nasıl bir şeytansın ? "

Diye sordum. Bana bi kaç saniye baktıktan sonra derin bir nefes alıp verdi ve konuştu.

" Ben anahtar avcısıyım. Yani anahtar olan gözleri bulmam gerek. Benim ekibimde var ama tanışmanı pek tavsiye etmem. Her neyse, yani şeytanlar yalan söylemezler. Senin yalan söylemeni isterler ve bunu dile getirirler zaten. Mesela, " etrafı bir ses sardı. Sanki birisi ağır çekimde nefes alıyordu. ' Yalan söyle şuna. Yalan söylemeni istiyorum. ' Diye birisi konuştu.

" Bu ben olurum. Yani insanlae bwni böyle duyuyor ama hatırlamıyorlar hiçbirisi biz istediğimizi deriz insanlar itaat eder. " Diyerek göz kırptı.

Bu çocuk mantıklı konuşuyordu.

Ya da bu şeytan demeliyim, her neyse.
Elime aldığım zarfı açtığımda içinde yine toprak döküldü.

" İlk göz zarftaydı, diğerlerini muhtemelen bilmecelerle yerlerini bulacağız. " Dedi Darkness. Kağıt yine dört katlıydı, kağıdı açarak içindekini okudum.

" Ürkütücü ama zararsız. "

Bu neydi şimdi ? " Nedir ? "
Yazıyı seslice okudum." Ürkütücü ama zararsız. " Dedim.

" Ürkütücü olan birşey yok ki ? " Dedi.

Ona dönerek tek kaşımı kaldırdım.
" Kusura bakma ama sende benim için ürkütücüsün. " Dedim. Göz devirerek kağıdı katlayıp yeniden zarfa yerleştirdim.

" Demek ki senin için ürkütücü olan bir şeyden bahis ediyor. Ee ? ne var benden başka ? Bende olmadığına göre göz ? " Dedi.

" Benim için bunların hepsi fazla ürkütücü. " Dedim.

" Anlaşıldı seninle işimiz var. " Dedi nefesini bıkkın bir şekilde vererek.

" Hepsi ürkütücüyse ? Neyse böle bulamayız. Gel biz seninle biraz dolaşalım. " Dedi eliyle kapıyı işaret ederek. Başımı onaylar anlamada sallayıp onu takip ettim.

" Etrafına iyice bakı- " aklıma gelen fikirle konuştum.

" Cesetler ? Ürkütücüler ama zararsızlar. Sen dedin kendin dedin ya." Diye sevinerek konuştum.

" Evet haklısın. Şey ama sana üzücü bir haberim var. " Dedi.
Mezarların olduğu tarafa bakarak
" Milyonlarca mezar ve ceset var. " Dedi. İşte şimdi yanmıştık.

Dünya zamanıyla ~ 3 saat sonra.

Ölüler diyarı zamanıyla ~ 30 dakika sonra.

" Daha kaç mezar dolaşacağız ? Fazla yakınız cesetlere ve be - "

" Korkuyorsun biliyorum. Ama yapacak birşeyimiz yok. En fazla iki günümüz kaldı. Buda dünya zamanıyla yaklaşık sekiz gün ediyor. " Dedi.

" Çok az... " Dedim.

" Evet ama hallederiz. " Dedi. Kendine cok güveniyordu, belliydi.

" Burada özel bir mezar falan yok mu ? Belki oradadır ? " Diye sordum.

" Aslında yok herkes eşit. " Dedi.

" O zaman en yeni mezar hangisi ? "
Diye sordum.

" Şu " diyerek beni mezarın başına götürdü.

Mezardaki ceset kafasını kaldırıp bize bakmıyordu bile. Sağ eli kapalıydı. Sıkı sıkı kapatmıştı sanki. Darkness'e işaret ederek elini gösterdim.

" Hey sen, elini aç. "

Ceset bir bize bir de eline bakarak elini açtı. Evet göz elindeydi. Gülümseyerek bay şeytan'a baktığımda o gözü inceliyordu.

" Buldukk. " Dedim sevinçle.

" Şş " diyerek bana bakıp gülümsedi.

" Hadi diğer zarfa. "Diyerek yeniden ürkütücü evin yolunu tuttuk. Muhtemelen gelen en son cesede emanet ediliyordu göz.

" Bu, fazla kolay sanki. " Diye mırıldandığını duydum.

" Bekliyordun ki ? " Dedim.

" Birşey beklemiyordum ama bu fazla kolaydı. " Dedi. Kolay olması daha iyidi zaten. Kalenin kapıları açıldı.

" O zarfları sen niye açmıyorsun ? " Diye sordum Darkness'e.

" Sadece sen aça bilirsin. Dedim ya seçilmişsin. " Dedi ve eliyle zarfı gösterdi. Elimi uzatıp zarfın birini daha elime aldım. Tam açacaktım ki .

" Bence sandalyeye çık, tam ayağının altında böcek var ve senin Entomofobin var." Dedi

Böcek lafını duyar duymaz sandalye çıkmıştım ve çığlığı basmıştım.

" NE BÖCEK Mİ !? AH TANRIM NERELERE DÜŞTÜM BEN ! "

Dedim isyan ederek. Gözlerimi kapattım tüm hıncımı sandalyeden çıkarmak istercesine sandalyede tepinmeye başladım. Sandalye dediğime bakmayın benim üç katım büyüklüğünde, siyah ve oldukça tuhaf bir koltuktu.

" Tabiiki böcek, mezarlıktasın etraf ceset dolu. Ziyafet onlar için. " Diyerek sırıtt.

" Hadi tepinmeyi bırak ve aç. "
Tekrardan toprak döküldü. Yine kağıdı çıkarıp okudum.

" Kimine uzun, kimine kısa. "

Diye sesli bir şekilde okudum. Bu neydi şimdi ? Düşün Linda Düşün.
Darkness ' e dönüp baktığımda bana bakarak

" Ne ola bilir ? " Diye sordu.

Omuzlarımı ' Bilmem ' der gibi kaldırıp indirdim. " Offffff " Diyerek koltuğa oturdum ve düşünmeye başladım. Tırnaklarımla mermer masaya tıklatarak düşünüyordum.

Yaşadığım şeyler çok normalmiş gibi birde bu bilmece saçmalıkları vardı.

" Uzun,uzun,uzun,uzu- " Diye düşünürken bir anda aklıma dank etti. Uzun tabi ya köprü.
" Cehennem köprüsü " Diyerek yerimden sırçradım.

" Evet, haklısın hadi gidelim. " Diyerek heyecanla yine köşkü terk ettik.

Köprüye vardığımızda Darkness' in durduğunu fark ettim.
" N' oldu ? Hadisene. "

" Bundan sonrası sende, enerjisini hissettim. Tam köprünün ortasında bak iplere takılı. " Dedi.

" Ya düşersem ? Hem ordaydı hep neden almadınız daha önce. " Diye sordum.

" Daha önceden bize görünmüyordu, bilmeceyi çözdük diye şimdi görünüyor. " Dedi " sana dedim senin koruman var. Düşmesin merak etme." Dedi gülerek.

" Gülünecek bir konu görmüyorum ? Dün bu saatlerde evimdeydim şimdi cehennem köprüsünde şeytan gözü avındayım ! Para normal gerçekler resmen ! " Diyerek elimle alnıma masaj yapmaya başladım.

" Hayatta herşeyi bekle. " Bekle diyerek göz kırptı.

" Ya sabır. " Diyerek köprüye doğru yürüyüp ilk adımı attım. Sonra ikinci, üçüncü, beşinci, onuncu ve artık ulaşmıştım.

" Harika gidiyorsun aşağıya bakma dedi. " Dedi.

" Saol ya hatırlatma dediktikçe hatırlattın teşekkürler." Dedim gözlerimi devirerek.

" Hadi Linda hadi yapa bilirsin. " Diyerek gözü alıp geldiğim yolu geri dönmüştüm.

" Başardın aferim. " Dedi

" Diğerlerinide halledelim bitsin. " Dedim heyecanla.

Dünya zamanı ~ 7 buçuk gün sonra.

Ölüler diyarı zamanı ~ iki buçuk gün sonra.

" Sana ait ama başkaları senden daha çok kullanır. "

" Düşün ! düşün ! düşün ! Linda dünya tarafından mezarlardan çıkmaya başladılar bile. Geri çağırmamız ve tüm insanlığın hafızasını silmemiz gerek. Fazla zamanımız yok hadi Linda. " Diye sabahtan beri tekrarladığı şeyi bir kez daha tekrarladı Darkness.

" Düşünüyorum DÜŞÜNÜYORUM ! Yok olmuyor bulamıyorum ! " Diye kriz geçiriyordum. Bulamıyordum ve artık dışardan sesler geliyordu. Dünyanın değil buranında felaketi olurdu. Dolayısıyla beninde.

" Linda ! Linda ! Linda ! " Diye sayıklayıp duruyordu sabahtan beri.

" Ne Linda ya ne !? " Düşünüyorum herhald- bir dakika. Linda ? İsmimin anlamı ne ? " Diye sordum heyecanla.

" Cennet bahçesi ? " Dedi. İkimiz aynı anda " Cennet bahçesi ! " Dedik. Koşarak bana yaklaştı ve kucağına alıp döndürdü.

" Başardık ! "Diyerek güldü. Beni yere indirerek elimi tuttu." Dışarıdan korkma korkma diye. Hadi gel benimle. " Dedi ve benide peşinden dışarıya sürükledi.

Dışarı çıktığımız anda etrafta gördüğüm yaratıklarla neye uğradığımı şaşırdım. Bunlar.. inanılmazdı..

Cesetler artık birbirine girmiş durumdaydı ve bazıları mezarlarına geri girip diğer taraftan çıkmaya çalışıyorlardı.

" Hadi cennete. "

Cennete gittiğimizde kapıda melekler vardı. Yüzleri belli olmuyordu ve kanatları vardı.

" Şeytan uğrar mıydı cennete ? " Diye sordu meleklerden birisi.

" Ben değil Linda uğrayacak. " Dedi Darkness.

" Linda ? " Melek ismimi duyar duymaz cennetin kapısını açmıştı. Kendimi istemsizce kapıdan içeriye yürürken buldum. Ayaklarım bana itaat etmiyordu.

Cenneten gelen sesler o kadar hoş ve huzur doluydu ki.. ilk adım. Ayağımı bastığım anda ayağımı hissetmemeye başladım ve dengemi kaybedip düştüm.

" Ayh ! " Acıdan bi inleme firar etmişti dudaklarımdan. Ardından kendimi bir bulutun üstünde cennetten çıkarken buldum. Bastığım yerin altında çıkmıştı son göz. Ve ayağıma takılmıştı. Rahatlıkla oradan alarak Darkness'e uzattım.

" Halledip geleceğim " Dedi güven dolu bir sesle. Başımı onaylar anlamda salladım. Darkness yanımızdan uzaklaştığında bulut beni yere bırakmıştı.

Her şey bitmiş miydi şimdi ?

Dünya.

Yeryüzü melekleri.

" Hayır sizinle böyle anlaşmamıştık ! Mezar olmaz ! Sıra beklememeli. "
Kulağıma gelen Darkness dediydi. Ne mezarı ? Ne anlaşması ?

Ben neredeydim ? Neden kendimi kuş gibi hafif hissediyirdum ? Gözlerimi açtığım anda yüzüme bir kürek dolusu toprak gelmişti. Öksürmeye başladım. Etrafıma bakındığımda mezardaydım ! Ne yani beni gömüyorlar mıydı ?

Sesli bir şekilde derin bir nefes alarak yerimde çırpınmaya başladım. " H- hey n oluyor ? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz !? Darkness bir şey yap ! Toprak ! Böcek ! Korkuyorum.. " Dedim çaresizce.

" Yer yüzü melekleri sana oldukça minnettardır Linda. " Diye aynı anda konuşan üç ses. Yani sanırım üç kişiydiler. Ya da üç varlık diyelim.

" Hani ben insan değildim !? Beni gömemezsiniz ! Olmaz ! Durun ! " Diye çırpınıyordum ama nafileydi. Toprak hala üstüme atılıyordu.

" Her şeytan yalan söyler Linda. Sen seçilmiş bir insandın. Görevin bitti. " Dedi bu sefer o sesler.

" Özür dilemeyceğim senden affetme. Ama seni kurtaracağım burada bekle."
Diye bağırdı Darkness ve geçit kapısını açarak ortadan kayboldu.

" Durun ! DURUN ! Yalvarırım durun ! Olmaz yapmayın ! Ben size yardım ettim ! " Söylediklerim boşunadı.. Umutlarıda değildim..

Geçit kapısı tekrar açıldı ve Darnekss içinden çıktı.

" Linda. İzin aldım merak etme aldım izin. " Diye geri dönen Darkness'ti. Tekrar kararan gözlerim sayesinde karanlığa hapistim.

" Haklıydım, her şeytan yalan söyler gördün mü ? " Dedim Darkness'e bakarak. Kendime acıyordum. Ona inandığım için kendime acıyordum.

Şeytana kandım..

" Ben yalan söylemedim Linda. Seni o adamdan kurtardım ve cennete gidiyorsun bak. " Diye gülümsedi.

" Beni öldürdün.. " dedim.

Ağlamak isterdim, lakin ölüydüm. Bu imkansızdı.

" Seni yaşatabilirim." Dedi.

Kaşlarımı çatarak duyduklarım karşında şaşırdım.

" Ne ? Nasıl ? Neden yapmıyorsun ? Ben size ne yaptım ha ? Yardımdan başka ne yaptım... " Dedim.

Gözlerimin içine bakarak

" Sana aşkım oldum. " Dedi.
" Seni şurada öpsem canlanırsın. Benide unutur hayatına devam edersin. Ama senin o adamla öyle bir dünyada yaşamandansa cennete gitmeni tercih ederim. Ve inan bana dünyada mutlu olmayacaksın. " Diyerek arkasını dönüp beni cennette bıraktı.

" Dünya senin için fazla kötü Linda'm.. "

Şeytanın cennet bahçesi olur muydu ? Oluyormuş...

Şeytanda aşık oluyormuş. Hem de cennette.

Şeytan bencil bi varlıktı ama bir buse bile almadı sevdiği kadının dudaklarından.

Dünya fazla acımasızdı...

O günden sonra cennet şeytana yasaklandı...

" psikopat "

Yazar : @-esraretkisi

llanıcıdan bahset








Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top